Bugün[17 Kasım 2025]
itibarı ile 7.020 başlık/FaRk ile birlikte,
7.020 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.


Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...

(29/29)


- YATAK ile KUŞET[Fr. < COUCHETTE]

( ... İLE Gemi ya da trende yatak. )


- YATAK ve SANDALYE/KOLTUK ve AYAKKABI

( Zamanımızın en uzun süre üzerinde geçtiği nesneler. )

( Olabildiğince nitelikli olanlarını tercih etmek ve kullanmakta yarar vardır! )

( ... ve ... ve PAPUÇ[< PÂ-PÛŞ: Ayak örten.][PÂ: Ayak.]
PÂY-GÂH[: Derece, rütbe.| Ayakkabılık.][Türkçe'de PEYKE şeklinde galat olarak kullanılmıştır.][PEYKE: Genellikle eski evlerde bulunan, duvara bitişik, alçak, tahta sedir, kerevet.][KEREVET(Rus.): Üzerine şilte serilerek oturmaya ya da yatmaya yarayan tahtadan seki, sedir.] )


- YATAK ile/ve/||/<>/> YASAK


- YATAY/DİKEY ile PARALEL

( ARZÎ/UFKÎ / TÛLÎ/ŞÂKULÎ ile ... )

( HORIZONTAL / VERITICAL vs. PARALLEL )


- YATAY ile/ve DİKEY/DÜŞEY

( UFKÎ ile/ve ŞÂKULÎ["ku" uzun okunur] )

( HORIZONTAL vs./and VERTICAL )

( HORIZONTAL avec/et VERTICAL )


- YATAY/UFKÎ ile/ve/değil YASSI

( Durgun bir su yüzeyine koşut, düşey doğrultusuna dikey olan. İLE/VE/DEĞİL Yayvan ve düz. )


- YATAY ile YATIK


- YATIK ile YATIK

( Dik olmayan, eğik, yatırılmış bir durumda olan. | Zamanla dayanıklılığını yitirmiş. | Çevrilmiş, devrik. İLE Yayvan su kabı. )


- YATIK ile YATKIN

( ... İLE Bir yana eğilmiş. | Çok durmaktan, sağlamlığını yitirmiş, çürük. | Benimsemiş, alışmış, eğilimli. | Yetenekli, becerikli. )


- YATIRIMIN(PARANIN/ALTININ) ...:
"DEĞERLENMESİ" ile/ve/değil/||/<>/< DEĞERİNİ KAYBETMEMESİ


- YATKIN/LIK ile/ve/||/<> YETKİN/LİK


- YAY ile KEPAZE

( ... İLE Gevşek ok yayı. )


- YAY ile TATAR YAYI/ÇELİK YAY/ARBALET[Fr.]


- YAYAYA: ZİL ÇALMAK değil YAVAŞLAMAK/DURAKLAMAK

( Yayalara, hiçbir koşulda, ne korna, ne de zil çalınır! Araç sahibi sensin, sen durup bekleyeceksin! Senin rahatın yerinde, o ise yaya olarak bir yerlere ulaşmaya çalışıyor. Öncelik, her zaman ve koşulda yayalarındır! )


- YAYGI ile PALA

( ... İLE Adi yaygı. )


- YAYGI ile SUMAK

( ... İLE Düz yaygı. )


- YAYIK ile YAYILI

( Yayılmış, yayvan. İLE Yayılmış, serilmiş. )


- YAYMAK ile/ve/değil/||/<> YAYINLAMAK


- YAYVAN ile/ve/değil/||/<>/< YAVAN


- YAZ LASTİĞİ ile KIŞ LASTİĞİ["KAR LASTİĞİ" değil!] ile DÖRT MEVSİM LASTİĞİ

( ... İLE Fren mesafesini kısaltır. İLE ... )

( Yaz lastiklerinin üzerinde yer alan diş desenleri ve kauçuk bileşimi, aracın, yola daha iyi tutunmasına yardımcı olur. Diş desenleri, kış lastiklerine göre daha az oyuğa sahiptir ve bu sayede, kauçuk maddesinin yola daha iyi temas etmesi sağlanır. Yaz lastiklerinde maksimum yol tutuşu amaçlanmaktadır. Ölçüsel olarak karakteristik özellikleri; [lastiğin taban/yanak oranı, taban genişliği, jant çapı vb.] aracın hız kapasitesini, ıslak ve kuru yol koşullarında performansını artırıcı etki göstermektedir. İLE Kış lastikleri, düşük sıcaklıklarda yani 7 °C'nin altındaki koşullarda da rahatlıkla kullanım sağlanması için özel olarak tasarlanmıştır. Kış lastiklerinin dişlerinin kauçukları, özel hazırlanmış bir kimyasal karışım ile üretilmiştir. Lastik dişleri, lastiklerin kış hava koşullarında kar tutmasını azaltıcı özellikte yapılmıştır. En önemli özelliklerinden biri, düşük sıcaklıktaki hava koşullarında yapısal özelliğini kaybetmemesidir. İLE Dört mevsim lastikleri, ıslak ve kuru olan yol koşullarında; yaz lastiklerinden daha kötü ancak yine de iyi bir performans sergilemektedir. Hafif karlı hava koşullarında da durumun geçiştirilmesine yardımcı olmaktadır. Dört mevsim lastiklerde; orta seviyede diş derinliği ve uzun diş ömrü vardır. )


- YAZMA ile/ve MATBÛ


- YAZI ve/||/<>/> KÂĞIT ve/||/<>/> MATBAA ve/||/<>/> BİLGİSAYAR ve/||/<>/> İNTERNET ve/||/<>/> BLOK ZİNCİR


- YAZI ile/ve/||/<> TURA


- YAZICILARIN:
BULUNDUĞUNUZ ORTAMDA değil/yerine AYRI BİR (HAVALANDIRMALI) ODADA BULUNDURULMASI


- YAZIK ETMEK ile/ve AYIP ETMEK


- YAZIK ile/||/<> ZİYAN


- YAZILI ile/ve/değil/||/<>/< BASILI


- YAZININ KALICILIĞI ile/ve TAŞIN KALICILIĞI


- YAZMALARIN KORUNMASINDA:
ISI ile/ve/||/<> BAĞIL NEM

( 18 - 20 °C ile/ve/||/<> %45 - 55 )


- YEĞİN ile/>< YEĞNİ

( Zorlu, katı, şiddetli. | [mecaz] Baskın, üstün. İLE/>< Ağır olmayan, hafif. | Ciddi olmayan. )


- YEKNESAK[Ar.]/BİTEVİYE[Ar.]/MUTTARİT[Ar.]/MONOTON[Fr. < Yun.] değil/yerine/= TEKDÜZE DÜZENLİ


- YEKPÂRE[Fars.] değil/yerine/= BÜTÜN

( Küçük olan, bütünü yansıtır ama bütünü içeremez. )

( The small, projects the whole; but it cannot contain the whole. )

( [not] A SINGLE PIECE but COMPLETE
COMPLETE instead of IN A SINGLE PIECE )


- YEKTÂ değil/yerine/= BİRİCİK

( TEK, EŞSİZ, BENZERSİZ )


- YEL/RÜZGÂR:
SÖNDÜRÜR ile/ve/||/<>/> ALEVLENDİRİR

( Mumu. İLE/VE/||/<>/> Yangını. )


- YELKEN ile ARİYA[İt. < ARIA]

( ... İLE Sancağı, yelkeni ya da sereni direkten aşağı alma. )


- YELKEN ile AYIBACAĞI

( ... İLE Çift yan yelkenlerden birini sağdan, birini soldan kullanma biçimi. )


- YELKEN ile FLOK

( ... İLE Geminin cıvadrasına çekilen, üçgen yelken.
[CIVADRA: Geminin baş tarafından havaya doğru biraz kalkık olarak uzatılmış bulunan direk.] )


- YELKEN ve/<> İSKOTA[İt.]

( ... VE/<> Yelkenleri açmak ve tutmak için alt köşelerine bağlanan halat, zincir ve palangadan oluşan donanım. )


- YELKEN ile/ve/||/<> KAVANÇO[İt. < CANGIA]

( ... İLE Yelkeni bir bordadan öbür bordaya geçirme. | Değiştirme, aynı türden bir şeyin yerine bir başkasını koyma. | Bir işi başka birine yükleme, başına sarma. )


- YELKEN ile RANDA[İt.]

( ... İLE Gemilerin mizana direğinin gerisindeki yelken. )


- YELKEN >< YELKESEN

( Yel gücünden yararlanarak geniş bir yüzey oluşturacak biçimde yan yana dikilen ve teknenin direğine, uygun bir biçimde takılarak onu hareket ettiren kumaş ya da şeritlerin tümü. >< Yarışlarda, yelin etkisinden korunmak için öne takılan siperlik, rüzgârlık. )


- YELKENLİ ile GAGALI

( ... İLE Bir tür, Karadeniz yelkenlisi. )


- YELKENLİ ile HİNT YELKENLİSİ

( ... İLE 2-3 direkli, üçgen yelkenli kıyı gemisi. )


- YELKENLİ ile/ve/<> ISKUNA

( ... İLE/VE/<> İki direkli, yelkenli gemi. )


- YELKEN/ŞİRÂ'[Ar.]/BÂD-BÂN[Fars.] ile/ve KÜREK/MİCDÂF[Ar.]

( )


- YELPÂZE ile KÖRÜK

( Sallandığında, küçük bir hava akımı yapan ve özellikle yüzü serinletmeye yarayan, küçük, katlanabilir, taşınabilir araç. İLE Köpeklerin burnuna hava tutulur -ya da bir biçimde üflenirse- kaçarlar. )

( MİRVAHA[< RÎH] ile ... )

( BÂD-BÂZ ile ... )


- YEMEK DÜZENİ ve ÇATAL-BIÇAK KULLANIMI!

( Yemek yenilebilmesi için hazırlanan, masanın üzerinde bulunan tüm araç ve gereçlere "Kuver" denir.
"Ala Carte Kuver, Tabldot Kuver, Fiks Menü Kuveri, Kahvaltı Kuveri, Çay Kuveri" olarak düzenlenir. )

( - Önce yenilecek yemeğin takımı, kuverin en dışına, en son yenilecek yemeğin takımı, en içe konulur.
- En dıştaki takımdan başlanılır, içe doğru devam edilir.
- Çatal ve bıçaklar, boyları itibariyle masanın kenarına, takımların saplarına göre hizalandırılır.[Büyüklüklerine göre sıralandırılmaz/hizalandırılmaz!]
- Bıçaklar, kesici tarafı tabağa bakacak biçimde, sağ tarafa konulur.
- Ekmek tabağı, sol tarafımızda bulunur ve bıçağı da üzerinde, kesici tarafı sola/dışa bakacak biçimde bulundurulur.
- Bardaklar, sağ tarafta ve bıçaklarımızın önünde bulundurulur.
- Tatlı takımında ise çatal, hemen tabağın üzerinde, sağ tarafa dönük[sapı solda!], bıçak(keskin tarafı içe/aşağıya dönük) ve kaşık ise çatalın üstüne, sol tarafa dönük(sapı sağda!) konulmalıdır. Sadece dondurma kaşığı[ucu düz kaşık], çatalın alt tarafına[tabağın hemen üstüne], sola bakacak biçimde[sapı sağda!] konulur. Tabağın önündeki tatlı takımı, tatlı gelene kadar kullanılmaz.[Yedi yaşın altındaki çocuklara verilebilir.]
- Çorba kaşığı, sağda ve en dışta bulunur.[Sol taraftaki kaşık, solumuzda oturan kişiye aittir!]
- Üzüm, kiraz gibi meyveler için takım bulunmaz.
- Hardal ve ketçap türevleri, önceden masaya konulmaz.
- Sürahi ve şişeler için altlık kullanılmalıdır.
- Ekmek Tabağı 15 cm., Salata ve Tatlı Tabağı 17 cm., Zeytinyağlı Tabağı 19 cm., Çukur Çorba Tabağı 19 cm., Ordövr Tabağı 21 cm., Ana Yemek Tabağı ise 24 cm.dir.
- Yemek peçetesi [35 cm. X 50 cm.]dir.
[Çeşitli biçimlerde katlanmış bez peçeteler, bir köşesi tabağın altına sıkıştırılarak kucağa doğru sarkıtılır. Gerektiğinde kullanılmalıdır! Kâğıt peçete aranılmamalıdır! Çok gereksinim duyulduğunda garsondan istenilebilir ya da yanımızda bulundurulmalıdır!]
- Çatal ve bıçak, kalem tutar gibi tutulmaz! Sapları hiçbir zaman baş parmak ve işaret parmağının arasında kalmamalıdır.
- Sapı avuç içinde kalacak biçimde, işaret parmağıyla desteklenecek biçimde tutulur.
- İkide bir, el değiştirilerek kullanılmaya çalışılmaz!
- Bazı yiyecekler[pizza gibi], gerektiğinde ve/ya da çevreye/çoğunluğa/ülkeye göre elle de yenilebilir.
- Salata için ana yemek çatal ve bıçağı kullanılır.
- Çatal-bıçağı doğru tutmak için bazı şeyler kesmeye alışmak için önceden, kendi başımıza çalışma yapmamız yararlı olacaktır!
- Bıçağın üzerine herhangi bir şey konulmaz, bıçakla bir şey alınmaz, bıçakla bir şey yenilmez! Hiçbir zaman, hiçbir biçimde, bıçak ağza götürülmez! Bıçak, sadece yardımcı bir araçtır! Bıçağın işlevi, ekmekle ya da başka bir şeyle karşılanmaya çalışılmaz![Bazen, "çatalın kenarıyla bölünebilir" düşüncesinde bile, [olabildiğince] çatal yerine bıçak kullanmak gerekir.]
- Çatalı sağ elde tutmak için [sağ elle yemek için], yemek önceden lokmalara ayrılmaz, parça parça duruma getirilmez!
- Tabaktan alınan parçaları, çatalın alacağı kadar küçük/az tutmak gerekir. Çatalın ucu saplanarak alınan parçaları, çatalın içbükey tarafının aşağıya bakacak biçimde[sapının avuç içinde kalacak biçimde] ağza götürülmesi gerekir.
- Yere düşen çatal ve/ya da bıçak, eğilip alınmaya çalışılmaz ya da herhangi bir telâfiye ya da çabaya girişilmez, utangaçlık duyulmaz, hata olarak yorumlanmamalı/algılanmamalıdır ve üstünde durmamak gerekir![Garsondan yenisi istenir ve sağ tarafımızdan verilmesi üzerine beklememiz gerekir.]
- Yemeğinizi bitirdiğinizde/doyduğunuzda çatal ve bıçak birleştirilerek, saat 4 ya da 5 yönünde, sapı dışta kalacak biçimde yan yana tabağın üzerine bırakılır(tamamen tabağın içine konulmaz![Garsonun tabakları üstüste koyması gerektiğinde ona yardımcı olmak açısından da.]). Eğer yemeğe devam ediliyorsa çatal ve bıçağın ucu, tabağa, sapları masaya dayanacak biçimde ya da çapraz olarak tabağın ve yemeğin üzerinde bırakılır.(Bu durumdayken tabağınızda yemek kalmasa bile garsonların tabağınızı alma girişiminde bulunmaması gerekir. [Gerekirse bunu garsona tekrar anımsatmamızda hiçbir sakınca yoktur.])
- Metaller üzerinde kesim yapılmaz!
- Servis tabağına/fayansına el değdirilmez!
- Tabaklar aşırı doldurulmamalıdır!
- Tek bir parça servis ediliyorsa tabağın tam ortasına gelecek biçimde konulur.
- Lokmalar, küçük tutulmalıdır. Çataldan düşürmemek ve dökmemek açısından da gereklidir. Ayrıca, dökmemek için tabağın üzerine fazla eğilmemek gerekir.
- Dirsekler ve kollar etrafımızdakileri rahatsız etmeyecek biçimde denetim altında tutulmalıdır. Tabağımız ve masanın üzerinde büyük açılar oluşturacak biçimde açılmamalıdır.
- "Etrafımızdakilerin bizi gözlemliyormuş düşüncesi ve duygusu"ndan uzak kalmak gerekir.
- Gerekirse bazı ayrıntıları öğrenmek üzere bilgisinden emin olduğunuz kişilerin eylem ve tutumları gizlice gözlenebilir. Gördüklerinizi taklit etmek yerine neyin, nasıl olacağı üzerine emin olmak gerekir.
- 7 - 8 yaşından itibaren çatal-bıçak kullanımının olanağı, fırsatı ve eğitimi verilmiş/alınmış olmalıdır! Bilgi ve kurallar yaşam boyunca her yerde, her koşulda tam olarak uygulanmalıdır!
- Afiyet olsun! :) )

( )


- YEMENİ[Ar.]/EŞARP[Fr. < ÉCHARPE] ile/değil/yerine/=/||/<> BAŞÖRTÜSÜ/ÖRTME/BÜRGÜ/LEÇEK ile YAZMA

( Kalıpla basılıp elle boyanan, kadınların başlarına bağladıkları tülbent. | Bir tür hafif ve kaba ayakkabı. / Başörtüsü. İLE/DEĞİL/YERİNE/=/||/<> Kadınların saçlarını örtmek için kullandığı örtü. İLE Bohça, yemeni, başörtü, yorgan vb. şeyler yapmakta kullanılan, üstüne boya ve fırça ile ya da tahta kalıplarla desen yapılmış bez. | Bu bezden yapılmış olan. )


- YEMENİ/Cİ[Ar.] ile YEMENİ/Cİ[Ar.]

( Kalıpla basılıp elle boyanan, kadınların başlarına bağladıkları tülbent. | Yemeni yapan ya da satan kişi. İLE Bir tür hafif ve kaba ayakkabı. | Yemeni yapan ya da satan kişi. )


- YEMÎN ile/||/<> YEMÎNİ ile/||/<> YESÂRİ ile/||/<> YEMÎN Ü YESÂR

( Sağ. İLE/||/<> Sağ taraf. İLE/||/<> Sol taraf. İLE/||/<> Sağ ve sol. )


- YEN ile YEN

( Giysi kolu. | Yılanyastığıgiller, muzgiller gibi bazı bitki ailelerinde, çiçeklerin üzerinde bir örtü gibi duran ve çoğu renkli olan bir çiçek yaprağı. İLE Japon para birimi. )


- YENİ BASKIDA:
GELİŞTİRİLMİŞ ile/ve/||/<> GENİŞLETİLMİŞ ile/ve/||/<> ZENGİNLEŞTİRİLMİŞ


- YENİ-ESKİ ile/değil TAZE-BAYAT


- YENİ ile/ve/değil AYRI


- YENİ/ESKİ ile/ve/değil/yerine FARKLI

( [not] NEW/OLD vs./and/but DENSE
DIFFERENT instead of NEW/OLD )


- YENİDEN PAZARLAMA ile/ve/||/<> YENİDEN HEDEFLEME

( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )

( RE-MARKETING vs./and/||/<> RE-TARGETING )


- YENİDÜNYA ile Yenidünya

( Maltaeriği. | Renkli ya a sırlı sırçadan yapılan, süs olarak asılan top. İLE Amerika anakarası. )


- YENİLEBİLİR değil YENİLENEBİLİR


- YENİLEMEK ile YİNELEMEK/TEKRARLAMAK


- YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARI ile FOSİL YAKITLAR

( Yenilenebilir enerji kaynakları, doğal yollarla yenilenebilen ve tükenmeyen enerji kaynaklarıdır[güneş enerjisi, yel enerjisi]. İLE Kömür, petrol ve doğalgaz gibi yeraltında bulunan ve sınırlı miktarda olan enerji kaynakları. )


- YENİLENEBİLİR ile/ve ÇOĞALTILABİLİR

( RENEWAL vs./and ABLE TO INCREASE )


- YER DEĞİŞTİRMEK ile/ve/<> BİÇİM DEĞİŞTİRMEK


- YERÇEKİMİNE:
"MÂRUZ KALMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<> TÂBİ OLMAK


- ENERJİ BAĞIMSIZLIĞI:
YERDE/N ile/ve/değil/yerine GÖKTE/N

( )


- YEREY/ARAZİ[Ar.] ile ÂRIZÎ[Ar.]

( Yeryüzü parçası, toprak. İLE Sonradan olan, dıştan gelen. | Geçici. )


- YERİNE KOYMA ile/ve/değil/yerine/<>/> DÖNÜŞTÜRME

( [not] SUBSTITUTION vs./and/but/||/<>/> TRANSFORMATION
TRANSFORMATION instead of SUBSTITUTION )


- ... YERİNE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KARŞILIĞINDA


- YERLEŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GİYDİRMEK


- YERLEŞTİRMEK ile OTURTMAK

( TO LOCATE vs. TO FIT WELL )


- YERLİ YERİNCE ile/ve/||/<> YETERİNCE


- YEŞİL/MAVİ ile/<> TİRŞE

( ... İLE/<> Yeşil ile mavi arası bir renk. )


- YEŞİL ile HAKİ[Fars.]

( ... İLE Yeşile çalar toprak rengi. | Bu renkte olan. )


- YESYENİ değil YEPYENİ


- YETERİNCE ile/değil/yerine BELİRLİ BİR ÖLÇÜ/MİKTAR

( [not] ENOUGH vs./but CERTAIN DOSE
CERTAIN DOSE instead of ENOUGH )


- YETERLİ ile/ve/değil/yerine/<>/< TATMİN EDİCİ


- YETERSİZ BAKİYE değil/yerine/= YETERSİZ TUTAR


- YETERSİZ ÇÖMEZ ile/ve ORTA NİTELİKLİ ÇÖMEZ ile/ve İYİ ÇÖMEZ

( Yetersiz bir çömez, öğretmenin ününden yararlanır. İLE/VE Orta nitelikli bir çömez, öğretmenin sevecenliğine hayrandır. İLE/VE İyi bir çömez ise öğretmenin düzencesiyle(disipliniyle) güçlenir, gelişir. )


- YETERSİZLİK ile/ve/=/||/<> YETMEZLİK


- YETİ ile/ve/<> NİTELİK


- YETKİNLİK ile/ve/<> TAMAMLANMA


- ...'YI:
"UZATMAK" ile/değil/yerine SÜRDÜRMEK


- YIĞILMA ile SIKIŞMA


- YIĞIN ile İSTİF[İt.]

( Bir şeyin yığılmasıyla oluşturulan küme, tepe. | Birçok kişinin biraraya gelmesiyle oluşan kalabalık, küme, kitle. İLE Üst üste eşya konularak yapılan düzgün yığın. | Kereste, tahta gibi ağaç ürünlerini kurutmak ya da bekletmek amacı ile belirli düzenlerde üst üste dizerek yapılan yığın. | Stok. )


- YIĞIN = KÜTLE = MASS[İng.] = MASSE[Fr., Alm.] = MASSA[Lat.] = MASA[İsp.]


- YIĞIN ile LODA/NODA

( ... İLE Küme, yığın. | Demet. | Taneli ya da tanesiz saman yığını. | Üzeri toprak ya da otla örtülmüş saman yığını. )


- YIĞIN ile/ve/||/<>/> TINAZ

( ... İLE/VE/||/<>/> Dövülerek savrulmaya hazırlanan ekin yığını. )


- YIKAR ile YIKAR

( Yıkamanın geniş zamanlı tanımı/kullanımı. İLE Yıkmanın geniş zamanlı tanımı/kullanımı. )


- YIKILMAZ\"):
"TAHT" ile/||/<> KALE


- YIKIM ile/ve/||/<> ÇÜRÜME


- YIKIM ile/ve/değil YIKILIM

( Yapıda. İLE/VE/DEĞİL Fizikte, kimyada. )


- YIKMAK ile/ve/<> DEVİRMEK


- YIKMAK ile/ve/||/<> YAKMAK/GÖYMEK


- YIL ile YAZSIZ YIL

( ... İLE 1815'te, Endonezya'daki Tambora Dağı'ndaki volkanik patlama sonucu oluşan kül bulutunun stratosfere kadar yükselmesi ve güneş ışınlarını engellemesi nedeniyle ısı 3 derece düşmüştü. [Dünyanın çoğu bölgesinde çeşitli iklimsel bozukluklara, soğuk ve kıtlığa neden olmuştur.] )

( ... İLE Avrupa'da ürünlerin fiyat artışı; Alman mucit Karl Drais'e ilkel bir bisiklet icat etmesi noktasında ilham kaynağı oldu. İsviçre'de bozuk hava koşulları ve sürekli yağışlar 1816 yılında yazar Mary Shelley'i eve kapatmış ve ünlü korku romanı "Frankenstein"ın ortaya çıkmasına dolaylı da olsa etkide bulunmuştur. )


- YILDIZLI ile/ve/||/<> YALDIZLI


- YIPRATMAK ile ZEDELEMEK


- YIRTIK ile/<> KESİK


- YIRTIK ile SÖKÜK


- YIRTIK ile/ve/||/<>/> YAMA

( Delik, yırtık ya da eski bir yeri, uygun bir parça ile onarma, kapatma. | Bu iş için kullanılan parça. )


- YIRTIK ile/değil YIRTMAÇ

( ... İLE/DEĞİL Çoğunlukla giysilerde, etek, paça ya da kol yeninde, dikilmemiş, uzunca açıklık. )


- YIRTILMA ile/değil KOPMA


- YIRTMAK ile/ve/||/<> KOPARTMAK


- YİV ile USKURU

( Bir yüzeyin üzerindeki ince çizgi. | Bir dişli çarkta ya da bir vidada iki diş arasında kalan çukur bölüm. | Bir sütun gövdesinin ya da bir vazo karnının çevresine eşit aralıklarla koşut ya da sarmal olarak uzunlamasına açılan oyuk. | Ek çizgisi. | Saçı ayırma yeri. İLE Cıvata ve somunlardaki yiv. )


- YİYECEK/İÇECEKLERİN, KİŞİYİ YAŞLANDIRMASI/ESKİTMESİ/BOZMASI
ile/değil/yerine/&gt;&lt;/<
KİŞİNİN, YİYECEK/İÇECEK/GİYSİLERİ ESKİTMESİ/TÜKETMESİ


- YOĞUNLAŞMA ile/ve/<>/>< SEYRELME

( TEKÂSÜF[< KESÂFET] ile/ve/<>/>< TAHALLÜL[< HALL | çoğ. TAHALLÜLÂT][: Hallolma, parçaları birbirinden ayrılma. | [kimya] Ayrışma. ] )


- YOĞUNLUK ile KABALIK


- YOK OLMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DAĞILMA


- YOK OLMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÖRÜNMEME


- YOK ile/değil GEÇERLİ DEĞİL


- YOK ile/değil/yerine YOK DENİLEBİLECEK KADAR AZ


- YOKLUK, YOKTUR değil YOKLUK, YOKTUR, YOKTUR!


- YOK/LUK ile/ve BİÇİMSİZ/LİK

( NONEXISTENCE vs./and UNSHAPELINESS )


- YOK/LUK ile/değil/yerine YETERSİZ/LİK


- YOKSUN/LUK ile YOKSUL/LUK

( Yoksullukların en kötüsü, kendini aciz görmektir. )

( VITA VERE APOSTOLICA: Yoksulluğu yüceltme. )

( Yoksulluk korkusunu tanımadıysak, kendi yoksulluğumuzu yaratırız. )

( Elini cebine attığında boşsa. İLE Elini tutan yoksa. )

( DEPRIVATION vs. POVERTY )


- YOK-VAR ile/değil BOŞ-DOLU


- YOL ile/ve/değil/<> ARAÇ


- YOL ile ÇIĞIR

( ... İLE Çığın, kar üzerinde açtığı iz. | Hayvanların, gide gele açtığı ince yol, patika. | İz. | Başkalarının da uyabileceği, yeni bir biçim, yöntem ya da yol. | Büyük hattatların sanat yolu. )


- YOLDA KALMAK ile SINIFTA KALMAK


- YOLSUZLUK ve ORUNÇ/URUNÇ/RÜŞVET

( İRTİKÂB ve İRTİŞÂ'[< RİŞVET] )


- YÖNETMEK ile ABRAMAK

( Deniz taşıtlarını yönetmek. )


- YONGA/KAMGA ile YONTU

( Kesilen, yontulan ya da rendelenen bir şeyden çıkan parça. İLE Taş, tunç, mermer, kil, alçı, bakır gibi maddelerden yontularak, kalıba dökülerek ya da yoğrulup pişirilerek oluşturulan yapıt. )


- YÖNLENDİRME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DÜZENLEME


- YÖNÜ TERS ile YÜZEYİ TERS


- YORGAN-DÖŞEK (YATMAK)

( Hasta olmak. )


- YORULMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AŞINMAK


- YORUM ile/ve DÖNÜŞTÜRÜCÜ NİTELİKTE YORUM

( INTERPRETATION/COMMENT vs./and TRANSFORMER INTERPRETATION/COMMENT )


- YOYO ile DİYABOLA


- YÜK ile/ve/değil/yerine AĞIRLIK

( [not] (")FREIGHT(") vs./and/but BURDEN
BURDEN instead of (")FREIGHT(") )


- YÜK ile/ve/||/<> BASINÇ


- YÜK ile/ve/değil/||/<> KARMAŞA


- YÜKLEDİĞİN ile/ve/||/<> YÜKLENDİĞİN


- YÜKLEME ile/ve/değil/yerine "AKTARMA"


- YÜKLEMEK ile/ve/değil/||/<> GENİŞLETMEK


- YÜKLENMEK" ile/ve/<> ABANMAK


- YÜKSEK TEKNOLOJİ değil İLERİ TEKNOLOJİ


- YÜKSEK UYARANLARIN (KEYİF VERİCİLERİN) ÇOĞU ...:
"KAZANIM" değil/ne yazık ki/&gt;&lt;/< KANDIRMACA/ALDATMACA


- YÜKSEL(T)MEK ile/değil/yerine YÜCEL(T)MEK

( İTİLA[Ar.]: Yükselme, yücelme. )

( TO BECOME LOFTY, (TO EXALT/SUBLIMATE) vs. TO RISE/INCREASE, (TO PROMOTE) )


- YUMAK ile YUMAK

( Yıkamak. İLE Yuvarlak biçimde sarılmış iplik vb. şey. | Yuvarlak biçimde sarılmış olan. )


- YUMŞAK değil YUMUŞAK


- YUMUŞAK/NERM[Fars.] ile İNCE


- YUMUŞAK/SULU ile VICIK

( ... İLE Sulanarak, kıvamı gevşemiş. )


- YUMUŞAK ile/ve/değil PÜRÜZSÜZ


- YUMUŞAMA ile YAVŞAMA


- YUNİT[İng. < UNIT] değil/yerine/= BİRİM


- YÜRÜMEK ile/ve VOLTA[İt.] (ATMAK)

( ... İLE/VE Bir halatı, bir yere, bir kez dolaştırma ya da babalara, yöntemince sarma. | Zincirin, demire ya da iki zincirin birbirine dolaşması. | Geminin yele karşı gidebilmek için sağa sola zikzak yapması. | [argo] Aşağı-yukarı gidip gelme. )


- YÜRÜTME ile/ne yazık ki "YÜRÜTME"

( Sürdürme. İLE/NE YAZIK Kİ Çalma. )


- YUVA ile KÖRE[Fars < KÛRE]

( ... İLE Karınca yuvası. | Demirci körüğünün, kömürlerin yandığı bölüme açılan deliği. )


- YUVARLAK YÖNDEÇ(PUSULA) ile "SİLVA" TİPİ YÖNDEÇ(PUSULA)

( Küçük ve yuvarlak. İLE Harita ile birlikte kullanılır. )


- YUVARLAK ile MÜHRE[Fars.]

( ... İLE Her tür yuvarlak şey, küçük top. | Cam boncuk. | Kâğıda yumuşaklık, parlaklık ve düzlük vermek için kullanılan camdan araç. | Bir yıl saklama. | Deniz böceği kabuğu. | Demirci çekici. | Yılanın başında bulunan, taca benzer çıkıntı. )


- YUVARLAK ile YUMRU

( ... İLE Yuvarlak, şişkin şey, kabartı. | Şişkin, kabarık, yuvarlak biçimli. | Sap, kök ya da dallarda bulunan, yedek besin taşıyan şişkinlik. )


- YUVARLAMAK ile BURMAK


- YUVARLANMAK ile/ve/||/<> AĞNAMAK

( ... İLE/||/<> Hayvanın yere yatıp yuvarlanması. )


- YUVARÖLÇER

( Özellikle optik camların küresel eğriliğini ölçmeye yarayan aygıt. )


- YÜZ ile YÜZ

( Doksandokuzdan sonra gelen sayını adı ve bu sayıyı gösteren im. 100 | Kez, kere sözcükleri ile birlikte kullanılarak, yapılan işin çokluğunu abartılı bir biçimde anlatı.[Yüz kere söyledi.] İLE Başta, alın, göz, burun, ağız, yanak ve çenenin bulunduğu ön bölümü. | Keskin kenar. | Bir şeyin ön tarafta bulunan bölümü, alnaç, cephe. | Bir kumaşın dikiş sırasında dışa getirilen gösterişli bölümü. | Yastığa geçirilen kılıf. | Bir şeyin, görünün bölümünde kullanılan kumaş. | Utanma. | Birinin, görülegelen ya da umulan hoşgörürlüğüne güvenilerek gösterilen cüret. | Nedeniyle. | Yan, taraf. | Bir yapının dışa bakan düşey yüzeylerinin tümü. )

( FACE/SURFACE vs. FACE/SURFACE )


- YÜZEY ile/ve DÜZLEM

( Derinlik varsa. İLE En ve boydan oluşuyorsa. )

( Şeklin parçası olarak yorumlanması ile. İLE/VE Sonsuz. )

( SURFACE vs./and PLANE )


- YÜZLEŞME ile KARŞILAŞMA


- YÜZSÜZ/LÜK ile/||/<> YÜZSÜZ/LÜK


- YÜZÜK ile HÂTEM[Ar.]

( Halka biçiminde parmağa geçirilen. İLE Mühür, üstü mühürlü yüzük. )

( ENGÜŞTER ile ... )


- YÜZÜK ile YÜKSÜK

( Parmağa geçirilen, genellikle metal halka. | Yüzük oyunu. İLE Dikiş dikerken, iğnenin batmasını önlemek için parmak ucuna takılan kesik koni biçiminde koruncak. | Köklerin ucunda bulunan ve kökün üretken dokusunu korumaya yarayan oluşum. KALENSÖVE )

( RING vs. THIMBLE )


- YÜZÜMÜZ ve/||/<> ÖZÜMÜZ

( Her neye bakarsak ... VE/||/<> Kimde, ne görürsek ... )


- ZAHM[Ar.] ile ZAHM[Ar.] ile ZAHM[Ar.]

( Sıkıştırma. İLE İri, kalın, büyük. İLE Yara. )


- ZAHRİYE ile ...

( Fatih devrinde çift sahifedir. İlk sahifede Fatih'in mütalaası için kaydı. İkincisi normal... Bazıları madalyon biçimindedir. )


- ZAMAN VE ZEMİNDE NESNE değil BİRLİKTE OLUŞMAYLA

( Özdek/nesne, zamanı gerçekleştiren devinimdir. )


- ZAMAN ile/||/<> "MUMYALANMIŞ ZAMAN"

( ... İLE/||/<> Fotoğraf. )


- ZAMAN ile/ve/değil/||/<>/< ÖNCELİK-SONRALIK


- ZAMAN ile SAMAN

( Evvel. İLE/VE/||/<> Kalbur.
[Evvel, zaman içinde. İLE/VE/||/<> Kalbur, saman içinde.] )


- BİTİŞİKLİK:
ZAMANDA ile/ve/||/<> MEKÂNDA ile/ve/||/<> KOŞULLARDA


- ZAMK[Ar. < ŞAMĞ] ile ARAP ZAMKI/ZAMK-I ARABÎ

( Akasya, kitre, sütleğen vb. ağaçların kabuklarından sızarak donan, eriyiği yapıştırıcı olarak kullanılan, renksiz ya da sarı kırmızımtırak renkte biçimsiz nesne. | Bu nesnenin yapıştırıcı olarak kullanılan eriyiği. İLE Akasyadan elde edilen bir zamk. )


- ZAMK ile LAK/LAKA[İt. < Fars.]

( Akasya, kitre, süsleğen gibi bazı ağaçların kabuklarından sızarak donan, renksiz ya da sarı kırmızımtırak renkte, biçimsiz nesne. İLE Uzakdoğu'da yetişen amerikaelmasından çıkan yapıştırıcı. )

( LAKE: Laka ile cilâlanmış eşya. )


- ZANAAT OLARAK SİMYA ile FELSEFÎ SİMYA ile DİNÎ SİMYA

( Uygulamalar arasında nedensel ilişki kurmadan, herhangi bir teoriye dayanmadan nesneler üzerinde simyevi işlemler yapmak. Burada esas olan nesneleri kullanmaktır. İLE Belirli bir teoriye dayalı olarak ve nedensel ilişkiler kurarak nesneleri tespit ve tasvir etmek. Burada esas olan nesneler içinde kalmaktır. İLE Doğaüstü, mistik ve spritüel güçleri de dikkate alarak belirli ritüeller içinde nesneleri anlamaya çalışmak. Burada esas olan nesnelerin doğaüstü güçlerin işaretleri olduğunu anlamaktır. )

( Bolos (M.Ö. II. yy.) simyayı felsefi bir yöntem haline getiren. )

( Zosimus (M.S. III. sonu, IV yy. başı) simyayı bir din haline getiren. )

( İslâm dünyasında ise simya ilk önce felsefî açıdan dikkate alınmıştır. Cabir b. Hayyân sadece madenleri değil, bitkileri ve hayvanları da simyanın konusu kılmıştır. Civa ve kükürt teorisini geliştirerek tüm varolanları yekpare bir sistem içerisinde açıklamaya çalıştı. Bunun için bazı sayısal simgeleri kullandı. Aynı zamanda kurduğu laboratuvarlarla felsefi simyadan 'bilimsel simya'ya(kimya'ya) geçiş yaptı. )


- ZAR ile PERDE


- ZARAR-ZİYAN


- ZARAR ile/değil/yerine DAHA AZ ZARAR


- ZARAR ile HASAR

( Her mazarrata, mazeret bulmanın sonu yoktur. )

( DAMAGE/HARM vs. HAVOC )


- ZARAR ile/değil/yerine KARAR

( Çoğu. İLE/DEĞİL/YERİNE Azı. )


- ZARAR ile/değil/yerine SAKINCA


- ZARF
MAZRUF ile/ve/=/||/<> MEKTUP


- [ne yazık ki]
ZAVALLILIK:
PARAYLA OLAN ile/ve/değil/<> PARAYLA OLMAYAN


- ZÂYİ/ZİYAN[Ar.] ile ZEVÂL[Ar.]

( Yitik, kayıp. İLE Yok olma/edilme. | Suç, kabahat, sorumluluk. | Bozulma. | Öğle vakti. )


- ZÂYİ/ZİYAN[Ar., Fars.] değil/yerine/= YİTİK/KAYIP/ZARAR


- ZAYİÇE ile ...

( Yıldızların belirli zamanlardaki yerlerini gösteren cetvel. )


- ZAYIFLAMAK ile/ve/değil/||/<> KEMERİN/LASTİĞİN ZAYIFLAMASI


- ZEDELEME ile/ve/<> SARSMA


- ZEDELE(N)ME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇEŞİTLE(N)ME


- ZEHİR ile KÜRAR[Fr. < CURARE]

( ... İLE Güney Amerika yerlilerinin oklarına sürdükleri bitkisel zehir. )


- ZEKÂ:
SOYUT ile/ve/||/<> MEKANİK ile/ve/||/<> TOPLUMSAL

( )


- ZEKÂ ile/ve/<> KUVVET ile/ve/<> MADDE


- ZEKÂT ile/ve/||/<> MÂÛN

( ... İLE/VE/||/<> Malın zekâtı. )


- ZEMBEREK[Fars.] değil/yerine/= YAY

( Saatlerin çeşitli parçalarını harekete geçiren yay. | Kapılara takılan yaylı kapama düzeneği. | Çelik ya da pirinçten yapılmış ok. )


- ZEMBİL[Ar. < ZİNBİL] = ZENBİL[Fars. < ZENBİL]

( Hasırdan ya da hurma liflerinden örülmüş kulplu torba. | Öteberi taşımakta, koymakta kullanılan örme, yassı sepet. )


- ZENAAT değil ZANAAT


- ZENCİ[Ar.]/SİYAHÎ[Fars. + Ar.] ile/değil/yerine/<> KARAŞIN

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE/<> Rengi karaya çalan, esmer kişi. )


- ZENGİN ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< HESAPSIZ


- ZENGİN[Fars. :Ağır.] ile KALANTOR[İt.]

( ... İLE Gösterişi seven varlıklı kişi. )


- ZERÎ' ile ZER'Î ile ZERİ'

( Araya giren, şefaat edici. İLE Arşınla ölçülen şey. İLE Çabuk, kolay olan. )


- ZERRE ile/ve/||/<> KÜRRE[Ar. < KURE]

( Çok küçük parçacık. | 0,00156 gram olan ağırlık ölçü birimi. İLE/VE/||/<> Tüm noktaları merkezden aynı uzaklıkta bulunan bir yüzeyle sınırlı nesne. | Yeryüzü, acun/dünya. )


- ZERRE[Ar.]/MOLEKÜL[Fr.] değil/yerine/= PARÇACIK/TOZAN

( Çok küçük parçacık. | Öğe ya da bileşikleri oluşturan ve onların özgül niteliklerini gösteren en küçük birim. | [fiziksel kimya] Bir ya da birkaç çekirdek ya da elektronlu yapı. | Bir bütünün, en küçük parçası. )


- ZERRİN[Fars.] değil/yerine/= FULYA

( Altından yapılmış. | Altın rengi, sarı. | [bitki] Fulya. )


- ZEVEBAN[Ar.] değil/yerine/= ERGİME


- ZEVRÂK[Ar.] ile/değil/yerine/= KAYIK

( Suya en dayanaklı olan sandal ağacından, hiç çivi kullanmadan yapılır. [Atatürk'ün kullandığı -fotoğraftaki- kayık.] İLE ... )


- ZEYİL[Ar.] değil/yerine/= EK

( Bir yazıya ek olarak katılan parça. | Bir yapıtı tamamlamak için sonradan yazılan ek yapıt. )


- ZEYL[Ar.] ile ZEYL[Ar. çoğ. EZYÂL, ZÜYÛL]

( Ayırma, tefrik. | Betiğin başı ya da sonundaki ek. İLE Etek. )


- ZI'F[Ar.] değil/yerine/= İKİ KAT


- ZİFİRİ[Ar.] değil/yerine/= ÇOK KOYU


- ZİFT[Ar.] ile KATRAN[Ar.]

( Katran ve öteki organik maddelerin buharlaşmasından ya da damıtılmasından elde edilen, kolay kırılan, az ısı ile ergiyen, katı, siyah, parlak madde, kara sakız. İLE Organik maddelerden, kuru damıtma yoluyla elde edilen, sıvı yağ kıvamında, kara renkte, ağır, is kokulu, suda erimeyen bir madde. )


- ZİGON SEHPA ile FİSKOS SEHPA

( İçiçe geçmeli servis sehpası. İLE İki tekli koltuk arasında bulunan sehpa. )


- ZIH[Fars.] değil/yerine/= KAYTAN/YAKA

( Giysilerin kol, yaka, etek vb. kenarlarına dikilen şerit ya da kaytan. | Pamuk sicim. | Marangoz işlerinde, ince kenar pervazı. | Sayfa çevresine çekilen çizgi. | Yelkeni yarı kapatmak için kullanılan örgü halat. )


- ZİHİN ve/||/<> PARAŞÜT

( İkisi de açık olmadığı sürece bir işe yaramaz. )


- ZİHİNDE:
OLGU değil [ya] NESNE [ya da] OLAY


- ZİKIYMET[Ar.] değil/yerine/= DEĞERLİ


- ZİL[Fars. :Alt.] ile GONK[Malezya dilinden]

( ... İLE Keçe ya da bez kaplı bir tokmakla vurularak titreşmesi sağlanan bir kurstan oluşan vurgulu çalgı. )


- ZİLYET[Ar.] değil/yerine/= ELDECİ

( İyesi kendi olsun ya da olmasın, bir malı kullanmakta olan, elinde tutan kişi. )


- ZİNCİR ile APİKO[İt. < A PICCO]

( ... İLE Geminin, zinciri toplayıp demirini kaldırmaya hazır olması. | Hazır, tetik. | Derli toplu, süslü, şık. )


- ZİNCİR ile/ve/değil/yerine/||/<> BLOK ZİNCİR

( İki uclu/yönlü. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Altı yönlü/yanlı/yüzlü. )


- ZİNCİR ile BOSA, MANTİLYE

( ... İLE Gemide kullanılan bir zincir. )


- ZİNCİR ile/ve/<> ÇİPO

( ... İLE/VE/<> Gemiyi, istenilen yerde tutmak için bir zincirle denize atılan, iki ya da daha çok kolu bulunan gemi demiri. )


- ZİNCİR değil/yerine/= İRBAĞ


- ZİNCİR ile/<> ISPARMAÇA[İt.]

( ... İLE/<> Deniz içinde, birkaç zincirin birbirine dolanması. )


- ZİNCİR ile ISTRUMAÇA

( ... İLE Birbirine takılmış zincir. )


- ZİNCİR ile/ve/||/<> KARAMUSAL[İt. < PARAMUSSELLI]

( ... İLE/VE/||/<> Çifte demir atıldığında, geminin dönmesiyle zincirlerin karışmasını önlemek için kullanılan, fırdöndüye bağlı zincir düzeni. )


- ZİNCİR ile KORZA[İt. < CROSE]

( ... İLE Denizin içinde iki zincirin birbirine dolaşması. )


- ZİNCİR ile PRANGA[İt.]

( ... İLE Ağır cezalıların ayaklarına takılan kalın zincir. )


- ZİNCİRİN GÜCÜ ile/ve/||/<>/< ZAYIF HALKA

( Zincirin gücü, en zayıf halkası kadardır. )


- ZIPKIN GİBİ ile/ve/||/<> DİPÇİK GİBİ


- ZİRÂ'[Ar.] ile ZÎRÂ[Ar.]

( Dirsekten orta parmak ucuna kadar olan bir uzunluk ölçüsü.[75-90 cm. arasındadır.] | Ay menzillerinden biri. İLE Çünkü, şundan dolayı ki. )


- ZIRH ile ÇOKAL

( ... İLE Savaşlarda giyilen zırh. )


- ZIRH ile KALKAN


- ZIRH ile/||/<> YANÇAK

( ... İLE/VE/||/<> Atın yanlarına bağlanan zırh. )


- ZIT/LIK ile/ve/değil/yerine TAMAMLAYICI/LIK / TAMAMLAYICI/LAR

( [not] ANTONYM vs./and/but COMPLEMENTARY
COMPLEMENTARY instead of ANTONYM )


- ZİYÂDE[Ar.] değil/yerine/= ÇOK, DAHA ÇOK | ARTMA, ÇOĞALMA | ARTAN, FAZLA KALAN | ÇOK BOL | AŞIRI, FAZLA


- ZİYÂDE[Ar.] değil/yerine/= ÇOK/DAHA ÇOK


- ZİYÂDESİYLE değil/yerine/= OLAĞANDAN/GEREKENDEN ÇOK/AŞIRICA


- ZİYNET[Ar.] değil/yerine/= SÜS/BEZEK


- ZORLAMA ile KANIRTMA

( COMPULSION vs. TO BEND, TO FORCE BACK )


- ZORLANMA ve/||/<>/> DEĞİŞİM

( Kişiyi zorlamıyorsa, değiştirmeyecektir. )

( If it doesn't challenge you, it won't change you. )

( CHALLENGE and/||/<>/> CHANGE/ALTERATION )


- ZOR/LUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KARMAŞIK/LIK


- ZORUNLU NEDEN ile/ve/||/<> YETERLİ NEDEN

( Yetinilenler. İLE/VE/||/<> ... )


- ZORUNLU SÜREÇ ile/ve/değil ZORUNLULUK İÇEREN SÜREÇ


- ZORUNLULUK ile/ve/değil/||/<> ASGARİ KOŞUL


- ZORUNLULUK = ZARURET = NECESSITY[İng.] = NÉCESSITÉ[Fr.] = NOTWENDIGKEIT[Alm.] = NECESSITAS[Lat.] = NECESIDAD[İsp.]


- ZUHR[Ar.] ile ZUHR[Ar. çoğ. AZHÂR]

( Gereksinim zamanı için alınan ve saklanılan şey.[en çok maneviyatta kullanılır][A'mâl-i sâliha, kişinin zuhrudur.] İLE Öğle, öğle vakti. )


- ZÛLÂ'[Ar.] ile ZULA[Tr. argo]

( Hayvanların ayaklarında çıkan ve hayvanı aksatan bir hastalık. İLE Saklama yeri. | Saklanılan nesne/şey. )


- ZÜLFEKAR[ZÜLFİKAR değil!][Ar.] ile/değil ZÜLFİYÂR

( Hz. Muhammed'in, Hz. Ali'ye armağan ettiği ucu çatallı kılıç.[Hz. Ali'nin kahramanca kullanmasıyla ün kazanmıştır.] İLE/DEĞİL Sevgilinin saçı/zülfü[yüzün iki yanından sarkan saç lülesi. | Sevgilinin saçı.] | Çıkar/menfaat. )


- ZÜMRÜT ile ...

( NEFS-İ KÜLL )


- ZÜMRÜT ile BÎRÛZ[Fars.]

( ... İLE Zümrüte benzer, değersiz yeşil bir taş. Gökzümrüt, yalancı zümrüt. | Kısmetsiz. )


- ZÜMRÜT ile LÂL

( Doğal alüminyum ve berilyum silikatı; cam parlaklığında, yeşil renkte, saydam bir süs taşı. | Bu taştan yapılmış olan. | Zümrüt renginde, yeşil. İLE Parlak kırmızı renkte, billurlaşmış, saydam bir alüminyum oksidi olan değerli bir taş. | Kırmızı renkli bir çeşit mürekkebe verilen ad. | Parlak kırmızı renkte olan. )


- ZÜMRÜT ile ZEBERCED

( ... İLE Zümrütten daha açık yeşil olan fakat zümrüt kadar değeri olmayan bir süs taşı. )

Bugün[17 Kasım 2025]
itibarı ile 7.020 başlık/FaRk ile birlikte,
7.020 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(29/29)
SÖZLER

Nesnelerle uyum içinde yaşayın.

Kem âletle kemâlât olmaz.



TAŞLANMIŞ KOTLAR

Leyleğin yuvadan attığı yavruları; kot taşlama işçileri

İzlediğiniz her şey kadar gerçek, yaşamın vaad ettikleri kadar sıradan bir yaşamdı benimkisi… Sizin için rakam olan, yanındaki sıfırlarla çoğalttığınız yaşamlarımızı değişim rüzgârlarına yitirdik… Kaç bin olsun, kaç yüz daha ciddi bir kamuoyu yaratmak için bilemem ama birimizin canı, bir anlam ifade etmedikçe bizi unuttunuz… Biz yeni düzenin değişim rüzgârlarıyız... Soğuk esen ve insanı düzenin gerçekliği ile buz gibi çarpan… Şimdi yaşam hikâyelerimiz yerine ölümlerimizi konuşurken yakaladık sizi...

Bir gaz odasında kaybettim yaşamı... Değişimi vaat edenlere hizmet etmek için yola çıktığım kentin basık havasız bir atölyesinde ciğerime dolan zehirle yaşamak için çalışırken kaybettiniz beni... Beni ölüme götüren değişim rüzgârlarıydı...

Yeni düzende herkese yer vardı, katı olmadan buharlaşan yaşamlarımız adına inandık bu vaade… Bu vaatle avuttuk işsizlerimizi, topraksızlarımızı… Köylerimizden kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan gencecik bedenlerimizle çıktık yola… Zonguldak'tan, Siirt'ten, Erzurum'dan, Tokat'tan, Bingöl'den, Çorum'dan İstanbul'a gelmiştik… Öyle ışıklı öyle güzel caddelerden geçerek geldiğim köyümün benzeri varoşlardı… Ekmek için, ekmeğimin peşinde Sultançiftliği'nde, İkitelli'de, Küçükköy'de, Halkalı'da, Alibeyköy'de, ne 8 saat çalışmaya, ne sigortaya, ne sendikaya bakmaksızın binlerce saat çalıştık hep birlikte… Yaşama dair hatırladım tek şeyin çalıştığım tozlu atölyede, sıcak bir ev özlemiyle gün doldurduğumdur... Atölyede tek kanun vardı "işleri yetiştirmek için durmadan çalışmak"...

Sadece çalışmak için yaşadığımız İstanbul'da gizli bir elin sakladığı değişim rüzgârının sessiz yaprakları gibi kimseye dokunmadan giden yaşamlarımızı bu rüzgâr bir kez daha savurdu… Bilmem kaç ay dayanabildi ciğerlerim tozla karışık kum parçalarına… Her gün daha sert esen değişim rüzgârları sanki hep bana karşı esiyordu… Ne çok çalıştım günler boyu karanlık izbe bir atölyede… Elime tutuşturulan bir liralık ince sarı maskenin ne faydası vardı bilemedim... Üstelik bin kot yaptığımız günleri bilirim, ağrılarım arttı nefesim tıkandı… Doktora gitmek için ne sigorta ne para hiçbir çare bulamadım, bir esir kampına dönmüştü yaşam… ve esir kampının gaz odasında yaşamımı bırakıp gidemedim, köyüme çaresizce döndüm. Bir döşekte ölüme terk edilip, o büyük ilanların altında kaldı bedenim...

Sigortasız, iş güvencesiz çalıştığım zaman boyunca başıma gelecekleri bilmedim, bildiğim zaman çaresiz, çocuklarımın gözleri önünde ölümü beklemeye başlamıştım, yavaş yavaş eriyerek… Işıltılı şehrin güzel mağazalarına yaraşan kotları beyazlatırken, ben yavaş yavaş eridim… Ben erirken siz bilinen markaların modası sandınız taşlanmış kotlarınızı almak için mağazalara girdiniz. Bilemezdiniz her kotta bir yaşam vardı. Şehirde binlerce işçi gece-gündüz birbirine karışan vardiyalarda çalışmıştık. Yeni bir dönem açılmıştı, ihracatta rekorlar, yerli taşeronlar ve çok uluslu firmalarla esen değişim rüzgârları vardı, bizden yana esti sandık, inanmak için tek neden "ekmek"ti. Ekmek kana bulandı; kocaman reklamlar, afişler arasında emeklerimizle özdeşleşen yaşamlarımız ufacık bir yer bulabildi sütunlarda...

Değişim rüzgârıyla yelkenlerini doldurup engin denizlere açılan, tekstil atölyelerinde, tersanelerde, maden ocaklarında, dökümhanelerde, fabrikalarda binlerce faili meçhulun ardında kalan emekleriyle ihracat şampiyonu olan işadamlarına, politikacılara ve yaşananlara susarak göz yuman vatandaşlara soramadım: Bizim yaşam nereye düşer?

Başak Ergüder



ÖLÇÜM ARAÇLARI

AKSELEROMETRE
( İvme ölçer. )

AREOMETRE:
( Sıvı ölçer. )

BAROMETRE
( Basınç ölçer. )

BOLOMETRE
( Işım ölçer. )

EBÜLYOSKOP
( Cisimlerin kaynama noktasını ölçer. )

GALVANOMETRE
( Miliamper/mikroamper gibi çok küçük elektrik akım değerlerini ölçer. )

HİGROMETRE/NEMÖLÇER
( Havanın nemini ölçer. )

HİPSOMETRE
( Yükselti ölçer. )

HİRAN/TELEMETRE
( Uzaklık ölçer. )

KLİNOMETRE/EĞİMÖLÇER
( Eğim ölçer. )

KRONOMETRE
( Süre ölçer. )

MANOMETRE
( Bası ölçer. )

ONDMETRE
( Dalga ölçer. )

STADYA
( İki nokta arasındaki mesafeyi ölçer. )

STETOSKOP
( Örgenleri dinlemekte kullanılır. )

OFTALMOSKOP
( Göz muayenesinde kullanılır. )

- METROLOJİ: Ölçüm bilimi.

- BIPM: Uluslararası Ağırlık ve Ölçüler Bürosu

- MİNA: Bilinen en eski ağırlık birimi.



RAKAM/NUMARA ÖNEKLERİ

Yotta(Y) = 1,000,000,000,000,000,000,000,000

Zetta(Z) = 1,000,000,000,000,000,000,000

Exa(E) = 1,000,000,000,000,000,000

Peta(P) = 1,000,000,000,000,000

Tera(T) = 1,000,000,000,000

Giga(G) = 1,000,000,000

Mega(M) = 1,000,000

Kilo(k) = 1,000

Hecto(h) = 100

Deca(da) = 10

Unit = 1

Deci(d) = 0.1

Centi(c) = 0.01

Milli(m) = 0.001

Micro(µ) = 0.000 001

Nano(n) = 0.000 000 001

Pico(p) = 0.000 000 000 001

Femto(f) = 0.000 000 000 000 001

Atto(a) = 0.000 000 000 000 000 001

Zepto(z) = 0.000 000 000 000 000 000 001

Yocto(y) = 0.000 000 000 000 000 000 000 001



KAĞIT ÖLÇÜLERİ

(mm. | inch)

Uluslararası Standartlar
A0 841×1189 | 33.11×46.81
A1 594×841 | 23.39×33.1
A2 420x594 | 16.54x23.39
A3 297×420 | 11.69×16.54
A4 210×297 | 8.27×11.69
A5 148×210 | 5.83×8.27
A6 105×148 | 4.13×5.83
A7 74×105 | 2.91×4.13
A8 52×74 | 2.05×2.91

B0 1000×1414 | 39.37×55.67
B1 707×1000 | 27.83×39.37
B2 500×707 | 19.68×27.83
B3 353×500 | 13.90×19.68
B4 250×353 | 9.84×13.90
B5 176×250 | 6.93×9.84

C0 917×1297 | 36.00×51.20
C1 648×917 | 25.60×36.00
C2 458×648 | 18.00×25.60
C3 324×458 | 12.80×18.00
C4 229×324 | 9.00×12.80
C5 162×229 | 6.40×9.0
DL 110×220 | 4.33×8.66

Kuzey Amerika
Ledger 431.8×279.4 | 17.0×11.00
Legal 215.9×355.6 | 8.50×14.00
Letter 215.9×279.4 | 8.50×11.00
Executive 184.1×266.7 | 7.25×10.5

İngiliz
Quarto 254×203 | 10.00×8.00
Foolscap 343×432 | 13.50×17.00
Crown 381×508 | 15.00×20.00
Large post 419×533 | 16.50×21.00
Demy 445×572 | 17.50×22.50
Medium 457×584 | 18.00×23.00
Royal 508×635 | 20.00×25.00
Elephant 508×686 | 20.00×27.00
Imperial 559×762 | 22.00×30.00



TIKANDI BABA

Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.

"Tıkandı baba, çay getir! Tıkandı baba, oralet getir!" vb.

Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.

Baba hele anlat bakalım, nedir bu "Tıkandı Baba" meselesi?

"Uzun mesele evlât" demiş, Tıkandı Baba.

"Anlat baba anlat, merak ettim" deyip çekmiş sandalyeyi. Tıkandı Baba da peki deyip başlamış anlatmaya...

"Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. 'Benimki de onlarınki kadar aksın' diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı.
Bu sefer içimden 'Onlarınki kadar akmasa da olur, yeter ki eskisi kadar aksın' dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve 'Tıkandı Baba, tıkandı. Uğraşma artık' dedi.

O gün bu gün adım "Tıkandı Baba"ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdi de burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz."

Tıkandı Baba'nın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına...

"Hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altına bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz."

Sultan Mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba'ya baklavaları vermişler.

Tıkandı Baba baklavayı almış, bakmış baklava nefis.

"Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş. Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş.

Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin gereksinimlerini gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya...

"Taze baklava, güzel baklava!"

Bu esnada oradan geçen bir Yahudi, baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı antlaşmışlar ve Tıkandı Baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin gereksinimlerinin bir kısmını karşılamış.

Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış, yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, öteki dilim öteki dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın...

Ertesi akşam, Yahudi, acaba yine gelir mi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye.

Sultan'ın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı Baba yine baklavayı satıp evin öbür gereksinimlerini karşılamak için aynı yere gitmiş.

Yahudi, hiçbir şey olmamış gibi,

"Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım", demiş.

Tıkandı Baba da, "Peki" demiş ve antlaşmışlar. Tıkandı Baba'ya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı Baba'dan baklavaları satın almış.

Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut;

"Bizim Tıkandı Baba'ya bir bakalım" deyip Tıkandı Baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama bir de ne görsün, Tıkandı Baba eskisi gibi darmadağın.

Sultan;

"Tıkandı Baba sana baklavalar gelmedi mi?" demiş.

"Geldi sultanım."

"Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?"

"Satıp evin gereksinimlerini giderdim, sağolasınız, duacınızım."

Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.

"Anlaşıldı Tıkandı Baba anlaşıldı, hadi benimle gel", deyip almış ve devletin hazine odasına götürmüş.

"Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır, küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir" demiş.

Tıkandı Baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda düştü düşecek.

Sultan;

"Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar" demiş ve askerlerden birini çağırmış.

"Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasını ona verin" demiş.

Padişahın adamları peki deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler.

"Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım", demişler. Baba,

"Niçin?" demiş. Askerler,

"Hele sen bir beğen bakalım" demişler.

Tıkandı Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline.

"Ne olacak şimdi?" demiş.

"Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı" demiş.

Tıkandı Baba taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş.

Askerler bu durumu Padişah'a haber vermişler. İşte o zaman, Sultan Mahmut o meşhur sözünü söylemiş;

"VERMEYİNCE MABÛD, NEYLESİN SULTAN MAHMUT"



Çeşmenizin suyu bol olsun.