
Z ile başlayan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibariyle 29.581 başlık/FaRk ile birlikte,
29.554 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(100/120)
- SÜREKLİLİK ile/ve/değil/||/<> İLERLEME
- SÜREKLİLİK ile/ve/<> ÖLÜMSÜZLÜK
- SÜREKLİ/LİK ile SONSUZ/LUK
( Süreklilik sadece duyulardadır, gerçeklikte değildir. )
( CONTINUITY vs. ETERNITY )
( İSTİMRÂR ile ... )
- SÜREKLİ/LİK ile/ve SÜRDÜRÜLEBİLİR/LİK[SÜRDÜREBİLİR/LİK]
( CONTINUAL/CONTINUITY vs./and SUSTAINABILITY )
- SÜREKLİLİK ile/ve/değil SÜREKSİZLİK
( Zaman. İLE/VE/DEĞİL AN. )
- SÜREKLİLİK ile/ve/||/<> TANELİLİK
- SÜREKLİLİK = TEMADİ = CONTINUITY[İng.] = CONTINUITÉ[Fr.] = KONTINUITÄT[Alm.] = CONTINUITAS[Lat.]
- SÜREKLİLİK ile/ve/<> YAYGINLIK
- SÜREKLİLİK ile/ve ZORUNLULUK ile/ve KESİNLİK
( CONTINUITY vs./and COMPULSORY vs./and CERTAINTY )
- SÜREKLİ/LİK/LER ile/ve SÜREKSİZ/LİK/LER
( CONTINUITIES vs./and DISCONTINUITY )
- SÜREKSİZ ile/değil KESİKLİ
( [not] DISCONTINUOUS vs./but INTERMITTENT )
- SÜRELİ İCAP değil/yerine/= SÜRELİ ÖNERİ
- SÜRESİ ile/ve SÜRECİ
- SÜRESİNCE ile/ve/||/<>/> SÜRECİNCE
- SÜRESİZ İCAP değil/yerine/= SÜRESİZ ÖNERİ
- SURET ile GEOMETRİK BİÇİM
- SÛRET ile/ve/> SÎRET
( Sûret aynı olsa da, sîretler farklıdır. )
( Rahman. İLE/VE Rahim. )
( Biçim, görünüş, kılık. | Tarz, yol, gidiş. | Çare, çözüm. İLE Birinin iç durumu, tavrı, gidişi, ahlâkı. | Durum çevirisi, hal tercümesi, biyografi. | Yürüyüş, yaşam süreci. )
( Zihinde oluşan keyfiyet. İLE/VE/> ... )
- SÛRET ile/ve/<>/= SÛRE
- SURETİYLE[Ar.] değil/yerine/= YOLUYLA/KOŞULUYLA
- SÛRETLERİ KAVRAMADA:
ZİHİN/AKIL değil HAYAL
- ZAMAN = TIME[İng.] = TEMPS[Fr.] = ZEIT[Alm.] = TEMPUS[Lat.] = KHRONOS[Yun.] = TIEMPO[İsp.]
- DAYANÇ/SABIR:
SÜREYE ile/ve/değil SÜRECE
- SÜRFE/SURFE[Ar.] ile SÜRFE[Ar.]
( Kurtçuk. İLE Öksürük. )
- SÜRGÜ ile TAPAN
( ... İLE Tarlaya atılan tohumu örtmek için gezdirilen, ağaçtan geniş araç, sürgü. )
- SURİNAM(HOLLANDA GUYANASI) ile/ve/<> FRANSIZ GUYANASI ile/ve/<> İNGİLİZ GUYANASI
- SÜRMEK ile SÜRDÜRMEK
- SURMISE vs./and ACCEPTANCE
- SURMISE vs./and CONDITIONING
- SURPRISE vs. UNEXPECTED PROGRESS
- SÜRPRİZ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- SURRENDER vs. GIVEUP
- ŞURTA ile SAHİBÜ'Ş-ŞURTA
( Önde gidip düşmanla savaşan asker. | Yelkene uygun rüzgâr. İLE Başkent ve öteki büyük merkezlerde, asayiş, şurta teşkilâtı tarafından sağlanırdı. Başlangıçta kadılık makamına bağlı olarak çalışan ve kadıların verdiği cezaları uygulayan bu teşkilât, bir süre sonra müstakil hale getirilmiştir. Görevi, suçluları takip ederek yakalamak olan şurta teşkilâtının başında, merkezde, genellikle nüfûzlu ailelerden seçilen bir görevli bulunurdu. Kentlerde, valilerin emrinde çalışan şurtanın görevi de asayişi korumak ve suçluların yakalanmasını sağlamaktı. )
- SÜRTÜŞME ile/ve/değil ÇEKİŞME
- SÜRTÜŞME ile/değil/yerine SÜRTÜNME
- SÛR-U İSRÂFİL ile/ve RÂDİFE
( "Başlangıç"ta. İLE/VE "Başlangıç"ta[kıyâmette]. )
( Sadâ. İLE İsfehan makamında olacak/mış.[Yassı namazının kameti de, İsfehan makamında okunur.] )
- SÜRÜ ile/ve/değil/||/<> KİTLE
( Hayvan için. İLE/VE/DEĞİL/||/<> İnsan için. )
- [ne yazık ki]
SÜRÜ ile/ve/değil/||/<>/> SÖMÜRÜ
- ŞÜRÛ'[Ar.] ile ŞÜRÛH[Ar. < ŞERH]
( Başlama. İLE Açıklamalar, izahlar, şerhler. )
- SÜRÜDEN:
AYRILAN ile/değil/yerine/>< AYRI OLAN
( Kurt kapar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kurtulur. )
- SÜRÜNGEN/LER ile OMURGASIZLAR
( REPTILE/S vs. INVERTEBRATE/S )
- SÜRÜNME ile SÜRTÜNME
- SÜRÜNME ile SÜRÜNME
( Yerde. İLE Koku. )
- SÜRÜ(N)MEK ile SÜRÜKLE(N)MEK
- SÜRÜNÜN PARÇASI OLMAK ile/değil/yerine/>< BÜTÜNÜN PARÇASI OLMAK
- SÜRVEY/SURVEY[İng.] değil/yerine/= ANKET, TARAMA
- SURVIVAL vs. CHALLENGE
- SUS!!!:
HAKARET değil UYARI/DESTEK
- Sus küçüğün, söz büyüğün! SUS!!!
- SÜS ile/ve/değil/yerine/||/<> ESTETİK
- SÜS ile ŞEMSE[Ar.]
( ... İLE Yazma kitapların cildine, baş sayfalarının üst bölümüne ya da kumaşlara, kapı, pencere vb. yerlere işlenen ya da çizilen, güneş biçiminde süs. )
- SÜS ile/ve/||/<> SOS
- ŞÜS[Fars.] ile/ve ŞÜŞ[Fars.]
( Akciğer. İLE/VE Karaciğer. )
- SUSABİLMEK/SÜKÛT ve/||/<> PERHİZ/REJİM ve/||/<> NEŞE ve/||/<> COŞKU
- SUSABİLMEK ile/ve/||/<> ANLAŞMAK
( Susmak, anlaşmak değildir. Ancak, [gerektiğinde/gerektiği kadar] susabiliyor olmak, anlaşmayı sağla(tı)r. )
- SUSAM[Ar. < SİSAM] değil/yerine/= KÜNCÜK
- SUSAMURU ile AVRASYA SUSAMURU
- SUSAMURU ile DEV SUSAMURU/IRMAK KURDU
( ... İLE Amazon ormanlarında yaşarlar. )
( ... İLE Boyları, 2 m.'ye kadar uzunlukta olabilir. )
- SUSAMURU ile/<>/> GALAPAGOS DENİZ ASLANI
( LUTRA LUTRA cum ZALOPUS WOLLEBAEKI )
- SUSAMURU ile JAPON SUSAMURU
- SUSKUN KİTAP ile/ve KONUŞAN KİTAP
- SUSKUN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SUSAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SUSABİLEN
- [ne yazık ki]
SUSKUNLUĞU/NU ANLAMAMAK ve/||/<>/> SÖZLERİ/Nİ DE ANLAMAMAK
- SUSKUN/LUK ile/fakat/ne yazık ki "GEVEZE/LİK"
( [Her zaman] Bilgeliğin belirtisi değildir. İLE/FAKAT/NE YAZIK Kİ Aptallığın belirtisidir. )
- SÜSLEMEK ve/> TAÇLANDIRMAK
- SÜSLEYİP PÜSLEMEK
- SÜSLÜ ile KOKET[Fr. < COQUETTE]
( ... İLE Güzel görünmeye çalışan, süse düşkün, kırıtan kadın. )
- SUSMA HAKKI ve/||/<> ÂDİL YARGILANMA HAKKI ve/||/<> KENDİNE YÜKLENİLEN SUÇU ÖĞRENME HAKKI ve/||/<> SAVUNMA HAKKI ve/||/<> İFADE SERBESTLİĞİ ve/||/<> MASUMİYET GÖSTERGESİ ve/||/<> SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ ve/||/<> AVUKAT YARDIMI ve/||/<> AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ve/||/<> HUKUK DEVLETİ İLKESİ
- SUSMA HAKKI ve/||/<>/< ALEYHİNE KULLANMAMA
( Suç kuşkusu altında bulunan kişinin, hem soruşturma, hem de yargılama sırasında işlediği iddia edilen suçla ilgili olarak, kendine sorulan sorulara yanıt vermeye, bu yolda kanıt göstermeye zorlanamaması ve bu durumun, kişi aleyhine yorumlanamaması olarak ifade edilebilir. VE/||/<>/< ... )
- SUSMA HAKKI ile/ve/||/<> BAĞIŞIKLIK HAKKI
- SUSMA HAKKI ile/ve/||/<> SAVUNMA HAKKI
- SUSMA HAKKININ İSTİSNALARI:
KİMLİK BİLGİLERİNİ (DOĞRU) YANITLAMA ve/||/<> KENDİLİĞİNDEN YAPILAN AÇIKLAMALAR/İTİRAFLAR
( Ceza davası, ancak suçlu olduğundan şüphe edilen kişinin, belirli olması durumunda açılabilir. CMK'nın 170. maddesinde, iddianamede gösterilmesi gereken konular arasında, şüphelinin kimliği de sayılmıştır. CMK'nın 147. maddesinin, 1. fıkrasının, a bendinde, şüpheli ya da sanığın kimliğinin saptanacağını ve şüpheli ya da sanığın kimliğine ilişkin soruları doğru yanıtlandırmakla yükümlü olduğu belirtilmektedir. Şüphelinin, kimlik ve adresi ile ilgili bilgi vermekten kaçınması ya da gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliğinin belirlenememesi durumunda, bu belirleme yapılıncaya kadar gözaltına alınması ve tutuklanması olanaklıdır. VE/||/<> Susma hakkının kapsamına girmeyen başka bir istisna, kendiliğinden yapılan açıklamalarla/itiraflarla ilgilidir. Örneğin, ... nedeni ile eşini öldürdükten sonra karakola giderek teslim olan kişinin, kendiliğinden yaptığı açıklamalardan önce susturulması, avukatın getirtilmesi söz konusu olamaz. Ayrıca, meşhut suç sırasında takip edilen kişinin söylediği sözler bakımından hukuka aykırı kanıt var sayılamaz. )
- SUSMA HAKKININ TARİHÇESİNDE, DÖNÜM NOKTALARI:
JOHN LILBURNE'NİN TUTUMU ve/||/<>/>/< MIRANDA UYARILARI
( 1637 yılında, İngiliz tarihinin en renkli, en dramatik kişilerinden biri olan John Lilburne’un, halkı yönetime karşı kışkırtan bir kitap yayımladığından dolayı tutuklanıp bu mahkeme önüne çıkarılması, susma hakkı konusunda bir dönüm noktası olmuştur. Lilburne, mahkemede, açıkça neyle suçlandığı hakkında bilgilendirilene kadar, sorulan sorulara yanıt vermeyi reddetti. Bu durum, ceza yargılaması açısından, tarihin bize taşıdığı, susma hakkının kullanılması ile ilgili ilk durumdur.
VE/||/<>/>/<
1. Sessiz kalma hakkınız vardır.
2. Söyleyeceğiniz her şey, mahkemede, aleyhinize kullanılabilir.
3. Herhangi bir soruya yanıt vermeden önce, avukat ile konuşma hakkınız vardır ve soruları yanıtlarken, avukatınız, yanınızda bulunabilir.
4. Eğer bir avukat tutamıyorsanız ve dilerseniz, size bir avukat belirlenecektir.
5. İfade sırasında, herhangi bir anda, soruların öncesinde ya da sonrasında, susma hakkınızı ve avukattan yararlanma hakkını kullanabilirsiniz. [1966 Arizona - ABD] )
( 1- You have the right to remain silent.
2- Anything you say can and will be used against you in a court of law.
3- You have the right to an attorney.
4- If you cannot afford an attorney, one will be appointed for you. )
( RIGHT TO REMAIN SILENT and/||/<>/>/< MIRANDA WARNING )
- SUSMA (OLANAĞI/HAKKI):
SORUŞTURMADA ile/ve/||/<>/> KOĞUŞTURMADA
- SUSMA:
TAM ile/ve/||/<> KISMÎ ile/ve/||/<> GEÇİCİ
( Şüpheli ya da sanığın, muhakemenin tüm aşamalarında, suçlamanın tümü bakımından susmasıdır. Tam susma, uygulamada çok sık rastlanılan bir susma çeşidi değildir. Şüpheli ya da sanığın, kendine yüklenen suç hakkında, hiçbir şey açıklamaması biçiminde ortaya çıkar. Ancak, şüpheli ya da sanığın, failliği hakkında tam bir inkârda bulunması, örneğin; "suçsuz olduğu"nu açıklaması ya da "olay yerinde bulunmadığı"nı söylemesi de, tam susma kapsamında değerlendirilmelidir. Şüpheli ya da sanığın, olaya ilişki herhangi bir açıklamada bulunmaksızın, kimliğine ve kişisel durumlarına ilişkin bilgileri vermesi durumunda da tam susma söz konusudur.
İLE/VE/||/<>
Şüpheli ya da sanığın, muhakemenin hangi aşamasında olursa olsun, kendine sorulan sorulardan bir kısmını yanıtlayıp, bir kısmını yanıtsız bırakması, kısmî susmadır. Örneğin; şüpheli ya da sanığın, cinayeti işlediğini kabul edip, neden işlediği ya da cinayet aracını nereye sakladığı konusundaki soruları yanıtsız bırakması gibi.
İLE/VE/||/<>
Şüpheli ya sanığın, muhakemenin bir aşamasında, olay hakkında konuşup, başka bir aşamasında susması, geçici susmadır. Örneğin, şüpheli ya da sanık, soruşturma evresinde konuşmuş fakat kovuşturma evresinde susmuşsa ya da soruşturma evresinde susup, kovuşturma evresinde konuşmuşsa, bu, geçici susmadır. )
- Susma zamanı geldi! SUS!!!
- Susmadığın zaman SUS!!!
- SUSMAK:
"STRATEJİ" ile/ve/değil/||/<>/< HAK
- SUSMAK ile/ve/<>/değil/yerine DÜŞÜNMEKTE OLDUĞUNU BELİRTMEK
- SUSMAK ile/ve/değil/yerine SUSABİLMEK
( Kişi, susuyorsa; ya çok az şey biliyordur ya da çok fazla. )
( [not] TO BE SILENT vs./and ABLE TO BE SILENT
ABLE TO BE SILENT instead of TO BE SILENT )
- SUSMAK ile/ve TEFEKKÜR
( ... İLE/VE Gördüğü şey üzerinden fikrini derinleştirmek. )
- Susmaya niyetin varsa SUS!!!
- Susmaya niyetin yoksa SUS!!!
- SUSMAYALIM! ve/||/<> BEKLEMEYELİM!
( Konuşabilme olanağımız varken. VE/||/<> Değiştirme olanağımız varken. )
- SUSPICION vs. INTERROGATE
( INTERROGATE instead of SUSPICION )
- SUS-PUS (OLMAK[SESSİZLEŞMEK/KONUŞAMAMAK])
- SÜS-PÜS (SÜSLENMEK PÜSLENMEK)
- SUSTA[İt. < SOSTA] ile SUSTA[Yun.]
( Köpeğin, arka ayakları üzerinde durması. İLE Emniyet yayı. )
- SÜT DİŞLERİ ile/ve/> SÜREKLİ DİŞLER
( İS'ÂR/İSGAR[Ar.]["ga" uzun okunur]: Çocuğun diş çıkarması. )
- SUT[Fr. SOUDE] ile ŞUT[İng. SHOOT]
( Eskiden bazı bitkilerden, bugün sodyum klorürden elde edilen sodyum karbonatın ticaretteki adı. İLE Futbolda, bir oyuncunun, topu, kaleye sokmak için ayağıyla yaptığı sert ve hızlı vuruş. )
- SÜT VERMEDE, BEBEK VE ANNE İÇİN:
EMME ile/ve/||/<>/> DUYGU İLİŞKİSİ/AKTARIMI/PAYLAŞIMI
( İlk 3 dakika. İLE/VE/||/<>/> 3 dakikadan sonrası. )
- SÜTUN[Fars.] ile/değil PARAÇOL/PARAŞOL[İt. < Yun.]
( ... İLE/DEĞİL Gemi çatmasında, eğri parça. | Cumba vb. altına destek olarak konulan eğri ağaç. )
- SUTYEN GİYMEK değil SUTYEN[Fr. < SOUTIEN-GORGE][SÜTYEN değil!] TAKMAK
( Fransızca'da "SOUTIEN-GORGE" olarak geçen, "SOUTIEN"[: Dayanak] anlamına gelen sözcüğün Türkçe'leştirilmişidir. Ayrıca İngilizce'de "SUIT"[: Takım elbise] sözcüğü ile ve yine İngilizce "-IAN"[taraflılık, tarafında olan, kaynaklanan] eki ile de bağlantılandırılabilir. Hareket noktası olan ve zamanla gövdeyi(memeleri ve de özellikle meme ucunu) kıyafete uygun hale getirmeye yarayan, "bunu sağlamanın aracı olan nesne" kullanımına dönüşmüştür. [ "Sütyen" kullanımı yanlıştır. Doğrusu U harfiyle "Sutyen"dir! ] )
- ŞUÛR ile/ve/||/<>/>/< NUR
( Anlama, anlayış, hissetme, duyma. İLE/VE/||/<>/>/< Işıma, aydınlık/aydınlanma, bilinçlenme. )
- ŞUUR ve/||/<>/< ŞİİR ve/||/<>/< EŞAR
( Sızıntı. )
- ŞUÛR[Ar.] ile ŞUÛR[Ar. < ŞA'R] ile ŞÜHÛR[Ar. < ŞEHR]
( Anlama, anlayış, duyumsama/hissetme. İLE Kıllar. İLE Aylar. )
- ŞUURSUZLUK değil/yerine/= BİLİNÇSİZLİK
- SUV[İng. < Sport Utility Vehicle] ile/||/<> JİP[İng. < JEEP]
- SÜVÂRİ[Fars. SEVÂRÎ] ile SÜVÂRİ[Fars. SEVÂRÎ]
( Atlı. | Atlı asker. İLE Ticaret gemilerinde kaptanlık yapan kişi. )
- SÛVER-İ MÜSADDAKA değil/yerine/= ONAYLI/ONANMIŞ ÖRNEK
- SUYA DAYANIKLILIK ile/ve/||/<> SU GEÇİRMEZ/LİK
- SUYA-SABUNA (DOKUNMA[MA]K)
- SUYU KULLANMAK:
MUSLUĞU AÇAR-AÇMAZ ile/yerine BİR MİKTAR SU AKITTIKTAN SONRA
- SUYU:
YEMEKTE İÇMEK değil/yerine YEMEKTEN 1 SAAT ÖNCE YA DA SONRA İÇMEK
( ÂB-HURDE: Su içen. )
- ŞÜYÛ'[Ar.] ile ŞÜYÛH[Ar. < ŞEYH]
( Herkesçe duyulma, bilinme, yayılma, dağılma. | Ortaklardan birinin, aralarındaki ortak malların her bir parçasının üzerine hisselerinin yayılmış olması. İLE Şeyhler. | Yaşlılar. )
- SUYUN:
BUHARLAŞMASI ile/ve/||/<> BİTKİLERCE EMİLMESİ
- SUYUN, GÖVDEDEKİ VE ZİHİNDEKİ:
ARINDIRICILIĞI ve/<> DENGELEYİCİLİĞİ
( Çeşitli ve olası sıkıntı/yoğunluk durumlarında, banyo yapmanın, sıcak suyun ve ılık suyla tamamlamanın etkisinden/katkısından ve özelliğinden her zaman yararlanabilirsiniz... )
- SUYUN:
"ŞARLAMASI" değil/< ŞIRILDAMASI
- SÛZ[Ar.] ile -SÛZ[Ar.]
( Yanma, tutuşma, ateş, sıcaklık. | Dert, ıstırap, acı. İLE "Yakan, yakıcı" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar.[DİL-SÛZ: Gönül yakan/yakıcı. | VİCDAN-SÛZ: Vicdan yakan.] )
- SÜZGÜ ile SÜZGEÇ
( Delikli çanak. | Fide sulamak için tenekeden yapılan, ucunda süzgeci olan kap. İLE Sıvıları süzmeye yarayan araç. | Bir akışkandaki yabancı maddeleri süzüp ayıran alet ya da aletlerden oluşan düzenek. | Sulama kovasının ucuna takılan, küçük delikli metal parça. )
- SUZİDİL[Fars. SÛZ-DİL] ile SUZİDİLÂRÂ[Fars. SÛZİ-DİLÂRÂ] ile SUZİNAK[Fars. SÛZNÂK]
( Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam. İLE Klasik Türk müziğinde bir birleşik makam. İLE Klasik Türk müziğinde, basit bir makam. )
- SÜZÜLEN GÜNEŞ LEKESİ ile/ve PATLAYAN GÜNEŞ LEKESİ
- SYMBOL vs. CONCEPT
- SYMPATHIZE vs. LIKE
- SYNCHRONICITY ile SIMULTANEISM
- SYSTEM vs./and CONCEPT
- T ile D
- T ile Tb ile Tc ile TC
( Trityum'un simgesi. İLE Terbiyum'un simgesi. İLE Teknetyum'un simgesi. İLE Türkiye Cumhuriyeti'nin kısaltması. )
- TA ile Ta ile Th ile Ti ile Tl ile Tm/Tu ile TU/TÜ/TÜH
( Dek, değin, kadar ya da beri gibi ilgeçlerle birlikte kullanılarak, bir eylemin, bir hareketin, bir yerin, bir şeyin başladığı ya da sona erdiği noktayı, zaman ve uzaklık bakımından abartmalı bir biçimde anlatır. İLE Tantal'ın simgesi. İLE Toryum'un simgesi. İLE Bir tören sırasında, askerleri biraraya toplamak, törenin başladığını bildirmek vb. amaçlarla çalınan borazanın çıkardığı ses. İLE Talyum'un simgesi. İLE Tulyum'un simgesi. İLE "Yazıklar olsun" anlamında kullanılır. )
- TAAB ile TAB' ile TÂB[Fars.] ile -TÂB[Fars.]
( Yorgunluk. | Sıkıntı, zahmet, eziyet, meşakkat. | Sinirlerin zayıflığından dolayı kaslarda ve çeşitli yerlerde duyulan şiddetli sancı. | Tabiat, huy. | Damga, mühür basma. | Kitap basma. İLE Güç, kuvvet, tâkat. | Işık, parlaklık. | Harâret. | Tazelik. | Kıvrım, büklüm. | Sıkıntı, eziyet. | Öfke. | Kılıcın keskinliği. İLE "parlayan, parlatan, aydınlatan" anlamlarına gelerek birleşik sözcükler yapar. [ÂLEM-TÂB: Dünyayı aydınlatan.] )
- TAABBÜD[< ABD] ile İBÂDET ETME, KULLUK ETME; TAPMA, TAPINMA
- TAABBÜD ile/ve TEFEKKÜR ile/ve TEVEKKÜL
- TAADDÜD[Ar.] ile TAAHHÜD[Ar. < AHD | çoğ. TAAHHÜDÂT]
( Birden çok olma, çoğalma, sayısı artma. İLE Üzerine alma, yapılması için söz verme. | Bir işin yapılması için resmî olarak sözleşme. | Postaya verilen bir şeyin yerine ulaşmasını sağlama. )
- TAADDÜT[Ar.] değil/yerine/= ÇOĞALMA, SAYININ ARTMASI
- TAAFFÜN[< UFÛNET] değil/yerine/= ÇÜRÜYÜP KOKMA, KOKUŞMA | YANGI/İLTİHAP
- TAAHHÜT ile/ve/||/<>/> TEMÎNÂT
- TAAHHÜT değil/yerine/= ÜSTENME
- TAALÎ/TEÂLÎ[Ar. < ULÜVV] ile TAALLÎ/TEÂLLÎ[Ar. < ULÜVV | çoğ. TEALLÜYÂT]
( Yükselme, ululanma. İLE Yükselme, yüksek olma. )
- TAAM" değil TAMAM
- TAAMMÜD[Ar. < AMD] ile TAANNÜD[Ar. < İNÂD | çoğ. TAANNÜDÂT]
( Bir işi bilerek ve isteyerek yapma. İLE İnad etme, direnme, ayak direme. )
- TAAMMÜDEN[Ar.] değil/yerine/= KASTEN
- TAAMMÜT[Ar.] ile/<> TAAMMÜDEN
( Bir işi ya da suçu bile bile, tasarlayarak yapma. | İşlenecek bir suçun, daha önceden tasarlanması. İLE/<> Kasten. )
- TAANNÜT[Ar.] değil/yerine/= DİRENME, DİRENİM
- TAARRUS/TAARRÜS[Ar. çoğ. TAARRUSÂT] ile TAARRUZ[Ar. çoğ. TAARRUZÂT] ile TAÂRUZ/TEÂRUZ[Ar. < ARAZ | çoğ. TEÂRUZÂT]
( Kocanın, karısına sevgi göstermesi. İLE İlişme, sataşma, takılma. | Düşmana saldırma. İLE Birbirine zıt olma. )
- TAARRUZ ile/ve/<>/değil/yerine TEYAKKUZ
- TAASSÎ[Ar. < İSYÂN] ile TAAŞŞÎ[Ar.]
( Ayaklanma, boyun eğmeme, isyân etme. İLE Akşam yemeği yeme. )
- TAASSUB ile AKIL TUTULMASI
- TAASSUB ile/ve/değil BİLGİ/DENEYİM EKSİKLİĞİ
- TAASSUB ile/değil/yerine GELENEKSEL DEĞER/LER
- TAASSUB[Ar.] ile/değil/yerine ÖNCELİK
- TAASSUB ile TASALLUT
( Taassub, tasalluta dönüşmemelidir! )
- TAASSUB değil/yerine/>/>< TASAVVUF
( TASAVVUF: Taassubu yok eden neyse, o! )
- TAASSUB ile TUTUCULUK
- TAASSUP[Ar.]/BIGOTRY[İng.] değil/yerine/= BAĞNAZLIK
- TÂ'AT[Ar.] ile HİDMET/HİZMET[Ar.]
- TÂAT[Ar.] ile TÂÂT[Ar. < TÂAT]
( Allah'ın emirlerini yerine getirme, ibâdet. İLE İbâdetler. )
- TAATTUL[Ar.] ile TAATTUR[Ar. < ITR]
( İşsiz kalma, işlemez olma. İLE Güzel kokular sürünme. )
- TAAZZÜL[Ar. < AZL] ile TAAZZÜR[Ar. < ÖZR]
( Bir tarafa çekilme. | İşten çekilme. | Ehl-i sünnet'ten Vâsıl b. Atâ'nın kurduğu mu'tezile mezhebi. | Takımdan ayrılma. İLE Özür bildirme. | Güçleşme, güç olma, olanak bulunmama. )
- TABAN TABANA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TAMAMEN
- TAB'AN[Ar. < TAB] ile TÂBÂN[Fars.] ile TABAN[Tr.][>< TAVAN}[Ar.]
( Doğal/tabiî olarak, kendiliğinden. İLE Işıklı, parlak. İLE Ayağın alt yüzü, aya. | Üstü kapalı bir yerin gezinilen, ayakla basılan yüzü, tavan karşıtı. | Ayakkabının alt bölümü. | Kaide. | Bir şeyin en alt bölümü. | Değerlendirmede en alt derece. | Bir toplumu, bir kuruluşu oluşturan, yönetime katılmadan etkili olan kitle. | Temel. | Bir ırmağın en derin olan orta yeri. | Dikey duran direk, çubuk, seren vb.nin alt bölümü. | Bir cismin ya da bir biçimin yüksekliğini ölçmek için aşağıdan yukarıya doğru başlama noktası olarak alınan yüzey ya da çizgi, kaide. | Üslü sayılarda kuvveti alınan sayı. | Tarlanın düz ve verimli kesimi. | Kılıç vb. yapımında kullanılan iyi cins demir. )
( AS NATURE vs. BRIGHT vs. BASE )
- TABELA[İt. < TABELLA] ile URANLIK/PANKART[Fr. < PANCARTE]
( Üzerinde tanıtıcı, belirtici bir yazı, açıklama, işaret ya da resim bulunan, tahta ya da sac parçası, levha. | Hastahane, yatılı okul, askerî birlik gibi toplu yemek verilen yerlerde, günlük yemek için çıkarılan erzakın türünü, miktarını gösteren çizelge. | Hastahanelerde, her hastanın, gündelik yemek ve ilâcının yazıldığı kâğıt. İLE Toplantı ve gösterilerde taşınan, üzerinde benimsenen amacın birkaç sözle gösterildiği karton ya da bezden levha. )
( ... ile LAFİTE )
- TAB-HÂNE[Ar., Fars.] ile TABH-HÂNE[Ar., Fars.] ile TÂB-HÂNE[Ar.]
( Matbaa. İLE Mutfak. | Lokanta. İLE Ocak ya da soba ile ısıtılan kışlık yer, çiçek sobası. | Nekahethâne.[DÂR-ÜŞ-ŞİFÂ] )
- TAB-I MÜSTAKÎM ve/||/<> AKL-I SELÎM
- TÂBİ'[Ar. < TEB | çoğ. TÂBİÎN, TÂBİÛN, TEBEA, TEVÂBİ'] ile TÂBİ'[Ar. < TAB] ile TABÎÎ[Ar.] ile TABHÎ[Ar.]
( Birinin ardı sıra giden, ona uyan. | Boyun eğen, bağlı kalan, birinin emri altında bulunan. | [Ar. dilb.] Kendinden önceki sözcüğe göre hareke alan sözcük. | Hz. Muhammed'i görmüş olanları(eshâbı) görüp kendinden hadîs dinlemiş olan. İLE Kitap basan/bastıran. | Matbaacı, düzenleyici(editör). İLE Doğayla/tabîatle ilgili. | Doğa gereği/îcâbı olan. | Olağan, alışılmış, her zamanki gibi. İLE Pişirmekle/pişirilmekle ilgili. )
- TÂBİ ile MAHKUM
- TÂBİ ile SEVMEK
( İkisinin de, "Nasıl?"ı olmaz/sorulmaz. )
( Tâbi olan ve seven, herşeyini sunar, hiçbir şey beklemez/sakınmaz. )
- TÂBİ'[< TEB] ile TÂBİ'[< TAB]
( Birinin arkası sıra giden, ona uyan; Boyun eğen, bağlı kalan; birinin emri altında bulunan. İLE Kitap basan/bastıran; Matbaacı. )
- TÂBİ ile/değil TABİÎ
- TÂBİ'[Ar.] ile TÂLÎ[Ar.]
- TABİB ile/ve/<>/< ÂLİM
( Âlim olmadan, tabib olamazsınız(olunmaz/dı da).
[Osmanlı dönemindeki öğrenim ve eğitimde geçerliydi. Bugün de, Osmanlı bilgi ve deneyimini önemseyen, derinlikli/kapsamlı tutumunu devam ettiren Amerika'da, tıp ve hukuk bölümünden önce, üniversitede bir bölüm tamamlamış olma gerekliliği/zorunluluğu bulunmaktadır.]
[Umarız, bir gün, bizim öğrenim/eğitim düzenimiz/bilincimiz de aynı çizgiye yüksel(til)ecektir!] )
( İster tabip/hekim, ister hakim/avukat ya da herhangi bir alanda ilerlemek/yürümek ve derinleşmek için, önce, düşünme nedir?, nasıl düşünülür?, kavramlar nasıl tanımlanır, nasıl birbirine eklemlenir? önermeler nasıl kurulur? gibi temel, mantık ve usûl ile ilgili altyapı ve bilgi/ler oluşturulmalıdır ki, daha sonra, esasa ve ayrıntılara geçilebilsin. )
- TABİP/TABİB[Ar.] ile/ve/değil ALYENİST[Fr.]
( Hekim. İLE/VE/DEĞİL Deliler hekimi. )
- TABİB ve HABİB
- TABİB ile/ve/değil KEHAL
( Hekim. İLE/VE/DEĞİL Göz hekimi. )
- TABİÎ Kİ DE" ile "TABİÎ Kİ" DE ...
( Buradaki "de", fazla/yanlış. İLE Buradaki "de", bağlaç olarak başka bir konuya geçiş olarak kullanılmaktadır. )
- TABİÎ Kİ ... ile/ve/<> (...) HALİYLE (...)
- TABİÎ Kİ ile/ve/değil/yerine/||/<> KENDİLİĞİNDEN
- TABİÎ Kİ ile/ve/<> KESİNLİKLE
- TABİÎ Kİ ile/ve KUŞKUSUZ
- TABİÎ Kİ ile/ve/değil/||/<>/< MUHAKKAK
- TABİÎ ile EVET
( SURE vs. YES )
- TABİİ ile TÂBİ
- TABİ(İ) ile TÂBİ ile TÂBİ
( Elbette; Doğal(/doğal olarak). İLE Bağımlı. İLE Basıcı. | Yayımcı. )
- TABİP/TABİB/HEKİM/DOKTOR değil/yerine/= SAĞAN/SAĞALTMAN/SAGUN/ONULTMAN
- TABİP[Ar.] = HEKİM/DOKTOR
- TA'BÎR CAİZSE değil/yerine/= DEYİM YERİNDEYSE/DEYİŞ UYGUNSA
- TABİR[Ar.] değil/yerine/= DEYİM
- TABLA[Ar.] ile LEVİ
( Satıcı vb.nin kullandığı tahtadan tepsi. | Soba, mangal vb. şeylerin altına konulan metalden ya da tahtadan yapılan tepsiye benzer altlık. | Bir şeyin düz ve geniş bölümü. | Ağaçtan ya da ağaç ürünlerinden hazırlanmış, büyük yüzeyli düzgün parça. | Genellikle Hindistan, Pakistan'da kullanılan, darbukaya benzer bir çalgı türü. | Denizcilikte, makaraların yüzlerini oluşturan dış bölümleri. İLE Etiyopya'da, kadınların, dudaklarına yerleştirdikleri tablalar.[Toplumsal konum, zenginlik, güç göstergesidir ve gurur kaynağıdır.] )
- TABLA ile/<> TABLAKÂR
( Satıcı vb.nin kullandığı tahtadan tepsi. | Soba, mangal vb. şeylerin altına konulan metalden ya da tahtadan yapılan tepsiye benzer altlık. | Bir şeyin düz ve geniş bölümü. | Ağaçtan ya da ağaç ürünlerinden hazırlanmış, büyük yüzeyli düzgün parça. | Genellikle Hindistan, Pakistan'da kullanılan, darbukaya benzer bir çalgı türü. | Denizcilikte, makaraların yüzlerini oluşturan dış bölümleri. İLE/<> Tablacı. | Büyük konaklarda mutfaktan yemek tablalarını götürüp getiren görevli. )
- TABLDOT[Fr. TABLE D'HOTE] değil/yerine/= SEÇMESİZ YEMEK
( Seçmesiz yemek. | Birçok kişinin, erzak sağlayıp kendilerine yemek pişirtmek için kurdukları ortaklık. )
- TABU ile/değil GELENEK
- TABU[Fr. < TABOU] ile/ve/<> TAPU
( Kutsal sayılan bazı insanlara, hayvanlara, nesnelere dokunulmasını, kullanılmasını yasaklayan, aksi yapıldığında zararı dokunacağı düşünülen dinî inanç. | Tekinsiz. | Yasaklanarak korunan [nesne, sözcük, davranış] İLE Bir taşınmazın üstündeki mülkiyet hakkını gösteren belge. | Tapu işlerinin yürütüldüğü kuruluş. )
- TABYA[Ar.] ile/<> DONANMA
( Bir bölgeyi savunmak için yapılan ve silahlarla güçlendirilen yapı. İLE/<> ... )
( Karada. İLE/<> Denizde. )
- TAÇ KAPI/PORTAL ile/||/<> TAK/ZAFER TAKI
( Bezemeli ana kapı. İLE/||/<> Eski Roma'da zafer kazanan komutan ve imparatorlar adına inşâ edilen anıtsal yapı. )
- TAÇ[Ar. < TÂC] ile TAÇ[İng. TOUCH]
( Soyluluk, iktidar, güç ya da hükümdarlık simgesi olarak başa giyilen, değerli taşlarla süslü başlık. | Gelinlerin başlarına takılan süs. | Genellikle göz düzeyinden yüksek mobilyaların üstlerindeki kabartmalı, oymalı, süslü bölüm. | Çiçeğin dıştan ikinci halkasında bulunan yaprakların hepsi. | Bazı tarikatlarda, şeyhlerin giydikleri başlık. İLE [futbol] Yan, dokunma. )
- TAÇ[Ar. < TÂC]/EFSER[Fars.] ile TIKSÂR[Ar.]
( ... İLE Halka biçiminde taç. )
- TÂCİL ile TÂCİR
( Hızlandırma, çabuklaştırma, tezleştirme. İLE Ticaretle uğraşan kişi. )
- TÂCİR[Ar. < TCR] ile TÜCCAR[Ar.]
( TAKÎ + CESUR + RAUF )
- TÂCİZ ile/değil TAVIR
- TÂCİZ[Ar.] değil/yerine/= USANDIRI, USANÇ
- TAÇLI VİRÜS ile/ve/||/<>/< TAÇSIZ VİRÜS/LER
( Covid 19 İLE/VE/||/<>/< Yaşamımızdaki ve zihnimizdeki çoğu (olası) "sorun". )
- TAD [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- TAD [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- TAD [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- TAD ile/ve/<>/değil KIVAM
- TA'DÂD[Ar. < ADED] değil/yerine/= SAYMA; SAYI | BİRER BİRER SÖYLEME, SAYIP DÖKME; SAYIM
( SAYMA; SAYI | BİRER BİRER SÖYLEME, SAYIP DÖKME; SAYIM )
- TA'DÂD[Ar. < ADET] (ETMEK)[Ar.] ile/ve/||/<> İHYÂ'[Ar. < HAYÂT] (ETMEK)[Ar.]
( Sayma, sayı. | Birer birer söyleme, sayıp dökme, sayım. İLE/VE/||/<> Diriltme, diriltilme, canlandırma. | Can verircesine iyilik etme, lütfetme. | Yeniden güçlendirme. | Uyandırma, canlandırma, tazelik verme. )
- TADARRUS[Ar.] değil/yerine/= DİŞ KAMAŞMASI
- TADİL TEKLİFİ değil/yerine/= DEĞİŞTİRGE
- TÂDİLAT ile/ve DEKORASYON
- TÂDİLAT ile/ve TAMİRAT
- TADLANDIRMA/K ve/<> TAÇLANDIRMA/K
- TAFRA[Ar.] değil/yerine/= SIÇRAMA
( Yukarıya sıçrama, atlama. | Yukarıdan atıp tutma. | İlimde, rütbe, derece alma. )
- TAFSİL ile TASNİF
- TAFSÎLÂT[Ar. < TAFSÎL < FASL] ile/ve/< AÇIKLAMA
( ... İLE/VE Etraflıca, uzun uzun açıklamalar. )
- TAFZİH[Ar.] değil/yerine/= REZİL ETME
( Birinin kötü yanlarını ortaya çıkarma. )
- [ne yazık ki]
TAGALLÜP[Ar.] değil/yerine/= ZORBALIK
- TAGAMGUM[< Ar. GAMGAMA] değil/yerine/= ANLAŞILMAZ SÖZ
- TAGVİYE[<> İGVÂ, çoğ. GAVÂYE] ile/değil TAKVİYE[< KUVVET]
( Baştan çıkarma, azdırma. İLE/DEĞİL Güçlendir(il)me. )
- TAĞYİR[Ar.] değil/yerine/= DEĞİŞTİRME, BAŞKALAŞTIRMA | BOZMA
- TAHADDÜS[Ar. < HADS/HUDÛS] ile TAHADDÜŞ[Ar.]
( Sezgi. | Yok iken ortaya/meydana çıkma. İLE Tırmalanma. | Üzüntü duyma. )
- TAHÂDU'[Ar. < HUD'A] ile TAHADDU'/TAHAZZU'[Ar. < HUDÛ'/HUZÛ'] ile TAHADDUR[Ar. < HIDR/HIZR] ile TAHAZZUR[Ar. < HÂZIR] ile TAHADDÜR[Ar. < HADER] ile TAHADDÜR[Ar. < HADR] ile TAHAZZÜR[Ar. < HAZER] ile TAHATTUR[Ar. çoğ. TAHATTURÂT]
( Aldanmış gibi görünme. İLE Alçakgönüllülük gösterme. İLE Yeşilleşme, yeşil renk bağlama. İLE Hazır olma/bulunma. İLE Örtünmek, tesettür. | Uyuşma, uyuşturulma. İLE Yokuş aşağı inme. | Yukarıdan aşağı akıp gitme. İLE Sakınma, korunma, çekinme. İLE Anımsama, hatıra getirme/getirilme, unutulduktan sonra anımsanan şey. )
- TAHAFFUZ[Ar.] değil/yerine/= BARINMA, KORUNMA
- TAHAKKUK ile/ve İLKE
( REALIZATION vs./and PRINCIPLE )
- TAHAKKÜM[Ar.] değil/yerine/= BASKI, ZORLAMA
- TAHALLÎ[Ar. < HÂLÂVET/HULVÂN | çoğ. TAHALLİYÂT] ile TAHALLÎ[Ar. < HALÂ]
( Kendi kendini donatma, süsleme. İLE Boşalma, boş kalma. | Tenhaya çekilme, yalnız kalma. )
- TAHALLÜF[< HİLÂF] değil/yerine/= GERİDE KALMA, ARKADA BIRAKILMA | UYGUN GELMEME
- TAHALLÜL ile/ve/> TAHAKKUK
- TAHALLÜL[< HALEL | çoğ. TAHALLÜLÂT] ile/değil/< TAHALLÜL[< HALL | çoğ. TAHALLÜLÂT]
( Bozulma, halel bulma. | Ekşime, sirkeleşme. | Araya girme. İLE Hallolma, parçaları birbirinden ayrılma. | [kimya] Ayrışma. )
( [ile] TAHALHUL[< HALHAL]: Ayağa bilezik/halhal takma. | Hava cereyânı olması. | Bir nesnenin, hacminin kabarıp şişmesi. )
- TAHAMMÜL EDEMEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< ALIŞAMAMAK
- TAHAMMÜL ETMEK ile/ve/değil MÜSAMAHA GÖSTERMEK
- TAHAMMÜL[Ar.] değil/yerine/= DAYANMA, KATLANMA
( Nesnenin, güçlü, zorlayıcı dış etkenlere karşı koyabilmesi, dayanması. | Kişinin kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma. )
( ... ile TITIKSHA )
- TAHAMMÜL ile/ve/değil/yerine/||/<> DİRENÇ/İHTİYÂR
( [not] ENDURANCE vs./and/but/||/<> RESISTANCE
RESISTANCE instead of ENDURANCE )
- TAHAMMÜL[Ar. < HAML | çoğ. TAHAMMÜLÂT] ile TAHAMMÜR[Ar. < HAMR | çoğ. TAHAMMÜRÂT]
( Yüklenme, bir yükü üstüne alma. | Dayanma, katlanma. | Kaldırma. İLE Mayalanma, ekşime. )
- TAHAMMÜL/SÜZLÜK ile/değil/yerine/>< HOŞGÖRÜ
- TAHAMMÜLÜN/ÜN:
"DÜŞÜKLÜĞÜ" ile/ve/<>/değil YETERSİZLİĞİ
- TAHAMMUS[Ar.] ile TAHAMMUZ[Ar. < HAZM | çoğ. TAHAMMUZÂT]
( Büzülme, büzülüp buruşma. İLE Ekşime, oksitlenme. )
- TAHÂNET[Ar.] ile TAHÂRET[Ar.]
( Değirmencilik. İLE Temizlik. | Temizlenme. )
- TAHÂRET[Ar.]/TAHİR ile/ve/||/<>/>/< NEZÂFET[Ar.]/NAZİF
( Fiziksel/gövdesel temizlik. İLE/VE/||/<>/>/< Davranış ve tutumlardaki temizlik, ahlâkî temizlik. )
- TAHARRÜS[Ar.] ile TAHARRÜZ[Ar.] ile TAHARRÜŞ[Ar. çoğ. TAHARRÜŞÂT]
( Çekinme, sakınma.[maddiyatta kullanılır] İLE Çekinme, sakınma.[maneviyatta kullanılır] İLE Tırmalanma, örselenme. )
- TAHARRÜŞ[Ar.] değil/yerine/= TIRMALANMA, KURCALANMA, AZDIRILMA
- TAHAŞŞU'[Ar. < HUŞÛ] ile TAHAŞŞUB[Ar.]
( Alçakgönüllülük. İLE Odunlaşma. )
- TAHASSUN[Ar.] değil/yerine/= SIĞINMA
( Korunmak için bir yere çekilme. )
- TAHASSÜR[Ar.] ile TAHASSÜR[Ar. < HASRET | çoğ. TAHASSÜRÂT] ile TAHASSUL[Ar. < HUSÛL]
( Kanın pıhtılaşması.[TAHASSÜR-İ DEM] İLE Hasret çekme. | Çok istenilen ve ele geçirilemeyen şeye üzülme. İLE Sonuç olarak çıkma, hâsıl olma. | Ürüme, üretme. )
- TAHATTÜM[Ar. < HATM] ile TAHAŞŞUB[Ar. < HATEM]
( Gerekme, gerekli olma. İLE Yüzük takınma, hatem. | Âriflerin gönüllerine Allah'ın koyduğu işaret. )
- TAHAVVÜL[Ar. < HÂL] ile/ve/<> TAGAYYÜR[Ar. < GAYR]
( [değişim] Biçimde/sıfatta. İLE/VE/<> Öz'de/zât'ta. )
- TAHAVVÜL[Ar.] değil/yerine/= DEĞİŞME, DÖNÜŞÜM
( Bir durumdan, başka bir duruma geçme, değişme, değişkenlik, dönüşme, dönüşüm )
- TAHAVVÜL ile/ve TAHVÎL[< HAVL]
( Değişim. | Niteliksel hareket. İLE/VE Değiştirme, değiştirilme, çevirme, döndürme. | Borç senedi, aksiyon. )
- TAHAYYÜL[Ar. < HAYAL] (ETMEK) değil/yerine/= İMGELEM (İMGELEMEK)
- TAHAYYÜL ETMEK ile/ve KIYISINDAN GEÇMEK
- TAHAYYÜL[Ar. < HAYAL | çoğ. TAHAYYÜLÂT] ile TAHAYYÜR[Ar. < HAYRET | çoğ. TAHAYYÜRÂT]
( Hayale getirme, hayale dalma, hayalde canlandırma. İLE Hayran olma, hayrete düşme, şaşakalma, şaşırma. )
- TAHAYYÜL[Ar.] değil/yerine/= HAYALDE CANLANDIRMA
- TAHAYYÜL ile TEŞEKKÜL
( Ortadan kalkmaz. İLE Ortadan/görünümden kalkabilir. )
- TAHAYYÜL[Ar.] ile TEVEHHÜM[Ar.]
( Hayalde canlandırma. İLE Kuruntuya düşme. )
( "KAYGI değil/yerine SAYGI" yazısı için burayı tıklayınız... )
- TAHAYYÜR[< HAYRET] ile HAYRÂN OLMA, HAYRETE DÜŞME, ŞAŞAKALMA, ŞAŞIRMA
( HAYRÂN OLMA, HAYRETE DÜŞME, ŞAŞAKALMA, ŞAŞIRMA )
- TAHAYYÜZ:
MEKÂN(EYN) ile/ve/||/<> KONUM(VAZ)
- TAHDÎB/TAHZÎB[Ar. < HİDAB] ile TAHDİB[Ar. < HADEB]
( Saç/sakal boyama. İLE Kamburlaştırma, kamburlaştırılma, kubbelendirme. )
- TAHDÎD[Ar. < HADD | çoğ. TAHDÎDÂT] ile TAHTÎT[Ar. < HATT]
( Sınırlama, sınır çizme. İLE Çizme, çizilme, çizgi ile belirli kılma. | Çizgi. )
- TAHDİDAT[Ar.] değil/yerine/= SINIRLAMALAR
- TAHDÎR[Ar. < HADER] ile TAHDÎR/TAHZÎR[Ar.]
( Örtülendirme, örtülü bulundurma. İLE Hazırlama. | İlâç hazırlama. | Yeşillendirme, yeşil renk verme. )
- TAHDİT[Ar.] değil/yerine/= SINIRLAMA, ÇEVRELEME
- TAHFİF ile/ve/||/<>/> TAHRİF
( Hafifletme. İLE/VE/||/<>/> Bir şeyin aslını bozma; değiştirme. | Bir sözcük ya da tümceyi değiştirip bozma, üzerinde oynayarak anlamı değiştirme. )
itibariyle 29.581 başlık/FaRk ile birlikte,
29.554 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(100/120)