Bugün[08 Temmuz 2025]
itibariyle 5.402 başlık/FaRk ile birlikte,
5.401 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(20/23)


- STALAGMİT[Yun.] değil/yerine/= DİKİT


- STANDART MODEL ile/ve/||/<>/> OPAK EVREN

( 10[üzeri]-2'ye kadar. İLE/VE/||/<>/> 10[üzeri]-2'nin altı. )


- STAR PLANET


- STATİK[Fr. < Yun.]/STATOR[Lat.] değil/yerine/= DURUK/DURAĞAN/DEĞİŞMEZ[>< DEVİNİM]


- STEP ile/değil PAMPA

( ... İLE/DEĞİL Arjantin'de, stepten daha genç olan oluşuma verilen ad.[Pampada yetişen ve sarı renkli, çiçeklere sahip çalılıkları, yerliler, kayıklarında, sudan korunmak için kullanırmış. Bunların adı da "calafete" imiş ve Calafata kasabası, adını buradan almış.] )


- STEP/STEPPE[Fr., Rus.] ile STEP[İng.]

( Bozkır. İLE Basketbolda, hatalı yürüme. | Basamak ve adımlarla yapılan spor etkinliği. )


- STRATİGRAFİ değil/yerine/= KATMANBİLİM


- STRATOSFER ile/ve/<> STRATOPOZ

( Katyuvar. İLE/VE/<> Katyuvarın üst sınırı. )

( STRATOSPHERE vs./and/<> STRATOPAUSE )


- STRATUS[Lat.] değil/yerine/= KATMANBULUT

( Gri renkli, sise benzeyen fakat yere kadar inmeyen bulut tabakası. )


- STRÜKTÜRALİZM değil/yerine/= YAPISALCILIK

( Bilimin her dalında, "yapı"dan yola çıkarak, sonuçlara ulaşma yöntemi. | Dilin tümüyle bir yapı özelliği gösterdiğini, terimlerin bu ilişkileri belirlediğini ileri süren dilbilim öğretisi. )


- SU, BU ile/ve BUZ

( Su, alçakgönüllülüğü simgeler. )

( [Kafkas] ÇIGAL ile/ve ... )

( [Kofti] MU ile/ve ... )

( ZÜLÂL(Saf, hafif, soğuk, güzel, tatlı su.) İLE/VE ... )

( ... ile/ve YAH )

( WATER vs./and ICE )

( EAU avec/et GLACE )

( WASSER mit/und EIS )

( AGUA con/y HIELO )

( ACQUA con/e GHIACCIO )


- SU:
[hem] ÇÜRÜTÜR ve/||/<>/hem de CANLANDIRIR


- SU GEÇİRMEZ/LİK ile/ve/||/<>/< IŞIK GEÇİRMEZ/LİK


- SU:
HİDROJEN ile/ve/||/<> OKSİJEN

( [atom] İki. [H2] İLE/VE/||/<>/>< Bir.[O] )

( [Öğe numarası] 1. ile/ve/||/<>/>< 6. )

( Hidrojen, oksijenin tersidir. Bu iki gaz, kolayca tepkidiğinden, birinin konsantrasyonundaki artış, ötekinin konsantrasyonunda azalmaya neden olur.[Miktarı daha fazla olan gaz, su üreten kimyasal tepkime içinde daha az miktardaki gazı tüketir.] )

( En yanıcı. İLE/VE/||/<> En yakıcı. )

( )


- ŞU ÖZELLİKTEN ile/ve/<> ŞU YÜZDEN ile/ve/<> ŞU YÖNDEN

( MİN-HAYS ile/ve/<> MİN-VECH ile/ve/<> MİN-CİHET )


- SU:
ŞEFFAF değil AÇIK MAVİ


- ŞU, ŞUNA/ŞUNUNLA:
"TERS ORANTILI" ile/değil "TERS"


- SU UÇTU ÇAĞLAYANI/ÇAĞLARI(ŞELÂLESİ) ile/ve SU UÇTU ÇAĞLAYANI/ÇAĞLAR

( Bursa'da. İLE/VE Bilecik'te.[Bahar döneminde gitmek gerekiyor.] )


- SU:
YERÜSTÜ/NDE ile/ve/<> YERALTI/NDA

( Yukarıdan aşağı akar. İLE/VE/<> Aşağıdan yukarı doğru çıkar. )


- SU ile/ve/değil/yerine/||/<>/> BAĞIL SU

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Çorba, taze meyve suyu vb. )


- SU ve/||/<>/> DELİ

( Akar. VE/||/<>/> Bakar. )


- SU ile HAFİF SU

( ... İLE Her bir moleküldeki hidrojen atomunun ikisi de protiyum izotopu olan su. )


- SU ve/||/<>/> İSTANBUL SU KÜLLİYATI

( Mustafa İnce*
( Literatür Dergisi Türk Bilim Tarihi )

 

Giriş

Osmanlı dönemi İstanbul'una dair arşiv belgelerinin tıpkıbasımı konusunda, son yıllarda önemli kaynaklar yayınlandı. Bunlar arasında İstanbul Su Külliyatı , İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) Arşivi'nde bulunan Vakıf Su Defterleri ve Eyüp kadı sicilleri içinde yer alıp su ile ilgili işlemler için tutulmuş Mâ-i Lezîz Defterleri 'nin tıpkıbasımını ve transkripsiyonunu okuyucuya sunan tam bir defter serisi olarak araştırmacılara sunulmuş bulunuyor. Bu iki kaynağa ek olarak, Vakıf Su Tahlilleri başlığı altında yayınlanan iki ciltlik tahlil çalışması da Külliyat 'a dahil edilmiştir. İlk cildi 1997 yılında ve 34. ve son cildi 1 ( Suyolcu III ) 2003 yılında yayınlanan Külliyat , benzer çalışmaları da gerçekleştiren İstanbul Araştırmaları Merkezi 2 bünyesindeki bir grup akademisyen, uzman ve araştırmacının ortak çalışmasının bir ürünü olarak akademik dünyaya kazandırıldı. 3

Çalışma, benzer eserlerde de kullanılagelen yayın metoduyla okuyucuya sunulmuştur: Her belgenin başında belgenin bir özeti yer almakta, özetin yanında sırasıyla defterin numarası, sayfa numarası ve belge numarası bulunmaktadır. Kitap formatında hazırlanan bu ciltlerin yanısıra araştırmacılar sözkonusu külliyata internet ortamında İstanbul Su Arşivi Veritabanı adı altında da erişebilmektedir. 4 Ücretsiz olarak hizmet veren bu internet sitesinde araştırmacı sorguladığı belgeleri adına açtığı hesaba kaydedebilmektedir. Kaynaklara kitaptan ulaşanlar için ilgili cildin başında ana ve alt konular tablosu ve sonunda da ayrıntılı bir indeks mevcuttur. 34 ciltten oluşan bu defter serilerinin içeriğine geçmeden önce, İstanbul'un su tarihiyle ilgili kısa bir bilgi vermek yerinde olacaktır.

 

1-İstanbul'un Kısa Su Tarihi

Roma ve Bizans döneminde İstanbul'un su gereksinimi, Hadrianus döneminde (117-138), Istıranca dağlarından; Konstantinus döneminde (324-337) yine Istırancalardan; Valens döneminde (364-378) Belgrad Ormanları'ndan; ve Theodosius döneminde (379-395) yine Belgrad Ormanları'ndan şehre su sağlayan toplam dört ana su kaynağından karşılanıyordu. 5 Bizans döneminde 7. ve 8. yüzyıllarda, şehir surları dışında kalan Romalılardan kalma su tesisleri doğal afetler ve saldırılar sonucu ağır hasarlar görmüş ve kullanılamaz hale gelmişti. Özellikle 4. ve 5. yüzyıllarda yapımına ağırlık verilen kapalı ve açık sarnıçlar, Bizans döneminde şehrin dış su kaynaklarına bağımlılığını azaltmak için başvurulan yöntemler olarak göze çarpmaktadır. Nitekim, 1204'teki Latin istilasından sonra, şehre dışardan su sağlayan isale hatları tamamen kullanılamaz hale gelmişti. 6

Fetih'ten sonra onarılarak Fatih ve Turunçlu suyolları adlarıyla anılmaya başlanan eski kaynakların yanısıra Halkalı suları da şehre yeniden su vermeye başlamıştır. İstanbul'daki ikinci önemli su altyapı inşa hamlesi, şehirde geniş çaplı bir imar faaliyetine de sahne olan Kanuni devrinde (1520-1566) ve özellikle Mimar Sinan gözetiminde 1554-1563 yılları arasında inşaatı tamamlanan Kırkçeşme suyollarının yapımıdır.

Osmanlı Devleti, Roma ve Bizans'tan kalan büyük oranda kaybolmuş ve metruk su yapılarını, kendi oluşturduğu yeni su altyapı sistemine dahil etmişti. Diger taraftan, Osmanlı sistemi iki önemli yenilik ihtiva ediyordu: Teşkilat ve işletme vakıf yapısı altında örgütlenmekle birlikte, "siyasi otoritenin yakın gözetimi altında, ancak özel vakıf hukuku içinde işliyordu." 7

Fetih arefesinde nüfusu 50.000 olarak tahmin edilen İstanbul'da, 1477'de mevcut hane sayısı 16.326 olarak tespit edilmiş, ancak özellikle Haliç'in kuzeyinde yeni gelişen Tophane, Fındıklı, Cihangir ve Kasımpaşa gibi mahallelerle hane sayısı 1535'te yürütülen tahrirde 80.000'e ulaşmıştı. 8 Robert Mantran'ın 600.000-700.000 olarak hesap ettiği 17. yüzyıl İstanbul ve diğer üç kadılığın nüfusunda, 18. yüzyıldaki en önemli artış Galata-Pera bölgesinde olmuştu. 9 Hızla artan nüfusa karşın Kırkçeşme ve Halkalı suyollarının İstanbul suriçine su sağlayan temel kaynak olarak yetersiz kalması üzerine, 18. yüzyılda Taksim Suları devreye girmiştir. Kasımpaşa, Galata, Beyoğlu, Beşiktaş, Ortaköy ve Boğaziçi'ndeki artan nüfus baskısı sonucu kronikleşen su ihtiyacını karşılamak amacıyla III. Ahmet devrinde başlatılan inşaat faaliyeti 1839'a dek sürmüştür. 10

Aynı yüzyıllarda, şehrin Anadolu yakasındaki su ihtiyacı Kayışdağı, Atikvalide, Küçük Çamlıca, Alemdağ, Karakulak ve Beykoz mevkilerinden bağlanan isale hatları ile karşılanıyordu. Böylece dört kadılıktan (Suriçi, Eyüp, Galata ve Üsküdar) oluşan İstanbul'un su ihtiyacı 19. yüzyılın ilk yarısına kadar bu kaynaklarla karşılanmaya çalışılmıştı. 1902 yılında, bu kaynaklara II. Abdülhamit devrinde oluşturulan Hamidiye (Kağıthane) su şebekesi eklenecekti.

1844'te 391.000 olan şehir nüfusu, yüzyıl sonunda yaklaşık olarak 850.000 civarında idi. 11 19. yüzyılın ikinci yarısında, mevcut kaynakların şehre yetmemesi üzerine yeni kaynak arayışlarının ortaya çıktığını görmekteyiz. Özellikle 1854'te modern belediyenin kurulmasıyla birlikte gerçekleştirilen yeni imar planları ve faaliyetleri, Beyoğlu bölgesinde ( Altıncı Daire-i Belediye ) yeni inşa edilen binalara basınçlı su sağlamayı zorunlu kılıyordu. İki özel girişimci, Mühendis Ternau Bey ve Hariciye Teşrifatçıbaşısı Kamil Bey 1874'te aldıkları su imtiyazını, 1881/1882'de Dersaadet Anonim Su Şirketi' ne, ya da daha meşhur ismiyle Terkos Şirketi' ne, devretmişlerdi. Bununla birlikte İstanbul'a Terkos'tan su isalesi ancak 1890'dan sonra sağlanabilmiştir. Bir Fransız şirketinin temsilcisi olan Karabet Sıvacıyan, Anadolu yakasına Elmalı deresinden su sağlayan Üsküdar-Kadıköy su şirketi kurma imtiyazını 1888'de aldı ve bu hakkı ertesi yıl Elmalı (Üsküdar-Kadıköy) Osmanlı Anonim Su Şirketi 'ne devretti. 12 Bu şirket, 1893'te Elmalı barajını inşa ederek Anadolu yakasında bir su şebekesi kurmuştur.

1854-1855 (h.1271) yılından itibaren vakıf sular kiralanmaya başlanmış ve bir masura suyun kirası yıllık otuz kuruş olarak belirlenmiştir. 13 XIX. yüzyılın ikinci yarısı, İstanbul suları için idari yönden birtakım değişikliklere sahne olacaktı. 1868 yılında çırarılan bir nizamname ile, su işlerinin idaresi Maliye ve Evkaf Nezareti'nden alınıp yapısı yenilenen İstanbul Şehremaneti'ne devredilmiştir. 14 Ancak, mali sıkıntılar, teşkilatın yetersizliği ve yetki karmaşasından dolayı su idaresinde başaralı olamayan belediye, II. Meşrutiyet döneminde suların idaresini tekrar vakıflara bırakmak zorunda kalmıştı. 15

İstanbul Şehremaneti 3 Nisan 1930'da çıkarılan Belediye Kanunu'na kadar, 1876 yılında çıkarılan Belediye Kanunu ile ademi merkeziyetçi, 1912'de çıkarılan kanun ile de merkeziyetçi bir idare tecrübesinden geçecekti. Cumhuriyet devrinde ise, eserlerinde sık sık belediye örgütünün merkezi idareden müstakil bir yapıda teşkilatlanmasının önemini vurgulayan Osman Nuri Ergin'in ifade ettiği gibi, vakıflar (bu arada su vakıfları) vatandaşlar arasında dayanışmayı ( tesanüd ) engelleyici bir unsur olarak görüldüğünden, bunların görev ve yetkilerinin belediyelere devri öngörülüyordu. 16 Sözkonusu dönemde tüm dünya da etkili olan, ekonomik buhranı da yaşayan ve devletleştirme faaliyetleri hız kazanan Türkiye'de, sahipleri yabancı, imtiyazlı su şirketlerinin varlığı da ayrı bir rahatsızlık unsuruydu.

Cumhuriyet'ten sonra Terkos Şirketi'nin adı İstanbul Türk Anonim Su Şirketi olarak değiştirilmiş, 1932'de Terkos imtiyazı devlet tarafından satın alınıp, bu imtiyaz 1933'te kurulan İstanbul Sular İdaresi 'ne verilmiştir. Terkos sularının işletilmesinin yanında, önceleri vakıflar idaresinde iken 1926'da İstanbul Belediye'sine devredilen vakıf suların da bu idare bünyesinde toplanmasıyla İstanbul'un su işleri idaresi büyük oranda merkezileştirilmiş oldu. Üsküdar-Kadıköy imtiyazının devletleştirilmesiyle de bu süreç tamamlanmıştır. 17

 

2- KAYNAKLAR

2-A (III., IV., VIII., IX., X., XV., XVI., XVII., XVIII., XIX. ve XX.) 18 İSTANBUL ŞER'İYE SİCİLLERİ: MÂ-İ LEZÎZ DEFTERLERİ

İstanbul'daki mevcut sular mülk (özel) ya da vakıf olmak üzere iki hukuki statüden birinde bulunuyordu. Ancak suların çok önemli bir bölümü vakıf statüsündeydi. Padişahlar, hanedan mensupları, devlet erkanı ve halktan hayırseverler birçok su vakıfları kurmuşlardı. Su sahipleri mevcut suyollarını, kullanabiliyorlar ancak bunun için belirli bir miktar suyu ana hatta bırakmaları gerekiyordu.

Vakıf sulara temessük ile mülk sulara ise Eyüp Mahkemesi'nden alınan hüccet ile tasarruf olunabiliyordu. 19Mülhak/katmasular (bir kaynaktan çıkarılıp ana isale hattına bağlanan sular) ister özel bir şahıs tarafından isterse de bir vakıf tarafından kullanılacak olsun, bir mahalle bağlanmadan önce erbab-ı miyâh yada ehl-i vukûf olarak adlandırılan bir grup resmi görevlinin gözetiminde yürütülen ve İstanbul'daki tüm su işlerine bakan Eyüp Mahkemesi'nin düzenlediği bir keşif hüccet iyle tescil ediliyordu . Bu hüccet suyu kimin çıkardığını, suyun çıkış mahallini, içinden geçtiği isale hattını ve ait olduğu vakfı, suyun miktarını ve mecrâ hakkı olarak adlandırılan suyun istenen mahalle bağlanma hizmetinin karşılığı olarak, suyoluna bırakılan su miktarını ayrıntılı olarak tesbit ediyordu. Ma-i Leziz Defterleri İstanbul Müftülüğü Şer'iye Sicilleri Arşivi Havâss-ı Refî'a (Eyüp) Mahkemesi sicil defterleri arasında yer alan 258, 280, 285, 293, 299, 314, 323, 331, 351, 357, 367, 404, 412, 439 nolu 1786-1837 yılları arasında tutulan toplam 14 defterdeki hüccetleri içermektedir. Ancak proje başlangıcında Şer'iye Sicilleri Arşivi Kataloğu'nda varlığı tespit edilen 257 numaralı defter henüz bulunabilmiş değildir.

Eyüp Kadılığı su keşf hücceti düzenlemenin yanısıra Haslar bölgesine gelen suyun alım-satımı, dağıtımı, devir ve intikali gibi suyla ilgili tüm işlemlere de bakıyordu. Mahkeme bu görevini 1837 yılına kadar sürdürmüş, bu tarihten sonra yetkisi Evkaf Hazinesi'ne devredilmiş, ve daha sonraları binalara olduğu gibi sulara da mülkiyet belgesi olarak Senedat-ı Umumiye İdaresi'nden Sened-i Hakani verilmeye başlanmıştır. 20 Bu sebeple, Mâ-i Lezîz Defterleri 'nin kayıtları kronolojik olarak 1837 yılında son bulur. Bu tarihten sonra Eyüp Mahkemesi'nin yetkisi II. Mahmut devrinde kurulan Evkaf-ı Hümayun Mahkemesi'ne devredilmişti. 21

Mâ-i Lezîz Defterleri araştırmacılara 18. yüzyılın ilk yarısı ve 19. yüzyılın ilk yarında mahkemelerden hüccet alma işleminin çok yaygın olduğu şeklinde bir izlenim bırakmaktadır. Söz konusu dönemde İstanbul'un iaşesiyle ilgili çok büyük sorunların yaşandığı bilinen bir gerçektir. Bunun yanında sık sık başvurulan tağşişler ve bunun yol açtığı enflasyon İstanbul'un hızla artan nüfusunun su ihtiyacını karşılamada daha büyük sorunlara yol açmış olmalıdır. Bu ortamda özel şahısların ve vakıfların ellerindeki kısıtlı su imkanlarını korumak için bunları mahkemelerde tescil ettirme endişelerinin artması da anlaşılır kabul edilmelidir. Bu yönüyle su için alınan hüccetler, gedik 'in esnaf arasında yaygınlaşmasına benzer paralel bir süreç izlemiş olabilir. Ancak, kesin bir yargıya varmak için Vakıflar Genel Müdürlüğü'nün elinde bulunan ve çok daha geniş bir zaman aralığındaki kayıtları içeren kayıtların araştırmacılara sunulmasını beklemek daha uygun olacaktır.

 

2-B VAKIF SU DEFTERLERİ

Vakıf su defterleri, Külliyat 'ın ikinci kaynağını oluşturmaktadır. Bu kayıtlar Su Nezareti'nde tutulan defterlerden oluşmaktadır. Kanuni devrinden itibaren mimarbaşılıkla içiçe olduğu tahmin edilen su nazırının görevi, kentin su ihtiyacının karşılanması ile ilgili her türlü işi içeriyordu. Su ile ilgili müstakil bir nezaretin kurulması XIX. yüzyılda gerçekleşmiştir. Ancak, vakıfların yönetiminin ve gelirlerinin merkezileştirilmesi amacıyla 1826'da kurulan Evkaf-ı Hümayun Nezareti , II. Mahmut devrinde kurulan Su Nezareti'nin denetimindeki suların yönetimini 1835 yılında devraldı. Birçok altbirimi haiz olan Evkaf Nezareti'nin altında Mahkeme-i Evkaf da bulunmakta idi. 22 Kuruluşu muhtemelen 1837'den sonra olan bu mahkeme, yukarıda da belirtildiği gibi Eyüp Mahkemesi'nin su ile ilgili tüm yetkilerini devralmıştır.

Vakıf Su Defterleri'nin, genel olarak defterlerin arşivdeki sırasına göre yayınlanmasına karşın, bazı defterlerde bu sıraya dikkat edilmemiş, bunun yerine ciltlerin sayfa sayısının standardizasyonunu sağlamak amacıyla uygun hacimli defterler birleştirilerek beraber yayınlanmıştır. Ancak, bu durum, her belgenin başında işaret edilen defter ve belge numaraları vasıtasıyla bir karışıklığa mahal bırakmamıştır.

 

I. Hatt-ı Hümâyûn (1667-1807) 23

Bir numaralı Vakıf Su Defter'i olan Hatt-ı Hümâyûn , 1577-1804 tarihleri arasında 368 adet katma suyun keşifleri yapıldıktan ve mahkemeden hüccetleri alındıktan sonra verilen veya bir mahalle su bağlanması için verilen berat, ya da Hatt-ı Hümâyûn kayıtlarını içerir. Defterin girişinde yayıncı tarafından hazırlanan ayrıntılı bir tabloda, ana ve alt konular gösterilmiştir. Tablonun bize gösterdiğine göre, en büyük alıcılar evlerdi. Bu defterde, vakıflar gibi özel şahısların da ana isale hattına yaptıkları katmaların kayıtları ve kendilerinin bundan ne şekilde faydalanacakları, su satışları, devirleri ve intikali işlemleri gösterilmiştir.

 

II. İlmuhaber 1 (1673-1871), V. İlmuhaber 2 (1700-1871) , VI. İlmuhaber 3 (1606-1901), VII. İlmuhaber 4 (1856-1928)

Su sahibleri, mahkemeden aldıkları hüccetlerle, Başmuhasebe 'ye geldiklerinde kendilerine bu konudaki ilmuhaberin bir sureti veriliyordu. 24 Başmuhasebeden çıkan suret ya da ilmühaber Su Nazırı Defterleri'ne kaydolunuyordu. 25

Su ile ilgili ilmuhaberler İSKİ arşivinde Vakıf Su Defterleri I, II, III, IV, V, VI ve XVIII nolu defterlerde olmak üzere toplam yedi cillt olarak mevcuttur. Ancak bunlar okuyucuya dört cilt halinde sunulmuştur. İlmuhaber ciltlerinde çeşitli kurumlar arasında su alım-satım, devir, hibe, intikal gibi işlemler için yazışma kayıtları bulunmaktadır. Bunların yanında künk yada kuyu nizamı yada hanım sultanların vakfettikleri suların kayıtları da yer alabilmektedir. Ciltlerin başında birer fihrist yer almaktadır. İlmuhaber I 1673-1871 (ağırlıklı olarak 1820-1830 yıllarından); İlmuhaber II 1700-1871 (XIIIV. yüzyılın ilk yarısı ve XIX. yüzyılın ilk yarısından; İlmuhaber III 1606-1901 (ağırlıklı olarak XIIIV. yüzyılın sonu ve XIX. yüzyılın ilk yarısından; ve İlmuhaber IV 1856-1928 (ağırlıklı olarak XIX. yüzyıl sonu ve XX. yüzyılın ilk yıllarından) ilmuhaber kayıtlarını içermektedir.

İlmuhaber , İstanbul'un su tarihiyle ilgilenenlerın yanısıra şehir tarihçileri ve sosyo-iktisadi tarihle ilgilenenler kadar siyasi tarihçilerin ilgisini çekecek belgeleri de içermektedir. Özellikle İlmuhaber IV'ün içinde, vakıf sistemine dayanan klasik Osmanlı su sisteminin değişimi/dönüşümü, modernleşmesi ve Cumhuriyet'e intikaliyle ilgili çarpıcı belgeler yer almaktadır. 1928'e kadar düzenli olarak tutulan bu defter kayıtlarından anlaşıldığı üzere, henüz saltanatın resmi olarak kaldırmış olmamasına rağmen, Ankara'daki Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin vakıflar ile ilgili genelgeleri Payitaht'ta hukuki olarak tanınıyordu. Nitekim saltanat makamını 1 Kasım 1922'de resmen kaldıran Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin Şer'iye ve Evkaf Vekaleti'nin İstanbul'daki vakıflar ile ilgili 16 Kasım 1922'de yayınladığı genelgesinin bir sureti de İlmühaber IV'te yer almaktadır. 26 Sözkonusu genelge kayıt defterlerinin eskiden olduğu gibi tutulmaya devam ettirilmesini önemle vurguluyordu.

Cumhuriyet'in ilanından sonra da su defterleri eskiden olduğu gibi tutulmaktaydı. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 28 Nisan 1926 tarihli vakıf sularıyla ilgili kanunu vakıf sularının bir envanterinin çıkarılması için reyhânî ve dîvânî kırma hattı ile yazılmış vakfiye suretlerini kaydetmek üzere vukufu bulunan bir memurun istihdam edilmesini öngörüyordu. 27

 

XI. Kırkçeşme Suları 1 (1792-1912), XII. Kırkçeşme Suları 2 (1811-1921)

1792-1912 yılları arasındaki kayıtları içeren Cilt I'in giriş kısmında bir fihrist yer almakta ve alım-satım, devir, intikal, temessük ve hamiş-i temmessük ve sened-i Hakani kayıtlarını içermektedir. Son kısmında Sadrazam Derviş Mehmed Paşa vakfının musakkafat defterinin bir sureti yer almaktadır. Buradan, bu vakfın elinde bulunan su kaynaklarının miktarı, bunları kimlerin kullandığı (müşterileri) ve topladığı ücretler görülebilmektedir. Cilt II'de de benzer konulardaki belgelerin 1811-1921 arasındaki kayıtları yer almaktadır. Her iki cildin başında, yayıncının hazırladığı detaylı tablolar okuyucuya kolaylık sağlamaktadır.

 

XXI. Halkalı Suları 1 (1837-1905), XXII. Halkalı Suları 2 (1843-1913),

Cilt I, 24 numaralı defterin tamamını içerir. Kaynağı Halkalı ve Cebeci Köy havzası olan Halkalı Suları, İstanbul'un yüksek semtlerinin su ihtiyacını karşılıyordu. Başlığı Halkalı Suları olmasına rağmen, bu defterde Bahçeköy'den Tophane, Kasımpaşa, Galata ve Boğaziçi çevresine bağlanan suyun nasıl dağıtıldığına dair ve diğer önemli bir suyolu olan Kırkçeşme suyollarının tamiri için yapılan masraflara, kullanılan malzemelere ve işçi ücretlerine dair kayıtlar bulunmaktadır. Bu suyolu üzerinde bulunan baca, maslak, katma, terazi, ızgara gibi su yapılarının sayısı ve durumuna dair keşif raporları da yer almaktadır. Yine Halkalı ve Üsküdar'daki suların durumu ile ilgili raporlar yada çeşitli bendler ile ilgili raporlara da yer verilmiştir. Aslında Halkalı ile ilgili kayıtlar bu defterin ortasındaki fihristin gösterdiği gibi, defterin ikinci kısmını oluşturmaktadır. 28 Cilt II, 15 numaralı defterin tamamını içerir. Bu cilt, ilk cildin devamı niteliğinde olup Halkalı Suları'nın beslediği bazı hizmet bölgelerinde gerçekleşen alım-satım, kiralama, devir ve intikal gibi işlemlerin kayıtarını içerir.

 

XXIII. Avrupa Yakası Suları 1 (1603-1826), XXIV. Avrupa Yakası Suları 2 (1577-1842), XXV. Avrupa Yakası Suları 3 (1574/1831)

Cilt I, "Valide Suyı'ndan Kopuz Deresi'ne Gelen Mülhak Sular, Cild-i Evvel" adlı 8 numarlı defterin 258. sayfasının 7. hükmüne kadar olan kısmını içerir. Cilt II, 8 numaralı defterin 259. sayfasının 1. hükmünden Cild-i Sani başlıklı 9 numaralı defterin 16. sayfasının 1. hükmünün sonuna kadar olan kısmını içermektedir. Cilt III, 8 numaralı defterin 259. sayfasının 1. hükmünden Cild-i Sani başlıklı 9 numaralı defterin 16. sayfasının 2. hükmünden sonuna kadar olan kısmını içermektedir. Bu üç ciltte vakıf ve katma suların sahipleri, suların geçtikleri isale hattı, miktarı ve bırakılan mecra hakkı ile bunlar ile ilgili alım-satım, devir ve intikal işlemleri hakkında tutulan keşif ve hüccet kayıtları bulunmaktadır.

 

Suyolcu ( Râh-ı Âb î ) Defterleri

Asıl görevi suyollarının bakım ve onarımı gibi su altyapılarının düzenli işlemesini sağlamak olan suyolcular, bunun yanında abonelerden sarfiyat meblağlarının toplanması, kamu binalarının su ihtiyacının karşılanması gibi işlerden de sorumlu idi. Kendilerine ait hizmet bölgelerinde yaptıkları onarımlar için ilgili şahıs yada vakıflardan bu masrafları tahsil ediyorlardı. 1828 yılından sonra maaşları Maliye Hazinesi'nden karşılanmak üzere Emtia Gümrüğü tarafından ödeniyordu. Hicri 1305 yılından itibaren, suyolcular tamir masraflarını yılsonunda idareden talep edebileceklerdi. 29 1846 yılında, birçok suistimale adları karışan suyolcular hakkında önemli düzenlemeler yapılmıştı: Buna göre, vakıflara ait suyollarının düşük miktarlı masrafları ilgili vakıflar, yüksek miktarlı masraflarının ise Evkaf Nezareti'nce ödenmesi, Eyüp'deki Yenikubbe ile Taksim suyunun küçük taksiminin ilerisindeki mahallere soyolcularının müdahale etmemesine karar verilmişti. 30

Esas olarak müstakil bir esnaf kolu olan suyolcular bu göreve kadılık tarafından onaylanan bir gedik le gelebiliyorlardı. Suyolcu Defterleri, bu görevlilerin İstanbul'da hangi hidmet lerde (hizmet bölgelerinde) ne kadar maaşla hizmet ettiklerini, çeşitli suyolu tamir masraflarını gösteren, ya da tevcihler için verilen berat ve tayin kayıtlarıdır.

 

XXVI. Su Yolcu 1 (1717-1925), XXXIII. Suyolcu 2 (1871-1921), XXXIV. Suyolcu 3 (1684-1876)

Cilt I, İSKİ arşivinde bulunan ve Râh-ı Âb îlik Defteri adını taşıyan 10 numaralı defterin tamamını ve 11 numaralı Suyolcular Nezareti ve Bazı Ashab-ı Mesalihin Kuyudat Defteri 'nin ilk 36 sayfasını içermektedir. Cilt II'de, 11 Numaralı Su Yolcular Nezareti ve Bazı Ashab-ı Mesalihin Kuyudat Defteri 'nin son kısmı ile 12-1 numaralı defterin ilk 49 sayfasını içermektedir. Su ile ilgili alım-satım, ipotek, devir, intikal ve benzeri işlemler için verilen senet yada temessüklerin yanısıra suyolcu hisselerinin alım-satım kayıtları da burada yeralmaktadır. Cilt III, 12-1 numaralı defterin son kısmı ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yer alan Atik Şikayet Defterleri, Kamil Kepeci Defterleri ve Maliye'den Müdevver Defterler tasnifinde yer alan suyolcu kaytılarını içermektedir. Su alım-satım, ipotek, devir ve intikali gibi işlemler, suyolculuk görevi için verilen berat ve boş suyolcu hisselerinin ( gedik ) satışı, Divan'dan su ile ilgili arzuhaller üzerine İstanbul ve çevresindeki kadılıklara yazılan tezkereler ve Divan hükümleri de bu ciltte mevcuttur. Sözkonusu Divan kararlarının hemen hepsi, 17. yüzyıldan birkaç hüküm dışında, XVIII. yy. tarihlidir.

 

XXVII. Su Keşif Defteri 1 (1842-1862), XXVIII., Su Keşif Defteri 2 (1847-1872), XXIX. Su Keşif Defteri 3 (1862-1876)

Su keşfi, erbâb-ı miyâh olarak adlandırılan uzmanlar tarafından gerçeleştirilen keşf ü muayene işlemiydi. Defterler, İstanbul'daki çeşitli su yollarının ve şebekelerin tamirat masraflarını gösterir. Söz konusu masraflar camilere, vakıf çeşmelere, saraylara bağlı olan su yollarında yapılacak boru yenilenmesi, çamurlu olan lağımların temizlenmesi, derzlerin tamiri, hendek kazılması yada baca inşası gibi işlemlerdi. Tamirin yanında, yeni yapılacak çeşme, havuz ve su yolları için çıkarılan muhammen bedeller de gösterilmektedir. Söz konusu inşaat için gerekli malzemeler ve inşaat tekniği de ayrıntılı bir biçimde zikredilmektedir. Bu kayıtlardan öğrendiğimize göre, Evkaf-ı Hümayun'a ait masraflar ve özel şahısların masraflara katlması Mukaseme Defteleri'nde belirleniyordu. Bu masraflar harcanan masura miktarına göre hesaplanıyordu.

 

XXX. Boğaziçi ve Taksim Suları 1 (1836-1908), XXXI. Boğaziçi-Taksim Suları 2 (1813-1928)

Giriş'inde bir hidmet (14 hizmet bölgesi) fihristi yer alan Cilt I, Boğaziçi-Taksim Su Kayıt Defteri adlı 16 nolu defterin ilk 76 sayfasında de mevcut bulunan, Taksim ve Boğaziçi bölgesindeki çeşitli hizmet bölgelerinde alım-satım, intikal, devir, bağış gibi 1821-1922 yılları arasında gerçekleşen işlemlerin kayıtlarının içerir.

Cilt II, 16 nolu defterin geri kalan kısmını ve Beyoğlu adlı 13/2 numaralı defterde bulunan 1813-1928 tarihleri arasındaki alım-satım, intikal, devir, bağış gibi işlemlerin kayıtlarının tamamının içerir. Ancak 13-2 numaralı defterde çoğunlukla gerek İstanbul Suriçi'ndeki gerekse de Taksim ve Boğaziçi'nin çeşitli mahallelerinde hizmet veren suyolcuların baktığı çeşmelerin mevkileri ve bunların sayıları hakkında raporlar bulunmaktadır. Bunun yanında, çeşitli hizmet bölgelerindeki su yapılarının onarım ve bakımı için yapılan masraflar, örneğin Balıklı Kemer'in tamiri için Şehremini'den alınan meblağın ne şekilde sarf edildiğine dair haftalık bazda hazırlanmış 31 yada diğer harcama kalemleri için tutulmuş işçi ücreti ve malzeme sarfiyatını gösteren raporlarını da içermektedir. Bu cildin sonunda Beyoğlu, Kasımpaşa, Galata, Azepkapu, Karaköy ve Tophane'deki saka gediklerinin kimlere ait olduklarını gösteren kayıtlar bulunmaktadır. 32

 

 

XXXII. Su Tahrirleri (1655-1807)

7 numaralı Vakıf Su Defteri ile Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde yer alan Atik Şikayet Defterler'inden su ile ilgili su tahrir kayıtlarını içermektedir. Su tahrirlerinde, İstanbul'un çeşitli mahallelerinde ana suyollarına ya da çeşme, cami, şadırvan gibi tali su yollarında cereyan eden katma (mülhak) suların miktarları, bunların eski-yeni sahipleri, kaynakları ve bağlandığı yerler belirlenir, mevcut miktarları (yada mevcut olup olmadığı) eski defterlerde ( defter-i atîk ) gösterilen miktarlarla karşılaştırılır, kayıtlı olmayan sular tespit edilir. Bu cilltte, su ile ilgili Divan hükümleri de mevcuttur.

 

XIII. Vakıf Su Tahlilleri I: 19. ve 20. Yüzyılda İstanbul Suları

Bu cilt XIX. ve XX. yüzyılda İstanbul suları hakkında hazırlanmış/yayınlanmış çeşitli rapor, mütalaa yada tarihçelerin orijianal metinlerini içermektedir. Cildin sonunda İstanbul suları hakkında yapılmış çalışmaların bir bibliyografyası yer almaktadır.

 

XIV. Vakıf Su Tahlilleri II: Su Hukuku ve Teşkilatı

Gülfettin Çelik'in hazırladığı ve Osmanlı su sisteminin bir tahlili olan bu cilt, bu konuyu araştırmaya yeni başlayanlar için bir giriş ve rehber kitap hüviyetindedir. Üç ana bölümden oluşan kitabın birinci bölümü suların çıkarılmasından, istenilen mahallere bağlanmasına, satış, intikal ya da vakfedilmesi gibi işlemlerin hukuki yönünü tarihi süreç içindeki çeşitli uygulamaları dikkate alarak analiz etmektedir. İkinci bölüm, su tekşilatının kurumsal ve idari yapısını, görevlilerini ele almakta ve son bölümde katmasuların ilhak mahallerini ayrıntılı bir tablo halinde vermektedir.

 

SONUÇ

İstanbul Su Külliyatı , birkaç istisna dışında şimdiye dek Osmanlı tarihçilerinin pek fazla dikkatini çekmemiş önemli bir sahada çok detaylı bir arşiv kaynağı serisini araştırmacılara sunmaktadır. Bu defter serileri, yaklaşık dört yüz yıllık bir zaman diliminde İstanbul'da su ile ilgili tüm soruları/sorunları ayrıntılı bir biçimde çalışabilmeyi mümkün kılmaktadır. Ayrıca, külliyatın tamamen transkribe edilmesi ve indekslenmesi, ilk defa bir Osmanlıca defter serisinin tümünün bir arada sunulmuş olması manasına da geliyor. Külliyat 'ın sahasında tek ve öncü olmasını sağlayan diğer bir özelliği ise, İstanbul Su Arşivi Veritabanı üzerinden dijital ortamda ücretsiz olarak ulaşılabilme imkanına sahip olmasıdır.

Şüphesiz, diğer belge türlerinde benzer projelerin de yapılması ve araştırmacıya sunulması Osmanlı tarihçiliğinin üretim temposunu artıracaktır. Uzun soluklu bir ekip çalışmasının semeresi olması yönüyle de İstanbul Su Külliyatı bu mahiyetteki çalışmalara dair iyi bir örnek oluşturmaktadır. Bu nedenle İstanbul Araştırmaları Merkezi gibi, konusunda uzmanlaşmış araştırma merkezlerinin sürekliliği ayrı bir önem arzetmektedir.

Külliyat ilk planda, eski İstanbul'un suyolları güzergahlarının tespitinin yanısıra, gerek su ile ilgili gerek diğer kaybolmuş bina ve eserleri de tesbit etmede kullanılabilecek önemli bir kaynak vazifesi görecektir. Su altyapı inşaatları ve tamirlerine dair hazırlanan raporlardaki detaylar, Osmanlı mimari tekniği hakkındaki oldukça yetersiz bilgilerimizi genişletecektir.

İstanbul su tarihiyle ilgili mevcut çalışmalarda kronolojik bilginin yanısıra, kurumsal ve idari yapıya ve hatta hukuki sürece kadar birçok eksiklikler göze çarpmaktadır. Külliyat, mevcut literatürdeki bu boşlukları da tamamlamayı mümkün kılacaktır. Bu sahanın müstakbel araştırmacıları için birçok soru cevaplanmayı beklemektedir. İlk olarak İstanbul'un su tarihinin kurumsal, idari ve hukuki yapısı incelenebilir. Bu yapıdaki nazır, suyolcular yada keşif memurları gibi görevlilerin zaman içinde değişen fonksiyonları da yine ilk planda aydınlatılması gereken noktalardandır. Su vakıfları konusunda yürütülecek çalışmalar, vakıflar hakkındaki bilgilerimizi daha da netleştirecektir. Hüccet ve temmessük kayıtlarını gördüğümüz bu suların sosyal grup, dini kimlik ya da cinsiyet itibariyle kimlerin elinde temerküz ettiği (ya da etmediği) günümüz Osmanlı tarihçiliğinin muhtemel bir araştırma konusu olarak durmaktadır.

 

ÖZET

İstanbul'un su tarihini aydınlatan İstanbul Su Külliyat 'ı, Eyüp Kadılığı sicilleri arasında müstakil bir defter serisi olan Ma-i Leziz Defterleri ve Su Nezareti'nde tutulan Vakıf Su Defterleri'nin transkripsiyonlu tıpkıbasımı olarak okuyucuya sunulmuştur. Internet üzerinden de ulaşılabilen Külliyat , İstanbul'un su tarihini yaklaşık dort yüz yılık bir zaman dilimi içinde araştırabilme imkanını tanımış oluyor. Bu defter serileri İstanbul'un şehir, beledi ve idari tarihindeki karanlıkta kalmış birçok mevzuyu vuzuha kavuşturacaktır.

 

DİPNOTLAR

1 *Araştırma Görevlisi, İstanbul Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü

2004 yılında, yedi adet Vakıf Su Defteri daha İSKİ arşivinde ortaya çıkarılmıştır. Bu yazı hazırlandığı esnada sözkonusu defterlerin transkripsiyon çalışması devam etmekte idi. Bunlar gibi yeni ciltlerle birlikte, kayıp diğer ciltlerin de ortaya çıkarılmasıyla, Küliyat 'ın hacmi daha da genişleyecektir.

2 İstanbul Külliyatı üstbaşlığı altında, İstanbul Ahkam Defterleri 'nin transkripsiyonlu tıpkıbasımını yapan ve İstanbul ile ilgili temel arşiv belgelerini yayınlamak üzere faaliyetlerine devam etmekte olan İstanbul Araştırmaları Merkezi, 1995 yılında kurulmuştur.

3 Proje ve Yayın Yönetmeni: Ahmet Kal'a; Yayın ve Hazırlama Kurulu: Ahmet Tabakoğlu, Ahmet Kal'a, Salih Aynural, İsmail Kara, Eyüp Sabri Kal'a ve transkripsiyon çalışmasını gerçekleştiren sayısı elliyi aşkın araştırmacı ve uzman.

4 Bkz. http://www.iski.gov.tr

5 Kazım Çeçen, İstanbul'un Osmanlı Dönemi Su Yolları , (haz.) Celal Koray, İstanbul: İSKİ, 1999, s. 21-23.

6 Kazım Çeçen, İstanbul'un Osmanlı Dönemi Su Yolları , s. 26.

7 Gülfettin Çelik, Su Hukuku ve Teşkilatı , İstanbul: İstanbul Araştırmaları Merkezi, 2000, s. 14.

8 Zeynep Çelik., The Remaking of İstanbul: Portrait of an Ottoman City in the Nineteenth Century University of Washington Press, 1986, s. 25-26.

9 Zeynep Çelik., The Remaking of İstanbul, s. 28-29.

10 Kazım Çeçen, İstanbul'un Osmanlı Dönemi Su Yolları , s. 253.

11 Zeynep Çelik, The Remaking of İstanbul, s. 37; XIX. Yüzyılda İstanbul'da yürütülen nüfus sayımları ve 1794-1916 arasindaki nüfusuna dair tahmini değerler için bkz.. Kemal H. Karpat, Ottoman Population: 1830-1914 : Demographic and Social Characteristics , the University of Wisconsin Press, 1985, s. 102-105.

12 Burhan Oğuz, Bizans'tan Günümüze İstanbul Suları , İstanbul: Simurg, 1998, s. 172-173.

13 Osman Nuri Ergin. Mecelle-i Umûr-ı Belediye , İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 1995, c. V, s. 2856.

14 İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2000, s.158.

15 İlber Ortaylı, Tanzimat Devrinde Osmanlı Mahalli İdareleri (1840-1880), s. 198.

16 Osman Nuri Ergin, Türk İmar Tarihinde Vakıflar, Belediyeler, Patrikhaneler , İstanbul: Türkiye Basımevi, 1944, s. 54; Ergin vakıfların hizmetlerini takdir etmekle birlikte, artık işlevlerini yitirdikleri kanaatinde idi. Örneğin, vakıflar 1854-1855'te kiralama usulüne geçildikten sonra, kira tahsilatını yeterince etkin gerçekleştiremiyor, bu nedenle de maddi zarara uğruyordu. Halbuki, su işlerinin Avrupa'da belediyenin vazifeleri arasında idi. Bkz. Mecelle-i Umur-ı Belediye , c. V, s. 2854-6.

17 Burhan Oğuz, Bizans'tan Günümüze İstanbul Suları , , s.215.

18 Parantez içindeki sayılar, yayıncının Mâ-i Lezîz Defterleri için tayin ettiği numaraları göstermektedir.

19 Osman Nuri Ergin. Mecelle-i Umûr-ı Belediye , c. V, s. 2855.

20 Haydar Kazgan ve Sami Önal (haz.) İstanbul'da Suyun Tarihi, İstanbul: İletişim, 1999, s. 17.

21 Bu mahkemenin defterleri için bkz. Şeriye Sicilleri Arşiv Kataloğu , Genel No: 1058-1858.

22 Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, XI , s 523.

23 Vakıf Su Defterleri'nin solundaki numaralar, yayıncının tayin ettiği yayın numarasına, sağındaki numaralar ise yine yayıncının tayın ettiği defter cilt numarasına işaret etmektedir. Ayrıca, defterlerin içinde, başlıkta gösterilen zaman aralığının dışında kalan belgelere özellikle de derkenar lara rastlanabilir.

24 İlmuhaber 1 , 2/70/6, s. 92.

25 İlmhaber 1 , 2/71/1, s. 93.

26 İlmuhaber 4, 18/113/1, s. 252-318..

27 İlmuhaber 4 , 18/127/1, s. 281.

28 Halkalı Suları1 , s. 97.

29 Gülfettin Çelik, Su Hukuku ve Teşkilatı , s. 152-154.

30 Suyolcu 1 , 11/4/2, s.193.

31 Boğaziçi ve Taksim Suları 2 , 13-2/38/3, s. 261-293.

32 Boğaziçi ve Taksim Suları 2 , 13/2T, 58/1, s. 293.

)


- SU ile KAPTAJ

( ... İLE Dağlardan su toplama. )


- SU ve/||/<> KARBONDİOKSİT ve/||/<> AZOT

( Oksijenin, hidrokarbonlarla yaptığı tepkime sonucunda, karbondioksit ve su oluşur. VE/||/<> Sudan sonra, yeryüzünün üst katmanlarında en çok bulunan uçucu bileşenlerden öteki ise karbondioksittir. [Bu gaz, Mars'ın ve Venüs'ün atmosferlerindeki baskın gazdır.][Jeolojik süreçler, dünyanın, atmosferindeki karbondioksitin neredeyse tümünün atmosferden çıkarak katı durumdaki yeryüzüne, kabuktaki karbona minerallerinin bileşeni olarak girmesine neden olmuştur.][Kabuktaki karbondioksit kütlesi, okyanustaki su kütlesinin, yaklaşık üçte biri kadar büyüklüğe sahiptir.][Göktaşlarında, karbonat minearallerine son derece ender rastlanmakta olup bunların, güneş nebulasında oluştukları düşünülmemektedir.][Yerin, karbondioksiti, karbon mineralleri durumunda biriktirmediği açıkça anlaşılmaktadır. Karbon, belirli bir olasılıkla hidrokarbon olarak hidrojenle birlikte birikmiştir.] VE/||/<> Dünya atmosferinin baskın bileşenidir. Kabuktaki karbonat göz önünde bulundurulduğunda, karbondioksitten yaklaşık yüz kat daha az oranda bulunur. Dünyadaki azotun hemen hemen hepsi atmosferde bulunur. Azotun, güneş nebulasında katı bileşikler oluşturduğu düşünülmemekte, ayrıca, göktaşlarında da azota hemen hemen hiç rastlanmamaktadır. Azotun, yerin üst katmanlarını oluşturan katı nesnenin küçük bir kirleticisi olarak biriktiği anlaşılmaktadır. Dünyada, azotun varoluşunun güneş nebulasında meydana gelen kimyasal süreçteki ve yoğunlaşma sürecindeki kusurlardan kaynaklanmış olması olasıdır. Bir azot ve hidrojen bileşiği olan amonyak, bir amonyak molekülünün ve bir potasyum atomunun neredeyse aynı büyüklükte olması nedeniyle zaman zaman silikat minerallerinin kristal dokularındaki potasyumun yerine geçer. )


- SU ve/||/<>/> KASİDESİ

( 1 Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlare su
   Kim bu denlû dutuşan odlare kılmaz çâre su

Az su, çok tutuşan ateşin yanmasını kolaylaştırır. Fuzûlî, Peygamber (s.a.) Efendimiz'e karşı duyduğu özleyiş ateşini gözyaşları halinde su ile söndürmenin mümkün olamayacağını göze anlatmaya çalışıyor. Gönlüm bu ayrılık ateşiyle öyle yanmaktadır ki, gözlerim istediği kadar gözyaşı dökerek bu ateşi söndürmek istese, bu îman ve sevgiden doğan ateşin sönmesine imkân yoktur.

Gözyaşı insanı teskin eden, ıstırap ve sıkıntılarını bir nebze de olsa dindiren bir vâsıtadır. Şâir buna râzı değildir. O bir yandan ağlamanın, bir yandan da ayrılık ateşinin gönlünü yaklmasının devam etmesini istiyor.

"Ey göz! Gönlümde yanan ateşe, gözyaşından su saçma. Zîrâ bu kadar fazla tutuşmuş ateşlere suyun faydası olamaz."

 

2 Âb-gûndur günbed-i devvâr rengin bilmezem
   Yâ muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su

Bu beyti iki türlü açıklamak mümkündür:
a) O kadar çok ağladım ki, gözyaşlarım dönen gök kubbeyi doldurmuş. Bu yüzden renginin mâvi olduğunu bilemiyorum. Yâni gerçek rengini seçemiyorum, her tarafı su renginde görüyorum.
b) Ağlayan yaşlı gözlerle etrâfa bakmaktan dolayı, gökyüzünün rengini bilemiyorum. Gökyüzü gözlük camının rengini aldığı gibi, yaşlı gözlerle de bakıldığında su rengini almış olur.

 

3 Zevk-ı tîğinden aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk
   Kim mürûr ile bırâgur rahneler dîvâre su

"Senin kılıç gibi keskin ve delici bakışların, gönlümü delik deşik etse de, ben bundan zevk alırsam, bunda şaşılacak birşey yoktur. Çünkü akar sular geçtiği taşlık yerlerde (zevkli) oyuklar meydana getirirler."

 

4 Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânın sözün
   İhtiyât ilen içer her kimde olsa yâre su

"Yaralı gönül, senin ok gibi delici bakışlarının sözünü korkuyla söyler. Çünkü yaralı bir insan da suyu ihtiyâtlı içer! (Fazla su yaranın kanamasına neden olur)"

Peykân, okun ucundaki sivri demirin ismidir. Bu kelime de tîğ kelimesi gibi dîvan şiirinde "keskin bakış" mânâsında kullanılmıştır.

 

5 Suya versün bağbân gülzârı zahmet çekmesün
   Bir gül açılmaz yüzün tek verse min gülzâre su

"Bahçıvan gül bahçesine su vermekten vazgeçsin. Onu sele versin. Tüm gül fidanlarını su alıp götürsün. O boşuna zahmet çekmesin. Çünkü değil bir bahçesine, bin gülzâra da su verse, yine senin yüzün gibi bir gül yetiştiremez."

 

6 Ohşadâbilmez gubârını muharrir hattına
   Hâme tek bakmadan inse gözlerine kare su

"Muharrin (Senin vasıflarını anlatmaya çalışan kimsenin) kalem gibi, bakmaktan gözlerine kara su inse, yine de hattını senin gubarına benzetemez."

Burada "gözlerine kara su inmek" iki mânâda kullanılmıştır:
a) Kalemden damlayan mürekkeb,
b) Çok bakmaktan gözlerin kararması.

"Kalemler ne kadar yazsa, muharrirler ne derece kalem oynatsa, yine de senin özelliklerini ve esrârını anlatmaya muktedir olamazlar."

Fuzûlî başka bir manzûmesinde bu fikri şu beyitle de anlatmıştır:
      Yâr içün ağyâre minnet ettiğim aybeyleme
      Bâğban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur

 

7 Ârızın yâdıyla nemnâk olsa müjgânım n'ola
   Zâyi' olmaz gül temennâsıyla vermek hâre su

Fuzûlî bu beyitinde kirpiklerini dikene benzetiyor. Ağlayınca kirpikleri ıslanıyor. Bu sûretle sevgilisinin güzel yanağı gözünün önüne geliyor. Gül yetiştirmek için dikene su vermek boşuna değilse, sevgiliyi görmek arzûsuyla ağlamak da boşa gitmez.

 

8 Gam günü etme dil-i bîmârdan tîğin diriğ
   Hayrdır vermek karangû gîcede bîmâre su

"Gam günü hasta gönülden, bakışlarını esirgeme. Çünkü karanlık gecede hastaya su vermek hayırdır."

 

9 İste peykânın gönül hecrinde şevkım sâkin et
   Sûsuzam bir kez bu sahrâda menimçün âre su

"Ey gönül! (Sevgilinin) ok gibi delici bakışlarını (teveccühünü) iste, ondan ayrı olmanın gönlümce hissettirdiği susuzluğu gider. Zîrâ ben susuzum. Ne olur bu kavurucu aşk çölünde benim için de su ara."

 

10 Men lebin müştâkıyem zühhâd kevser tâlibi
     Nitekim meste mey içmek hoş gelür hüşyâre su

"Ben senin insanlara İlâhî aşk şarabı sunan dudağının susuzuyum. Zâhidlerin murâdı kevserdir. Çünkü sarhoş olana şarap, ayıklara da su içmek hoş gelir."

 

11 Ravza-i kûyına her dem durmayub eyler güzâr
     Âşık olmuş gâliba ol serv-i hoş reftâre su

"Servi boylu güzel yürüyüşlü olan sana, herhalde sular da âşık olmalılar ki, hiç durmadan sana doğru akıyorlar." (Şâirin Ravza-i Mutahhara'ya doğru aktığını söylediği su, Fırat ve Dicle nehirleridir.)

 

12 Sû yolun ol kûydan toprağ olub dutsam gerek
     Çün rakîbimdir dahi ol kûya koyman vare su

"Su yolunu, sevgilinin köyüne sokmamak için önüne toprak olup, onu tutmak istiyorum. Çünkü o benim rakîbimdir. O yüzden suyun o semte ulaşmasına mâni' olmak lâzımdır."

Seven kimse, sevgilisini başkasıyla paylaşmak istemez. Şâir bu beytinde suyu kendisine rakib kabûl etmiştir. Fuzûlî, bir gazelinde âşıkları rakib kabûl ettiği için, şu temennîde bulunuyor:

      Benim tek hîç kim zâr u perîşan olmasun yâ Rab!
      Esîr-i derd-i aşk u dâğ-ı hicrân olmasun yâ Rab!

 

13 Dest bûsı ârzûsuyla ölürsem dôstlar
     Kûze eylen toprağın sunun anınla yâre su

Fuzûlî bir önceki beyitte, suyun akmasına mâni' olmak için toprak olmak, yânî bu uğurda ölmek istiyordu. Bu beyitte de aynı istek devam ediyor:

"Şâyet ben sevgilinin elini öpmek arzusuyla ölecek olursam. Toprağımdan bir desti(kâse) yapıp, onunla yâre su sunun."

Şâirin kabir toprağından kâse yapılıp sevgilisine su ikram edilince, sevgili mecbûren dudaklarını su kabına değdirecek, elini öpme arzusuyla ölen şâir bu sûretle onun dudaklarını öpmüş olacaktır. Bu bir şefâat arzûsudur.

 

14 Serv serkeşlik ider kumrı niyâzından meğer
     Dâmenin duta ayağına düşe yalvâre su

"Su, servinin eteğini tutup, ayağına düşüp, yalvarıncaya kadar, O kumrunun niyâzını kabûl etmez."

Fuzûlî bir önceki beyitte şefâat dilemişti. Bu beyitinde de Allah Teâlâ katında niyâzın makbul olması için Peygamber (s.a.) Efendimiz'inm şefâatinin şart olduğunu ileri sürüyor. Bu beyitte Servi, Allah Teâlâ; kumru, kul, su da Peygamber (s.a.) Efendimiz'dir.

 

15 İçmek ister bülbülün kanın meğer bu reng ile
     Gül budâğının mizâcına gire kurtâra su

"Su, gül budağının mizâcına girerek, gülün, bülbülün kanını hîle ile içmesine mâni' olur ve bülbülü, gülün elinden kurtarır."

Bu beyitte de anlatılmak istenen şudur:

Mâsivâ, çeşitli hîle ve desîselerle insanı aldatır ve onun kendine âşık etmek ister. Nefsinin sesine kulak veren kimse dünyâya kul olur. Peygamber (s.a.) Efendimiz insanları mâsivânın esiri olmaktan kurtarır. Dünyâ sevgisi yerine gerçek sevgiyi, yâni muhabbetullâhı yerleştirir.

 

16 Tıynet-i pâkini rûşen kılmış ehl-i âleme
     İktidâ kılmış tarîk-ı Ahmed-i Muhtâr'e su

Bu beyitte su ile müslümanlık arasında bir benzetiş göze çarpıyor. İslâm bir müslümanda tezâhür edince, onda maddî ve mânevî bir berraklık meydana getirir. Coşkun akan suyun tabiatında da böyle bir billûrluk mevcûddur. Şâir ayrıca Bağdad'ın içinde güneye (Medîne'ye) doğru akmakta olan Dicle'nin Peygamber'e doğru aktığı için berrak olduğunu da hüsn-i ta'lil ile anlatmaktadır.

"Senin tertemiz yaradılışını (Cenâb-ı Hak) dünyâ ehline nasip etmiş. İnsanlar bu sâyede zulmetten nûra çıkmışlardır. Su da Ahmed-i Muhtâr'ın yoluna (Kur'ân yolu) uymuştur."

 

17 Seyyid-i nev'-i beşer deryâ-yı dürr-i ıstıfâ
     Kim sepüpdür mu'cizâtı âteş-i eşrâre su

"İnsanların efendis, kıymetli inci deryâsı (insanlara kıymetli inciler değerinde sözler söyleyen) Yüce Peygamber'in mu'cizesi, edebsizlerin ateşine su serpmektedir."

      Azcin ki ezilmekti bütün hakkı dirildi,
      Zulmün ki zevâl aklına gelmezdi geberdi!
            -- Mehmed Âkif --

 

18 Kılmağîçün tâze gülzâr-ı nübüvvet revnakın
     Mu'cizinden eylemiş ızhâr seng ü hâre su

"Nübüvvet bahçesinin tâzeliğini muhâfaza etmek için Peygamber (s.a.) Efendimiz mu'cizesiyle taş ve dikende su meydana çıkarmıştır."

Peygamber (s.a.) Efendimiz mânevî susuzluktan taş gibi kesilmiş kalblere ve diken gibi başkalarına eziyet eden kimselere verdiği su (İslâm) ile onları mükemmel bir hâle getirmiştir.

 

19 Mu'cizî bir bahr-ı bî-pâyân imiş âlemde kim
     Yetmiş andan min min âteş-hâne-i küffâre su

"O'nun âlemde, ucsuz bucaksız bir deniz gibi olan mu'cizesinden kâfirlerin binlerce ateş-hânesine su ulaşmış. (Küfür ateşinin sönmesine vesile olmuştur.)"

Bu beyit ayrıca Peygamber (s.a.) Efendimiz'in dünyâyı teşrif buyurduğu zaman ateşe tapanların ateş-gedelerinde yanmakta olan ateşin söndüğüne işâret ediyor.

 

20 Hayret îlen barmağın dişler kim etse istimâ
     Barmağından verdiği şiddet günü ensâre su

"Şiddet günü, Ensâr'ın susuzluk çektiği gün, parmağından su verdiğini kim duysa, hayretinden parmağını ısırır."

Peygamber (s.a.) Zevrâ'da ashâbıyla birlikte bulunurken ikindi vakti yaklaştı. Ashâb sağa sola başvurarak su aradı, fakat bulamadı. Peygamber (s.a.) su kabına elini koydu. Parmakları arasından su fışkırmaya başladı. Rivâyete göre üçyüz kişi bu sudan abdest almıştır. (Buhârî, Müslim, Tirmizî, Mu'cizeler bahsi.)

 

21 Dostı ger zehr-i mâr içse olur âb-ı hayat
     Hasmı su içse döner elbetde zehr-i mâre su

"Dostu şâyet yılan zehiri içmiş olsa o, hayat suyu olur. Hasmı da âb-ı hayat içse hiç şüphesiz yılan zehirine döner."

 

22 Eylemiş her katradan min bahr-ı rahmet mevc-hîz
     El sunub urgaç vudû' içün gül-i ruhsâre su

"Peygamber (s.a.) Efendimiz abdest alırken, gül yüzüne su vurunca, onun her bir damlasından binlerce coşkun ve dalgalı rahmet denizi meydana gelmiştir."

 

23 Hâki-pâyine yetem der ömrlerdir muttasıl
     Bâşını daşdan daşa urub gezer âvâre su

"O'nun ayak bastığı toprağa yetişmek için, bin arzuyla ömür boyu devamlı ve başıboş akıp, aşk ile kendinden geçen su, başını taşa vurarak akıp gitmektedir."

 

24 Zerre zerre hâk-i dergâhına ister sâla nûr
     Dönmez ol dergâhdan ger olsa pâre pâre su

"Su, senin dergâhının toprağına zerre zerre nûr salmak ister. Şâyet su parça parça da olsa yine o dergâhtan dönmek istemez."

 

25 Zikr-i na'tin virdini derman billür ehl-i hatâ
     Eyle kim def-i humâr içün içer meyhâre su

"Günahkâr kimseler, Senin na'tını devamlı olarak söylemeyi derman bilirler. Nitekim içki içenler de serhoşluklarının gitmesi için su içerler."

Peygamber (s.a.) Efendimiz'i unutmamak, devamlı hatırlamak, kulun ginah işlemesine mâni' olur.

 

26 Ya Habîballah yâ hayre'l-beşer müştâkınem
     Eyle kim leb-teşneler yânub diler hem-vâre su

"Ey Allah Teâlâ'nın sevgilisi ve ey insanların hayırlısı! Sana müştâkım. Nasıl dudağı kurumuşlar bir yandan yanıp, bir yandan da su ararlarsa; ben de bu hâl ile seni arıyorum."

 

27 Sensin ol bahr-ı kerâmet kim şeb-i mi'râcda
     Şebnem-i feyzin yetürmüş sâbit ü seyyâre su

"Sen öyle bir kerâmet denizisin ki, mi'rac gecesinde, feyzinin şebnemi (çiy dânesi) sâbit ve seyyâr olan tüm varlıklara su ulaştırmıştır."

 

28 Çeşme-i hurşîdden her dem zülâl-i feyz iner
     Hâcet olsa merkadin tecdîd iden mi'mâre su

"Güneş çeşmesinden her zaman tatlı bir su inmektedir. Senin kabrini yenilemek isteyen mîmâra su ihtiyâcı (bu sûretle) te'min edilmiş olur."

Kur'ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler kıyâmete kadar beşeriyetin karanlık dünyâsını aydınlatacaktır. Yeter ki insanlar bu iki kaynaktan isti-fâde edebilsinler.

 

29 Bîm-i duzah nâr-ı gam salmış dil-i sûzânıma
     Var ümîdim ebr-i ihsânın sepe ol nâre su

"Cehennem korkusu, benim yanan gönlüme tasa ateşi salmıştır. Senin ihsan bulutunun o ateşe su serpip söndüreceğine ümîdim tamdır."

Bu beyitteki cehennem korkusunu Allah ve Peygamberinden uzak kalma ve Allah Teâlâ'nın istediği kul olamama endîşesi şeklinde değerlendirmeliyiz.

 

30 Yümn-i na'tinden güher olmuş Fuzûlî sözleri
     Ebr-i nîsandan dönen tek lü'lü-i şehvâre su

"Nisan bulutundan dökülen suyun inciye dönmesi gibi; senin uğurlu na'tından dolayı, Fuzûlî'nin sözleri cevher olmuştur."

İstiridyeler nisan yağmurları yağmaya başladığı zaman kabuklarını açarlar, bu sırada yabancı bir madde içeriye girerse, inci meydana gelir.

Bu beyitte Fuzûlî kelimesi iki mânâya gelmektedir: Birincisi şâirin ismi olarak düşünülmeli, diğeri ise "değersiz" şeklinde anlaşılmalıdır.

 

31 Hâb-ı gafletden olan bîdâr olanda rûz-i haşr
     Eşk-i hasretden tökende dîde-i bîdâre su

"Gaflet uykusunda olan bir kimse ancak haşır günü uyanır. Hasret gözyaşının uyanık gözlere döktüğü su (sâyesinde insanlar gaflet uykusundan ölmeden önce uyanırlar)."

 

32 Umduğum oldur ki rûz-i haşr mahrûm olmayam
     Çeşme-i vaslın vere men teşne-i dîdâre su

"Senin ilâhî güzelliğine alışmış ve senin dîdârına susamış olan bana su vereceğini, bu sâyede kıyâmet gününde seni görmekten mahrum olmayacağını ümit ediyorum."

Çeşme müslümanlar arasında câmi yaptırmak kadar mukaddes sayılmıştır. )


- SU ile MÜZEKKEN

( ... İLE Ateşle kızmış su. )


- SU ile ÖZSU/USÂRE[Ar.]

( ... İLE Bitki ve hayvan dokularında bulunan sıvılara verilen ad. | Salgı ile oluşan ve içinde enzimler bulunan organik sıvı. )


- SU ile SAF SU

( H2O ile H2O2 )


- SU ile/değil ŞU


- SU ve/||/<>/> SU DEYİMLERİ

( Su almak

Su altı

Su aşağa

Su ayağa

Su ayağı

Su aygırı

Su balesi

Su bardağı

Su baskını

Su başından kesilir

Su başından kesmek

Su baştan aşmak

Su baştan aşmak

Su biberi

Su bidonu

Su birikintisi

Su borusu

Su botu

Su böreği

Su buharı

Su bulanmayınca durulmaz

Su çamuru

Su çaputu

Su çekirgesi

Su çekmek

Su çevleği (girdap)

Su değirmeni

Su deposu

Su dibeği

Su dökmek

Su dökünmek

Su evi

Su faturası

Su geçirmez

Su geldi teyemmüm bozuldu

Su gibi

Su gibi akmak

Su gibi aziz olmak

Su götürmek

Su götürmemek

Su götüründüsi

Su hizası

Su ibriği

Su içene yılan bile dokunmaz

Su içinde

Su içinde kalmak

Su içmek

Su inmek

Su issi (timsah)

Su iti

Su kabağı

Su kabı

Su kaçırmak

Su kaldırmaz

Su kamışı

Su kanalı

Su kaplumbağası

Su kapmak

Su kasidesi

Su katılmadık

Su kavletmek

Su kayağı

Su kaynağı

Su keleri

Su kemeri

Su kerdemesi

Su kesetek

Su kesilmek

Su kesimi

Su kesüği (Su nöbeti)

Su kırağı

Su kireci

Su koyunu

Su koyuvermek

Su köpeği

Su kulesi

Su kuşu

Su kuyusu

Su, küçüğün; sofra, büyüğün

Su, küçüğün; söz, büyüğün

Su matarası

Su mermeri

Su nigendeli

Su perisi

Su pınarı

Su piresi

Su pompası

Su püskürtmek

Su rezenesi

Su saati

Su sağan

Su savağı

Su savaşı

Su sempozyumu

Su serpecek (süzgeçli kova)

Su sesi

Su sporu

Su süzme

Su tabancası

Su tandırı

Su tankeri

Su tası

Su taşı

Su tedavisi

Su terazisi

Su tereği

Su termosu

Su testisi

Su testisi su yolunda kırılır

Su tuluğu

Su tüfeği

Su uçan

Su uçduğu

Su uyur düşman uyumaz

Su üstüne çıkmak

Su üstüne yazı yazmak

Su vurmak

Su yağı

Su yalağı

Su yarığı

Su yarıntısı

Su yatağı

Su yeşili

Su yılanı

Su yirimi

Su yolcu

Su yolu

Su yutmak

Su yüzünden

Su yüzüne çıkmak

Subağası

Subaşı

Sucu

Sucuğaz

Suçiçeği

Sudan

Sudan bahane

Sudan ucuz

Sukkam

Sulak

Sulak arazi

Sulak avı

Sulak buğdayı

Sulamak

Sulan

Sulandırmak

Sulanlık

Sulanmak

Sular alçaktan akar

Sular gibi akmak

Sular kararmak

Sular seller gibi aktı

Sulayın

Sulaz olmak

Sulu çayır

Sulu göz

Sulu kar

Sulu kılıç

Sulu köfte

Sulu sepken

Suluca

Suluca armut

Sulugaylan (Nargile)

Sulugumbat

Suluk

Sulukta

Sul ukule

Sulukule

Sululuk

Sulungur

Sulusepkin

Sulusıklam Sulusıklam

Sulusinek

Sulusirke

Suluzırtlak

Sumak

Suna (göl ördeği)

Sunak

Susak

Susakkabuğu

Susalık

Susalmak

Susam susam

Susamış it kerize bakar

Susayan kanmam sanır

Susayanla susak aksayanla aksak

Susulamak

Susulamak

Susurluk

Susuz ağaç meyve vermez

Susuz bağ ağaçsız dağ

Susuz çaylarda boğulayım

Susuz yaban

Susuz yaz

Susuzluktan dili dışarı düşmüş

Suşehri

Suv

Suvacık

Suvak

Suvarıcı

Su varıcı

Suvarılmak

Suvarınılmak

Suvarmak

Suv at

Suvat

Suya bakan (falcı)

Suya bakıcı

Suya doymak

Suya düşen yılana sarılır

Suya düşmek

Suya ermek

Suya gelmek

Suya gidenin susağı, köye gidenin köpeği

Suya girinmek

Suya götürüp susuz getirmek

Suya ıslamak

Suya ıslanmak

Suya kaçan

Suya kanmak

Suya pala sallamak

Suya sabuna dokunmak

Suya salmak

Suya seccade serenlerden olmak

Suya varmadan çemrenmek

Suya varmadan paçaları sıvamak

Suya vermek

Suya yunmak

Suylamak

Suylarınca

Suylatmak

Suylayı gitmek

Suyu bardakta gemiyi duvarda seyretmeli

Suyu başından içmek gerek

Suyu başından tutmak gerek

Suyu baştan ulamalı balığı baştan avlamalı

Suyu bulandırmak

Suyu çekilmek

Suyu çekilmiş değirmene döndü

Suyu düşük

Suyu getiren de bir testiyi kıran da bir

Suyu görmeden çemrenir

Suyu gözesinden içmek

Suyu ısınmak

Suyu kesik değirmene dönmek

Suyu nereden geliyor

Suyu samık

Suyu sili galmamak

Suyu toprağı çekmek

Suyu yokuşa akıtmak

Suyu yumuşak

Suyu yumuşak huyu yalpak

Suyun akıntısına gider

Suyun akıntısına gitmeyen yorulur

Suyun başı

Suyun çağlamazı, insanın söylemezi

Suyun gözesi

Suyun kaynaması

Suyun otoyu

Suyun yavaş akanından, insanın yere bakanından kor... Suyun yüzü yerde

Suyuna gider

Suyuna pirinç salınmaz

Suyuna sabun dokunmaz

Suyuna tirit

Suyunca

Suyunca gitmek

Suyunca olmak

Suyundan içmek

Suyunközü

Suyunu almak

Suyunu buldu

Suyunu buldurmak

Suyunu çekmek

Suyunu çıkarmak

Suyunun suyu )

( Bir Afrika sözü der ki...

Afrika'nın ucsuz-bucaksız topraklarında ilkbahar yağışlarıyla oluşup yaz sıcağında yok olan geçici çöller vardır.

İşte bu göllerin oluşumuna tanık olan yerlilerin bir sözü:

Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları. Yani üstünlük bugün karıncadaysa yarın balığa geçebiliyor ya da tam tersi.

Karınca ya da balık olmanın sağladığı üstünlüğe sevinmek kendimizi kandırmaktan öte bir anlam taşımıyor, çünkü kimin kimi yiyeceğini gerçekte suyun hareketi belirliyor.

BESLENMEYE VE KENDİNİZE VERDİĞİNİZ ÖNEMİN DAHA DA YERİNDE OLMASI
İÇİN SİGARA İÇMEMEYİ YEĞLEMENİZİ SALIK VERİRİZ. )


- SU ve/||/<>/> SU TERİMLERİ

( âb: su, (mâ': su)

âb-ı âbistenî:
1.) gebeliğe sebebiyet veren su, menî.
2.) nebatların yetişip büyümesine sebep olan su ve yağmur.

âb-ı adâlet:
doğruluğun feyz ve bereketi.

âb-ı ahmer:
kırmızı su.

âb-ı âteşîn:
ateşli su.

âb-ı âteş-mizâc:
ateş mizaçlı su.

âb-ı âteş-nâk:
ateşli su.

âb-ı âteş-nümâ:
ateş gösteren su.

âb-ı âteş-reng:
ateş renkli su.

âb-ı âteş-zây:
ateş doğuran su.

âb-ı âteş-zede:
ateş vurmuş su.

âb-ı âzer-âsâ:
ateş gibi su.

âb-ı âzer-sâ:
ateş gibi su.

âb-ı ergavânî:
erguvan rengindeki su.
2.) (haksızlığa uğrayanın döktüğü) göz yaşı.

âb-ı Âmû:
Amuderyâ suyu.

âb-ı âşâmî:
içilir su.

âb-ı bâde-reng:
kanlı göz yaşı.

âb-ı bârân:
1.) yağan su, yağmur;
2.) yağmur suyu.

âb-ı beka, âb-ı câvid, âb-ı câvidân, âb-ı cevânî, âb-ı hayât, âb-ı hayvân, âb-ı hızır, âb-ı zindegânî, âb-ı zindegî:
nerede olduğu bilinmeyen bir kaynağın, içen kimseye ebedî hayat veren efsânevî suyu, bengi su.

âb-ı beste:
1.) donmuş su, buz, dolu, çiy.
2.) (mecaz) billûr, sirça; şişe.

âb-ı bün:
çok zaman köhne ve içi boş ceviz ağaçlarının köklerinde bulunan zamka benzer bir nesne, ağaç karası.

âb-ı ciğer:
1.) ciğer suyu.
2.) göz yaşı.

âb-ı ciğer-hûn:
ciğeri kanayanın suyu, kederden dökülen göz yaşı.

âb-ı çeşm:
göz yaşı.

âb-ı dehân, âb-ı dehen:
ağız suyu, salya.

âb-ı dendân:
1.) diş suyu, salya, tükürük;
2.) tükürülüp atılmış şey;
3.) dişin güzelliği.

âb-ı dîde:
1.) göz suyu, göz yaşı;
2.) mütevâzıyâne bakış.

âb-ı engûr:
üzüm suyu, şıra.

âb-ı eyyâm:
(günlerin suyu=güzelliği)
1.) güneş ışığı;
2.) ay ışığı.

âb-ı füsürde:
1.) donmuş su, buz, dolu; kar;
2.) pelte;
3.) (mecaz) kılıç, hançer;
4.) billûr, şişe.

âb-ı gerdende:
dönen billûr, gök kubbesi.

âb-ı güvârâ:
hazmı kolay, içimi güzel su.

âb-ı haclet:
utanma teri.

âb-ı hasret:
kederden dökülen göz yaşı.

âb-ı hâtır:
hatırın suyu=güzelliği. güzel muhayyile.

âb-ı hayât (hayat suyu):
1.) içene ebedî hayat bağışlayan efsânevî su;
2.) (mecaz) çok tatlı ve hafif su.

âb-ı hayât-ı la'l:
dudağın âb-ı hayâtı, dudağın cana can katıcı haşası.

âb-ı hayât-ı tesliyet:
tesellî âb-ı hayâtı.

âb-ı hazân:
sonbahar suyu, sonbahar yağmuru.(bitkilere ve insanların sıhhatine zararlıdır.)

âb-ı hufte:
uyuyan su.
1.) durgun su;
2.) donmuş su, buz; kar; dolu; kırağı; çiy, şebnem;
3.) billûr;
4.) cam;
5.) bardak; şişe;
6.) kınında bulunan kılıç ve benzerleri.

âb-ı hurdeni:
içilir su, içme suyu.

âb-ı hûrşîd:
güneşin suyu.
1.) güneş ışığı;
2.) ebedî hayat veren su.(âb-ı beka vb.)

âb-ı huşk:
kuru su.
1.) billûr;
2.) cam;
3.) cam veya billûr bardak;
4.) şişe.

âb-ı iskender:
âb-ı hayât.

âb-ı kâr:
işin suyu. işin parlak gidişi, başarı, refah.

âb-ı kebûd:
mâvi su. CCin denizi.

âb-ı kevser:
1.) Cennetteki sulardan biri.
2.) (müzik) adına anomim bir edvâr-ı ilm-i mûsikide rastlanan makam.

âb-ı la'lî:
1.) lâl renkli su;
2.) göz yaşı.

âb-ı lûtf:
lûtfun suyu, yağmuru, lûtufkârlık.

âb-ı meleh:
çekirge suyu. (âb-ı mürgan)

âb-ı Meryem:
1.) Meryem suyu, çeşmesi.

âb-ı muallâk:
1.) gök;
2.) güzellerin çenesi.

âb-ı musaffâ:
tasfiye edilmiş, temizlenmiş su, saf su.

âb-ı mün'akid:
donmuş su.
1.) buz;
2.) kılıç, hançer;
3.) şişe, billûr. (âb-ı müncemid)

âb-ı müncemid:
1.) donmuş su; buz, kar, dolu, kırağı, çiy;
2.) billûr;
3.) cam;4.) billûr veyâ cam bardak veyâ şişe;
5.) kılıç, hançer, kama.

âb-ı mürde:
donuk, akmayan su.

âb-ı mürgan:
1.) kuşların suyu.
2.) (Y.W. Redhouse'a göre) Şiraz civârında bir suyun adı.
3.) efsanevî bir çeşme olup; suyu nereye götürülürse götürülsün içinden sığırcık kuşları çıkar ve orada bulunan çekirgeleri yer. (Ferheng-i Ziyâ'ya göre:
1) Şiraz civârında bir gezinti yeridir ki, halk Recep ayında her Salı günü eğlenmek için oraya gider; 2) Fars ile Irak arasında bulunan Semirem kasabasında bir pınardır ki bir yere çekirge musallat olduğu zaman o pınardan şişe içine biraz su alarak çekirgelerin bulunduğu yere götürürler, yolda bir çok sığırcık kuşları şişeyi götüren kişinin ardına düşer ve çekirgelerin üşüştükleri yere gelince sığırcıklar, çekirgelerin hepsini telef ederler).

âb-ı mürvârîd:
1.) inci suyu(aydınlıktan kinâye olarak);
2.) göze su inmek tâbir olunan bir hastalık.

âb-ı nâr:
ateşin suyu.

âb-ı nârdân:
1.) yabâni nar suyu;
2.) kan;
3.) göz yaşı.

âb-ı neşât:
neşe suyu. menî, mezî.

âb-ı puhte:
1.) kaynamış su,
2.) pelte.

âb-ı püşt:
belsuyu.
1.) menî, nutfe;
2.) murdar ilik.

âb-ı rengîn:
renkli su; göz yaşı.

âb-ı revân:
1.) akar su,
2.) (mecaz) hayat.

âb-ı rû(y):
1.) yüz suyu;
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet. (tezellül).

âb-ı rûşen:
1.) yüz suyu;
2.) ırz, namus, şeref, haysiyet.

âb-ı sebük:
hafif su. kolay hazmedilir şey.

âb-ı siyâh:
1.) siyah su.
2.) tûfân;
3.) karasu illeti, glokom.

âb-ı sükûn:
Îran'da yarı kurumuş büyük bir göl ve bu göle dökülen bir ırmağın adı.

âb-ı şeng:
(âbzen) 1.) küçük havuz.
2.) banyo.

âb-ı şengerfî:
1.) al renkli su,
2.) göz yaşı.

âb-ı sîrîn:
tatlı su, şerbet.

âb-ı şor:
1.) acı su, tuzlu su(ücâc);
2.) göz yaşı.

âb-ı tarab:
1.) inşirâh suyu.

âb-ı Teberistan:
Taberistan veyâ Mazenderan denilen bir dağ tepesindeki pınar. (bir kimse o suya "dur!" derse durur, "ak!" derse akarmış).

âb-ı Teberiyye:
Suriye'nin Teberiyye kasabasında, suyu yedi sene akan ve yedi sene kesilen bir pınar imiş.

âb-ı tîg:
kılıcın suyu.

âb-ı yeh:
eriyen buzun suyu;
2.) buzlu su.

âb-ı zehre:
safra suyu, safra;
2.) şafak ışığı.

âb-ı zer:
altın suyu, ince toz hâlinde öğütülüp zamkla suda eritilmiş ve yaldızlama işlerinde kullanılmış olan altın varak;
2.) safran suyu.

âb-ı zerd:
1.) sarı su;
2.) kederden dökülen gözyaşı.

âb-ı zindegânî:
(âb-ı hayât).

âb-ı zindegî:
(âb-ı hayât).

âb-ı zîr-i kah:
1.) farkına varılmadan sızan su;
2.) gizli veyâ tanınmayan kabiliyet;
3.) entrikacı, mürâî, saman altından su yürüten;
4.) dolap, desise, entrika.

âb-ı zülâl:
1.) berrak su;
2.) billûr;
3.) cam.

âb ü dâne:
su ve ekmek. (kısmet, rızk).

âb ü kil:
1.) su ve kil (= arz);
2.) fânî vücut.

âb ü tâb:
1.) güzellik, parlaklık, tazelik;
2.) tarz, âdet, yol.
3.) Ağustos ayı.

 

 

Havz-i mâ':
Su havuzu.

Kibrit-i mâ':
(kimya) hidrosülfirik.

Klor mâ':
(kimya) hidroklorik.

Mikyâs-ı mâ':
(fizik) hidrometre.

Müvellid-ül-mâ':
(kimya) hidrojen. (fr.) hidrogène.

Müvellid-ül-humûza:
(kimya) oksijen. (fr.) oxygène.

Tedâvî bi-l-mâ':
su tedâvisi.

mâ'-i cârî:
(coğrafya) akar su.

mâ'-i billûrî:
billûrlaşma suyu.

mâ'-i câmid:
donmuş su.

mâ'-i dâhilî:
(coğrafya) gün değmemiş su.

mâ'-i ebyaz:
(hekimlik) bir perdeden dolayı görüş kuvvetinin kaybolması.

mâ'-i hamîm:
sıcak su.

mâ'-i harâciyye:
Arap toprakları dışındaki sular.(Dicle, Fırat gibi büyük nehirler).

mâ'-i kils:
(kimya) kireç taşı.

mâ'-i lezîz:
tatlı su.

mâ'-i mukattar:
damıtık su.

mâ'-i râkid:
durgun su.

mâ'-i verd/mâ-verd/mâ-ül-verd:
gülsuyu.

mâ'-i zerrîn:
altın suyu.

mâ'-ül-bahr:
deniz suyu.

mâ'-ül-hayât/âb-ı hayât:
hayat suyu.

İSTİSKA'(< SAKY): SUYUN GEREKLİLİĞİNİ DUYMA; YAĞMUR DUASI
JîK: YAĞMUR DAMLASI
JîR: GÖL; HAVUZ
JEY: GÖL, IRMAK
KATRE: DAMLA, DAMLAYAN ŞEY
KATRE-İ BÂRÂN: YAĞMUR DAMLASI )


- SU = WATER[İng.] = EAU[Fr.] = WASSER[Alm.] = ACQUA[İt.] = AGUA[İsp.]

( DOĞA KOŞULLARINDA/KAMPTA SU - TEMEL HAYATTA KALMA TEKNİKLERİ

Su Arıtma

Su, tablet, pompalama gibi birçok farklı biçimde arıtılabilir. Bir hayatta kalma çantasında su arıtma amacıyla 50 adet tablet bulundurulmalıdır. Tablet hem hafif hem de kullanımı hızlı ve etkin bir malzemedir. Keskin bir klor tadı bırakmasına karşın, bir tablet bir litre kadar suyu arıtabilir. Tabletler suyu temizleyemez, içindeki pisliği yok edemez ama içimi güvenli hale getirir.

 

Su Saklama

Yağsız, dayanıklı bir prezervatif, bir çorap ya da gömlek kolunun içine sarılarak mükemmel bir su taşıma aracı olabilir. Prezervatifi doldururken, suya daldırmak yerine içinde su boşaltma yöntemi tercih edilmelidir. Su dolarken sallanarak esnemesi ve açılması sağlanabilir. Bu şekilde doldurulan bir prezervatif, 1.5 lt. kadar su alabilir.

Yaşam mücadelesinde havadan sonra en önemli faktör sudur. Yaklaşık %90 oranında sudan oluşan insan gövdesi, sıcak iklimlerde 3, soğuk iklimlerde ise 12 günden fazla susuzluğa dayanamaz.

Ilıman iklim şartlarında, normal faaliyetlerini sürdüren bir insanın günde 2.5 litre sıvı alması gerekir. Bu gereksinim, nem oranı, ısı ve fiziksel faaliyet düzeyine göre değişiklik gösterir. Gövde etkinliğinin korunabilmesi ve hayatta kalma şansının devam ettirilebilnmesi için, günlük asgari su miktarının sağlanması şarttır. Ayrıca suyun sadece miktarının değil, niteliğinin de önemli olduğu unutulmamalıdır. Kirli ya da saf olmayan sular yarardan çok zarar getirecek, hem sıvı kaybını hem de ciddi hastalıklara yakalanma riskini artıracaktır.

 

Su Kaybı

Gövdemiz idrar ve dışkılama, terleme ve soluk alma gibi normal işlevleri nedeniyle sürekli su kaybeder. Terlemeyle kaybedilen su miktarı, sıcak iklim koşullarında ve fiziksel faaliyetler sırasında önemli ölçüde artar. Kaybedilen suyun mutlaka geri alınması gerekir. Ancak elinizdeki su miktarı asgari düzeydeyse, öncelik su kaybının azaltılması olmalıdır.

 

Su Kaybının Önlenmesi

- Dehidrasyon(gövdenin aşırı su kaybı) çabuk öldürür ama kirli su içmek daha hızlı öldürür ve daha çok acı çektirir. - Olası tüm su kaynaklarını araştırın. - Su stoğunuzu iyi hesaplayın ve disiplinli kullanın. - Gövdenizin açıkta kalan yerlerini örtmek su kaybını azaltır. - Terlemeyi azaltmak için gövdenizi serinletin. Kendinizi yelpazeleyin, denizdeyseniz, giysilerinizi suyla ıslatın. - Sıcak günlerde hareketlerinizi asgariye indirin, geceleri çalışın ya da yol alın ve gereksiz çabalardan kaçının. - Ağzınızı kapatıp burnunuzdan soluk alın. - Olabildiğince yemek yememeye çalışın. - Su içmek için günün en serin saatlerini bekleyin. Küçük yudumlar alın. - Alkol tüketimi ve sigara içmek dehidrasyonu artırır.

 

İçme Suyu Kaynakları

Tüm önlemleri alsanız bile, iyi bir su kaynağı bulamadığınız sürece hayatta kalma sürenizi ancak birkaç gün uzatabilirsiniz. Herhangi bir kaynaktan su bulmanız ya da çıkarmanız ve bu suyu titizlikle filtreleyip arıtmanız, hayatta kalmanızın tek şartıdır. Sudan kaynaklanan hastalıklar ve suda yaşayan parazitler sağlık açısından büyük bir risk taşısa da, bu riskin, susuzluktan ölme tehlikesiyle dengelenmesi gerekmektedir.

Dünyadaki içme suyunun büyük bölümünü yağmur, kaynaklar ve ırmaklar sağlar ama buna ulaşmak daima kolay olmayabilir.

Hayvan ve böcekler çevredeki su kaynaklarına ilişkin ipuçları verebilir. Sabahın ilk saatlerinde ya da gün batımında otlayan havranları izleyin; bu saatler suya gidecekleri zamanlardır. Yüzeyde suya rastlamıyorsanız, vadilerin çanaklarında bitki örtüsü olan yerlerde toprağı kazın. Su, bazen de dağ tepelerinde, yağmurun ve buğulardan kaynaklanan suların toplandığı doğal sarnıçlarda bulunabilir. Ne yüzeyde, ne de yeraltında kaynak bulamazsanız, suyu başka yollardan elde etmeye çalışabilirsiniz.

Hayvanları izleyerek suya ulaşabilirsiniz ama hayvanların içtiği durgun su kaynaklarından siz de su içmeyin! İdrar ya da dışkının karıştığı bu sular, çeşitli zararlı parazitlere yuva olabilir. Leptospirosis, bilharzia ve dizanteri pis sulardan bulaşan hastalıklardan sadece birkaçıdır.

- Durgun su kaynaklarının yakınlarında hayvan kemikleri varsa, su zehirli olabilir. - Küçük göllerden aldığınız suyu mutlaka sterilize edin ve mümkünse damıtın. - Su kaynaklarına dikkatle yaklaşın; birçok hayvan aynı kaynaktan su içmeye gelebilir ve bunlardan bazıları avlanmaya daima istekli ve iri dişli türlerden olabilir!

 

Bitkisel Kaynaklar

Birçok bitkiden su elde edilebilir. Örneğin, canlı asmalar su içerir ve kaktüsten su çıkarılabilir.

Bitkilerin üstünü şeffaf politen bir torbayla sarıp nem biriktirme, su elde etmenin en kolay yollarından biridir. Bu yöntemle suyu gerçek anlamda yerden pompalamış olursunuz. Her türlü bitki, suya topraktan alıp yapraklarına dağıtır ve yapraklardaki su, solunum sürecinin bir parçası olarak tekrar açığa çıkar. Diri bir bitkinin en sağlıklı yapraklarına torbanızı geçirip ağzını alttan bitkinin gövdesine bağlayın. Bitkinin yanıbaşında yoğunlaşacak nem için bir toplama noktası oluşturmak üzere plastiği çukura bastırıp yerleştirin.

Bitkilerin sap ve yapraklarında bulunan nem de aynı şekilde çıkartılabilir. Baharda huş ağacı gibi bazı ağaçların gövdelerinde delikler açarak içilebilir bir özsuyu toplayabilirsiniz. Ağacın gövdesinde, yerden 1 m. yukarıda, yaklaşık 5 cm. derinliğinde ve hafifçe yukarı eğimli bir delik açın. Deliğe bir kazık saplayın ve kabınızı aşağısına yerleştirin. Yirmidört saatte 2 lt. özsuyu toplayabilirsiniz. İçiminin daha lezzetli olabilmesi için, buharlaştırmamaya dikkat ederek bu özsuyunu kaynatın. Bir hayatta kalma mücadelesinde başka ağaçları da deneyebilirsiniz; ama sütlü veya renkli özsuların zehirli olabileceğini unutmayın.

 

Çiy

Başta çimenler olmak üzere pek bitkinin üzerinde, sabahın erken saatlerinde bol miktarda çiy bulunur. Çiy, özellikle yaralı ve hareket kabiliyeti kısıtlı kazazedeler açısından yararlıdır. Bir bez ıslak bitkilerin üzerinde hafifçe gezdirilip çiy tanecikleri emdirilir ve daha sonra bez sıkılarak su çıkarılır. Bu yöntemle 1 saatten kısa bir sürede en az 1 lt. su toplanabilir ve bu su sterilize edilmeden içilebilecek kadar saftır.

 

Filtreleme

Filtreleme, sudaki çamur zerrelerini, yaprakları ve küçük canlıları ayıklar. Bunu, temiz bir çorap, gömlek kolu, pet şişe ya da bir bambu parçasıyla yapabilirsiniz. Filtre olarak kullanacağınız malzemeyi bir kat taze çimen ya da yosunla doldurun; sonra ya güneşte kurutulmuş kum, ya da eski bir ateşten kalan odun kömürü ekleyin. Bu filtreye dökeceğiniz kirli su, alttan nispeten temizlenmiş olarak akacaktır. Özellikle odun kömürü ya da turba kullanıyorsanız, suyun renklenmesine aldırmayın; bunun bir zararı olmaz.

Filtreleme Oyuğu

Ağaçların su içinde büyüdüğü bataklık türü yerlerde bir filtreleme oyuğu yapabilirsiniz. Yüzeyi örten bitkileri temizledikten sonra, su çizgisinin hemen üzerinde, yaklaşık 30 cm. çapında ve 30 cm. derinliğinde bir oyuk kazın. Oyuğun içine sızan su koyu renkte olabilir; ama bunun herhangi bir yan etkisi yoktur. Yine de sızan su daha sonra bakteri ve virüslerden temizlenmek üzere kaynatılmalıdır. Eğer kazma işinde kullanılabilecek gereçleriniz yoksa, büyük bir taş parçası ya da kütüğü yerinden kaldırın; böylece açılan çukur suyla dolacaktır.

 

Sterilizasyon ve Damıtma

Suyu filtreledikten sonra sterilize etmelisiniz. Su, en az 10 dk. kaynatılarak sterilize edilir. Isının eşit dağıldığından emin olun ve suyu olabildiğince yüksek ısıda, fokurdatarak kaynatın.

Kirli su, idrar ve deniz suyu, damıtılarak içme suyu haline getirilebilir. Bu yöntemde, kirli su kaynatılarak buhara dönüştürülür. Ortaya çıkan buhar daha sonra yoğunlaştırılarak iyi içme suyuna dönüştürülür. Damıtma işlemi ateşle ya da ateş olmaksızın gerçekleştirilebilir ama mutlaka bir ısı kaynağı gereklidir.

Başka bir basit yöntem, klor temelli tabletleri, potasyum permanganat ya da iyot kullanarak kimyasal sterilizasyondur. Sterilizasyon işlemi sırasında kullanma talimatlarına uymaya dikkat ediniz.

Kimyasal sterilizasyon suda kötü bir tat ve koku bırakır. Ayrıca gerek iyot, gerekse potasyum, suyu pembeye boyayacaktır. İçmeden 1 saat önce suya küçük odun kömürü kırıntıları atmak bu durumun önüne geçebilir.

 

Suyun Taşınması

Suyun bol olduğu bölgelerde bile yanınızda bir miktar su bulundurmalısınız. Hayatta kalma mücadelesinde yalnızken, düşebilir, yaralanabilir ve yürüyemeyecek duruma gelebilirsiniz. Su taşımada herhangi bir kap kullanılsa da, ideali vidalı kapaklı termos türü gereçlerdir. Her tür şişe, su geçirmez giysiler, prezervatif, hayvan bağırsağı ve bambu çubuklar da su taşımada kullanılabilir.

 

Tuz

Sudan sonra gereksinim duyulan en önemli madde, gövdedeki sıvı dengesini düzenleyen tuzdur. Yeterli miktarda tuz alınmaması, kas kramplarına, sıcaktan kaynaklanan bitkinliğe ve sıcak çarpmasına yol açabilir. İnsan gövdesi, terle kaybedilen miktarın geri alınabilmesi için günde ortalama 10 gr. tuza gereksinim duyar. Gövdedeki tuz oranı normal düzeyin altına indiğinde ilk belirtiler, ani bitkinlik, kas krampları, sersemleme, mide bulantısı ve tüm gövdede hissedilecek bir ısınma ve kuruma olarak ortaya çıkar.

Bu tür belirtiler görüldüğü takdirde durup dinlenin ve en kolay ve hızlı tedavi yöntemi olarak bir bardak suya bir tutam tuz atıp için.

Kurak iklim ya da tropikal şartlarda, gövdede tuz eksikliği sık görülen bir durumdur. Bu nedenle, böyle şartlarda içeceklere bir miktar tuz katılmalıdır. Bu tür yerlere seyahat ederken ek önlem olarak hayatta kalma çantasına tuz tabletleri eklenmesi akıllıca olacaktır.

)

( ÇOK BASİT, HEM DE ÇOK MÜKEMMEL - 107 KİMYA ÖYKÜSÜ

Savaştan önce "Volga, Volga" isimli sevimli bir komedi oynardı. Filmde neşeli bir saka bir yandan uyuşuk atını kırbaçlar, bir yandan da şarkı söylerdi.

"Suyu her yerde kullanırız. Onsuz biz ne buradayız ne de oradayız..."

Şarkı çok büyük bir başarı kazandı, sözleri hâlâ bugün bile söylenen bir özdeyiş haline geldi.

Bu basit şarkının içinde önemli bir gerçek saklıdır. Çünkü su yaşantımızın gerçekten bir numaralı maddesidir. H2O. Bir atom oksijen iki atom Hidrojen. Öğrendiğimiz ilk kimyasal formüllerden biri sudur herhalde. Şimdi su birdenbire yok olsa gezegenimizin nasıl bir durum alacağını düşünmeye çalışın.

...Denizlerin ve okyanusların yerinde kenarları kalın tuz katmanları ile kaplı ürkütücü dipsiz" çukurlar". Kuru ırmak yatakları, bir daha asla kabarmayacak kaynaklar. Toz olmuş kayalar. Tüm bu sayılanların ana bileşenlerinden biri sudur.

Ne bir fidan ne bir çiçek, ölü yeryüzünde herşey cansız. Bunların üstünde ürpertici renkte bulutsuz bir gökyüzü.

Çok basit bir madde, ama henüz su olmadan zekası olan ya da olmayan bir canlının varlığı olası değildir.

Niçin? Çünkü, her şeyden önce dünyadaki en şaşırtıcı kimyasal madde sudur.

Celsius, termometresini yarattığında, aletini iki değere ya da iki sabite dayandırdı. Suyun kaynama noktası ve donma noktası. Birinciyi 100°C' ye, ikinciyi sıfıra eşit kabul etti ve bunları arasında 100 bölmeye ayırdı. Böylece sıcaklık ölçmeye yarayan ilk alet ortaya çıktı.

Acaba Celsius, gerçekte suyun ne tümüyle sıfırda donduğunu ne de 100°'de kaynayamayacağını bilseydi ne düşünecekti?

Günümüzde bilim adamaları suyun büyük bir dolandırıcı olduğu görüşünde birleşirler. Yerkürenin en kural dışı maddesi sudur.

Bilim adamları suyun 180° daha düşük bir sıcakta yani eksi 80°'de kaynayabileceğini öne sürmektedirler. Her nasılsa, Periyodik Sistemde gerekli olan kurallar suyun böylesine düşük bir sıcaklıkta kaynamasını sağlayabilmektedir.

Periyodik Sistemin herhangi bir gurubundaki elementlerin özellikleri hafif elementlerden ağırlara doğru, oldukça düzenli bir şekilde değişmektedir. Örneğin kaynama noktasını ele alın.

Bileşiklerin özelliklerinin değişimi gelişigüzel değil, moleküller de dahil olmak üzere elementlerin Mendeleyev Çizelgesi'ndeki yerleşimine bağlıdır. Özellikle hidrojen bileşikleri yani aynı gruptan elementlerin hidridleri için bu durum geçerlidir.

Suya, oksijen hidrid denilebilir. Oksijen altıncı grubun üyesidir. Bu grupta ayrıca kükürt, selenyum, telluriyum ve polonyum yer alır. Bu elementlerin hidridleri su molekülü ile aynı molekülsel yapıya sahiptir: H2S, H2Se, H2Te ve H2Po. Bu bileşiklerin kaynama noktaları kükürtten başlayarak daha ağır kardeşlere doğru düzenli olarak değişir ve umulmadık bir şekilde suyun kaynama noktasının bu dizinin dışına çıktığını görürüz. Olması gerekenden daha yüksek bir sıcaklıktır bu. Su, Periyodik çizelgedeki davranış kurallarına ilişkin bilgiyi reddeder ve gaz evreye geçişini 180° erteler. Bu, suyun yalnızca ilk şaşırtıcı kural dışılığıdır.

İkinci tuhaflığı donma noktasına ilişkindir. Periyodik Sistem yasaları, suyun sıfırın altında 100° sıcaklıkta katılaşabileceğini öngörür. Su, bu önermeyi insafsızca bozar ve sıfırda buz haline gelir.

Suyun bu inadından sıvı ve katı evrelerinin yeryüzüne göre anormal olduğu anlaşılmaktadır.

Kurallara göre suyun dünyada yalnızca buhar olarak bulunması gerekmektedir. Şimdi, suyun özelliklerinin Periyodik Sistemin katı kuralları ile uyum içinde olduğu bir dünya hayal edin. Bilim-kurgu yazarları için böyle eşsiz bir görüntü, eğlendirici roman ve öyküler hazırlanmasında mükemmel bir temel oluşturabilir. Ama bu bizim için ve bilim adamları için daha değişik bir anlam taşır. Periyodik Çizelgenin yapısı ilk görünüşünden çok daha karmaşıktır. İçinde barınanların kişilikleri belirli sınırlar içerisinde tutamadığımız insanlarınkinden çok fazla benzemektedir. Su inatçı bir kişiliğe sahiptir.

Peki niçin?

Çünkü su molekülleri özgül bir düzenleme içindedir ve bu nedenle birbirlerini etkilemek gibi belirgin bir yetenek gösterirler. Bir bardak suyun içinde tek bir su molekülünü aramak boşunadır. Moleküller, bilim adamlarının birlikler adını verdikleri gruplar oluştururlar ve "n" simgesi birlikteki molekül sayısını göstermek üzere suyun formülünün(H2O)n şeklinde yazılması daha doğru olur. Su molekülleri arasındaki birleştirici bağların kırılması çok güçtür. Suyun, beklenenden daha yüksek sıcaklıklarda donmasının ve kaynamasının nedeni de budur.


107 KİMYA ÖYKÜSÜ
(L. VLASOV, D. TRIFONOV
ÇEV: NİHAL SARIER - TÜBİTAK) )

( KÜÇÜK SOĞUK IRMAKTA BUZ HENÜZ DONMAMIŞ - 107 KİMYA ÖYKÜSÜ

1912'te büyük bir facia haberi tüm dünyaya yayıldı. Dev bir okyanus gemisi olan "Titanik" buzul dağına çarpmış ve batmıştı. Uzmanlar bu felakete ilişkin çeşitli nedenler öne sürdüler. Sis yüzünden, kaptanın yüzen büyük buz dağını zamanında göremediği ve geminin buzdağına çarparak yok olduğu söylendi.

Bu acı olayı bir kimyacının bakış açısından ele alacak olursak, umulmadık bir sonuca ulaşırız. "Titanik", suyun bir başka kuraldışılığının kurbanı olmuştur.

Korkunç buz dağları -buzullar- onbinlerce ton ağırlığında olduğu halde, suyun yüzeyinde mantar gibi yüzerler.

Bu, yalnızca buzun sudan daha hafif olması nedeniyle olanaklıdır.

Herhangi bir metali eritip, içine bir parça katı metal atmayı deneyin: Katı olan hemen batar. Bir maddenin katı evredeki yoğunluğu sıvısından daha büyüktür. Buz ve su bu kuralın şaşırtıcı birer istisnasıdır. Ama bu istisna olmasaydı, orta enlemlerde kışın tüm su kütlesi dibe doğru donar ve o bölgede yaşayan canlılar ölürlerdi.

Nekrasov bir şiirinde: "Küçük, soğuk ırmakta buz henüz donmamış Eriyen şeker gibi parça parça dağılmış" der.

Soğuklar geldiğinde buz sertleşir. Öyle ki ırmağın üstüne yol bile yapılabilir. Ancak, bu kalın buz katmanının altında su önceden olduğu gibi akmaya devam eder. Irmak hiçbir zaman dibine kadar donmaz.

Suyun katı evresi buz, çok özel bir maddedir. Buzun pek çok türü vardır. Bunlardan doğada bulunanı sıfır derecede (Celsius ölçeklemesin göre) erir. Bunun dışında bilim adamları yüksek basınçta çalışarak laboratuvarda altı çeşit buz elde etmişlerdir. Bunların en ilginç olanı (buz VII), 21700 atmosferden yüksek basınçlarda oluşur ve kızıl buz adını alır. 32000 atmosfer basınçta sıfırın üstünde 192 ºC'ta erir.

Buzun eriyişi kadar tanıdık bir manzara yok gibidir. Ama bu arada pek çok şaşırtıcı olay olur!

Her katı eridikten sonra genleşmeye başlar. Oysa buzun erimesi ile oluşan su oldukça farklı bir davranış gösterir: Erirken hacmi küçülür, sıcaklık yükselmeye devam ederse ancak o zaman genleşmeye başlar. Yine bu durum da, su moleküllerinin birbirlerini etkileme yeteneğinden kaynaklanmaktadır. Sıfırın üstünde dört derecede bu yetenek özellikle belirginleşir, böylece bu sıcaklıkta suyun yoğunluğu en yüksek değerine ulaşır: En soğuk havalarda bile ırmaklarımızın, havuzlarımızın ve göllerimizin dibine kadar donmasının nedeni budur. İlkbaharın gelişi herkesi mutlu kılar; sonbaharın altın günlerinde hepimizi bir sakinlik kaplar. İlkbaharda buzların erimesinin sevinci ve sonbaharda ağaçların kırmızıya bürünmesi. İşte yine suyun anormal bir özelliğinin sonucu!

Buzun erimesi için çok büyük miktarda ısı gerekir. Bu ısı, aynı miktarda birkaç maddenin erimesi için gerekenden çok daha fazladır.

Su donarken bu ısıyı dışarıya verir. Bu nedenle buz ve kar yeryüzünü ve havayı ısıtır. Karakışa keskin geçişi yumuşatır ve sonbaharın haftalarca saltanatını sürdürmesini sağlarlar. Bunun tersine baharda buzların eriyişi havanın ısınmasını bir süre erteler.

107 KİMYA ÖYKÜSÜ
(L. VLASOV, D. TRIFONOV
ÇEV: NİHAL SARIER - TÜBİTAK) )

( YERYÜZÜNDE KAÇ SU VARDIR? - 107 KİMYA ÖYKÜSÜ

Bilim adamları doğada üç hidrojen izotopu bulmuşlardır. Bunların her biri oksijen ile birleşebilmektedir. O halde suyun üç farklı türünden söz edilebilir: Protiyum, döteryum ve tritiyum suyu. Sırası ile H2O, D2O ve T2O.

Ayrıca, moleküllerinde bir atom protiyum ve bir atom döteryum ya da bir atom döteryum ve bir tritiyum bulunan "karışık" sular da olabilir... Böylece su çeşitleri artar: HDO, HTO ve DTO.

Öte yandan suyun içerdiği oksijen de üç izotopun bir karışımıdır: Oksijen-16, oksijen-17 ve oksijen-18. En çok birinci izotopa rastlanır.

Oksijenin bu çeşitliliği dikkate alındığında, listeye daha 12 tane olası su eklenebilir. Bir göl ya da ırmaktan bir bardak su aldığınızda, bardağınızda onsekiz farklı su türü bulunduğunu asla düşünemezsiniz.

O halde su, kaynağı ne olursa olsun farklı moleküllerin bir karışımıdır. Bunlardan en hafifi H2O16 ve en ağırı T2O18'dir. Kimyacılar bu onsekiz çeşit suyun her birini saf olarak hazırlayabilmektedirler.

Hidrojen izotopları özellikleri bakımından birbirlerinden belirgin bir biçimde farklıdır. Peki, acaba suyun farklı türleri için durum nasıldır? Onlar da bazı noktalarda birbirilerinden ayrılırlar. Örneğin, yoğunlukları, donma ve kaynama noktaları farklıdır.

Yine doğada farklı su çeşitlerinin bağıl miktarı her yerde ve her zaman farklıdır.

Örneğin, bir ton çeşme suyunda 150 gram ağır döteryum suyu D2O bulunur. Pasifik Okyanusu'nda bu miktar çok daha fazladır: Yaklaşık 165 gram. Caucasian buzul dağlarından alınan bir ton buz 7 gram ağır su içerir, bu miktar bir metreküp nehir suyunda bulunandan daha çoktur. Kısacası suyun izotop bileşimi yerine göre değişir. Bunun nedeni, doğada çok sayıda izotop yer değiştirme işleminin sürekli olarak gerçekleşmesidir. Farklı hidrojen ve oksijen izotopları çeşitli koşullar altında sürekli birbirlerinin yerlerini alırlar.

Bu kadar çok çeşitte başka bir doğal bileşik bulunabilir mi? Hayır yoktur.

Tabii ki, en çok protiyum suyu ile ilgileniriz. Ama suyun öbür türleri de gözardı edilemez. Bazıları ve özellikle ağır su D2O pratikte geniş uygulama alanı bulur. Nükleer reaktörlerde, uranyum parçalanmasına neden olan nötronların yavaşlamasını sağlamak için ağır su kullanılır. Bunun dışında, bilim insanları çeşitli su türlerini izotop kimyası alanındaki araştırmalarında kullanırlar.

Acaba onsekiz çeşitten fazlası da var mıdır acaba? Gerçekten, suyun çeşitleri çok daha fazla olabilir. Doğal izotoplarının dışında oksijenin yapay radyoaktif izotopları da vardır. Oksijen-14, oksijen-15, oksijen-19 ve oksijen-20 gibi. Ayrıca son yıllarda hidrojen izotoplarının sayısı da artmıştır. H4 ve H5'i örnek verebiliriz.

Böylece, hidrojen ve oksijenin yapay izotoplarını da dikkate alırsak olası su listesi 100'ü aşar. Tam olarak kaç tane olduğunu kendiniz de kolaylıkla sayabilirsiniz...

107 KİMYA ÖYKÜSÜ
(L. VLASOV, D. TRIFONOV
ÇEV: NİHAL SARIER - TÜBİTAK) )

( YAŞAM SUYU, CANVEREN, HER YERDE HAZIR OLAN SU - 107 KİMYA ÖYKÜSÜ

Pek çok halk öyküsü, "yaşam suyu" efsanesine dayanır: Yaraları iyileştiren, ölüyü dirilten. Yüreksizi yüreklü kılan, yiğitlerin gücünü yüz kat artıran.

İnsanın suya böyle büyülü özellikler yakıştırması raslantı değildir. Yeryüzünde yaşamamız, yeşil ağaçlarla ve çiçekli topraklarla çevrelenmemiz, sandalla gezebilmemiz, yazın yağmurda su gölcüklerinin üstünden atlamamız, kışın kayak ve paten yapmaya gitmemiz tümü ile su sayesinde gerçekleşir. Daha açık belirtmek gerekirse tümü su moleküllerinin birbirlerini etkileme ve birlikler oluşturma yeteneğine dayanmaktadır. Gezegenimizde yaşamın başlaması ve gelişmesi için gerekli olan koşullardan birisi budur.

Yeryüzü tarihi suyun tarihidir denilebilir. Su gezegenimizin yüzünü değiştirmiş ve değiştirmeyi sürdürmektedir.

Dünyadaki en büyük kimyacı sudur. Hiçbir dağla işlem onsuz olamaz. Ne yeni bir mineral, yeni bir kaya oluşumu gerçekleşebilir, ne de bitki ve hayvan organizmalarındaki karmaşık biyokimyasal tepkimeler oluşabilir.

Kimyacılar laboratuvarda su olmadan pek birşey yapamazlar. Maddelerin özelliklerini, dönüşümlerini incelerken ve yeni bileşikler elde ederken çok ender olarak susuz çalışabilirler. Bilinen en iyi çözücülerden biri sudur. Pek çok madde su içindeki çözeltileri hazırlandıktan sonra tepkimeye sokulabilir.

Bir madde çözündüğünde neler olur? Yüzeyindeki moleküller arası ve atomlar arası etkileşim kuvvetleri su içinde yüzlerce kez zayıflar ve sonuçta yüzeyden koparak suya geçerler. Bir bardak çayın içindeki bir şeker parçası moleküllerine ayrılır. Sofra tuzu sodyum ve klordan oluşan iyonlarına ayrışır. Kendi özgül yapısına uygun olarak su molekülü, çözünen kütlenin atom ve moleküllerini etkileyebilen büyük bir yetenek gösterir. Bu açıdan öteki birçok çözücü suya göre yetersizdir.

Yeryüzünde suyun parçalayıcı etkisine karşı duyabilecek bir kaya yoktur. Granitler bile yavaş yavaş ama mutlaka parçalanırlar. Su, çözdüğü maddeleri denizlere ve okyanuslara taşır. Yüzmilyonlaraca yıl önce taze su içeren büyük su kütleleri bu nedenle tuzlanmıştır...

107 KİMYA ÖYKÜSÜ
(L. VLASOV, D. TRIFONOV
ÇEV: NİHAL SARIER - TÜBİTAK) )

( BUZ SAÇAĞININ SIRLARI - 107 KİMYA ÖYKÜSÜ

Küçük çocuklar buz saçaklarıyla oynamaya bayılırlar. Bunlar, çok sevimli parıltılı şeylerdir. Çocuk kimseye göstermeden buz parçasını ağzına atar. Bu kadar mı lezzetli? Ondan geri almaya çalışın görürsünüz.

Eğlendirici, çocuksu bir istek mi? Hayır, durum çok daha ciddidir.

Civcivler üzerinde yapılmış bir deney vardır. Bir gruba içmeleri için normal su verilirken, ötekilerine içinde buz parçaları yüzen erimiş kar suyu içirilmişti. Bundan daha kolay bir deney olamazdı. Ancak sonuçlar şaşırtıcıydı. Normal su içen civcivler oldukça sakindi ve hiç huysuzlanmıyorlardı. Oysa leğen dolusu erimiş kar suyu daima korkunç bir savaş alanına dönüyordu. Değişik bir tadı varmış gibi civcivler açgözlülükle suyu yutuyorlardı.

Birbuçuk ay sonra denek civcivleri tarttılar. Erimiş kar suyu verilenler çok daha ağırdı. Normal su içen civcivlere göre daha fazla kilo almışlardı.

Uzun sözün kısası, erimiş kar suyu belirgin ve harikulade özellikler göstermekteydi. Canlı varlıklar için çok yararlıydı. Peki, bunun nedeni neydi?

Başlangıçta, erimiş suda döteryum miktarının daha fazla olmasından dolayı diye düşünüldü. Ağır suyun küçük derişimleri canlı varlıkların gelişimini hızlanıyordu. Ancak bu, yalnızca kısmen doğruydu...

Şimdi, gerçek nedenin erime olayından başka bir yerde oldığına inanılıyor.

Buz kristal bir yapıya sahiptir. Ancak genel bir deyişle, su da sıvı bir kristaldir. Molekülleri tamamen düzensiz değildir, tam bir kafes iskelet oluşturur. Ama doğal olarak yapısı buzunkinden farklıdır.

Buz eridiğinde uzun bir süre yapısını korur. Öteki bir deyişle erimiş su sıvı olmakla birlikte, molekülleri "buz düzeni"nde kalır. Bu nedenle erimiş suyun kimyasal etkinliği normal sudan daha yüksektir. Biyokimyasal işlemler dizinine kolayca katılır. Organizmada çeşitli maddelerle normal suya göre çok daha hızlı birleşir.

Bilim insanları organizma içinde suyun yapısının büyük ölçüde buzun yapısına benzediğine inanmaktadırlar. Organizma normal suyu özümlediğinde suyun yapısı yeniden düzenlenir. Erimiş su zaten istenen yapıda olduğundan, moleküllerinin yeniden düzenlenmesi için organizmanın fazladan enerji harcamasına gerek yoktur.

Görüldüğü gibi, erimiş suyun yaşamdaki rolü çok büyüktür.

107 KİMYA ÖYKÜSÜ
(L. VLASOV, D. TRIFONOV
ÇEV: NİHAL SARIER - TÜBİTAK) )

( SU, NE RENKTİR? - CAHİLLİKLER KİTABI

Alışıldık yanıt suyun rengi olmadığıdır: su "şeffaf" ya da "saydam"dır ve denizin mavi görünmesinin tek nedeni gökyüzünün denizin üzerine yansımasıdır.

Yanlış! Su aslında mavidir. Son derece soluk bir tonudur fakat mavidir. Bunu doğada, kardaki derin bir deliğe ya da donmuş bir şelâlenin kalın buzlarının içine baktığınızda görebilirsiniz. Çok büyük ve çok derin beyaz bir havuzu suyla doldurup içine batığınızda, su mavi görünecektir.

Bu soluk mavi ton, suyun içine değil fakat suya baktığımızda, bazen neden şaşırtıcı bir biçimde mavi renk aldığını açıklamaz. Gökyüzünden yasıyan renk kesinlikle önemli bir rol oynar. Bulutlu bir günde deniz tam olarak mavi görünmez.

Gördüğümüz ışığın tamamı suyun yüzeyinden yansımaz; bu ışığın bir bölümü yüzeyin altından gelir. Sun ne kadar bulanıksa, o kadar çok renk yansıtır.

Denizler ve göller gibi büyük su kütleleri genellikle son derece yoğun bir biçimde mikroskobik bitki ve su yosunu içerir. Irmaklar ve göletler son derece yoğun bir biçimde toprak ve öteki katı asıltıları içerir.

Tüm bu parçacıklar, suyun yüzeyine geri dönen ışığı yansıtıp dağıtarak gördüğümüz renklerde büyük sapmalara neden olurlar. Parlak mavi bir gökyüzünün altında bazen göz kamaştırıcı yeşil bir Akdeniz görmemizin nedeni budur.

)

( DÜNYANIN NE KADARI SUDUR? - CAHİLLİKLER KİTABI

Dünya yüzeyinin %70'i suyla kaplı olabilir ama su, gezegenin kütlesinin 5000'de birinden daha azına tekabül eder.

Dünya oldukça büyüktür; 6 milyon milyar milyar kg. gelir. Bunun yarısı alt mantoda (yerkabuğunun altındaki 660. km.'de başlayan yarı erimiş devasa katman) bulunur. Görünüşe göre sulu olan yerkabuğunda bile, kara kütlesi okyanuslarınkinden 40 kat daha fazladır.

2002'de Science Dergisi'nde yayımlanan bir Japon deneyine göre, alt mantoda çözünmüş su, dünyanın yüzeyinde dolanan sudan beş kat daha fazla olabilir.

Araştırmacılar cm.'ye 200.000 kg.lık basınç ve 1600 C'lik sıcaklık altında, alt mantoda bulunanlara benzeyen dört mineral bileşik oluşturdular. Daha sonra buna su ekleyip bu suyun ne kadarının emildiğini ölçtüler.

Eğer Japonlar haklıysa dünyadaki su oranı gözden geçirilerek daha yüksek belirtilmelidir: % 0,1.

)

( SU VE TUZ - PETER FERREIRA
(WATER & SALT)

Su, uzun zamandır artık H2O olarak, tuz da NaCl olarak tanımlanmamaktadır. Gerçekten bunların arkasında daha fazla şeyler vardır.

Benim adım Peter Ferreira ve biyofizikçi olarak "Institute of Biophysical Research" (Biyofiziksel Araştırmalar Enstitüsü) adlı bir Amerikan Araştırma Enstitüsünün yöneticisiyim. Almanya'daki temsilcisiyim. Ve bir araştırma çerçevesinde kendimizi biyofiziksel bakış açısından "Su ve Tuz" konusuna adadık. Biyofizikçi olarak bitkiler, hayvanlar veya insanlardaki canlılığı araştırıyoruz.

İlk etapta bizi ilgilendiren şey madde değil, saf enerjidir. Su ve tuzu seçmemizin nedeni bedenimizin önemli oranda su ve tuzdan oluşmasıdır. Öncelikle biyofiziğe kısa bir giriş yapmak istiyorum. Konunun sadece su ve tuz olmadığını bilgi (enformasyon) ve bilinçlilik olduğunu çok hızlı bir şekilde anlayacaksınız. Tüm düşünceleriniz ve bunların kaynağı, su ve tuza bağlıdır. Burada daha sağlıklı olmak için değil, daha bilinçli olmak için belirli bir suyu içmeniz veya tuzu yemeniz söz konusudur, çünkü bilinçli olursanız, otomatik olarak daha sağlıklı olursunuz.

Biyofizik, fiziğin bölümlerindendir. Fiziğe tam olarak baktığımızda, fiziğin doğa bilimi olmadığını görürüz, çünkü fizik ilk etapta mekanikle ilgilidir, tekerleğin mekaniği, daire üzerindeki tekerlek, ve daireye aynı sonuca ulaşmak için sonsuz tekrarlanabilirlik için gereksinim duyarız. Eğer tek ve aynı deneyi 100 defa yaparsak ve aynı sonuca ulaşırsak, o zaman bilimsel olarak "Bu objektiftir, bu bilimsel olarak ispatlanabilir" deriz. Bu ölü şeylerde çok iyi fonksiyon görmektedir, peki ya canlılarda?

Doğada daire olan hiçbir şey tanımıyoruz, her şey spiraldir, yani aynı noktaya tekrar geri geliriz, fakat yine de bambaşka bir düzlemde. Ortalama olarak 40.000 farklı hastalık tanıyoruz, bunlar için 58.000 farklı alopatik ilacımız var ve tüm bu 40.000 farklı hastalıkla uğraşan yaklaşık 1.200 farklı tıp alanı var.

Biyofizikte "Hastalık" sözcüğünü biz enerjideki bir açıklık, eksiklik olarak tanımlıyoruz. Burada eksik bir şeyler vardır ve eğer bunun nedenlerine inersek, o zaman belirtiler kendiliklerinden ortadan kalkacaklardır. Çünkü eğer sadece belirtileri tedavi edersek, büyük olasılıkla alopatik ilaçlarla, o zaman belirtiyi bastırmış ve sonuç olarak bir şeyleri bloke etmiş oluruz. Hastalıklarla mücadele etmek yerine, onları tanımalıyız, çünkü hastalık çok iyi bir arkadaş olabilir, çünkü hastalık bize bir şeyler söylemeye çalışır, bizi farklı bir yöne sevk etmek için bizi değiştirir.

Eğer bunu sadece bloke eder ve bastırırsak, çünkü bu daha rahat bir yoldur, o zaman bu aynen arabanızla tatile gidersiniz ve bir süre sonra kırmızı uyarı lambanız yanar, çünkü motorda yağ kalmamıştır, bu sizi rahatsız ettiği için de lambanızın üzerine sakız yapıştırıp kapatmanıza benzer ve en geç birkaç kilometre sonra motoru sararsınız ve tüm arabayı bozarsınız. Bedenimizi de bu şekilde görmeliyiz.

Son yıllarda çok fazla kimyasal olarak yönlendirildik. Endüstrileştik ve kimyasallaştık. Yemek yerken neye dikkat ediyorsunuz? Vitaminlere, minerallere, öbür elementlere, içinde ne kadar enzim olduğuna, hangi albümin yapılarının ve benzerlerinin olduğuna ve sonuçta bunlar sadece kimyanın konusudur.

"Yaşamsal gıda" sözcükleriyle başlayalım. "Yaşamsal gıda" demek, yaşam aracı demektir, yaşamın kendisini ortaya koymaz, onun saklayıcısıdır. Fakat eğer biz aracı olunacak bir şey kalmayacak şekilde işlemlerle bütünlüğünü bozarsak, o zaman yaşamsal gıdadan da söz edemeyiz, o zaman buna "ölümcül gıda" demeliyiz. Bu bizim maddeci düşüncemizden dolayıdır, çünkü her şeyi maddeyle ilişkilendiririz, yani kimya ile. Kimyanın maddeyi saptamasına, fiziğin ise, değiştirmesine rağmen. Burada söz konusu olan enerjidir ve enerji, bilgiden(enformasyon) başka bir şey değildir ve biz fiziksel açıdan biliyoruz ki, enerji asla yok edilemez. Eğer enerji, yaşamla özdeşleştirilirse, o zaman bu yaşamın yok edilemeyeceği anlamına gelmektedir.

Burada yaşamın amacını da düşünmeye başlamak zorundayız. Prensipte hepimiz kendimizi erçekleştirmek, bilincimizi genişletmek için buradayız. Burada gerçek doğa bilimine, yani matematiğe geliyoruz. Bunun adı neden "Matematik"tir. "Ma" madde, "te" tanrısal, "mati" ruhsallık. Bu mükemmel bir üçgen ortaya koymaktadır. Bu matematik, henüz bilim tanrısal öğretiden ayrılmadığı zaman ortaya çıkmıştır oluşmuştur. Eğer enerjiyi hayat ile özdeşleştirirsek, ki öyledir; o zaman bu, hayatı da yok edemeyeceğimiz anlamına gelir. Bu üçlü birlik, oluşuma kadar geri gitmektedir ve matematiğin bu üçlü birliği polarize olmak, maddeleşmek için yakaladığı yer, hepimizin bildiği gibi her şeyin başlangıcı olduğu yerdir. Ve yaşamın amacı, bu birliğe geri dönmektir.

Bu yol için enerjiye gereksinimimiz vardır. Herkesin bedeninde 100 Watt'lık bir lambayı yakacak kadar çok akım, elektrik vardır. Biz bu elektrikle ilgilenmekteyiz. 1984 yılında İsviçreli Atom Fizikçisi Dr. Carlos Rieball, matematiksel olarak hesaplanabilen Naturhoustaute'yi(doğal sabite oranını) keşfederek Nobel Ödülü almıştır ki, biz bununla enerji ve madde arasındaki ilişkiyi matematiksel olarak hesaplayabilmekteyiz. Yani herhangi bir şeyin maddeleşebilmesi için ne kadar enerjiye gereksinimi vardır? Madde titreşen enerjiden başka bir şey değildir. Bu enerji kendisini o kadar çok yavaşlatmıştır ki, maddeleşmiştir. Ancak eğer en derindeki çekirdeğe atoma ulaşabilseydik, o zaman dokunulacak hiçbir şeyin olmadığını her bir hareketin var olduğunu saptardık.

Her şey her an hareket halindedir, bu mantıkla enerji kendini hareket ettirmektedir ve maddeleşmesini sağlamaktadır. Bunun için doğal bir oran vardır, bu yaklaşık olarak 1:1 Milyardır. Buradaki 1 Milyar ölçülebilir enerjinin sadece tek bir birimi, maddeyi maddeleştirebilmek için bulunur. Şimdi bu ne demektir? Bu insanların aslında sadece gerçeğin bir milyarda biri ile uğraştığı anlamına gelmektedir, yani sadece dokunabildiğimizle. Bizler kalite yerine sadece miktarla uğraşıyoruz. Bu şekilde her şeyde canlılığa dikkat etmeyi unutuyoruz. Örneğin henüz yeni bir yavru dünyaya getirmiş ineğin sütünü ele alalım. Sütü alalım ve pastorize edelim ki dayanıklı olsun ve 2 saat sonra bu pastorize edilmiş sütü yavru ineğe içirelim. Bunu yapmadan önce tabii ki sütü biyokimyagerlere inceletelim. Bu pastorize işlemi ile hiçbir şey kaybetmediğimizi saptarız, aynı miktarda kalsiyum ve aynı miktarda albümin vardır içinde ve bu nedenle de ambalaj üzerine her zaman bu yazılır. Şimdi eğer bu inek yavrusu bundan içerse, o zaman bu yavru ilginç bir şekilde 21 gün içinde ölmüş olacaktır. Bu nasıl olur? Her şey içinde, kimyasal-analitik olarak hiçbir şey değişmedi. Peki değişen ne? Sütü pastorize ederek, canlılığını aldık, sütteki molekül yapısını bozduk, sütün geometrisini bozduk. Maddesel olarak baktığımızda sütte her ne kadar hiçbir şey eksik olmasa da, bizim ?yaşamsal gıda? dediğimiz ayırıcı özellik eksiktir, artık o ?yaşamsal gıda? değildir. Kendimize ne kadar yaşamsal gıda aldığımızı sormamız gerekir ve eğer miktara dikkat etmektense kaliteye dikkat ederseniz, organizmanın ne kadar az gıdaya gereksinimi olduğunu saptarsınız Amerika'da ?junk-food sendromu? vardır, burada insanlar bir masaya oturmak için bile kendilerine zaman ayırmazlar, ya arabada oturarak ya da bir Mc Donalds'dan öbürüne giderek yemek yerler ve bu şekilde günden güne şişmanladıkça şişmanlarlar. Her iki saatte bir aynı açlık duygusu oluşur, çünkü beden alması gerekeni almamıştır.

Eğer biz canlılık almazsak, evrim almazsak, o zaman beynimiz haberci maddeler salgılar. Bu haberci maddeler, bizim gıda almamız gerektiğini bize hatırlatırlar. Aldığımız gıdada canlılık eksikse, o zaman en geç besin değişiminden sonra yine acıkırsınız. Şimdi enerji bile almadınız, tam tersine enerji çaldınız. Çünkü ölü gıdayı hazmetmeniz için ölçülebilir enerjiye gereksiniminiz vardır. Bir de bunları hazmetmeniz için şöyle bir uzanmalısınız, aynı aslanlar gibi, çünkü ayağa kalkmak için artık enerjiniz kalmamıştır. Sadece bir elma yeseydiniz, o zaman ayık olurdunuz, canlı olurdunuz. Beden neye gereksinimi varsa, onu öz olarak ortaya çıkarıp alır. Elmayı sadece canlılığa ulaşmak için kullanır. Eğer içinde canlılık yoksa, o zaman elmaya gereksinimimiz yoktur.

70'li yılların sonunda İngiltere'de mikrodalga ile ilgili olarak ev kedilerinde tanınmış Oxford incelemesi yapılmıştır. Lütfen evinizde bunu kendi kedinize yapmayınız. Burada mikrodalganın besinlere etkisi test edilmiştir. Gıdalar mikrodalgalarla kimyasal-analitik olarak ne derecede değişmekteydiler. Kimyasal-analitik olarak hiçbir şeyin değişmediği saptandı ve bu daha sonraları mikrodalganın güçlü bir şekilde propagandasına yol açtı. Hatta mikrodalga işleminden sonra vitamin içeriği, yemeğinizi pişirdiğinizdekinden daha çoktur. Fakat vitamindeki enformasyon içeriği hâlâ korunuyor mu, bunun içinde hâlâ canlılık var mı? Bunu kritik olarak bir defa incelemeliyiz. Burada kediler haftalarca sadece mikrodalgadan geçmiş gıdalarla beslendiler, bu deneme kapalı ortamlarda yapıldı. Çünkü; yanlış değerlendirmemeliyiz ki, biz önemli ölçüde gıdayı solar frekanslarından alırız, yani güneşten her gün dalga boylarıyla enerji, evet canlılık alırız. Katı besinler bu gıda zincirinin en sonunda bulunurlar. Bizler her zaman yemek yemenin en önemli şey olduğunu düşünürüz, oysa en önemsizidir. Bu deneyde hayvanların güneşten gıda almalarına izin verilmedi ve normal katı gıdalarını yemeden kısa süre önce bunlar olağan mikrodalgadan geçiriliyordu, aynı şekilde hayvanların içtikleri su da mikrodalgadan geçiriliyordu. Kediler istedikleri yemeği yiyebiliyordu, her şey serbestti. 2-3 hafta sonra bile kedilerin doğallıklarını kaybettikleri saptandı. İlk etapta homoseksüel davranışlar ortaya koydular ve 4-5 hafta sonra da öldüler. 8000 kedi, kimyasal-analitik olarak gıdalarda her şey var olmasına rağmen öldü, hem de sürekli olarak yemelerine rağmen açlıktan öldüler.

Şimdi Kızılderilileri bir hatırlayalım; onlar bize 350 yıl öncesinin bir atasözünde, dolu tabaklarımız olacağını, ama yine de yiyecek bir şeyimizin olmayacağı günleri yaşayacağımızı söylemişlerdi. Onların beyaz adamla savaşmasına gerek yoktu. Onlar zaten kendi kendilerini yok edeceklerdi. Şimdi herkes kendi kendine sormalıdır, ne kadar gıda alıyorum? Bir gıdanın kalitesi nerede sağlanmıştır?

Burada çok önemli bir gıdadan bahsedeceğiz. Su'dan. Su kimyacıların severek tanımladıkları gibi sadece H2O değildir. Bunun ispatı için matematiğin bir kolu olan geometriye gereksinimimiz vardır. Adı, Geo:Dünya, Metri:Ölçü, Dünya ölçüsünden geliyor. Bunun arkasında tanrısal bir dünya ölçüsü vardır. Biz bunlara, kendilerini her zaman tekrar aynı mükemmel geometri ile yapılandıran, platonik yapılar diyoruz. İkisi de aynı olan hiçbir dağ kristalinin var olmadığını biliyoruz, fakat hepsi tamamen aynı yapıya, yani aynı altı köşeli geometriye sahiptir. Eğer böyle bir kristali fiziksel olarak incelersek, o zaman içlerinde elektrik olduğunu, yani gerçekten ölçülebilen elektrik olduğunu saptarız, biz bunu Pizoelektrik olarak tanımlıyoruz. Elektrik, enerjidir. şimdi enerjiyi bir tarafta enformasyon (bilgi), öteki tarafta canlılık olarak tanıdık. "Enformasyon" sözcüğünü bir düşünün: bir şeyi tekrar kendi asli formuna döndürmek/getirmek, bir geometriyi tekrar yapılandırmak. Hiç bilgisayarınızın ana parçasının ne olduğunu düşündünüz mü? Bilgisayarınızdaki bu çok küçük mikro chipi ? Bir kuvars kristali. Bu kristalin geometrisi, enformasyonlarınızın orada hafızalandırılmasını sağlar. Bu kristaller sadece silikon üzerine basınç ile üretilir, bunlar doğal dağ kristalleri değildir. Ancak sonuçta burada söz konusu olan sadece geometridir, buradaki durumda kuvarstaki altı köşeli yapı ve sudaki davranışı da hiç farklı değildir. Mısırlıların piramitlerde sadece geometrik yapı ile inisiyasyon amacı için kendini kullandıran enerji alanları kurduklarını biliyoruz.

Şimdi küçük bir deney yapalım: Burada küçük bir bakır piramit bulunuyor, aslında bunu doğru yönlere, yani kuzey ve güneye yöneltmeliydik, ancak açı derecesini Keops piramidine uygun yaptık, geometrik açıdan Keops piramidi ile aynı. Şimdi bir parça et alalım ve bunu ortadan ikiye ayıralım. Bir yarısını piramidin altına koyalım, öbür yarısını da sadece yaklaşık 20 cm yanına koyalım. Birkaç gün sonra piramidin yanındaki etin çürüdüğünü, piramidin altındaki etin ise sadece kuruduğunu saptarsınız. Bu nasıl olanaklı olabilir? Burada sadece 8 bakır çubuk olmasına rağmen, nasıl oluyor da başka enerji yasaları geçerli olabiliyor. Bu "Geometri" dir.

Kör bir traş bıçağını piramidin altına koysak ve yaklaşık 60 saat bekletsek tekrar keskinleşir. Bu, büyü değildir, bu elektromanyetik alanların yönlendirilmesidir. Bunlar geometri ile oluşur ve bu şekilde dünyadaki her şey ot sapına kadar geometriye göre kurulmuştur, yani platonik yapılardan ve platonik yapıların kendilerini sınıflandırmalarına göre hiçlikten enerji alanları kendilerini yapılandırırlar.

"Christos" sözcüğünü biliyorsunuz, "bilinç" demektir ve kristalde bu da vardır. Christ/Krist: bilinç, all: All (her şey), Allbewußtsein (Tam bilinçlilik). Bu insanlarda da böyledir, sağlıklı ve güzel oldukları sürece neden böyle göründükleri, nasıl göründükleri gibi hiçbir şeyle ilgilenmiyorlar, ancak daha burunları akmaya başladığında hemen kendileri ile ilgili bilgi almaya başlarlar, başkalarıyla konuşurlar, sebebini öğrenmeye çalışırlar, vs. Bunu neden yapıyorlar? Çünkü bu bir basınç yapmıştır. Peki kristaller nasıl büyürler? Basınç geometrinin oluşmasını sağlar. Sıradan bir karbon alın ve yeteri kadar basınç uygulayın, o zaman mükemmel bir geometrisi olan mükemmel bir elmasa sahip olursunuz. İnsanlarda da aynı şekildedir, çünkü eğer gönüllü olarak yoldan gidilmezse, acı formunda bir basınç, hastalık formunda bir basınç alırlar, ki bu daha sonra sizin sonunda bilincinizi genişletmeye başlamanızı sağlar. Bunun için yaşamsal gıdaya gereksiniminiz vardır. Sadece tabaktaki veya camdaki gıdaya değil, burada daha fazlası var, çünkü her konuşulan sözcük süptil(latif) maddesel düzlemde bir gıdadır. Konuştuğunuz her sözcüğü önceden düşünmüş olmalısınız. Bu düşünceniz bir dalga boyu üretir. Her şey her zaman sadece bu dalga boylarıdır. Fizikte ve aynı zamanda biyofiziksel mantıkta, eğer farklı kaynaktan iki aynı dalga boyu girişim yaparsa, birdenbire yeni enerji alanları oluştuğunu biliyoruz. Biz bu şekilde sadece yaşam (enerji) elde etmez, aynı zamanda yeni enerji formları da inşa ederiz. Kimyada biz bunu molekül evliliği olarak tanımlarız. Ve biz insanlarda da bu evliliktir (düğündür). İnsanların düğününde ne oluyor, aşık olduğunuz zamanı bir düşünün. Birdenbire o insanı, çok kısa bir süre önce tanımanıza rağmen, tanıdığınızı düşünürsünüz. Bunu yalnızca bir duygu nedeniyle yaparsınız ve bu duygu sevgidir ve sevgi enerjidir, bu aynı elektromanyetik bir içtepidir, bu sizi mıknatıs gibi çeker. Gençler bunu birbirlerinin gözlerine derin derin baktıklarında, bir güven hissettiklerinde yapıyorlar. Sonra ne oluyor? Karıncalanmalar başlıyor, bedeninizdeki elektrik aktifleşiyor. Bunu kendinize açıklayamazsınız ve karıncalanmaları olan insanlara ne söylersiniz? Kimyaları uyuyor, o benimle aynı dalga boyunda. O gerçekten de sizinle aynı dalga boyundadır. Ve eğer o sizinle aynı dalga boyundaysa, eğer bu karşılanırsa, o zaman canlılık içeren ve yeni canlar inşa eden en önemli şey ortaya çıkar: Rezonans! Rezonans etkiyle tekrar düzen durumları sağlayabiliriz, orada geometri oluşur, orada enformasyon oluşur. Nerede bu sevgi sağlanamazsa, orada dizonans oluşur ve dizonans oluşan bu kişiler kendi içlerinde mahvolurlar. Bu kişiler kendilerini iyi besleyebilirler, ama buna rağmen güçleri ve enerjileri yoktur ve muhtemelen bu kişiler o anda artık yaşamın mantığını da görmezler. Bu elektriğe, bu akıma dikkat edin!

Her su molekülünün, her H2O molekülünün birbirinden farklı olması ve her zaman tekrar aynı tam mükemmel geometriyi ortaya koymaları ilginç değil mi? Çünkü bir su molekülü 104,7 derecelik bir açıyla mükemmel bir Tetraeder'den (dört kenarlı) başka bir şey değildir. Eğer bu şekildeki 4 Tetraeder'i birleştirirsek, o zaman bir piramit elde ederiz. Mısırlıların muhtemelen bunu piramitleri inşa ederken düşünmüş olabilecekleri ve tam da 4 su Tetraederinin bir piramidi temsil etmesi ve bugüne kadar ki tüm matematiksel, fiziksel, astronomik ve astrolojik bilgilerimizi bu geometrik yapılardan yaratmamız ilginç değil mi? Tüm bunlar orada derin bir sır olarak durmaktadır. Şimdi bizim zamanımızda tekrar bütünsel düşünce ile bu eski bilgiye ulaşıldı, bu yeni bir bilgi değildir. Eğer bilincimizi tekrar genişletirsek, o zaman biz bu bağlantıları tekrar anlayacağız, yani bu yaşamsal gıdayı, yaşamı oluşturmayı. Bu nedenle bu kadar çok kimyasal düşünmemeliyiz.

Mesela elinize bir kitap versem, örneğin Almanya Tarihi hakkında ve bu kitabı okuldaki bilim adamlarına incelemeleri için versek, ne de olsa madde çok önemli! Sonuçlardan ne elde ederdik? Bir süre sonra bu kitabın en derin kimyasal analizini bilirdik, DIN normunu bilirdik, ağırlığını bilirdik, tutkal hakkındaki her şeyi bilirdik, bu tutkalın oluştuğu kimyasal bağlantıları bilirdik, baskısını, bunun kimyasallarını, hatta araştırmacı bir biyolog belki de bu kağıtların hangi ağaçtan geldiğini bile ortaya çıkarabilirdi; ancak bir şeyi bilemezdiniz: Almanya'nın Tarihi hakkında hiçbir şey bilmezdiniz, oysa bu kitabı alma nedeniniz buydu. Eğer içinde hiçbir şey yoksa, maddenin değeri ne kadardır ? Hepinizin bir televizyonu var, neden televizyon seyrediyorsunuz? Tabii ki bunu enformasyon içerdiğinden yapıyorsunuz. Eğitim nedenlerinden olsun, eğlence nedenlerinden olsun, bilgilenmek istiyorsunuz, tek neden bilgiye dayanmaktadır. Bilginin her formu bilincinizin genişlemesine neden olur. Şimdi bu dolabınızın üzerinde duran kutuya, televizyona mı bağlıdır, yoksa bu televizyondan yayılan dalga boylarına mı ? Çünkü eğer ben çatınıza tırmansam ve anteninizi sadece 2 cm oynatsam, ekranınız karıncalanır ve bu kutu değersiz olur. Burada söz konusu olan gerçekten de uzaydan uydular vasıtasıyla atmosfere ve oradan oturma odanıza giren bu dalga boylarıdır. Bunlar bir cihazla izleyebileceğiniz şekilde değiştirilirler. Bu nedenle hiçbir zaman vasıta olan aracıyı değil, bilakis buna bağlı olan saf enerjiyi, dalga boyunu, bu elektriksel frekans örneğini düşünün. Eğer bunlar yoksa, o zaman madde size yardım edemez. Bunlar sadece taşıyıcı malzemelerdir, bilgi taşıyıcıları. Bu şekilde yaşamsal gıda da sadece bilgi taşıyıcıdır.

Buna benzer başka bir basit örnek daha verebiliriz: Bir fobiniz olduğunu düşünün. Akşamları sokağa çıkamayacak kadar karanlıktan korkuyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Kendinize bir psikolog buluyorsunuz ve eğer terapiye başlarsanız, o size daha önce sahip olmadığınız bilgiler veriyor, bilincinizi genişletiyor. Hatta büyük bir olasılıkla sizi çocukluğunuza geri götürüyor ve daha önce bilmediklerinizi bilmenizi sağlıyor. Bağlantıların bilinçli olarak bilincinize yukarı gelmesine izin verdiğinizde, artık fobiniz kalmıyor. Ve şimdi psikoloğunuzun ölümcül bir kazaya kurban gittiğini ve sizin aslında bir sonraki hasta olduğunuzu düşünün. Ve şimdi bilim adamlarının ölen psikoloğu evinizin içine taşıdıklarını düşünün, çünkü eksik bir tarafı yok, tüm kemikleri orada ve öteki her şeyi. Tabii ki siz onun ölü olduğunu söyleyeceksiniz, ama bilim adamları da size ölü ya da diri, ne fark eder, biz size bilimsel olarak onun aynı kemiklere, aynı organlara sahip olduğunu kanıtlayabiliriz, derler. O zaman kendinize onun size nasıl yardım edebileceğini sorarsınız. Bir psikoloğa mı gereksiniminiz vardı, yoksa psikoloğun bilgisine mi? Çünkü artık ölü olduğundan bilgiye ulaşamıyorsunuz. Bunun aynısı gıda maddelerimiz için de geçerlidir. Çünkü sizin gereksiniminiz olan aslında bilgidir, bilgiyi taşıyan değil. Tam tersine şimdi psikolog size yük olmaya başlar, çünkü şimdi kokmaya ve çürümeye başlamıştır ve siz kendinizi ondan kurtarmak istersiniz ve bu ölü psikoloğun bağırsaklarınızda bulunan ölü gıda olduğunu düşünün. Eğer siz canlı gıda yerine ölü gıdayı kendinize alırsanız, size yük olmaya başlar, kendi kendinizden enerji çalarsınız.

Örneğin bir elmayı ele aldığınızda da bunu görüyoruz; elmayı önce kimyasal analitik ve biyolojik inceleyelim, o zaman bunun doğal bir yapısı olduğunu görürüz, şimdi de sadece 15 saniye mikrodalgaya sokalım, incelediğgimizde tüm vitamin ve öbür minerallerin henüz var olduğunu görürüz, fakat şimdi anorganik karakter ortaya koyar. Daha önce elmada bulunanlar nötr iken, şimdi asit oluşturucudurlar, sadece 15 saniye bir elmayı 180 derece ters yüz etmeye yetmiştir ve biyofiziksel açıdan frekans örnekleri artık yoktur. Daha önce elmayı elma yapan, elektromanyetik içtepi, canlılık artık elmada yoktur. Ve şimdi suya geliyoruz, çünkü her molekül bir Tetraeder'dir. Bu geometridir ve geometri molekülde var olduğundan, suyun çok belirli frekans örneği vardır. Bir su molekülü çift kutupludur, aynı gezegenimiz Dünyanın Kuzey ve Güney kutbu gibi. Bu şekilde her bir su molekülünün de bir elektromanyetik kuşakla çevrelenmiş bir eksi ve bir artı kutbu vardır. Gezegenimiz Dünyada, su gezegeninde yaklaşık %70 su vardır ve ilginçtir ki yetişkin bir bedende de %70 su vardır. Her bir hücrede de %70 su bulunması ilginç değil midir? Astronotların uzaydan çektikleri Dünya fotoğraflarının mikroskopla çekilen hücre fotoğraflarıyla benzer olması da ilginç değil midir? Makro kozmosda mikro kozmos.

http://micro.magnet.fsu.edu/primer/java/s cienceopticsu/powersof10/index.html

Su iki kutuplu olduğundan belirli yerçekimi ve kaldırma kuvvetlerine tabidir. Suda gravitasyon, yerçekimi gücü vardır. Bunu çok kolay benimseyebilirsiniz, su yukarıdan aşağıya doğru akar. Çok az kişi suyun kimyasal materyal olarak yukarıdan aşağıya akarken, tekrar aşağıdan yukarıya aktığını ve hatta saf ışık enerjisi olarak aktığını bilir. Eğer biz böyle bir suyu laboratuvar şartları altında incelersek, o zaman daha 18 molekül ve öteki 15 iyon bağlantısını saptarız. 33 farklı bağlantı yapılanması, sadece saf H2O olmasına rağmen. Bunun dışında bir milyar biyofotondan fazlası. Biyofotonlar nedir? Işık kuantları, saf ışık enerjisi. Bunu artık bugün dijital teknikte biyofoton emisyon ölçümleriyle ispatlayabiliyoruz. Prof. Popp(Pope)'un getirdiği ispat şöyledir, maddenin tüm formları donmuş ışık veya yavaşlamış enerjiden başka bir şey değildir. Sadece maddeden daha çok, enerji formları üzerinde düşünmeliyiz. Sonuç olarak maddeyi enerji oluşturur, tersi değil. Şayet maddenin herhangi bir formu kendini değiştirirse, (örn. bir organ, o zaman aslında organı düşünmemelisiniz, tersine aslında organınız kendini değiştirmeden önce) önce kendisini değiştirmek zorunda olan enerjiyi düşünmelisiniz. Bu şekilde çaresi olmayan hiçbir hastalık yoktur. Doktor, okul bilgileriyle ve tecrübeleriyle daha fazla yardım edecek durumda olmadığını prensipte söyleyebilir. Ancak hiçbirimiz, temelde bir hastalığın çaresi olmadığını söyleyemeyiz. Eğer biz bir problem ortaya çıktığında enerjiyi tekrar asli durumuna geri dönüştürebilirsek, o zaman buna otomatik olarak madde de uyacaktır ve bu işlemektedir, hem de bedeninizi oluşturan elementlerle, su ve tuz ile. Her banyo kültürünün temelinde su ve tuz vardır. Tüm bunlar hiç de yeni değildir. Birçok kür misafiri, Bad Reichenhall'a "Sole" (su ve Himalayalar'dan getirilen, içinde 27 ayrı elementin olduğu söylenen tuzun karışımını içmek için gidiyor ve tıbbi olarak da kanıtlanmış olarak kullanıyor. Buna rağmen maalesef tıbbi mantıkla hâlâ semptom tedavisi yoluna gidiyoruz. Ancak şimdi bir fikir değişimi var. Tüm bunlar bilinç durumunuza bağlıdır.

Yaşadığınız hayat daha önce oynamış bir filmden başka bir şey değildir. Siz bu filmin prodüktörüsünüz, rejisörüsünüz. Eğer bu filmde artık hoşunuza gitmeyen bir şey varsa, bu filmi kimin çevirdiğinizi düşünün, bu kişi sizsiniz, başkalarına kızamazsınız. O zaman filmi tekrar yazmanın, yeni bir film çevirmenin zamanı gelmiştir. Bu sizden başlar ve bunun için geliştirilmiş bilince gereksiniminiz var. Buna ilk etapta bu su ile, geometri ile, platonik yapılarla ulaşırsınız. Suyun içinde zaten enerjiyi sağlayan Tetraeder vardır. Bedende suyumuzun günlük olarak aşağı ve yukarı aktığı, içinde gizli canlı güç olan yaklaşık 90.000 km. sıvı bant vardır. Prof. Carol, doğru olarak bakılması(beslenmesi) şartıyla prensipte insan hücresinin ölümsüz olduğunu kanıtlamış ve bunun için Nobel Ödülü almıştır. Fakat buna rağmen biliyoruz ki, yaşlanma sürecine tabiyiz ve yaşlanıyoruz. Bu neden oluyor? Neden bu hücreler ölüyor ve yenilenmeleri gerektiği gibi yenilenmiyor? Bu hücreden mi kaynaklanıyor, yoksa hücreyi çevreleyen hücre suyundan mı kaynaklanıyor? Aslında canlılık için önemli olanın hücre suyu olduğunu çok hızlı anlayacağız. Aynı Prof. Carol, kalbimizin aslında kendi motoruyla çalışan bir pompa olmadığını kanıtlamıştır. Okulda kalbimizin en önemli organımız olduğunu öğrendik. 24 saat, bir yaşam boyu sürekli aşağı ve yukarı kan pompalaması gerektiğini. Tam olarak gözlendiğinde kalbin aslında kendi motoru olmadığını bu nedenle de kalbi bir pompa olarak görmemizin yanlış olduğunu anlarız. Aslında kalp tam olarak gözlendiğinde bir tribündür. Bu tribün canlı bir güç tarafından, yani bedeninizdeki sıvılar tarafından işletilir. Bu her hücre suyunda, (ta kanımıza kadar) kendi hareketi saklıdır. Bu işletilen tribün bir ritim sağlar, kalp atışını bu kalp atışı, beyin akışımızın da bağımlı olduğu elektriği üretir. Beyin akışımızın tekrar dünya gezegenindeki atmosfer değeri ile karşılaştırılabilir olması ilginçtir. Atmosferimizin bir rezonans değeri vardır, bu Schumann-Rezonans frekansıdır, 8 Hertz'lik bir direnç değeridir. Ve prensipte beynin de aynı değeri ortaya koyması ilginç değil midir? Eğer inanmıyorsanız, bir doktora beyin akımınızı EEG cihazıyla ölçtürün. Doğa ile aynı frekanstadır, yani 8-10 Hertz. Eğer bu ritmin dengesi bozulursa, eğer siz bu ahengi terk ederseniz, o zaman suda bulunan önemli yasaları da terk etmiş olursunuz, gravitasyon ve levitasyon artık aynı oranda bulunmaz. Su, sarmal şekilde hareket eder, hiçbir zaman lineer değildir. Banyoda bir bakın, su girdap formunda hareket eder. Spiral oluşturan suyun hareketinin, genetik kalıtım bilgilerini içeren bedenimizdeki DNA ile tam olarak aynı olması ilginç değil midir?

Tam olarak nasıl aşağıya doğru akıyorsa, yukarıya doğru da akıyor, bunu çift helezon olarak adlandırıyoruz ve yerde ayaklarınızın üzerinde durmanızı sağlayan da budur, yerçekimi gücü. Öteki taraftan da her gün yukarı çıkmak istiyorsunuz, bir şeylere ulaşmak istiyorsunuz, sabahları ayağa kalkıyorsunuz, bu levitasyon gücüdür, bilincinizi genişletmek için, içinizdeki su kristalini bilgilendirmek için bu sizi her zaman tekrar yeniye, yukarıya çeker ve eğer bu denge bozulursa, içinizde bir canlılık kalmaz, o zaman bu sizi sözcüğün tam anlamıyla yere çeker ve büyük olasılıkla kendinizi yatağa atarsınız, çünkü hasta olmuşsunuzdur. Bedenimizin zeki fonksiyonu, molekül hareketini canlandırmamız gerektiğini hatırlatır. Bunu örneğin grip olduğunuzda anlayabilirsiniz. Hiç kendinize neden 37 derecelik bir beden sıcaklığınızın olduğunu sordunuz mu? Neden tam olarak 37 derece Sıcaklık nedir? Sıcaklık, moleküllerin hareket enerjisinden başka bir şey değildir. Neden bunun arkasında hep 37 derece sıcaklığımızın olmasını sağlayan aynı enerji bulunur? Eğer bizdeki denge bozulursa, neden sıcaklık birdenbire yükselir ve neden moleküller daha hızlı hareket ederler? Moleküller, tekrar yapı oluşturmak için düzen durumunu tekrar yapılandırmak için uğraşırlar. Çünkü nerede yapı varsa, orada yapı çerçevesi vardır, nerede yapı çerçevesi varsa, orada geometri vardır, nerede geometri varsa, orada bilgi vardır. Ondan sonra artık bakteriler, mikroplar ve virüsler çoğalamazlar. Tazelenmeye, iyileşmeye başlarız ve birdenbire tekrar gücümüzü buluruz, tekrar ayağa kalkmak isteriz.

Bu su hakkında düşünmelisiniz. Beyin suyunuz çok yüksek derecede kristal yapılanmadır, saf küçük kristaller, biz buna Molekül-Cluster adını veriyoruz. Birbirine bağlanmış olarak ve bu şekilde geometri olduğu için belirli bilgileri iletebilen bu yapıyı suda da buluyoruz. Bu sürekli olarak değişir. Düşünceleriniz nereden geliyor? Kimyasallarla suyun basitçe etkilenebileceğini biliyor musunuz? Bu suyu içtiğinizde düşünceleriniz değiştirilebilir. Klorun materyal düşünce yapılarının taşınmasını sağladığını biliyor muydunuz? Amerika'da yapıldığı gibi klorlu su içtiğinizi düşünün, orada yüzeyi %100 örten klorlu su içilir ve buna eğer flüor katarsanız, çünkü bunun dişler için iyi geldiği söylenir, ve ben size flüorun frekans örneğini ölçsem, o zaman size bu flüorun artık hiçbir isteğinizin kalmayacağı kadar beyin fonksiyonlarınız üzerinde uyumsuzluk yarattığını kanıtlayabilirim. İsteksiz olursunuz. Düşünün bunu iki jenerasyon boyunca tüm halka yaptılar. O zaman ne elde ederim? İsteksiz materyalistlerle dolu bir halk, bunlar o zaman her şeyi ben nasıl istersem, öyle yapacaklardır. Buna su ile ulaşılabilir. Bu yüzden neden böyle düşündüğünüz önemlidir ve suyun sizin için ne kadar önemli olabileceği önemlidir. 37 derecelik bir beden sıcaklığında beyin suyunuz buzlanmış bir durum alır. Bu jöleye benzer yüksek dereceli bir yapıdır. Bu yapıya mikro dalga uygulandığında, beyninizin kan bariyerinden aslında normal koşullarda kanınızda bulunup da ayrıştırılamayan hayvansal albümin geçtiğinde ve beyninize girdiğinde birden kristaller yapılarını değiştirmeye başlar ve sıvılaşır, beyninizin suyu sıvılaşacaktır. Nedenini iyi incelemeliyiz, nedeni daima geometride gizlidir. Örneğin suyun çeşitli hallerini ele alalım, gaz olarak buhar şeklinde, sıvı olarak su şeklinde ve katı olarak buz şeklinde görüyoruz.

Eğer suyu ısıtırsak ve su buharı elde edersek, o zaman su havada süptil bir formda olur. Peki biz ne soluyoruz? Tabii ki sadece oksijen değil. Tam olarak bakıldığında biz suyun en süptil formunu soluyoruz, bu nedenle bunu solumazsak sadece 3-4 dakika yaşayabiliriz. Aylarca yemek yemeyebiliriz, bu bize bir şey yapmaz, hatta 3-4 gün suyu içmezsek de dayanabiliriz, ama sadece birkaç dakika soluk almamamız ölmemiz için yeterlidir. Bu kristalleri, örneğin kar tanelerini soluyoruz. Suyun katı hali olan kar tanelerinin bir elektron mikroskobuyla fotoğrafı çekilmiştir. Burada çok küçük Tetraederlerin mükemmel bir düzeni vardır. İki aynı kar tanesinin hiçbir zaman birbirine benzememesi çok ilginçtir. Bu, bu maddeyi zaten oluşturan ışık kuantlarının düzenine dayanmaktadır. Kendini kristalize edebilmesi için her su molekülünde bir milyardan fazla biyofoton çalışır ve bunlar kendilerini sürekli olarak tekrar düzenlerler. Bu şekilde her su molekülü öbürlerinden farklıdır, her su molekülünün kendi kimliği vardır, aynı sizler gibi. Eğer kimyacılarımızı uzaya çıkarsak ve onların dünyaya bakmasını sağlasak, hepimizi aynı tutarlardı, sonuçta hepimiz insanız, ama siz onlara "Hayır, ben değil, ben şuradakinden farklıyım" diye bağırırdınız. İşte kimyasal açıdan suya bu şekilde bakıyoruz, sadece H2O olarak, buna rağmen hiçbir zaman aynı olan iki kar tanesi yoktur. Şimdi bir deney yapalım ve kar tanesini doğal şartlarda eritelim ve bundan tekrar su yapalım, sonra da tekrar donduralım, tekrar tam olarak aynı kar tanesini elde ederiz. Bu nasıl olanaklı oluyor? Çünkü kim olduğunu hatırlayabiliyor. Suyun hafızası vardır, su bir bilgi taşıyıcısıdır. Maddeleşmeye sebep olan enerjinin formunu değiştirmediğimiz zaman, madde de değişmeyecektir. Çünkü o kim olduğunu biliyor. Bu olay sizin organizmanız için de geçerlidir. Bilim adamları suyun doğal bir homoöpatik olduğunu ve bizim su vasıtasıyla bizde eksik olan dalga boylarını alabileceğimizi kanıtlamışlardır. Bu şekilde kaybettiğimiz her şeyi dengeleyebiliriz. İtalya'dan Enza Enstitüsü'nden Dr. Cicollo, son yirmi yıl içinde tüm dünyadaki şifalı suları incelemiş ve şifalı suların öteki normal sulardan kimyasal yapıları aynı olsa da biyofizikzel açıdan farklı olduklarını tespit etmiştir. Yıllardır şifalı suları için Lourdes'a 6 milyon, Fatima'ya 2 milyon insan, Medjegorye'ye, Sandamniano'ya ve benzeri yerlere gitmektedir. Bunun arkasında sadece dinsel değil de başka sebepler olamaz mı? Eskiden bu mucizeler açıklanamıyordu ve bu suların arkasında sevgili Tanrı'nın olduğu düşünülerek kutsal sular olarak anılıyordu. Aslında bu böyledir de, bunun arkasında sevgili Tanrı, doğa, bütünlük yatmaktadır. Onun vasıtasıyla bu olgun, canlı kaynak suyu bize ulaşmaktadır. Şimdi bu mucize suları inceleyebiliyoruz ve bu karakteristikleri gösteren sular gerçekten de kutsal kaynaklardır. Bir Japon bilim adamı olan Dr. Masaru Emoto, suyu sözcüklerle değiştirebilecek durumda olduğumuzu fotoğraf çekerek 10.000 deneyle kanıtlamıştır. Burada sözcüklerin gücünü düşünün, çünkü her sözcük önceden düşünülmüştür. Bu elektriktir, bu dalga boylarıdır. Bunlarla düzen, entropi, yani kaos yaratabilirsiniz. Her hangi birine aşırı derecede canlılık duygusu ve bağlantıları anlayacağı için yaşama gücü veya uyuyamayacak kadar korku verebilirsiniz. Sadece konuşulan sözcüklerle. Bu sıvı kristal yapının birdenbire tamamen değişmeye başlaması ilginç değil midir? Bunu Masaru Emoto mükemmel bir şekilde kanıtlamıştır. Sıvı nötr suyu alıp sözcüklerle yani bilgiyle yükleyerek ?4 derecede dondurmuş ve elektron mikroskobuyla fotoğraflarını çekmiştir. "Beni hasta ediyorsun" mesajı ile yüklediği suyun görüntüsünün aynı kanserli hücre yapısını ortaya koyduğunu tespit etmiştir.

http://www.hado.net

Burada gıdalarınıza ne kadar dikkat etseniz de çevrenizdeki insanların size yüklediği negatiflikler sizin yapınızı bozabilir ve hasta edebilir. Kristalleriniz parçalanır. Fakat yine de bedenlerimiz kendini mükemmel bir şekilde yenileyebilir, bedenimiz aynı bir akü gibi algılanmalıdır. Ancak bedenimiz şarj edilmelidir, insan bedeninin bu doğal regülasyon işlemine homoöstaz diyoruz. Dünyada hiçbir doktor, var olan 58.000 alopatik ilaçlardan hiçbiri tedavi edemez. Biliyor musunuz sizi kim tedavi eder? Kendiniz! Ve iyi bir doktor bunu size iyileşmeniz için gereksiniminiz olan bilgiyi tekrar vererek ve bu şekilde size destek olarak bu homoöstazı tekrar oluşturmanıza yardım ederek yapar. Bu nedenle "bağışıklık sistemi" sözcüğü yanlıştır. Tam olarak bakıldığında bizim bağışıklık sistemimiz yoktur, bizim entegrasyon sistemimiz vardır. Gerekli enerjiye sahip olduğumuz sürece bedenimiz zararlı maddelerle gerektiği gibi başa çıkabilir ve eğer çevremizde her zaman bize karşı negatif insanlar bulunuyorsa, buna rağmen aktivitelerimizle ve pozitifliğimizle kendimizi koruyabiliriz. Ama eğer siz her gün negatifliğin içinde bulunursanız ve kendinizi korumazsanız, o zaman bu sizi en sonunda yapısı bozuk hücre formu olan kansere kadar götürebilir. Normal durumda hasta ve zayıf insanların sağlıklı olanlara oranla daha çok hasta ve zayıf çocukları olduğunu biliyoruz. Bedenimizdeki her bir hücrede de bu durum aynıdır. Tüm bu hücreler, hücre suyunuzun canlılığıyla bir geometriye, bir yapıya bağlıdırlar. Sizin için her şeyden önemlisi, hücre suyunuzun her alanındaki bu kristalleri tekrar yapılandırmak olmalıdır. Şimdi yeni bir deney yapabiliriz, bozuk, hasta bir suyu alalım ve sıvılaştırarak tek bir sözcük olan "Sevgi" sözcüğüyle yeni bir bilgi verelim. Bunu tekrar ?5 derecede donduralım ve elektron mikroskobuyla fotoğrafını çekelim. Birdenbire bu mükemmel kristali, mükemmel geometriyi elde ederiz. Bu deneyi tersten ve yüzden 10.000 defa yapabiliriz, bilimsel ve objektif olarak suyun düşünceyle ne kadar etkilenebileceğini yine kanıtlamış oluruz. Bedeninizin %70'i sudan oluştuğundan bu sizin için önemlidir. Kalitenin yanı sıra miktara da dikkat etmelisiniz, çünkü çok az su içiyorsunuz. Mükemmel organize olmuş bir beden oluşturmak için günlük en azından 2 litre su içmelisiniz. Eğer insanlar çok kahve, çok limonata ve benzeri içtiklerini düşünüyorlarsa, o zaman bu çözüm değil, çünkü çamaşırlarınızı kahveyle yıkayamazsınız. Su mükemmel bir çözelti maddesidir ve her şeyi kendine bağlayabilecek durumdadır. Bu nedenle su içmek gerçekten çok önemlidir. Bedenimiz çok iyi bir şekilde kendi kendini iyileştirebilir. Çoğu kişi de bunu oruç kürleri vasıtasıyla, bunları bıçaksız ameliyat olarak da adlandırabiliriz, yaparlar. Bedeninizin tekrar temizlenmesini sağlayın. Sanayi tarzda gıdaların işlenmesiyle bedeninize almış olduğunuz inorganik maddelerden kurtulun. Bunun için de bunları çözen bir şeye gereksiniminiz var. Ve bu da su; su bunu başarır. Ve artık biyofiziksel olarak da kanıtlayabildiğimiz gibi, su yüksek derecede bir yapıya sahip. Ve bu yapılardan dolayı bedenimizdeki benzer titreşimleri içererek bir çok hastalıkları, Alzheimer rahatsızlığına kadar, ve beyinlerimizin kıvrımlarına yerleşmiş olan hafif ve ağır metal tortularını bile sökebilir. İsrail'de bir doktora gittiğinizde, orada bir gelenek vardır, hangi rahatsızlıktan dolayı gitmiş olursanız olun, sizi önce tekrar bekleme odasına yollayıp, yarım saat içinde içmek üzere size 2 Litre su verilir. Ve siz bu suyu içtikten sonra hâlâ şikayetleriniz varsa bundan sonra sizi muayeneye kabul ediyorlar. Birden beliren hastalıkların % 80'ini sadece su içerek iyileştirilebileceğini görmüşler ve bunun sadece suyun kalitesine bağlı olmadığı da tespit edilmiş. Bunun için su çözelti maddesi olarak biriken tüm atıkları dışarı taşımak için kullanılıyor. Örneğin burnunuz aktığında neler oluyor? Bedeninizde daha önceleri birikmiş olan zararlı maddelerin nötralize edilerek dışarı atılabilmesi için salgılar oluşuyor ve burnunuzdan dışarı çıkıyor. Aynı olay cildiniz için de geçerli olduğundan, bedeninize girmiş olan zararlı tüm maddeler cildiniz vasıtasıyla da ifraz edilir. Tüm problem aslında içeride, oraya girmemesi gereken maddeleri su yine dışarı taşıma kapasitesine sahip. Burada suyun miktarı kadar kalitesi de tabii ki önemli.

Artık bildiğimiz gibi su, 80 metrelik bir boru sisteminden geçtiğinde, canlılığını kaybediyor. Bu da borunun kötü olmasından dolayı değil de borudaki basınçdan oluşuyor. Suyun evlerimize kadar taşınabilmesi için gerekli olan basınç, suyun kendi hareketliliğini bozuyor. Suda çift helix şeklinde spiral hareket var, bu da suyun kristalinin oluşmasını sağlıyor. Suyun spiral hareketine zarar verildiğinde, kristal yapısı da bozuluyor ve kristal şekil olmayan yerde geometri de yoktur ve böylece enformasyon da oluşamaz ve neticede canlılık da yok olur. Ve neticede bu şekilde sadece 80 metre boru hattı ile suyun canlılığını almış oluyoruz. Şimdi ayrıca kimyasal-analitik olarak açıklamamız gereken şeyler var.

Yasaları koyanlar, su kimyasal olarak temiz oldukça belli değerler çerçevesinde bulunmasını şart koşuyorlar. Ve bu sınır değerleri de istedikleri gibi zaman zaman aşağıya veya yukarıya çekebiliyorlar. Halen tarım sektöründe 300 çeşitten fazla inorganik kimyasal yapıya sahip tarım ilacı kullanıldığını ve bunların neredeyse 280'i kanserojen olduğunu biliyor muydunuz? Kanser nedir? Kanser kaos'tur. Kaos'u düzeltin, entropinin oluşmasını, yani tekrar düzenin oluşmasını sağlayın. Ve tüm bu inorganik bileşimler, bu pestisidler tam tersinin oluşmasını sağlıyorlar.

Tarımda kullanılan ilaçlar yer altı sularına karıştığından tekrar bize çeşmelerimize geliyor. İlginç olan, 1992'ye kadar yasayı koyanlar bu 300 tarım ilacından sadece 63'ünün analiz edilme zorunluluğunu getirmiştir. 280 ilacın kanserojen olarak bilinmesine rağmen sadece 63'ünün ölçülmesi sanki bunların yokmuş gibi varsayılması ilginç değil mi, kalanların isimleri bile bilinmiyor ve bunlar için hiç bir sınır değer konulmamış. Ve zamanla bu ölçülen 63 ilacın değerleri yükseldikçe, tolerans değerleri de yükseltilmiş. Suyun kalitesini düzelteceğine içindeki maddelerin tolerans değerleri ile oynanmakta. Aksi takdirde bu suyu size satmamaları gerekir. 1992'den beri de zaten bu 300 tarım ilacından sadece 18'i ölçülmekte. Ve böylece aslında neler içtiğinizi düşünebilirsiniz.

Örneğin bunların içinden birini çıkaralım: Mesela Nitrat kanserojendir. Sadece kimyasal olarak bir zehir olmasından dolayı değil sebebi çok daha başka. Nitrat, bir kimyasal yapı olarak belli bir dalga boyuna sahip, dolayısıyla bir elektromanyetik kuvvete? Bedeninize Nitrat girdiğinde rezonans yerine disonans oluşur, çünkü bedenimiz Nitrat içermediği için bu madde ile rezonansa geçemiyor. Oluşan disonans bedende kaos oluşturuyor ve birden, bazı hücre grupları dejenere olmaya başlıyor, çünkü sürekli bir elektromanyetik içtepiye maruz kalıyorlar. Aslında bedenimiz kendini tekrar rejenere edebilir fakat her gün aynı içtepilere maruz kaldığında, artık Nitrat'ın miktarının da önemi kalmıyor, tekrar eski yapısını koruyamıyor. Örneğin suya bir taş atıyorsunuz, bir dalganın, dalga boyunun oluşmasına sebep oluyorsunuz. Suya sadece içine taşı atarak bir enformasyon vermiş oluyorsunuz böylece. Aynı anda taşı derhal çıkarsanız bile oradaki dalgayı yaratmış oluyorsunuz. Konu oradaki kimyasal yapıyı değil de negativiteyi yaratan disonans dalga boyunu nasıl çıkarabilirsiniz? Bizim de artık biyofiziksel olarak kanıtlayabileceğimiz gibi bu işlemi yapmak için ?suyu canlandırma cihazları? vardır. En iyi içebileceğiniz su, doğal temiz kaynak suları, artezyen suları, agratopejik artezyen kaynakları. Agratopejler, yeraltından kendi güçleriyle yukarı çıkan yer altı artezyen sularıdır, çünkü suyun da kendine has bir olgunluk derecesi vardır. Su, yağmur olarak yere indiğinde bunu "juvinil" su olarak adlandırırız. Bu suda solar frekanslar ölçülebiliyor fakat jeomanyetik frekansların da oluşabilmesi için su yerin çok altına inmesi gerekiyor, ?toprağın kanı? haline gelmesi gerekiyor.

Yeraltında tamamen olgunlaşan ve tüm jeomanyetik frekans desenlerini içine alan ?toprağın kanı?, kendi başına 1000'lerce metre derinliklerden girdap şeklinde yukarı çıkabilecek güce ve enerjiye sahip oluyor.

Siz şişeden mineral suyu içtiğinizde bunu bedeniniz alamaz, işleyemez, çünkü mineral suyundaki mineraller inorganik yapıya sahipler. Bunlar zararlı değiller fakat hücreler için kullanılabilir değiller. Böylece kanınıza kadar giren kalsiyumun hücrelerinizde özümsenemediği için hiçbir faydası olamaz. Burada konu Kalite'ye geliyor. Su, kristal gibi basınç ile elementlerin koloidal oluşmasını sağlayamadığından elementler inorganik kalıyor ve bu yüzden bedeniniz de bunları alamıyor. Bazıları, bunların bir kısımları belki alınabilir diye düşünse de bu kesinlikle olanaklı değil. Bunu kahvaltıda tabağınıza bir çubuk demir koymuş gibi de düşünebilirsiniz. Sudaki mineralleri alabilirseniz, çubuktaki demirleri de yiyebilirsiniz. Bu da olanaklı olmadığı için suyun hangi mineralleri içerdiği de önemli değil. Önemli olan, suda hangi frekans desenleri var, bu mineraller halen iyonize durumda mı ve etrafları su kılıfı ile çevrili mi? Çünkü biz bu suyun yapısını bozduğumuzda, içindeki iyonize ve suya elektromanyetik dalga boyları veren elementlerin başka elementlerle birleşmesini sağlamış oluruz. Bu da genellikle boru basıncı veya suya katılan karbon diyoksitlerle yapılır, böylece suyun doğal oksijeni alınıp, nitrojen katılır, halbuki bizim amacımız bedenden nitrojeni uzaklaştırıp oksijen verebilmek olmalıdır. Böylece oluşan ?molekül evliliklerinde?, örneğin pozitif yüklü kalsiyum ile negatif yüklü hidrojenkarbonatlar birleşirler. Aslında, bunlar su canlı olduğu sürece, yani bir yapıya sahip olduğu sürece, aralarında su bir duvar gibi olduğu için iyonal yapılarından dolayı birleşemezler ve bedene zararlı hale gelemezler. Kalsiyum ve hidrojen karbonat örneğinde yeni oluşum kalsiyum bikarbonattır, yani kısacası kireç oluşur. Ve siz de bunu evinizin borularından dışarı atabilmek için en pahalı cihazları kullanırsınız. Bunu yaparken kendi bedeninizdeki kireçlenen borularınızı/damarlarınızı hiç düşünmezsiniz. Yaşlandıkça damarlarımız ve beynimizdeki sinir iletişim bağları dahil kireçleniyor ve doğal olarak enformasyonu iletmek için köprü kurulamadığından unutkanlık başlıyor. Burada oluşan kireçleri çözebilmek için canlılığa, enformasyona veya yapıya gereksiniminiz var. Suyun geometrisine gereksiniminiz var. O zaman, oluşan molekül birleşimlerini de kırabilirsiniz.

Biz, araştırmalarımız çerçevesinde, segmanter diyagnostik ve organometri ile, medes diye adlandırdığımız, enerjetik seviyede ölçüm yapabilen bilimsel bir cihaz sayesinde, organizmadaki patolojik rahatsızlıkların bile sadece su ile rejenere edilebileceğini kanıtlayabiliyoruz. Uzun yıllar boyunca teşhis amaçlı takip altında bulundurduğumuz hastalar var.

Bizler, doktor değil de sadece biyofizikçi olduğumuzdan bizim kendi kendimizi rejenere ettiğimizi, doğanğn iyileştirdiğini biliyoruz. Örneğin bir hastamızı segmanter diyagnostik ile değerlendirdik, bunun için bedenine 1,2 V doğru akım vererek direnç değerlerini değerlendirdik ve böylece bir organın elemansel titreşim karakterinin hücre bazına kadar nasıl değiştiğini inceledik. Bedeninizdeki organlar maddeden oluştukları ve çeşitli element bileşimleri içerdikleri için, her bir organın ayrı titreşim karakteri vardır. Örneğin bir akciğerin doğal durumdaki titreşimi yaklaşık 40 Hrtz civarındadır. Her gün içki alıyor ve ciğerlerinizi yıpratıyorsanız, zorlanmadan dolayı neredeyse 58 Hertz'e kadar yüksek titreşecektir. Bu da, eğer ciğerin enerji seviyesini 40'tan 58 Hertz'e yükseltirsek, organın maddesel yapısının da değişmesi söz konusudur ve bu da organda bir dejenerasyona sebep olacaktır. Bu olay da aynı kanserde olduğu gibi birden oluşmayacak, yıllarca organın maruz kaldıklarının sonucu olarak ortaya çıkacaktır. En başında enerji seviyesinin değiştiğini unutmayalım. Mesela bir hastamızın beyninin sağında bir tümör var. Tümör, organ seviyesinde kırmızımsı olarak görülmektedir. Bunu enerjetik seviyede ölçtüğümüzde, ki bu ölçümü kanser organ üzerinde görülmeden çok önce yaptığımızda hastayı uyarabiliriz, beyninde tümör olan hastaya bedeninde eksik olan frekansları içeren bir su içirdiğimizde (zarar görmüş olan yerler: epifiz, hipofiz, merkezi sinir sitemi vs.) çok farklı bir tablo ile karşılaşıyoruz, sadece 17 dak. sonra değişiklik oluyor.

Fakat bu kadar kolay olamayacağını siz de tahmin edebilirsiniz, tüm bir ömür boyunca yanlış yaşayıp mucize suyu içerek iyileşebileceğinizi sanmayın. Bu hasta tabiiki tekrar eski yapısına düşecektir, çünkü artık organ seviyesinde destrüktürasyon başlamıştır. Beden kendini bu negatif duruma o kadar alıştırmıştır ki 2-3 saat içinde eski patolojik tabloya geri döner. Fakat bunun bize gösterdiği, suyun içinde öyle bir enerji var ki, eksik olan tekrar yerine getirilebiliyor ve rejenerasyon gerçekleşebiliyor. Bu hastaya belki her gün 2'şer litre bu sudan içirsek ve birkaç yıl devam etsek, bedendeki her yapıyı değiştirebiliriz. Bu yüzden tedavi edilemez hiçbir hastalık yoktur. Her şekli değiştirebilirsiniz. Bedenlerimiz morfojenik bir alandan oluşuyor. Bizlerin bu bedenlerin şekillerini oluşturan neticede enerjidir.

Örn. bir hastanın ayağını kestiğimizde ayak parmağını algılayabiliyor, çünkü enerjetik seviyede o enerji var, buna da fantom ağrıları deniyor. Bu kişinin aurası, yani enerji seviyesi ölçülebilir durumda.

Çalışmalarımız kapsamında hastalarını su ve tuz ile iyileştiren 65 doktor, 150'ye yakın icazetsiz pratik hekim ve çeşitli klinikler var. Bunların sayıları günden güne çoğalıyor. İnsanların sadece çok basit araçlarla en ağır hastalıklardan bile nasıl iyileştirilebileceğini görmenizi istiyoruz, bunun olanaklı olduğunu bilmenizi istiyoruz. Bu sadece bu yılın moda tıbbı değil, bunlar en doğal maddeler, suyunuzu doğadan almaya çalışın, has su içmeye çalışın. Günlük gereksiniminiz olan 2 Ltr. İçin. Güzel bir kaynak bulup, kimyasal analizini yaptırma gayretine girin, çünkü zararlı kimyasal madde olmayan yerde, yapı var olduğu için mikrop da oluşamaz. Böylece bu suyun canlılık içerdiğine dair elinizde bir garanti olur. Alabalıkların yaşadıkları akarsular kesin temiz olur, çünkü alabalıklar çok hassas balıklardır, suyun içinde gravitasyon ve levitasyon dengesi bozulduğunda suyun kalitesi bozulur ve alabalıklar bunu derhal algılar. Bu balıklar suyun içinde başka güçlerin de var olduğunun farkındalar, levitasyon gücünü kullanarak suyun içinde durabiliyorlar ve suyun içsel gücü olan saf ışık enerjisini kullanarak akım yönünün tersine yüzebiliyor. Bu kaynaklardan beslenen sulardan faydalanmalıyız. Bu tip sular sadece geçen hafta yağmur yağarak orada birikmiş değil yıllarca 100-200-300 yaşında olabiliyor ve radyometrik ölçümlerle bunu tespit edebiliyoruz. Bazı fosil sular vardır ki bunlar toprağın kanı olarak 6, 7, veya 8000 yıl yeraltında beklemiş ve oluşmuşlardır. Bu suları bulup kullanmalıyız ve bunu sadece bencil olarak sağlığınız için değil de bilinçlenmeniz için, bilinçli bir insan olmak için yapın. Sağlığınıza kavuşmanız bunun yan etkisi olarak yaşamınıza girecektir.

Yaşamınızda bilinçli tüketin, sadece reklâmı yapıldığı için ve aslında gereksiniminiz olmadığı bir şeyi almayın. Reklâmlar da zaten gereksiniminiz olmayan ürünler için yapılır, yoksa siz hiç havuç reklâmı gördünüz mü? Onu zaten alacaksınız. Bu yüzden daha güzel, daha sağlıklı, daha mutlu olabilmeniz için sizin aslında pek de gereksiniminiz olmayan şeyleri satın almanızın teşviki için reklâmlar yapılır ve siz böylece ticari anlamda bağımlı kalırsınız. Aksi takdirde, örneğin gereksiniminiz olan her şeyi kendi kaynaklarınızdan karşılıyor olabilseniz ve daha az çalışmanız gerekse, zamanınız kalacak ve siz kendinizi geliştirmek için eylemde bulunacaksınız ve bilinçleneceksiniz. Ve tüm bunların gerçekleşmemesi için sürekli çalışmanız gereklidir, ki böylece kendinize zaman kalmasın ve aslında nelerin olup bittiğinin farkına varmayasınız diye. Ve 65 yaşında emekli olana kadar çalışır ve pillerinizi tüketirsiniz. Burada sadece sistemin suçu yok, biz değil miyiz kimyasal temizliği, daha ucuz ürünleri vs. talep eden? Biz değil miyiz, nicel düşünen? Sanayi sadece taleplerimize cevap veriyor. Bizler daha bilinçli olmaya başlamalıyız, satın alma fanatizminden vazgeçmeliyiz, kendimize karşı daha radikal olmalıyız, radikal sözcüğü Latince'den radikus : kök'ten geliyor. Köklerimize geri dönmeliyiz, yaşamlarımızın amacını görmeliyiz ve bunu doğal canlı su ile başarabiliriz. Artezyen suyu bulduysanız mutlaka cam şişelere koyun. Bu sulara ulaşamayanlar Suyu canlandırıcı cihazlar kullanabilirler. Bu cihazlar, borulardaki basınçtan dolayı bozulan suyun yapısını tamir ediyorlar. Böylece, kristalline yapısı olmayan, yani yapı ve böylece enformasyonu içermeyen suyu fiziksel bir yöntem ile tekrar canlandırabiliriz, enerji verebiliriz. Bunun için değişik yöntemler var, örn. levitasyon(Hachening'e göre anafor yapma), kristalizasyon, manyetizm, canlandırma. Prensipte tüm yöntemler suya tekrar bir frekans desenini yüklemeye çalışıyorlar. Laboratuvar şartları altında bunu yüzey gerilimi ile tespit etmemiz olanaklı. Çeşme suyunun yüzey gerilimi daima 73 Dune'dur. İyi bir kaynak suyun gerilimi 58, 60, 62 Dune olabilir. Bizim kanımızın değeri 42 ve 44 Dune civarındadır. Gıdaları özümlememiz için bu değerin kan değerimize en yakın olması daha uygun. Ve bizim için en uygun olan taze sıkılmış meyve suyudur. Taze meyve suyunun yapısı o kadar uygun ki, yüzey gerilimi aynı kanımızın değeri gibidir. Bunu tuzlu su ile (buna ?sole? diyoruz) de yapabiliriz. Doğal bir Sole'den bir bardak doğal suya 1 çay kaşığı ilave ettiğinizde izotonik bir çözelti elde edersiniz. Bu çözeltinin değeri de aynı kanımızın değerindedir, çünkü mükemmel bir yapıya sahiptir. Kaynak/Artezyen suyu da bu değere çok yakın. Su, suyu canlandırma cihazlarından çok hızlı geçtiğinden çok kalıcı bir şekilde onarılamıyor. Bunun için su ile temas etmesi gerekmeden, sadece fiziksel bir metotla frekans değişimi sağlanıyor. Fakat bu cihazlar pek de ucuz sayılmaz. Bu cihazlarla suyun kimyasal yapısı değişmez, örn. suyunuzda nitratlar varsa, onlar arındırılmaz. Suyunuzdaki kimyasalları çıkarmak için ters osmozlu cihazlar kullanmalısınız, zararlı elementler bunların zarlarından ölçülerinden dolayı geçemez ve süzülürler. Kimyasallarınızı arıtan cihazların sonucunda kimyasallardan arınmış fakat cansız su elde edersiniz. Suyu canlandırma cihazları da çok pahalı olduğundan bunun yerine bir avuç kuvars kristalini temiz kaynak suyuna koyarak cam sürahi içinde bekletirseniz, kuvars kristalin hexagonal yapısından dolayı, geometrisi var olduğu için pizoelektrik içerdiğinden suyu canlandıracaktır. Kristalin pizoelektriği suyun tetraeder-yapısını tekrar yerine getirebiliyor. Bunun için herhangi bir kristali kullanabilirsiniz, gül kuvarsı, ametist vs. önemli olan hexagonal şekilli olması. Bu kristallerin birini bir cam sürahiye koyup ertesi gün içtiğinizde, gerçekten canlı su elde etmiş oluyorsunuz. Kesinlikle plastik kavanoz kullanmayın, çünkü dizonans titreşimler yüklersiniz. Camın yapısı kuvars tozu içerdiğinden zaten bir hexagonal şekle sahip ve içine konulanı etkileyecektir. Ertesi gün suyunuzu içtiğinizde koyduğunuz kuvars kristali şeklini hiç değiştirmemesine rağmen, siz de tadındaki yumuşaklığı fark edeceksiniz. Biz, size bilimsel olarak kristallerle suyun canlandırılmasında suyu canlandırma cihazlarıyla kıyaslandığında yüzey gerilim değerleri aynı veya daha iyi olduğunu kanıtlayabiliriz. Bu cihazların çoğu kuvars kristali içeriyor.

 

Peter Ferreira )


- SU ile/ve ZEMZEM

( ... İLE/VE Kâbe yakınında bulunan kuyunun suyu. )

( ZEVRAK: Zemzem konulan kap. )

( Bir gram suyun buharlaşması, 273 kalorilik ısıyı yok eder. )


- SUALTI ile/ve SU ÜSTÜ(GAZ YUVARI/BUĞU YUVAR/HAVA KÜRE/ATMOSFER)

( Taştan kaynayan su daha iyidir. )

( UNDERWATER vs. ATMOSPHERE )


- SUBHA[< SADR] ile TOZ

( BİNEFSİHİ ÂŞİKÂR VAROLMAYAN FAKAT EŞYANIN SURETİ İLE AÇIKLIK KAZANDIĞI İÇİN HEYULA DENİLEN [HEBÂ] GÜNEŞİN IŞIĞINDA GÖRÜLEN İNCE TOZ )


- SUGİLİT ile/||/<> AMETİST

( Mor renkli nadir bir mineral. İLE/||/<> Mor renkte bir kuvars türü. )


- SUGİLİT ile/||/<> ÇEROİT/CHAROİT

( Mor renkli nadir bir mineral. İLE/||/<> Mor renkte, desenli bir mineral. )


- SUGİLİT ile/||/<> PERİDOT

( Mor renkli nadir bir mineral. İLE/||/<> Zeytin yeşili renkte bir olivin türü. )


- SUGİLİT ile/||/<> RODOKROZİT

( Mor renkli nadir bir mineral. İLE/||/<> Pembe ile beyaz çizgili bir karbonat. )


- SUGİLİT ile/||/<> RODONİT

( Mor renkli nadir bir mineral. İLE/||/<> Pembe ve siyah renkli bir mineral. )


- SUGİLİT ile/||/<> SPİNEL

( Mor renkli nadir bir mineral. İLE/||/<> Çeşitli renklerde bulunabilen bir mineral. )


- SUGİLİT ile/||/<> TANZANİT

( Mor renkli nadir bir mineral. İLE/||/<> Mavi ve mor tonlarında bir zoisit türü. )


- SÜHÛLET ile SUHÛNET

( Kolaylık. | Yumuşaklık, naziklik. | Uygun ortam. İLE Sıcaklık. )


- SU(KEVSER):
ACI/TATLI değil İÇİMLİ/İÇİMSİZ


- SULAK ile SULAK

( Suyu olan, suyu bol (yer). İLE Kuşlar için su konulan küçük kap. )


- SÜLFAT ile MASKANYİN[Fr.]

( ... İLE Doğal amonyum sülfat. )


- SÜLFÜR ile PİRİT[Fr. < Yun.]

( ... İLE Pırıltılı kristallerden oluşan, doğal demir sülfürü[FeS2] ya da doğal bakır sültürü.[CuS2] )


- SULULUK ile "SULULUK"

( Sulu olma durumu. İLE Yersiz şakalar yapma ya da kadınlara tatsız iltifatlarda bulunma durumu. )


- SUMMIT ile ZENITH

( Yeryüzünde. İLE Uzayda, astronomide. )


- SUNMEK ile/||/<> SÜNMEK

( Sunmak, salmak, uzamak. İLE/||/<> Eğmek. | Esnekliğini yitirerek gevşemek. | Kopmadan uzamak, gerilmek. | Sarkmak. )


- SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ ile BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİĞİN KORUNMASI

( 2030 yılına kadar ulaşılması gereken 17 küresel kalkınma hedefini içerir. İLE Bu hedeflerden biridir ve biyolojik çeşitliliğin kaybının önlenmesi için acil adımlar atılması gerektiğini vurgulamakta. )


- SÜREÇ ile/ve AŞAMA

( PROCESS vs./and PHASE/GRADE )


- SÜREÇ ile/ve/<> AŞAMALI BİRLİK


- SÜREÇ ile/ve SÜREKLİLİK

( PROCESS vs./and CONTINUITY )


- SÜREÇ ile/ve/||/<> TÜRÜM

( ... İLE/VE/||/<> Varolanların oluşumu. )


- SÜRECE ile/ve/||/<>/> SÜRECE

( Sonuca değil "Süreç"e. İLE/ve/||/<>/> Belirli bir süre boyunca. )


- SÜREKLİ KAZANMAK ile/ve/||/<> HİÇ KAYBETMEMEK

( İkisi de olanaklı değildir! )


- SÜREKLİ RÜZGÂRLAR ile/ve MEVSİMLİK RÜZGÂRLAR (MUSON) ile/ve YEREL RÜZGÂRLAR

( Tüm yıl boyunca birbirine ters yönde eserler ve okyanus akıntılarına neden olurlar. İLE/VE Muson yağmurlarında, yön değiştirdikleri Ocak ve Temmuz aylarında dev dalgalar olur. İLE/VE ... )


- SÜREKLİ RÜZGÂRLARDA[İng. TRADE-WIND]:
ALİZE[Fr.] RÜZGÂRLARI ile/ve BATI RÜZGÂRLARI ile/ve KUTUP RÜZGÂRLARI

( Tropikal bölgelerdeki denizlerde bütün yıl süresince düzenli esen rüzgâr. İLE ... İLE ... )


- SÜREKLİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SIK SIK


- SÜREKLİLİĞİN:
"BOZULMASI" ile/ve/değil/||/<> KESİLMESİ


- SÜREKLİLİK:
KÜTLENİN KORUNUMU ve/||/<> MOMENTUMUN KORUNUMU ve/||/<> ENERJİNİN KORUNUMU


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> DUYARLILIK(HASSASİYET)


- SÜREKLİLİK ile/ve/<> ÖLÜMSÜZLÜK


- SÜREKLİ/LİK ile SONSUZ/LUK

( Süreklilik sadece duyulardadır, gerçeklikte değildir. )

( CONTINUITY vs. ETERNITY )

( İSTİMRÂR ile ... )


- SÜREKLİLİK ile/ve/||/<> TANELİLİK


- SÛRET ile/ve/||/<> RUH

( Nesnede. İLE/VE/||/<> Organizmada. )


- DAYANÇ/SABIR:
SÜREYE ile/ve/değil SÜRECE


- SÜREYYA[Ar.]/PERVÎN[Fars.]/PLESIADES değil/yerine/= ÜLKER

( Boğa burcunda, yedi yıldızdan oluşan takım. | Kuzey yarımkürede, Boğa[Sevr] burcunun en parlak yıldızı olan Eddeberân'ın ilerisinde ve Feres-i A'zam yönünde görünen güzel bir yıldız kümesi. )


- SÜRPRİZ[Fr./İng.] değil/yerine/= ŞAŞIRTI


- ŞURTA ile SAHİBÜ'Ş-ŞURTA

( Önde gidip düşmanla savaşan asker. | Yelkene uygun rüzgâr. İLE Başkent ve öteki büyük merkezlerde, asayiş, şurta teşkilâtı tarafından sağlanırdı. Başlangıçta kadılık makamına bağlı olarak çalışan ve kadıların verdiği cezaları uygulayan bu teşkilât, bir süre sonra müstakil hale getirilmiştir. Görevi, suçluları takip ederek yakalamak olan şurta teşkilâtının başında, merkezde, genellikle nüfûzlu ailelerden seçilen bir görevli bulunurdu. Kentlerde, valilerin emrinde çalışan şurtanın görevi de asayişi korumak ve suçluların yakalanmasını sağlamaktı. )


- SÜS ile/ve/değil/yerine/||/<> ESTETİK


- SUYA DAYANIKLILIK ile/ve/||/<> SU GEÇİRMEZ/LİK


- SUYUN:
BUHARLAŞMASI ile/ve/||/<> BİTKİLERCE EMİLMESİ


- SUYUN, GÖVDEDEKİ VE ZİHİNDEKİ:
ARINDIRICILIĞI ve/<> DENGELEYİCİLİĞİ

( Çeşitli ve olası sıkıntı/yoğunluk durumlarında, banyo yapmanın, sıcak suyun ve ılık suyla tamamlamanın etkisinden/katkısından ve özelliğinden her zaman yararlanabilirsiniz... )


- SUYUN:
"ŞARLAMASI" değil/< ŞIRILDAMASI


- SÜZÜLEN GÜNEŞ LEKESİ ile/ve PATLAYAN GÜNEŞ LEKESİ


- TA PHYSICA
ile/ve/||/<>
TA POIOUMENA
ile/ve/||/<>
TA CHREMATA ile/ve/||/<>TA PRAGMATA
ile/ve/||/<>/<
TA MATHEMATA


- TAADDÜT[Ar.] değil/yerine/= ÇOĞALMA, SAYININ ARTMASI


- TAAFFÜN[< UFÛNET] değil/yerine/= ÇÜRÜYÜP KOKMA, KOKUŞMA | YANGI/İLTİHAP


- TÂBİ ile/değil TABİÎ


- TÂBİ ile/ve/değil/yerine UYUMLU


- TABİAT/NATÜR değil/yerine/= DOĞA [DAMGALANMIŞ/MÜHÜRLENMİŞ]


- TABİAT ile/ve/||/<> İTİMAT


- TABİATIYLA değil/yerine/= DOĞAL OLARAK / KENDİLİĞİNDEN


- TABİÎ ÂFET[Ar.] değil/yerine/= DOĞAL KIRAN


- TABİÎ Kİ ... ile/ve/<> (...) HALİYLE (...)


- TABİÎ Kİ ile/ve/değil/yerine/||/<> KENDİLİĞİNDEN


- TABİÎ Kİ ile/ve/değil/||/<>/< MUHAKKAK


- NEFS:
TABİÎ ile/ve/<> NEBÂTÎ

( Cismin parçalarını muhafaza edip, birbirinden ayrılmasından koruyan bir kuvvet. İLE/VE/<> Cismi, uzunluk, genişlik, derinlikte uzatıp, büyütüp, cismini büyüten kuvvet. )

( NEBATÎ NEFS'ler:
* CÂZİBE(ÇEKME)
* MÂSİKE(TUTMA)
* HÂZİME(SİNDİRME)
* MÜMEYYİZE(AYIRMA)
* DAFİA(DIŞARI ATMA)
* MÜLEDE(ÜREME)
* MUSAVVİRE(ŞEKİL VERİCİ)
* GÂDİYE
* NÂMİYE )


- TABÎÎ değil/yerine/= DOĞAL/OLAĞAN


- TABİÎ ile EVET

( SURE vs. YES )


- TAGAYYÜR[Ar. < GAYR] değil/yerine/= DEĞİŞME, BAŞKALAŞMA


- TAĞYİR[Ar.] değil/yerine/= DEĞİŞTİRME, BAŞKALAŞTIRMA | BOZMA


- TAHÂDU'[Ar. < HUD'A] ile TAHADDU'/TAHAZZU'[Ar. < HUDÛ'/HUZÛ'] ile TAHADDUR[Ar. < HIDR/HIZR] ile TAHAZZUR[Ar. < HÂZIR] ile TAHADDÜR[Ar. < HADER] ile TAHADDÜR[Ar. < HADR] ile TAHAZZÜR[Ar. < HAZER] ile TAHATTUR[Ar. çoğ. TAHATTURÂT]

( Aldanmış gibi görünme. İLE Alçakgönüllülük gösterme. İLE Yeşilleşme, yeşil renk bağlama. İLE Hazır olma/bulunma. İLE Örtünmek, tesettür. | Uyuşma, uyuşturulma. İLE Yokuş aşağı inme. | Yukarıdan aşağı akıp gitme. İLE Sakınma, korunma, çekinme. İLE Anımsama, hatıra getirme/getirilme, unutulduktan sonra anımsanan şey. )


- TAHAKKUK[< HAKK] ile GERÇEKLEŞME, YERİNE GELME

( HAKÎKAT OLARAK MEYDANA ÇIKMA, GERÇEKLİĞİ ANLAŞILMA )


- TAHAMMÜL[Ar.] değil/yerine/= DAYANMA, KATLANMA

( Nesnenin, güçlü, zorlayıcı dış etkenlere karşı koyabilmesi, dayanması. | Kişinin kötü, güç durumlara karşı koyabilme gücü, kaldırma, katlanma. )

( ... ile TITIKSHA )


- TAHAMMÜL ile/ve/değil/yerine/||/<> DİRENÇ/İHTİYÂR

( [not] ENDURANCE vs./and/but/||/<> RESISTANCE
RESISTANCE instead of ENDURANCE )


- TAHAMMÜL ile/ve/<> TESLİMİYET


- TAHAVVÜL[Ar. < HÂL] ile/ve/<> TAGAYYÜR[Ar. < GAYR]

( [değişim] Biçimde/sıfatta. İLE/VE/<> Öz'de/zât'ta. )


- TAHAVVÜL[Ar.] değil/yerine/= DEĞİŞME, DÖNÜŞÜM

( Bir durumdan, başka bir duruma geçme, değişme, değişkenlik, dönüşme, dönüşüm )


- TAHAVVÜL ile/ve TAHVÎL[< HAVL]

( Değişim. | Niteliksel hareket. İLE/VE Değiştirme, değiştirilme, çevirme, döndürme. | Borç senedi, aksiyon. )


- TAHAYYÜR[< HAYRET] ile HAYRÂN OLMA, HAYRETE DÜŞME, ŞAŞAKALMA, ŞAŞIRMA

( HAYRÂN OLMA, HAYRETE DÜŞME, ŞAŞAKALMA, ŞAŞIRMA )


- TAHAYYÜZ:
MEKÂN(EYN) ile/ve/||/<> KONUM(VAZ)


- TAHIL[Ar. DAHL] ile TÂHIL

( Buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, pirinç vb. hasat edilen ürünler ile tohumlarının genel adı, hububat. İLE Bayat su, bekleyerek bozulmuş su. )


- TÂHİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/</> TAYYİB

( Temiz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/ İyi, güzel, hoş. )


- TAHKİK[< HAKK] ile ...

( DOĞRU OLUP OLMADIĞINI ARAŞTIRMA | DOĞRU OLUP OLMADIĞINI MEYDANA ÇIKARMA | DOĞRU, GERÇEK )


- TAHRÎK[Ar. < HAREF] ile TAHRÎK[Ar. < HARK] ile TAHRÎK[Ar. < HAREKET | çoğ. TAHRÎKÂT]

( Yırtma, yırtılma, yarma, yarılma. İLE Çok yakma/yakılma. | Susatma/susatılma. İLE Kımıldatma, oynatma. | Kışkırtma, azdırma. | Yola çıkarma. | Uyandırma. | Meczum(cezimli) bir harfi hareke ile okuma.[İLM sözcüğünü İLİM olarak okuma.] )


- TAHTAKURUSU ile TAHTA BÖCEĞİ/ANOBİUM[Lat.]

( Yarımkanatlılardan, uzunluğu 3-5 milimetre, gövdesi oval ve yassı, kanatları körelmiş, oturulan, yatılan yerlerde üreyerek insan kanıyla beslenen, pis kokulu böcek. İLE Değişik türleri olan anabium, kesik ya da ölmüş ağaçta yaşar ve çürümeye yol açar. "ANOBIUM STRIATUM", ahşap mobilyada, yuvarlak delikler açar. "XESTOBIUM RUFOVILOLSUM", tahtaya başıyla vurarak ahşap evlerde duyulan karakteristik bir ses çıkarır. )


- TAKA-TUKA değil/yerine/= GÜRÜLTÜ-PATIRTI

( Gürültü patırtı. | Basımevlerinde, kurşun dökülmüş, satır olarak dizilmiş harfleri iyice yerleştirmek için üzerlerine vurmaya yarar takoz. )


- TAKDİR ile/ve TAYİN


- TAKDİR ile/ve/<> TEŞHİS


- TAKDİR-İ İLÂHÎ ile/değil/ne yazık ki TAKDİR-İ "İDÂRÎ/SİYÂSÎ"


- TAKIMYILDIZI:
GÜNEY ile/ve/||/<> KUZEY


- TAKIMYILDIZI ile/<> GÜNEYBALIĞI

( ... İLE/<> Güney yarımkürede, bir takımyıldızı adı. )


- TAKIRTI ile PATIRTI

( Bir şeyin çıkardığı, kuru ve sert ses. İLE Pat pat çıkan sesin adı. | Herhangi bir biçimde ya da ayakları yere kuvvetle basarak yürüme sonucu çıkan gürültü. | Gürültülü çatışma, arbede. )


- TAKSÎM ile SAVAK

( Akarsuların ayrıldığı yer. İLE Değirmen suyunu başka yöne akıtmak için yapılan düzen. | Bir barajın fazla suyunu akıtmak için yapılan düzen. )


- TÂLİB[< TULLÂB, TULLEB, TALEBE] ile ...

( İSTEYEN, İSTEKLİ | ÖĞRENCİ )


- TAM EMİN OLMAK değil EMİN OLMAK


- TAM GÖLGE ile/ve ALA GÖLGE


- TAM ile/ve/değil/||/<>/< AÇIK/NET


- TAMAMEN ile SONUNA KADAR


- TAMAMLA(N)MAK ile/ve/<> BÜTÜNLE(N)MEK


- TAMAS ile

( Karanlık, atalet, pasiflik. Kozmik Cevher'in oluşturduğu üç vasıftan(guna'lar) biri. (Rajas, Tamas, Sattva) )


- TAMGALARDA:
ON ve/||/<> OK

( Evren, varoluş. VE/||/<> İnsan. )


- TAMİR ile TELÂFİ ile TASHİH[< SIHHAT]


- TAN YELİ ile TAN YERİ

( Sabaha doğru çıkan hafif yel/rüzgâr. İLE Güneşin doğmak üzere olduğu sırada, ufukta hafifçe aydınlanan yer. )


- TANATOLOJİ ile ...

( Ölümü konu alan bilim dalı. )


- TAN/AYDINLIK/IŞTIN:
GEÇİCİ ile/ve/<> GERÇEK

( Tan yerinde, gün doğmadan beliren, sonradan kaybolan, geçici aydınlık/tan, yalancı tan. İLE/VE/<> Tan yerinde, gün doğuncaya kadar süren kesintisiz aydınlık. )

( FECR-İ KÂZİB ile/ve/<> FECR-İ SÂDIK )


- TANI! ve/<> UYUMLU OL! ve/<> MUTLU YAŞA!

( RECOGNIZE! and/<> BE HARMONIOUS! and/<> LIVE HAPPY! )


- TANIM ile/ve/değil/||/<>/< DURUM


- TANRI/SALLIK / TANRI/LAR ile/ve/<> DEĞİŞMEZ(LİK)LER


- TANZANİT ile/||/<> GARNET

( Mavi ve mor tonlarında bir zoisit türü. İLE/||/<> Genellikle kırmızı tonlarda olan bir taş. )


- TANZANİT ile/||/<> IOLİT

( Mavi ve mor tonlarında bir zoisit türü. İLE/||/<> Mavi-mor renklerde bir kordiyerit türü. )


- TANZANİT ile/||/<> SAFİR

( Mavi ve mor tonlarında bir zoisit türü. İLE/||/<> Korund mineralinin mavi renkli çeşidi. )


- TARASSUD[Ar. < RASAD] değil/yerine/= GÖZETME, BEKLEME, DİKKATLE BAKMA, GÖZLEME


- TARÂVET[Ar.] değil/yerine/= TAZELİK, TAZE OLMA, KÖRPELİK


- TARDION ile/ve FOTON/LUXON ile/ve TACHION

( Işık hızı altı. İLE/VE Işık hızı üstü/ötesi. )


- TARİF EDİLEMEZ ile/yerine/değil/ve DUYULARA GETİRİLEMEZ

( [not] NOT POSSIBLE TO DESCRIBE vs./and/but NOT POSSIBLE TO BRING SENSES
NOT POSSIBLE TO BRING SENSES vs. NOT POSSIBLE TO DESCRIBE )


- TARİH ile/ve KÖKEN

( HISTORY vs./and BASIS/ORIGIN )


- TARİH ile/ve/||/<>/< UNUTULMUŞ TARİH

( | )


- TARİHLEME ile/ve/||/<> RADYOMETRİK TARİHLEME

( ... İLE/VE/||/<> Bazı izotoplar [kimyasal bir öğenin, belirli kütleye sahip atom çekirdekleri], kimyasal yapılarını değiştiren ve kendiliğinden oluşan radyoaktif bozunmaya uğrar. Bu bozunmanın hızı, izotopun bir özelliği olup sıcaklık, basınç ya da izotopun içinde yer aldığı kimyasal bileşikler gibi dış etmenlerden etkilenmez. Bozunma hızı, belirli bir örnekteki atom çekirdeklerinin yarısının bozunması için gereken "yarı-ömür" olarak tanımlanır. Kayaç örneklerini tarihlendirmede kullanılan radyometrik yöntem, radyoaktif izotopun ve bozunmaya uğrarken üretilen öğe mikdarının ölçülmesi esasına dayanır. Radyoaktif öğe ve izotopların görece mikdarı, bir kayacın oluşmasından itibaren kaç yarı-ömrün geçmiş olduğunu gösterir. Örneğin, çoğu mineralin kimyasal bileşeni olan ve doğal olarak ortamda bulunan potasyum, az miktarda radyoaktif potasyum-40 içerir. Bu izotop, kalsiyum-40 ya da argon-40 oluşturmak için 1 milyon 300 yıllık bir yarı-ömür ile bozunur. Bozunmaların %11'inde, argon-40 oluşur. Argon, bir gaz olduğundan, mineral ısıtıldığında ya da eritildiğinde, mineralden dışarı atılır. Bu nedenle, yeni katılaşmış bir magma kayacı, argon-40 içermez. Zaman içinde potasyum-40'ın bozunmasıyla kayaçta argon-40 birikir. Böylece, bir magma kayacındaki potasyum-40 ve argon-40 mikdarı, bu kayacın ne kadar süre önce katılaştığını gösterir.

Potasyum-argon ile tarihlemenin özü budur. Kavramsal olarak benzer öteki yöntemler, uranyum-kurşun, rubidyum-stronsiyum ve neodimiyum-samaryum yöntemleridir. Her yöntemin farklı üstünlük ya da sakıncaları, potansiyel hata kaynakları bulunmaktadır. Sonuçların daha güvenli alınması bakımından önemli kayaçlarda bu yöntemlerin birkaçı birden kullanılabilir. )


- TARİHSEL/LİK ile/ve/<> KATMANLI/LIK


- TARLA ile/ve CEBEL

( ... İLE/VE Ekilmemiş tarla. )


- TARLA ile/ve/<> EVLEK

( ... İLE/VE/<> Tarlanın, tohum ekmek için bölünen bölümlerinden her biri. | Dönümün dörtte biri kadar olan ölçüsü. | Tarlalarda suyun akması için açılan su yolu. | Onluk kâğıt para. )


- TARTIŞILABİLENLER ile TARTIŞILAMAZLAR/TARTIŞILAMAYANLAR


- TARTIŞILIR ile/değil/yerine/>< BİLİNMEZ


- TARTIŞMA" KONUSU ile/ve/değil/yerine/||/<>/> ARAŞTIRMA KONUSU


- TAŞ ile/ve ALAMA

( ... ile/ve Taş parçası. )

( STONE vs./and ROCK )


- TAŞ ile BAKIRKÖYTAŞI/KÜFEKİ/KEFEKİ

( ... İLE Yapıda kullanılan, açık renkli, işlenmesi kolay bir taş çeşidi. [Kum, çakıl ve midye kabuklarının, zamanla, bağlayıcı maddelerle birbirin yapışmasından oluşur.Ocaktan çıkarıldığı zaman, oldukça yumuşak olan küfeki, zamanla sertleşir. Bu taş, Osmanlı dönemi yapılarında çok kullanılmıştır.] )


- TAŞ ile BAKIRTAŞI

( ... İLE Yeşil renkli, yontulup parlatabilen, doğal bakırlı, hidratlı karbonat, malakit. )


- TAŞ ile/değil BİTKİ (LITHOPS)

( image )


- TAŞ ile BUZULTAŞ

( ... İLE Buzulların taşıyıp biriktirdikleri, üzerleri çoğu kez parıltılı ya da çizikli taşlar. )

( ... ile SALSÂL-İ CÜMÛDİYE )

( ... avec MOREN )


- TAŞ ile/ve/||/<> ÇAKIL TAŞI, KÜÇÜK TAŞ

( HACER ile/ve/||/<> HASÂT )

( STONE vs./and/||/<> PEBBLE )


- TAŞ ile ÇİNKE

( ... İLE Sağlam, sert taş. | En ufak parça. | Benek. )


- TAŞ ile DOLANTAŞI

( Mineralleri gözle görülebilen, benekli ve yeşilimtırak renkli, gabro ile bazalt arası, püskürük kütle. )


- TAŞ ile GAZTAŞI

( ... İLE Bileme işinde kullanılan, korindon ya da karborundum tanelerinden hazırlanan, bir tür taş. )


- TAŞ ile KAYA ile TEPE ile DAĞ

( Kimyasal ya da fiziksel durumu değişiklikler gösteren, rengini içindeki maden, tuz ve oksitlerden alan sert ve katı madde. | Bu maddeden yapılmış, bu maddeden oluşmuş. | Bazı yerlerde ve işlerde kullanılmak için bu maddeden özel olarak hazırlanmış malzeme. | Yapı işlerinde kullanılmak için bu maddeden hazırlanmış malzeme. | Mücevherlerde kullanılan yüksek değerli cevher. | Dama, domino vb. oyunlarda kullanılan metal, kemik, plastik ya da tahta parçalardan her biri. | Bazı örgenlerin içinde, özellikle idrar kesesi vb. oluşan, türlü biçim ve hacimdeki katı nesne. | Bazı kütlelerden kopan ya da koparılan parça. | Üstü kapalı bir biçimde söylenen iğneleyici söz. İLE Büyük ve sert taş kütlesi. | Kayaç. )

( HACER, CÜMD ile/ve CELMED )

( SENG ile/ve ... )

( STONE vs./and ROCK )


- TAŞ ile KAYRAK

( ... İLE Ekime elverişli olmayan, taşlı, kumlu toprak. | Yassı, düz taş. | Bileği taşı. | Kayağan taş. )


- TAŞ ile KAZAN TAŞI

( ... İLE Kalsiyum tuzları kapsayan suyun ısıtıldığı kabın iç yüzeyinde oluşturduğu katman. )


- TAŞ ile/ve MALTATAŞI

( ... İLE/VE Yumuşak bir taş. Bahçe, mutfak gibi yerleri döşemekte kullanılan, dört köşe, yassı, kolay kırılan bir taş. )


- TAŞ ile MALTATAŞI

( ... İLE Bahçe, mutfak gibi yerleri döşemekte kullanılan, dört köşe, yassı, kolay kırılan bir tür taş. )


- TAŞ ile/değil MENGELE

( ... İLE Güveç yapmakta kullanılan, çabuk ezilen bir çeşit taş. )


- TAŞ ile MOSKOFTOPRAĞI

( ... İLE Maden parlatmak için kullanılan, sarı renkte bir tür gevrek taşı. )


- TAŞ ile NECEFTAŞI

( ... İLE Parlak ve saydam bir çeşit kuvars billuru. )


- TAŞ ile/değil PAMUKTAŞ

( ... İLE/DEĞİL Bazı kaynak sularının dibinde biriken, kalkerli ya da silisli tortu. )


- TAŞ ile SEYLANTAŞI/SEYLANİ

( ... İLE Yapısında, alüminyum ve demir bulunan bir granat türü. )


- TAŞ ile SÜNGERTAŞI/PONZA[İt.]

( ... İLE Bazı yüzeylerin temizlenmesinde, mermerlerin parlatılmasında, ovma işlerinde kullanılan, çok gözenekli, çok hafif kaya. | Metal parlatmakta kullanılan, çok gözenekli ve pürüzlü, ağırlığı az, sert bir yanardağ feldispatı. )


- TAS[Ar.] ile TA'S[Ar.] ile TAŞ

( Su kabı. İLE Yok olma, kaybolma. İLE Ufak kaya parçası. )


- TAS ile/ve/||/<> TASA

( Kayıp, yitik. İLE/VE/||/<> Üzüntü. )


- TAŞ ile TAŞIL/FOSİL[Fr.] ile TAŞÇIL

( ... İLE ... İLE Taşı andıran, taş gibi. | Taşlar ve kayalar üzerinde ya da taşlı topraklarda yetişen. )


- TAŞ ile/ve/||/<>/> TAŞİLİĞİ

( ... İLE/VE/||/<>/> Taşların, yapraklar durumunda ayrılmasını sağlayan ara katmanı. )


- TAŞ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< TOPRAK

( Taş gibiydin. Çok gönül kırdın. Yeter!
Toprak ol! Üstünde hoş güller biter...

Mevlânâ )

( )

( Olsaydık, erirdik. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Olduk, dayandık. )


- TAŞ ile YAĞTAŞI

( ... İLE Araçların kesici ağızlarını bilemede, gazyağı, mazot ya da zeytinyağı ile kullanılan doğal taş. )


- TAŞ ile YEŞİM[Ar.]

( ... İLE Açık yeşil ve pembe renkli, kolay işlenen, değerli bir taş. )


- TAŞDELEN ile/ve KARAPINAR

( İçimi en hoş su. İLE/VE Mineral açısından en değerli su. )


- TASFÎK-İ ESNÂN[Ar.] ile ...

( Soğuktan dişlerin birbirine çarpması. )


- TASFİYE (ETMEK) değil/yerine/= ÖZLEŞTİRMEK)/ARITMA(K)


- TAŞI DELEN:
"SUYUN GÜCÜ" değil DAMLALARIN SÜREKLİLİĞİ


- TAŞIL/FOSİL[Fr.] ve/<> DİMA

( ... VE/<> Yakutistan'ın başkenti Yakutsk'ta, Yeraltı Permafrost Enstitüsü'nde bulunan, 6 aylık bir eril, bebek mamut fosili.[39.000 yaşında olduğu tespit edilmiştir.] )

( MÜSTEHÂSE[< HAVS | çoğ. MÜSTEHÂSÂT] ve/<> ... )


- TASIM = KIYAS/TASMİM[Ar.] = SYLLOGISM[İng.] = SYLLOGISME[Fr.] = SYLLOGISMUS[Alm.] = SYLLOGISMOS[Yun.] = SILOGISMO[İsp.]


- TAŞIYICI ÇEMBER ile DIŞ ÇEMBER

( DEFERENT vs. EPICYCLE )


- TAŞKIN ile/ve/değil/||/<>/< SEL


- TAŞMA ile TAŞIM ile TAŞKIN

( Taşma durumu. | Akarsu yatağından çıkarak çevresini kaplama, su baskını. İLE Yemeğin, taşacak kadar kaynaması. İLE Taşmış bir durumda olan. | Su baskını, seylap, feyezan. | Aşırı. )


- TAŞMAK ile TAŞIMAK


- TAŞPAMUĞU/KAYA LİFİ/ASBEST[Yun.] ile AMYANT[Fr. < Yun. AMIANTE]

( Lifli, az çok yumuşak ve ateşte niteliği değişmeyen bir mineral silikat olup tremolitin bozulmasından oluşur ve kayalıklarda damarlar halinde bulunur. İki çeşidi vardır. Birincisi esnektir, kolayca eğilip bükülebilen tellerden meydana gelir, birkaç santimetrelik tellere ve ince parçacıklara ayrılabilir. 1500 °C'de ergir. İkincisi, kısa tellidir, daha az ayrılabilir, asitlere karşı daha dayanıklıdır, 1100-1300 °C'de ergir. Asbest, lifler halinde ayrılabilen başlıca mineraldir. Solunum yoluyla kanser yapıcı etkisi nedeniyle yapıdaki kullanımı azalmış, çoğu ülkede de yasaklanmıştır. İLE Kolayca bükülen ve ateşe dayanan liflerden oluşmuş, bir çeşit ak asbest. Hidrate olmuş, lifli yapıda, doğal kalsiyum ve magnezyum silikatıdır. | Doğal magnezyum kalsiyum silkatın, ak-gri renkte sıcaklık ve aside dayanıklı, iplikli yapıda madde. Çeşitli oranlarda kireçle karışık mineralleri, ip, keçe, katman biçimlerinde ısı yalıtımı ya da sızma önleyici olarak kullanılır. | Kolayca bükülen ve ateşe dayanan, liflerden oluşmuş, bir tür ak asbest. )


- TAŞRA ile SAYFİYE


- TAŞRADA ve/||/<> EVDE

( Adâlet. VE/||/<> Muhabbet. )


- TATMİN[Ar.] ile DOYUM/DOYGUNLUK


- TAVA ile TAVA ile TAVA ile TAVA

( Yağ kızdırma, yiyecek kızartma vb. işlere yarayan, uzun saplı yayvan kap. | Bu kapta pişmiş yemek. | Maden eritilen saplı pota. | Kireç karıştırılan tekne. İLE Deniz ya da göllerde suların geri çekilmesiyle kuruyan bölüm. İLE Gemilerde borda iskelesinin alt başındaki sahanlık. İLE Fide yetiştirmek için ayrılmış toprak bölümü. )


- TAVŞAN ADASI ile/ve SEDEF ADASI ile/ve BÜYÜKADA ile/ve HEYBELİADA ile/ve BURGAZADA ile/ve KINALIADA

( Vapur ve motor seferleri, Eminönü, Kabataş, Bakırköy, Kadıköy ve Bostancı'dan yapılmaktadır. )

( Sedef Adası'na belirli saatlerde sadece Bostancı'dan ulaşılmaktadır. Tavşan Adası'na ise yapılmamaktadır. )

( bkz. ADALAR SEFERLERİ )

( "Prens Adaları" ya da "Kızıl Adalar" adlarıyla da bilinirler. )

( Türkiye'nin ilk Sanatoryum'u[Fr. < Lat. Verem hastalarının iyileştirilmesi için kurulmuş hastahane] Heybeliada'da, 1924 yılında kurulmuştur. )

( İmparatorluk ailesi ile devlet ileri gelenlerinin sürgün yerleridir. )

( İmparator II. Justinus, 569 yılında Büyükada'da bir saray ile bir manastır yaptırmıştır. [Bugünkü Maden semtinde] )

( IV. Leon'un annesi Eirene, II. Justinus'un sarayının bulunduğu yere, 775-780 yıllarında kadın manastırı inşa ettirmiştir. [Manastırın duvarları ile bir sarnıcın kalıntısı günümüze ulaşmıştır.] )

( Heybeliada, adını adada işletilen bakır madeninden almıştır. )

( Kınalıada'ya Bizans devrinde iki manastır yaptırılmıştır. )

( 944'te, İmparator Romanos Lekapenos ile 1071'de Malazgirt'te Selçuklular'a yenildikten sonra, Konstantinopolis'e dönüşünde IV. Romanos Diogenes, Kınalıada'ya sürgün edilir. )

( Sedefadası'nda, VIII. yüzyılda bir erkekler manastırı inşa edilmiştir. [Günümüzdeki kalıntılar bu yapıya ait olabilir.] )

( Tarihi kaynaklarda, Tavşan Adası'nda bir manastır varolduğu kaydedilmiştir. )

( NEANDROS ile/ve TEREUINTHA, TEREBINTHOS/TEREBINTHODES/ANTEROVITHOS ile/ve PITYADES MEGALE[Plinius], PRİNKİPİ/PRINKIPO[Bizans Devri'nde] ile/ve HAKLİ (BAKIR), KHALKE, KHALKITIS ile/ve ANTİGONİ/ANTIGONEIA, [Antikçağ yazarları, Erebinthus, Bizanslı yazarlar ise Therebintos ya da Panormos adını vermişlerdir] ile/ve PROTİ/PROTA["Birincisi" anlamına gelir] )

( PRINCESS ISLANDS )

( Heybeliada'da, en önemli Bizans Devri yapısı Panagia Kamariotissa Kilisesi'dir. [XIII. ya da XIV. yüzyılda inşa edilmiş, yonca planlı, son dönemin mimari özelliklerini yansıtan önemli bir örnektir.] )

( )


- TAYF[Ar.]/SPEKTRUM[İng. < SPECTRUM] ile ÇEŞİTLİLİK | YELPAZE

( Birleşik bir ışık demetinin bir biçmeden geçtikten sonra ayrıldığı basit renklerden oluşmuş görüntü. )


- TAYİN ile TAKDİR


- TAZE ve/<> DENGELİ


- TAZELEYİCİ ve/||/<> GENÇLEŞTİRİCİ

( Uyku, yıkanma, sarılmak, birlik, oyun, hareket, çalışma, spor, felsefe, dil, bilim, doga, yeşil, sanat, sevgili, dost, sohbet. )


- TEÂDÜL[Ar.] değil/yerine/= DENKLEŞME, DENKLİK, BİRBİRİNE DENK OLMA


- TEARRÜF ile TEÂRÜF[< AREF] ile ...

( Bir şeyi araştırarak öğrenme. İLE Bir şeyin herkesçe bilinmesi. )


- TEÂSÜR[Ar.] değil/yerine/= GÜZEL GEÇİNME, DİRLİK ETME


- TECELLİ ile/ve GÜZELLİK

( AHLÂK: Vahiy yoluyla gelen tecellî. )


- TECELLİ[Ar.] ile/ve/||/<> TAHAKKUK[Ar.]


- TEDBİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< FİKİR (ETMEK)

( Sonuca yönelik düşünme. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Sonuca yönelik olmayan düşünme. )

( Zât bakımından aynı, itibar bakımından ayrılardır. )

( Sona bakmak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yola bakmak. )

( [not] Thinking to [get/go] consequence. VS./AND/BUT/||/<>/>/< Any kind of thinking without consequence.
Any kind of thinking without consequence. INSTEAD OF Thinking to [get/go] consequence. )

( [not] PRECAUTION vs./and/but/||/<>/>/< TO THINK
TO THINK instead of PRECAUTION )


- [ne yazık ki]
"TEDBİR" ile/değil/yerine/>< SEVGİ

( Her konuda tedbirli olabiliriz; ancak, "severken/sevdiğimize karşı tedbirli olmak", gerçek mutluluk için en zararlısıdır. )


- TEDBİR ile/ve/değil/yerine/<>/< TAKDİR

( Tedbir, takdirin parçasıdır. )


- TEFERRU'/ÂT[çoğ.][< FER] ile TEFERRUH[< FERAH] ile TEFERRUĞ[Ar. < FERAĞ]

( Dallanma, dal budak salıverme. | Bölümlere ayrılma. | Bir kökten çıkıp ayrılma. | Ayrıntı/lar. İLE Ferahlama, içi açılma. İLE Vazgeçme, cayma. | Bir işi bitirip ondan kurtulma. | Satın alınan bir malın tapusunu üstüne geçirme. )


- TEFRÎK[< FARK] ile/ve/<> TEMYÎZ[< MEYZ]

( Ayırma, ayırd etme, seçme. İLE/VE/<> Ayırt etme. | Mahkemelerce verilen kararın, yasa ve yöntem yönünden incelenmesini sağlayan yasal yol. | Yargıtay. )


- TEĞET/MÜMAS[Ar. < MÜMASS] ile/değil TEYİT

( Bir eğrinin yanından geçen ve ona ancak bir noktada değen doğru. İLE/DEĞİL Doğrulama. )


- TEHDİT ile/ve/||/<>/> TEDİRGİNLİK


- TEHLİKE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< OLASILIK


- EV/MAĞAZA:
TEK KAPILI değil ÜÇ KAPILI

( Sibirya'da, her evin/mağazanın, üç kapısı bulunmaktadır. [Dışarıdan bir mekâna girdiklerinde, her kapı boşluğunda 10'ar saniye beklerler. -42 °C'den, +20 °C'ye girerken yaşanılan ısı farkının, gövde ve cilt üzerinde oluşturacağı olumsuz etkileri önlemek için alınan bir tedbirdir.] )


- TEK NEDEN ile/ve/değil ÖNEMLİ NEDEN

( THE UNIQUE REASON vs./and THE IMPORTANT REASON
THE IMPORTANT REASON instead of THE UNIQUE REASON )


- TEK ile/ve/<>/>< ÇOK

( Aşkın. İLE/VE/<>/>< [Doğaya] İçkin. )


- TEK ile/ve/değil SONSUZCA TEK


- TEK ile TEK

( Eşi olmayan, biricik, yegâne. | Birbirini tamamlayan ya da aynı türden olan nesnelerden her biri. | Önüne getirildiği tümceye istek ve özlem kavramı katan. | Yalnızca. | İki ile tam sayı olarak bölünemeyen. İLE Hiç, hiçbir. )


- TEK = UNIQUE[İng., Fr.] = EINZIGARTIG[Alm.] = UNICO[İt.] = ÚNICO[İsp.]


- TEKİL ile/ve/||/<>/< AYRI


- TEKİL ile/değil BİRİCİK

( [not] SINGULAR vs./but UNIQUE )


- TEKİL ile/ve/||/<>/< KOPUK


- TEK/İL/LİK ile/ve/<> EŞSİZ/LİK


- TEKNE ile TEKNE ile TEKNE

( Türlü işlerde kullanılmak için çoğu ağaçtan ya da taştan yapılan, uzun ve geniş kap. | Sızdırabilir ya da sızdırmaz olarak yapılmış, levhaları bir parçadan oluşmuş, kulpları ve kulp delikleri bulunan, bir ya da iki kişi tarafından taşınabilir üstü açık bir ambalaj türü. | Ut, tambur vb. çalgılarının sesi yükselten oyuk ve şişkin parçası. İLE Bir tür küçük deniz taşıtı. Geminin omurga, kaburga ve kaplamadan oluşan temel bölümü. İLE Katmanlı kayaçların içeri doğru çukur, alçak bölümü, ineç, kemer karşıtı. | Bölge, havza. )


- TEKNOLOJİ ile/ve/<> BAĞIMLILIK


- TEKRİR değil/yerine/= YİNELEM


- TEKTİR ile/değil TEKDİR

( Tek olduğunu belirtme, kesinleştirme. İLE/DEĞİL Azarlama. )


- TELÂFİSİ ZOR değil/yerine/= GİDERMESİ GÜÇ


- TELA'SÜM[Ar.] ile TELÂZUM[Ar.]

( Yanıt verilecek yerde veremeyip kekeleme. | Saçmasapan yanıt verme, kemküm etme. | Dil dolaşma. İLE Birbirini gerektirme ilişkisi. )


- TELÂZUM[Ar.] değil/yerine/= BİRBİRİNİ GEREKTİRME İLİŞKİSİ


- TELVİN ve/> TEMKİN


- TEMBEL değil/< HAREKETE GEÇİRİLEMEYEN


- TEMEL BÜYÜKLÜKLER:
KÜTLE ile/ve/||/<> IŞIK ile/ve/||/<> SICAKLIK ile/ve/||/<> AKIM ile/ve/||/<>
MOL ile/ve/||/<> UZUNLUK ile/ve/||/<> ZAMAN


- TEMEL DEĞERLER ve/||/<>/< TEMEL ÇELİŞKİLER


- TEMEL ile KAYNAK

( BASE vs. SOURCE )


- TEMEL ile/ve/||/<>/> TAMAMLAYICI


- TEMEL ve TEEMMÜL


- TEMEL ile/ve/||/<> TÖZ


- TEMELLENME ile/ve/||/<>/> AÇIĞA ÇIKMAK


- TEMESSÜL[Ar. < MİSL] ile/değil/yerine/= BENZEŞME | ÖZÜMLEME

( Bir şekil ve sûrete girme. | İnsan biçiminde görünme. | Benzeşme. İLE/DEĞİL/YERİNE/= [biyoloji] Özümleme. )

( [not] ... vs./but/= ASSIMILATION )


- TEMEVVÜC[Ar. < MEVC] değil/yerine/= DALGA/LANMA


- TEMEYYÜZ[Ar. < MEYZ]:
HALK ile/ve/||/<> BA'S

( Benzerleri içinde sivrilme, seçilir duruma gelme, kendini gösterme.[< MEYZ: Ayırmak, üstün tutmak.] )


- TEMİZ/LİK ve/<> GÜZEL/LİK


- TEMMUZ ile/ve/||/<>/> KIZIL ISI

( Yılın yedinci ayı. İLE/VE/||/<>/> Temmuz'un çok sıcak olan ikinci yarısı. )


- TENEFFÜS-İ CİLDÎ ile TENEFFÜS-İ KASABÎ ile TENEFFÜS-İ SAFÎRÎ ile TENEFFÜS-İ SINÂÎ ile TENEFFÜS Bİ-L-HEVÂ

( Deri solunumu. İLE Trake solunumu. [biyolojide] İLE Havanın soluk borularına girdiği ya da çıktığı sırada doğal olmayan ses. (tıp'ta) İLE Boğazdan açılan yapay bir delik aracılığıyla sayrının soluk alması. (tıp'ta) İLE Hava ile solunum. )

( TENEFFÜS[< NEFES]: Nefes, soluk alma; Yorgunluk almak için dinlenme; Tan yeri ağarma; Deniz suyunun dalga ile sahile vurması. )


- TENSÎR[Ar. < NESR] ile TENSÎR[Ar. < NASRÂN]

( Saçma, serpme. | Nazmı, nesre dönüştürme. İLE Birini Hristiyan yapma. )


- TEPE ile ARAFAT

( ... İLE Hacıların, Yakınlık/Yakınlaşma[Kurbiyet] Bayramı'nın arife günü toplandıkları, Mekke'nin doğusundaki tepe. )


- TEPE ile BECRÂ'[Ar.]

( ... İLE Yüksek yer. )


- TEPE ile BUZLUĞAN

( ... İLE Üzerinde buz eksik olmayan, yüksek dağ tepesi. )


- TEPE ile DİKMEN

( ... İLE Koni biçiminde tepe. )


- TEPE ile DORUK/ZİRVE

( HILL vs. PEAK/SUMMIT )


- TEPE ile GERİŞ

( ... İLE Dağların üst bölümü. )


- TEPE ile HÖYÜK

( ... İLE Tarih boyunca türlü nedenlerle, yıkılan yerleşim bölgelerinde, yıkıntıların üst üste birikmesiyle oluşan ve çoğu kez içinde yapıt kalıntılarının gömülü bulunduğu yayvan tepe. | Yayvan toprak tepe. )


- TEPE ile KAÛR/KUMUL/ERG/EKSİBE

( ... İLE Çölde, rüzgârın yığdığı kum tepeleri. )

Bugün[08 Temmuz 2025]
itibariyle 5.402 başlık/FaRk ile birlikte,
5.401 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(20/23)