Bugün[09 Temmuz 2025]
itibariyle 15.886 başlık/FaRk ile birlikte,
15.874 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(51/65)


- SEÇEMEDİKLERİMİZ ile/ve/||/<>/> YEĞLEYEBİLECEKLERİMİZ

( Doğum yerimiz. | Ten rengimiz. | Anne ve babamız. | Cinsiyetimiz. | "Adımız." | "Kökenimiz."

İLE/VE/||/<>

Adâletli olmak. | Ahlâklı olmak. | İyi kalpli olmak. | Dürüst olmak. | Saygılı olmak. | Öğrenmeye açık olmak. | Kendini geliştiren olmak. | Önyargısız olmak. )


- SEÇENEK ile/değil/yerine OLASILIK


- SEÇENEKLERDEKİ/OLASILIKLARDAKİ EŞİK VE OLANAKSIZ(LIK)LAR:
3. ve/=/||/<> 4. ve/=/||/<> 5. ve/=/||/<> 6. ve/=/||/<> 7.

( Fizikte.[3] VE/=/||/<> Kesinlikte/ölümde.[4] VE/=/||/<> Dilde.[5] VE/=/||/<> Yörüngede.[6] VE/=/||/<> Karşılaşmada.[7] )

( Var oluş ve aklın ilkelerinde ...

ya çelişmezlik,
ya özdeşlik

ya da bunların dışındaki üçüncü olasılığın olanaksızlığı...

VE/=/||/<>

Ölüm/de ...

ya o/sen, benden önce,
ya ben, ondan/senden önce,
ya da ikimiz aynı anda.

Dolayısıyla da dördüncü olasılığın olanaksızlığı...

VE/=/||/<>

Herhangi bir yerde/koşulda ...

ya geçmiş,
ya şimdi,
ya gelecek ve
ya da bu üçünden "oluşturulmuş" geniş zaman
[bunların alt çeşitlemeleri de bunların içinde]
olmak üzere başka hiçbir "zaman"ın ol(a)mayışı...



Varlığın[vucud] ...

ya kendi[vucud-u aynî]
ya düşüncesi/imgesi[vucud-u zihnî]
ya dilde/selende[vucud-u lisânî]
ya simgede/yazıda/resimde/çizimde/biçimde/sanatta[vucud-u hatti]

Dolayısıyla da beşinci olasılığın olanaksızlığı...

VE/=/||/<>

Dünya'nın yörüngesinde/n ...

ya doğru ilerlemesi,
ya geriye dönmesi,
ya sapması[başka bir yörüngeye geçmesi],
ya dönüşünün tamamen durması,
ya da yörüngesinin yok olması[güneş tarafından çekilmesi]...

Dolayısıyla da altıncı olasılığın olanaksızlığı...

VE/=/||/<>

Bir karşılaşma/da ...

ya ev sahibi takım kazanır,
ya karşı takım kazanır.
ya berabere biter,
ya yarıda kesilir [hava koşulları, izleyci olayları vb.]
ya çok önemli (/belirleyici/engelleyici) bir durumla/kararla(hükmen) sonuçlanır [bir takım, eksik oyuncuyla maça çıkamaz],
ya iptal edilir [başlamadan önce karar alınır].

Dolayısıyla da yedinci olasılığın olanaksızlığı...
)

( image )


- ŞECERE[Ar. çoğ. ŞECERÂT] ile ŞECÎR[Ar.]

( Soyağacı. | Atların soyunun yazılı olduğu çizelge. | Küçük ağaç, tek bir ağaç. | Olgun insan./İnsan-ı Kâmil. İLE Kısa, küçük ağaç. )


- ŞECERE[Ar.]["SECERE" değil!]/PEDIGRI/PEDIGREE[İng.] değil/yerine/= SOYAĞACI/SOYKÜTÜĞÜ


- SEÇİCİ ÇİFTLEŞTİRME/EHLİLEŞTİRME ile/ve/||/<>/> YAPAY SEÇİLİM


- SEÇİLMİŞ DİKKAT ile/ve/||/<> BÖLÜNMÜŞ DİKKAT ile/ve/||/<> DİKKAT DEĞİŞTİRME

( SELECTIVE ATTENTION vs. DIVIDED ATTENTION vs. ATTENTION SWITCH )


- SEÇİM MALZEMESİ ile/ve/değil/||/<> SEÇİM FIRSATI


- SEÇİM/SAYLAMA ile/ve/değil/yerine/<>/> YEĞLEME/TERCİH

( Üç ya da üzeri seçenek içinde varılan karar verme eylemi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/> İki ayrı seçeneğe indirdikten sonra varılan karar verme eylemi. )

( İçten ve hassas kişilerce değeri bilinen alçakgönüllü/mütevazı armağanlar gibi, kişinin seçimleri de içinden gelen sesin çizdiği yol doğrultusunda olacaktır. )

( ŞIKK[Ar.]: İkiye bölünmüş şeyin her parçası. | Bir işin iki yönünden her biri. )

( PRODUCTUM: Yeğlenilen, tercih edilen. )

( Hayvanlarda ve insanda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/> İnsanda. )

( [not] TO CHOOSE vs./and/but/<>/> TO PREFER
TO PREFER instead of TO CHOOSE )

( ... ile/ve/değil/yerine/<>/> PROTIMO )


- SEÇİM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< STRATEJİ


- SEÇKİN ile/ve/değil/yerine ÖNCÜ


- SEDÂ/SÂDÂ (ÇIKARMAK):
DİŞLERİN ISLIKLI SESİ YOLUYLA ile/ve DİLİN HAREKET ETTİRİLMESİ YOLUYLA ile/ve DAMAĞIN BÜZÜLMESİ YOLUYLA ile/ve DUDAKLARIN BİRBİRİNE BASTIRILMASI YOLUYLA ile/ve BURUNDAN SOLUMA YOLUYLA


- SEDEF KABUKLULAR ile SERT KABUKLULAR

( Salyangoz, istiridye gibi. İLE Kitin kaplı böcekler. [Hamam böceği, bok böceği gibi.] )


- SEFÂ ve/||/<>/> SEFÂLET


- SEFÂLET[Ar.] değil/yerine/= YOKSULLUK


- ŞEFE[Ar.] ile ...

( Dudak. | Su içmek. )


- SEFÎH değil/yerine/>< SÂLİK


- ŞEFKÂT ve NEZÂKET :
SAĞIRIN DA DUYABİLDİĞİ ve/||/<> KÖRÜN DE GÖREBİLDİĞİ


- ŞEFKÂT ile/ve/<> KARŞILIKLI (KOŞULSUZ) SEVGİ

( Verili. İLE/VE/<> Kendi oluşturacağımız. )

( Birinci/l Sevgi. İLE/VE/<> İkinci/l Sevgi. )

( Anne sevgisi. İLE/VE/<> Senin/sizin sevgin/iz [çevrendekilerle]. )

( FEYZ-İ AKDES ile/ve/<> FEYZ-İ MUKADDES )


- ŞEFTALİ ile DENİZ ŞEFTALİSİ


- ŞEFTALİ ile/ve DURAKLI


- ŞEFTALİ ile ETŞEFTALİSİ

( ... İLE Eti, çekirdeğinden ayrılmayan bir şeftali türü. )

( ... cum P.p. DURACINA )


- ŞEFTALİ ile KAYISI ile NEKTAR

( BERKUK: Şeftali, kayısı, zerdâli. )

( Gülgillerden, ılıman bölgelerde yetişen, çiçekleri pembe renkli bir ağaç. | Bu ağacın tatlı ve sulu meyvesi. İLE ... İLE ... )

( HAVH ile MIŞMIŞ ile ... )

( PEACH and APRICOT vs. NECTAR )

( PRUNUS PERSICA et PRUNUS ARMENIACA cum ... )


- ŞEFTALİ ile KIZMEMESİ

( ... İLE Bir tür şeftali. )


- SEĞİRME ile TİTREME

( İRTİKÂZ[< REKZ]: Nabzın atması, seğirme. )

( İHTİLÂC-I AYN: Göz seğirmesi. )

( * Başın üst kısmının seğrimesi iyi bir makam ve mevkiden haber verir.
* Başın yan tarafının seğrimesi sağı ve solu hayırlı eyler.
* Alnın seğrimesi sağda ise eğlence, solda ise habere işarettir.
* Kaşın seğrimesi sağ-sol her yer dostlukla dolar.
* Kaşın ortası seğrirse sağı zevk ve solu kederdir.
* Dil seğrirse sağı hüzün, solu coşkunluktur.
* Gözün dışı seğrirse sağda kötüleme, solda ziynettir.
* Gözbebeğinin seğrimesi sağ gözde olursa sıkıntı, solda sevinçtir.
* Göz kuyruğunun seğrimesinde sağ göz için sevinç, solda maldır.
* Gözün altı seğrirse, sağdaki iyiliğe, soldaki mevkiye alâmettir.
* Yanağın seğrimesi sağda olursa hayır, solda olursa mala işarettir.
* Burundaki seğrime sağ tarafta kahır, sol taraftaki mevkiye işarettir.
* Dudağın üst kısmındaki seğrime sağda olursa rızk, solda şenliktir.
* Dudağın uç kısmının seğrimesi sağda zarar, solda esenliktir.
* Dudak altının seğrimesi sağda ve solda sürekli güzellik alâmetidir.
* Seğriyen çene sağda eğlence, solda güzellik işaretidir.
* Kulağın seğrimesi sağda ve solda güzel habere işarettir.
* Boğazın seğrimesi sağda mala, solda üzüntüye delildir.
* Arka omuzların seğrimesi sağda olursa hüzün, solda olursa keder alâmetidir.
* Kol pazularının seğrimesi sağda olursa rızık, solda olursa mala çıkar.
* Bilek seğrirse sağda ve solda iyi habere işarettir.
* Kolların seğrimesi sağda kötüleme, solda ayıptır.
* Elin bilekleri seğrirse sağda mala, solda meşakkate delildir.
* Elin sırtı seğrirse sağdaki üzüntüye soldaki şerefe alâmettir.
* Avucun seğrimesi ikisinde de rızık ve mala işarettir.
* Başparmak seğrimesi sağda yük, solda üzüntüdür.
* Şehadet parmağı titreyip seğrirse sağ ve solda yeni sebeplere çıkar.
* Orta parmak seğrimesi sağda olursa üzüntü, solda olursa neşedir.
* Serçe parmak seğrimesi sağda makam ve solda gam işaretidir.
* Yüzük parmağının seğrimesi solda hayır, sağda mal işaretidir.
* Göğüs seğrimesi sağda hüzün, solda sevinç olur.
* Meme seğrimesi sağda makam, solda sevinç alâmetidir.
* Karnın seğrimesi sağda kavuşma, solda neşedir.
* Göbek seğrimesi sağda üzüntü, solda esenliktir.
* Böğür seğrimesi sağda mevki, solda rızık alâmetidir.
* Oyluğun seğrimesi sağda güzellik, solda oğul işaretidir.
* Kasık seğrimesi sağda olursa cima'(çiftleşme), solda yolculuktur.
* Husyelerin(testis) seğrimesi sağda çocuk doğumuna, solda kedere işarettir.
* Makatın seğrimesi solda yol, sağda mal işaretidir.
* Baldır seğrimesi sağda olursa eğlence, solda yolculuk işaretidir.
* Diz seğrimesi sağda üzüntü, solda sevinç alâmetidir.
* Bacak seğrimesinden sağda mal, solda mevki görünür.
* Sırtın ortasının seğrimesi sağda yol, solda erzak işaretidir.
* Karın arkasının seğrimesi sağda mal, solda ayrılık alâmetidir.
* Topuğun seğrimesi sağda mal ve solda yolculuk alâmetidir.
* Ayak arkasının seğrimesi sağda hüzün, solda esenliğe çıkar.
* Elin kemiğinin seğrimesi sağda yolculuk, solda mal demektir.
* Avuç seğrirse sağda yola, solda şeref kazanmaya delildir.
* Başparmak seğrimesi sağda mal, solda murada çıkar.
* İkinci parmak seğrimesi sağda ve solda iyi haberdir.
* Orta parmaklar seğrirse sağda ve solda çekişmeye sebep olur.
* Yüzük parmağı seğrirse sağda çekişme, solda sevinç vardır.
* Küçük parmak seğrirse sağda ve solda rızık ve mal demektir. )


- PARÇA/SEGMENT[İng.] ile/ve/değil/||/<> SEKME/TAB[İng.]

( Bölüm. | Kesit. | Parça. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Bölüm. )


- ŞEHÂBEDDİN SÜHREVERDÎ ile/ve ÖMER SÜHREVERDÎ ["SÜHERVERDİ" değil!]


- SEHER ve/||/<> BAHAR

( Gecenin sonu/sonrası. VE/||/<> Kışın sonu/sonrası. )


- ŞEHİR/MEDİNE[Ar.] değil/yerine/= KENT[< KAND]

( Kişinin katıldığı, hayatı tüm yönleriyle yaşadığını hissedebildiği yer. | Konutların, araçların birarada bulunduğu yer. )

( YATUK )

( POLİS )

( BURG/BURJUVA )

( TEMEDDÜN: Kentleşme. )

( SEMERKAND: Semer'in kenti. )

( )

( ŞÂR )


- ŞEHİR ve/<> MEDENİYET


- ŞEHRÎ/ŞEHRİYYE[Ar.] ile ŞEHRÎ[Ar.]

( Aylık, ayla ilgili. İLE Şehirli. | İstanbul'lu, İstanbul'da doğup büyüme. | İnce, kibar. )


- SEHV değil/yerine/= YANLIŞ, HATA | YANILMA


- SEHVEN[Ar.] değil/yerine/= YANLIŞLIK/LA

( YANLIŞLIKLA, BİLMEYEREK )


- ŞEHVET ile ...

( AŞIRI İSTEK | MADDEYE OLAN BAĞIMLILIK | NEFİS )


- ŞEHVET ile CİMRİLİK

( Maddeye olan bağımlılık. İLE Elisıkılık, Elindekikini sakınma/paylaşmama. )

( İnsanı mağlup eden her arzu şehvettir. )

( ŞEHVET: Nefsin aldığı tüm paylar. )

( ŞEHVET: Allah'ın varlığını bildiğin halde kendi varoluşunu gözardı edememek. )


- ŞEHVET ile/ve/||/<>/> GULMET

( Maddeye olan bağımlılık. | Anımsamak - imgelemek - ummak/beklentide olmak. İLE/VE/||/<>/> Şehvet fazlalığı. )


- ŞEK/ŞEKK ile/ve/||/<> ŞIK/ŞIKK

( İkircik. %50-50. İLE/VE/||/<> İkiye bölünmüş şeyin bir parçası. | Bir işin, iki yönünden her biri. | Seçenek. )


- ŞEKER ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SABUN (OYUNU)


- ŞEKER SAYRILIĞI ile GİZLİ ŞEKER SAYRILIĞI

( DIABETES INSPIDUS vs. DIABETES MELLITUS )


- ŞEKER ile/ve/<> İNSÜLİN DİRENCİ

( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )


- ŞEKER ile MELAS[Fr. < İsp.]

( ... İLE Şeker üretiminde, billurlaşan şeker alındıktan sonra kalan şekerli posa. )


- ŞEKER ile PUDRA ŞEKERİ

( SÜKKER-İ MESHÛK: Toz şeker. )

( SUGAR vs. CASTOR SUGAR )


- ŞEKER ile/ve/||/<>/< ŞÜKÜR


- SEKİ ile SEKİ/L

( Evlerin önüne, oturmak için taş ve çamurdan yapılan yer. | Oturulacak sedir biçiminde taş ya da set. | Toprak üstündeki yükseklik, doğal set. | Akarsuların iki yakasındaki yamaçlarda, bazı deniz ve göl kıyılarında görülen basamak biçiminde yeryüzü şekli, set, taraça, teras. İLE Atın ayağında, genellikle bileğe ya da dize kadar çıkan beyazlık. )


- ŞEKİL ile/> KAVRAM/MEFHUM ile/> BURHAN

( Gözün ikna olmasını sağlar. İLE Zihnin ikna olmasını sağlar. > İkisinin birlikteliğiyle burhan oluşur. )


- ŞEKİL ile/ve SÛRET-İ NEVİYE ile/ve SÛRET-İ CİSMİYE ile/ve HEYÛLÂ


- ŞEKİLLENDİRMEK ile/ve/||/<>/> "YEŞİLLENDİRMEK"


- ŞEKİLLER = EŞKÂL = FORMES


- ŞEKK ile/ve OLASILIKLI


- ŞEKK ile/||/<>/< ZANN ile/||/<>/< ZAN-I GALİP ile/||/<>/< VEHİM ile/||/<>/< ŞÜPHE[< TEŞBİH]

( Birbirine muhalif iki şeyden birini, ötekine yeğleme sırasında kişide ortaya çıkan ikircik. Bir yargıda herhangi birini yeğlemeksizin "...dır" ile "...değildir" arasında yaşanan ikircik(tereddüt).
İLE/||/<>/<
Birinin yeğlenip ötekinin terk edilememesi.
İLE/||/<>/<
Birinin yeğlenip ötekinin terk edilebilmesi. [Yakîn(kesinlik) derecesindedir.]
İLE/||/<>/<
Yargının yeğlenen tarafı.
İLE/||/<>/<
Kavramın/olgunun gizliliği, karmaşıklığı ve kapalılığı. )


- ŞEKK/SİZ-ŞÜPHE/SİZ


- SEKME ile SAPMA


- SEKMEK ile/ve/||/<> TEPMEK


- SEKS ODA" değil SEK SODA


- SEKŞIN[İng. < SECTION] değil/yerine/= GRUP


- SEKTE[Ar.]/KRİZ[İng. < CRISIS] ile/||/<>/> BUNALIM/BUHRAN[Ar.]

( Tıpta. [kalp sektesi(nden ölmek/gitmek) /kalp krizi(nden ölmek/gitmek).] İLE/||/<>/> Toplumsal. [büyük buhran (1929)] )


- SEKTER[Fr. SECTAIRE] değil/yerine/= HOŞGÖRÜSÜZ


- ŞEKVÂ değil/yerine/= ŞİKÂYET, HOŞNUTSUZLUK

( ŞİKÂYET, HOŞNUTSUZLUK )


- SEL[Ar.] ile SEYLÂP(/B)[Fars.]/FEYEZAN[Ar.] ile TUFAN[Ar.]

( Sürekli yağmurlardan ya da eriyen karlardan oluşan, geçtiği yerlere zarar veren taşkın su. | Hareket durumundaki büyük kalabalık. İLE Su baskını, taşma, taşkın. / Bereket. İLE Zorlu yağmur. )

( FLOOD vs. INUNDATION vs. DELUGE/TORRENTIAL RAIN )


- SELÂSÎN[Ar.] ile SELÂSÎN[Ar.]

( Otuz. İLE Yaprakları çok küçük bir ağaççık. )


- YAPITLAR/KÜLLİYELER:
SELÂTİN[< SULTAN] ile/ve/||/<>/> SADRAZAM ile/ve/||/<>/> TEKKE

( Sultanların adına yaptırılan ve birden çok minaresi bulunan büyük camilere ve yapıtlara verilen ad. İLE/VE/||/<>/> ... İLE/VE/||/<>/> ... )


- SELE ile SELE[Lat.] ile SELE/SERE

( Yayvan sepet. İLE Çifttekerin, oturulacak yeri. İLE Açık duran başparmağın ucundan, göstermeparmağının ucuna kadar olan uzaklık. )


- SELEKTÖR[Fr., İng.] değil/yerine/= SEÇİCİ

( Tahılı, yabancı maddelerden ayırmak için kullanılan aygıt. | Araba farlarının, uzun ya da kısa uzaklıkta yanmasını sağlayan aygıt. )


- SELENOLOJİ ile ...

( AY BİLGİSİ )


- SELEN/SADÂ ÇIKIŞLARINDA:
BURUN ile/ve/||/<> DUDAK ile/ve/||/<> DİŞ ile/ve/||/<> BOĞAZ

( A, E, O, Ö, U, Ü[ön, ün, on, en, an, un, nane, Nalan vb.] İLE/VE/||/<> B, M. P[baba, biber, bebek, mama, meme, pek, pes vb.] İLE/VE/||/<> D, T[dadı, dede, tuttu, tırtıl, taktı] İLE/VE/||/<> A, E, I, İ, O, Ö, U, Ü )

( Almanca'da, daha çok, boğaz seleni; Fransızca'da, daha çok, dudak seleni; İngilizce'de, daha çok, diş seleni çıkar. )


- SELENTERE[Yun.] ile/ve HİDRA[Lat.]

( Bitkimsi hayvanlardan, denizanalarını, sifonluları ve mercanları içine alan, önemli bir bölüm. İLE/VE Hidralar takımından, 1 cm. uzunluğunda, gövdesi torba biçiminde, ağız çevresinde 6-10 dokunacı olan, tatlı su hayvanı. )

( HYDRA )


- SELÜLİT ile CAPITON


- SELVİ BOYLU değil SERVİ BOYLU


- SEM/SCANNING ELECTRON MICROSCOPY[İng.] değil/yerine/= TARAMA ELEKTRON MİKROSKOBU


- ŞEMA değil/yerine/= ÇİZEM/DİZELGE


- SEMANTİK BELLEK/SEMANTIC MEMORY[İng.] değil/yerine/= ANLAMSAL BELLEK


- BELLEK:
SEMANTİK ile/ve/||/<> EPİZODİK

( Olgusal. İLE/VE/||/<> Özgeçmişe dayalı. )


- ... ŞEMASI ile ... AĞACI


- SEMEN[Ar. < aslı SEMN, SİMEN] ile SEMEN[çoğ. ESMÂN] ile SEMEN[Fars.]

( Semizlik, yağlılık. İLE Baba, değer/kıymet, tutar. İLE Yasemin. )


- SEMEN ile/||/<> SEMEN

( Satışlarda verilen para, değer, tutar. İLE/||/<> Atmık, belsuyu. )


- SEMERE/Lİ[Ar.] değil/yerine/= MEYVE, ÜRÜN | VERİM

( YARAR(LI), VERİM(Lİ) | SONUÇ | BİR ŞEYDEN ELDE EDİLEN GELİR )


- SEMİRMEK ile/ve/<>/< SÖMÜRMEK


- SEMİYOLOJİ[Fr.]/SEMIOLOGY[İng.] değil/yerine/= GÖSTERGEBİLİM/BELİRTİ BİLİMİ

( Hastalıkların belirti ve işaretleriyle ilgilenen tıp dalı. | Göstergebilim. )

( )


- SEMİZOTU ile/ve ISPANAK[Yun.]

( BAKLA-YI HAMKA/BEYYİNE ile/ve ... )

( BUHLE ile/ve ... )

( PURSLANE vs./and SPINACH )

( PORTULACA OLERACEA cum/et SPINACIA OLERACEA )


- ŞEMME[Ar.] ile (ŞEMME-İ MUHAMMED) ile ...

( Bir kere koklama. | Pek az şey, zerre. İLE Koku. (HZ. MUHAMMED'İN KOKUSU) )


- SEMPOZYUM/SYMPOSIUM[İng.] değil/yerine/= BİLGİ ŞÖLENİ


- ŞEMSİYE ile/ve/||/<> YELPAZE


- SEN BİLİRSİN ile SEN, BİLİRSİN

( Kişide ya da kişiye yönelik. [Bilinenin ya da verilecek kararın, öteki tekil kişi("senin") tarafından sağlanabileceğini belirtmek üzere.] İLE Bilgi ve bilinen üzerine. [Kendimizin ve başkalarının bildiği/bilmediği bir durum ya da ayrıntının (tekil kişi["senin"]) tarafından bilindiği (bilgi/haber/ayrıntı) üzerine.] )


- SEN ÇOK DEĞİŞTİN ile/değil/ne yazık ki SENİ ESKİSİ GİBİ KULLANAMIYORUM

( (Hint Denizi'ndeki bir adanın adından) Bir cins kokulu sandal ağacı, yalancı öd ağacı. | Bir cins mısır. )


- SEN Mİ ÇOK "AKILLISIN"? ile BEN/BİZ Mİ, ÇOK "APTAL GÖRÜNÜYORUM/Z"?


- SEN ve/||/<>/> BEN

( Sar! VE/||/<>/> Hoş olurum. )


- BEN/SEN ile/ve/değil/yerine/||/=/<>/< ZEN

( [bir şey] Yaptığımızda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/=/<>/< Yapmadığımızda/yapmayabildiğimizde[yapmamayı yeğleyebilmemizde)]. )


- SENDELEME ile YALPALAMA

( ... İLE Dengesi bozularak, bir sağa, bir sola eğilmek. [YALPA: Rüzgâr ya da dalgaların etkisiyle, geminin, bir sancağa(sağa), bir iskeleye(sola) yatıp kalkması.] )


- SENET-SEBET[< Sabit, Delil]


- SENİ, SENDEN EDEN ile/değil/yerine SENİ, SEN EDEN


- SENİ:
SEVMEYENİ ile/ve/değil/yerine/>< SEVENİ

( Tatlı olsa da unut. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>< Zehir olsa da yut. )

( Sevme! İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>< Sev... [Sevenin/sevginin ölçütü de tüm davranış, tutum ve sözlerinde ne kadar saygılı olduğu/davrandığıdır.] )


- SENKRONİZASYON[İng. < SYCHRONIZATION] değil/yerine/= EŞLEME


- ŞENLENME ve/||/<>/> BEREKETLENME


- SENSOR[İng.] değil/yerine/= DUYAR


- SENSORY GATING[İng.] değil/yerine/= DUYUSAL KAPILAMA


- SEPPUKU ile/ve/||/<>/> JIGAI


- SEPSIS[İng.] değil/yerine/= KAN ZEHİRLENMESİ


- MİKROPLU/SEPTİK[İng. < SEPTIC] ile/değil KUŞKUCU/SKEPTİK[İng. < SCEPTIC]


- SER LEVHA ile MİHRÂBİYE


- ŞER:
METAFİZİK ile/ve/||/<> TABİÎ ile/ve/||/<> AHLÂKÎ

( Olgunluğun[kemâlin] bulunmaması. İLE/VE/||/<> Elem. İLE/VE/||/<> Günah. )


- [ne yazık ki]
SERA GAZI SALIMINDA:
1990 ile/ve/||/<>/> 2002 ile/ve/||/<>/> 2016

( )


- SERAP[Fars. < SERÂB] ile/ve/değil ZAN

( "Görsel/görüntülü" zan. İLE/VE/DEĞİL "Görüntü"süz serap. )

( Afrika'da, bir şey, sabahın ilk ışığında gerçek, öğle saatinde ise yalandır. )


- SERBEST ÇAĞRIŞIM ile/ve/değil SALLAMAK


- FOTONLAR:
SERBEST ile/ve/<> BAĞIL


- SER-BEST ile/ve/> SER-MEST


- ŞERBET ve/gibi/kadar ŞELÂLE


- ŞERBET ile/ve/değil/||/<>/< "ŞERBET"

( Boğazdan akan. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Dilden dökülen. )


- ŞERBET ile SÜBYE[İt.]

( ... İLE Badem içi, kavun çekirdeği gibi şeylerden yapılan, boza koyuluğundaki şerbet. )


- SERDETMEK[Ar.] değil/yerine/= İLERİ SÜRMEK


- SEREBRAL/CEREBRAL ile/||/<> SEREBROSPİNAL/CEREBROSPINAL

( Beyinle ilgili. İLE/||/<> Beyin ve omurilikle ilgili. )


- SEREBRUM'DA:
YARIK ile/ve OLUK

( FISSURE vs./and SULCUS )


- ŞERGİL değil/yerine/= ASKINTI, BAŞ BELÂSI


- SERGİLEMEK ile PAYLAŞMAK

( TO EXHIBIT/DISPLAY vs. TO SHARE )


- [METİN >]ŞERH:
HÂŞİYE ile/ve/||/<>/> TÂLİKÂT

( Büyük bölüm. İLE/VE/||/<>/> Küçük bölüm. )


- ŞERH[Ar.] değil/yerine/= AÇMA, AYIRMA | AÇIKLAMA[Ar.]

( Bir kitabın ibâresini, sözcük sözcük açıp açıklayarak yazılan kitap. )


- ŞERH ile HÂŞİYE


- SERHOŞ değil SARHOŞ


- SİYASET:
ŞER'Î ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AKLÎ


- SERİ[Ar.] değil/yerine/= HIZLI


- ŞERİA ile/ve/||/<> TARİKA ile/ve/||/<>/> MEZHEB ile/ve/||/<> CADDE ile/ve/||/<> NEHEC

( İnanç yolu.[< ŞERİA: Hayvanların suya gidip geldiği geniş yol. > Büyük kalabalıkların yürüdüğü inanç yolu.] İLE/VE/||/<> Doğal olarak oluşmuş ya da ölçülü biçimde oluşturulmuş geniş yol. )


- ŞERİAT ile/ve/<>/> TARİKAT ile/ve/<>/> HAKİKAT ile/ve/<>/> MÂRİFET

( Mal/mülk. İLE/VE/<>/> Ben/Benim. İLE/VE/<>/> Ahlâk. İLE/VE/<>/> Gönüllülük. )

( Fedâ. İLE/VE/<>/> Ferâgat. İLE/VE/<>/> Aşk. İLE/VE/<>/> Hizmet. )

( Kişinin elindedir. İLE/VE/<>/> Kişinin elindedir. İLE/VE/<>/> Kişinin elinde değildir. Ancak kişiye iner/nüzûl eder. İLE/VE/<>/> Kişinin gönlünde ve gönüllülüktedir. )

( Hz. Mûsa. İLE/VE/<>/> Hz. Davud. İLE/VE/<>/> Hz. Îsâ. İLE/VE/<>/> Hz. Muhammed. )

( Varoluş/varolanlar. İLE/VE/<>/> Benlik. İLE/VE/<>/> Varlık. İLE/VE/<>/> Oluş. )

( Sabır. İLE/VE/<>/> Rızâ. İLE/VE/<>/> Aşk. İLE/VE/<>/> Hizmet. )

( Şeriatı tut, hakikati yut! )

( Korur. İLE/VE/<>/> Yürütür, ulaştırır. İLE/VE/<>/> Öldürür. İLE/VE/<>/> Diriltir. )


- ŞERÎF ile/ve/||/<>/> EŞREF

( Tüm canlılar. İLE/VE/||/<>/> İnsan. )


- SERMED ile/ve DEHR ile/ve ZAMAN

( Sabitin, sabite orantılandırılması/nispeti. İLE/VE Sabitin, değişene/mütegayire orantılandırılması/nispeti. İLE/VE Değişenin/ütegayirin, değişene/mütegayire orantılandırılması/nispeti. )


- SERMÜRETTİP değil/yerine/= BAŞDİZGİCİ


- SEROLOJİ/SEROLOGY[İng.] değil/yerine/= SERUM BİLİMİ | KAN SERUM TAHLİLİ


- SERPİLME ile/||/<> SAÇILMA


- SERSERİ[Fars.] ile/ve/||/<> HERCÂÎ[Fars.]

( Başı boş.[baş başa][kendi kendine] İLE/VE/||/<> İsteğinde kararlı olmayan ya da konudan konuya geçiveren. | Aşkta, değişken, vefâsız. )


- SERSERİ ile HIRSIZ/UĞRU


- SERSERİ[Fars.]
ile/değil/yerine/><
SERBEST[Fars.] ile/ve/||/<>/> SERMEST[Fars.]

( Çırak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< | Kalfa. İLE/VE/||/<>/> Usta. )

( Başı boş.[baş başa][kendi kendine] İLE/DEĞİL/YERİNE/>< | Başı bağlı/düğümlü, sorumluluk almış olan.[boş değil!] İLE/VE/||/<>/> Başı hoş, yetkin, deneyimli. | )


- SÖZ:
SERT ile/ve/||/<> TERS ile/ve/||/<> KİTABIN ORTASINDAN


- SER-TÂB[Fars.] ile SERTÂB[Fars.]

( İnatçı. İLE Cildin tamamlayıcısı olarak yapılan ve kitabın üst bölümünü örten miklab'ın açıkta duran üst bölümü. )


- SERTLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< REDDETMEK


- SERT/LİK ile YOĞUN/LUK


- SERÜVEN ile SERENCÂM


- SERVER[Fars.] ile SERVER[İng.]

( Baş. İLE Sunucu. )


- SERVİ[SELVİ değil!] ve/||/<> SEVGİ

(

www.youtube.com/channel/UCThxxDloTei6eA77VrEnc_g | www.yasaronline.net )

( www.FaRkLaR.net/YASAR )


- SES-SOLUK (ÇIKARMAMAK/ÇIKARMASIN/ÇIKARMIYOR)


- SES ile/ve/değil/||/<>/>/< "ES"[< S][ARA (VERMEK)]


- SES ile/ve HARF


- SES ile/ve/değil/yerine SESSİZLİK(SÜKÛNET)

( Sessizlik, baş etmendir. )

( Sessizlikle Bilgelik, Davranışlarla Krallık. )

( Sessizlik ve sükûn - öte yol budur. )

( Sessizlikten başka hiçbir belirli düşünce, zihnin doğal hali olamaz. )

( Sessizliğe ulaştığınızda, herşey doğal biçimde, sizin tarafınızdan bir girişim olmaksızın kendiliğinden oluşacaktır. )

( Aklın, davranışlardaki en açık belirtisi sükûnet ile zarâfettir. )

( Sessizlik ve sükûnet içinde, gelişirsiniz. )

( Sükûnet ve sessizlik içinde, büyürsünüz. )

( Size yardım edecek olan, sessizliktir. )

( Sükûnet ve sessizlik içinde "Ben" kabuğu erir ve iç ile dış bir olur. )

( Umudunuz, zihninizde sessiz ve gönlünüzde sakin kalmakta yatar. )

( Öteye varabilmek için sessizliğe râzı olmalısınız. )

( Tüm gereksinimim(iz), SESSİZLİK. )

( Kendinize tam bir sessizlik içinde bakın, kendinizi tanımlamayın/tarif etmeyin. )

( Sessiz ve sakin kalın. )

( Gerçeğe varmış olan kişiler çok sessizlerdir. )

( İlim, hâle inkılâp edince ses çıkmaz. )

( Sadece aslî olanda sükûn ve huzur vardır. )

( Sessizlik bir kez idrak edildiğinde, o, değişebilir olanı derin biçimde etkiler, kendi etkilenmeden kalarak. )

( Sessizlik hakkındaki tüm konuşmalar, gürültüden ibarettir. )

( YAZIT

Gürültü patırtının ortasında sükûnetle dolaş; sessizliğin içinde, huzur bulunduğunu unutma! Başka türlü davranmak, açıkça gerekmedikçe, herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık, unutmak olsun. Bağışla ve unut! Fakat kimseye teslim olma! İçten ol; telâşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, dünyada, herkesin bir öyküsü vardır.

Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; yaşamdaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, başarıların, gövdeni ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni yaşamlar başlatmış olacaksın.

Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene, önerilerde bulun fakat hükmetme. Kişileri yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın, yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.

Aşka burun kıvırma sakın; o, çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye uygun bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma gereksinimi olduğunu unutma.

Kaybetmeyi, ahlâksız kazanca yeğle. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azâbı, yaşam boyu sürer. Bazı idealler, o kadar değerlidir ki, o yolda yenilmen bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras, dürüstlüktür.

Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme.

Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini, rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil gemiyi, limana getirip getiremediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da anımsa ki, evreni yargılamak olanaksızdır. Ondan dolayı, kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.

Anımsar mısın doğduğun zamanları: Sen ağlarken, herkes, sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir yaşam geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse. :) Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Önünde sonunda, tüm servetin, sensin. Görmeye çalış ki, tüm pisliğine ve kalleşliğine karşın, dünya, yine de kişinin biricik güzel mekânıdır.

Eski Bir Tapınak Yazıtı (Xsenius İ.Ö. IX. yy.) )

( HÂMÛŞÂN[Fars.]: Sessizler, susmuşlar. | Mevlevî mezarlıkları. )

( SAVT ile/ve/değil/yerine SAMT )

( [not] SOUND vs./and/but QUITENESS
QUITENESS instead of SOUND
Silence is the main factor.
Wisdom in Silence, Kingdom in Behaviour.
Silence and peace - this is the way beyond.
In peace and silence, you grow.
In peace and silence the skin of the 'I' dissolves and the inner and the outer become one.
What helps is silence.
No particular thought can be mind's natural state, only silence.
Your hope lies in keeping silent in your mind and quiet in your heart.
To go beyond, you must consent to silence.
ALL I/WE NEED IS SILENCE!
Look at yourself in total silence, do not describe yourself.
Keep quiet.
Realised people are very quiet.
There is peace only in the essential.
Once you are quiet, things will begin to happen spontaneously and quite naturally without any interference on your part.
All talk about silence is mere noise. )

( SABDA ile/ve/değil/yerine ... )


- SESİMİZİ:
DOĞRUDAN DUYMAK ile/ve/||/<> KAYIT ARACINDAN DUYMAK

( Ses Kaydımızı Dinlediğimizde Sesimizi Neden Kendi Duyduğumuzdan Farklı Algılarız?

Ses, havada basınç dalgaları oluşturarak yayılır. Kulağımıza ulaşan ses dalgaları, kulak kanalı boyunca ilerler ve iç kulaktaki koklea olarak adlandırılan salyangoz şeklindeki yapıda bulunan tüy hücreleri tarafından algılanır. Tüy hücreleri, ses dalgalarını, sinir iletilerine dönüştürür. Bu sinyaller, sinir hücreleri tarafından beyne iletilir ve böylece ses duyulmuş olur.

Kendi ses kaydımızı dinlediğimizde, çoğunlukla duyduğumuz sesten rahatsız olur ve kayıttakinin kendi sesimize benzemediğini düşünürüz. Çünkü, normalde kendi sesimizi iki biçimde algılarız. Konuştuğumuzda oluşan ses dalgaları öteki dış kaynaklı sesler gibi havada yayılırken kulağımıza ulaşır ve kokleadaki tüy hücreleri tarafından algılanır. Ancak, ses dalgalarını oluşturan ses telleri titreştiğinde, bu titreşimler, boynumuzdaki ve başımızdaki kemikler tarafından da iletilir. Kokleaya ulaşan bu titreşimlerin frekansı havada yayılan sesin frekansından daha düşüktür. Kendi sesimizi bu iki farklı yoldan ulaşan ses dalgalarının birleşimi şeklinde algılarız.

Ses kayıt araçları, sadece havada yayılan ses dalgalarını algıladığı için sesimizin vücudumuzun içinde iletilen bileşenini duyamamış oluruz. Dışarıdan gelen sesleri engelleyen kulaklıkları taktığımızda ise sadece "kendi iç sesimizi" algılarız. )


- SESİMİZİ YÜKSELTMEK ile/değil/yerine/>< SÖZÜMÜZÜ YÜKSELTMEK


- YÜKSELTMEK:
SESİNİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SÖZÜNÜ


- SESSİZ/CE ile/ve/||/<>/> SİNSİ/CE


- SESSİZLEŞME/SUSKUNLAŞMA:
DİNLEYENİMİZ OLMADIĞINDA ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> ANLAYANIMIZ OLMADIĞINDA


- SETLİÇ[Çekoslavakya'da, Sedlitz köyünün adından] değil/yerine/= MADENSUYU | LİMONATA

( İç sürdürücü bir madensuyu. | Karbonat katılarak köpürtülmüş limonata. )


- SETR/SÜTRE/SUTRE[Ar.] ile HİCÂB[Ar.] ile GITÂ'[Ar.]


- SETR ile KÜFR


- SEVAP ile/ve ECİR


- SEVAP ile/ve GÜNAH/VEBÂL

( Hayıra uygun olan. İLE/VE Benliğine öncelik vermek. )

( Sevabın anlamı, anlayıp öğrenmektir. )

( En güzel sevap, anlamaktır. )

( Günahlarımız aklımıza yazılı, vicdanımıza kazılıdır. )

( SA'BE: İsabet. )

( Kişinin en kolay işlediği günah, en büyük günahıdır. )

( Sevap sözcüğüyle, elbise anlamına gelen "Sevb" sözcüğü aynı köktendir. Sevap, "manevi elbise" demektir. )

( Sevabın amacı, bilgi, ilim ve aşktır. )

( Sevap, yapılan şeyin anlamını anlamak, bir işi bilerek yapmaktır. )

( En güzel sevap, anlamaktır. )

( Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle. )


- SEVAP/"SEVABIYLA" ile/ve/değil SAVAB(DOĞRU)/SAVABIYLA(DOĞRUSUYLA)


- SEVAP ile/değil SAVAB


- SEVDÂ ve/||/<> AYRILIK

( Ayrılık da sevdânın içinde/parçası. / Ayrılık, sevdâya dahil. )


- SEVDÂN ile ...

( İKİ SİYAH [SU VE HURMA] )


- SEVDİĞİMİZ İŞİ YAPANA KADAR ve/||/<> SEVDİĞİMİZ YERDE OLANA KADAR

( Yaptığımız işi sevelim! VE/||/<> Olduğumuz yeri sevelim. )


- SEVDİĞİNE KAVUŞAMAMAK ile/ve/||/<> KAVUŞTUĞUNU SEVEMEMEK


- SEVDİKLERİMİZ VE VEFÂT EDENLER İÇİN:
AĞLAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ANLAMAK


- SEVDİKLERİNİZE VERİN!:
KANAT/LAR ve/||/<> KÖK/LER ve/||/<> NEDEN/LER

( Uçmaları için. VE/||/<> Geri dönebilmeleri için. VE/||/<> Yanınızda kalmaları için. )


- SEVEBİLMEK ve/||/<>/< YALNIZ KALABİLMEK


- SEVGİ:/=/<
"ANTLAŞMAK" değil/yerine NEDENSİZ DE

( Sevgi, antlaşmak değildir,
Nedensiz de sevilir.
Bazen küçük bir an için
Ömür bile verilir. )


- SEVGİ:
EDÂ ile/ve/||/<>/> SEDÂ


- SEVGİ > İTİDAL ve/||/<>/< ADÂLET

( Kişide/Kişiye. VE/||/<>/< Toplumda. )


- SEVGİ:
YANLIŞLARI ÖRTMEK İÇİN değil ZORLUKLARI AŞMAK İÇİN


- SEVGİ:
"YEĞLEME ya da SEÇİM ya da BAĞIMLILIK" ile/değil/yerine/!=/>< KOŞULSUZLUK

( Sevgi, ne yeğleme, ne seçim, ne de bağımlılık konusudur. Her şeyi sevilmeye değer ve sevilebilir kılan bir olanak ve güçtür. )

( The love is which is neither prefer or choice, nor attachment. But a power and possibility which makes all things love-worthy and lovable. )


- SEVGİ ile/ve/<> ANLAYIŞ

( Anlayış, zihnin çiçek açmasıdır. )

( Anlayış, özgürlüğe götürür. )

( "Anlayış yoluyla özgürleşme" kadim ve basit bir yoldur. )

( Hiçbir çaba ve uğraş, bizi öz var oluşumuza götüremez. Sadece anlayış berraklığı götürebilir. )

( Doğru anlayış tek çaredir, ona istediğiniz adı verin. O en ilk ve en son öğretidir, çünkü o zihnin gerçek doğasıyla meşguldür. )

( Değeri olan hiçbir şey size dıştan gelmez; konuyla ilgili olan ve belirgin olan ancak sizin kendi duygu ve anlayışınızdır. )

( Anlayışta berraklık düzeyleri ve sevgide yoğunluk düzeyleri vardır, fakat onun nimetleri sonsuzdur. )

( Yanlış anlamalarınızı ortaya çıkarın ve onları terk edin, hepsi bu kadar. )

( Understanding leads to freedom. )

( Understanding is the flowering of the mind.
The ancient and simple way of liberation through understanding.
No effort can take you there, only the clarity of understanding.
Right understanding is the only remedy, whatever name you give it. It is the earliest and also the latest, for it deals vs. the mind as it is.
There are levels of clarity in understanding and intensity in love, but its gifts are infinite.
Trace your misunderstandings and abandon them, that is all. )

( LOVE vs./and/<> PARADIGM )


- SEVGİ ile/ve BAĞIMLILIK

( Neyi çok[gereğinden fazla] seversek, canımızdan olduran odur. )

( LOVE vs./and DEPENDENCE )


- SEVGİ ve/||/<>/> BİREŞİM(TEVHÎD)


- SEVGİ ve/||/<> İLETİŞİM

( Kişinin/kişinin, en temel, öncelikli/olmazsa olmaz iki gereksinimi. )


- SEVGİ ile/ve/<> İLİŞKİ

( LOVE vs./and/<> RELATIONSHIP )


- SEVGİ ile/>< KÂR

( [Pozitivizm ve kapitalizmin ...] Sevmediği. İLE/>< "Sevdiği". )


- SEVGİ ile/ve/||/<> KAYRA/LÜTÛF/İHSAN

( ... İLE/VE/||/<> Tanrısal. )


- SEVGİ ile/ve/değil/yerine KOŞULSUZ SEVGİ

( Sevgi, ayırmanın, ayrımların reddidir. )

( Dünyanın eylem durumundaki sevgi olduğunu bir kez anlarsak, ona tamamen farklı bir gözle bakarız. )

( Sevgide, belirli bir düşünce kaynaklı ve/ya da dayanaklı, beklentili bir duygulanım durumu var olabilir fakat koşulsuz sevgide hiçbir düşünce, beklenti olmaksızın, olumlu ya da olumsuz, her koşulda sevmek vardır. )

( KOŞULSUZ SEVGİ, "EĞER"siz, "ÇÜNKÜ"süz, "AMA"sız; "KARŞIN'LI/RAĞMEN"li SEVGİ'dir! )

( Ayırd etme, ayrılık "düşünce ve duygusu" olmadığında, buna SEVGİ diyebiliriz. )

( Eğer, ne bir gövde, ne bir zihin, hatta ne de tanık, fakat bunlardan tümüyle öte olduğumuz düşüncesini sürekli taşırsak, zihnimizin berraklığı artacak, isteklerimiz saflık kazanacak; eylemlerimiz, merhametli ve sevecen olacaktır. Bu iç arınması, bizi başka bir dünyaya, gerçek ve korkusuz sevgi dünyasına götürecektir. )

( Sevgide yabancılar yoktur. )

( Sevgide "bir" bile yoktur, "iki" nasıl olabilsin? )

( Sevgi, yaradılışın önünde gelir. )

( Gerçek ve sevgi, kişinin asıl doğasıdır. Akıl ve gönül, onun paylaşım araçlarıdır. )

( Sevgi, mutluluktan çok, gelişmeyi; bilincin ve var oluşun genişleyip derinleşmesini ister. Bunu her ne engellerse acıya neden olur. Sevgi, acıdan çekinmez. )

( Anlayabiliriz ki bilmek, sevmektir. Sevmek de bilmektir. )

( Kendini ifade etmek, teyit etmek, zorlukları yenmek, sevginin doğasıdır. )

( Sevgi ve sevginin ilham ettiği yapma gücü[irâde] olmadıkça, hiçbir şey yapılamaz. )

( Sevginin doğal sonucu, itaattir. )

( Sever de dinlersek, o da bizi kendine alır. )

( Kişi, sevdiğini omzuna alır da yine de yorulmaz. )

( Sevgi, tutkunluk ve düşkünlük göstermez. Düşkünlük ise sevgi değildir. )

( Sevgi, tembel değildir ve berraklık da yönetir. )

( Aşırı "sevgi", boşlama/ihmal doğurur. )

( Sözleri ve davranışları doğru, erdem ve görüş sahibi kişiyi tüm dünya sever. )

( In love there are no strangers. )

( Love is the refusal to separate, to make distinctions.
Once you have understood that the world is love in action, you will look at it quite differently.
Unconditional love is, unless "IF", "BECAUSE", "BUT". ( If you stay vs. the idea that you are not the body nor the mind, not even their witness, but altogether beyond, your mind will grow in clarity, your desires - in purity, your actions - in charity and that inner distillation will take you to another world, a world of truth and fearless love.
Truth and love are man's real nature and mind and heart are the means of its expression.
More than happiness, love wants growth, the widening and deepening of consciousness and being. Whatever prevents becomes a cause of pain, and love does not shirk from pain.
When the sense of distinction and separation is absent, you may call it love.
To know is to love and to love is to know.
Love does not cling; clinging is not love.
Without love, and will inspired by love, nothing can be done.
It is in the nature of love to express itself, to affirm itself, to overcome difficulties.
Love is not lazy and clarity directs. )

( [not] LOVE vs./and/but UNCONDITIONAL LOVE
UNCONDITIONAL LOVE instead of UNCONDITIONAL LOVE )


- SEVGİ ile/ve/değil/||/<>/< SAYGI

( Zaman. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Mekân. )

( Sevgi, saygıyla devam eder. )

( Mum. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Mumun etrafındaki cam/fanus. )

( Hz. Mûsâ. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Hz. Îsâ. >
[İkisini de birliğe getiren, Hz. Muhammed.] )

( Koşullu[Hak edene, lâyık olan(lar)a]. İLE/VE/<>/< Koşulsuz[Herkese]. )

( Alev. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Fener. )

( Ferâgat ile. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Fedâkârlık ile. )

( [Bağlamına/koşullarına göre ...] Yetebilir/yetmeyebilir. | Yetersiz. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Yeter/yeterli. )

( [en az] %1 olmalı [ve geri kalan her şey] İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< %99 olmalı! )

( [not] LOVE vs./and/but/||/<>/< RESPECT, REVERENCE )

( ... cum/et/||/<>/< VENERATIO )

( ... ile/ve/||/<>/< JING )


- SEVGİ ve/||/<> SIĞINMA


- SEVGİDE:
KOŞULSUZLUK ve/||/<> HESAPSIZLIK ve/||/<>
SÜREKLİLİK ve/||/<> VEREREK BAŞLAMAK(< ALMA DÜŞÜNCESİNİN/BEKLENTİSİNİN OLMAMASI)


- SEVGİ/İLGİDE:
ABARTI ile/ve/||/<>/> BOĞMA


- SEVGİNİN:
"AŞIRISI" değil/olmaz BİLİNÇSİZİ


- SEVGİSİZLİK ile/ve/değil/||/<>/< İHMAL EDİLMEK/YOK SAYILMAK/GÖRÜLMEMEK


- [ne yazık ki]
SEVGİSİZ/LİK ile/ve/||/<> İLETİŞİMSİZ/LİK ile/ve/||/<> İLGİSİZ/LİK

( [kişileri] Geçimsiz yapar. İLE/VE/||/<> Birbirine düşman eder. İLE/VE/||/<> Güzellikleri yok eder. )

( [ne yazık ki] Bireyleri sevemeyenler, "insanlık" kavramına sığınır... )


- [ne yazık ki]
SEVGİSİZLİK ve/||/<>/> KAYITSIZLIK


- SEVİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ ile/ve/değil/yerine/||/<> SEVMEK

( Hiçbir zaman doymazsın. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Ancak, sevdikçe doyarsın. )


- SEVİNÇ:
İYİ ŞEYLER OLDUĞUNDA ve/||/<> KÖTÜ ŞEYLER OLMADIĞINDA

( Her zaman. VE/||/<> Çoğunlukla ve/ya da bazen. )


- SEVİNÇ ile/ve/değil/yerine NEDENSİZ SEVİNÇ


- SEVİNÇ ile/ve/değil/<> NEDENSİZ SEVİNÇ


- SEVİNÇ >< ÜZÜNTÜ/KEDER/ACI/ISTIRAP >< İSTEK

( Dostunla paylaşırsan artar. >< Dostunla paylaşırsan azalır. )


- SEVİYE ile/ve/||/<> DERİNLİK


- SEVİYE[Ar.] değil/yerine/= DÜZEY


- SEVİYELİ/LİK / SEVİYESİZ/LİK ile/ve/||/<>/> SEVİYESİ


- SEVİYESİZLEŞME ile/ve/||/<>/> YOZLAŞMA


- [Ar.] ŞEVK Ü TARÂB ile ŞEVK Ü TARÂB

( Makam. İLE Neşe, sevinç ve coşkunluk. )


- SEVK ile/ve/>/değil/yerine İDRAK


- ŞEVKET-İ BOSTAN = KENKER = AKKIZ


- ŞEVKÎ[Ar.] ile ŞEVKÎ[Ar.]

( Dikenle ilgili. İLE Şevkle, neşe ile ilgili. )


- SEVMEK:
"İŞİNE GELDİĞİ GİBİ" ile/değil/>< İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ


- SEVMEK:
"SAHİP OLMAK" ile/değil/yerine/< DEĞER VERMEK


- SEVMEK:
SIRADIŞI ŞEYLER YAPMAK değil SIRADAN ŞEYLERİ, ÖZENLE YAPMAK


- SEVMEK ile/ve/+/||/<>/>/< (DAHA ÇOK) SEVMEYİ İSTEMEK/YEĞLEMEK


- SEVMEK ve/||/<>/> SEVDİRMEK ve/||/<>/> SEVİNDİRMEK


- SEVMEK ve/||/<>/>/< SEVİLMEK

( Bir şey. VE/||/<>/>/< Çok şey. )

( Cesaret verir. VE/||/<>/>/< Güç verir. )

( Kimseye, kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, kendinizi sevilmeye bırakmaktır. )

( TO LOVE and/||/<>/>/< TO BE LOVED )


- SEVME/SEVGİ ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< İŞİNE YARAMA

( Çoğunlukla, kişilerin ne kadar işine yarıyor/yaramıyorsak, bizi o kadar çok/az "severler". )


- ŞEY:
CİSİM ANLAMINDA ile/ve VAR ANLAMINDA

( THING: MEANING IN SUBSTANCE vs./and MEANING IN EXISTS )


- ŞEY[çoğ. EŞYÂ] ile/||/<> MÂL[çoğ. EMVÂL] ile/||/<> KA'B/MUKA'AB ile/||/<> MÂLÜ'L-MÂL ile/||/<> MÂLÜ'L-KA'B

( Cebirsel denklemde bilinmeyen, yani ["x"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin tam kare durumu,.["x2"]. İLE/||/<> Küp. | Cebirsel denklemde bilinmeyenin tam küp durumu. ["x3"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin dördüncü üs derecesinde olması. ["x4"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin beşinci üs derecesinde olması. ["x5"]. )


- ŞEY ile/ve/||/<>/> MAL

( [cebirde]
Bilinmeyen.[X] İLE/VE/||/<>/> İkinci dereceden bilinmeyenin kuvveti.[x2] )


- ŞEY ile/ve/||/<> NESNE ile/ve/||/<> GÖSTERGE

( )


- SEYİR[Ar.] ile/değil/yerine GİDİŞAT


- ŞEYLERİ:
HAYAL ETTİĞİMİZ GİBİ GÖRMEK yerine (ONLARI) OLDUKLARI GİBİ GÖRMEK

( Hayal ettiklerinizin varlığını reddetmeniz daha akıllıca olurdu. )

( Eğer kendinizi her zaman sınamazsanız, gerçek ile hayali ayırt edemezsiniz. )

( Sizi kendinize karşı kör eden, sizin davranışlarınızdır. )

( Düşüncelerinizi ve duygularınızı, sözlerinizi ve eylemlerinizi yakından izlemedikçe ve nedenini ve nasılını bilmeden sizde meydana gelen değişimlere hayretle bakmadıkça, gerçeğe vardığınızı nasıl söyleyebileceksiniz? )

( Düşünülüp hayal edilebilen hiçbir şeyin kendiniz olamayacağını bir kez anladığınızda, imgelemelerinizden kurtulmuş olursunuz. )

( You would be wiser to deny the existence of what you imagine.
If you do not test yourself all the time, you will not be able to distinguish between reality and fancy.
It is your behaviour that blinds you to yourself.
How do you know that you have realised unless you watch your thoughts and feelings, words and actions and wonder at the changes occurring in you without your knowing why and how?
Once you have understood that nothing perceivable, or conceivable can be yourself, you are free of your imaginations. )

( THE THINGS: TO SEE WHAT EVER THEY ARE, AS BEING instead of TO SEE HOW YOU IMAGINE/DREAM )


- ŞEYLERİN DOĞASI = UNIVERSE, NATURE[İng.] = NATURE[Fr.] = NATURDER DINGE[Alm.] = RERUM RATURA[Lat.]


- SEYRETMEK yerine DİNLEMEK


- SEYYÂL[Ar.] değil/yerine/= AKIŞKAN


- SEYYÂL[< SEYELÂN] ile LÂTİF

( Akıcı, akan. | Akışkan. İLE Yumuşak, hoş, güzel, nazik. | İnce. )


- SEYYİÂT[< SEYYİE] değil/yerine/= KÖTÜLÜKLER | SUÇLAR, GÜNAHLAR | KÖTÜLÜĞE KARŞILIK ÇEKİLEN SIKINTILAR


- SEYYİAT ile/değil/yerine/>< HASENAT


- SEYYİE[Ar.] değil/yerine/= KÖTÜLÜK


- SEZÂB/SEDÂB[Ar.] ile SEZÂB[Ar.]

( Sedefotu. İLE Su teresi. )


- SEZGİ/ÖKE(DEHÂ):
ZEKÂ ve/+ İÇGÜDÜ


- SEZGİ ile/ve APAÇIK GÖRMEK

( INTUITION vs./and TO SEE OBVIOUS )


- SEZGİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> KAVRAM


- SEZGİ" ile/değil "NİYET OKUMASI"


- SEZGİ ile ÖNSEZİ


- SEZGİ ile/ve/değil/yerine/||/<> SAĞDUYU


- SEZGİSEL ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DÜŞÜNSEL

( NOESİS ile NOEMA )


- SEZGİSEL ile/ve/<> İMGESEL


- SEZGİSEL/ÇAĞRIŞIMSAL değil/yerine/>< KAVRAMLARLA


- SEZGİYİ HAREKETE GEÇİRMEK ile/ve SEZGİYİ OLGUNLAŞTIRMAK

( ACTING THE INTUITION vs. RIPENING THE INTUITION )


- SHELDON GLASHHOW ve/||/<> STEVEN WEINBERG ve/||/<> ABOUS SALAM

( 1979 yılı Nobel Ödülü sahipleri... )


- ŞİÂB[Ar. < Şİ'B] ile ŞİÂB/ŞUÂB/ŞUÂBÂT[Ar. < ŞUBE]

( Dar yollar, dağ yolları, patikalar, keçiyolları. İLE Şubeler, bölükler, kısımlar, takımlar. | Dallar, budaklar. )


- ŞİB[Ar.] ile ŞİB'/ŞİBA'[Ar.] ile Şİ'B[Ar. çoğ. ŞİÂB]

( İniş, aşağı doğru eğiklik. İLE Doyma, tokluk. İLE Dar yol, keçiyolu, dağ yolu. | Oymak, kabile. | Küçük akarsu yatağı. )


- ŞİBA'[Ar.] ile ŞİBÂ'[Ar. < ŞEB'ÂN]

( Doyma, tokluk. İLE Toklar, karnı doymuşlar. )


- SİBER SAMİMİYET ile/ve/||/<> STERİL TEMAS


- SICAK SAVAŞ" ile SOĞUK SAVAŞ

(

Sıcak Savaş ile Soğuk Savaş Arasındaki Farklar

Özellik Sıcak Savaş Soğuk Savaş
Tanım Doğrudan askeri çatışmaların yaşandığı savaş türüdür. Doğrudan askeri çatışma olmadan siyasi, ekonomik ve teknolojik mücadelelerin yaşandığı çatışma durumudur.
Koşullar
  • Açık düşmanlık ve çatışma durumu.
  • Askeri birlikler ve silahlar etkin olarak kullanılır.
  • Sivil toplum, doğrudan etkilenir.
  • Doğrudan, askeri çatışma yoktur.
  • Propaganda, casusluk, ekonomik yaptırımlar ve vekâlet savaşları yaygındır.
  • Taraflar, dolaylı yollarla mücadele eder.
Çatışma Türü Doğrudan askeri çatışmalar. Dolaylı mücadeleler (siyasi, ekonomik, teknolojik).
Askeri Operasyonlar Etkin ve yaygın. Sınırlı ya da dolaylı (vekâlet savaşları).
Can Kaybı Yüksek. Düşük ya da dolaylı.
Fiziksel Tahribat Yaygın ve doğrudan. Sınırlı ya da yok.
Araçlar Silahlar, askeri birlikler. Propaganda, casusluk, ekonomik yaptırımlar.
Örnekler I. ve II. Dünya Savaşları, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı. ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş. [1947-1991]
)


- SICAK YEREL YELLERDE:
FÖHN ile SİROKKO

( Bitkilere kurutucu etki yapan rüzgârlar. [Bir dağ yamacını aşarak başka bir yamaçtan aşağı doğru esen rüzgârın sıcaklığı artar, çevrede nem açığı oluşur.] [Türkiye'de Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar'da etkilidir.] İLE Büyük Sahra'dan, İtalya'nın güneyine doğru esen sıcak ve kuru rüzgâr. [Akdeniz'den geçerken nem aldığından İtalya'nın güney kıyılarına yağış bırakır.] )


- SICAK YİYECEĞİ/İÇECEĞİ:
ÜFLEMEK değil/yerine SOĞUMASINI BEKLEMEK


- SICAKLIK ile ISI

( Bir nesnenin, sıcaklığının artmasına yol açan fiziksel enerji. İLE Sıcak olan şeyin etkisi ya da niteliği. )

( Bir nesnenin moleküllerinin deviminin ve ortalama kinetik enerjisinin bir ölçüsüdür. İLE Enerjinin bir biçimidir ve sıcaklık farkı nedeniyle bir nesneden ötekine aktarılması. )

( Termometre ile ölçülür. İLE Kalorimetre ile ölçülür. )


- SICAK/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<> TAZE/LİK


- SIÇAN ile KEME

( ... İLE Büyük sıçan. | Domalan. )


- SİCİM KURAMI ile/ve/||/<> KUVANTUM RENK DİNAMİĞİ


- SİCİM KURAMI ile/ve/||/<> TÜM FİZİK KURAMLARI


- SİCİM KURAMI ile/ve/||/<> ZAR KURAMI

(





)

( STRING THEORY and/||/<> MEMBRANE THEORY )


- ŞİDDET" &gt;&lt;/< "İKTİDAR"

( "iktidarın bitmeye başladığı yerde, şiddet başlar." )


- ŞİDDET ve/||/<> KÜFÜR

( [ne yazık ki] Kalbinde, muhabbet olmayanın (b)elinde. VE/||/<> Aklında, düşünce olmayanın dilinde. )


- ŞİDDET[Ar. < ŞEDD] değil/yerine/= YEĞİNLİK

( Yeğin olma durumu. | Bir etkinliğin ya da bir gücün derecesi. | Bir ses çıkarılırken algılanan ve titreşimlerin genliğinden kaynaklanan özellik. )


- ŞİDDETLE değil/yerine HARARETLE


- ŞİDDETLİ UYARI ile/ve GERÇEK/LİK

( "STRONG" WARNING vs./and REAL/ITY )


- ŞİDDETTE, KİŞİ:
[önce] MAĞDUR ile/ve/değil/sonra/||/<>/> MAZLUM ile/ve/değil/sonra/||/<>/> ZALİM


- SİDİK RENKLERİNDE:
MAVİ/YEŞİL ile KOYU SARI ile TURUNCU ile KAHVERENGİ ile SİYAH ile ŞEFFAF

( Kolera ya da tifüse yakalanılmıştır.[İkisi de ölümcüldür.] İLE Çok fazla protein alınmıştır. İLE Ateşlenilmiş ve terleyerek çok fazla su kaybediliyorsa. İLE Kötü bir tropikal hastalığa yakalanılmışsa. İLE Bir hayvandan kan nakli yapılmışsa. İLE Çok fazla sıvı alınmışsa. )


- SİDRET-ÜL MÜNTEHÂ ile/ve/||/<> AŞK-I MÜNTEHA/MÜNEZZEH

( Yaratılmışlığın sınırı. | Son sedir ağacı. | Kâmilin kaşı, kirpiği. İLE Sınırsız/sonsuz/bitimsiz aşk. | Yalnızlar cenneti/çölü. | Yedi cennet/beyza ve/artı sekizinci cennet. )


- ŞİF ile BEYLEM[Ar.]

( Pamuk kozası. | Şırası alınmış üzüm posası. İLE Açılmamış pamuk kozası. | Kazma, rende. )


- ŞİF[Erm.] değil/yerine/= KOZA | POSA

( Pamuk kozası. | Şırası alınmış üzüm posası. )


- ŞİFÂ ile/ve/||/<>/> SADRA ŞİFÂ


- SIFAT ile NİTELİK

( CAPACITY vs. QUALITY )

Bugün[09 Temmuz 2025]
itibariyle 15.886 başlık/FaRk ile birlikte,
15.874 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(51/65)