Bugün[09 Temmuz 2025]
itibariyle 4.925 başlık/FaRk ile birlikte,
4.923 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(6/21)


- FAİL-İ MUHTAR ile MÛCİB Bİ'Z ZÂT


- FÂİZ/FÂİZE[Ar. < FEVZ] ile FÂİZ[Ar. < FEVZ, çoğ. FEVÂİZ]

( İsteğine ulaşan, bir başarı kazanan, fevz bulan. İLE Ödünç verilen paraya karşı alınan kâr. | Bolluk, çokluk, taşkınlık. | Taşan, feyezan eden. )


- FAKAT[Ar.] ile FAKD[Ar.] ile FAKÎD[Ar.]

( Yalnız, ancak, lâkin, ama, şu da var ki. İLE Yokluk, bulunmama. İLE Nadir bulunan.[nesne] )


- FAKÎR[Ar.] ile MÜMLİK[Ar.]


- FAKÎR[Ar.] ile MUSRİM[Ar.]


- [Ar., Fars.] FAKÎR-ÂNE[Ar.] ile FAKÎR-HÂNE[Ar.]

( Fakire yakışacak biçimde/sûrette. | Fakircesine. | Nezâket olarak "ben" zamirinin karşılığı. İLE [alçakgönüllülükle] Söz söyleyenin evi. )


- FAKR[Ar.] ile HÂCET[Ar.]


- FAKR[Ar.] ile HALLE[Ar.]


- FAKR[Ar.] ile İ'DÂM[Ar.]


- FAKR[Ar.] ile MESKENET[Ar.]


- FÂLİC[Ar. < FELC] ile FÂLİC[Fars.]

( Yarım inme, gövdenin yarısına inen inme. İLE Baskın, galip, muzaffer. )


- FALK[Ar.] ile ŞAKK[Ar.]


- FARK[Ar. çoğ. FURÛK] ile FÂRIK/A[Ar. < FARK] ile FÂRİG[Ar. < FERÂĞ]

( Ayrılık, başkalık, iki ya da daha çok şey arasındaki ayrılık. | Ayırma, ayırlma, seçilme. İLE Fark eden, ayıran. İLE Vazgeçmiş, çekilmiş. | Rahat, âsûde. | Boş, boş kalmış, işini bitirmiş, işsiz. | Bir mülkün, tasarruf, sahip olma, kullanma hakkını başkasına terk eden. )


- FARK[Ar.] ile FASL[Ar.]


- FARK ile/ve/||/<> MÜBÎN[Ar. BEYN/BEYÂN]

( ... İLE/VE/||/<> İyiyi, kötüyü [hayr'ı, şer'i] ayıran/ayırabilen. | Açık, apaçık, belirli. )


- FARK[Ar.] ile TEFRÎK[Ar.]


- FARZ[Ar.] ile HATM[Ar.]


- FARZ[Ar.] ile KARZ[Ar.]


- FARZ[Ar.] ile VUCÛB[Ar.]


- FAŞÂFEŞ[Fars.] ile FEŞFEŞE[Fars.]

( Atılan okun havada çıkardığı ses. İLE Hışırtı. )


- FASÂHAT[Ar.] ile FAZÂHAT[Ar.]

( İyi ve açık konuşma, iyi söz söyleme becerisi, uzdillilik. İLE Alçaklık, edepsizlik. )


- FÂSİH[Ar. < FESH] ile FASÎH[Ar. çoğ. FUSAHÂ]

( İptal eden, bozan, çürüten, fesheden. İLE Güzel, düzgün ve açık konuşan, iyi söz söyleme becerisi olan. | Açık, âşikâr, sarih. )


- FASIL[Ar. çoğ. FUSÛL] ile FÂSIL[Ar. < FASL]

( Fasl. | Bir bestekârın aynı makamdan bestelediği iki beste. | Türk müziğinde klasik bir konser programı. İLE Ayıran, bölen, fasleden. )


- FÂSILA-YI SUGRÂ[Ar.] ile FÂSILA-YI KÜBRÂ[Ar.]

( Üç harekeli ve bir sâkin harften oluşan dört harfli sözcük.[vatanım gibi] İLE Dört harekeli ve bir sâkin harften oluşan dört harfli sözcük.[vatanımız gibi] )


- FASL[Ar.] ile FETH[Ar.]


- FASL[Ar.] ile FETK[Ar.]


- FASL[Ar.] ile KAT'[Ar.]


- FASM[Ar.] ile KASM[Ar.]


- FÂTİH[Ar. < FETH] ile FÂTİH[Ar.]

( Açan. | Anahtar. İLE Kendini açan/feth eden. )


- FÂTİHA-HÂN[Ar.] ile FÂTİHÂN[Ar.]

( Birinin ruhuna Fatiha suresi okuyan. İLE Fethedenler, fatihler. )


- FATÎN/E[Ar. < FITNAT] ile FÂTİN[Ar. < FİTNE]

( Zeki, akıllı, uyanık, anlayışlı, kavrayışlı. İLE Fitneci. )


- FÂTİR[Ar.] ile FATÎR[Ar.] ile FATR[Ar. çoğ. FUTUR]

( Füturlu, durgun, gevşek. | Az sıcak, ılık olan. İLE Mayasız saç ekmeği, bazlama. | Bir çeşit pasta. | Olmamış, derecesini bulmamış şey. İLE Çatlak, yarık. | Mantar. )


- FATR[Ar.] ile Fİ'L[Ar.]


- FAYDA/LI[Ar.] değil/yerine/= YARAR/LI


- FÂYİH[Ar.] ile FÂYİHA[Ar. çoğ. FEVÂYİH]

( Kendiliğinden dağılan güzel koku. İLE Çiçek ve meyve kokusu. | Hoş kokulu nesne. )


- FAZ[Ar. < Fr. < Yun.] ile FAZZ[Ar.]

( Evre, safha. İLE Huysuz, kötü sözlü, kaba. )


- FÂZA[Ar.] ile SÂLE[Ar.]


- FÂZÎH/A[Ar.] ile FAZÎHA[Ar. çoğ. FAZÂYİH]

( Utanmaz, rezil. | Çirkin, fena. İLE Edepsizliği, alçaklığ gerektiren iş/şey. )


- FAZL[Ar.] ile İHSÂN[Ar.]


- FEDÂÎ/SERDENGEÇTİ[Ar.] ile FEDÂKÂR/FİDÂ-KÂR[Ar., Fars.]

( Evre, safha. İLE Kendini ya da kişisel çıkarlarını esirgemeyen, fedâ eden, cömert, eli açık. )


- FEDÂ(KÂRLIK) ile FERÂGAT

( Sadakat. İLE/VE/||/<> Sevgi. )

( Mal/dan vermek. İLE/VE/||/<> "Can vermek" ve candan vermek. )

( Babadan gelen. İLE/VE/||/<> Anneden gelen. )

( Bedel ödemek. İLE/VE/||/<> Muhabbet. )


- FEHÂMETLÜ DEVLETLÜ ile ÜBBEHETLÜ DEVLETLÜ

( Sadrazamlara, Mısır hidivi ve yabancı prenslere, eyalet beylerine hitapta kullanılan unvan. İLE Sadrazamlık etmişlere hitapta kullanılan unvan. )


- FEHÎM[Ar. < FEHM] ile FEHM[Ar.]

( Zeki, anlayışlı, akıllı. İLE Anlama, anlayış. )


- FEHM[Ar.] ile 'İLM[Ar.]


- FEHM ile TEDEKKÜR ile TEFEKKUH


- FEHVÂ[Ar. çoğ. FEHÂVÎ] ile FEHVÂSINCA[Ar., Tr.]

( Anlam, mânâ, kavram, mefhum. İLE Uyarınca, sözü gereğince. )


- FEHVA'L-HİTÂB[Ar.] ile DELÎLU'L-HİTÂB[Ar.]


- FELÂ[Ar.] ile FELÂH[Ar.] ile FELAH[Ar.]

( O halde, o zaman. İLE Kurtuluş, selâmet, onma. | Mutluluk, kutluluk. İLE Başlangıç, iptida. )


- FENÂ ile/||/<> FELÂKET


- FENÂ[Ar.] ile NEFÂD[Ar.]


- FENNEN[Ar.] ile FENNÎ[Ar.]

( Fen aracılığıyla, fen ile, fenne uygun olarak. İLE Fen ile ilgili olan. )


- FER'[Ar. çoğ. FÜRÛ] ile FERR[Ar.] ile FER[Ar.]

( Dal, budak. | Tomurcuk. | Bir aslın sonucu. | İkinci derecede önemli olan. İLE Kaçma, firâr. [KERR Ü FERR: Saldırma ve çekilme.(KELLİ-FELLİ değil KERLİ-FERLİ!)] İLE Parlaklık, aydınlık. | Zînet, süs, bezek. | Kuvvet, nüfuz, iktidar. )


- FERÂĞ[Ar.] ile FERÂG[Ar.]

( Vazgeçme, bırakıp terk etme. | Bir mülkün tasarruf, sahip olma hakkını başkasına terk etme. | Dinlenme, istirahat. | Hiçbir işle meşgul olmama, rahat etme. İLE Serin rüzgâr. )


- FERAH[Ar.] ile FERÂH[Ar.]

( Gönül açıklığı, sevinç, sevinme. İLE Bol, geniş, yayvan, açık. )


- FERAH[Ar.] ile SÜRÛR[Ar.]


- FERÂMÛŞ[Fars.] ile FERÂMÜŞ[Fars.]

( Unutma, hatırdan çıkma. İLE Ferâmûş'un hafifletilmişi. )


- FERÂSET/FİRÂSET[Ar.] ile FERÂŞET[Ar.]

( Anlayışlılık, çabuk seziş. | Binicilik, at yetiştirme bilgisi. | Yiğitlik, mertlik. İLE Kâbe süpürücüsünün hizmeti. )


- FERC[Ar. çoğ. FÜRÛC] ile FEREC[Ar.]

( Aralık, yarık, çatlak. | Dişilik örgeni, avret, utyeri, edep yeri. İLE Gam, tasa ve sıkıntıdan kurtulma. Kederden, darlıktan sonra gelen sevinç, teselli. | Zafer. )


- FERES[Ar. çoğ. EFRÂS] ile FERES[Ar.]

( At, beygir. İLE Oyun. | [satrançta] at. )


- FERHAT[Ar.] ile FERHÂD[Ar.]

( Sevinç, neşe. İLE Ferhâd ve Şîrîn adıyla ünlü olan eski bir öykünün erkek kahramanı olup Şîrîn'in âşıkıdır. )


- FERÎD[Ar. < FERD] ile FERÎD[Fars.]

( Tek, eşsiz, eşi olmayan. Tasım/kıyas kabul etmez, ölçüsüz. Üstün. İLE Avcı kuş. | Donmuş, katılaşmış şey. )


- FERÎD/E[Ar.] ile FERÎDE[Ar.]

( Tek, eşsiz, eşi olmayan. Tasım/kıyas kabul etmez, ölçüsüz. Üstün. İLE Kendi oyuyla hareket eden, kibirli, gururlu. )


- FERÎK[Ar.] ile FERÎK[Ar.]

( Askerî kolordu komutanı, korgeneral[birinci ferîk], tümgeneral[ikinci ferîk]. | İnsan topluluğu, cemâat. İLE Buğday tanesinin olgunu, öğütülecek duruma gelmişi. )


- FERÎKAN["ka" uzun okunur] ile FERÎKAYN[Ar.]

( Topluluklar. İLE İki askerî fırka, iki taraf. )


- FERMÂ[Fars.] ile FERMÂN[Fars.]

( Buyuran, emreden, âmir. | Süren. İLE Buyruk, emir. | Sultan tarafından verilen yazılı emir, berat, buyrultu. )


- FERRAKAHÛ[Ar.] ile BESSEHÛ[Ar.]


- FERSAH[Ar.]/FERSENG[Fars.] ile -FERSÂ[Fars.]

( Çeşitli mesafelere karşılık gelen değerde bulunan bir uzunluk ölçüsü. | Üç millik bir deniz mesafesi. İLE İki askerî fırka, iki taraf. )


- FE'S[Ar. çoğ. FÜÛS] ile FES[Ar. < FAS]

( İki yüzlü balta. İLE Şapka yerine kullanılan, kırmızı, kalın çuhadan yapılmış, tepesinde püskülü olan, silindir biçiminde başlık. )


- FESAD ile/||/<> FENÂ


- FESÂD[Ar.] ile GAYY[Ar.]


- FESÂD[Ar.] ile KABÎH[Ar.]


- FESAHAT(FASİH) ile BELAĞAT(BELİĞ)


- FESAHAT[Ar.] ile/ve/||/<> FETAHAT[Ar.] ile/ve/||/<> FETAKAT

( Dilin açıklığı. İLE/VE/||/<> Birinin kapıyı/kutuyu vb. açması. İLE/VE/||/<> Bir nesnenin gevşeyip açılması. )


- FETÂ[Ar. çoğ. FİTYÂN] ile FETHA[çoğ. FETEHÂT]

( Genç, delikanlı, yiğit, mert. | Cömert. Eli açık. İLE Arapça sözcüklerin üzerine konulan üstün işareti. | Delik. )


- FETHA ile/ve KESRE/ESRE/HAFZ ile/ve HEMZE ile/ve ÖTRE/ZAMME ile/ve ŞEDDE/TEŞDÎD ile/ve TENVÎN ile/ve NASB ile/ve REF ile/ve İLLET ile/ve MEDD/E ile/ve MEDD-İ LÎN ile/ve LÎN ile/ve VAV-I ATIFA

( a ya da e [düz ve geniş ünlü] okutan üstün imi. İLE/VE/||/<> ı ya da i [düz ve dar ünlü] okutan im. İLE/VE/||/<> Elif, vav, ye, he üzerine konan işaret - gırtlak vuruşu; elifin adı. İLE/VE/||/<> o, ö, u, ü [yuvarlak ünlü] okutan ötre imi. İLE/VE/||/<> Bir yazacı çift okutan ve şedde denilen im. İLE/VE/||/<> Sözcüğün sonunu, nun gibi okutmak üzere konan iki üstün[-en], iki esre[­-in], iki ötre[-ün]. İLE/VE/||/<> Yazacın etha'lıymış gibi a ya da e'yle okunması. İLE/VE/||/<> Bir sözcüğü zammeli[ötre - yuvarlak ünlülü (o, ö, u, ü)] okuma. İLE/VE/||/<> Çeker harfleri[matres lectionis] elif, vav, ye yazaçlarından biri. İLE/VE/||/<> elif, vav, y e'yi çekerek uzatma. İLE/VE/||/<> vav ile ye sesçil imsiz[harekesiz] olup kendinden önceki yazaç üstün imi almışsa medd-i lîn olur. İLE/VE/||/<> Yumuşatarak çekme. İLE/VE/||/<> Atıf vavı. Bağlaç. Arapça ya da Farsça iki sözcüğü birbirine bağlarken, ilk sözcük ünsüzle bitmişse bu yazacı ü gibi okutur [ilim ve irfan~ilm ü irfan], ünlüyle bitmişse iki sözcüğü bağlayan vav, vü biçiminde okunur [kaza ve kader / kaza vü kader]. )


- FETK[Ar.] ile FASL[Ar.]


- FEVK[Ar.] ile A'LÂ[Ar.]


- FEVKÂLÂDE ile/ve HARİKULÂDE

( FEVK' el-ÂDE(T) ile/ve HARİK'UL ÂDE(T) )

( Doğanın ötesi. İLE/VE Doğanın dışı. )


- FEVREN[Ar.] ile FEVRÎ[Ar.]

( Çarçabuk, birdenbire. İLE Birdenbire, düşünmeden yapılan hareket. )


- FEVZ[Ar.] ile NECÂT[Ar.]


- FEVZ[Ar.] ile ZAFER[Ar.]


- FEY'[Ar.] ile GANÎMET[Ar.]


- FEYFÂ'[Ar. çoğ. FEYÂFÎ] ile FEYÂFÎ[Ar. < FEYFÂ']

( Düz, büyük sahra, susuz kumlu çöl. İLE Susuz çöller, sahrâlar. )


- FEYZ ile BEREKET


- FEZA'[Ar.] ile FEZÂ'[Ar.] ile -FEZÂ/Y[Ar.]

( Korkma, bağırıp çığırma. | Dayanamama. | Ümitsizlik. | İnleyip sızlanma. İLE Ucu-bucağı bulunmayan boşluk, dünyanın sonsuz olan genişliği. İLE Artıran, çoğaltan.[FERAH-FEZÂ: Ferah artıran.] )


- FEZA'[Ar.] ile HAŞYET[Ar.] ile HAZER[Ar.] ile HAVF[Ar.]


- FEZ'A[Ar.] ile HEL'A[Ar.] ile HAVF[Ar.]


- FEZZ[Ar.] ile VÂHİD[Ar.]


- FÎ[Ar.] ile FÎ[Ar.]

( Fiat, baha, kıymet. İLE İçinde, -de. | Tarihin başına konulurdu.[fî 20 Teşrîn-i evvel: 20 Ekim'de] )


- Fİ'E[Ar.] ile CEMÂ'AT[Ar.]


- FİİL-İ MÂZÎ ile/ve FİİL-İ MUZÂRİ

( Geçmiş zaman. İLE/VE Şimdi, geniş ve gelecek zaman. )

( FİİL-İ MÂZÎ (MALUM):

NASARÛ
NASARNE
NASARTÜM
NASARTÜNNE
   
NASARNÂ
NASARÂ
NASARATA
NASARTÜMÂ
NASARTÜMÂ
   
NASARA
NASARAT
NASARTE
NASARTİ
 
NASARTÜ
FİİL-İ MÂZÎ (MEÇHUL):
NUSİRÛ
NUSİRNE
NUSİRTUM
NUSİRTUNE
   
NUSİRÂ
NUSİRÂ
NUSİRATÂ
NUSİRTUMÂ
NUSİRTUMÂ
   
NUSURA
NUSİRAT
NUSİRTE
NUSİRTİ
 
NUSİRTU
ile/ve FİİL-İ MUZÂRİ (MALUM):
YENSURÛNE
YENSURNE
TENSURÛNE
TENSURNE
   
NENSURU
YENSURÂNİ
TENSURÂNÎ
TENSURÂNÎ
TENSURÂNÎ
   
YENSURU
TENSURÛ
TENSURU
TENSURÎNE
 
ENSURU
  FİİL-İ MUZÂRİ (MEÇHUL):
YUNSARÛNE
YUNSARNE
TUNSARÛNE
TUNSARNE
   
NUNSARU
YUNSARÂNİ
TUNSARÂNÎ
TUNSARÂNÎ
TUNSARÂNÎ
   
YUNSARU
TUNSARÛ
TUNSARU
TUNSARÎNE
 
UNSARU
)


- FİİL-İ MUZÂRİ CAHDİ MÜSTEĞRAK (MALUM) ile FİİL-İ MUZÂRİ CAHDİ MUTLAK (MALUM) ile FİİL-İ MUZÂRİ NEFYİ HAL (MALUM) ile FİİL-İ MUZÂRİ NEFYİ İSTİKBAL (MALUM) ile FİİL-İ TAACCÜB SÂNİ


- FİİL-İ TAACCÜB EVVEL

(

MÂENSARAHUM
MÂENSARAHÜNNE
MÂENSARAKÜM
MÂENSARAKÜNNE
   
MÂENSARÂNÂ
MÂENSARAHUMÂ
MÂENSARAHUMÂ
MÂENSARAKÜMÂ
MÂENSARAKÜMÂ
   
MÂENSARAHU
MÂENSARAHÂ
MÂENSARAKE
MÂENSARAKİ
 
MÂENSARÂNÎ
)


- FIKH[Ar.] ile 'ILM/İLM[Ar.]


- FİKR[Ar.] ile NAZAR[Ar.]


- FIKRA[Ar. çoğ. FIKARÂT] ile FIRKA[Ar. çoğ. FIRAK]

( Omurga kemiklerinden bir boğum, omur. | Bend, madde, paragraf. | Kısa öykü, masal, kıssa. | Yasa maddelerinin paragraflarından her biri. | Bölüm, kısım, fasıl.[kitap ya da eserde] | Yazılmış kısa bir haber. | Gazetelerde, gündelik olayların kısa ve temiz bir üslûpla yazılmış şekli.[Fr. CHRONIQUE] İLE İnsan kalabalığı, öbeği/grubu. | Siyâset partisi. | Tümen. )


- FÎL[Ar. çoğ. EFYÂL, FÜYÛL] ile Fİ'L/FİİL[Ar. çoğ. EF'AL, FİÂL]

( En büyük kara memelisi olan hayvan. İLE İş, kâr, amel, zamanla ilgili olup anlamı sağlayan sözcük, eylem. )


- Fİ'L[Ar.] ile HALK[Ar.] ile TAĞYÎR[Ar.]


- Fİ'L[Ar.] ile İHTİRÂ'[Ar.]


- Fİ'L[Ar.] ile İNŞÂ'[Ar.]


- FİL[Ar. < FÎL] ile KİNCER[Fars.]

( ... İLE Büyük fil. )

( EFYÂL/FÜYÛL[Ar. < FÎL]: Filler. [bilinen büyük hayvanlar] )


- Fİ'LEN[Ar.] ile Fİ'LÎ[Ar. çoğ. Fİ'LİYYÂT]

( Hakikatte, gerçekten, işleyerek. İLE Fiille ilgili, gerçekten yapılan iş. )


- FİLİZ[Ar. < Yun.] ile FİLİZZ[Ar. çoğ. FİLİZZÂT]

( Yeni sürmüş körpe ve küçük dal ya da yaprak, sürgün. İLE Eritilip temizlenmemiş olan altın, gümüş, bakır, demir gibi ham mâden, külçe. | Erimiş bakır. )


- FIRAK[< FIRKA] ile FİRKAT[Ar.] ile FIRKA[Ar. çoğ. FIRAK]


- FIRÂK[Ar. < FIRKA] ile FİRÂK[Ar.]

( Tümenler, alaylar, bölükler. | Partiler. | Cennetler, takımlar, kalabalıklar, ehl-i sünnet ve cemaatten ayrılan mezhepler. İLE Ayrılık, ayrılma. | Hüzün, keder, sıkıntı. )


- FIRSÂD[Ar., Fars.] ile FIRSAT/FURSAT[Ar. çoğ. FIRAK] ile FISÂD/FASD[Ar.]

( Karadut. İLE Uygun zaman, elverişli durum, yararlanma sırası, elden kaçırılmayacak yararlı zaman, hal ve ilişki. | Nöbet. İLE Kan alma, damardan kan çıkarma. )


- FISK[Ar.] ile FUCÛR[Ar.]


- FISK[Ar.] ile HURÛC[Ar.]


- FITNAT[Ar.] ile FITRAT[Ar.]

( Zihnin her şeyi çabuk anlayışı, zihin açıklığı, zeyreklik. İLE Yaratılış, doğa/tabiat, mizaç, huy. )


- FITNAT[Ar.] ile HİZK[Ar.] ile KEYS[Ar.]


- FITNAT[Ar.] ile 'ILM/İLM[Ar.]


- FITNAT[Ar.] ile NEFÂZ[Ar.]


- FITNAT[Ar.] ile ZEKÂ[Ar.]


- FİTNE[Ar. çoğ. FİTEN] ile FİTEN[Ar. < FİTNE]

( Belâ, mihnet, sıkıntı. | Ayartma, azdırma. | Fesat, arabozma, karışıklık, ihtilâl. | Dinsizlik, canilik. | Cezâ. | Delilik. | Güzel yüz, güzel göz, güzel kadın. | Ara bozan, karıştırıcı. İLE Fitneler, ayartmalar, azdırmalar, ara bozmalar. )

( Türkiye'yi Kasıp Kavuran Fitne - Burhanettin Can )


- FİTNE[Ar.] ile İHTİBÂR[Ar.]


- FITRAT[Ar.] değil/yerine/= DOĞA

( Varoluş özellikleri. )


- FİTRE ile/ve SADAKA

( Ramazan ayı boyunca. [Bayram namazına kadar] İLE/VE Ramazan ayı dışında. )

( ... İLE/VE Tüm nesne/bitki/hayvan ve hizmetler. )


- FUHŞ[Ar.] ile KUBH[Ar.]


- FURKAN ile/ve/||/<> FARUK

( Farklar. İLE/||/<> Farkında/ayırdında olan. )


- FÜRÛ'[Ar. < FER] ile FÜRÛ[Fars.]

( Dal, budak. | Tomurcuk. | Bir aslın sonucu. | İkinci derecede önemli olan. İLE Aşağı. )


- FÜRÛŞ[Ar. < FERŞ] ile -FÜRÛŞ[Fars.] ile -FÜRÛZ[Fars. < EFRÛZ]

( Döşemeler. İLE Satan, satıcı. İLE Parlatan, parlak. )


- FÜTYÂ/FETVÂ[Ar.] ile MES'ELE/SUÂL[Ar.]


- FUZÛLÎ[Ar. < FUZÛL] ile FUZÛLÎ[Ar.]

( Boşuna, yersiz, gereksiz, haksız. | Boşboğaz, gereksiz işlerle uğraşan, kendisine düşmeyen sözler söyleyen. İLE XVI. yüzyılda yaşamış ve en büyük Türk şairlerinden biridir. Çağatay edebiyatı da içinde olmak üzere, Türk edebiyatının birçok alanında güçlü etki ve nüfûz sahibi olan şair. Azerî-Osmanlı edebiyatının kurucularındandır. Türkçe, Arapça, Farsça, manzum ve mensur birçok eser sunmuştur.[ö. 1555] )


- GABÎ[Ar. çoğ. GUBÂT | "ga" uzun okunur] ile GABÎ[Ar.]

( Ahmaklık, budalalık eden. İLE Kalınkafalı, anlayışsız, beceriksiz. )


- GABT/GEBT/ĞEBT[Ar.] ile HASED[Ar.]

( Yoksulluk/fakirlik. [Genellikle kişinin maddi zorluk içinde olduğu ya da yoksul olduğu bir durumu ifade etmek için kullanılır.] İLE ... )

( [Kur'ân-ı Kerîm'de[Nur Suresi, 55]
Kişilerin Allah'ın hükmüne karşı döndüğü ya da inkâr ettiği durumu ifade etmek için kullanılmıştır.] İLE ... )


- GADÂT[Ar. çoğ. GADAVÂT] ile GADÂT[Ar. < GUDVE]

( Sabahın erken zamanı. | Kuşluk yemeği. İLE Sabahla güneş doğması arasındaki zaman. )


- GADİR["ga" uzun okunur] ile GADÎR[Ar. çoğ. GUDERÂ', GUDÜRÂN]

( Gadreden, ihanet eden, fenalık eden. İLE Sel ile oluşan birikinti su, durgun su, göl. | Küçük ırmak. )


- GAFİL-ÂNE["ga" uzun okunur] ile GAFİLEN["ga" uzun okunur]

( Gafilcesine, dikkatsizlikle, dalgınlıkla. İLE Habersizce. )


- GAFİR["ga" uzun okunur] ile GAFÎR[Ar.]

( Mağfiret eden, yarlıgayan, affeden, Allah. İLE Örten, etrafını çeviren. | Çok fazla. | Muhafız askerler. )


- GAİP | GAİBE ve MUHATAP | MUHATABA ve MÜTEKELLİM

( Serçe Parmak | Yüzük Parmağı VE Orta Parmak | İşaret Parmağı VE Baş Parmak )

( Müzekker | Müennes VE Müzekker | Müennes VE Ben. )

( Sağ elin avuç içine bakar biçimde )

(

(müzekker)
(müennes)
(müzekker)
(müennes)
-
NASARÛ
NASARNE
NASARTÜM
NASARTÜNNE
(cemi)
 
NASARNÂ

(meal gayr) (Biz)

NASARÂ
NASARATA
NASARTÜMÂ
NASARTÜMÂ
(tesniye)
 
NASARA
NASARAT
NASARTE
NASARTİ
(müfred)
 
NASARTÜ

(vahide) (Ben)

(gaip)
(gaibe)
(muhatab)
(muhataba)
(mütekellim)
(serçe parmak)
(yüzük parmağı)
(orta parmak)
(işaret parmağı)
(başparmak)
)


- GALAT[Ar.] ile HATA[Ar.]


- GALEBE[Ar.] ile KAHR[Ar.]


- GALEBE[Ar.] ile KUDRET[Ar.]


- GAMM[Ar.] ile HEMM[Ar.]


- ÇUKURCUK/GAMZE[Fars.]/DIMPL/E[İng.] ile/ve/değil GAMZE[Fars.]

( Yanaktaki çukur. İLE/VE [Divan edb.] Sevgilinin süzgün bakışı. | Birkaç anlama gelebilen bakış. )


- GANİMET[Ar.] değil/yerine/= ELDELİK


- GANİMET[Ar.] ile NEFEL[Ar.]


- GAR["ga" uzun okunur] ile -GÂR[Ar.]

( Mağara, in. | Defne ağacı. İLE Fâillik ve nispet anlamlarıyla adlara sonek olarak katılır.[YÂD-GÂR, BESTE-GÂR] )


- GARAR[Ar.] ile HATAR[Ar.]


- GARÎB[Ar. < GURBET/GARÂBET] ile GARİB[Ar. < GURÛB | "ga" uzun okunur]

( Kimsesiz, zavallı. | Gurbette, kendi memleketinin dışında bulunan, yabancı. | Tuhaf, şaşılacak, bambaşka. | Dokunaklı. İLE Batan. )


- [ne yazık ki]
GARİBAN ile/ve/değil/||/<> GARİBE

( Kimsesiz, zavallı, garip olan. İLE/VE/DEĞİL/<> Şaşılacak şey, yadırganacak şey. )


- GARİP/GARİBAN[Ar.] değil/yerine/= KİMSESİZ


- GAVÎ[Ar. çoğ. GAVÛN, GUVÂT | "ga" uzun okunur] ile GAVÎ[Ar.]

( Azgın, azmış, yoldan çıkmış adam. İLE Çok azmış, çok azgın. )


- GAVS[Ar. çoğ. AGVÂS] ile GAVS[Ar.]

( Yardım, muâvenet. | Yardım istemek için bağırma, medet. | Yardımcı, imdada yetişen.[GAVS-I A'ZAM: Abdülkadir-i Geylânî] İLE Suya dalma, dalgıçlık. | İçine girmek için bir şeyi derinleştirme, iyice anlama. )


- GAVTA[Ar. çoğ. AGVÂS] ile GAVTA[Ar.]

( Toprağın çukurluğu. | Sulak yer, ağaçlık yer. Düzlük, ova. İLE Su içindeki derinlik. )


- GAYE[Ar.]/AMAÇ[Fars.] değil/yerine/= EREK


- GÂYE/LİMİT değil/yerine/= SINIR


- GAYET[Ar.] değil/yerine/= PEK


- GÂYETU'Ş-ŞEY'İ[Ar.] ile MEDÂHU[Ar.]


- GAYRİMENKUL[Ar.] değil/yerine/= TAŞINMAZ


- GAZ[Fr. < Lat. CHAOS[Van Helmont] | "ga" uzun okunur] ile GAZ[Fr. < GAZE] ile GÂZ[Ar.]

( Normal basınç ve sıcaklıkta, olduğu gibi kalan, içinde bulunduğu kabın her yanına yayılma ve bu kabın iç yüzeyinin her noktasına basınç yapmak özelliğinde olan akışkan nesne. İLE Tül. İLE Diş. | Dişle tutma, ısırma. )


- GAZÂ[Ar.] ile/||/<> CİHAD[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile GAYZ[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile HARD[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile İRÂDETÜ'L-İNTİKÂM[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile İŞTİYÂT[Ar.]


- GAZAB[Ar.] ile SUHT-SAHT[Ar.]


- GAZE["ga" uzun okunur][Fars.] ile GÂZE[Fars.]

( Allık. İLE Çocuk salıncağı. )


- GAZÎR[Ar.] ile GAZÎR[Ar.]

( Yumuşak, mülâyim, tatlı, nâzik, uysal. İLE Çok. )


- GELİŞİP BÜYÜME = NEŞV Ü NEMÂ = DÉVELOPPEMENT


- GENC[Ar.] ile GENÇ[Ar.]

( Hazine, define. İLE Yaşı, ilerlememiş olan. )


- GEOMETRİ/HENDESE ile/ve/||/<> MÜSELLESAT[Ar.]/TRİGONOMETRİ[Fr./İng.]

( Trigonometri, bağımsız bir bilim olarak, Meraga'da kurulmuştur. )

( Nokta, çizgi, açı, yüzey ve nesnelerin birbiriyle ilişkilerini, ölçümlerini, özelliklerini inceleyen matematik dalı. | Bu konu ile ilgili olan kitap ya da ders. İLE/VE/||/<> Üçgenleri hesaplamayı konu edinen matematik dalı. )


- GER[Fars.] ile -GER[Fars.] ile GER[Fars.]

( "Eğer" sözcüğünün kısaltılmışı. İLE Adların sonuna eklenen ve yapıcılık bildiren bir edat.[ZER-GER: Kuyumcu.] İLE Uyuz hastalığı. )


- GERD[Fars.] ile -GERD[Fars.]

( Toz, toprak. | Tasa, gam, keder. İLE Sözcüklere eklenerek "dönen", "dolaşan" anlamını verir.[TÎZ-GERD: Çabuk dönen.] )


- GEŞ[Fars.] ile GEŞT[Fars.]

( Güzel, hoş. | Naz ve edâ ile yürüme. İLE Gezme, seyretme, dolaşma. )


- GEZİ[Ar.] ile GEZÎ[Ar.]

( Ülkeler ya da kentler arasında yapılan uzun yolculuk. | Gezilip hava alınacak yer. | Gezinti yeri. İLE Pamukla karışık, dokunmuş hâreli, arşınlık enli kumaş. | Bu kumaştan yapılmış olan. )


- GIPTA[Ar. < GIBTA] (ETMEK) değil/yerine/= İMRENMEK/İMRENİ/ÖZENÇ


- GÎR[Fars.] ile GÎR[Fars.]

( Tutma, tutuş. İLE Tutan, tutucu.[CİHÂN-GÎR: Cihanı tutan.] | Dağılan, yayılan. | Kavga, savaş/harp. )


- GİRYÂN ile/ve NERGİS

( Ağlayan göz. İLE/VE Mahmur bakan göz. Yan bakış/lı. )

( ... İLE/VE Divan edebiyatında zehir, bazen panzehir olarak geçer. )


- GIŞÂ'[Ar.] ile GITÂ'[Ar.]


- GITÂ'[Ar.] ile SETR[Ar.]


- GIYABÎ HÜKÜM[Ar.] değil/yerine/= IRAKÇIL YARGI


- GÖZE/HÜCRE[Ar.]/CELLULE[İng./Fr.] ile/ve/||/<>/> DOKU

( Canlının en küçük yapı birimi. İLE/VE/||/<>/> Benzer gözelerin bir araya gelmesiyle oluşan yapı birimi. )


- GUDÜVV[Ar.] ile GUDVE[Ar. çoğ. GADÂT]

( Sabah vaktinde bir iş yapma ya da yola çıkma. İLE Sabahla güneş doğması arasındaki zaman. )


- GUFRÂN[Ar.] ile SETR[Ar.]


- GÜFTÂR[Fars.] ile/ve/+/değil/yerine/||/<>/> KÂR[Fars.]

( Söz. İLE/VE/+/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Alışveriş işlerinin sağladığı para kazancı. | İş. | Yarar, fayda. | Üretim etmenlerinden biri olan girişimcinin üretimden aldığı pay. | Maliyet fiyatıyla satış fiyatı arasındaki fark. )


- GÛL[Ar.] ile GÛL[Ar.] ile GULL[Ar.]

( Hortlak, şeytan, karakoncolos.[GÛL-İ BEYÂBÂNÎ: Gulyabani.] İLE Ahmak, bön, safdil. İLE Suçlunun boynuna ve bileklerine geçirilen demir halka, pranga. )


- GÜN ile GÜN[Fars.] ile GÛN[Fars.]

( Güneş. | Güneş ışığı. | Gündüz. | Yeryuvarlağının kendi ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre. | İçinde bulunulan zaman. | Zaman, sıra. | Tarih. İLE Erbezi, haya, husye, testis. İLE Renk. )


- GURÂB[Ar.] ile GÛRÂB[Ar.]

( Karga. İLE Ilgım, serap/serâb.[İng., Fr. MIRAGE] )


- GURÛR[Ar.] ile HAD'[Ar.]


- GÜZÂRİŞ[Fars.] ile GÛRÂB[Fars.]

( Düş yorma, rüya tâbir etme. İLE Geçme, geçiş. )


- H, HA[Ar.] ile HE, HÂ'(HÂ-İ HEVVEZ, HÂ-İ RESMİYYE)[Ar.] ile HI[Ar.] ile -HÂ/Y[Ar.] ile -HÂ[Ar.]

( Osmanlı abecesinin 8. harfidir. Ebced hesabında 8 sayısının karşılığıdır. İLE Osmanlı abecesinin 30. harfidir. Ebced hesabında 5 sayısının karşılığıdır. İLE Osmanlı abecesinin 9. harfidir. Ebced hesabında 600 sayısının karşılığıdır. İLE "Çiğneyen" anlamına gelen sözcüklere katılarak birleşik sözcük[vasfı terkîbî] yapar. İLE Çoğul edatı.[ESB-HÂ: Atlar. | SEG-HÂ: Köpekler.] | O. )


- HABAK[Ar.] ile HABÂK[Ar.]

( Yarpuz ya da narpuz da denilen ve nane cinsinden olan güzel kokulu, iştah açıcı bir ot.[Lat. MENTHA PULEGIUM] İLE Dört yanı çevrilmiş olan yer, avlu. | Ağıl, mandra. )


- HABB[Ar.] ile HABB[Ar.]

( Aldatıcı, hilekâr, kurnaz. İLE Denizin dalgalanması, kabarması. )


- HABEN[Ar.] ile HABEN[Ar.]

( Karında su toplanmasından ileri gelen bir hastalık, siroz. İLE Kasma, kısaltma. | Aruzda, "fâilâtün"den "ât" hecesini çıkararak "fâilün" veznine sokma. )


- HABER[Ar.] ile HADÎS[Ar.]


- HABER[Ar.] ile 'ILM/İLM[Ar.]


- HABER[Ar.] ile NEBE'[Ar.]


- HABER[Ar.] ile ŞEHÂDET[Ar.]


- HABEŞÎ[Ar.] ile Habeşî[Ar.]

( Hat, tezhip, minyatür gibi güzel sanatlarda kullanılan bir kâğıt cinsi. | Çok esmer. İLE Kasma, kısaltma. | Aruzda, "fâilâtün"den "ât" hecesini çıkararak "fâilün" veznine sokma. )


- HÂBİL[Ar.] ile HABÎL[Ar.] ile Hâbîl[Ar.]

( Büyücü, sihirbaz, efsuncu. İLE Tuzak. | Yiğit. İLE Hz. Âdem'in oğullarından birinin adı.[Kâbil'in kardeşi] )


- HABÎR[Ar.] ile HABÎR[Ar.]

( Haberli, ilgili. | Cenab-ı Hakk. İLE Taze, yeni, turfanda. )


- HABÎS[Ar.] ile HABÎS[Ar. < HUBS] ile HABÎS[Ar.] ile HÂBİS/HAPİS[Ar.]

( Parasız olarak verilen, bağışlanan şey. İLE Kötü, alçak, pis. İLE Un helvası. İLE Hapsed(il)en, tut(ul)an. )


- HABS[Ar.] ile HABS[Ar.]

( Murdar, çirkin. | Ayıp. İLE Hapis, alıkoyma, bir yere kapama, salıvermeme, hapishane. | Tutma, zaptetme. )


- HABS[Ar.] ile HASR[Ar.]


- HABT[Ar.] ile HABT[Ar.]

( İptal etme, bozma. | Bir bahiste birini susturma, ağzını kapama. İLE Yanlış hareket etme, yanılma. )


- HÂC[Ar. < HÂCET] ile HÂC/ÇELÎPÂ[Fars.]

( Gereklilik, ihtiyaç, lüzum. | [bitki] Deve dikenleri, akdikenler. İLE Haç, put.[SALÎB(Ar.), CROISADES(Fr.), CROSS(İng.)] )


- HACC[Ar.] ile HÂCC[Ar. çoğ. HÜCCÂC]

( İslâm'ın beş koşulundan biri olan ve belirli zamanda Mekke'deki Kâbe-i Şerîfe'yi ziyaret etmek üzere yola çıkma farîzası. İLE Hacca giden, Kâbe'yi ziyaret eden, hacı. )


- HACC[Ar.] ile KASD[Ar.]


- HÂCCE[Ar. çoğ. HÂCC] ile HÂCCE[Ar. çoğ. HAVÂCC]

( Bir çeşit akdiken. İLE Hacca giden hanım. )


- HÂCE[Ar. < HÂCET] ile HÂCE[Fars. | çoğ. HÂCEGÂN]

( Gereklilik, ihtiyaç, lüzum. İLE Hoca, efendi, ağa, çelebi, sahip, muallim, öğretmen, müderris. | Tüccar. )


- HACEL[Ar.] ile HACER[Ar. çoğ. AHCÂR]

( Utanma, utanıp şaşırma. İLE Taş. )


- HACEL[Ar.] ile HAYÂ'[Ar.]


- HÂCET[Ar.] ile FAKR[Ar.]


- HACÎL[Ar.] ile HACÎL[Ar.]

( Üç ayağı beyaz olan at. İLE Utanmış, utancından yüzü kızarmış. )


- HACÎM[Ar.] ile HACÎM[Ar.] ile HACM/HACİM[Ar.]

( Hacamat eden. İLE Saldıran, hücum eden. İLE Bir cismin kapsadığı boşluk. | Oylum. )


- HAD'[Ar.] ile KEYD[Ar.]


- HAD'[Ar.] ile NAKS[Ar.]


- HAD ile/ve/<> ÖLÇÜ

( Bilgelik, aklın;
Cesaret, kalbin;
Ölçülülük, duyguların denetimidir. )

( Wisdom is reason's;
Courage is heart's;
Moderation is control of feelings. )

( LIMITING vs./and/<> MODERATION )


- HADÂLET[Ar.] ile HADÂRET[Ar.] ile HADÂRET[Ar.]

( Kol ve baldırı etli olma. İLE Alçakgönüllülük. İLE Yeşillik. )


- HÂDD ile HADD[çoğ. HUDÛD] ile HADD ile HADD ile HADD ile HÂD[Fars.]

( Keskin. | Sivri. | Dar. | Sert, etkili, tesirli. | Ekşi. | Azgın ve iltihaplı çıban/yara/hastalık. | Gergin. İLE Sınır, iki devlet toprağının birleştiği yer, kenar. | Derece. | Gerçek değer. | Şeriatçe verilen ceza. | Bir önermede konu ile yüklemden her biri, terim. | Cebirde oran/tenasüp ya da denklem/muadeleyi oluşturan bölümlerden her biri. | Bir şeyin sonu. İLE Tümel/küllî var oluşun tanıklığına/müşâhedesine erdiren bir yol. İLE Denizden gelen gürültülü ses. | Gürültü ile yıkılan. | Gürültülü bir sesle çağıran. İLE Yanak. | Yeri yarma, yeri kazma. İLE Çaylak. )


- HADD[Ar.] ile HAKİKAT[Ar.]


- HADD[Ar.] ile İSM[Ar.]


- HADD[Ar.] ile NİHÂYET[Ar.] ile 'ÂKIBET[Ar.]


- HADD[Ar.] ile RESM[Ar.]


- HADDÂ'[Ar. < HUD'A] ile HADDÂ[Ar.]

( Aldatıcı, dalavereci. İLE Deve çobanı. )


- HADESE(HUDÛS) ile HADESE(HADS)

( Olmak. İLE Sezgi./Sürat-i intikal. )


- HÂDİ'[Ar. < HADÎA] ile HÂDÎ[Ar.] ile HÂDÎ[Ar. < HİDÂYET | çoğ. HEVÂDÎ, HÜDÂT] ile HAYDİ![Ar.]

( Hileci, dolapçı. | Fena, bozuk. İLE Sırada ilk, birinci. | Yenilene yardım eden, yardımcı. İLE Doğru yolu gösteren, hidâyet eden. | Kılavuz, rehber. | Önde giden. | Mızrak ucu. İLE "Hareket geç!" )


- HÂDİR[Ar.] ile HÂDİR[Ar. çoğ. HADERE]

( Öten güvercin. | Kişneyen aygır. | Kükreyen arslan, böğüren deve, anıran eşek. İLE Şişen, yumrulanan örgen. )


- HADÎS[Ar.] ile HABER[Ar.]


- HADÎS[Ar. < EHÂDÎS] ile HÂDİS[Ar. < HUDÛS]

( Hz. Muhammed'in kutsal sözü/sözleri. | Hadisten bahseden ilim. | Yeni, taze. | Haber, kıssa, söz, söylenti. İLE Çıkan, meydana gelen, hudûs eden. | Yeni, yeni çıkan. )


- HADÎS[Ar.] ile KASAS[Ar.]


- HÂDİSE[Ar.] ile VAK'A[Ar.]

( Genele dayalı ve etkisi [geniş] olan/olabilen. İLE Bir/kaç kere ve olumsuzluklarda. )


- HAFF[Ar.] ile HÂFF[Ar.] ile HAF[Ar. < İng.]

( Ayakkabı. İLE Bir şeyin etrafını dolanan. İLE Oyun kurucu. )


- HÂFÎ[Ar.] ile HAFÎ[Ar. < HAFÂ | çoğ. HAFİYYÂT]

( Çok ikrâm eden, güleryüzle karşılayan. | Yalınayak yürüyen/koşan. İLE Gizli, saklı. )


- HAFÎF[Ar.] ile HAFÎF/HAFFÂF[Ar.] ile HAFÎF[Ar. < HİFFET]

( At koşarken, kuş uçarken, rüzgâr eserken oluşan ses. Hışırtı. İLE Ayakkabı, terlik, kavaf vs. yapan ve satan. İLE Ağır olmayan, yeğni. | Türk müziğinin büyük usullerindendir. )


- HÂFİR[Ar. < HAVÂFİR] ile HAFÎR[Ar. çoğ. HAFÂİR]

( Kazan/kazıcı, hafreden. | At gibi hayvanların tırnağı. İLE Derince kazılmış yer, yer çukuru. | Mezar, kabir. )


- HÂFİYEN[Ar.] ile HAFİYYEN/HAFİYYETEN[Ar.]

( Yalınayak olarak. | İkrâm ederek. İLE Gizliden, gizlice, saklı olarak, âşikâr olmayarak. )


- HAFÎZ[Ar.] ile RAKÎB[Ar.]


- HAFL/HAFLE[Ar.] ile HAFR/HAFŞ[Ar.]

( Kederlenme, tasalanma. | Toplanma, toplantı. İLE Kazma, kazılma. )


- HAFŞ/HAFR[Ar.] ile HAFŞ[Ar.]

( Kazma, kazılma. İLE "Tavuk karası" denilen bir göz hastalığı. )


- HAFS[Ar.] ile HAFZ[Ar.]

( Biriktirme, toplama. İLE Basıklık. | Dengeli/îtidâl, aşırı olmama durumu, ölçülülük. | Arap dilbilgisinde kesre/esre imi/işareti. )


- HÂİB[Ar. < HEYBET] ile HÂİB[Ar. < HAYBET | çoğ. HÂİBÎN]

( Korkan, korkak. | Utangaç. İLE Mahrum. | Ümitsiz, me'yûs, dederli. | Zarara uğrayan. )


- HÂİF[Ar. < HAVF] ile HÂİF[Ar.]

( Korkan, korkak, ödlek. İLE Sitem ve gadir eden, zulmeden. )


- HÂİL[Ar. < HAVL] ile HÂİL[Ar. < HEVL]

( İki şey arasında ya da bir şey önünde perde olan, engel olan, arayı kapayan, engel. | Ekran.[fizikte] İLE Korkunç. )


- HAİZ[Ar.] ile HAİZ[Ar.]

( Sahip, mâlik, taşıyan. İLE Âdetini/hayzını gören hanım. )


- HAK[Ar.] ile HAK[Ar.] ile HÂK[Ar.] ile HAKK[Ar.]

( Tüze. | Türenin[tüzeye/hukuka uygunluk] gerektirdiği ya da birine ayırdığı şey, kazanım. | Dava ya da savda gerçeğe uygunluk, doğruluk. | Geçmiş ve harcanmış emek. | Emek karşılığı ücret. | Doğru, gerçek. İLE Maden, ağaç, taş üzerine, elle yazı ya da şekil oyma. İLE Toprak. İLE Allah. )


- HÂK[Ar.] ile HÂK[Ar.] ile HAKK[Ar. çoğ. HUKUK] ile HAKK[Ar.]

( Orta, vasat. | İnsaniyetli, mert ve yiğit adam. İLE Toprak. İLE Allah, tanrı. | Doğruluk ve insaf. | Bir kişiye ait olan şey. | Dava ve iddiada hakikate uygunluk, doğruluk. | Geçmiş/harcanmış emek. | Pay, hisse. | Doğru, gerçek. | Lâyık, münâsip. İLE Kazıma, kazınma, bir şeyin üstünü çelik kalemle yazı ya da resim olarak oyma. | Yazıyı, yanlışı kazıma. )


- HÂKA BİHİ[Ar.] ile NEZELE BİHİ[Ar.]


- HAKÎKAT[Ar.] ile HADD[Ar.]


- HAKÎKAT[Ar.] ile HAKK[Ar.]


- HAKİKAT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KAVRAM


- HAKÎKAT[Ar.] ile MA'NÂ[Ar.]


- HAKÎKAT[Ar.] ile ZÂT[Ar.]


- HÂKİM[Ar.] ile HAKEM[Ar.]


- HAKÎR[Ar.] ile SAGÎR[Ar.]


- HÂKKA[Ar.] ile HAKKA["ka" uzun okunur]

( Sürekli musîbet, âfet, keder. | Kıyâmet günü. İLE Doğrusu.[el-HAKK, HAKKAN, HAKİKATEN] )


- HAKKAK["ka" uzun okunur] ile HAKKÂK[Ar. < HAKK]

( Kutucu, hokkacı. İLE Hak eden. | Mühür vs. kazıyan kişi. )


- HAL ve/< ÂSÂN[Fars.]

( Durum. VE/< Kolaylık. )


- HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HÂL[çoğ. AHVÂL] ile HAL[Ar.] ile HAL'[Ar.] ile HÂL[Fars., Ar.]

( Annenin eril kardeşi, dayı. İLE Şimdiki zaman, geçmiş ve gelecek olmayan zaman. | Oluş, bulunuş, sûret, keyfiyet, durum, vaziyet. İLE Pazar yeri; Çözme. İLE Soyma. | Boşanma. | Tahttan indirme. Sultanın makamını terk etmek zorunda bırakılması. İLE Gövdede oluşan ben, nokta. )

Bugün[09 Temmuz 2025]
itibariyle 4.925 başlık/FaRk ile birlikte,
4.923 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(6/21)