Değil (... değil ...) bağlaçlı FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 19.497 başlık/FaRk ile birlikte,
19.497 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(60/79)
- SAĞLIK ENFORMASYON SİSTEMLERİ/HEALTHCARE INFORMATION SYSTEMS[İng.] değil/yerine/= SAĞLIK BİLİŞİM DÜZENİ (BİLİM DALI)
- SAĞLIK:
"HİZMET" ile/ve/değil/||/<>/< HAK
- SAĞLIKLI/SAĞLIKSIZ ... değil/yerine ORANTILI/ORANTISIZ ...
- SAĞLIKLI" ile/ve/değil/||/<> YETERLİ
- SAĞYA değil SAĞA
- ŞAH MAT değil/yerine/= HAN DÜŞER
- SAH/SAK SUBARAKNOİT HEMORAJİ/SUBARACHNOID HEMORRHAGE[İng.] değil/yerine/= SUBARAKNOİT KANAMA
- ŞAH değil/yerine/></< AH
( Mazlumun "AH"ı; indirir, "ŞAH"ı. )
- SAH[Ar.] ile/değil/yerine İMLEÇ
( Bir şeyin doğru olduğunu belirtmek için yapılan im. )
- SAHA değil SÂHA
- ŞAHAB/ŞİHÂB[Ar.]/METEOR(İT) değil/yerine/= GÖKTAŞI
( Havayuvarı içinde oluşan sıcaklık değişmeleri, yel, yıldırım, yağmur, dolu gibi olaylara verilen ad. | Akanyıldız. )
- SAHAN[Ar.] değil/yerine/= TENCERE
- ŞAHANE değil/yerine/= ÇOK GÜZEL, EŞSİZ, GÖRKEMLİ
- SAHANLIK değil/yerine/= DÜZLÜK/DÜZALAN
- ŞAHAP[Ar. < ŞİHÂB] değil/yerine/= AĞMA/AKAN YILDIZ
- SAHÂVET[Ar.] değil/yerine/= EL AÇIKLIĞI
( CÖMERTLİK, EL AÇIKLIĞI )
- ŞAHESER[Ar.] değil/yerine/= BAŞYAPIT
- SAHİBİ OLMAK ile/değil/yerine PARÇASI OLMAK
- SAHİBİ değil EMÂNETÇİSİ
- SAHİBİNDEN değil EMÂNETÇİSİNDEN
- SAHİBİSİ" değil SAHİBİ
- SAHİFE[Ar.] değil/yerine/= YAPRAK
- SAHİH[Ar.]["SAİH" değil!] değil/yerine/= DOĞRU
- SAHİL "KENARI" değil SAHİL
- SAHİL ile/ve/değil EŞİK
- SAHİL[Ar.] değil/yerine/= KIYI/YAKA/YALI
- ŞAHİN ile/değil BAYSUNGUR
( ... İLE/DEĞİL Şahin cinsinden, yırtıcı bir kuş. )
- SAHIN/SAHN[Ar.] değil/yerine/= NAMAZ KILMA YERİ
- SAHİP ÇIKMAK ile/ve/değil PAYLAŞAMAMAK
- SAHİP/MÂLİK[Ar.] değil/yerine/= İYE
- SAHİP OLMA ile/ve/değil SAHİP OLDUĞUNU SÜREKLİ KILMAK
- SAHİP OLMAK ile AİT OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİRLİKTE VE BÜTÜN OLMAK
- SAHİP OLMAK ile/değil KENDİNDE VAR (OLDUĞUNU BİLMEK/ANIMSAMAK)
- SAHİP OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< LÂYIK OLMAK
- SAHİP OLMAK ile/ve/değil/yerine/ya da/||/<> OLMAK
( Erich Fromm'un, "Sahip Olmak ya da Olmak" adlı kitabını da okumanızı salık veririz. )
- SAHİP OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> SAHİP ÇIKMAK
- SAHİP OLMAK ile/değil/yerine ŞAHİT OLMAK
- SAHİP OLMAK ile/ve/değil/||/<>/< SATIN ALMAK
- SAHİP değil/yerine/= İYE
- SAHİPLENME ile/değil/yerine/< AİDİYET
( Kentte. İLE/DEĞİL/YERİNE/< Köyde, doğada. )
- SAHİPLENME ile/ve/değil/||/<> KIŞKIRTMA/AJİTASYON
- SAHİPLENMEK ile/değil/yerine SEVMEK/SEVGİ
( Sevgi özgür bırakıcıdır, olmalıdır! Sahiplenmeden! )
( [not] TO CLAIM vs./but TO LOVE / THE LOVE
TO LOVE / THE LOVE instead of TO CLAIM )
- ŞAHIS[Ar.] değil/yerine/= KİŞİ/BİREY
- TANIK/ŞAHİT ile/ve/değil GÖZLEMCİ
- ŞAHİT ile/değil ŞAYET
- ŞÂHİT/ŞÂHİD[Ar.]["ŞAİT" değil!] değil/yerine/= TANIK
- ŞAHKÜL" değil ŞÂKÜL
- SAHNE ALMAK değil/yerine SAHNEYE ÇIKMAK
- SAHNE ÇALMAK ile/değil ÖNEMİNE BİNAEN
- SAHNE ile/değil/yerine ESAS
- SAHNE[Ar. < Yun.] değil/yerine/= KÖRÜNÇ/GÖRÜNÇ, SEKİ
- SAHRA[Ar.] değil/yerine/= ÇÖL
- SAHRA değil/yerine/= KIR
- SAHRA[Ar.] değil/yerine/= KIR | ÇÖL
- ŞAHS/ŞAHIS/FERT/FERD/INDIVIDU değil/yerine/= BİREY
- ŞAHSEN[Ar.] değil/yerine/= KİŞİSEL OLARAK
- ŞAHSİ (HAKLAR) değil/yerine/= KİŞİSEL (ÜLEVLER)
- ŞAHSÎ[Ar.] değil/yerine/= KİŞİSEL
- ŞAHSINA MÜNHASIR değil/yerine/= KENDİNE ÖZGÜ
- ŞAHSİYET (HAKLARI) değil/yerine/= KİŞİLİK (ÜLEVLERİ)
- ŞAHSİYET(Lİ/SİZ) değil/yerine/= KİŞİLİK(Lİ/SİZ)
- SAHTE BİLİM ile/değil/yerine/>< BİLİM
- KENDİLİK:
SAHTE ile/değil/yerine/>< GERÇEK
- SAHTE PARA ile/değil/yerine/>< GERÇEK PARA
- SAHTE değil/yerine/= DÜZME/DÜZMECE
- SAHTE ile/ve/değil/||/<>/> GEÇERSİZ
- SAHTE ile/değil/yerine GEÇİCİ
- SAHTE ile/değil SANKİ
- [ne yazık ki]
SAHTE[Fars.] değil/yerine/= YAPAY/YAPMA, DÜZMECE
( Sahte olan, zaman ve uzay ile sınırlıdır ve koşulların ürettiğidir. )
( Bir an gerçek gibi görünmek, sahte olanın doğasıdır. )
( Sahte olanı yıkamazsınız, çünkü onu durmadan yaratıyorsunuz. )
( Sahtenin sahteliği anlaşıldığında, o, kendi kendine erir gider. )
( Sahte olanı sahte olarak görmek ve sahte olanı terk etmek, gerçeği getirecektir. )
( Sahte olduğunu gördüğünüz her ne ise o eriyip kaybolur. )
( Sahte olandan vazgeçin, doğru olan kendi yerini bulacaktır. )
( Sahte olanın zamana gereksinimi olduğunu ve zamana gereksinimi olanın sahte olduğunu bir kez anlarsanız, zaman ötesi ve hep şimdi'de olan Gerçek'e yakınlaşmış olursunuz. )
( Gerçeğin görülmesini o kadar zorlaştıran, sahte olana tutunup ondan kopamamaktır. )
( Gerçek, sahtenin reddi ve inkârı ile ifade edilebilir -eylemle. )
( Gerçek, herkes için birdir, ancak sahte olan kişiseldir. )
( Sahte olanı fark edip onu reddetmek, gerçeğe giden yolu açar. )
( Sahte olanlar gittiğinde, geride kalan, gerçek olandır. )
( Doğru kendini öne sürmez, o sahtenin sahte olarak görülmesi ve reddedilmesinde yatar. Zihin, sahte olan tarafından kör edilmişken, doğruyu aramak yararsızdır. Doğru olanın sezilebilmesi için önce sahtenin tamamen temizlenip yok edilmesi gerekir. )
( Sahte olanın keşfedilip terk edilmesi, gerçek olanın zihne girişini sağlar. )
( Sahte olanın yıkımı, şiddet değildir. )
( Sahte olanın reddi, özgürleştirici ve enerji vericidir. )
( Sahte olan "Ben-im" duygusu değil, fakat kendinizi ne sandığınızdır. )
( The false is limited in time and space and is produced by circumstances.
It is the nature of the false that it appears real for a moment.
You cannot destroy the false, for you are creating it all the time.
To see the false as false and abandon the false brings reality into being.
It is the discarding the false that opens the way to the true.
What you see as false, dissolves.
Once you understand that the false needs time and what needs time is false, you are nearer the Reality, which is timeless, ever in the now.
It is the clinging to the false that makes the true so difficult to see.
Reality is common to all. Only the false is personal.
The false dissolves when it is discovered.
The discovery and abandonment of the false remove what prevents the real entering the mind.
The destruction of the false is not violence.
Renunciation of the false is liberating and energizing.
It is not the "I am" that is false, but what you take yourself to be. )
( KALP )
( ARTIFICIAL vs. FAKE )
- SAHTEKÂR değil/yerine/= DÜZMECİ
- SAHTE/LİK ile/değil/yerine/>< İÇTEN/LİK
- ŞAİBE[< ŞEVB | çoğ. ŞEVÂİB] ile/değil ŞÂYİA[çoğ. ŞÂYİÂT]
( Leke, kusur, ayıp; noksan, nakîsa. | Art düşünce. | Hile. | Kir, leke | Kötü eser, iz. İLE/DEĞİL Yayılmış haber, yaygın olan, söylenti. )
- SAİKA[Ar.] değil/yerine/= YILDIRIM | NEDEN
- SAİKLER/LE değil SAİK/LE
( "Saik", sevk sözcüğünün çoğulu olduğundan, çoğul olana bir "-ler" eki daha olmaz/kullanılamaz. )
- ŞAİR[Ar.]/POET[İng.] değil/yerine/= OZAN
- SAİR[Ar.] değil/yerine/= BAŞKA, ÖTEKİ
- ŞAİR[Ar.] değil/yerine/= OZAN
( Şiir söyleyen ya da yazan kişi. | Hayal gücü geniş olan, duyarlı, duygulu kişi. )
( )
- ŞAİRÂNE[Ar.]/POETIC[İng.] değil/yerine/= OZANCA
- SÂİRFİLMENÂM[Ar.]/SOMNAMBULE[Fr.] değil UYURGEZER
- ŞAİR-İ KESBÎ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ŞAİR-İ VEHBÎ
- SAK/SAC[İng.] değil/yerine/= KESE
- ŞAKA YAPMAK değil/yerine LÂTÎFE[Ar.]/ESPRİ[Fr., Lat.] YAPMAK
( Kişiye yönelik. DEĞİL/YERİNE Duruma, olguya, kavrama yönelik. )
( Aradaki ilişki ne kadar yakın olursa olsun, hangi şakanın kimi, ne kadar etkileyeceği, rahatsız edebileceği bilinmez! )
( Aşağılama. DEĞİL/YERİNE Yüceltme. )
- ŞAKAİK değil/yerine/= GELİNCİK ÇİÇEĞİ
( GELİNCİK ÇİÇEĞİ )
- SAKARİMETRE[Fr.] değil/yerine/= ŞEKERÖLÇER
( Bir sıvıda, çözelti durumunda bulunan şeker miktarını belirlemeye yarayan aygıt. )
- SAKAT[Ar.] değil/yerine/= ÇOLAK/SÖKEL
- SAKATLANMAK[Ar.] değil/yerine/= ÇOLMAK
- ŞAKÎ ile/değil/yerine/>< SAÎD
(
| Başlık | ŞAKÎ (شَقِيّ) | SAÎD (سَعِيد) |
|---|---|---|
| Köken | Ş–ق–ي / Ş–ق–و kökünden gelir. “Yarılmak, sıkıntı çekmek, bedbaht olmak” anlamındadır. | س–ع–د kökünden gelir. “Mutluluk, baht açıklığı, iyi hâl” anlamındadır. |
| Temel Anlam | Bedbaht, mutsuz, azaba uğrayan kişi. | Mutlu, bahtiyar, kurtuluşa ermiş kişi. |
| Zıtlık İlişkisi | Şakî >< Saîd karşıt anlamlıdır (bedbaht >< bahtiyar). | |
| Kur’ân’daki Kullanımı | “Şakî” olanlar, cehennemlik olarak tanımlanır. (Hud 11/105 - 107) | “Saîd” olanlar, cennetlik olarak tanımlanır. (Hud 11/108) |
| Kader, İhtiyâr ve İrâde Bağlamı |
|
|
| Ahlâkî ve Ruhsal Yön |
|
|
| Mekke Dönemi | Müşrik ve inkârcı kesimler için kullanılmıştır. | İlk mümin topluluk için kullanılmıştır. |
| Medine Dönemi | Münâfıklar ve ikiyüzlüler için kullanılmıştır. | Samimi mümin topluluğu için kullanılmıştır. |
| Raşid Halifeler Dönemi | Adâletsiz, zulmeden kişiler için kullanılmıştır. | Adâletli, takvâ sahibi yöneticiler için kullanılmıştır. |
| Tasavvufî Yorum | Kalbin perdelenmesi, nefsin hâkimiyeti ve içsel sıkıntı hâlidir. | Kalbin nurlanması, nefsin arınması ve ilâhî huzur hâlidir. |
| Sonuç İtibarı ile ... | Şakâvet - Bedbahtlık, sapma ve azap durumudur. İman, ihtiyâr, irâde ve amel yönüyle kaybedilmiş bir dengedir. | Saʿâdet - Hidayet, huzur ve kurtuluş durumudur. İman, niyet ve eylem bütünlüğünün sonucudur. |
- SAKİL[Ar.]["SAKİR" değil!] değil/yerine/= AĞIR | KABA
( Ağır. | Sıkıntı veren, sıkıntılı. | Çirkin, kaba. | Türk müziğinde bir usûl. )
- SAKÎM[Ar. < SAKAMET] değil/yerine/= BOZUK/YANLIŞ/EKSİK
( Hasta, hastalıklı. | Yanlış. | Rivâyeti doğru, sağlam olmayan hadîs. )
- SAKİN değil/yerine/= DİNGİN
- SAKİN değil/yerine/= DİNGİN/DURGUN
- SAKINAN GÖZE ÇÖP BATAR değil SAKINILAN GÖZE ÇÖP BATAR
- SAKINAN GÖZE ÇÖP BATAR değil SAKINILAN GÖZE ÇÖP BATAR
- SAKİNLEŞMEK[Ar.] değil/yerine/= DİNGİNLEŞMEK/DURGUNLAŞMAK/DURULMAK/YATIŞMAK
- SAKİNLEYİCİ değil SAKİNLEŞTİRİCİ
- SAKİN/LİK ile/değil KAYITSIZ/LIK
( Her sakin/lik görüntüsü sakinlik olmayabilir hatta kayıtsızlıktan/ilgisizlikten/içekapanıklıktan kaynaklanıyor olabilir! )
- SAKINMAK ile/ve/değil/yerine KORUMAK
- SAKİN/MUKİM/MÜTEMEKKİN[Ar.] değil/yerine/= OTURAN/OTURGAN/YERLEŞİK
- SAKLAMAK ile/değil AYIRMAK
( [not] TO HIDE vs./but TO SEPARATE )
- SAKLAMAK ile/ve/değil PAYLAŞMAMAK
( [not] TO CONCEAL vs./and/but NOT TO SHARE )
- SAKLANMAK ile/ve/değil/yerine GERİDE DURMAK
- SAKLI ile/ve/değil GİZLİ
- SAKO[İt. < Yun.] değil/yerine/= ÜSTLÜK
( Paltoya benzer bir tür üstlük. )
- SAKSIYI SÜSLEMEK değil/yerine ÇİÇEĞİ SULAMAK
- ŞÂKÜL[Ar.] değil/yerine/= ÇEKÜL
( Ucuna, küçük bir ağırlık bağlanmış iple oluşturulan, yer çekiminin doğrultusunu belirtmek için sarkıtılarak kullanılan bir araç. )
- SAKÜLER/SACCULAR[İng.] değil/yerine/= KESELEŞMİŞ
- ŞÂKULÎ değil/yerine/= DÜŞEY
- ...SAL ile/değil OLUŞTURULMUŞ
- SALÂBET[Ar. < SULB] değil/yerine/= KATILIK/SAĞLAMLIK
( Peklik, katılık, sağlamlık. | Manevi kuvvet, dayanma. )
- SALÂHİYET[Ar.] değil/yerine/= YETKİ
( YETKİ, BİR İŞE KARIŞMAYA YA DA GÖREV GEREĞİ BİR İŞ YAPMAYA, BİR HAREKETTE BULUNMAYA HAKLI OLMA | BİR DÂVÂYA BAKABİLME )
- SALÂHİYETNÂME değil/yerine/= YETKİBELGE
- SALAK ile/değil ASALAK
( "Asalak" sözcüğünün salak ile hiçbir ilişkisi yoktur. )
- SALAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SAF
- SALAK/LIK ile/ve/<>/değil ÇARESİZ/LİK
- SALAK/LIK ile/değil/yerine/>< SABIRLI/LIK
- SALAK/LIK ile/ve/değil/||/<> ŞAŞKIN/LIK
- SALAMANJE[Fr.] değil/yerine/= YEMEK ODASI
- SALAMURA[İt.] değil/yerine/= TUZLU SUDA TUTULMUŞ
- SALATA" ile/değil/yerine KOMEDİ
- SALDIRI ile/değil/yerine ÇIKIŞ
- SALDIRI ile/ve/değil/yerine/<> EYLEMSİZLİK/KAYITSIZLIK
- SALDIRI ile/değil/>< HAKKINI SAVUNMAK
( Etkin olmaya alışık olmayana, hakkını savunmak, "saldırı" gibi gelebilir. )
- SALDIRI ile/değil SAPTAMA/TESPİT/BEYAN
( [not] ATTACK vs./but TO DETERMINE/ESTABLISHING/TO DECLARE )
- SALDIRI ile/değil/yerine/||/<> SORU
- [NE YAZIK Kİ]
SALDIRI ile/ve/değil/yerine TEPKİ
- SALDIRMAK ile/değil/yerine/>< SARILMAK
- SALDIRMAK ile/ve/değil/yerine "SARMAK"
- SALDIRMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SATAŞMAK
- SALDIRMAK ile/ve/değil YÜKLENMEK
- SALGILAMAK ile/değil YAYMAK
- SALİK ile/değil SAİK
- SÂLİM[Ar.] değil/yerine/= ESEN, SAĞLAM
- SÂLİM değil/yerine/= ESEN/SAĞLAM
- SALIN/PHYSIOLOGICAL SALINE[İng.] değil/yerine/= SERUM FİZYOLOJİK
- SALINGAÇ ile/değil SALINCAK
- SALINIM ile/değil SALIM
( OSCILLATION vs. EMISSION )
- SALLAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SARSMAK
- SALLAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> YUVARLAMAK
- SALLANMA ile/ve/değil/yerine SALINIM
- SALMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SAÇMAK
- SALON[Alm.] değil/yerine/= TÜNLÜK
- SALTANAT değil/yerine/= YETKELİK
( Osmanlı Saltanatı ya da Padişahlık, Osmanlı döneminde kullanılan yönetim biçimine verilen addır. Yönetim biçimi Osmanlı Hanedanı üyesi sultanın görünüşte mutlak egemen olmasına dayalıdır. Saltanat sözcüğü, gösteriş ve zenginlik anlamında da kullanılır. Saltanat'ın bazı dönemlerinde, sultanın yetkin olmamasından dolayı, Haseki Sultan'lar ya da Valide Sultan'lar [hatta Mihrimah Sultan örneğinde görüldüğü gibi, sultan kızı] devlet yönetimine katılmış, hatta zaman zaman devleti yönetmiştir. Bu dönem, "Kadınlar Saltanatı" olarak bilinir. Dönem, büyük ölçüde Osmanlı'nın duraklama dönemine denk gelir. Kanuni Sultan Süleyman'ın yaşlılık döneminde [1550 civarı] başlamış, 1656 yılında Köprülü Mehmet Paşa'nın sadrazam oluşuna kadar devam etmiştir. Saltanat, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 01 Kasım 1922'de kabul ettiği "Osmanlı'nın münkariz olduğuna dair" 308 numaralı kararname ile kaldırılmıştır. Kararname, ilga yargısını geriye yürüterek "İstanbul'daki biçimi hükümetin 1920'de[16 Mart 1336] tarihe intikal ettiğini" bildirmiştir. Saltanatın kaldırılmasıyla Türk Tarihi'nin en uzun ömürlü devleti Osmanlı Devleti'nin 623 yıllık süreci resmen sona ermiştir. )
- SALTIK GÖRÜNÜŞLER ile/değil GÖRÜNÜŞLERİN SALTIK İLKESİ
( [not] ABSOLUTE APPEARANCES vs./but ABSOLUTE PRINCIPLE OF THE APPEARANCES )
- ŞALVAR[Fars. ŞELVÂR]/DİMİ ile/değil/yerine PANTOLON
( Genellikle, ağı çok bol olan, bele bir uçkurla bağlanan, geniş bir pantolon türü. İLE ... )
- ŞALVAR ile/değil ÇİNTAN
( ... İLE/DEĞİL Kadın şalvarı. )
- ŞALVAR değil/yerine/= TUMAN
- SALYONGOZ değil SALYANGOZ
- ŞÂM U SEHER[Fars.] değil/yerine/= AKŞAM-SABAH
- ŞAM değil ŞAM-I ŞERÎF
- SAMAN EV ile/ve/değil/yerine HUĞ EV ile/ve/değil/yerine KERPİÇ EV ile/ve/değil/yerine BAĞDADÎ EV
( HUĞ EV/ÇUKUROVA EVİ: Duvarları murt ya da hayt çubuğu ile sepet örer gibi örülür. Çatısı saz ile kaplanır. İç duvarlarına kerpiç sıva yapılır. Yapımı kolaydır. [Taş duvar ustasına ücret verecek olanağı bulunmayanlar bu tarz evler yapardı.] )
- ŞAMANDIRA[Yun.] değil/yerine/= YÜZENEK/YÜZERTOP
( Halkalarına tekne bağlamak için limanda demirlenmiş olan, içi boş, her yanı kapalı, çoğunlukla metalden yapılan fıçı vb., yüzer top. | Denizde yol göstermeye, bir tehlikeyi ya da geçiş yolunu haber vermeye yarayan yüzer nesne. | Kapama düzenini sağlayan, metal ya DA plastikten yapılmış, suda yüzen top. | Kandilde, fitili tutmak için yağda yüzen, telli mantar düzeneği. )
- SAMANYOLU/SAMANUĞRUSU/HACILARYOLU/KEHKEŞAN[Fars.] değil/yerine GÖKYOLU
( Açık gecelerde, gökyüzünde boydan boya görülen, uzun, yıldız kümesi. )
- ŞAMDAN ile/değil ÇIRAKMA/ÇIRAKMAN
( ... İLE/DEĞİL Üzerine, kandil, mum ya da herhangi bir ışık konulan, yüksek tabla. )
- SAMİMİYET ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/> ÇIKAR
- SAMİMÎ(YET) değil/yerine/= İÇTEN/LİK
- SAMİMİYETSİZLİK ile/ve/değil/||/<> MESAFELİLİK
- ŞAMPİYON[Fr., İng. < CHAMPION] değil/yerine/= BÖKE
- SAMPLE[İng.] değil/yerine/= ÖRNEK
- SAMPLING[İng.] değil/yerine/= ÖRNEKLEME
- ŞAMYEL/ŞAMREL değil ŞAMBREL[Fr. < CHAMBRE A AIR]
( İç lastik. )
- SANA (DA) BİR ŞEY SÖYLENİLMİYOR değil/yerine NE SÖYLEYECEĞİNİ (İYİ) BİLMEK
( Ne söylediğini ve haddini iyi bilirsen beklemediğin tepkiler de almazsın. )
- SANA SÖVÜYORUM değil/yerine/>< SENİ SEVİYORUM
(
DEĞİL/YERİNE/><
)
- SANA YAPILAN "KÖTÜLÜK" ile/değil/yerine/ne yazık ki/>< SENİN YAPTIĞIN KÖTÜLÜK/YANLIŞ/HATA
( Unut/abil! İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Unutma! )
- SANAL DİN ile/değil/yerine DİN
( Onun/onların "dini". İLE/DEĞİL/YERİNE Senin olan/sa! )
- SANAT:
BİÇİM ile/ve/değil/||/<>/< BİÇİMİN İLKESİ/YASASI
- SANAT ESERİ[Ar.] değil/yerine/= ESİNÇ YAPITI
- SANAT YAPITININ:
İFŞÂ ETTİĞİ ile/ve/değil AFİŞE ETMEDİĞİ (ŞEY/LER)
( BAYKUŞ: Güzel sanatların simgesi. | Sanatın yaratıcısı. )
( AS THAT WHICH A WORKS BETRAYS BUT DOES NOT PARADE :ON ART )
- SANAT:
GEÇMİŞİ GERİ ALMAK ile/ve/değil/||/<>/> GELECEĞİ ÖNGÖREBİLMEK
- SANAT, GELENEKSEL UYGULAMANIN(RİTÜEL):
İÇİNDE değil DIŞINDA
- SANAT/HÜNER değil/yerine/= ESİNÇ
- SANAT:
İÇTEN DIŞA ile/ve/değil/||/<>/< DIŞTAN İÇE
- SANAT:
İSPAT değil İCRÂ
- SANAT:
"PROPAGANDA" değil/yerine ÖĞRETİM
- SANAT ile/ve/değil DİNSEL DIŞLAŞIM
- SANAT ile/ve/değil ...MIŞ GİBİ
- SANAT ile/ve/değil/<> SÜSLEME
- SANATÇI İÇİN ÖNEMLİ(ÖNCELİKLİ) OLAN:
PARÇALARDAN DOLAYI BÜTÜN değil BÜTÜNDEN DOLAYI PARÇALAR
- SANATÇI:
SAHTE ile/ve/değil/yerine/||/<>/> GERÇEK
( Taklit eder. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Alır/"çalar". )
- SANATÇI ile/değil TASARIMCI
- SANATÇI değil/yerine/= ÜNERMEN
- SANATÇININ:
BAKTIĞINA BAKMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> GÖRDÜĞÜNÜ GÖRMEK
- SANATIN:
DİLİ ile/ve/değil/<>/< ARACI
- SANATIN KAVRANMASI değil SANATSAL DUYARLILIK
- SANATIN OLUŞMASINDA:
ÇOK KİŞİ ile/ve/değil TEK KİŞİ
- SANATKÂR[Ar.]/ARTİST[İng.] değil/yerine/= ESİNÇÇİ
- SANATSAL ÜRÜN VERMEK ile/ve/değil/yerine/<> (KENDİNE VE TOPLUMA) SANATSAL DUYARLILIK KAZAN(DIR)MAK/KAZANDIRABİLMEK
( Sanat ürünü, sanatçısını yanında istemez. )
- SANATSAL değil/yerine/= ESİNCİL
- SANATTA:
FARK ile/ve/değil/yerine/||/>/<>/>< BENZERLİK
- SANATTA KALMAK ile/değil/yerine SANATLA KALMAK
- SANAT(TA TAKLİT):
DOĞRU OLMAYANDA ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< DOĞRU OLANDA
( Sanat, doğru olmayanı da taklit edebilir, doğru olanı da.
Doğru olmayanı taklit ederse aldatıcı olabilir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Doğru olanı taklit ederse doğruluğunu daha çok güçlendirir. )
( Sanat, doğru ya da güzel olmayanı, doğru ve güzel olarak gösterebilir. )
- SANAYİ/ENDÜSTRİ[< INDUSTRY]/URAN değil/yerine/= İŞLEYİM
- SANDALYE[Ar.] değil/yerine/= OTURAK
- SANDALYE[Ar. < SANDALİYE] değil/yerine/= OTURGA
- SANDOVİÇ değil/yerine/= KISTIRMA
- SANI/ZAN/ZEHAB[Ar.] ile/ve/değil/yerine/||/<> KANI/KANAAT
( Sahibi olunan düşüncenin/yorumun üzerine yargıda bulunum ve bu sürecin ilk durumu/sonucu. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Bir durum/olgu üzerine düşünce/yorum sahibi olmak. )
( Gerçeği bulmak istiyorsak, kanılarımıza asılmamalıyız. )
( To find truth, we must not cling to our convictions. )
( [not] SURMISE vs./and/but/||/<> OPINION
OPINION instead of SURMISE )
- SANİHA[Ar.] değil/yerine/= DOĞAÇLIK/DOĞUNÇLUK
- SANIKTAN, KANITA GİTMEK" değil KANITTAN, SANIĞA GİTMEK
- SANIRIM ... OLABİLİR değil SANIRIM ... ya da ... OLABİLİR
- SANIRSAM değil SANIRIM
- SANIRSAM değil SANIRIM/SANIYORUM
( Anlatımda, bir koşulun[eğer/ise] tekrar ya da ikinci kez koşulu olmaz! Zannetmek ya da sanmak, bir koşuldur.
Zannetmek, bir şeyin, sözü geçtiği biçimde olduğunu/olacağını ya da olmadığını/olmayacağını, %51 - 99 oranında "kabul" ya da "iddia" etmenin ikinci kez ve başka bir olasılığı, belirsizliği barındırması ya da "tanımlaması" olanaksız ve anlamsızdır. )
- SANİYE değil/yerine/= İKİNÖY
- ŞANJAN/JANJAN[Fr.] değil/yerine/= YANARDÖNER
( Kıpırdadıkça, türlü renklerde parlayan [kumaş vb.]. )
- SANKİ BÖYLE değil SANKİ
- SANKİ GALİBA YANİ" değil SANKİ ya da GALİBA ya da YANİ
- SANKİ ile/değil/yerine SANIRIM
- SANKİ değil/yerine/= SÖZÜMONA
- SANMAK ile/değil/yerine/>< "SAYMAK"
- ŞANO[İt. SCENA] değil/yerine/= TİYATRO SAHNESİ
- SANRILARDAN "KURTULMAK" ile/ve/değil/||/<>/< SANRILARI TEKRAR EDEREK KURTULMAK
- ŞANS (VERMEK) ile/ve/değil/||/<>/< KOZ (VERMEK)
- ŞANS ile/ve/değil AYRICALIK
( [not] CHANCE vs./and/but PRIVILEGE )
- ŞANS ile/değil DENKLİK/DENK GELME
- ŞANS ile/değil FIRSAT
- ŞANS ile/ve/değil/yerine NİMET
( Bir nimetin çok olması, onun nimet olmadığını göstermez. )
- ŞANS ile/ve/değil OLANAK
( Şans, cesâretlinin yanındadır. )
( Kendini kanıtlaması için kendinize bir şans verin. )
( Doğru olana tutunun; şans yakında şanssızlığı alt edecektir. )
( Tedbirli ve alçakgönüllü[mütevazı] olun, şansı yakalarsınız. )
( Çalışkan ve alçakgönüllü kişiler, şansı yakalayacaktır. )
( Olgun kişi, şanssızlığın doğasını izleyerek kendini hazırlar. )
( İçten neşe, şans getirir. )
( Şanssızlık ve düşüş, kişinin kendini yönetme biçimine bağlıdır. )
( [not] CHANCE vs./and/but POSSIBILITY )
( CHANCE vs./and POSSIBILITY
Give the self a chance to prove itself. )
- ŞANS ile/değil OLASILIK
( Mantıkla açıklanamayan birtakım rastlantısal olayların nedeni olan güç. | Bir olayın olabilirliği. | Bir kimsenin bilgi ve emeğinden çok, rastlantı sonucu elde ettiği elverişli durum. İLE ... )
( [not] CHANCE vs./and/but PROBABILITY
PROBABILITY instead of CHANCE )
- ŞANS ile/değil/yerine/>< ÖZEN/BAKIM
- ŞANS değil/yerine/= UĞUR/YOM
- SANSASYONEL değil/yerine/= ÇARPICI/SES GETİREN
- ... "ŞANSI" YOK değil ... OLASILIĞI/OLANAĞI YOK
- SANSKRİT değil/yerine HİNTÇE
- SANSKRİTÇE değil SANSKRİT
- ŞANSLI (OLAN) ile/ve/değil/yerine ŞANSINI YARATAN (OLMAK)
( Kişileri değil de, konu/kavram, olgu ve olayları düşünerek yaşamanın ve konuşmanın önemli(öncelikli) olduğunu anımsayarak, kişinin "şanslı" olup olmadığı değil, olanaklarını, fırsatlarını değerlendirmesini/yaratmasını, olasılıkları yönetmenin esas olduğunu düşünmektir aslolan. )
- SANSÜALİZM[İng. < SENSUALISM] değil/yerine/= DUYUMCULUK
- SANSUALİZM[Fr.]/SENSÜALİZM[İng.] değil/yerine/= DUYUMCULUK
- SANSÜR[Fr.] değil/yerine/= DENETLEME/DENETKİ/SIKIDENETİM
( Her türlü yayının, sinema ve tiyatro yapıtlarının, hükümetçe, önceden denetlenmesi. Yayın ve gösterilmesinin, izne bağlı olması, sıkıdenetim. | Denetleme işini yapan kurul. )
- SANSÜR ile/değil/yerine DİSİPLİN
( [not] CENSORSHIP vs./and/but DISCIPLINE
DISCIPLINE instead of CENSORSHIP )
- SANSÜRLEME ile/değil/yerine DÜZENLEME
- ŞANTİYE[Fr. CHANTIER] değil/yerine/= ...
( Yapı gereçlerinin yığılıp saklandığı ya da işlendiği yer. | İnşa durumundaki ev, fabrika, baraj vb. her türlü yapı. | Büyük yapıların inşasında yapıcıların yaşadıkları geçici bina. | Ev, fabrika, baraj vb.nin yapımının sürdüğü yer, yapı yeri. | Gemi tezgâhı. )
- SANTRA[İng. < Lat.] değil/yerine/= ORTA, MERKEZ
- SANTRAL/CENTRAL[İng.] değil/yerine/= MERKEZÎ
- SANTRANÇ değil SATRANÇ
- SANTRİFÜGAL/CENTRİFUGAL[İng.] değil/yerine/= MERKEZKAÇ
- SANTRİFÜJ/CENTRİFUGE[İng.] değil/yerine/= DÖNDÜR AYIR AYGIT
- MERKEZKAÇ/SANTRİFÜJ[Fr. < Yun. KENTRON: Merkez. | SOOMA: Gövde.] değil/yerine/= ÖZEKKAÇ
( Merkezden uzaklaşan. )
- SANTRIPEDAL/CENTRIPETAL[İng.] değil/yerine/= MERKEZCİL
- ŞANZIMAN değil/yerine/= GÜÇAKTAR
- SAPIK ile/değil AZGIN
- SAPIK/LIK" ile SAPKIN/LIK | ile/değil/yerine/||/<>/< SAPMA
( "Yükleme". İLE Tespit. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Durum. )
- SAPITMA ile/değil/||/< SAPTIRMA ile/değil/||/< SAPMA
- ŞAPKA ile/değil BO DOI
( ... İLE/DEĞİL Vietnam'da, koni biçimindeki şapkaların adı. )
- ŞAPKA ile/değil BONE
- ŞAPKA:
ÜSTTE/(BAŞTA) ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÖNDE
- SAPKIN EŞEYSELLİK ile/değil YOĞUN EŞEYSELLİK
- SAPKIN" ile/değil/yerine ÇAPKIN
- SAPLAMA ile/değil SAPTAMA
( Hızla batırmak. İLE/DEĞİL Bir şeyi belirgin kılma, tespit. | Yıkanmış gümüş bromürlü tabakanın, gümüş bromür kalıntılarını eritmek için filmin kimyasal bir eriyikten geçirilmesi. )
- SAPLANTI ile/değil AŞK
- SAPLANTI ile/değil/yerine İSTİKRAR
- SAPLANTI ile/değil TİK[Fr.]
( ... İLE/DEĞİL Herhangi bir kas kümesinin, istençdışı devinmesi. | Alışkanlıkla sık sık yinelenen, gülünç, sıkıcı söz ya da el, kol, yüz devinmesi. )
(1996'dan beri)