Toplum için geçerli olan
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(30/37)
- SIRADAN ile/ve/||/<> SONRADAN
- SIRADANLAŞMA ile/ve/||/<> NORMALLEŞME
- SIRADANLAŞTIRMA ile/ve/<> KANIKSAMA
- SIRADÜZEN/SİLSİLE-İ MERÂTİB/HİYERARŞİ ile/ve/||/<> BAKIŞIMSIZLIK/ASİMETRİ
- SIRADÜZEN(HİYERARŞİ) YETKİSİ ile/ve/||/<> VESÂYET YETKİSİ
- SIRADÜZENSİZLİK ile/ve/||/<> KARMAŞA
( ANARCHY vs. CHAOS )
- SIRÇA[Tr. < SIRIÇGA]/CAM[Fars. < KUPA] ile/ve/||/<>/> AYNA[Ar.]
( Cam, camdan yapılmış. İLE/VE/||/<>/> Camın sırlanmışı. )
- SİRKADİYEN ile SİRKALUNAR ile SİRKASEPTAN ile SİRKANUAL
( )
- ŞİRKETLER, HİZMETLERİNDE:
UCUZ İSE ile/ya da/<> HIZLI İSE ile/ya da/<> NİTELİKLİ İSE
( Niteliksiz ve hızlıdır. İLE/YA DA/<> Ucuz ve niteliksizdir. İLE/YA DA/<> Pahalı ve yavaştır. )
( Dünyada, hiçbir şirket, bir işi, hem ucuz, hem hızlı, hem de nitelikli yapamaz. )
- SİRKÜLER ile SEKÜLER
- SIRP ile/ve BOŞNAK
( Müslüman olmayan Slavlar. İLE/VE Müslüman olan Slavlar. )
- SIRTINDAN VURAN('A) ve/<> ARKANDAN KONUŞAN('A)
( Kızma! Ona güvenip arkanı dönen sensin! VE/<> Darılma! Adam yerine koyan sensin! )
- SIRTINI DAYAMAK ile/değil/yerine/>< GÜVENMEK
- SIRTINI DÖNMEK değil/yerine SIRTINI YASLAMAK
- SIRTTA TAŞINAN GİYSİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YÜZDE TAŞINAN İFADE
- ŞİŞİNMEK ile ŞİŞİNMEK
( Surat asmak, dargın durmak. | Başkalarına yüksekten bakar gibi bir tavır takınmak, böbürlendiğini davranışlarıyla belirli etmek, kabarmak, gururlanmak. İLE Bazı böceklerin/hayvanların, saldırıya uğradıklarında tüm uzantı ve eklentilerini, düşmanını korkutup ürkütecek biçimde yayarak genişletmesi. )
- ŞİŞMAN/MÜLAHHAM[Ar.] ile/değil/yerine TOPLUCA
( Deri altında fazla yağ toplanması nedeniyle gövdenin her yanı şişkin görünen kişi. İLE/DEĞİL/YERİNE Gövdece biraz dolgun. | Toplu olarak, beraber. )
- [ne yazık ki]
ŞİŞMAN/LIK ve/||/<>/> PİŞMAN/LIK
( Ağzımızı tutmazsak. VE/||/<>/> Dilimizi tutmazsak. )
- | SİSTEME AİDİYET ile SİSTEMSİZLİK | ile/yerine/değil SİSTEMLİ ÖZGÜRLÜK
- SİTTİN SENE ile Fİ TARİHİNDE
( 60 yıl. | Sonu gelmeyecek kadar uzun zaman. )
- ŞİVE[Fars.] değil/yerine/= AĞIZ
( Naz, eda. | Söyleyiş, yerli ya da yabancı konuşma tarzındaki söyleyiş özelliklerinin bıraktığı genel izlenim. )
- SİVİL İTAATSİZLİK ile/ve/değil/||/<>/< BİREYSEL EYLEM
- SİVİL TOPLUM < SİVİL İTAATSİZLİK
( Sivil itaatsizlik olmadan, sivil toplum ol(uş)maz. )
- SİVİL VE SİYASİ HAKLAR ile/ve/||/<> İKTİSADİ/EKONOMİK VE TOPLUMSAL/SOSYAL HAKLAR
( * Düşünce/düşünme hakkı/olanağı
* İfade hakkı/olanağı
* Seyahat hakkı/olanağı
İLE/VE/||/<>
* Eğitim hakkı/olanağı
* Sağlık hakkı/olanağı
* Sanattan yararlanma hakkı/olanağı
* Ücretli tatil )
- SİVİL YARDIM KURULUŞU ile/ve/değil/||/<>/> SİVİL TOPLUM KURULUŞU
- SIVIŞ ile/||/<> SİVİŞ
( Kaçmak. İLE/||/<> Gizlice kaçmak, kimseye görünmemeye çalışarak kaçmak, çekilip gitmek. )
- SİVRİLMEK ile/ve SIYRILMAK
- [ne yazık ki]
SİYASAL KAYIRMACILIKTA:
PATRONAJ(BOSISM) ile/ve/||/<> KLIENTALIZM ile/ve/||/<> HİZMET KAYIRMACILIĞI
- SİYASAL LİBERALİZM ve/||/<> EKONOMİK LİBERALİZM ve/||/<> KAPİTALİZM
- [ne yazık ki]
SİYASET İLE ve/||/<> DİN İLE ve/||/<> FUTBOL İLE ve/||/<> SAVAŞ İLE
( Yanıltılırız. VE/||/<> Avutuluruz. VE/||/<> Uyutuluruz. VE/||/<> Korkutuluruz. )
- SİYASET ve/||/<> DİYANET ve/||/<> TABÂBET
( [ne yazık ki]
Bilgisizlerin en iyi ya da en çok "bildiği" ve [bol bol, boş boş ve ağırlıklı/öncelikli olarak] konuştuğu[nu varsaydığı] konular. )
- SİYÂSET[Ar. < SEYİS] ile/ve/||/<>/> FERÂSET[Ar. < FERES]
( Seyis. At bakıcılığı/bakıcısı. İLE/VE/||/<>/> Süvari. At biniciliği. )
( Aracına[< atına] yeterince[en az seviyede ve gerektiği kadar/biçimde] bakabilmek. İLE/VE/||/<>/> Aracının[< atının] yol alabileceği kadar yol almak, ilerlemek. Uzağı, olanakları ve olasılıkları görebilmek/değerlendirebilmek. )
- SİYÂSET[Ar.] ile/değil HAMÂSET[Ar.]
- SİYASET ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HAYSİYET
- SİYASET ve İLM-İ SİYASE/T
- SİYASET ile SİYASA
- SİYASET ile SİYASAL
( Politika gerçekleri yadsıyıp, yalan söylemek değil, gerçeklerin istediğiniz yanını göstermesidir. )
- SİYÂSET ile TİCÂRET ile İBÂDET
( "Üsttekiler"in "yaptığı". İLE Ortadakilerin yaptığı. İLE Alttakilerin yaptığı. )
- SİYASETÇİ/POLİTİKACI[İng. < Yun.] değil/yerine/= YÖNETKİCİ
- SİYÂSETÇİ/LER ile/değil/yerine DEVLET ADAMI/ADAMLARI
( Devletin günlük sorunlarıyla uğraşır/lar. İLE/DEĞİL/YERİNE Devletin yüzyıllık sorunlarıyla uğraşır/lar. )
- SİYASETNAME ile/ve/değil/||/<> GENELGE
- SİYASETNÂME ile ISLAHATNÂME ile NASİHATNÂME ile SİLSİLENÂME
- SİYÂSETNAME ile/ve/değil/||/<>/< NASİHATNAME
- SİYASETNAMELERDE:
NAS ile/ve/değil/||/<>/< MASLAHAT
- SİYASETNAMELERDE:
SULTAN OLMAK ile/ve/||/<>/< İYİ BİR KİŞİ OLMAK
- SİYASETTE:
YOLDAŞ ile/değil YOL
( [siyasette] "Yoldaş, yolu belirler." DEĞİL Yol, yoldaşı belirler. [Yol değiştikçe, yoldaşlar da değişir.] )
- SİYASİ KRİZ ile/ve EKONOMİK(İKTİSADİ) KRİZ ile/ve KÜLTÜREL KRİZ
- SİYASİ/SİYASAL/POLİTİK değil/yerine/= YÖNETKİL
- SİYASİ TEŞKİLAT değil/yerine/= YÖNETKİL ÖRGÜT
- SİYÂSÎ ile DİPLOMATİK
- SİZ:
ÇOĞUL ile/değil NEZÂKET
- SİZ KULLANIMINDA:
SAYGI ile MESAFE ile ÇOĞUL
- SİZDEN OLMAYAN ile/ve/<>/= SİZDEN OLAN
- SİZE KATILIYORUM ile/değil SÖYLEDİĞİNİZE KATILIYORUM
- SİZE" (PAYLAŞACAĞIM) değil SİZİNLE (PAYLAŞACAĞIM)
- SİZİ KESEYİM/KESİYORUM değil SÖZÜNÜZÜ KESEYİM/KESİYORUM
- SİZİ ...:
"ODAKLADIK" değil ODAKLANDIRDIK
- SİZİ SEVEN BİRİNİN UYARISI/İKAZI ile/>< SİZİ SEVMEYEN BİRİNİN İLTİFATI
- SIZLANMA ile/değil/yerine SORGULAMA
- SIZLANMAK ile/değil/yerine/>< HAKKINI ARAMAK
- SIZLANMA/YAKINMA değil/yerine/>< SORUMLULUK ALMAK
- SIZMAK ile BAYILMAK
( Yorgunluk ya da içki gibi nedenlerle kendinden geçerek uyuyakalmak. İLE Çeşitli fizyolojik[sıcak, açlık/susuzluk, yorgunluk gibi] ve/ya da psikolojik nedenlerle dayanma gücünü kaybetmek, kendinden geçmek. )
( ... ile SA'KA, GAŞY )
( ZONK/BLACK OUT vs. FAINTING )
- Sırrını paylaşanı DİNLE!!!
- SKANDAL[FR. < SCANDALE] ile/||/<> KRİZ
- SKEPTİSİZM:
KUŞKUCULUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SORGULAMACILIK
- SNOP[İng.]/KÜSTAH[Fars. < GUSTÂH] değil/yerine/= ZÜPPE/DANDİ[Fr. DANDY]/DIDON[Fr. < DIS DONC]
( Seçkin görünmek için bazı çevrelerdeki düşünceleri benimseyen, hayranlık duyan ve onlar gibi davranmaya özenen kişi. )
- SOFRA [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- SOFRA [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- SOFRA ile ŞİLAN
( ... İLE Sultan sofrası. )
- SOFRANIN BEREKETİ :/=/||/<>/< KALABALIĞI
- SOĞDAK ile/ve BUKARAK
( Semerkand halkı. İLE/VE Buhara halkı. )
- SOĞUK değil/yerine/>< İYİLİK
( İyilik, soğuk geçirmez. )
- SOĞUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MESAFELİ
- SOĞURMA ile/ve/ne yazık ki/||/<>/> SÖMÜRME
- SOHBET:
VAROLUŞ ve/<> İNSAN ÜZERİNE
- SOHBET["SOHPET" değil!] ile/ve/<> MUHABBET
( Aklın dili/aracı sözcükler ve sohbet, gönlün dili muhabbettir. )
( Kişiyi, tümel/küllî akıla götürecek tek şey, muhabbettir. )
( Ehl-i derdin sohbetine mahrem et! )
( ... İLE/VE/<> İçinde sen/ben['den] olmayan. )
( Dil ile. İLE/VE/<> Göz ile. )
- ŞÖHRET ile TANINMIŞ
( FAMOUS vs. KNOWN )
- ŞÖHRET ile "YILDIZ"("STAR")
- SOKAK ile/ve/değil EV(İMİZ!)
( Lütfen çöpleri yere ya da ağaç/çiçek diplerine değil, çöp kutularına atalım! Ya da cebimizde tutalım! )
- SOKAK/HABER FOTOĞRAFI ile/ve/değil/||/<>/< BELGESEL FOTOĞRAF
( )
- SOKRATES'İN "YARGILANMASINDAKİ" 500 "YARGIÇ":
ÖLÜM KARARI VERENLER ile/değil/yerine/>< KARŞI OLANLAR
( [ne yazık ki]
[İlk "karar"da] "280" >< 220
[İkinci "karar"da] "360" >< 140 )
- SOKULMAK ile YANAŞMAK
- SÖLGENTAŞ ile/ve/||/<> ARKAİM
- SOLGUN değil/yerine/</>< OLGUN
- SOLİDARİST/SOLİDARİZM/SOLİDARİTE[Fr.] değil/yerine/= DAYANIŞMACI/LIK
- SOLUK "ALAMAMAK" ile/ve/değil/||/<>/< ORTAMDAKİ (BELİRLİ/BELİRSİZ) KOKUDAN RAHATSIZ OLMAK
- SOLUK ve/||/<> BESLENME ve/||/<> PSİKOLOJİ ve/||/<>
FİZYOLOJİ ve/||/<> EŞEYSELLİK ve/||/<> İLETİŞİM
- SÖMÜRGECİLİK ile EMPERYALİZM
( )
- SÖMÜRGECİLİK ile/ve/||/<>/> YERLEŞİMCİ SÖMÜRGECİLİK
- [ne yazık ki]
SÖMÜRÜ ile/ve/||/<> ARTI DEĞER SÖMÜRÜSÜ
- SÖMÜRÜ ile/ve/<> DAYATMA
- SÖMÜRÜ ile SUİSTİMAL ile MANİPÜLÂSYON
( EXPLOITATION vs. ABUSE vs. MANIPULATION )
- SÖMÜRÜ ve/||/<>/< TAHRİK
- SOMUT EMEK ile/ve/||/<> SOYUT EMEK
( Kullanım değeri. İLE/VE/||/<> Değişim değeri. )
- GELENEK:
SOMUT ile/ve/||/<>/< SOYUT
( İçi boş. İLE/VE/||/<>/< Evrensel. )
- SOMUT ve/=/||/<> EYLEM
( CONCRETE and/=/||/<> ACTION )
- SONA ERDİRME ile KURTULMA/KURTARMA
( Ancak Yaşamımızın muazzam kederini tamamen idrak ederek ona karşı isyan ettiğimiz zaman, bir çıkış yolu bulunabilir. )
( TO GET FINISH vs. TO RELEASE
It is only when you realise fully the immense sorrow of your life and revolt against it, that a way out can be found. )
- SONLANDIRMA ile/değil BÜTÜNE ERME
- [ne yazık ki]
SONRAKİ ÂN'A, SÜRECE "BAKMAK/ODAKLANMAK" ile/ve/||/></< ÂN'I YAŞAMAMAK
- SONSUZ ile/ve/değil/||/<>/< SAYISIZ
- SONSUZLUK:
NİCELİKTE ile/değil NİTELİKTE
( Yoktur. İLE/DEĞİL Vardır. )
- SONSUZLUK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK
- SORGULA!:
ELİNİ ve/||/<> DİLİNİ ve/||/<> YOLUNU ve/||/<>
GÜNÜNÜ ve/||/<> GÖNLÜNÜ ve/||/<> SONUNU
( Kazandıkça, bölüşemiyorsan. VE/||/<> Konuştukça, kırıcı oluyorsan. VE/||/<> Yürüdükçe, hedeften çıkıyorsan. VE/||/<> Günler/yıllar geçtikçe, yerinde sayıyorsan. VE/||/<> Sevildikçe, vefâsızlaşıyorsan. VE/||/<> Hangi durumda olursan ol! )
- SORGULAMA ile/ve/> DÜŞÜNCE/FİKİR AYRILIĞI
- SORGULAMA ve/||/<>/> ÖZGÜRLEŞME
- SORGULAMA ile/ve/||/<>/> SINANMA
- SORGULAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÖZLEMLEMEK
- SORGULAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< KONUŞMAK
- SORGULANAMAYACAK YANITLAR değil/yerine/>< YANITLANAMAYACAK SOR(G)ULAR
- SORGULANMAK ile/ve/değil/yerine SORUMLULUK/U/NU ALMAK
- SORMAYAN ile/değil/yerine/>< SORAN
( Yaşam boyu ahmak ve aptal. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bir dakikalığına, "birkaç kişi nezdinde" "aptal." )
( Ovada şaşmış. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Dağları aşmış. )
- SORU [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- SORU [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- SORU (SORMAK):
ÖĞRENMEK İÇİN ile/ve/değil/bazen/||/<> ANLAMAK İÇİN ile/ve/değil/bazen/||/<> GERİBİLDİRİM/ONAY İÇİN
- SORU SORMAK ve/=/||/<>/< SORUMLULUĞU İSTEMEK
- SORU ile/ve/değil HAKARET
( [not] QUESTION vs./but INSULT )
- SORU ile/ve/||/<>/> İLKE
- SORU = QUESTION[İng.] = QUESTION[Fr.] = FRAGE[Alm.] = QUESTIONE[İt.] = CUESTIÓN[İsp.]
- SORUMLULUK ...:
BİRİ/LERİ İÇİN değil HERKES İÇİN
- SORUMLULUK DUYMAK ile/ve/||/<>/> SORUMLU OLMAK
- SORUMLULUK [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- SORUMLULUK:
TEK ile/ve/||/<> TOPLU
- SORUMLULUK VERME ile/değil/yerine SORUMLULUK ALMA(YI SAĞLAMA)
( Sorumluluk verilmez, sorumluluk alınır. Sorumluluk alınması için koşullar, uygun yapıya büründürülür. )
( It's not right to "giving responsibility". Better to arrange conditions "to taking responsibility". )
( GIVING RESPONSIBILITY vs. TAKING RESPONSIBILITY
TAKING RESPONSIBILITY instead of GIVING RESPONSIBILITY )
- SORUMLULUK ve/<> BAKIM
- SORUMLULUK ve/||/<>/< (KENDİNİ) SAVUNABİLMEK("SALDIRI" değil/olmayan!)
- SORUMLULUK = MESÛLİYET = RESPONSIBILITY[İng.] = RESPONSABILITÉ[Fr.] = VERANTWORTUNG[Alm.]
- SORUMLULUK ve/||/<> ONUR
- [ne yazık ki]
SORUMLULUKTAN KAÇMAK ile/ve/||/<>/< ÖZGÜRLÜĞÜ YADSIMAK
- SORUN:
BİLGİSİZ OLMAK değil KENDİMİZİ BİLGİN SANMAK
- SORUN "ÇIKARMAK/ÇIKARAN" ile/ve/değil/||/<>/< SORUNU GÜN YÜZÜNE ÇIKARMAK/ÇIKARAN
- SORUN/SIKINTI:
FARKLI OLMAK/TA ile/ve/||/<>/ne yazık ki FARKINDA OLMAMAK/TA
(
)
- SORUN:
(")SORUN(") değil SORUNA BAKIŞ AÇISI
- SORUN:
"YAP(A)MAMA" ile/ve/değil/||/<>/< BAŞLAYAMAMA
- SORUN ile/ve ÇÖZÜLMESİ GEREKEN
( Hiçbir sorun, o sorunu yaratan "bilinç düzeyi" ile çözülemez. )
- SORUN ile/ve/değil DEĞERLENDİRME
- SORUN ile/ve EKSİKLİK
( PROBLEM vs./and DEFICIENCY )
- SORUN ve/||/<>/> HEDEF ve/||/<>/> ENGEL ve/||/<>/> GÜÇ KAYNAĞI
- SORUN ile/ve/ne yazık ki/||/<>/< SORUNUN OLMAMASI SORUNU
- SORUNLAR:
"DARBE" ile/değil/yerine PÜRÜZ
- SORUNLAR ile/ve/||/<>/> OLANAKLAR ve FIRSATLAR
- SORUNLARA ODAKLANMAK ile/değil/yerine/>< OLASILIKLARA VE (ARA) ÇÖZÜMLERE ODAKLANIRSAK
( Daha çok sorun/umuz olur/oluşturur. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Daha çok seçeneğimiz ve çözümümüz olur/oluşur. )
- SORUNLARDA:
"ARKADAŞ KAYBETMEK" değil ARKADAŞ KEŞFETMEK
( Sorunlarda, arkadaş(/sa), kaybedilmez; ancak, keşfedilmiş olunur. )
- SORUNLARDAN/KİŞİLERDEN "KAÇMAK/UZAKLAŞMAK" ile/değil/yerine SORUN(LU)LARI UZAKLAŞTIRMAK
- SORUNLARI:
BAŞKALARIYLA OLAN/LAR ile/değil/yerine (OLABİLDİĞİNCE) KENDİYLE OLAN/LAR
( [çoğunlukla] Kendiyle, (ciddi) sorunları olan(lar)dır. İLE/DEĞİL/YERİNE Başkalarıyla, "sorunlu" "görünseler/düşünülseler" de sorunsuzdur(lar). )
( Sorunun, kendi(nde) olduğunu anla(ya)mayan kişiler, ne yazık ki, çözümü, başkalarının huzurunu bozmakta "arar/bulur". )
- SORUNLARI ERTELEMEK/DAHA SONRAYA TAŞIMAK yerine SORUNLARI TERK ETMEK
- SORUNLARI:
SORUN OLARAK KONUŞMAK ile/yerine/değil İLERLEME/GELİŞİM ARACI OLARAK KONUŞMAK/DEĞERLENDİRMEK
( [not] TO TALK THE PROBLEMS AS PROBLEMS vs. TO TALK PROBLEMS AS VEHICLE FOR DEVELOPMENT/PROGRESS
TO TALK PROBLEMS AS VEHICLE FOR DEVELOPMENT/PROGRESS instead of TO TALK THE PROBLEMS AS PROBLEMS )
- SORUNLARIN:
OLUŞMASI ile/ve/değil/||/<>/< ORTAYA ÇIKMASI
- SORUNLARI(N/I):
ÖNEMSEMEMEK ile/ve/değil/yerine ÜSTÜNDE DURMAMAK
- SORUNLARI/SIKINTILARI:
ÖTELEMEK ile/değil/yerine ÇÖZMEK
- SORUNLU "YASALARI":
REDDEDELİM değil/yerine DEĞİŞTİRELİM
- SORUNLU ile/değil/yerine/>< SORUMLU
- SORUNUN:
"ÜSTÜNÜ ÖRTMEK" değil/yerine/>< ÜSTESİNDEN GELMEK
- SORUP SORUŞTURMAK
- SOSYAL MEDYA (5C):
KONUŞMA/SÖYLEŞİ ve/+/||/<>/> ORTAKLIK ve/+/||/<>/> YORUM ve/+/||/<>/> İŞBİRLİĞİ ve/+/||/<>/> KATKI
( 5C: CONVERSATION and/+/||/<>/> COMMUNITY and/+/||/<>/> and/+/||/<>/> COMMENTING and/+/||/<>/> CONTRIBUTION and/+/||/<>/> COLLABORATION )
- SOSYAL[İng. < SOCIAL < SOCIETY] değil/yerine/= TOPLUMSAL
- SOSYOBİYOLOJİ ile ETOLOJİ
( Sosyal davranışların evrimsel kökenlerini inceleyen bir bilim dalı. İLE Hayvan davranışlarını inceleyen bir bilim dalı. Bu iki dalın kesiştiği noktada, hayvanların sosyal davranışları ve evrimsel adaptasyonları araştırılmaktadır. )
- SOSYOPAT ile MİZANTROP
( ... İLE Kişilerden, toplumdan hoşlanmayan. )
- ŞOV[İng. < SHOW] değil/yerine/= GÖSTERİ
- ŞÖVALE[Fr. CHEVALET] ile ŞÖVALYE[Fr. CHEVALIER]
( Tabloların üzerine konulup resim yapıldığı sehpa. İLE Eski Roma'da, üç sınıftan ikincisinin üyesi olan yurttaş. | Orta Çağ Avrupası'nda, özel eğitimle yetişmiş, belirli ülküler taşıyan, soylu, atlı savaşçı. | Derebeylik düzeninde, soyluluk unvanlarının en alt basamağı. | Günümüzde, Fransız hükûmetinin verdiği onur belgesi ve nişanı. )
- ŞÖVALYELER'DE:
TAPINAK ŞÖVALYELERİ ile/ve TÖTON ŞÖVALYELERİ ile/ve ST. JEAN/HOSPİTALER ŞÖVALYELERİ
( KÜRESEL MEDENİYET - TEOMAN DURALI - DERGÂH YAY. )
- SÖVEN ile/değil/yerine/></< SEVEN
- SOVYET:
SO ve/||/<> VYET
( Birlikte, birarada. VE/||/<> Düşünme, konuşma. )
- SOVYET ile/ve/||/<>/> RUS
(
Sovyet ile Rus Kavramlarının FaRkLaR'ı...
| Ölçüt | Sovyet | Rus |
|---|---|---|
| Tanım | Sovyet sözcüğü, "konsey" anlamına gelir, genellikle Sovyetler Birliği'ni tanımlar. | Rus, Rusya'ya ait ya da Rus toplumundan olan kişi anlamına gelir. |
| Coğrafi Kapsam | 15 cumhuriyetten oluşan geniş bir federasyondu. | Rusya Federasyonu'nun sınırları içinde geçerlidir. |
| Siyasi Yapı | Tek parti yönetimiyle yönetilen komünist bir devletti. | Federatif başkanlık düzeni ile yönetilir. |
| Kültürel ve Etnik Yapı | Birçok farklı etnik grup içeriyordu. | Çoğunlukla Rus etnik öbeğine dayanır. |
| Zaman Çizgisi | 1922'de kuruldu, 1991'de dağıldı. | Hem Çarlık dönemi, hem de modern Rusya olarak sürekliliği vardır. |
| Ekonomik Sistem | Merkezi planlamaya dayalı sosyalist ekonomi. | Kapitalist piyasa ekonomisi uygulanmaktadır. |
- SOY ADI/SOYADI değil/yerine SON ADI/SONADI, EK ADI/EKADI, İKİNCİ/İKİNCİL ADI
( Kişinin/kişinin, "soy adı" diye tanımlanmış/kullanılan sözcük, kişinin "soy"unu değil kişinin aynı ada sahip olduğu/olabileceği tek(/ilk/birinci) adına, takma ad[meslek,özellik vs.] vermek yerine belirli, kayıt altına alınan/alınacak bir ek/ikinci adla tanımak/tanımlamak üzere kullanılmıştır. )
- SOY-SOP
- SÖYLE! GİTSİN! ile/değil/yerine/>< SUS! BİTSİN!
- SÖYLE ile/değil ŞÖYLE
- SÖYLEDİKLERİMİZ ile/ve/<> SÖYLEYEMEDİKLERİMİZ
( ... İLE/VE/<> Söylediklerimizden daha çok pişmanlığa neden olur. )
- SÖYLEM ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/> SÖYLENTİ
- SÖYLEMEK ile/ve/değil AKTARMAK/NAKLETMEK
- SÖYLEMEK ile UYARMAK/İKÂZ ETMEK
- SÖYLEMLERİMİZİN/EYLEMLERİMİZİN:
SORUMLULUĞUNU ALMAK ve/||/<>/> (DOĞRUDAN/OLASI) SONUÇLARINA KATLANMAK
- SÖYLENTİ ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/> DEDİKODU
- SÖYLERKEN BUYRUK VERMEK ile/değil/yerine/>< SÖYLEMEK
- SÖYLEYİŞ/BİÇEM/ÜSLÛP:
YALIN/SADE ile YÜKSEK ile KARIŞIK
- SOYLU" ve/||/=/<> İNSAFA GELEN
( En "soylu" kişi/ler, insafa gelen(ler)dir. )
- SOYUT DİL ile/ve/<> TOPLUMSAL DİL
- SOYUTLAMA ile/ve/||/<> KÖPRÜ
- SOYUTLAMA ile/ve/||/<> SOYUTLANMA
( ABSTRACTION vs./and/<> TO GET IN ABSTRACTION )
- SÖZ (ALMAK/VERMEK) ile/değil/yerine OLUR/ONAY (ALMAK/VERMEK)
( [not] TO GET/GIVE PROMISE vs. TO GET/GIVE APPROVAL/CONSENT
TO GET/GIVE APPROVAL/CONSENT instead of TO GET/GIVE PROMISE )
- SÖZ:
DİLLERDE ile/ve/||/<> GÖNÜLLERDE
( Destan olur. İLE/VE/||/<> Şiir olur. )
- SÖZ DİNLEMEK ile/ve/<> DİKKATE ALMAK
( Söylenilen ya da yapılması istenilen/beklenilen şeyin size [o an için] uymaması, o sözü/düşünceyi ya da durumu dikkate almamanızı gerektirmez. Gençlik/cehâlet düşünce ve tavırları olarak tepki gösterme eğiliminde olabilirsiniz fakat durum, söylenilen söze uyum gösterip göstermemekten çok [kulakardı etmek yerine] yeterince dikkate alıyor olmayı gerektirir. "Sırtına bir şey al/giy!" sözüne, hiç düşünmeden/değerlendirmeden, hızlıca "bana bir şey olmaz!", "gerek yok!", "sen yaşlı olduğun için söylüyorsun/önemsiyorsun" biçiminde yanıt vermek yerine yeteri kadar dikkate almakta yarar vardır. )
- SÖZ DİNLEMEK ile SÖZ DİNLEMEK
( "Yapma ve yap" denileni yerine getirmek, uygulamak. İLE Konuşulanları dinlemek/dinlemeye çalışmak, konuşulanlara dikkatini yöneltmek/kulak kabartmak. )
- SÖZ [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- SÖZ:
KABUL GÖRMEK İÇİN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOĞRULUĞUNDAN DOLAYI
- SÖZ:
ÖRTÜK ile KİNÂYE
- SÖZ [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]
- SÖZ [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]
- SÖZ [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- SÖZ SÖYLEMEK ile/ve/||/<> ANLAMAK
( İrfan ister. İLE/VE/||/<> İnsan/kişi ister. )
- SÖZ SÖYLEMENİN KURALLARINDA:
ÖNÜNÜ ARDINI GÖZETMEK[Ar.] ve/||/<> SÖYLEMEDEN ÖNCE TEKRAR TEKRAR DÜŞÜNMEK[Ar.] ve/||/<> ON KERE DÜŞÜNÜP BİRİNİ SÖYLEMEK[Ar.] ve/||/<> "HER AĞZIMIZA GELENİ" SÖYLEMEMEK[Ar.]
( Önün ardın gözet fikr-i dakîk et onda bir söyle
Öğütme ağzına her ne gelirse âsiyâb-âsâ
Osman Nevres[ö. 1762]
)
( )
- SÖZ VERME! ve/||/<> SÖZÜNDEN DÖNME!
( Ölsen de! VE/||/<> Ölsen de! )
- SÖZ VERMEK/VEREN ve/||/+/<>/> SÖZÜNDE DURMAK/DURAN
- SÖZ VERMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÜVEN VERMEK
( Güven veriyorsan, ayrıca söz vermen gerekmez. )
- SÖZ ve/> TÂLÎK
( ... VE/> Güleryüzlü. :) | Düzgün söz söyleyen. )
- SÖZ ile/ve/<> YEMİN
( Doğru söz yeminden ileri! )
( HULF[Ar.]: Verdiği sözü tutmama, üzerinde durmama. | [mantıkta/matematikte] Saçmaya indirgeme. )
- SÖZCÜĞÜN:
USSAL ANLAMI ile DUYGUSAL ANLAMI
( SIGNUM RATIONALE cum SIGNUM SENSUALE )
- SÖZCÜKLERİN ETKİSİ ve/||/<> KİŞİLERİN ETKİSİ
- SÖZ(CÜK)LERİ/Nİ ve/||/<> TUTUMU/NU DEĞİŞTİR...
DÜNYA/N DEĞİŞSİN!
- [ne yazık ki]
SÖZDE, ÖLÇÜ BİLMEMEK/BİLMEYEN ve/||/<> EDEPSİZLİKTE SINIR TANIMAMAK/TANIMAYAN
- SÖZE UYUMAK değil/yerine SÖZE UYMAK
- SÖZLERİNİ DUYURMAK İÇİN:
KİŞİLERİ TUTMAK değil/yerine ÇENEYİ TUTMAK
- SÖZLEŞMEDE:
İYİ NİYET ve/||/<>/> SADÂKAT ve/||/<>/> İÇERİK
( Adının geçmesiyle. VE/||/<> İmza atarak. VE/||/<> Uygulayarak. )
- SÖZLÜ KÜLTÜR(/GELENEK) ile/ve/<> YAZILI KÜLTÜR(/GELENEK)
( Göçerlerin. İLE/VE/<> Yerleşiklerin. )
( [daha çok] Doğu'da. İLE/VE/<> Batı'da. )
- SÖZ/LÜ ile NİŞAN/LI
( YAVUKLU: Sözlü, nişanlı. | Sevgili. )
( NAMZET[Fars.]: Aday. | Sözlü, yavuklu. )
- SÖZ(Ü) DİNLEMEK ile/ve/değil/yerine SÖYLENİLENİ/İSTENİLENİ YAPMAK/YAPABİLMEK
- SÖZÜ/DÜŞÜNCEYİ/NESNEYİ:
"KALDIRMAK/KALDIR(A)MAMAK" ile/ve "TAŞIMAK/TAŞI(YA)MAMAK"
- SÖZÜ:
SÖYLEMEDEN ÖNCE ile/ve/||/<> SÖYLEDİKTEN SONRA
( Önünde dur! İLE/VE/||/<> Ardında dur! )
- [ne yazık ki]
"SÖZÜ/SORUYU, TARTMADAN SÖYLEMEK" ve/||/<>/> ALACAĞIN YANITTAN İNCİNMEMEK
- SÖZÜ "UZATMAK" ve/<> SABRI ZORLAMAK
- SÖZÜNDEN ÇIKIL(A)MAYANLAR:
SU ile/ve/<> EKMEK ile/ve/<> ÖLÜM
( Çocuklukta. İLE/VE/<> Yetişkinlikte. İLE/VE/<> Yaşlılıkta. )
- SÖZÜNÜN ARDINDA DURAN ile/ve/değil SÖZÜNÜ, KENDİ TAKİP EDEN
- STANDART ile/değil YAYGIN/LIK
- STAR ile/ve/değil/yerine/||/<>/> EFSANE
( Hem işinde, hem de magazinde "iyi olan." İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> İşinde iyi olan fakat magazinde "kötü olan." )
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Yaşar... | Şair Sanatçımız, Yaşar... | Radyo Programı - Nisan 2016 )
- STAR"[İng.] değil/yerine/= "YILDIZ"
- STATÜ[Fr. < STATUT] değil/yerine/= KONUM/DURUM/KOŞUL
- STK ile STK
( Sivil Toplum Kuruluşu İLE Sanat - Tarih - Kültür )
- STOACILIK = REVÂKİYE
( Aklın egemenliğini, doğaya uygun yaşamayı, ruhun duyumsamazlığı ve dünya yurttaşlığı ülküsünü amaç edinen, Kıbrıs'lı Zenon'un kurduğu, öğretiye ilişkin derslerin stoa denilen direkli galeride verildiği öğreti. )
- STRAIN ile ...
( Soy, ırk, nesil. )
- STRATEJİK "ORTAKLIK" ile/ve/||/<>/< SİYASAL ORTAKLIK" ile/ve/||/<>/< ÇÖZÜM ORTAKLIĞI"
- ŞU/BU "OLMAK" ile/ve/<>/değil/yerine İNSAN OLMAK
- SU [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- SU [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]
- ŞU KADARI:
"YETER" ile/ve/değil (YETMİYORSA DA/YETMEYECEKSE DE) YETSİN!
- ŞU/O KİTABI:
"OKUMANIZI, TAVSİYE EDERİM"
ile/ve/||/<>
"OKUMAYANI, TASFİYE EDERİM"
- SU ile/ve/değil/||/<>/>/ne yazık ki "İNAT"
( Doğada. İLE/DEĞİL/||/<>/>/NE YAZIK Kİ İnsanlaşamamış olanda. )
( İkisinin de önünde hiçbir şey duramaz! )
- SUBAŞI ile/||/<> SİLAHDAR/SİLAHTAR
( Kent güvenlik yöneticisi. | Osmanlı'da kentlerin güvenlik işlerinden sorumlu kişi. İLE/||/<> Osmanlı'da Sultan, Sadrazam, Vezir gibi devlet büyüklerinin silahlarına bakan ve koruyan kişi. [Enderun'un en güçlü/nüfûzlu yüzü ve yöneticisi.]
[Saray gelenek ve düzenine göre Has Oda ağalarının en kıdemlisi olan Sultan silahtarı olurdu fakat yüzyıllar boyunca sürekli Sultanlar, silahtarlarını Has Odalılar arasından, sevdiği ve güvendiği bir yüz olarak kendi seçmişti. Silahtar yapmak istedikleri zülüflü ağayı, aşağı koğuşlardan birinde de olsa önce bir fermanla has odaya aldırtmış ve sonra da silahtar tayin etmişlerdir. Silahtar ağa olmak, bir Enderûn'lu için en büyük amaçtı. Silahtar ağa, Sultan, sabah namazı vaktinde Harem'den çıkıp Enderûn'a geldiği andan, bazen yatsı namazından sonra Harem'e döneceği ana kadar sürekli hükümdarın yanında bulunurdu. Sultan ile devleti bilfiil yöneten sadrazam arasında haberleşme aracısı silahtar ağaydı. Bir sadrazam için silahtar ağa ile bağdaşmamak, en ufak bir bahane ile sadrazamın azline neden olurdu. Bir silahtarın düşmanlığına uğramak ise çoğunlukla vezirin idam edilmesine kadar giderdi. Saraydaki tüm silahlardan ve sultanın silahlarından sorumlu olurlardı. Altı bölük halkı da denen Kapıkulu Süvarileri'nden silahtar bölüğünün başında bulunur ve savaşta merkezde Sultan'ın yanında yer alırlardı. Silahtar ağalar saraydan bir devlet göreviyle çıkacağı zaman, yanına en az Beylerbeyi rütbesiyle Paşalık verilirdi. Son derece nüfuz sahibi gözde silahtarlar da vezir ya da Kaptan-ı Derya gibi önemli konuma getirilirlerdi. Pek azı daha sonra sadrazamlığa getirilirdi ve çoğunlukla da sultanın ya kızını ya da kız kardeşini alarak hanedana damat olurdu.] )
- SÜBYAN[Ar.] değil/yerine/= ÇOCUKLAR
- SUÇ ile/ve/değil/||/<>/< KIRIK CAMLAR KURAMI
( "Suçlarla mücadeleyi nasıl başardınız?" sorusuna,
New York'un efsane Belediye Başkanı Giuliani'nin yanıtı şöyle olmuştu.
Metruk bir bina düşünün, binanın camlarından biri kırıldığında, o camı hemen tamir ettirmezseniz, kısa sürede, yoldan geçen herkes eline bir taş alıp, binanın tüm camlarını kırar. Benim yaptığım şey, ilk cam kırıldığında onu hemen tamir ettirmek oldu. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın köşesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir. Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.
Çünkü siz bunu yapmadığınızda kişiler, o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, öteki camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor; bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.
Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.
Kırık Cam Kuramı, ABD'li suç psikologu Philip Zimbardo'nun 1969'da yaptığı bir deneyden ilham alınarak geliştirilmişti.
Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu, yoksul Bronx ve daha yüksek yaşam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model otomobil bıraktı.
Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı.
Olup bitenleri gizli kamerayla izledi.
Bronx'taki otomobil, üç gün içinde baştan aşağıya yağmalandı.
Ötekine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı.
Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi, sağlam kalan otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdılar.
Daha ilk darbe indirilmişti ki, çevredeki kişiler(zengin beyazlar) da olaya katıldılar.
Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale geldi.
Demek ki, diyordu Zimbardo,
"İlk camın kırılmasına, ya da çevreyi kirleten ilk çöpe, ilk duvar yazısına izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz!"
SUÇ CENNETİ NASIL OLUŞUR?
Kırmızı ışıkta geçilmesini önleyemiyorsanız küçük suçlara engel olamazsınız.
Küçük suçlara engel olamazsanız, büyük suçları engelleyemezsiniz..
Sonuç itibariyle ülkeniz sanıkların suç işlemekten endişe duymadığı bir suç cennetine dönüşür. Bunun akabinde suçlularla mücadelede yılgınlığa düşen kanun koyucu sanıklara taviz/af anlamına gelen lehe kanunlar çıkararak adalet denklemindeki erozyonu hızlandırır.
Küçük suçların görüldüğü ceza mahkemelerine bakalım...
Sürekli HAGB (Hükmün Açıklanmasını Geri Bırakma) kararları verdiğimiz sanıkların birçoğu yeniden suç işleyerek mahkeme huzuruna gelmiyor mu?
Hatta bu olay yargıçların bilinçaltındaki Adli dejenerasyon algısı nedeniyle sanığın kişiliğine bakılmaksızın tüm suçlar için HAGB uygulanması bir hakmış gibi algılanır ve onuncu kez HAGB kararı vermek alışkanlık durumunu alır.
Buna karşın mağdur ise adâlete olan güveni sarsılmış ve kaderine boyun eğmek zorunda kalmıştır. Artık önünde iki seçenek vardır, ya intikamını kendi almalı ya da ateşi içine gömmelidir.
Sanık, ise hukuk sistemini test ettiği ilk eylemden büyük bir zaferle çıkmış ve suç işlemenin korkulacak bir şey olmadığının idraki ile yeni suçlar için yola koyulmuştur.
İşlediği her suç kendine güven tazeletmiş ve bu statünün verdiği korku ile de topluma yönelik bir sindirme hareketine başlamıştır...
Mafya ve çeteleşmenin yolunu açan işte bu tablodur.
Bu yüzden diyoruz ki, devlet yani kamu otoritesi bir kural koymuşsa onun takibini dört koldan yapmak zorundadır. Bundan daha önemlisi, devlet, koyduğu kuralların takibini yapmayan kamu görevlisini takip etmekle işe başlamalıdır.
Takibin takibini yapmazsınız, Devlet, muz cumhuriyetine döner.
Okulda, iş yerinde, sokakta, yolda ya da deniz kenarında...
Kişiler, kamu otoritesinin kendi koyduğu kuralları büyük bir titizlikle takip ettiği kanaatine varmalı ve bunu bilinçaltına adeta kazımalıdır.
Bilinçaltına yerleşen bu algı, kişilerin karakteri olur ve kurullara saygı bilinci gelişir.
Olması gereken de budur.
Bu sayede kişiler, en küçük sorunlarda bile yasaları ihlâl etmeyi ve suç işlemeyi değil hukuk önünde hesaplaşmayı ilke edinir.
Ancak uygulanana cezaların, mağdurlar için tatmin edici bir nitelik sunması koşuluyla...
Unutmayalım...
Küçük hataları görmemezlikten gelmişseniz, bilin ki, daha büyükleri yoldadır. )
(
)
- SUÇ ile PAY
- SUÇ ile UFAK SUÇ/ZELLE[Ar.]
( ... İLE Sürçüp kayma. | Yanılma, yanlış. | Ufak suç. )
- SUÇ ile/ve/değil/||/<>/< YASADIŞI
- SUÇLAMA ile/ve/değil/||/<> AYIPLAMA
- [ne yazık ki]
SUÇLAMA ile/ve/<> DIŞLAMA
- [ne yazık ki]
!SUÇLAMA ile !KARALAMA
- [ne yazık ki]
"SUÇLAMA" ile/ve/||/<> "KÖTÜLEME"
- SUÇLAMA ile/ve/değil/yerine YÜKLEME
- SUÇLAMAK ile/değil/yerine SORUMLU OLMAK
- SUÇLULUK:
TÜRLERİ ve/ya da/||/<>/> SINIFLANDIRMALARI
( - Gerçek Suçluluk: Bu tür suçluluk, bir kişinin gerçekten suç işlediğini kabul ettiği ve suçun doğrudan sorumlusu olduğu durumları tanımlar.
- Yanlış Suçluluk: Bu, kişinin suçsuz olduğu halde kendini suçlu olarak "görmesidir". Yanlış suçluluk, genellikle toplumsal baskı, başkalarının suçlamaları ya da aşırı öz eleştiri nedeniyle ortaya çıkabilir.
- Toplumsal Suçluluk: Birey, toplumun genel değerlerine ya da ölçütlerine uymadığından, suçluluk düşünce ve duygusu yaşar. Bu tür suçluluk, bireyin toplum tarafından kabul gören bir davranışı "bozduğu düşüncesiyle[varsayarak]" ortaya çıkar.
- Hukukî Suçluluk: Birey, yasalara uygun olmayan bir şey yaptığı ya da yasalara uygun bir şey yapmadığından, kendini suçlu görür.
- Vicdanî Suçluluk: Bu, bir kişinin vicdanında karşılık bulur. Birinin içsel ahlâkî değerleriyle çeliştiği zaman ya da başkalarına zarar verdiği düşüncesiyle oluşabilir.
- İçsel Suçluluk: Birey, içindeki düşünsel ve duygusal ya da çeşitli psikolojik sorunlar nedeniyle kendini suçlu görür. Örneğin, bunaltı, kaygı ya da travma sonrası stres bozukluğu yaşayan biri, kendini sürekli olarak suçlu "görebilir".
- Dışsal Suçluluk: Bu tür suçluluk, başkalarının kişiyi suçlu görmesi ya da göstermesiyle ilişkilidir. Örneğin, aile ya da toplumun sürekli eleştirisi ve suçlama tutumu, kişiyi dışsal suçluluğa sokabilir.
- Özür Düşünce, Duygu ve Davranışı: Suç işleyen kişi, başkalarına ya da topluma karşı bir hata yaptığının farkında olur ve bu nedenle içten bir biçimde özür diler.
VE/||/<>
- Doğmuş Suçlular: Suç işlemeye eğilimli doğan, fiziksel ve zihinsel özellikleriyle ötekilerden ayrılan suçlular.
- Anormal suçlular: Zekâ geriliği, ruhsal bozukluk, alkolizm, sara(epilepsi) gibi anormalliklerden etkilenen suçlular.
- Ara sıra suçlular: Sahte suçlular, alışkanlıklar dışındaki suçlular gibi suç işlemeye eğilimli olmayan ancak çeşitli nedenlerle suç işleyen suçlular, kriminaloidler.
- Soğukkanlılıkla hareket eden suçlular: Suç işlemek için hesap ya da plan yapan ve mantıklı davranan suçlular.
- İhtirasî suçlular: Duygusal, tutkusal, öfke, kıskançlık, intikam gibi bazı düşünce ve duygularla hareket eden suçlular.
- Patolojik olmayan akıl hastalığı ve anormallikle bir arada suçlular: Suç işlerken akıl hastalığı ya da anormallik belirtileri gösteren ancak bunların patolojik olmadığı tespit edilen suçlular.
- Patolojik akıl hastalığı ile birlikte ya da akıl hastası olan suçlular: Suç işlerken akıl hastalığı ya da anormallik belirtileri gösteren ve bunların patolojik olduğu tespit edilen suçlular. )
( "Suçluların Sınıflandırılması - Sulhi Dönmezer" yazısını okumak için burayı tıklayınız... )
- SUÇLU/LUK / SUÇLU/SU / SUÇLU/LARI ile/ve/değil/||/<>/< SORUMLU/LUK / SORUMLU/SU / SORUMLU/LARI
( Sorumlu olmak, suçlulukla bağdaştırılmamalıdır. )
( RESPONSIBILITY vs./and TO INTERROGATE )
- SUÇLULUK ile/değil/yerine SUSLULUK
- [ne yazık ki]
SUİKAST ile/ve/||/<> GASP
- SÜKÛN ve/<> UYUM, BÜTÜNLÜK
( UYUM: Hareketin dinginliği. )
( QUIETNESS and/<> HARMONY, INTEGRITY )
- SÜKÛNET ile SÜKÛT
( Durum. İLE Tutum. )
( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksiniminiz var. )
( Sakinlik, hareketsizlik. İLE Sessizlik. )
( Sükût, Allah'ın ihsanıdır. )
( Sükût, kazanç mahâlidir; konuşma ise sarf mahâli. )
- SULH[Ar.] değil/yerine/= BARIŞ
( Barış, barışma, barışıklık. | Rahatlık. | Uyuşma, uzlaşma. )
- SULH ve/||/<> SÜKÛN
- SULHPERVER/SULHÇU[Ar., Fars.] değil/yerine/= BARIŞSEVER/BARIŞÇIL
- SULTA[Ar.]/OTORİTE/AUTORITE[Fr.]/AUTHORITY[İng.] ile BASKI | YETKE
( Baskı. | Yetke. [Fr. AUTORITE] )
- SULTÂN[Ar.] ile/ve/||/<> MELİK[Ar.]
( Yönetimi/hükmü/sultayı elinde tutan. İLE/VE/||/<> Araziyi elinde tutan, toprak/ülke sahibi. )
(1996'dan beri)