Bugün[24 Ekim 2025]
itibarı ile 24.299 başlık/FaRk ile birlikte,
24.299 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(31/99)


- EŞEYSELLİK/SEKS ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SARILMAK

( ... ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KOÇA )


- EŞEYSELLİK SORUNU / EŞEYSELLİK UYUMU


- EŞEYSELLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ARKADAŞLIK/DOSTLUK

( BAHNÂME: Eşeysellik ilminden bahseden kitaplardır. [Daha önceleri tıp kitabı olarak çalışılmıştır.] )

(

ARKADAŞ-SEVGİLİ OLABİLMEK

Kişi, bazen arkadaşlarına sevgili gibi davranıyor. Sahipleniyor, kıskanıyor ama gırtlağına çökmeden. Tatlı tatlı flört ediyor ama sınırları aşmadan. Birlikte gülmekten ölüyor, çok ama çok eğleniyor, dağıtıyor, yerlere düşüyor, gecenin cılkını çıkarıyor ama o arkadaş ya, sevgili değil ya, hiç sorun olmuyor. Her şeyi konuşuyorlar, pek fazla sansür uygulamıyor, sürekli anlatıyorlar, fazlasıyla ilgili oluyor; kulaklarını kocaman kocaman açıp, dinliyor. En önemlisi de büyük bir coşkuyla sonsuza kadar yapılan işler üzerine konuşabiliyorlar, çünkü iş paylaşılabiliyor, birlikte benzer işler üretiliyor. Müthiş bir "zevkle" dedikodu yapabiliyor, hatta kendi karısını, kocasını, sevgilisini bile çekiştirebiliyor. Arkadaşlık, bu açıdan kişinin yaşamını sürdürebilmesi için büyük bir avantaj oluyor.

Ama kişiler, sevgilisine her zaman arkadaş gibi davranamıyor. Bir kere, eleştiriler, haliyle bu kadar net dile getirilemiyor. Sevgiliyle bir arkadaşla konuşulduğu gibi her zaman rahat da konuşulamıyor. Tehlikeli sularda dolaşmaktan kaçınmak gerekiyor. Çünkü sonuçları var bunun, bedelleri var bunun, ödemek gerekiyor, burnundan fitil fitil getirebilir, dikkatli olmak gerekir, çünkü sevgililik onuru yaralanıyor. Kişiler, sevgiliyken, evliyken çok daha duyarlılaşıyor. En küçük davranışa bile "Bana bunu nasıl yapar?" oluyor. Oysa arkadaşının kaldırabileceği sınırlar çok daha geniş. Kişi, her zaman sevgiliyi dinlemek de istemiyor. Tüm gün başkalarını dinlemiş olduğundan sıkılmış oluyor, gına gelmiş oluyor. Ya da öteki, seni dinlemek istemiyor. Eve bir sessizlik çöküyor, "Tetiği ilk kim çekecek?" diye gergin bir bekleyişe giriliyor. Bir de tabii sevgiliyle ya da kocayla sabahlara kadar zıplanıp eğlenilemiyor. Kalabalık içinde işin içine baskalarının ne düşüneceği girdiğinden gerilim artıyor, "biz"i düşünmekten "ben" karambole gidiyor.

Sevgiliyle başka bir koza yaratılıyor, o koza içine giriliyor. Hiç itirazım yok, o da güzel ama ayrı kategorilerdeki ilişkiler gibi sanki: Arkadaş olunca başka şeyler paylaşılıyor, sevgili ya da evli olunca başka şeyler paylaşılıyor. Bana daha iyisi, bu iki kategoriyi birleştirebilmek gibi geliyor. Bunun ideal bir şey olduğunu düşünüyorum: Arkadaş-sevgili olabilmek. Hem arkadaşın, hem de sevgilin gibi olabileceğin biri, hem arkadaşlığı, hem de sevgililiği paylaşabileceğin biriyle üretmek, gülmek, ağlamak, konuşmak, çekiştirmek çok daha heyecan verici geliyor. Kolay bir şeyden söz etmiyorum tabii. Arkadaş gibi zamanı geldiğinde geri çekilebilmek, uygun düştüğünde de sevgili gibi saldırabilmek, bu iki rolü birbirine karıştırmadan oynayabilmek her baba yiğidin harcı değil. Ama yapabilenler de yok değil. Yapabilenler mutluluğu ve güzellikleri yakalayabiliyor.



DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

Kırlangıç, birine âşık olmuş.

Penceresinin önüne konmuş, tüm cesaretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna ikna olduktan sonra....

Küçük sevimli gagasıyla cama vurmuş.

Tık...tık...tık...

Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş onu işinden alıkoyan?

Minik bir kırlangıç!

Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir nefes almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:

- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma! Uzun zamandır seni izliyorum. Bugün cesaret buldum konuşmaya. Lütfen pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.

Adam, birden parlamış.

- Yok daha neler?

- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.

Gerekçesi de sersemceymiş:

- Sen kuşsun! Hiç kuş, insana âşık olur mu?

Kırlangıç, mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha denemiş:

- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.

Adam kararlı ve ısrarlı:

- "Yok, yok! Seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:

- İşim gücüm var, git başımdan!

Aradan bir zaman geçmiş, kırlangıç, son kez adamın penceresine gelmiş:

- "Bak soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi al beni içeri. Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.

Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek sinirlenmış.

- Ben yalnızlığımdan memnunum demiş. Kuştan onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.

Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra kendine itiraf etmiş:

- "Hay benim akılsız başım!" demiş.

- Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte.

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendi kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:

- Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim.

Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemış!

Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç yokmuş!

Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.

Olanları anlatmış. Bilge kışi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:

- Kırlangıçların ömrü altı aydır...

* * * * *

Yaşamda bazı fırsatlar vardır, sadece bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.

Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmez. )

( [not] SEXUALITY vs./and/but/||/<>/< FRIENDSHIP
FRIENDSHIP instead of SEXUALITY )


- EŞEYSELLİK = SEXOLOGY[İng.]


- ESFÂ[Ar.] ile ESFÂR[Ar. < SEFER] ile ESFÂR[Ar. < SİFR]

( En saf/temiz. İLE Yolculuklar, yola gidişler. | Düşmana karşı gidişler. İLE Büyük kitaplar, ciltler. )


- EŞFAK[Ar. < ŞEFÎK] ile EŞFÂK[Ar. < ŞAFAK]

( Daha şefkatli, çok merhametli. İLE Şefkatler, merhametler, acımalar. )


- EŞGAL[Ar. < ŞUGL] ile EŞGAL[Ar. < MEŞGUL] ile EŞKÂL[Ar. < ŞEKL]

( İşler. İLE Çok işi olan. İLE Şekiller, biçimler, sûretler, tarzlar. )


- GAL ile EŞL


- EŞGÜDÜM(KOORDİNASYON) ile/değil EŞZAMANLI/LIK(SENKRON/İZASYON)

( [not] COORDINATION vs./but SYNCHRONIZATION )


- EŞGÜDÜM ile/ve/||/<> İŞBİRLİĞİ


- EŞHEL[Ar.] ile EŞHER[Ar. < ŞEHÎR]

( Koyun gözlü, elâ gözlü adam, kırmızı ile karışık koyu mavi, elâ.[dişili/müennes ŞEHLÂ] İLE En/pek ünlü, çok iyi tanınmış. )


- EŞİ-BENZERİ (BULUNMAMAK/OLMAMAK)


- EŞİ-MENENDİ/MÂNENDİ (BULUNMAMA/OLMAMA)


- EŞİK ile/ve/||/<> ARALIK


- EŞİK ile/ve/||/<> BEŞİK


- EŞİK ile/ve/||/<> BEŞİK


- EŞİKALTI ALGI ile/ve KOLAYLAŞTIRMA(PRIMING)


- ESİN ve/||/<>/> BESİN


- ESÎNE[Ar.] ile ESİNNE[Ar. < SİNÂN]

( Kirişin bir katı. | Yalın kat tasma. İLE Kılıçlar. | Süngüler. | Bileği taşları. )


- ESİNLENME ile/ve/değil/||/<>/< ÇAĞRIŞIM


- ESİP GÜRLEMEK


- ESİR DÜŞMEK değil TESLİM OLMAMAK


- ESİR ile KÖLE


- EŞİT HAK ile/ve/||/<>/>/< EŞİT PAYLAŞIM


- EŞİT OLMASINA YAKIN TUTMAYA ...:
ÇALIŞMAK ve/||/<> ÇABALAMAK


- EŞİT ile/ve BENZERLİK ile/ve FARK

( Benzerliklerin en üst olduğu nokta. İLE/VE Benzerliklerin ayrılmaya başladığı nokta/lar. İLE/VE Benzerliklerin en alt olduğu nokta. )


- EŞİT ile "BİR"

( ... ile YEKSÂN[: Düz. | Bir, beraber. | Her zaman.] )


- EŞİT ile EŞDEĞER


- EŞİT ile/ve/değil EŞİK


- EŞİT ile GİBİ


- EŞİT ile/ve/||/<>/> REŞİT


- EŞİT/DENK ile/ve/değil/||/<>/> AKRAN


- EŞİTLEME ile EŞDEĞERLİLİK


- EŞİT/LEME ile/değil/||/<>/> EŞ/LEME


- EŞİTLİK -ile


- EŞİTLİK ADÂLETİ ve/||/<> ONUR ADÂLETİ


- EŞİTLİK ADÂLETİ ile/ve/<> ORAN ADÂLETİ


- EŞİTLİK/MÜSÂVAT ile/ve/değil/yerine/< TÜRE/ADÂLET

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunması. )

( Kişilerin eşitliği, sadece adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde] geçerlidir. [ille de bir farkı olacaksa/oldurulacaksa, sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.] )

( )

( )

( [CHAT GPT >]

Eşitlik, ırklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da öteki özelliklerine bakılmaksızın tüm bireylere aynı biçimde davranılması gerektiği düşüncesini belirtir. Bu, herkesin aynı fırsatlara ve haklara sahip olması ve kimliğinden dolayı dezavantajlı ya da ayrımcılığa uğramaması gerektiği anlamına gelir.

Öte yandan, adâlet, yasaların âdil ve uygun biçimde yönetilmesini ve de âdil bir toplumun sürdürülmesini ifade eder. Bireylerin hukuka ve ahlâkî ilkelere göre haklarını almasını ve yanlış davranışın cezalandırılmasını içerir.

Eşitlik ve adâlet, genellikle birbiriyle ilişkili olsa ve örtüşebilse de aynı şey değildir. Eşitlik, herkese aynı biçimde davranmakla ilgiliyken, adâlet, bireylerin hak ettiklerini almasını ve yanlışların ele alınmasını sağlamakla ilgilidir. Bir toplumun eşit olup da âdil olmaması ya da tam eşitlik olmadan adâletin olması olanaklıdır.



[English]

Equality refers to the idea that all people should be treated the same, regardless of their race, gender, religion, or other characteristics. It means that everyone should have the same opportunities and rights, and should not be disadvantaged or discriminated against based on their identity.

Justice, on the other hand, refers to the fair and proper administration of laws and the maintenance of a just society. It involves ensuring that individuals receive what they are due, according to the law and moral principles, and that wrongdoing is punished.

While equality and justice are often related and can overlap, they are not the same thing. Equality is about treating everyone the same, while justice is about ensuring that people receive what they are entitled to and that wrongdoing is addressed. It is possible for a society to be equal but not just, or for there to be justice without complete equality. )

( [not] EQUALITY vs./and/but/< JUSTICE
JUSTICE instead of EQUALITY )


- EŞİTLİK ile AYNILAŞMAK


- EŞİTLİK ile/ve/değil BERABERLİK


- EŞİT/LİK ile DENK/LİK

( MÜSÂVÎ[< SEVİYY] ile MÜTEKABİL[< KABL] )

(

Kavram Açıklama Kullanım Alanları Örnek
Eşit / Eşitlik Aynı niceliğe, değere veya ölçüye sahip olma durumudur. Matematik, hukuk, felsefe, sosyal bilimler 2 + 3 = 5 ifadesinde sol ve sağ taraf birbirine eşittir.
Denk / Denklik Aynı etkiye, sonuca ya da işlevselliğe sahip olma durumudur. Matematik, mantık, eğitim, mühendislik Bir dikdörtgen ile aynı alanı kaplayan bir paralelkenar denktir.
)

(

Anlamı Kullanım Alanları Örnek
= (Eşittir) İki tanımın tam olarak aynı değerde olduğunu gösterir. Temel matematik, cebir, denklem çözme 2 + 3 = 5
x=10 (x'in değeri 10'dur.)
≡ (Denk ya da Özdeşlik) İki tanımın belirli bir bağlamda, her zaman eşdeğer olduğunu gösterir. Cebir, modüler aritmetik, mantık Cebirde:
(x + 1)2 ≡ x2 + 2x + 1 (Bu eşitlik, her x için doğrudur.)

Modüler Aritmetikte:
17 ≡ 5 (mod 6) (17 ve 5, 6'ya bölündüğünde aynı kalanı verir.)
)


- EŞİT/LİK ile/ve/değil EŞDEĞER/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/değil/<>/< EŞDEĞERLİ/LİK


- EŞİT/LİK ile/ve/= <> EŞİK/LİK


- EŞİTLİK ile/ve/değil/||/<>/< EŞİTLEYEN


- EŞİTLİK ile/ve/||/<>/> FIRSAT EŞİTLİĞİ


- EŞİTLİK ile/ve/değil/||/<> FIRSAT/OLANAK/KOŞULLAR EŞİTLİĞİ


- EŞİTLİK ile HAKKANİYET

( EQUALITY vs. JUSTICE/EQUITY )


- EŞİTLİK ve KONFOR

( Ancak mezarda olur. )


- EŞİTLİK = MÜSÂVÂT = EQUALITY[İng.] = ÉGALITÉ[Fr.] = GLEICHHEIT[Alm.] = AEQUALITAS[Lat.] = IGUALDAD[İsp.]


- EŞİT/LİK ile/ve/değil/||/<>/< ORTAK/LIK


- EŞİT/LİK ile/ve PARALEL/LİK


- EŞİTLİK ile/ve PAYLAŞIM

( EQUALITY vs./and SHARING )


- EŞİTLİK ve/=/||/<>/>/< SAVAŞÇILARI

( Özellikle hukuk mantığı ve tarihi açısından, "Eşitlik Savaşçısı[On The Basis of Sex]"'nı izlemenizi öneririz... )

( image )


- EŞİT/LİK ile/ve/<> UYUMLU/LUK


- EŞİTLİK/TESÂVÎ ile TESÂVUK


- EŞİTSİZLİK ile/ve/||/<>/> BAŞKALDIRI


- EŞİTSİZLİK ile/ve DENGESİZLİK


- ESİZ ile ESİZLİK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yaramaz, ele avuca sığmaz çocuk. İLE Kötülük. )


- EŞKALİNİ TARİF ETMEK değil/yerine/= GÖRÜNÜŞÜNÜ TANIMLAMAK


- ESKEF[Ar. çoğ. ESÂKİF] ile ESKEFE[Ar.]

( Eskici, kunduracı, köşker. İLE Eşik, kapının basamağı. )


- ESKİ DÖNEM DÜŞÜNCEYE(AKADEMİSYENLERE) GÖRE:
ÖLÇÜLEBİLİRSE ile ÖLÇÜLEMEZSE

( "Bilim." İLE "Şiir." )


- ESKİ EŞYA ve/||/< ESKİ DÜŞÜNCE

( At! VE/||/<> At! )


- ESKİ KÖYE, YENİ ÂDET GETİRMEK ve/değil/yerine/||/<> EZBER BOZMAK


- ESKİ OTO SANAYİ ATATÜRK PARKI :

( Huzur Mahallesindedir. 395,00 m²'lik bir alanı kapsamaktadır.150,00 m²'lik yeşil alanı bulunmaktadır. )


- ESKİ PÜSKÜ (GİYİNMEK, EŞYA)


- [ne yazık ki]
!SAVAŞLAR:
ESKİ ile/ve/<>/> YENİ

( XVII. yy. İLE/VE/<>/> XX. yy. ve sonrası. )


- ESKİ SULAR CADDESİ :

( Kaptan Sokaktan başlayan ve Hünkarsuyu ve Kestanesuyu Fabrikalarına giden caddedir. Bu cadde ilçenin ilk asfaltlanan caddesidir. )


- ESKİ YUNAN'DA:
SIVI HACİM ÖLÇÜLERİ ile/ve KATI HACİM ÖLÇÜLERİ

( Katule[0,27 litre] ve amphora[19,44 litre]. İLE/VE Khoniks[1,08 litre] ve Medimnos[51,84 litre] )


- ESKİ ZAPTİYE (POLİS) KARAKOLU/ASKERLİK ŞUBESİ :

( Yeniköy, Köybaşı Caddesi üzerindeki 203 kapı No.lu bina 19. yy. sonlarında yapılmış Zaptiye (Polis) Karakolu binasıdır. Bu binanın eşleri; Büyükdere Topçu Karakolu, Sarıyer Orduevi ve Yenimahalle/Pazarbaşı'ndaki Jandarma karakolu binasıdır. Aynı amaç için yapılan bu binalardan Yeniköy Eski Zaptiye (Polis) Karakolu 1923 yılında Askerlik Şubesi yapılmış halen aynı amaçla kullanılıyor. )


- ESKİ ile/değil/yerine ANTİK


- ESKİ ile/değil/yerine ESKİL/BAYRI/KADÎM


- ESKİ ile/ve/||/<>/< ESKİMEYEN ESKİ


- ESKİ ile YIKKIN/HARAP

( OLD vs. RUINED )


- ESKİCİ ile/değil/yerine/>< KUYUMCU

( [İş/alıcı/satıcı (bulmak) için...] Bağırır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bağırmaz. )


- ESKİME ile YIPRANMA


- ESKİMO ile/değil/yerine İNUİT

( Kanada, Alaska ve Grönland'ın yüksek enlemlerindeki kutup bölgelerindeki yaşayanları ifade eder. İLE/DEĞİL/YERİNE Kanada'nın kuzeyinde ve Grönland'ın bazı bölgelerinde yaşayan halk. )

( [CREE ve ALGONKİN Kızılderililerinin verdiği bir addır.] Sözcük karşılığı "Başka bir dil konuşan" | "Başka ülkeden olan kişi" | "Çiğ et yiyen". İLE/DEĞİL/YERİNE Sözcük karşılığı "İnsan" | Halk. )

( Kanada'da Eskimo demek kabalıktır fakat Alaska'da Eskimolar bundan memnuniyet duyar. )

( Eskimo-Aleut dil ailesindeki diller, dünyadaki dillerin hiçbiriyle akraba olmayıp sadece birbiriyle akrabadır. )

( Gelişmekte olan İnuitçe, Alaska'nın kuzeyinde, Kanada'da ve Grönland'da konuşulur. )

( Ortalama boyları 1,62'dir ve ortalama yaşam süreleri 39'dur. )

( Kendi aralarında da birbirini İnuit olarak tanımlarlar. )


- ESKİYLE "SAVAŞMAK" ile/değil/yerine YENİSİNİ YARATMAK


- ESLÂF[< SELEF] -ile

( SELEFLER, ÖNCEKİLER, GEÇMİŞLER )


- EŞLEME ile/ve/||/<>/> ROL DEĞİŞTİRME ile/ve/||/<>/> AYNA ile/ve/||/<>/> YARDIMCI TEKNİKLER


- EŞLERİN ÖRTÜŞMEZLİĞİ AÇMAZI(PARADOKSU)'NDA:
LEIBNIZ ve GEOMETRİ ile/ve/||/<> EŞLER ve ÖRTÜŞMEZLİK ile/ve/||/<> YERLERİN, UZAYDA FARKLILAŞMASI(1768)

( IMMANUEL KANT )


- EŞLEŞTİRME ile/değil/yerine İLİŞKİLENDİRME


- ESMA SULTAN KASRI ile ESMA SULTAN YALISI

( Çamlıca'da, Millet Parkı karşısında, Sarıkaya'daydı. İLE Ortaköy'dedir. )

( Sultan II. Mahmud'un kız kardeşi Esma Sultan'a aitti. İLE 1875'te, Sultan Abdülaziz'in kızı Esma Sultan için Mimar Serkis Balyan'a yaptırılmıştır. [1975 yılında yanarak sadece dört duvarı kalmıştır.] )


- ESMÂ'[Ar. < İSM] ile ESMÂ'[Ar. < SEM] ile ESMAH[Ar.]

( Adlar. İLE Kulaklar, kulak işitmeleri. İLE En semahatli, eli açık, pek cömert. )


- ESNÂ'[Ar. < SİNY] ile ESNA'[Ar.] ile ESNÂH[Ar. < SİNH] ile ESNÂN[Ar. < SİNN]

( Ara, aralı, vakit, sıra. İLE "Efdal" gibi "bülent, yüksek". İLE Asıllar, kökler. İLE Dişler. )


- EŞNÂ[Ar. < ŞENÎ] ile EŞNA'[Fars.]

( Daha/pek şenî, fenâ, kötü ve çirkin. İLE Çok değerli mücevher. | Yüzgeç, yüzücü. )


- ESNAF[Ar.]/ARTİZAN[Fr. < ARTISAN] ile/ve/||/<> EŞRAF

( Küçük sermaye ve zanaat sahibi. | Başlıca düşüncesi, mesleğinin tüm inceliklerinden yararlanıp bunları karşısındakinin zararına kullanarak ve meslekte kötü örnek oluşturarak çok para kazanmak olan kişi. İLE/VE/||/<> Bir yerin zenginleri, ileri gelenleri, sözü geçenleri. )


- ESNEKLİK ve/||/<>/> SAĞLAMLIK/GÜÇ ve/||/<>/> BİLGELİK/İRFAN/HİKMET

( Çocuk gibi. VE/||/<>/> Demir gibi. VE/||/<>/> Bilge gibi. )


- ESNEME'DE[İng.]:
AÇLIKTAN ile CAN SIKINTISINDAN/MELAL[Ar.] ile SİNİR YORGUNLUĞUNDAN ile OKSİJENSİZLİKTEN


- ESNEMEDE [AĞZIN EL İLE KAPANIŞINDA]:
SOL ELİN DIŞI ile/ve/değil/yerine SAĞ ELİN AVUÇİÇİ

( Tüm genel/günlük koşullarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Namazda. )


- ESNETMEK ile SÜNDÜRMEK

( ... İLE Bir şeyi çekerek uzatmak, esnetmek. )


- ESPERANTO ile/ve POLİGRAFİ

( 1887'de, Polonya'lı Zamenhof (Dr.) tarafından ortaya atılan ve dünyadaki tüm bireylerin anlaşabilmeleri için düzenlenmiş, 16 kurala dayanan, kolay bir yapma dil. İLE/VE ... )


- EŞREF[Ar. < ŞERÎF] ile Eşref[Ar.]

( Daha/pek/en şerefli/onurlu. İLE Hicivleriyle tanınmış şair.[Eserleri: Hasbihal, İran'da Yangın Var, İstimdat, Deccâl, Külliyât-ı Eş'âr. 1846 - 1911] )


- ESRİME (TUTKU)


- ESRİME = VECİT[Ar.] = ECSTASY[İng.] = EXTASE[Fr.] = EKSTASE[Alm.] = EKSTASIS[Yun.] = ÉXTASIS[İsp.]


- EŞ/SEVGİLİ [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- EŞ/SEVGİLİ [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- ESSİZ ile ESSİZ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Yüzsüz, arsız, hain, utanmaz kişi. İLE Bir kaybın arkasından üzülmeyi belirten sözcük. )


- EŞSÖZ = İADE-İ MÂNÅ = TAUTOLOGY[İng.] = TAUTOLOGIE[Fr., Alm.] = TAUTOLOGIA[Yun.] = COSA FINALIS


- ESTÂR[Ar. < SİTR] ile ESTÂR[Ar. < SATR]

( Örtüler, perdeler. İLE Yazı sıraları, dizileri. )


- ESTEK-KÖSTEK


- ESTETİK -ile


- ESTETİK ALGI ile ESTETİK DEĞER


- ESTETİK ALGI ile ESTETİK YARGI

( Felsefe. İLE Bilim. )

( Bakışma. İLE Konuşma. )

( Öznel. İLE Toplumsal. )


- ESTETİK DEĞER ile/ve SANATSAL DEĞER

( Doğal. İLE/VE Yapay. )


- ESTETİK ÖZNE ile/ve/> ESTETİK NESNE ile/ve/> ESTETİK TAVIR ile/ve/> ESTETİK HAZ ile/ve/> ESTETİK YARGI ile/ve/> DEĞER


- ESTETİK = BEDİİYAT = AESTHETICS[İng.] = ESTHÉTIQUE[Fr.] = AESTHETIK[Alm.] = AISTHETIKÉ[Yun.] = ESTÉTICO[İsp.]


- ESTETİK değil/yerine/= GÜZELDUYU


- ESTETİK ile/ve SİLÜET

( AESTHETICS vs./and SILHOUETTE )


- [Ar.] ESVÂB[< SEVB] ile/değil ESBÂB[< SEBEB]

( Giyimler, giyilecek şeyler. İLE/DEĞİL Nedenler/sebepler, aracılar/vâsıtalar, lâzımalar. )

( ESBÂB-I MÛCİBE: Gerek(tir)en/icâb eden nedenler/sebepler. )


- EŞVÂK[Ar. < ŞEVK] ile EŞVÂK[Ar. < ŞEVK]

( Şiddetli istekler/arzular, neşveler. İLE Bitkilerin dikenleri. | Kemiklerin uzamaları. )


- EŞYA UNUTMAK ile BEBEK/ÇOCUK UNUTMAK


- EŞYA ile MAL

( FURNITURE vs. PROPERTY )


- EŞYALARI:
VİTRİNDE/SANDIKTA/... TUTMAK/SAKLAMAK ile/yerine/değil KULLANMAK

( "Bir gün kullanılır", "Misafir için" vb. düşünceler/tutumlar yerine kullanalım onları! )


- EŞYALARI/ÇANTAYI:
BIRAKMAK, ORTAMA GÜVENMEK yerine/değil YANINDA TUTMAK, SAHİP ÇIKMAK

( Eşyanın/çantanın yanınızda tutulmasının gerekliliği, çalınmaması için değil/yanısıra, bir hasar/kayıp ya da hırsızlık durumunda orada bulunan herkesi zan altında bırakmaması içindir. )


- ET-TIRNAK ile/ve/||/<> "ET-KEMİK"


- ET "UYGARLIĞI" ile/değil/yerine ANLAM/MÂNÂ UYGARLIĞI


- ETEM PAŞA SEYMEN PARKI :

( Kilyos Mahallesinde olup, 500,99 m²'lik bir alanı kapsamakta olup, 250 m²'lik yeşil alanı bulunmaktadır. )


- ET(H)İK = İLM-İ AHLÂK = ETHICS[İng.] = ÉTHIQUE[Fr.] = ETHIK[Alm.] = ETHICA[Lat.] = ETHIKE[Yun.] = ÉTICA[İsp.]


- ETİ SENİN, KEMİĞİ BENİM! değil ONU, ETİNDEN VE KEMİĞİNDEN (SAPLANTISINDAN) AYIR!


- ETİKET[Fr. < ÉTIQUETTE] değil/yerine/= EDERCE


- ETİKET ile PETEKA

( ... İLE Eşya üzerine ve kumaş topları arasına konulan fiyat etiketi. )


- ETİKET[Fr. < Alm.] ile/= YAFTA[Fars. < YAFTE]

( Bir malın, tür, miktar vb. niteliklerini ya da kitap, defter vb. şeylerin, kime ait olduğunu belirtmek, belirli kılmak için üzerlerine konulan küçük kâğıt. | Toplum içindeki davranışlarda izlenecek yol.TEŞRİFAT İLE/= Üzerine asıldığı ya da yapıştırıldığı şeylerle ilgili herhangi bir bilgi veren, yazılı kâğıt parçası. )


- ETİKET değil/yerine/= YARLIK


- ETİKET/LEMEK ile YAFTA/LAMAK


- ETKEN ile ETMEN


- ETKİ > TEPKİ ile/değil/yerine/> ETKİ > ANLAM > TEPKİ


- ETKİ ile/ve/<> DENETİM

( EFFECT vs./and/<> CONTROL )


- ETKİ ile/ve/||/<> İTKİ

( Dışarıda/n. İLE/VE/||/<> Dışarıda/n ve/ya da içeride/n. )

( Nesnelerde/n. İLE/VE/||/<> Hayvan ve insanda/n. )


- ETKİ ile MANDELA ETKİSİ

( ... İLE Geniş bir kitlenin, gerçekleşmemesine karşın bir olayın yaşandığına inanması durumu. )


- ETKİ ile/ve YANKI

( EFFECT vs./and REVERBERATION )


- ETKİ ile/ve/||/<> YAPI


- ETKİ/LEME ile ENGEL/LEME

( Engeller bir ölçüde kalktığında, O, bir anda içinize doğar. )

( Sana engel olmaya çalışanlar, başaracağına, en çok inananlardır. )

( It will dawn on you suddenly, when the obstacles are removed to some extent. )

( IMPRESS vs. HINDRANCE/OBSTRUCTION )


- ETKİLEMEYE ÇALIŞMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK ile/ve/değil/yerine (SADECE) KENDİNİ ANLATMAK/TANIMLAMAK (İÇİN) KONUŞMAK/ANLATMAK


- ETKİLENMEK = AFFECT[İng.] = AFFECTER[Fr.] = AFFIZIEREN[Alm.] = AFFICERE[Lat.]


- ETKİLEŞİM ile/ve/||/<>/> EYTİŞİM


- ETKİLEYİCİ ile/ve/||/<> "ÇARPICI"


- ETKİN ile/ve BASKIN

( AFFECTIVE vs./and DOMINANT )


- ETKİN ile/ve EGEMEN

( Egemen de/bile, egemenliğinin egemenliği altındadır. )

( ... ile/ve ALİİ SİLİ )


- ETKİN ile ETKEN


- ETKİN = FAAL = ACTIVE[İng.] = ACTIF[Fr.] = AKTIV[Alm.] = ACTIVO[İsp.]


- ETKİN ile/ve İŞLEYEN

( FÂİL ile/ve ÂMİL )


- ETKİ/N ile/ve/<> YETKİ/N


- ETKİNİN:
BULAŞMAMASI ile/ve/||/<> BOZULMAMASI


- ETKİNLİK/PERFORMANS =/ve İLETİŞİM =/ve GÜDÜLENME =/ve YETKİNLİK/LER

( NE? ve NEDEN? ve NASIL? )


- ETKİNLİK ile/ve/||/<> NESNELERİN BÜTÜNLÜĞÜ


- ETKİNLİK ile/ve/değil/yerine/> ÜRETİM

( [not] ACTIVITY vs./and/but TO PRODUCE
TO PRODUCE instead of ACTIVITY )


- ETKİNLİK ile/ve ÜRETKENLİK

( ACTIVITY vs./and PRODUCTIVITY )


- ETKİNLİK/FİİL ile/ve DAVRANIŞ ile/ve EYLEM

( İş üretir. Durumu değiştirmektir. İLE/VE Psişik durumların dışavurumu. İLE/VE Bilinçli, amaçlı etkinlik. )


- ETKİSİNDE KALMAK ile/ve/||/<>/> YÜCELTMEK


- ETME-BULMA (DÜNYASI)


- ETMEK ile ETREK
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Ekmek. İLE Görünüşü sağlıklı, al yanaklı kişi. )


- ETMEN" ile/değil ETMEYİN


- ETNOGRAFYA MÜZESİ <>/< ANKARA HALK EVİ


- ETRA'[Ar.] ile ETRÂH[Ar. < TERAH]

( Dere gibi akan su. İLE/VE Kaygılar, tasalar, gamlar, kederler. )


- ETRAFINDA:
"ÇOK KİŞİ" değil/yerine (SADECE) KİŞİ/ADAM


- ETÜT/ETÜD[Fr. < ETUDE] değil/yerine/= ÇALIŞMA

( Herhangi bir konuda yapılan inceleme, araştırma. | Ön çalışma. | Belirli bir konuyu inceleyen, araştıran yapıt ya da yazı. | Öğrencilerin, bir belletmenin gözetimi, denetimi altında ders çalışması, mütalaa, müzakere. )


- ETÜZ SİNEMASI :

( Rumelihisarı'ndaki ikinci sinema idi. 1970/1971 yıllarında Nedim Etüz Bey tarafından açılan bu sinema sadece üç yıl hizmet verdi ve 1973'te kapandı. )


- EUCLİDEAN İLE HYPERBOLİC İLE ELLİPTİC İLE PROJECTİVE ile/||/<> GEOMETRİ TÜRLERİ

( Farklı aksiyom sistemleri. )

( Formül: K = -1 İLE 0 İLE +1 )


- EV-BARK (SAHİBİ OLMAK)


- EV [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- EV [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- EV [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EV [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EV ile/||/<> AİLE


- EV ile/ve HÂNE


- EV ile/ve/değil/||/<>/< KOMŞU

( Alma. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Al. )


- EV ile/ve/||/<> KONUT

( Öncelikle "ev" ve "konut" sözcükleri ele alınmalı... Türkçe'de konut sözcüğünün kökeni olan "kon", geçici olarak bir yerde bulunmayı tanımlamaktadır. Edim olarak kon-mak biçiminde kullanılır. Eskiden atlarla bir günde alınan yola de "konak" denilirmiş. Örneğin, "buradan orası 10 konak" denildiğinde arası on gün demekmiş. "Gündüzün şer'i, gecenin hayr'ından evlâdır" denilir. Gece yolculuğu yeğlenmez ve bir yerlerde konaklamak gerekirmiş. O yüzden, geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yerlere de konak denilmiş. Zarif, estetik konaklar, kervansaraylar yapmış eskiler...

Ev sözcüğü, konut sözcüğünün tam tersine, kalıcılığı yani yerleşmeyi simgelemektedir. Örnek olarak, Dîvân-ı Lugâti't-Türk'te, "evlenmek" sözcüğünün karşılığı olarak "ev edinmek, yerleşmek" tanımı kullanılır. "Konut ve ev" sözcüğünün kökenlerine baktığımızda ikisinin arasında anlam bakımından çok önemli bir uçurum olduğu rahatlıkla görülebilir. İlk dikkatimizi çekmesi gereken konu şudur. Konut, bir yer üzerinde geçiciliği tanımlar, ev ise yerleşikliği tanımlamaktadır. Konut üzerinde gerçekleşen konmak eylemi herhangi bir yer üzerinde olanaklıyken, evin toprağa oturduğunu (yerleştiğini) fark etmişizdir. Yani "ev" demek, toprakla bağ demektir.

Geçiciliğin simgesi olan konutlarda anılar yoktur, konutlarda anı bulamayız. Anı yoktur, çünkü 40 - 50 yıl içinde yıkılarak yerine yenisi yapılacak beton yapılarca işgal edilmiş topraklardır. Bahçeleri de yoktur... Bağ bahçe olmadığından da çocukluk anılarımız ol(a)maz. Evde ise anılar vardır. Birliktelik vardır, komşuluk vardır, aidiyet vardır. Evde, dedeimiz ninemiz, anne ve babamızla anılarımız yaşar. Üç kuşak bir arada bulunabilir. Huzur ve heyecanımız olur...

Evde, dallarında salıncak yaptığımız ve mevsimi geldiğine meyvelerini yediğimiz doğal ağaçlar vardır. Konutlarda ise GDO'lu ürünler... Uzun bir süre raflarda bozulmadan dursun diye yapay, GDO'lu, hormonlu ve kimyasal katkılı gıdalar ancak konutlarda bulunmaktadır. Evlerin sokakları araba katliamına da uğramaz; çünkü, daracık alanda yirmi ailenin arabası park etmek zorunda değildir. Dolayısıyla evlerin sokakları/mahalleleri çocuklara aittir. Konutların mahallelerinde sokaklar arabalarca işgal edilir, egzoz dumanı da armağanı. Evlerde sadece anne baba ve çocuklar değil dede ve nineler de kendine yer bulabilir. Konutlar ise yaşlıları, dedeleri ve nineleri birlikte barındırmaya yetmez. Onlar, artık "huzur evine gönderilmek zorundadır"...

Evler, nasıl konut oldu?

Diyelim ki, on katlı bir binada 150 m² konut edindik... Bu bina da 500 m² üzerine oturtulan bir alana sahiptir. Binadaki daire sayısı ise yaklaşık yirmi dolayında. Daire başına düşen toprak miktarı en fazla 25 m² gibi görünse de gerçekte toprakla artık bağınız kalmamıştır. Hayali bir topraktır o... Zira hiçbir dairenin topraktan ve onun üzerindeki üretim gücünden, verimliliğinden ve huzurundan yararlanılması olanaklı değildir. Ailelerin toprakla bağı kesilince onları rahatlıkla her şeyi satın alan/almakta zorunda olan tüketim toplulukları durumuna getirilir. Ev üzerinde yerleştiği toprakla bütünleşir ve üretim aracı olur. Konutlar ise birer borç üretimi, yani borçlanma merkezidir. Konutları hem satın alırken, hem de üzerinde yaşamımızı sürdürmeye çalışırken bağımlı, tüketici ve hasta bireyler durumuna düşeriz. Konutlarda doğanın sunduklarından yararlanamayız. Üstelik bu konutların planlı eskitme nedeniyle "bilimsel" süresi 60 - 70 yıl. Kullanım süreleri de 40 - 50 yıldır. 40 - 50 yaş aralığında sahip olduğunuz konutlarda ortalama yirmi yıl yaşamıyoruz bile... Bize üzerinde geçici olarak konulacak kapitalist düzenin dayattığı borç üreten merkezler değil toprak ile bütünleşik gerçek evler gerek. )


- EV ile LAGINA

( ... İLE Mali'de, menapoza girmiş kadınların yaşadığı evler. )


- EVCİMEN, BEKİR SITKI PROF. DR. (İST. 1926 - 1979) :

( Büyükdereli olup, ilk ve orta öğretimini burada tamamlamış, askerlik görevini takiben 1951'de kayıt olduğu İ.Ü. Üniversitesi Orman Fakültesinden 1955'te Orman Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. 1956'da İ.Ü. Orman Fakültesi Ormancılık Politikası ve Amenajman Kürsüsüne asistan olarak atandı. 1961 yılında hazırladığı "Türkiye Sedir Ormanlarının Ekonomik Önemi ve Amenajman Esasları" adlı çalışması ile Doktor unvanını aldı. İngiltere ve ABD de çalışma konuları ile ilgili olarak bilimsel araştırma ve incelemelerde bulundu. 1966'da "Türkiye'deki Aynı Yaşlı Ormanların Optimal Kuruluşa Götürülmesi İmkânları Hakkında Araştırmalar" konulu tezi hazırladı ve Doçent unvanını aldı. 1973 - 1974 arasında Almanya'da Freiburg ve Göttingen Üniversitesi Orman Fakültesinde bilimsel çalışmalarda bulundu. 1976'da Profesörlük unvanını aldı, 1979'da vefât etti. )


- EVDE BAKIM ile/ve/||/<> HASTAHANEDE BAKIM


- EVELEYİP-GEVELEMEK


- EVİNDE YEMEK ile BAŞKASINDA YEMEK

( ... İLE Nedense daha tatlı gelir. )

( Buyurun misafirler, davranın bizimkiler. )


- EVİNİ ve/||/<>/< ZİHNİNİ/KALBİNİ

( Konuk gelecekmiş gibi temiz tut! VE/||/<>/< Ölüm gelecekmiş gibi temiz tut! )


- EVİNİ/MUTFAĞINI/BUZDOLABINI, MARKETE ÇEVİRMEK değil/yerine EVİNİ/ZİHNİNİ, MARKETTE TUTMAK

( İstediğimiz zaman/gerektiğinde, gerektiği kadarını marketten almak varken "her an ve hemen istediğim yerine gelsin" diye onlarca gereksiz/gerekli ürünü evimizde bulundurmamız şart değil! )


- EVİRE-ÇEVİRE (DÖVMEK)


- EVKAF[< VAKF] -ile

( CÂMİ, MEDRESE, İMÂRET GİBİ HAYRÂTIN İDARESİNE AYRILAN ARAZİ, BİNA VS. | VAKIFLAR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ )


- EVKÂF ile/||/<> EVKÂF-I HÜMÂYÛN

( Vakıflar. İLE/||/<> Padişahların ve padişahlara mensup olanların vakıfları. )


- EVLÂ' -ile

( DAHA UYGUN, DAHA İYİ )


- EVLÂD-I İNÂS ile/||/<> EVLÂD-I YOL

( Kız çocukları.[vakfiyelerde geçer] İLE/||/<> Çoluk çocuk.[vakfiyelerde geçer] )


- EVLÂD-I SULBİYE/SULBİYYE ile/||/<> EVLÂD-I ÜMM

( Vakıfta birinin çocuklarını anlatan terim.[Birin torunları, onun evlâd-ı sulbiyyesidir.]. İLE/||/<> Ölenin, ana bir oğlan ve kız kardeşleri. )


- EVLENMEK ile/ve/||/<>/< EĞLENMEK


- EVLENMEK ile/ve/değil/||/<>/< KATLANMAK

(

)


- EVLİ-BARKLI


- EVLİ-DAMLI


- EVLİLİK:
AİLE KARARI(GÖRÜCÜ) ile/ve/<> BEŞİK KERTMESİ ile/ve/<> DEĞİŞ-TOKUŞ

( Sibirya'nın kuzeyinde uygulanan üç çeşit evlilik. Eskiden ve kısmen hâlâ, gençler, 12 - 16 yaş arasında evlendirilirlermiş. İLE/VE/<> ... İLE/VE/<> Bir kızın, bir aileye gelin ve oğlunun da damat olarak gitmesi. )

(

Öteki Evlilik Türleri

Evlilik Türü Tanım Amacı Yaygın Olduğu Bölgeler
Levirat Evlilik Dul kalan kadının, ölen kocasının erkek kardeşiyle evlendirilmesi. Dul kadının korunması, çocukların aile içinde kalması, miras bütünlüğü. Türkler, Yahudiler, bazı Afrika kabileleri, Orta Asya, Güney Asya.
Sororat Evlilik Bir erkeğin, eşi öldüğünde ya da doğurgan olmadığında eşinin kız kardeşiyle evlenmesi. Aile bağlarını koruma, çocukların aynı aile içinde büyümesini sağlama. Kızılderili kabileleri, Afrika kabileleri, Tibet, Nepal.
Zorla Evlilik Bireyin isteği dışında, ailesi ya da toplumu tarafından evlendirilmesi. Aile çıkarlarını koruma, sosyal ya da ekonomik kazanç sağlama. Dünya genelinde bazı geleneksel topluluklar.
Görücü Usulü Evlilik Ailelerin uygun gördüğü kişilerin evlendirilmesi ancak tarafların onayı alınır. Ailelerin söz sahibi olması, uyumlu evliliklerin sağlanması. Türkiye, Hindistan, Orta Doğu, Asya.
Çok Eşli Evlilik (Poligami) Bir bireyin aynı anda birden fazla eşe sahip olması. Soyun devamlılığı, sosyal veya ekonomik avantajlar. Orta Doğu, Afrika, bazı Asya ülkeleri.
Tek Eşlilik (Monogami) Bir bireyin yaşamı boyunca ya da evlilik süresince tek bir eşe sahip olması. Aile yapısının istikrarlı olması, duygusal bağlılık. Batı dünyası, Türkiye, modern hukuk düzenine sahip ülkeler.
)


- EVLİLİK:
SONUÇ değil BAŞLANGIÇ VE SÜREÇ


- EVLİLİK ile/ve/değil KUTSAL EVLİLİK

( Bir başkasıyla. İLE/VE/DEĞİL Kendinle. )

( Gövdeyle. İLE/VE/DEĞİL Zihninde. )

( MÜTEEHHİL[< EHL]: Evlenmiş, evli, teehhül etmiş. )


- EVLİLİKLERİN SONLANMASI:
"AŞKIN BİTMESİ" değil/ne yazık ki/< ARKADAŞLIĞIN OLMAMASI


- EVLİLİKTE/İLİŞKİDE:
(")KÜSME(") ve/<>/>/< (")BAĞIRMA(")


- EVRÂD[Ar. < VİRD] ile/ve/||/<> EZKÂR[Ar. < ZİKR]

( Okunması âdet olunan dini dualar. | Her zaman, dilde ve ağızda dolaşan sözler. İLE/VE/||/<> Anmalar, anımsamalar/hatırlamalar, bildirmeler, söylemeler. | Zikirler. )


- EVRAK[Ar. < VARAK] değil/yerine/= DEĞERLİ BELGE / İŞBELGE


- EVRÂK-I MÜSBİTE ile/||/<> ZABIT KAYITLARI ile/||/<> DÂİMİ KAYITLAR ile/||/<> YOKLAMA KAYITLARI ile/||/<> MAZBATA

( Tapu sicilini tamamlayan belgeler. İLE/||/<> Tapulama(kadastro) görmeden önce taşınmazlarla ilgili tutulan tapu kayıtları. İLE/||/<> Tapu Yönetimlerinde iş sahiplerinin başvurusu üzerine tutulan kayıtlar. İLE/||/<> Rumi 1288 - 1325 tarihleri arasında miri arazinin, yetkili memurlar tarafından mahalline gidilerek, yerinde görülüp incelenerek tutulan kayıtlar. İLE/||/<> Tutanak. )


- EVREN ve/<> BEYİN

( Makro beyin. VE/<> Mikro evren. )

( UNIVERSE and/<> BRAIN )


- EVREN/EVRAN ile EVRENG[Fars.] ile Evren

( Gök var olanların bütünü. kâinat, cihan, âlem, kozmos. | Düzenli ve uyumlu bir bütün olarak düşünülen tüm var olanlar. kâinat. | Büyük yılan. | Kişinin içinde yaşadığı, ilişkide bulunduğu ortam. İLE Taht. İLE Ankara iline bağlı ilçelerden biri. )


- EVREN = KÂİNAT = COSMOS[İng., Fr.] = KOSMOS[Alm.] = KOSMOS[Yun.]

( VAROLANLARIN HEPSİ | OLANLAR | AYALTI DÜNYA [olarak kabul edilirdi] )


- EVRENBİLİM = KEVNİYAT = COSMOLOGY[İng.] = COSMOLOGIE[Fr.] = KOSMOLOGIE[Alm.] = COSMOLOGIA[Lat.] = KOSMOLOGIA[Yun.]


- EVRENBİLİM(KOZMOLOJİ) ve PSİKOLOJİ ve GEOMETRİ/MANTIK


- EVRENDOĞUM = KİYANİYAT, TEŞEKKÜL-İ ÂLEM = COSMOGONY[İng.] = COSMOGONIE[Fr.] = KOSMOGONIE[Alm.] = KOSMO-GONIA[Yun.]


- EVREN/EWREN ile EVREN
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Demirci ocağı biçiminde yapılan ekmek fırını. İLE ... )


- EVRENOS YALISI :

( Çayırbaşı'ndaki yalılarından biri de 1940'lı yıllarda yapılan Evrenos yalısıdır. Kazıklı yol ile eski Çayırbaşı Caddesi arasında ve bahçe içindeki yalı Evrenos yalısı olarak bilinir. )


- EVRENSEL AKIL ile/ve/<> BİREYSEL AKIL


- EVRENSEL BİLİM ile/ve/||/<> DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN BİLİMİ


- ... GERÇEKLİK:
EVRENSEL/BÜTÜNCÜL ... ile/ve/||/<> FİZİKSEL ... ile/ve/||/<> ZİHİNSEL ... ile/ve/||/<> ÖZNEL ... ile/ve/||/<> İLİŞKİSEL ...


- EVRENSEL [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]


- EVRENSEL ile/ve/değil/yerine PAYLAŞILAN

( [not] UNIVERSAL vs./and/but SHARED
SHARED instead of UNIVERSAL )


- EVRENSEL ile/ve/değil/yerine PAYLAŞILAN

( [not] UNIVERSAL vs./and SHARED
SHARED instead of UNIVERSAL )


- EVRENSEL/LİK ile/ve/||/<> KUŞATICI/LIK


- EVRİM:
DOĞAL SEÇİLİM KURAMI/ÖRNEĞİ ile/ve/değil/yerin/<>/>< DAYANIŞMA(SYMBIOSIS) KURAMI/ÖRNEĞİ

( Ekvator bölgesinde. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/>< Sibirya'da. )

( CHARLES DARWIN ile/ve/değil/yerine/<>/>< PYOTR KROPOTKIN[09 Aralık 1842 - 08 Şubat 1921] )


- EVRİM YASASI ile/ve/||/<> EVRİM KURAMI ile/ve/||/<> EVRİMSEL BİYOLOJİ

( )

( )


- EVRİM ile/ve/değil/yerine DEĞİŞİM

( [not] EVOLUTION vs./but ALTERATION
ALTERATION instead of EVOLUTION )


- EVRİM/EVOLASYON[İng. < EVOLUTION] ile DEĞİŞİNİM/MUTASYON

( Canlının tür olarak gelişmesi, bir canlıyı ötekilerden ayırt eden morfolojik ve fizyolojik karakterlerin gelişmesi yolunda geçirilen bir seri değişim. İLE Genetik yapıda, kendiliğinden ya da bir dış etken aracılığı ile ortaya çıkan değişiklik. | Doğada ve toplumda, niteliksel değişmelerin, yavaş yavaş değil birdenbire olması, bir şeyin, ortam ve koşullarını bulduğunda, birdenbire nitelik değiştirmesi. )

( 1500 milyon yıl ilâ 2 milyar yıl gerekir. )

( )

( )

( )

( EVOLUTION vs. MUTATION )


- EVRİM/SEL ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GELİŞİM/SEL

( )

( [not] EVOLUTION vs./and/but/||/<> PROGRESS/DEVELOPMENT
PROGRESS/DEVELOPMENT instead of EVOLUTION )


- EVRİM/LEŞME ile/ve/değil/||/<>/< OLGUNLAŞMA


- EVRİM/SEL/LİK ve/<> EVREN/SEL/LİK


- EVSA'[Ar. < VÂSÎ] ile EVSÂH[Ar. < VESAH]

( Dahe/pek geniş/açık/enli/bol. İLE Kirler, pislikler. )


- EVSÂM[Ar. < VESM/VEŞM] ile EVSÂM[Ar. < VASM]

( Gövde üzerine bir iğne ile kara bir tozdan yapılan resimler, biçimler ya da yazılan yazılar, döğmeler. İLE Ayıplar, utanmalar, arlar, hayâlar. )


- EVSÂT[Ar. < VASAT] ile EVSAT[Ar. çoğ. EVÂSİT]

( Ortalar. İLE Bir şeyin ortası. | Ortadaki. | Orta, orta halli. | Yüksek ile alçak arası. | Türk müziğinin büyük usûllerindendir. )


- EVTÂR[Ar. < VATAR] ile EVTÂR[Ar. < VETER]

( Gereksinimler, gerekli olanlar. İLE Yaya gerilmiş ipler, kirişler, teller. | Bir eğimin iki ucuna bağlanan düz çizgiler. )


- EVZÂ'[Ar. < VAZ] ile EVZAH[Ar. < VÂZIH]

( Durumlar/haller, duruşlar, tavırlar, vaziyetler. İLE Çok açık. )


- EVZÂR[Ar. < VEZER] ile EVZÂR/EFZÂR[Fars.]

( Kaleler, hisarlar, sığınılacak yerler. | Galebeler, üstünlükler. | Dağlar. İLE Sanat/zanaat sahiplerinin kullandıkları aletler. )


- EXCEEDINGLY vs. EXCESSIVELY

( ÇOK FAZLA vs. AŞIRI DERECEDE ÇOK )


- EXCESS vs./and PROBLEM


- EXCITEMENT vs./and ENERGY


- EXCITEMENT vs./and ENTHUSIASM


- EXISTENCE vs. PRESENCE


- EXIT[Tr.] değil/yerine/= ÇIKIŞ


- EYÂLÂT[Ar. < EYÂLET] ile EYÂLET[Ar.]

( Vâlîlerin yönetimi altında bulunan bölgeler. İLE Bir vâlînin yönetimi altında bulunan bölge. )


- EYEGÜ ile EYEGÜ
[<
Divân-ü Lugât-it-Türk]

( Bir hayvanın ya da herhangi bir canlının kaburga kemiği. İLE Çadırın çubukları. )


- EYİCEOĞLU, CELAL (İST. 1914) :

( Deniz Harp Okulunu bitirdikten sonra değişik askeri görevler üstlendi, Donanma Komutanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı görevlerinde bulundu ve Oramiral iken emekli oldu. Sarıyer Spor Kulübü'nde 1 dönem yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. )


- EYLE! ve/||/<> GÖSTER! ve/||/<> KANITLA!

( Konuşmak yerine. VE/||/<> Söylemek yerine. VE/||/<> Söz vermek yerine. )

( Instead of talk! AND/||/<> Instead of say! AND/||/<> Instead of promise! )

( ACT! and/||/<> SHOW! and/||/<> PROVE! )


- EYLEM/FİİL ile/ve ETKİNLİK/FAALİYET

( Tek. İLE/VE Çok. )

( Somut. İLE/VE Soyut. )

( Fizikteki simgesi: S )

( ACTION vs./and ACTIVITY )


- EYLEM/HAREKET ve/||/<>/>/< SAĞALTIM/TEDAVİ/ŞİFÂ


- EYLEM:
[hem/ne] SONLULUK ile/ve/||/<>/hem de/ne de SONSUZLUK


- EYLEM:
KARINCA[< KARIŞTIRARAK] ve/||/<> KARARINCA/KARARINDA


- EYLEM:
US/AKIL ve/+/||/<> İSTENÇ/İRÂDE


- EYLEM ve/||/<>/> ANDA OLMAK ve/||/<>/> KENDİLİĞİNDENLİK ve/||/<>/> YARATICILIK


- EYLEM ve BİRLİK

( ACTION and UNITY )


- EYLEM ile/ve/değil/yerine BÜTÜNLÜK İÇİNDE EYLEM

( [not] ACTION vs./and/but ACTION IN THE INTEGRITY
ACTION IN THE INTEGRITY instead of ACTION )


- EYLEM ve/<>/>< DÜŞÜNME


- EYLEM ile/ve/||/<>/> ETKİ

( ACT vs./and/||/<> EFFECT )


- EYLEM ile/değil EYLEME(K)


- EYLEM ile/ve/değil/||/<>/< EYLEMİN DEĞERİ

( Bilim. | Sanat. | Fizik/doğa. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Felsefe. )


- EYLEM = FİİL = ACTION, ACTIVITY[İng.] = ACTION[Fr.] = AKTION, HANDLUNG[Alm.] = ACTION[Lat.] = ACCIÓN[İsp.]


- EYLEM ve/||/<>/> YOL GÖSTERİCİ/LİK


- EYLEME = ACT, OPERATE[İng.] = AGIR[Fr.] = HANDELN[Alm.] = AGERE[Lat.] = OBRAR[İsp.]


- İKTİDAR:
"EYLEMSEL" değil/yerine/></< HUKUKÎ


- EYLEMSİZ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE ile/değil/yerine EYLEMLİ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE

( El duası olmadan, dil duası olmaz. )

( Yaparak başarırsınız, tartışıp çekişerek değil. )

( Kalbi değiştiren eylemdir. )

( Herşey yapıldığında zihin sessiz kalır. )

( Sağlam bir anlayışa sahip bir kişi, eylemden sakınmaz. )

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikâyet etmeyiniz. )

( [not] THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION vs./but THOUGHT/TO THINK IN ACTION
THOUGHT/TO THINK IN ACTION instead of THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION
By doing you succeed, not by arguing.
A change of heart is action.
When all is done, the mind remains quiet. )


- EYLEMSİZ "ÖNGÖRÜ" ile/ve/<> ÖNGÖRÜSÜZ "EYLEM"

( Hayal görmek. İLE/VE/<> Karabasan görmek. )


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve/||/<>/> ÇOKLU EYTİŞİM

Bugün[24 Ekim 2025]
itibarı ile 24.299 başlık/FaRk ile birlikte,
24.299 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(31/99)