P ile başlayan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 24.546 başlık/FaRk ile birlikte,
24.546 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(60/100)
- MÂNÂ[Ar.] değil/yerine/= ANLAM
- MA'NÂ[Ar. çoğ. MAÂNÎ] ile MÂNÂ[Ar.]
( Anlam. | İç, iç yüz. | Düş/rüya. | Akla yakın neden. İLE Eş, benzer. )
- MÂNÂ/ANLAM ile/ve MEFHUM ile/ve MUSTALAH ile/ve MA'SADAK/MİSDAK ile/ve DELÂLET
( Sözcüğe aittir. Demek istenilen. Her sözcükte konuşanın irâdesi içkindir; bu iradeye anlam denilir. Nesnenin anlamı olmaz. İLE/VE Nesneyi anlamayı olanaklı kılan kavram. Tekil olarak zihne, tümel olarak akla yöneliktir. Nesnenin mefhumu olur. İLE/VE Belirli bir alana ilişkin kavramlar. İLE/VE Mefhumun nesnesine mutabakatı; referansı. İLE/VE Bir şeyin bilgisinin başka bir şeyin bilgisini gerektirmesi. )
- MANDA ile/ve/||/<> MANDA/T[Fr.]
( Su sığırı, camız/camış, dombay, kömüş. İLE Bir görevi emanet etme, vekâlet verme. )
- MANDALİNA / PORTAKALDA:
ÇÖP/FAZLALIK değil LİFLERİ
( Sırtlarındaki lifleri ayırmayıp/atmayıp meyvenin şekerini dengeleyici işlevleri nedeniyle dış kabuğun içindeki mandalina ya da portakalın tamamını yemek gerekmektedir. )
- MANDIRA MEVKİİ :
( Kısırkaya Plajı ve Mezarlığı ile maden hafriyatı yapılan alanın üst taraflarında bulunuyor. Eskiden burası Kısırkaya Köyü sakinlerinin yerleşim bölgesi idi. Sonraları köy deniz sahiline yakın yere taşındı. Mandıra mevkiinde hayvancılık ve bahçecilik yapılmaktadır. )
- MANER, İLHAN (İST. 1903 - 1977) :
( Rumelikavaklıdır. Genç yaşta pilotluğa heves etti. Fransa'ya giderek Caudron Havacılık Okuluna kaydoldu. Okulunu tamamladıktan sonra 1925'te pilotluk brovesini aldı. Bir süre Fransa'da çalıştı. Davet edilmesi üzerine Türkiye'ye döndü ve Eskişehir Hava Okulunun 7. Bölüğüne baş makinist oldu. Askerliğini havacı olarak yaptı. Almanya'ya giderek Brunswick Yüksek Hava Ticaret Okulunu bitirerek Uluslar arası hava kaptanı diplomasını aldı, Türkiye'ye dönünce Eskişehir Hava Okulunda öğretim üyesi olarak çalıştı. Zamanında her türlü ucağı pilot olarak kullandı. 1937'de DHY'nın ilk yurtdışı seferini gerçekleştirdi. Gözüpekliği, tez canlılığı ve cesareti nedeni ile kendisine "Deli Pilot" denildi. İlhan Maner "Türk Sivil Havacılık Tarihi" isimli bir kitap yayımladı. )
- MANEVÎ[< MÂNÂVÎ] ile METAFİZİK
( MORAL vs. METAPHYSICS )
- MANEVRA[Fr.] değil/yerine/= DÖNÜŞ/HAREKET
( Bir aygıtın işleyişini düzenleme, yönetme eylemi ya da biçimi. | Geminin bir yere yanaşmak ya da bir yerden çıkmak için yaptığı hareket. | Lokomotifin, katar katmak ya da katar dağıtmak için ileri geri giderek hattan hasa geçmesi. | Hareket, gidiş-geliş. | Asker birliklerini, savaşa hazırlamak amacıyla, arazi üzerinde yapılan geniş ölçüde savaş denemesi, tatbikat. | İstenilen amaca ulaşmak için tutulması gereken yol. )
- MÂNİ'[Ar. < MEN | çoğ. MENEA] ile MA'NÎ/MÂNÂ[Fars.] ile Mânî[Fars.] ile MANİ[Ar.]
( Geri bırakan, alıkoyan, engel olan, men eden. | Engel, özür. İLE Eş, benzer. İLE Ünlü Çin'li nakkaşın adı. Behram Şâpûr zamanında İran'a gelip Zerdüşt ve Îsâ dinlerinin karışımı olan bâtıl mezhebini yaymaya başlamış olmasından dolayı idam edilmiştir. [Erteng/Erjeng adlı yapıtı ünlüdür.] )
- MÂNİ[Ar.]/ENGEL[Fars. :Parazit.] değil/yerine/= ENGEL
- MANİ ile/ve/değil/||/<>/< HİPOMANİ
- MÂNİ/MÂNİA[Ar.] ile MÂNİ[Ar.] ile MANİ[Fr. < Yun. MANİA]
( Engel. İLE 1.,2. ve 4. mısraları uyaklı(kâfiyeli) halk şiiri. İLE Tutku, düşkünlük, saplantı, taşkınlık. )
- MANİK ATAK/MANIC EPISODE[İng.] değil/yerine/= TAŞKINLIK DÖNEMİ
- MANİK-DEPRESİF PSİKOZ değil/yerine/= TAŞKIN-ÇÖKÜMLÜ ÇILDIRI
- MANİKA[İt. < MANICA] değil/yerine/= BACA[Fars. < BÂCE]
( Gemilerde, ambarlara ve makine bölümüne hava vermek için güverteye açılan baca. )
- MANİKÜR[Fr.] değil/yerine/= EL/TIRNAK BAKIMI
- MANİTA[İt., argo] ile MANİTA[Yun., argo < MANTENUTA]
( Tanışıyormuş gibi yaparak para sızdırma. Dolandırıcı. İLE Sevgili. )
- MANKURTLAŞMA ile/<> KÖZ/KÖS-KAMANLAŞMA ile/<> KANARALAŞMA
( MANKURT EFSANESİ
Efsaneye göre, Kazakistan'ın uçsuz-bucaksız Sarı-Özek bozkırının yerlisi olan Kazaklar, eski tarihlerde, onların su kuyularına ve otlaklarına göz diken Juan-Juanlar'ın zaman zaman baskınlarına maruz kalmaktalardır. Baskınlarda bazen Kazaklar, bazen de Juan-Juanlar gâlip gelmektedir. Juan-Juanlar savaşı kazandıklarında, alıp götürdükleri esirlerin bazılarını başka kabilelere satmaktalardır ki bunlar oldukça şanslı sayılırlar. Çünkü hiç olmazsa, köle olarak da olsa, sağ kalmaktalardır. Güçlü kuvvetli esirleri ise satmamakta, akıl almaz işkencelerle, belleklerini kaybettirerek, adeta delirtmekte ve onları, kendilerinin sadık köleleri olarak en önemli işlerde çalıştırmaktalardır.
Juan-Juanlar'ın işkencesini dinlemek bile acı vericidir: Önce, esirin başını, bir tane bile saç bırakmamacasına tamamen tıraş etmektelerdir. Hemen o anda, bir deve kesmekte, devenin derisinin en kalın yeri olan boynundan parçalar keserek, kanlı kanlı, esirin tıraşlı başına sımsıkı sarmaktalardır. -Aytmatov, bu deri başlığı, bugün yüzme sporunda kafaya takılan kauçuk başlığa benzetmektedir.-
Bu işkenceye maruz kalan esir, bazen acılar içinde kıvranarak ölmektedir (ki onlar da şanslı sayılmalıdır!), ölmeyenlerin boynuna, kafasını yerlere sürtmesin diye bir boyunduruk takılmaktadır. Bu haliyle esiri götürüp, çığlıklarının da duyulmayacağı ıssız bir yere, elleri kolları bağlı, aç ve susuz, kızgın güneşin altında günlerce bırakmaktalardır. Tabiî, güneşte kavrulan deri kurudukça, kafayı bir mengene gibi sıkmakta, işkence, dayanılmaz hale gelmektedir. Fakat işkenceyi asıl dayanılmaz yapan, sadece bu değildir. Kafadaki saçlar, bir taraftan uzamaya çalışmaktadır. Fakat dışarıya doğru büyüyemediği için, kafa derisinin içine doğru büyümeye
çalışmaktadır. Sonunda esir, aklını yitirmekte, belleği iyice sıfırlanmaktadır. Adeta, içine saman doldurulmuş bir post (korkuluk) haline gelmektedir. İşkencenin beşinci günü Juan-Juanlar gelip sağ kalan esirleri almakta, boynundaki engeli çıkarmakta, kendine yiyecek-içecek vermektelerdir. Böylece, köle, beden gücünü yeniden toplayıp kendine gelmektedir. Fakat bundan böyle o normal bir insan değildir, o artık bir mankurttur!
Böyle bir mankurt, köle pazarlarında, güçlü-kuvvetli on esirin fiyatına satılabilmektedir. Eğer aralarındaki bir savaşta bir mankurt öldürülürse, Juan-Juanlar karşılık olarak, hür bir kişinin bedelinin üç katını almaktalardır.
Bir mankurtu, ailesinden birileri gerek kaçırmak, gerekse fidye vermek suretiyle vb. geri almak istemezmiş. Çünkü o artık aileden biri değildir, aksine, zararlı biri olmuştur. Belleği iyice boşaltılan mankurt, babasını, çocukluğunu vs. asla anımsamamakta, hatta insan olduğunu bile bilmemektedir. Yani ağzı var ama dili yoktur. Efendisine mutlak koşulda itaat eden, gayet evcil bir hayvana benzemektedir. Kaçmayı bilmediği için böyle bir riski de yoktur mankurtun... Sadece karnının acıktığını hissetmekte o kadar...
Efendisinin emir ve komutlarına bir köpek sadakatiyle bağlıdır. Mankurtlaşan köleler, en kötü ve en zor işleri gık demeden yapmaktalardır. Sarı-Özek'in ucsuz-bucaksız çöllerinde, kavurucu sıcak altında deve sürüleri otlatmak ancak onların yapabileceği bir iştir. Ölmeyecek kadar yiyecek, donmayacak kadar giysi vermek yeterlidir onlar için.
İşte, Juan-Juanlar, tutsak kişilere, bu en ağır işkenceyi, belleğini yitirme, anılarını elinden alma, kimliğini unutturma işkencesini tatbik etmektelerdir. Nayman Ana öyküsü, oğlu Colaman böyle bir mankurtlaşmaya maruz kalan bir ananın dramıdır.
Nayman Ana, oğlu Kolaman [Colaman: Yol aydınlığı.] kaçırıldıktan sonra yıllarca ondan hiçbir haber alamamıştır. Öldü mü, kaldı mı, mankurt mu yapıldı, bilmemektedir. Derken, bir gün, Naymanlar bölgesine gelen tüccarlar, Juan-Juanlar'ın, su kuyuları yanından geçerken, deve sürüleri güden genç bir çobanla karşılaştıklarından söz eder. Çobanın hiçbir şey anımsamadığını, sorulan sorulara 'evet' ya da 'hayır' gibi kısa yanıtlar verdiğini vs. anlatırlar. Tüccarlar, onunla biraz da alay etmişlerdir. Nayman Ana, anlatılanları sessizce dinlemiş, fakat hiç oralı olmamış, sanki bir şey duymamış gibi davranmıştır. Fakat birden içine bir kor düşmüştür; sanki bu anlatılanın, oğlu Kolaman olduğuna dair birden bir aydınlık belirmiştir içinde. Tabiî aydınlıkla beraber de bir korku...
Nayman Ana, gördüğü böyle bir ışık karşısında daha fazla duramaz, derhal hazırlıklara koyulur, hiçkimseye sezdirmeden, devesine biner ve sabahın erken saatinde, çobanların söz ettiği, Juan-Juanlar'ın su kuyularına doğru yola koyulur. Kilometrelerce gider Sarı-Özek bozkırında ve binbir türlü korkunun sarmalında, sonunda, oğlunu bulur. Evet, Nayman Ana, deve sürüsünün başında, oğlu Kolaman'ı, başındaki deri şapkasıyla yapayalnız bulur. Herşeye karşın oğlunu tanımakta zorlanmaz.
Kolaman, gözlerine kadar indirdiği şapkasının altından durgun gözlerle anasına bakmaktadır. Sanki, o ıssız çölde, yanına bir kişinin gelmiş olması, onu, hiç ama hiç ilgilendirmemektedir. Hiçbir heyecan, depreşme, o geleni bilme, tanıma arzusu görülmemektedir. Kolaman'a, oğluna yaklaşan Nayman Ana, gerçeği artık iyice anlamıştır: Hıçkırıklar arasında varır sarılır oğlunun boynuna. "Oğlum, oğlum Kolaman! Benim, bak ben geldim, ben annen, Nayman Ana! Sen benim oğlumsun!" derse de, bu sözler, Kolaman için hiçbir anlam ifade etmemektedir. Nayman Ana, tekrar tekrar dener, kendini oğluna tanıtabilmeyi, ondan bir söz olsun yanıt alabilmeyi; adının Kolaman olduğunu anımsamasını, kendi memleketini, babasını, anasını anımsasın ister ama heyhât...
Kolaman, boş ve anlamsız gözlerle bakmaktadır. Karşısındaki kadının niçin ağladığını, neden burada, bu ıssız çölde, karşısında bulunduğunu, ondan ne istediğini hiç mi hiç düşünemiyor, hiçbir şey hissetmiyordur. Anası, bir girişim daha yapar ve bu sefer, Kolaman, adının 'Mankurt' olduğunu söyler. Anası çırpınmakta, hüngür hüngür ağlamakta, bir taraftan da bu zulmü yapanların akıllarına nasıl olup da böyle işkence yöntemlerini getirdiği için Tanrı'ya sitem etmektedir...
Nayman Ana, Sarı-Özek'te söylenen bir ağıdı anımsar:
"Ben, öldürülen, derisine saman doldurulan yavru devenin anasıyım. Buraya, saman dolu yavrumun tulumunu koklamaya, yavrumun kokusunu almaya geldim."
Nayman Ana, tekrar tekrar oğluna bir mankurt olmadığını, kendinin bir Nayman, asıl adının, Colaman olduğunu söylerse de sonuç alamaz. O anda, uzaktan gelen bir Juan-Juan'ı fark eder ve kaçar. Juan-Juan da onu fark etmiştir fakat Nayman Ana gizlenir ve Juan-Juan'ın eline geçmekten kurtulur. Nayman Ana geceyi orada geçirir. Sabahleyin etrafı kolaçan ederek yeniden sokulur, "içine saman doldurulan yavrusunun tulumunun" yanına...
Kararı, ne pahasına olursa olsun oğlunu alıp buralardan götürmek, onu kaçırmaktır. Bu sefer yine Juan-Juanlar gelmektelerdir, o yine kaçar. Juan-Juanlar kadının kim olduğunu öğrenmek için Kolaman'ı iyice sorguya çekerler. Tabiî ki konuyu anlamışlardır ve Kolaman'a emir verir, o kadın yine gelirse, onu öldürmesini sıkı sıkıya tembihlerler.
Kolaman'ın efendileri gittikten sonra son bir ümitle yanına gelen annesi bir an oğlunu göremez. Göremez, çünkü o anda, Kolaman, bir devenin arkasına sinmiş, elindeki oku annesine nişan almakla meşguldür. Annesi, oğlunu fark ettiğinde ok yaydan çıkmıştır ve öldürücü darbeyle Nayman Ana, devesinden yere yığılır. Düşerken, son sözleri, "Adını anımsa, adını anımsa!" olmuştur.
Kolaman, yani Mankurt, öz anasını düşman evinde, düşmanın sürüsünün başında ve düşmanın talimatına bağlı kalarak öldürmüştür. Nayman Ana'nın düşüp öldüğü bu yere, "Ana-Beyit Mezarlığı" denilmiştir. Yani "Ana'nın yattığı yer"...
İLE/<>
KÖZKAMANLAŞMAK
Destana göre, Manas, Alma Ata ıramağının gözesinde, Sungur'da oturan, hiç oğlu olmamış Yakup (Cakıp) Han'ın, duasından sonra Tanrı'nın verdiği yiğit oğludur. Manas birçok olağanüstülükler göstermiş, İslâm yolunda mücadele etmiş biri olarak takdim edilmektedir. Manas'ın, küçükken Kalmuklar'a esir düşen ve Moğolistan'a götürülüp orada büyütülen Köz-Kaman adında bir amcası vardır. Köz-Kaman, Moğolistan'da, Kalmuklar arasında büyütülür, bir Kalmuk kızıyla evlendirilir, oğulları olur ve bir gün oğullarıyla birlikte ata yurduna geri döner. Fakat o artık Kalmukça konuşmaktadır. Manas, daha önce amcasını hiç görmemiştir, dolayısıyla onu tanımamaktadır. Üstelik de Kalmukça konuştuğu için, amcasını casus zannetmektedir. Manas amcasını yakalar ve zincire vurur. Bu arada Manas, babasına mektup yazarak, amcası hakkında bilgi sağlar. Babası, amcasına iyi davranmasını söyler. Manas, babasının sözüne uyarak amcasını salıverir. Hatta bir de onun onuruna şölen verir fakat işte Köz-Kaman'lık gerçek yüzünü ortaya koymuştur: Köz-Kaman'ın oğulları şölende arbede çıkarır ve Manas'ı döver. Manas, ileride Kalmuklar'a karşı sefere çıktığında da Köz-Kaman ve oğullarının ihanetinden kurtulamaz.
[Manas Destanı ve Köz-Kaman: Köz-Kaman, Manas Destanı, kahramanlarından birinin adıdır. Adını, bir Kırgız yiğidinden alan, 400 bin dizelik Manas Destanı, bir Kırgız destanı olup, Müslüman Kırgızlar'la, putperest Kalmuklar arasındaki mücadeleyi anlatmaktadır. Manas'ın tarihî bir kişilik olmadığını ileri sürenler varsa da, onun bir Kırgız beyi ya da bir Kırgız yiğidi olma olasılığı yüksektir. Bu destanda, Kırgızlar'ın tüm örf-âdet ve gelenekleri, inanç ve dünya görüşleri işlenmiştir.]
İLE/<>
KANARALAŞMAK
Bir köyde, yaşlı bir adam ve oğulları yaşamaktadır. Bir gün, adamın sürüsünden esrarengiz bir biçimde koyunlar eksilmeye başlar. Oğullar, eksilen koyunların ölüsünü ya da dirisini aramadık yer bırakmazlar ama ne yazık ki bulunamamaktadır. Babaları, bu duruma epeyce kafa yormakta fakat akıl erdirememektedir. Adamın, en sonunda aklına yatan düşünce şudur: Koyunları evin köpekleri, yani bizzat sürüyü korumakla görevli olan "bekçi" köpekler yemektelerdir. Bu demektir ki, köpekler kanaralaşmıştır!
Yaşlı adam, çocuklarına talimat verir, der ki, "Gidin, evdeki tüm köpekleri öldürün. Hiçbir eniği de sağ bırakmayın! Daha sonra başka köylerden yeni enikler bulur getirir ve onları yeni baştan eğitirsiniz."
Oğullar, babalarının dediği gibi yapar ve fakat birkaç yıl sonra yine aynı durum görülmeye başlanır. Bu sefer, adam, çocuklarını başına toplar ve onlara, birkaç yıl önce kendilerine verdiği talimatı aynen yapıp yapmadıklarını sorar. Küçük oğul, o gün küçük bir eniği, acıdığı için öldürmemiş olduğunu itiraf eder. Evet, konu anlaşılmıştır: O küçük enik, anasından-babasından kanaralaşmayı öğrenmiştir, kanaralaşmak bir biçimde ona da bulaşmıştır. Büyüdükçe o da bu "ahlâkı" öteki köpeklere öğretmiştir. )
- MANŞET[Fr. < MANCHETTE] değil/yerine/= ÖNBAŞLIK
- MANSIB[< NASB] ile ...
( Büyük memurluk makamı. | Devlet hizmeti, memuriyet. | Onun, derece, rütbe, makam. )
- MANTAR ile AĞ MANTARLAR
( ... İLE İnsan ve hayvanlarda hastalığa yol açan ve çok sayıda türü içine alan ilkel bitkiler topluluğu. )
- MANTAR ile ÇAVDARMAHMUZU
( ... İLE Buğdaygillerin ve en çok da çavdarın başağı üzerinde türeyip koyu mor renkte bir horoz mahmuzunu andıran, tıpta kullanılan, asklı mantarlardan biri. )
( ... cum CLAVICEPS PURPUREA )
- MANTAR[Yun.] ile KÖK MANTAR
( Mantarlardan, içinde zehirlileri de bulunan, silindir bir gövde ve üst tarafı şapka biçiminde olan ilkel canlıların genel adı. [Lat. FUNGI] | Esnek ve sudan hafif olduğundan şişe tapası, cankurtaran simidi, cankurtaran yeleği, ayakkabı tabanı ve daha birçok şeyin yapımında kullanılan, su geçirmeyen, meşe ağacı tabakası. | Bu tabakadan yapılan şişe tapası. | Kaldırıma araçların park edilmesini engellemek amacıyla zemine gömülmüş mantar biçiminde beton yükselti. | Çocukların özel tabanca ile patlattıkları barutlu nesne. | Hayvanların burun ucu. | Uydurma söz, yalan. | Mantar hastalığı. | Mantar hastalığına neden olan mikroskobik canlı. İLE Meşe, çam ve fındık vb. ağaçların köklerinde yerleşen, iplik görünüşünde bir mantarın emeciyle, kökün ortak yaşama biçimindeki birleşmesinden oluşan mantar. )
- MANTAR ile MANTAR ile MANTAR ile MANTAR ile MANTAR
( Bitkilerde koruyucu doku olarak görev yapan ve ana maddesi süberin olan ölü hücrelerden oluşan tabaka. İLE Mikroskobik ya da makroskobik olan parazit, saprofit ya da simbiyoz olarak yaşayan, klorofilsiz, öteki canlılar için zehirli ya da zehirsiz olan canlı yapı. İLE Esnek ve hafif olduğundan, şişe tıpası, cankurtaran simidi/yeleği, ayakkabı tabanı ve daha birçok şeyin yapımında kullanılan, geçirimsiz, meşe ağacı tabakası. | Bu tabakadan yapılan şişe tıpası. İLE [hayvanlar] Burun ucu. İLE Çoğunlukla yüzde, deri üzerinde, koyu kızıl ya da mor renkte oluşan bir deri sayrılığı. | Bazı mantarların yol açtığı bitki ya da hayvan hastalığı. )
( LİKEN: Mantar ve alglerin morfolojik ve fizyolojik bir bütün halinde meydana getirdikleri simbiyotik organizmalar. )
( [argo] MANTARLAMAK: Aldatmak, yalan söylemek. )
( MUSHROOM vs. PILEUS )
( FUNGİ cum ... )
- MANTAR(/LAMAK)" ile/değil/yerine/>< KANTAR/TERAZİ (ÖLÇÜ/T)
- ... MANTIĞI ile/ve/değil/||/<>/< KABULÜ
- MANTIK HATASI ile/ve/değil/||/<>/< YAKLAŞIM/YÖNTEM HATASI
- MANTIK, MANTIKLI/LIK ile/ve/<>/değil/yerine TUTARLI/LIK
( LOGIC, LOGICAL/NESS vs./and/<> CONSISTENCY
CONSISTENCY instead of LOGIC, LOGICAL/NESS )
- MANTIK ve/||/<> FİZİK ve/||/<> ETİK
( Çit. VE/||/<> Ağaç. VE/||/<> Meyve. )
- MANTIK ve/||/<>/> FİZİK ve/||/<>/> ETİK
( Bahçenin sınırı/duvarı/çiti. VE/||/<>/> Bahçedeki ağaç. VE/||/<>/> Bahçedeki ağacın meyvesi. )
( )
- MANTIK ve/<> GEOMETRİ(HENDESE)
( ... VE Aksiyomatik olarak kurulan ilk ilim. )
( Mantık bilmeyenin ilmine itibar edilmez; geometri/matematik bilmeyen fetvâ veremez. )
( Kavramlarla uğraşır. VE/<> Niceliklerle uğraşır. )
- MANTIK ile/ve/<>/< HAYAL GÜCÜ
( A[/B/C/...Y/Z] noktasından, B[C/D.../Y/Z] noktalarına [belki/bazen/biraz] götürür. İLE/VE/<>/< Her yere götürür. )
( Çeperdeki 360 dereceden, birine/birkaçına götürür. İLE/VE/< 360 dereceyle, eşit aralıkta bulunan merkez(in)e götürür. )
- MANTIK ile/ve/||/<> İDEA ile/ve/||/<> DOĞA
- MANTIK(/... MANTIĞI)" ile/değil SIĞINMA
- MANTIKÇA DÜŞÜNMEK ile/ve/<> VARLIKÇA DÜŞÜNMEK
- [ne yazık ki]
MANTIK DIŞI/LIK ile/değil "DUYGUSAL/LIK"
- MANTIKÎ/MANTIKSAL değil/yerine/= ESTEMLİ
- MANTIKLI DÜŞÜNMEK ile/ve MANTIK BİLMEK
- MANTIKLI ile ANLAMSIZ DEĞİL
- MANTIKU'T TAYR [FERİDÜDDİN ATTAR - KAKNÜS YAY. adlı kitabı okumanızı salık veririz.
- MANYAK ile/değil GÜVENİLİR "MANYAK"
- MA'RÂ[Ar.] ile MA'REF[Ar.]
( Gövdenin, çoğu zaman çıplak yeri/yerleri. İLE Yüzün, sürekli açık görünen yeri/yerleri. )
- MARATON değil/yerine/= UZUN KOŞU
- MARAZ[Ar. çoğ. EMRÂZ] ile MA'RAZ/MA'RIZ[Ar. < ARZ | çoğ. MAÂRIZ]
( Hastalık. | [mecaz] Dert, belâ, dayanılması güç durum. İLE Bir şeyin göründüğü, çıktığı yer. | Bir şeyin bildirildiği yer. | Sergi, meşher. )
( ... vs. EXPOSITION )
( ... avec EXPOSITION )
- MARAZLI AHMET EFENDİ :
( Rumelikavağında muhtar olarak görev yaptı. )
- MARCOS:
MARGARITAS ve/||/<> ALTAMIRANO ve/||/<> RANCHONUEVO ve/||/<> COMITAN ve/||/<> OCOSINGO ve/||/<> SAN CRISTOBAL
( Zapatist Ulusal Kurtuluş Örgütü'nün, altı kentin başharflerinden oluşan Meksika yerlilerinin önderi. )
- MARDİN ÇÖREĞİ ile/ve/<> PAYLAŞIM
- MA'REC[Ar. çoğ. MAÂRİC] ile MAHREC[Ar. < HURÛC | çoğ. MAHÂR] / ÇIKAK[Ar.]
( Çıkacak yer, merdiven. İLE Dışarı çıkılacak kapı. | Ağızdan harflerin çıktığı yer. Çıkak, boğumlama yeri.[Fr. POINT D'ARTICULATION] | İlmiyye rütbesinden, İstanbul tarîk-i mevleviyetlerinin ilk pâyesi. | [mat.] Payda. )
( ... avec POINT D'ARTICULATION )
- MARGARET MAHLER ile/ve/||/<> JAMES F. MASTERSON
- MARGARET MAHLER ile/ve/||/<> JOHN BOWLBY
- MÂRİFET:
İÇTENLİK ile/ve/||/<> NEZÂKET ile/ve/||/<> ZARÂFET
- MÂRİFET ile/ve/||/<>/>/< İLTİFAT
( Mârifet, iltifata tâbidir; müşterisiz meta, zâyidir. )
- MARKET KARŞISI PARKI :
( Ayazağa Mahallesindedir. 298,57 m² bir alanı kapsar, 162,30 m² yleşil alanı bulunmaktadır. )
- MARMANCIK KOYU :
( Rumelifener Köyü sınırları içinde şirin bir koydur. Koy önceleri tamamen balıkçılar tarafından kullanılıyordu. Son yıllarda İstanbul'un önemli eğlence yerlerinden biri oldu. Marmancık'ta çok değişik etkinlikler için tesisler bulunmaktadır. )
- MARMARA SENTEZ GAZETESİ :
( Aylık siyasi gazete olarak 1997'de yayın hayatına başladı. Devam etmedi ve bir yıl sonra kapandı. İkinci kez Sentez ismi ile 2002'de Yaşar İliksiz tarafından yeniden yayınlanmaya başlandı. Üç yıl muntazam yayınlandıktan sonra yayın hayatından çekildi. )
- MARMARA VA BOĞAZLAR SAHİL GÜVENLİK BÖLGE K. LIĞI BİNASI :
( Bu bina Büyükdere hava alanının içinde bulunan idare binasıdır. 1924'te İtalyanlar tarafından yapıldı veya yaptırıldı. Binanın tarihi özellikleri korunarak Marmara ve Boğazlar Sahil Güvenlik Bölge Komutanlığı binası olarak kullanılmaktadır. Bu büyük çayırlık alan üzerinde Türkiye'nin ilk hava taşımacılığı yapılan uçak alanı, Büyükdere Fidanlığı, Fidanlık Lojmanları yapıldı. Zamanla daha da gelişti çok sayıda gazino ve çay bahçesi kuruldu. I. Haçlı Ordusuna kumanda eden Godefroy Bouillon ordusunu bu alanda toplayarak ordugah kurmuştur (1096). Tarihe Kabakçı olayı olarak geçen Kabakçı isyanı, yeniçerilerin çayırda toplanarak başladı (1807) ve III. Selim'in düşürülmesiyle sona erdi. Bu alan Osmanlılar döneminde bayram alanı olarak da kullanıldı. Büyük Sarıyer yangını sırasında (05 Ekim 1923 Cuma günü), çayırda tulumbacılar (itfaiye) yarışları yapılması nedeni ile Sarıyer'in büyük bir kısmı yanıp kül oldu. )
- MARMARACIK DERESİ :
( Halkın deyimi ile Marmancık deresi aynı ismi taşıyan koya akar. )
- MÂRR[Ar. < MÜRÛR] ile MÂR[Fars. < MÂRÂN]
( Geçen, mürûr eden. İLE Yılan. )
- MARSIVAN[Fars.] ile MARSIVANOTU
( Sınır beyi. | Eşek. İLE Bileşikgillerden, bir cins ıtırlı bitki. )
( EQUUS ASINUS cum TANACETUM BALSAMITA )
- MARTAVAL (OKUMAK) ile/ve/değil/yerine MASAL (ANLATMAK)
- MARTI[İt.] ile ALBATROS[Fr.]
( ... İLE 20 Albatros türü bulunmaktadır. )
( ... İLE En uzun süre ve en uzağa uçan kuşlardır. [Kanatlarını çırpmadan 6 gün boyunca süzülebilirler.] )
( ... İLE Çok büyük kanatları vardır. [Kanatlarını sabitleyen özel bir omuz kilidi sayesinde fazla kas enerjisi harcamadan açık tutabilirler.] )
( ... İLE Uyurken bile hareket halindelerdir. [Beyin yarımküreleri bu uykuya sırayla eşlik eder.] )
( ... İLE Üremeleri çok yavaştır. [İki yılda bir, tek bir kez yumurtlarlar.][Yok olma tehlikesiyle karşı karşıyalardır.] )
( ... İLE 60 yıla kadar yaşayabilirler. )
( ... ile TUBINARES[Tüp burunlu], PROCELLARIIFORMES )
( MARTI [Richard Bach] kitabını okumanızı salık veririz. )
(
ile
)
( BÜRKE ile ... )
( SEA GULL vs. ALBATROS )
( LARUS cum DIOMEDEA EXULANS )
- MARTIN LUTHER ile MARTIN LUTHER KING
( 10 Kasım 1483 - 18 Şubat 1546 İLE 15 Ocak 1929 - 04 Nisan 1968 )
- MARUL[Yun.] ile ACIMARUL
( ... İLE Bileşikgillerden, tadı acı, dişli yapraklı, sürgününden çıkan sütü, uyuşturucu ve yatıştırıcı olarak kullanılan iki yıllık bir bitki. )
( LACTUCA SATIVA cum LACTUCA VIROSA )
- MARX ve FREUD
( Toplumsallık üzerine. VE Birey üzerine. )
( )
- MÂŞ[Fars.] ile MAAŞ[Ar. < AYŞ]
( Börülceye benzeyen fasulyenin iki türü. İLE Yaşayış, dirlik. | Geçinilecek şey. | Çalışanlara, memurlara, emeklilere, dul ve yetimlere verilen aylık. )
- MAS[Ar.] değil/yerine/= SOĞURMA/EMME
- MASÂD[Ar.] ile MAS'AD[Ar. çoğ. MASÂİD] ile MASAT[Ar. MİŞHAZ]
( Dağ yamacının yüksek bir bölümü. | Yüksek ve sarp kıyı. İLE Yukarı çıkacak yer. | Merdiven. | Aşama, rütbe. İLE Bıçak bileyici. Bıçak, orak, tırpan vb. bilemeye yarayan, çelikten yapılmış araç. )
- MASAFF[Ar. çoğ. MASÂFF] ile MASÂFF[Ar. çoğ. MASAFF]
( Saf, taburun toplandığı yer. İLE Savaş. )
- MASÂHİF[Ar. çoğ. MUSHAF] ile MASÂİF[Ar. çoğ. MASÎF]
( Mushaflar. İLE Yazlıklar, yazın oturulacak yerler, sayfiyeler. )
- MASAJ[Fr.] ile/değil/yerine/||/<> OVMAK
( ... ile/değil/yerine/||/<> DELK )
- MASAL[Ar. < MESEL] ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/> MAVAL[Ar. < MEVVÂL]
( Genellikle toplumun oluşturduğu, düşe dayanan, sözlü gelenekte yaşayan, çoğunlukla insan, hayvan ile "cadı, cin, dev, peri" vb. başından geçen olağanüstü olayları anlatan edebî tür. | Boşuna söylenmiş söz. İLE/VE/DEĞİL/NE YAZIK Kİ/||/<>/> Yalan, uydurma söz. )
- MASAL ile TANDIRNÂME
( ... İLE Tandır başında oturulurken söylenen ya da okunan masal. | Bilgisiz kişilerin inandığı saçma düşünceler ve bu düşüncelerin yazıldığı sanılan kitap. )
- MASALLAR:
ÇOCUKKEN ile/değil/yerine BÜYÜYÜNCE
( Uyuyana kadar. İLE/DEĞİL/YERİNE Uyanana kadar. )
- MAŞERÎ[Ar.] değil/yerine/= ORTAK US/AKIL
( Topluluğun olan, ortaklaşa. )
( Hiçkimse, birlikte olduğumuz kadar akıllı değildir/olamaz. )
- MASİF[Fr.] değil/yerine/= SOM
( Kütlesi, görünürdeki tüm oylumu kaplayan, kaplama ya da doldurma olmayan. )
- MASKARA[Ar., İt.] (OLMAK/ETMEK) ile/ve/değil/||/<>/< MADARA[Fars.] (OLMAK/ETMEK)
- MASKARALIK ile/değil/yerine/>< REKÂBET
- MASLAK KASIRLARI :
( Maslak Kasırları 170 bin m² gibi çok geniş bir an içendedir. Kasırların bulunduğu alanda ilk yapılaşma Sultan II. Mahmut döneminde (1808 - 1839) başladı. Maslak kasırlarının bulunduğu alan Sultan II. Abdülhamid'in (1876 - 1909) veliahtlığı döneminde av ve dinlenme alanı olarak kullanıldı. Alana maslak kasırları adının verilmesinin nedeni burada: Kasr - ı Hümayün, Mabeyn - i Hümayün, Çadır Köşkü, Paşalar Dairesi ve Limonluk binalarıdır. Maslak kasırlarının kesin yapılış tarihi bilinmemekle beraber, büyük kısmının Sultan Abdülaziz döneminde (1861 - 1876) yaptırıldığı sanılmaktadır. )
- MASLAK MAHALLESİ :
( 1930 yılında ilçe olan Sarıyer'e bağlı olan Maslak 1954 yılında Şişli'nin yeni bir ilçe olarak kurulması nedeni ile Sarıyer'den alınarak Şişli'ye bağlandı. Şişliye bağlılığı 2012 yılına kadar devam etti. 2012'de "Belediyeler Birliği Kararnamesi" ile Şişli'den alınarak Sarıyer'e bağlandı. Maslak gökdelenlerin yer aldığı önemli bir yerleşim bölgesidir. )
- MASLAK SOKAK :
( Rumelikavak'taki Yusuf Ağa Çeşmesinin yanında su tevzi yeri yani Maslak bulunması nedeni ile sokağa "Maslak Sokak" denilmiştir. )
- MASLAK SUBAY LOJMANLARI PARK ALANI :
( Maslak Mahallesinde olup 427,00 m²'lik bir alan üzerindedir, 222,00 m²'lik çocuk oyun alanına sahiptir. )
- MASLAK :
( Şişli İlçesine bağlıdır. Doğu tarafı Sarıyer sınırları içindedir. Beşiktaş ilçesi ile de sınırı olup, Büyükdere Caddesi üzerinde, İstinye ile Ayazağaköy yol ayrımında bulunan alandır. Belgrad Ormanındaki bentlerden getirilen suların dağıtım ve denetimi buradan yapıldığı için bu ismi almıştır. Yeni bir yerleşim bölgesidir. Ayazağa tarafında gökdelenlerin meydana getirdiği büyük işyerleri, İstinye tarafında ise İ.T.Ü. Kampüsü ve Harp Akademileri Komutanlığı yerleşkesi bulunmaktadır. Buradaki en uzun ve büyük gökdelen 38 katlı Sun Plazadır. (MASLAK SARIYER'E BAĞLANDI BİNALAR DAHA DA YÜKSELDİ. MESELA MASLAK 42 DİYE BİR RESİDANCE VAR... )
- MASMAVİ
- MASTÜRBASYON [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- MASTÜRBASYON [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]
- MASTÜRBASYON ile DÜZÜŞME
( ["argo/kaba"] 31 ÇEKMEK[Ar. İSTİMNÂ Bİ-L-YED] ile SİKİŞME )
( İSTİ'MÂL[< AMEL], İSTİMNÂ'[< MENÎ'] ile CİMÂ' )
( MASTURBATION vs. SCREW )
( 31 ÇEKMEK[Ar. İSTİMNÂ Bİ-L-YED] ile SİKİŞME )
- MASTÜRBASYON/İSTİMNÂ[Ar.]/ATTIRMA[argo]/ONANİZM ile/ve KARŞILIKLI MASTÜRBASYON
( )
- MA'SÛM[Ar. < İSMET] ile MASÛN[Ar. < SAVN]
( Suçsuz, kabahatsiz. | Küçük çocuk. İLE Saklanmış. | Korunmuş, korunan, sıyânet olunmuş. | Sâlim, sağlam. )
( INNOCENT vs. PROTECTED )
- MÂSUM ile MAHFUZ
- MASUM ile/ve/||/<> MAHZUN
- MASUM ile/ve/||/<> MAZLUM
- MASUMDUR! ile/ve/değil/yerine/||/<> SUÇLU DEĞİL!
( "Suçlu değil!" demek, her zaman, zemin ve koşulda "Masumdur!" anlamına gelmez. )
- MASUMİYET ile/ve/||/<>/>/< SESSİZLİK/SUSKUNLUK
- MASUMLAR APARTMANI ile/ve/değil/||/<>/< MADALYONUN İÇİ (KİTABI)
- MASÛNİYET-İ ŞAHSİYE ile MASÛNİYET-İ TEŞRÎİYE
( Kişi dokunulmazlığı. İLE Yasama dokunulmazlığı. [Milletvekili dokunulmazlığı değil!] [Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının sadece meclisteki sözleri üzerine sınırlandırılmasını bekliyoruz en kısa sürede!] )
( MASÛNİYET: Eminlik, sağlamlık, mahfuzluk. | Korunma. | Dokunulmazlık. )
- MA'SÛR[Ar. < USRET | çoğ. MA'SÛRÂT] ile MA'SÛR ile MÂSÛR[Fars.] ile MAHSÛR
( Zor, güç. İLE Sıkılmış, suyu ya da yağı alınmış şey. İLE Birbirine katılmış şey. İLE Kuşatılmış, muhâsara edilmiş. | Sınırlanmış, belirli edilmiş, hasredilmiş. | Men edilmiş. | Sıkıştırılmış, tazyik edilmiş. )
- MASURA[Fars. < Yun.] ile ...
( Karton, tahta ya da plastikten yapılan, üzerine şerit, iplik vb. sarılan koni ya da silindir. | Çeşme zıvanası. | Bir akarsu ölçü birimi. )
- MÂT[Fars.] ile MAT[Fr.]
( Satranç oyununda yenilme. İLE Parlak olmayan, donuk. )
- MÂT[Fars.] ile MAT[Fr.] ile MAT[İng.] ile MAT.
( Oyunlarda, taraflardan birinin yenilgisi. İLE Parlak olmayan, donuk. İLE Keçe, hasır. Üzerinde yatmaya/yer hareketleri yapmaya yarayan sağlam ve yumuşaklaştırıcı nesne. İLE Matematiğin kısaltması. )
- MAT ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ŞİŞME YATAK
- MATÂBİ'[Ar. < MATBAA] ile MATÂBÎH[Ar. < TABH] ile MATÂBİH/METÂBİH[Ar. < MATBAH]
( Basımevleri. İLE Pişirilmiş, tabh olunmuş şeyler. İLE Mutfaklar. )
- MATÂİM[Ar. < MAT'AM] ile MATÂİM[Ar. < MIT'ÂM]
( Yemek yenilecek yerler, yemek odaları. İLE Başkalarını beslemeler. | Doymak bilmezler, oburlar. )
- MATÂİN[Ar. < MATÎN] ile MATÂİN[Ar. < MAT'AN] ile MATÂÎN[Ar. < MIT'ÂN]
( Balçıkla sıvanmış yerler. İLE Ta'n edilecek, sövülecek yerler. İLE Mızrakla vurmakta becerikli olan. )
- MATARA[Ar. < MİTHARE] ile MADARA[Fars.]
( Yolculukta kullanılan, boyna ya da bele asılı olarak taşınan, genellikle metalden yapılmış su kabı. İLE Kötü, sevimsiz. )
- MATBAA[Ar. < TAB | çoğ. MATÂBI'] ile MATBAH[Ar. < TABH | çoğ. MATÂBİH]
( Basımevleri. İLE Mutfak. )
- MATBAH[Ar. < TABH | çoğ. MATÂBİH], TÂB-HÂNE:
MUTFAK -<
( Yemek pişirilen yer. | Yiyecekleri hazırlama sanatı. )
- MÂTEM[Ar.] değil/yerine/= YAS
- MATEMATİK[Fr.]/RİYAZİYE[Ar.] ile/ve/< GEOMETRİ[Fr. < Yun. GEO: Yer. | METRON: Ölçü.]
( Sayın İhsan Fazlıoğlu'nun yazılarını okumak için burayı tıklayınız... )
( )
( )
- MATEMATİK/TIP TARİHİ ile/ve/||/<> TARİHTEKİ MATEMATİK/TIP
- MATEMATİK(/ÖLÇÜ) BİLMEMEK ile/ve/değil/ya da/||/<>/< DAYAK YEMEMİŞ OLMAK
- MATEMATİK ve/=/||/<>/: BİLGELİK
( "Matematiğin Aydınlık Dünyası" (- Sinan Sertöz - TÜBİTAK) adlı kitabı özellikle okumanızı salık veririz. )
- MATEMATİK ile/ve GEOMETRİ ile/ve ASTRONOMİ ile/ve MÛSİKÎ
( RİYÂZÎ İLİMLER )
- MATEMATİK/BİLİM EŞİKLERİ
(
)
( "Dünyayı Değiştiren Kadın Matematikçiler"i görmek ve okumak için burayı tıklayınız... )
- MATERYAL DEĞERLER ile POST-MATERYAL DEĞERLER
- MATHARE ile MATARA
( GUSÜLHÂNE, İÇİNDE YIKANILIP TEMİZLENİLECEK YER | SU KABI, MATARA )
- MATKAP[Ar. < MİSKAB] değil/yerine/= DELGİ
- MATKAP ile MURÇ[Erm.]
( ... İLE Betona delik açmakta kullanılan, sivri uclu bir aygıt. )
- MATLA'[< TULÛ] BEYİTİ ile/ve/< MAKTA'[< KAT] BEYİTİ
( Kasîde ya da gazelin ilk beyiti. İLE/VE Kasîde ya da gazelin son beyiti. )
- MATLUB ile/ve/<> MAKSUD
- MATLUB ile/ve/<>/= MEÇHUL
- MATMA'/MATMAA[Ar.] ile MATMAH[Ar. çoğ. MATÂMİH]
( İstenilecek, tamah edilecek şey. İLE Göz dikilen şey, göz konulan yer. )
- [Fr.] MATMAZEL ile/> MADAM
( Evlenmemiş kızlar için kullanılan san. İLE/> Evli kadınlara verilen san. )
( [Türkçe'de], "Bayan" sözcüğü yerine kullanılırdı. İLE/> Müslüman olmayan evli kadınlar için kullanılırdı. )
- MATRAH[Ar.] değil/yerine/= TEMEL ALINAN DEĞER
( Bir verginin miktarını belirtmek için temel olarak alınan değer. )
- MATRÛK[Ar.] ile METRÛK[Ar. < TERK]
( Gevşek, sölpük kişi/adam. | Kuruduktan sonra yağmurun tazelediği/tarâvetlendirdiği yer. İLE Terk edilmiş, bırakılmış, kullanılmaktan vazgeçilmiş, battal. )
- MATRUŞKA[Rusça] ile/ve/||/<> SOĞAN
( Tahtadan yapılmış iç içe bebeklerden oluşan süs eşyası. İLE/VE/||/<> ... )
- MATÛH[Ar. < ATEH] değil/yerine/= BUNAMIŞ/BUNAK
- MATUH[Ar.] değil/yerine/= BUNAK
- MAT'ÛM[Ar. çoğ. MAT'ÛMÂT] ile MAT'ÛN[Ar. < TA'N]
( Yenilecek yemek. İLE Ayıplanmış, ta'n olunmuş. | Vebâ'ya(taûn'a) yakalanmış. )
- MÂÛN[Ar.] ile MAÛN[Ar.] ile MAUN[Amerika yerlilerinin dilinden]
( Malın zekâtı. | Yararlanılacak şey. | Eve gerekli olan şeyler. İLE Yardım, imdat. İLE Tespihgillerden, Hindistan ve Honduras'ta yetişen, büyük bir orman ağacı. | Bu ağacın, parlak kırmızımtırak renkte, sert ve iyi cilâlanan kerestesi. | Bu keresteden yapılan eşya. )
( ... cum ... cum SWIETENIA MAHAGONI )
- MAVİ "HAP" ile "KIRMIZI HAP"
( "MATRIX I" Filmi! )
- MAVİ PASAPORT ile YEŞİL PASAPORT ile KIRMIZI PASAPORT
- SU KULLANIM/AYAK İZİNDE:
MAVİ ile/ve/||/<>/> YEŞİL ile/ve/||/<>/> GRİ
( Bir ürünü üretmek için gereksinim duyulan yüzey ve yeraltı tatlı su kaynakları ölçüsü/oranı. İLE/VE/||/<>/> Bir ürünü üretmek için kullanılan toplam yağmur suyu ölçüsü/oranı. İLE/VE/||/<>/> Kirlilik yükünün ortadan kaldırılması ya da azaltılması için kullanılan tatlı su oranı. )
- MAVRA ile PALAVRA[İSP. < PALABRA]
- MAVRAMOLOS (KARATAŞ) :
( Rumelikavak'ta ve Altınkum mevkiinin ilerisinde, Büyükliman yanındadır. Mavramolos'un bir ismi de Karataş'tır. Mavramolos'un tarihi antik çağlara kadar iner. Putperestlik döneminde tanrılar adına mabedler yapılmış; Hıristiyanlık döneminde ise manastır ve kilise yapılmıştır. Osmanlı döneminde ise zamanla yıkılan kilise ve manastır tekrar inşâ ediliyor, ayrıca aynı yerdeki eski değirmen, bağ ve bahçeler mamur hale getiriliyordu. 1690'da tahrip olan ve kullanılamayan kilise ve manastır yeniden inşâ ediliyor ama izin alınmaksızın yaptırıldıklarından manastır, kilise ve ayazma Damat Şehit Ali Paşa tarafından yıktırıldı. Mavramolos'da antik çağdan Osmanlılar dönemine kadar hayli tarihi eser kabul edilecek binalar yapılmış olmasına karşın, şimdi kalıntılarını bile bulmak zordur. )
- MAYA[Hintçe]/İLÜZYON[İng. < ILLUSION]/DOXA[Yun.] değil/yerine/= YANILSAMA
- MAYA [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- MAYA [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- MAYA ile AŞI
- MAYA ile/ve/||/<> AŞI
- MAYDANOZ ile ÇADIRUŞAĞI
( ... İLE Özsuyu, tıpta kullanılan, maydanozgillerden bir bitki. )
( ... cum DOREMA AMMONIACUM )
- MAYDANOZ ile ÇAKIRDİKEN/DEVEELMASI
( ... İLE Maydanozgillerden, tıpta kullanılan bir bitki. )
( ... cum ARCTIUM TOMENTOSUM )
- MAYDANOZ ile ŞEYTANTERSİ
( ... İLE Maydanozgillerden, Orta Asya'da ve Akdeniz ülkelerinde yetişen, kalın köklü, sarı çiçekli, pis kokulu bitki. | Bu bitkiden elde edilen ve hekimlikte kullanılan reçineli yapıştırıcı. )
( FERULA ASSA-FOETIDA )
- MAYMUN İŞTAHLI/LIK ile/değil/yerine ÇOK YÖNLÜ/LÜK
- MAYMUN ile/ve PRİMAT[Fr.]
( ... İLE/VE Tüm maymun türlerini içine alan memeliler takımı. )
( Gebelik süreleri 180-270 gündür. İLE/VE ... )
( Amazonlar'da 150 çeşit maymun bulunmaktadır. )
( PİÇİN: Maymun yavrusu. )
(
ile/ve ... )
(
)
( KIRD[çoğ. AKRÂD, KIREDE, KURÛD] ile/ve KIREDE )
( BÛZÎNE/BÛZİNE/BÛZNÎNE/PÛZÎNE, BEHNÂNE ile/ve ... )
( MONKEY/APE[İnsansı maymun.] vs./and PRIMAT )
( EL MONO con/y ... )
- MAYMUN ile (")ŞEBEK(")
( ... İLE Afrika'nın dağlık bölgelerinde, sürüler durumunda yaşayan, uzun ya da kısa kuyruklu türleri olan maymunlar. | Çirkin ve arsız kişi. | Maskara. )
- MAYTAP[Fars. < MAHTÂB] değil/yerine/= HAVAİ FİŞEK
( Yandığında renkli ve parlak ışıklar saçan, şenlik gecelerinde yakılan havai fişek. )
- MAZÂRR[Ar. < MAZARRAT < ZARAR] ile MAZHAR[Ar. < ZUHÛR | çoğ. MAZÂHİR]["MASHAR/MASAR" değil!]
( Zararlar, ziyanlar. İLE Bir şeyin, göründüğü/çıktığı yer. | Nâil olma, onurlanma/şereflenme. | Bazı tekkelerde, oturarak uyunurken, dayanılan kısa değnek. | Bir çeşit tef. )
- MAZERET ile/ve/değil AÇIKLAMA
- MAZERET değil/yerine/>< EYLEM
( İstemiyorsak. DEĞİL/YERİNE/>< Gerçekten istiyorsak. )
- MAZI[Fars.] ile MAZI[Fars.] ile MÂZİ[Ar.]
( Servigillerden, yaprakları almaşık ve küçük pullar biçiminde, gövdesi düz olan, dipten dallanan bir süs bitkisi. İLE Hayvansal ve bitkisel asalakların, bitkilerde oluşturduğu ur. )
( THUYA cum QUERCUS INFECTORIA )
- MAZLUM KALENDER OKUL PARKI :
( Kireçburnu Mahallesinde olup, 459,00 m²'lik bir alanı kapsamakta olup, 200,00 m²'lik yeşil, 37.00 m²'lik çocuk oyun alanı bulunmaktadır. )
- MAZLUM SOKAK PARKI :
( Derbent (Çalıtepe) Mahallesindedir. 534,00 m²'lik bir alanı kapsamakta olup, 120,00 m²'si çocuk oyun parkıdır. )
- [ne yazık ki]
MAZLUM ile/ve/||/<> HORLANANLAR
- MAZLUM[Ar.] değil/yerine/= KIYILGIN
- MAZMAZA ile/ve İSTİNŞÂK
( Ağıza alınan su ile ağzı çalkalamak. İLE/VE Burna çekilen su ile burnu temizlemek. )
- MAZOŞİST/MAZOŞİZM[Fr., İng.] değil/yerine/= ÖZEZER/LİK
- MAZRUB değil/yerine/= ÇARPAN
- MAZUR GÖRÜN ile/değil/yerine KUSURA BAKMAYIN
- MCMURRY İLE PİNACOL İLE ACYLOİN ile/||/<> KARBONİL COUPLİNG REAKSİYONLARI
( C-C bağ oluşturma yöntemleri. )
( Formül: 2 R₂C=O → R₂C=CR₂ )
- MD İLE MONTE CARLO İLE QM/MM ile/||/<> MOLEKÜLER SİMÜLASYON
( Biyomoleküler dinamik simülasyon. )
( Formül: F = ma = -∇V )
- MEANING vs./and INTERPRETATION
- MEBHÛS[Ar.] ile MEBHÛS[Ar. < BAHS] ile MEB'ÛS[Ar. çoğ. MEB'ÛSÂN]
( Sözü geçmiş, bahs olunmuş. İLE Solugan, tık soluk kişi/hayvan. İLE Gönderilmiş, ba's olunmuş. | Peygamber olarak gönderilmiş. | Halk tarafından seçilerek, mecliste yer alan kişi, milletvekili. )
- MEBHÛT[Ar. < BEHT] ile ŞAŞIRMIŞ, HAYRETTE KALMIŞ
( HAYRETTE KALMIŞ, ŞAŞMIŞ )
- MEBÎ'[Ar. < BEY] ile MEBÎT[Ar. < BEYT]
( Satılmış şey. İLE Gecelenecek yer. )
- ME'BIZ[Ar. | çoğ. MEÂBIZ] ile ...
( Dizkapaklarının arkasındaki çukurlar. )
- MEBLÂĞ ile/ve/değil/yerine/>< MEVLÂ
( Küçük. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/>< Büyük. )
- MEBLÛ/A[Ar. < BEL] ile MEBLÛL[Ar.]
( Yutulmuş, bel olunmuş. İLE Islanmış, ıslak. Nemli, yaş. )
- MEBRÛS[Ar.] ile MEBRÛZ[Ar.]
( Baras[: gövdede, yer yer beyaz ve alaca lekeler oluşturan ve tedavi kabul etmeyebilen hastalık] hastalığına tutulmuş olan. İLE Gösterilmiş, ibrâz olunmuş. | Açılmış mektup. )
- MEBÛS[Ar.] değil/yerine/= SAYLAV/MİLLETVEKİLİ
- MECÂL[Ar.] ile TÂKAT[Ar. < TÂK]
( Güç, kuvet. | Fırsat, olanak. İLE Güç, dinçlik. | İktidar. )
- MECÂMİ'[Ar. < MECMA] ile MECÂMÎ[Ar.]
( Toplanılacak yerler, toplantı yerleri. İLE Dergiler. İLE ... )
- MECÂZ-I MÜREKKEB / İSTİÂRE-İ MÜREKKEBE[Ar.] ile MECÂZ-I MÜRSEL[Ar.]
( Benzetmenin temel öğelerinden olup yalnız biriyle arka arkaya birkaç benzerlik sıralayarak yapılan kullanım. İLE Bir sözcüğü, gerçek anlamından, mecâzî anlama geçirirken, aradaki ilgi ve ilişkinin benzeyişinden başka bir duruma dayandırılması. )
- MECBUR ile/ve/değil/||/<> MÜKELLEF
- MECBURİYET ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MEMNUNİYET
- MECBURİYET ile MUHTAÇLIK
- MECBURİYET/LE ile/ve/değil/yerine/||/></< MUHABBET/LE
- MECDÛL[Ar. < CEDL] ile MECDÛR[Ar.]
( Sağlam şey. | Bükülmüş. [Ar. "Kemikli ve yapısı sağlam kişi"] İLE Çiçek hastalığı çıkarmış olan. )
- MECELLE[Ar.] ile MECENNE[Ar.] ile MECERRE[Ar.]
( Kitap, dergi. | Tanzîmat'tan sonra, 1869-1876 yılları arasında, fıkıh ilminin, uygulamaya özgü olan bölümüyle ilgili olarak yayımlanmış ünlü eser. İLE Delilik, divânelik. | Kalkan, siper. İLE Samanyolu. )
- MECİ, MAZHAR (ADAPAZARI, 1929 - 2016) :
( Öğrenimini tamamladıktan sonra girdiği iş yerinde uzun süre ticaret ve finans müdürlüğü yaptı. Bilahare kendi işyerini açtı. Çağaloğlu Lions Kulübü, Türk Kültür Cemiyeti, Göz Nurunu Koruma Vakfı ve Sarıyer Spor Kulübü üyesidir. Sarıyer Spor Kulübünde bir dönem (1981 - 1982) Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. II. Türkiye Ligi şampiyonu olarak I. Türkiye ligine yükselmeyi sağlayan Yönetim Kurulunda bulundu. Sarıyer Spor Kulübünün Divan Kurulu Üyesiydi. )
- MECMÂ'[Ar. çoğ. MECÂMÎ'] ile MECMAA/MECMÛA[Ar.]
( Toplanılacak yer. | Kavuşulan yer, nokta. İLE Toplanılıp biriktirilmiş, düzenlenmiş şeyler. | Seçilmiş yazılardan oluşturulmuş yazma kitap. | Dergi. )
- MECMÛ/A[Ar. < CEM] ile MECMÛA[Ar. çoğ. MECÂMÎ']
( Toplanmış, biraraya getirilmiş şey, tüm. | Bir yazı biçimi/tarzı. İLE Toplanılıp biriktirilmiş, düzenlenmiş şeyler. | Seçilmiş yazılardan oluşturulmuş yazma kitap. | Dergi. )
- MECMÛAN ile/||/<> MECMÛU
( Toplu olarak, toptan. İLE/||/<> Tümü, tamamı. )
- MECNÛN[< CİNN] ile MA'TÛH[< ATEH]
( Deli, çıldırmış. | Delice seven, tutkun. İLE Bunamış, bunak. )
- MECNÛN ile MECLÛB[< CELB]
( Delice seven, tutkun. İLE Başka yerden getirilmiş olan. | Taraftarlığı kazanılmış bulunan. | Tutkun. )
- MECNÛN-I MUTBİK ile MECNÛN-I GAYRİ MUTBİK
( Deliliği, tüm zamanını kaplayan. İLE Bazen mecnun olup, bazen iyileşen. )
- MECRÛH[Ar. < CERH] değil/yerine/= YARALI/İNCİNMİŞ
( Yaralanmış. | İnandırıcı sözlerle çürütülmüş düşünce/dâvâ. )
- MECZÛB ve/||/<>/> DİLEKÇESİ...
( 1965 yılında vefât eden,
Elazığ Tımarhanesi'ndeki bir meczubun (ortadaki)
Allah'a yazdığı mektubu...
“Ben, dünya Kürresi, Türkiye karyesi ve Urfa Köyü'nden, (El-Aziz --Elazığ) Tımarhanesi (Akıl ve Ruh Sağlığı Hastanesi) sakinlerinden;
ismi önemsiz, cismi değersiz, çaresiz ve kimsesiz bir abdi acizin, ahir deminde misafiri Azrail’i beklerken, Başhekimlik üzerinden, Hâkimler Hakimi'nin dergâh-ı Ulûhiyetine son arzuhâlimdir:
Ben, gam(dertlilik) deryasında, fakirlik vatanında,
horluk ve rezillik kaftanında, SULTAN yapılmışım.
Meyvelerden, dağdağana; çalgılardan, ney-kemana kapılmışım… Benim yatağım, akasya dikeninden; yorganım, kirpi derisinden farksızdır. Kalbim, Ayizman’ın(Hitlerin işkenceci Nazi Komutanı) fırını ve Sahrâ'nın çöl fırtınasıdır.
Ruhum, âşık-ı Hüdâ Mahbûb peresttir, lâkin aklım,
kaderin cilvesi ve talihin sillesiyle gûresttir(gel-gittir).
Bana gelen, derd ü gamın kilosu beleştir. Nerede bir güzel varsa, bana karşı keleştir(yüz vermez, cesâretlidir),
tüm yiğitler de bana hep ters ve terestir.
Aylar geçti, tek temizliğim, gözyaşıyla ve kara toprakla aldığım teyemmüm abdesttir. Yani, içtiğimiz, kezzap suyu; mezemiz ise ateştir.
Ol Resûl-i zişân ve Sultân-ı dü-cihân: “Cenâb-ı Allah’ın, insanları, dünya; dünyayı ise insan için yarattığını; Ruhları, vucud için, vucudları ise ruhlar için yarattığını; erkekleri, kadınlar; kadınları, erkekler için yarattığını; Cennet'i, mü’min kullar, mü’min kulları da Cennet için yarattığını; cehennemi, inkârcılar ve münâfıklar, inkârcıları ve münâfıkları da cehennem için yarattığını” hadisleriyle haber vermiştir.
Peki, acaba, benim gibi meczub divâneleri ne maksatla halk etmiştir? Bilen babayiğit, meydana çıkıp söylesin...
Allah, sana iman verdi, sen, tuğyan edersin; O in’am etti, sen, küfran(nankörlük) edersin; O, ikram etti, sen, inkâr edersin; O, ihsân etti, sen, isyân edersin; bir de kalkıp bana deli divâne diye bühtân edersin!...
Bu söylediklerimin hepsi, ruhumun içinde cenk etmektedir. Eğer, dilekçemin yanıtı gelirse bu manevralar sona erecektir.
Şimdi, adresimi arz ediyorum: Kur’ân’ı geldiği yere, yine Kur’ân’ı getiren, geri taşısın. Madem ki, ahkâmı ve ahlâkı kalmadı, Kur’ân’ın kâğıdı ve yazısı neye yarasın?! Tâ ki, Hz. Muhammed Mehdi (A.S) gelince, yeniden okunup yaşansın!
Ey, zerrelerden kürrelere, yerlerden göklere, tüm âlemlerin Rabbi!...
Ey, cemâdî, nebâtî, hayvanî, insanî, ruhanî ve nuranî,
her şeyin ve herkesin yegâne sahibi!...
Ey, iman ve şuur ehl-i kalplerin, en yüce habîbi!...
Ey, dertli bedenlerin, kederli gönüllerin ve yaralı yüreklerin tabîbi!...
Ben, bi-çâre kulun ki; garipler garîbi, hüzünlerin esîri, zulümlerin mustarîbi, öksüz, yetim ve sahipsiz bir tımarhane delisi...
Ama kutsî muhabbet ve hasretinin divânesi!...
Herkesi ve her şeyimi elimden aldın ama sana sığındım, aşkına sarıldım, yegâne Sen kaldın!... Yurdumdan, yuvamdan, evimden, barkımdan ayırdın, gurbete ve hasrete saldın. Ama onları ararken, Sana ulaştım, sevdâna daldım! Böylece, fânî ve hayalî görüntülerden kurtarıp hakîkî tecellîne mazhar kıldın.
Yüceler yücesi Rabbim, Efendim!
Hakk'tan saparak ve haddimi aşarak, hâşâ, Sen'den, Burak bineği, Cebrail seyisi, Sidret'ül Münteha menzili, cümle mahlûkâtın en şereflisi, Rahmân'ın en mükemmel tecelli ve temsilcisi… Kâinâtın fahrî ebedîsi, Âhir zaman Nebî'si ve Mehdî'si, Levh-i Mahfûz'un tercümanı ve tebliğcisi, Efendiler efendisi, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem’in) Mahbubiyeti'ni mi istedim?...
Hanif Din'in üstadı ve nice Nebîlerin atası, Hz. İbrahim’in, halîliyetini; Hz. Süleyman’ın, saltanat ve servetini; Hz. Musa’nın, Celâdet ve cesâretini; Hz. İsa’nın ruhanîyetini mi istedim?...
Hz. Ebû Bekir Sıddık’ın, yüksek fazîlet ve kurbiyyetini; Hz. Ömer'ül Faruk’un, dirâyet ve teslimiyetini; Hz. Osman-ı Zinnureyn'in, asâlet ve sehâvetini; Hz. Aliy'ül Murtaza’nın, ilim ve velâyetini mi istedim?...
Senden, mülk-ü-hâkimiyet, şan-ü-şöhret, mal-ü-servet mi talep ettim? Senden, vucuduma sıhhat ve âfiyet; aklıma ziyâ ve selâmet; hayatıma, huzur ve istikâmet dilendiysem, bunlar için de bin kere tevbe ettim!
Çünkü, Şeriât'ın iptal, Tarikât'ın ihmal, Hakîkât'ın ihlâl ve mü’minlerin iğfâl edildiği bir zillet ve rezâlet döneminde, bana, akıl ve mükellefiyet verseydin, bu, sadece benim mesûliyet ve mahzûniyetimi ziyâdeleştirecekti!
Sultan'ım Efendi'm!
Ben, Senden, sadece, seni istedim; pahası, elbet böyle yüksektir ve tüm sevdiklerimi ve sahiplendiklerimi uğruna fedâ etmektir.
Rabbim, elbet vardır hikmeti ki, bu kuluna, böyle zillet ve zahmet çektirirsin. Ben, hâşâ, itiraz değil naz ederim ama umarım,
Sen, niyâz kabul edersin.
Aile efrâdımı, akl-ı izânımı alıp beni hicrâna saldın. Ama yine de şükür; ya akıllı kalıp ama hâin ve hilekâr olaydım...
Ya varlıklı kalıp ama zâlim ve sahtekâr olaydım...
Ya âlim ve saygın kalıp ama gâfil ve riyâkâr olaydım...
Ya arkalı etraflı kalıp ama azgın ve zulümkâr olaydım...
Ya sağlıklı sefâlı kalıp ama sapıtmış, ahlâksız ve vicdansız olaydım!...
Derd-ü-belâ ki, sabredenlerin vesile-i mirâcıdır. Mü'minler, kalbimin tâcı; mücrimler, rahmetin muhtâcı; münkirler, hikmetin icabı; Sâdık ve âşık, ehl-i cehd adâletin ilâcıdır. Velâkin, bu münâfık, hain ve zâlimler ise çıban başıdır, akrep gibi sancıdır; şerefli insana, helâli dışında tüm kadınlar, kızlar, ana-bacıdır.
Ey Rabbim, Efendi'm!
Malûm-u âlîniz ve yüce takdirinizdir ki; ne özenli-bezekli elbiselerle gezdiğim bayramlarım oldu… Ne onurlu ve huzurlu seyahatlerim ve seyranlarım oldu… Ne etrafımda hizmet ve rağbet gösteren dostlarım ve hayranlarım oldu!...
Lezzet ne imiş, izzet ne imiş ve fazilet ne imiş tatmadım; ama şikâyet şekâvettir; tüm bu fânî ve fenâ nimetlerin asıl sahibi olan Padişahlar Padişahı'nı buldum...
Beni, yoktan var ettin, iman ve hidâyet buyurup varlığından haberdar ettin, ama aklımı alıp kulunu, bi-karar ettin.
Sana, sonsuz şükürler olsun!...
Şimdi, son dileğim, beni yanına al ve bir daha huzurundan ve sonsuz nûrundan ayırma, ne olursun!
Umarım, bu dilekçeyi yazdım diye bana darılmazsın; çünkü, Zâtından gayrıya yalvarıp yakarmanın, ŞİRK olduğunu buyurdun!
Selâm ve dua ile... )
- MECZUB ile/>< GÂFİL
( Gereğinden fazla içe yönelirsek. İLE/>< Gereğinden fazla dışa dönüklük ve çenesi düşüklük. )
( İlimsiz hâl. İLE/>< Hâlsiz ilim. )
- MECZÛB[Ar. < CEZB] ile/değil/< MECNÛN[Ar. < CİNN]
( Çekilmiş, cezb olunmuş. | Allah sevgisinden dolayı cezbeye tutularak kendinden geçmiş olan. | Deli, divâne. İLE/DEĞİL Çıldırmış, deli, divâne. | Delice seven, tutkun, âşık. )
( Âşıklar, meczûb değil mecnûndur. )
- MECZUB ile/değil MECZUB MEŞREP
- MECZUB ile MELENG[Fars.]
( ... İLE Yalınayak, başıkabak bir halde dünya ile ilişkisini kesmiş olan. | Hakikî aşk ile sarhoş olmuş kişi. )
- MECZÛM[Ar. < CEZM] ile MECZÛM[Ar. < CÜZÂM]
( Niyet edilmiş, kesin karar verilmiş. | Cezimli, son harfi harekesiz olarak okunan sözcük. ["İlm, cezb" gibi] İLE Cüzâmlı, miskinlik hastalığına/durumuna tutulmuş kişi. )
- MED HARFLERİ:
ELİF ile/ve/||/<> VAV ile/ve/||/<> YE
- MEDÂR-I İFTİHÂR değil/yerine/= ÖVÜNME NEDENİ/ARACI, ÖVÜNÇLÜK, KIVANÇLIK
- MEDDAH ile/ve/< KISSAHAN
- MEDED ile ...
( Yardım, imdat. | Aman, eyvah! [bkz. NUSRET] )
- MEDENİYET ve/<> TEMEDDÜN
( Düşünülen ve konuşulanı içerir. VE/<> Aynı zamanda, yaşanılan ve yapılan süreci, sürekliliği içerir. )
( Olmuş, bitmiş örgü. VE/<> Sürekli örülmekte olan bir örüntü. )
- MEDENÎ(YET) değil/yerine/= UYGAR/LIK
- MEDED[Ar.] değil/yerine/= YARDIM
- MEDİNELİ HACI OSMAN EFENDİ CAMİİ :
( Cumhuriyet Mahallesi'ndeki bu cami 2003'te Osmanlı mimarı tarzında yapılmıştır. Tarihi özelliği yoktur. Camiin alt katı çok amaçlı olarak kullanılmaktadır. Bu camiye Mekke camide denilmektedir. )
- MEDİTASYON ile/ve OTOHİPNOZ
- MEDLÛL[Ar.] değil/yerine/= ANLAM
- MEDRESE ile/ve/değil/||/<>/> KÜLLİYE
( İlk medrese: NİZÂMİYE MEDRESESİ [1066] )
( OSMANLI MEDRESELERİ - CAHİT BALTACI kitabını okumanızı salık veririz. )
( Genellikle İslâm dini kurallarına uygun bilimlerin okutulduğu, müslüman ülkelerde orta ve yüksek öğretimin yapıldığı eğitim kurumlarının genel adı. Medrese sözcüğü, "ders" kökünden gelir. [Ders verenlere müderris, yardımcılarına muid, okuyanlara danışmend, sohta ya da talebe adı verilir] | Kendine özgü bir mimarisi olan, üstü açık ya da kapalı geniş bir avlu çevresinde talebelerin yatıp kalkması, ders çalışması için inşâ edilmiş odalardan oluşan yapı. | Fakülte. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Bir caminin çevresinde, cami ile birlikte kurulmuş medrese, imâret, sebil, kütüphane, hastane gibi yapıların tümü. )
- MEDRESE ile/ve/<> MAHDARA
( ... İLE/VE/<> Moritanya'da, medreselere verilen ad.[Ülkenin milli kültür ve dilinin korunmasında önemli bir rol oynamaktadır.] )
- MEDRESE ile/ve MİDRAŞ ile/ve VİHARA
( İslâm'da. İLE/VE Yahudilik'te. İLE/VE Budizm'de. )
( Medreselerin kurulmasında ve Selçuklular zamanında Vihara'ların etkisi olmuştur. )
( ANADOLU MEDRESELERİ (2 CİLT) - METİN SÖZEN'in kitabından yararlanabilirsiniz. )
- MEDRESELERDE:
27 İLİM DALI ve (OKUTULAN KİTAPLAR)
( * İLM-İ 'AKÂ'İD ('TAHKÎK-İ 'ÎMÂN' ile 'TA'LÎM-İ KUR'AN)
* 'İLM-İ TECVÎD ( 1. DÜRR-İ YETÎM, 2. CİZRELİ )
* 'İLM-İ KIRA'AT ( 1. ŞÂTIBÎ, 2. İBN KÂSİH )
* 'İLM-İ ŞARF ( 1. MAKSÛD, 2. 'İZZÎ, 3. MERÂH, 4. ŞÂFİYE, 5. SEYYİD, 6. ABDULLAH-I ÇÂRPERD, 7. ŞÂFİYE )
* 'İLM-İ NAHV ( 1. KÂFİYE, 2. MOLLA CÂMÎ, 3. 'İŞÂM, 4. İMTİHÂN [İMTİHÂN el-EZKİYÂ] )
* 'İLM-İ ME'ÂNÎ ( 1. HEVÂDÎ, 2. el-MUHTASAR ve el-MUTAVVEL )
* 'İLM-İ MANTIK ( 1. ÎSÂGÛCÎ, 2. FENÂRÎ, 3. KUL AHMED, 4. TEHLÎB-İ MÎR, 5. SEYYİD, 6. KARA DÂVUD, 7. 'İMÂD, 8. MÎRZA-CÂN, 9. MÎR )
* 'İLM-İ 'ÂDÂB ( 1. HUSEYNİYE, 2. MES'ÛD, 3. KARA HÂŞİYE, 4. 'ÂDÂB-I MÎR, ŞÂH HUSEYN )
* 'İLM-İ HİKMET ( 1. KÂZÎ-MÎR [ŞERH HİDÂYET el-HİKME], 2. LÂRÎ, 3. HİKMET el-'AYN, 4. KUTB, 5. SEYYİD, 6. MÎRZA-CÂN )
* 'İLM-İ HEY'ET ( 1. ŞERH-İ ÇAGMÛNÎ, 2. BİRCENDÎ [HÂŞİYE 'ALÂ ŞERH el-MULAHHAS fî el-HYE'E el-BASÎTE] )
* 'İLM-İ HENDESE ( 1. EŞKÂL-İ TE'SÎS, 2. KÂZÎ-ZÂDE ŞERHİ )
* 'İLM-İ ZÎC ( 1. ULUĞ BEY, 2. MÎRİM ÇELEBÎ )
* 'İLM-İ MÎKÂT
* 'İLM-İ HİSÂB ( 1. LUM'A, 2. BAHÂUDDÎN [RİSÂLE-İ BAHÂİYYE], 3. RAMAZÂN, 4. İBNÜ'L-ÇULLÎ, 5. 'ABDURRAHÎM, 6. METÂLİB )
* 'İLM-İ FERÂ'İZ ( 1. SECÂVENDÎ, 2. SEYYİD, 3. 'ACEMUDDÎN )
* 'İLM-İ VEFK ( 1. MAVSİLÎ )
* 'İLM-İ MU'AMMÂ ( 1. MÎR HUSEYN )
* 'İLM-İ 'ARÛZ ( 1. KÂFÎ, 2. HAZRECÎ, 3. ENDELUSÎ )
* 'İLM-İ 'USÛL-İ FIKH ( 1. MENÂR, 2. İBN MELEK, 3. RUHÂVÎ, 4. TAVZÎH, 5. TELVÎH, 6. HASAN ÇELEBÎ, 7. İBN KEMÂL, 8. ŞERH-İ MUHTASAR, 9. SEYYİD )
* 'İLM-İ 'USÛL-İ HADÎS ( 1. NUHBE ŞERHİ, 2. ELFİYYE-İ İBNÜ'S-SALÂH )
* 'İLM-İ 'USÛL-İ TEFSÎR ( 1. BURHÂN, 2. İTKÂN )
* 'İLM-İ FIKH ( 1. MÜLTEKÂ, 2. DÜRER )
* 'İLM-İ HADÎS ( 1. BUHÂRÎ, 2. İBN MELEK, 3. MESÂBİH )
* 'İLM-İ TEFSÎR ( 1. KÂZÎ, 2. KEŞŞÂF )
* 'İLM-İ KELÂM ( 1. MONLÂ CELÂL, 2. HALHÂLÎ, 3. HAYÂLÎ, 4. BAHR-I EFKÂR, 5. SELKÛTÎ [SİYÂLKÛTÎ], 6. İSBÂT-I VÂCİB ŞERHİ )
* 'İLM-İ FURS ( 1. ŞÂHİDÎ, 2. HÂFIZ, 3. PEND, 4. MANTIK el-TAYR )
* 'İLM-İ TASAVVUF, 'İLM-İ KEŞF, 'İLM-İ LEDÜN )
- MEDRÛK[Ar.] ile METRÛK[Ar. < TERK]
( Anlaşılmış, derk olunmuş. İLE Terk edilmiş, bırakılmış, kullanılmasından vazgeçilmiş. Battal. )
- MEFHÛM ile MEVHÛM
- MEFTÛN[Ar. < FİTNE] ile/değil MEDFÛN[Ar. < DEFN]
( Fitneye düşmüş. | Gönül vermiş, tutkun, vurgun. | Hayran olmuş, şaşmış. İLE/DEĞİL Gömülmüş, defnolunmuş. )
- MEGALİT ile/||/<> KÜLLİYE
( Prehistorik çağlardan itibaren Ege çevresinde uygulanmış, kısa tarafından giriş bulunan ön olan dehliz ve dikdörtgen bir odadan oluşan ev biçimi. Yunan tapınağının ilk örneği. İLE/||/<> Değişik işlevli yapılardan oluşan yapılar topluluğuna verilen ad. )
- MEGALOMAN/İ ile NARSİSİST/LİK
( MEGALOMANIA vs. NARCISSISNESS )
- MEGALOMANIA vs. NARCISSISNESS
- MEĞER[Fars. < MEGER] ile MADEM[Ar. < MADAM]
- MEHÂBET[Ar. < HEYBET] ile ULULUK, KORKUNÇLUK, AZÂMET; BÜYÜK GÖRÜNME
- MEHDÎ ile/ve/<> MESİH
( [Toplumu] Adâletle düzene/barışa getiren. İLE/VE/<> Erdemle düzene/barışa getiren. )
( [beklenti] Adâlet üzerineyse. İLE/VE/<> Ahlâk ve erdem üzerineyse. )
( Dışarıdan ve kılıçla. İLE/VE/<> İçeriden ve düşünceyle. )
( Adl'im durur. İLE/VE/<> Fazl'ım durur. )
- MEHÎR[Ar.] ile MEHR[Ar. çoğ. EMHÂR, MÜHÛR]
( [astr.] Ay. İLE [eskiden] Evlenirken, erkek tarafından kadına verilen nikâh bedeli. )
- MEHMED AĞA CAMİSİ ile MEHMED AĞA MESCİDİ
( Fatih, Atik Ali'de, Saray Ağası Caddesi'ndedir. İLE Sultanahmet, Yerebatan Caddesi'ndedir. )
( 1585'te, Dârüssaâde Ağası Hadım Mehmed Ağa tarafından Mimar Davud Ağa'ya yaptırtılmıştır. İLE XV. yüzyılda, Satırbaşı Mehmed Ağa tarafından. [Üskübiye ya da Yerebatan Mescidi adlarıyla da bilinir.] )
- MEHMED AĞA ÇEŞMESİ (KEMERALTI ÇEŞMESİ) ile MEHMED AĞA SEBİLİ
( Üsküdar'da, Valide-i Atik Mahallesi'ndedir. İLE Bayezıd, Çarşıkapı'dadır. )
( 1583'te, Dârüssaâde Ağası Mehmed Ağa tarafından. İLE XVI. yüzyılda, Kızlar Ağası Mehmed Ağa tarafından. )
- MEHMED II TÜRBESİ (FATİH TÜRBESİ) ile MEHMED III TÜRBESİ ile MEHMED V TÜRBESİ
( Fatih Camii bahçesindedir. İLE Ayasofya'nın ön bahçesindedir. İLE Eyüp, Boyacı Sokak'tadır. )
( 1784 [1766 depreminde yıkılmasından dolayı ikinci kez yapılmış halidir.] İLE 1604 [Mimar Dalgıç Mehmed Ağa yapıtıdır.] İLE 1910 [Mimar Kemaleddin yapıtıdır.] )
- MEHMED PAŞA CAMİSİ ile MEHMED PAŞA CAMİSİ
( Sultanahmet - Kadırga arasındadır. İLE Süleymaniye'de, Mehmed Paşa Yokuşu'ndadır. )
- MEHMET AKİF ERSOY PARKI :
( Sarıyer mekez mahallesinde Sarıyer vapur iskelesi ile İDO vapur iskelesi arasındadadır. Büyük bir alan içinde kurulmuştur. Çeşitli türde ağaçlar, çocuk oyun grubu, çeşme ve Mehmet Akif Ersoy'un bir büstü bulunuyor. Muhtarlık ofisi bu parkın içindedir. )
- MEHMET AKİF ERSOY PİKNİK YERİ :
( Bahçeköy Caddesi üzerindedir ve Bahçeköy Kemerine yakındır. Şehre yakınlığı, toplu taşıma araçlarının alana girmesinin kolaylığı, alanının temizliği ve ihtiyaçlara yanıt verecek kadar komplike olduğu için tercih edilmektedir. Sportif çalışmalara uygundur. Futbol, basketbol ve voleybol oynanacak tesisleri bulunmaktadır. İ.Ü. Orman Fakültesi tarafından işletilmektedir. )
- MEHMET AKİF İLKÖĞRETİM OKULU :
( Pınar Mahallesi İlk Okulu olarak 1972'de dört derslikli olarak eğitim ve öğretime başladı ve 1985 yılına kadar öğretime devam etti. 1988'de yeni binasına taşınan okulun ismi 1990'da Mehmet Akif İlköğretim okulu olarak değiştirildi. )
- MEHMET ALI PAŞA YALISI :
( Aslında Mehmet Ali Paşa'nın Sarayı olarak bilinir ve bulunduğu sokağa Saray Arkası Sokağı denilmektedir. 25 odalı büyük bir ahşap binadır. 19. yy'ın ortalarında yapıldığı sanılıyor. Yalı zamanla el değiştirdi ve üçe bölündü. Sarıyer tarafındaki bölmeye Mazotçu Ömer Aslan, orta bölme Cemil Ezgü ve Yenimahalle tarafındaki bölme de Dr. Necdet Zeren sahip oldular. Saray bakıma muhtaç haldedir. )
- MEHMET BEY CAMİİ :
( Kireçburnu'nda ana cadde üzerinde Ağaçaltı bahçesi yanındadır. Mehmet Bey tarafından 1882'de yaptırılmış olan Camiine Gümrükçü İshak Ağa Camii de denilmektedir. )
- MEHMET PAŞA YALISI :
( Sarıyer, Yenimahalle Caddesi üzerinde bulunan bu ahşap yalı tümden yıkılarak yerlerine beş katlı beton bir bina yapılmıştır. )
- MEHMET PAŞA YALISI :
( Yenimahalle'den Pazarbaşı'na giderken köşe başında ve denizle iç içedir. Bahriye Nazırı Mehmet Paşa'ya ait olan bu yalı el değiştirdi. Yeni sahibi Suzan Levi tarafından bütünü ile yıkılıp eskisine sadık kalınarak yeniden inşâ edildi. )
- MEHMET RAŞİT EFENDİ (İST. Ö. 1914) :
( Aile şeceresinden anlaşıldığına göre H. 1260'da Suudi Arabistan'dan Balkanlara göç eden ve sonraları İstanbul'a gelip Sarıyer'e yerleşen bir ailenin oğludur. Tophane ve Kadıköy kadılıklarında bulunduktan sonra İstanbul'un ilk Türk Baro Başkanı (1886 - 1908) olarak görev yaptı. )
- MEHMET ŞAM ANADOLU TİCARET VE TİCARET MESLEK LİSESİ :
( 1979'da inşâ edilen bina Zübeyde Hanım İlkokulu olarak eğitime başlandı. 1991'de Ticaret Lisesine dönüştürüldü ve 1996'ya kadar hizmet verdi. 1966'da okulun ismi Mehmet Şam olarak değiştirildi ve genel lise haline getirildi. 1998/1999 ders yılından itibaren Mehmet Şam Ticaret Meslek Lisesi olarak eğitim ve öğretim vermeye başlayan okul 2008'de Sarıyer Şifasuyu mesiresi ile Çırçırsuyu mesiresinin üst kısımlarında yapılan yeni binasına taşındı. )
- MEHMET ŞAM TİCARET MESLEK LİSESİ :
( 1979'da inşâ edilen bina Zübeyde Hanım İlkokulu olarak eğitime başlandı. 1991'de Ticaret Lisesine dönüştürüldü ve 1996'ya kadar hizmet verdi. 1966'da okulun ismi Mehmet Şam olarak değiştirildi ve genel lise haline getirildi. 1998/1999 ders yılından itibaren Mehmet Şam Ticaret Meslek Lisesi olarak eğitim ve öğretim vermeye başlayan okul 2008'de Sarıyer Şifasuyu mesiresi ile Çırçırsuyu mesiresinin üst kısımlarında yapılan yeni binasına taşındı. )
- MEHMETÇİK ÇEŞMESİ :
( Yenimahalle Pazarbaşı Caddesi üzerindeki Jandarma Karakolunun ön cephe duvarındaydı. 1998 yılında Jandarma Karakolunun bahçe duvarları onarılırken, uzun bir zamandır suyu akmayan çeşme kaldırıldı. Buna karşın, karakolun arka bahçesine yeni bir çeşme yapıldı. Bu halka açık olmayan ve sadece askeri birliğin ihtiyacını karşılayan çeşmenin her hangi bir özelliği yok. Kitabesinde şöyle yazıyor: Mehmetçik Çeşmesi: Yerleri, gökleri yaratan Allah/ Mal verme, mülk verme, han verme bana/ Mehmedim doğuda şehit olurken/ Yatakta çıkacak can verme bana" (30.8.1998). )
- MEHMETÇİK İLKÖĞRETİM OKULU :
( Yeniköy'de bulunan Mehmetçik İlköğretim Okulu 1989/1990'da eğitim ve öğretime açıldı. 1997/1998 öğretim yılında İlköğretim statüsüne alındı. )
- MEHTAP[Fars. < MAHTÂB] değil/yerine/= AY IŞIĞI
- MEHTAP değil/yerine/= IŞILAY
- MEHVEŞ[Ar. çoğ. MEHÂVİŞ] ile MEH-VEŞ[Ar.]
( Karışık ve kalabalık yer. İLE Ay gibi. )
- MEKÂN:
BOŞLUK ile/ve İÇ İÇE GEÇMİŞLİK
( Platon. İLE/VE/||/<>/> Aristoteles. )
( TO KENON ile/ve TOPOS/KHORA )
- MEKÂN SÜREKLİLİĞİ ve KÜLTÜREL BÜTÜNLÜK
- MEKÂN ile/ve HAREKET
( HAREKET: GEÇMİŞ-ŞİMDİ-GELECEK'İN BÜTÜNLÜĞÜ )
( TOPOS/KHORA İLE/VE ... )
- MEKÂN ile/ve/||/<>/> MAHFİL
- MEKÂN ve ZAMAN ve HAREKET
( PLACE and TIME and MOVEMENT )
- MEKÂNİK DAYANIŞMA ile/ve DAYANIŞMA
- MEKANİK DİZGE ile/ve ORGANİK DİZGE
( Bütün için. İLE/VE/||/<> Hem kendi, hem de düzen için. )
( MECHANICAL SYSTEM vs./and ORGANICAL SYSTEM )
- DUYULAR'DA:
MEKANİK ile/ve/<> KİMYASAL ile/ve/<> TERMAL ile/ve/<> ELEKTROMANYETİK
- MEKANİK İLE ELEKTROMANYETİK İLE MADDE ile/||/<> DALGA SINIFLARI
( Üç temel dalga kategorisi. )
( Formül: λ = h/p (de Broglie) )
- MEKANİK[Fr. < Yun.] ile MEKANİZE[Fr.] ile MEKANİZMA
( Kuvvetlerin özdekler ve devinimler üzerine etkisini inceleyen fizik dalı. | Denge ve devinim kurallarıyla ilgili. | El ya da makine ile yapılan. | [mecaz] Düşünmeden yapılan. İLE Savaş ve taşıma gereçleriyle donatılmış kıta ya da birlik. İLE Belirli bir sonuca ulaşmak için karmaşık bir biçimde düzenlenmiş organ ya da parçalar bileşimi, düzenek. | Örgenlerin işleyiş biçimi. | Ateşli silahların işlemesini sağlayan mekanik bölüm. | [mecaz] Oluş, ortaya çıkış, işleyiş. )
- MEKANİZMA ile/ve/||/<> İLKE
( vs./and/||/<> PRINCIPLE )
- MEKANİZMA ile/ve/||/<> ORGANİZMA
( Değer üretmez. İLE/VE/||/<> Değer üretir. )
( İşlev. İLE/VE/||/<> Eylem. )
- MEKÂRİMEL AHLÂK ve/<> EFENDİMİZ/HZ. MUHAMMED
( MEKÂRİM: Kerâmetin bulunduğu birçok yer. | İstemeden verilenlerin[merhamet, kanaat, hilmiyet, af, cömertlik] makamı. )
- MEKİK[Fars.] ile/ve/<> SERÇİN[Fars.]
( El ya da otomatik dokuma tezgâhlarında, atkı ya da argaç denilen ve enine olan iplikleri, uzunlamasına olan arışların arasından geçirmeye yarayan masuralı araç. | Oya yapmakta kullanılan, kemik, ağaç ya da plastikten, iki ucu sivri, arasından iplik geçecek bir yarığı bulunan küçük araç. | Genellikle karın kaslarının güçlendirilmesi için yapılan gövde hareketi. | Uzay gemisi. İLE/VE/<> Mekik dili. | Seçme, seçkin olan. )
itibarı ile 24.546 başlık/FaRk ile birlikte,
24.546 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(60/100)
(1996'dan beri)