İlk ve Son Yazaç/Sözcük Değişken'leri olan FaRkLaR
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibarı ile 23.129 başlık/FaRk ile birlikte,
23.129 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
Kılavuz içinde sözcük Ara/Bul...
(76/94)
- SERT AĞAÇLAR ile/ve ORTA SERT AĞAÇLAR ile/ve YUMUŞAK AĞAÇLAR
( Wenge, Paduk, Pelesenk, Bubinga, Ovenkol, Dut, Zebrano. İLE/VE Maun, Sapelli, Yerli Ceviz, Akçaağaç(Kelebek). İLE/VE Ardıç, Karaağaç, Kestane. )
- SÖZ:
SERT ile/ve/||/<> TERS ile/ve/||/<> KİTABIN ORTASINDAN
- SERT SU ile/||/<>/>< YUMUŞAK SU
( Yüksek miktarda mineral içeren su. İLE/||/<>/>< Düşük miktarda mineral içeren su. )
- SERT[Fars. < SERD: Soğuk.] ile/ve AĞIR
- SERT ile/değil/yerine MERT
- SER-TÂB[Fars.] ile SERTÂB[Fars.]
( İnatçı. İLE Cildin tamamlayıcısı olarak yapılan ve kitabın üst bölümünü örten miklab'ın açıkta duran üst bölümü. )
- SERTİFİKA[Fr.]["SERFİTİKA" değil!]/DİPLOMA[Yun.] ile ÖĞRENİM BELGESİ/ÖĞRENİBELGE
- SERVET ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NİMET
- SERVET[Ar.] ile/değil/yerine/hem de/||/<>/>< SERMAYE[Fars.]
( FORTUNA: Kader. | Servet. )
( WEALTH/FORTUNE vs. CAPITAL )
( ... mit VERMÖGEN )
( ... avec FORTUNE/BIENS )
- SERVET ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SERMAYE
( Hangi amaç ve/ya da bağlamda kullanılmasına bağlıdır. )
- SERVİ AĞACI ile/ve SEDİR AĞACI/DAĞ SERVİSİ/ARAR[Ar.] (ELMALI-ANTALYA)
( ... İLE/VE Dağ servisi, yabani servi. )
( Hava soğuduğunda yapraklarını en son dökenlerin çam ve servi ağaçları olduğunu anlarız. )
( ... İLE/VE
)
( MEDITERRANEAN/ITALIAN CYPRESS vs./and CEDAR )
( CUPRESSUS SEMPERVIRENS cum/et CEDRUS )
- SERVİ[SELVİ değil!] ve/||/<> SEVGİ
(
www.youtube.com/channel/UCThxxDloTei6eA77VrEnc_g | www.yasaronline.net )
- SES-SEDÂ (ÇIKMIYOR)
- SES-SOLUK (ÇIKARMAMAK/ÇIKARMASIN/ÇIKARMIYOR)
- SES ile/ve/değil/||/<>/>/< "ES"[< S][ARA (VERMEK)]
- SES ile INFRA SES
- SES ile/ve/değil/yerine/||/<>/> SELEN / ÇATI
( BÂKÎ KALAN BU GÖK KUBBEDE
HOŞ BİR SADÂ İMİŞ )
( SADÂ: Kişinin özü. )
( Evrendeki herhangi bir ses. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> İnsan sesi. )
( sesOL.org )
( SES[Fars.] ile TÂLÂC[Fars.] / SEDÂ/SADÂ[Ar.] )
( SOUND vs. VOICE )
- SES ile/ve/<>/değil SES DALGALARI
( İnsanda[zihinde]. İLE/VE/<>/DEĞİL Doğada. )
- SES ile SESSİZLİK
( SAVT ile SAMT )
( SOUND vs. SILENCE/QUIETNESS )
- SES ile/ve/değil/yerine SESSİZLİK(SÜKÛNET)
( Sessizlik, baş etmendir. )
( Sessizlikle Bilgelik, Davranışlarla Krallık. )
( Sessizlik ve sükûn - öte yol budur. )
( Sessizlikten başka hiçbir belirli düşünce, zihnin doğal hali olamaz. )
( Sessizliğe ulaştığınızda, herşey doğal biçimde, sizin tarafınızdan bir girişim olmaksızın kendiliğinden oluşacaktır. )
( Aklın, davranışlardaki en açık belirtisi sükûnet ile zarâfettir. )
( Sessizlik ve sükûnet içinde, gelişirsiniz. )
( Sükûnet ve sessizlik içinde, büyürsünüz. )
( Size yardım edecek olan, sessizliktir. )
( Sükûnet ve sessizlik içinde "Ben" kabuğu erir ve iç ile dış bir olur. )
( Umudunuz, zihninizde sessiz ve gönlünüzde sakin kalmakta yatar. )
( Öteye varabilmek için sessizliğe râzı olmalısınız. )
( Tüm gereksinimim(iz), SESSİZLİK. )
( Kendinize tam bir sessizlik içinde bakın, kendinizi tanımlamayın/tarif etmeyin. )
( Sessiz ve sakin kalın. )
( Gerçeğe varmış olan kişiler çok sessizlerdir. )
( İlim, hâle inkılâp edince ses çıkmaz. )
( Sadece aslî olanda sükûn ve huzur vardır. )
( Sessizlik bir kez idrak edildiğinde, o, değişebilir olanı derin biçimde etkiler, kendi etkilenmeden kalarak. )
( Sessizlik hakkındaki tüm konuşmalar, gürültüden ibarettir. )
( YAZIT
Gürültü patırtının ortasında sükûnetle dolaş; sessizliğin içinde, huzur bulunduğunu unutma! Başka türlü davranmak, açıkça gerekmedikçe, herkesle dost olmaya çalış. Sana bir kötülük yapıldığında verebileceğin en iyi karşılık, unutmak olsun. Bağışla ve unut! Fakat kimseye teslim olma! İçten ol; telâşsız, kısa ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil oldukları zaman bile dinle onları; çünkü, dünyada, herkesin bir öyküsü vardır.
Yalnız planlarının değil, başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. İşinle ne kadar küçük olursa olsun ilgilen; yaşamdaki dayanağın odur. Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir an bile çalışmış ve yorulmuş olmazsın. İşini öyle seveceksin ki, başarıların, gövdeni ve yüreğini güçlendirirken, verdiklerinle de yepyeni yaşamlar başlatmış olacaksın.
Olduğun gibi görün ve göründüğün gibi ol. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Çevrene, önerilerde bulun fakat hükmetme. Kişileri yargılarsan, onları sevmeye zamanın kalmaz. Ve unutma ki, insanlığın, yüzyıllardır öğrendikleri, sonsuz uzunlukta bir kumsaldaki tek bir kum taneciğinden daha fazla değildir.
Aşka burun kıvırma sakın; o, çöl ortasındaki yemyeşil bir bahçedir. O bahçeye uygun bir bahçıvan olmak için her bitkinin sürekli bakıma gereksinimi olduğunu unutma.
Kaybetmeyi, ahlâksız kazanca yeğle. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azâbı, yaşam boyu sürer. Bazı idealler, o kadar değerlidir ki, o yolda yenilmen bile zafer sayılır. Bu dünyada bırakacağın en büyük miras, dürüstlüktür.
Yılların geçmesine öfkelenme; gençliğe yakışan şeyleri gülümseyerek teslim et geçmişe. Yapamayacağın şeylerin, yapabileceklerini engellemesine izin verme.
Rüzgârın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini, rüzgâra göre ayarla. Çünkü dünya, karşılaştığın fırtınalarla değil gemiyi, limana getirip getiremediğinle ilgilenir. Ara sıra isyana yönelecek olsan da anımsa ki, evreni yargılamak olanaksızdır. Ondan dolayı, kavgalarını sürdürürken bile kendinle barış içinde ol.
Anımsar mısın doğduğun zamanları: Sen ağlarken, herkes, sevinçle gülüşüyordu. Öyle bir yaşam geçir ki, herkes ağlasın öldüğünde, sen mutlulukla gülümse. :) Sabırlı, sevecen, erdemli ol. Önünde sonunda, tüm servetin, sensin. Görmeye çalış ki, tüm pisliğine ve kalleşliğine karşın, dünya, yine de kişinin biricik güzel mekânıdır.
Eski Bir Tapınak Yazıtı (Xsenius İ.Ö. IX. yy.) )
( HÂMÛŞÂN[Fars.]: Sessizler, susmuşlar. | Mevlevî mezarlıkları. )
( SAVT ile/ve/değil/yerine SAMT )
( [not] SOUND vs./and/but QUITENESS
QUITENESS instead of SOUND
Silence is the main factor.
Wisdom in Silence, Kingdom in Behaviour.
Silence and peace - this is the way beyond.
In peace and silence, you grow.
In peace and silence the skin of the 'I' dissolves and the inner and the outer become one.
What helps is silence.
No particular thought can be mind's natural state, only silence.
Your hope lies in keeping silent in your mind and quiet in your heart.
To go beyond, you must consent to silence.
ALL I/WE NEED IS SILENCE!
Look at yourself in total silence, do not describe yourself.
Keep quiet.
Realised people are very quiet.
There is peace only in the essential.
Once you are quiet, things will begin to happen spontaneously and quite naturally without any interference on your part.
All talk about silence is mere noise. )
( SABDA ile/ve/değil/yerine ... )
- SESBİRİM/FONEM ile SESBİLİM/FONOLOJİ ile FONETİK
( Selen düzeni/birimi. İLE Konuşma. )
- SESİMİZİ:
DOĞRUDAN DUYMAK ile/ve/||/<> KAYIT ARACINDAN DUYMAK
( Ses Kaydımızı Dinlediğimizde Sesimizi Neden Kendi Duyduğumuzdan Farklı Algılarız?
Ses, havada basınç dalgaları oluşturarak yayılır. Kulağımıza ulaşan ses dalgaları, kulak kanalı boyunca ilerler ve iç kulaktaki koklea olarak adlandırılan salyangoz biçimindeki yapıda bulunan tüy hücreleri tarafından algılanır. Tüy hücreleri, ses dalgalarını, sinir iletilerine dönüştürür. Bu sinyaller, sinir hücreleri tarafından beyne iletilir ve böylece ses duyulmuş olur.
Kendi ses kaydımızı dinlediğimizde, çoğunlukla duyduğumuz sesten rahatsız olur ve kayıttakinin kendi sesimize benzemediğini düşünürüz. Çünkü, normalde kendi sesimizi iki biçimde algılarız. Konuştuğumuzda oluşan ses dalgaları öteki dış kaynaklı sesler gibi havada yayılırken kulağımıza ulaşır ve kokleadaki tüy hücreleri tarafından algılanır. Ancak, ses dalgalarını oluşturan ses telleri titreştiğinde, bu titreşimler, boynumuzdaki ve başımızdaki kemikler tarafından da iletilir. Kokleaya ulaşan bu titreşimlerin frekansı havada yayılan sesin frekansından daha düşüktür. Kendi sesimizi bu iki farklı yoldan ulaşan ses dalgalarının birleşimi biçiminde algılarız.
Ses kayıt araçları, sadece havada yayılan ses dalgalarını algıladığı için sesimizin vücudumuzun içinde iletilen bileşenini duyamamış oluruz. Dışarıdan gelen sesleri engelleyen kulaklıkları taktığımızda ise sadece "kendi iç sesimizi" algılarız. )
- SESİMİZİ YÜKSELTMEK ile/değil/yerine/>< SÖZÜMÜZÜ YÜKSELTMEK
- YÜKSELTMEK:
SESİNİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SÖZÜNÜ
- SESİZLİK" değil SESSİZLİK
- SESLİ ile TEK SESLİ
( ... İLE Benzer seslerin kullanılmasıyla yapılan (müzik vb.). | Değişik düşünceler dile getirilemeyen (ortam, toplum). )
- SESSION-BRIDGE -ile/ve/||/<>
- SESSİZ ADÂLET ile/ve SESLİ ADÂLET
( Para. İLE/VE Yöneticiler. )
( QUIET JUSTICE vs./and VOICED JUSTICE
Money. WITH/AND Directors. )
- FİLM:
SESSİZ ile/ve/||/<>/> SESLİ
- SESSİZ KALMAK ile/ve/||/<>/> ONSUZ KALMAK
( (")Kırıldıysak.(") İLE/VE/||/<>/> Kırıldığımızı anlamıyorsa. )
- SESSİZ KALMAK ile/ve/||/<>/> ONSUZ KALMAK
( Kırıldığımızı anlamıyorsa. İLE/VE/||/<>/> Sessizliğimizden de kırıldığımızı anlamıyorsa. )
- SESSİZ-SEDÂSIZ (GİTMEK/GELMEK)
- SESSİZLİK ile FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİĞİ
- SES'TE/SELEN'DE:
YÜKSEKLİK/PERDE ile/ve ŞİDDET ile/ve TON
- SETİR[Ar. < SETR] değil/yerine/= ÖRTME, GİZLEME
- SETR (ETMEK) ile BERTARAF (ETMEK)
- SETR/SÜTRE/SUTRE[Ar.] ile HİCÂB[Ar.] ile GITÂ'[Ar.]
- SETR ile SEDR
- SEV ile/ve SEVMİYORSA
( Zor ise. İLE/VE Zorlama!
[Zor ise sev, sevmiyorsa zorlama!] )
- ŞEVÂÎL[Ar. < ŞÂİLE] ile ŞEVÂÎR[Ar. < ŞÂİRE]
( Ateş alevleri. İLE Bayan şairler. )
- SEVÂMM[Ar. < SÂMME] ile SEVÂİM[Ar. < SÂİME]
( Zehirli hayvan/lar. İLE Çayıra boşu boş olarak salıverilen hayvanlar, otlak hayvanı. | Zekât hesabına katılan çift tırnaklı hayvanlar.[koyun, keçi, sığır, deve vs.] )
- SEVÂMM[Ar. < SÂMME] ile SEVÂİM[Ar. < SÂİME]
( Zehirli hayvan/lar. İLE Çayıra boşu boş olarak salıverilen hayvanlar, otlak hayvanı. | Zekât hesabına katılan çift tırnaklı hayvanlar.[koyun, keçi, sığır, deve vs.] )
- SEVÂNÎ[Ar. < SÂNİYE] ile SEVÂNİH[Ar. < SÂNİHÂ]
( Saniyeler. | İkinci derece şeyler. İLE İçe doğan şeyler. )
- SEVAP ile/ve ECİR
- SEVAP ile/ve GÜNAH/VEBÂL
( Hayıra uygun olan. İLE/VE Benliğine öncelik vermek. )
( Sevabın anlamı, anlayıp öğrenmektir. )
( En güzel sevap, anlamaktır. )
( Günahlarımız aklımıza yazılı, vicdanımıza kazılıdır. )
( SA'BE: İsabet. )
( Kişinin en kolay işlediği günah, en büyük günahıdır. )
( Sevap sözcüğüyle, elbise anlamına gelen "Sevb" sözcüğü aynı köktendir. Sevap, "manevi elbise" demektir. )
( Sevabın amacı, bilgi, ilim ve aşktır. )
( Sevap, yapılan şeyin anlamını anlamak, bir işi bilerek yapmaktır. )
( En güzel sevap, anlamaktır. )
( Ateşe dayanabileceğin kadar günah işle. )
- SEVAP/"SEVABIYLA" ile/ve/değil SAVAB(DOĞRU)/SAVABIYLA(DOĞRUSUYLA)
- SEVAP ile/değil SAVAB
- SEVDÂ ile SEVGİ
( PASSION vs. LOVE )
- SEVDANIN İÇİNDE ile/ve/||/<> YAŞAMIN İÇİNDE
( Ayrılık. İLE/VE/||/<> Yalnızlık. )
- SEVDİĞİMİZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SEVEBİLECEĞİMİZ
- SEVDİĞİMİZ İŞİ YAPANA KADAR ve/||/<> SEVDİĞİMİZ YERDE OLANA KADAR
( Yaptığımız işi sevelim! VE/||/<> Olduğumuz yeri sevelim. )
- SEVDİĞİN ile/değil/yerine GÜVENDİĞİN
- (SEVDİĞİN)(BİR ŞEYİ)TOK KARNINA YEMEK ile/yerine AÇKEN (KARARINCA) YEMEK
- SEVDİĞİNE "İTAAT" ile/ve/||/<> "İTAAT ETTİĞİNİ" SEVMEK
- SEVDİKLERİMİZ VE VEFÂT EDENLER İÇİN:
AĞLAMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ANLAMAK
- SEVENE ile/ve/||/<> SEVMEYENE
( Hay hay. İLE/VE/||/<> Bay bay[İng. < bye bye] )
- SEVEN/SÖVEN ||/>< ÖVEN
( (Fazla) Sövmek ile övmek arasında fark yoktur. )
- SEVGİ BAĞLARININ:
BOZULMASI ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< KURULMASI
( bkz. John Bowlby )
- SEVGİ:
CAN ve/<> HEYECAN
- SEVGİ:
EDÂ ile/ve/||/<>/> SEDÂ
- SEVGİ GÜLÜCÜĞÜ ile GÜLÜMSEME
- SEVGİ/İRFAN:
[KUSURLARI/HATALARI ...]
YOK EDEN değil KABUL EDEN
- SEVGİ-SAYGI ile/ve/değil/||/<>/< SAYGI-SEVGİ
( LOVE-RESPECT vs./and RESPECT-LOVE )
- SEVGİ:
SIRADIŞI/ABARTILI ŞEYLER YAPMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SIRADAN ŞEYLERİ, ÖZENLE/DİKKAT İLE VE İNCELİKLE/RİKKAT İLE YAPMAK
- SEVGİ:
SÖZ/SES ve/||/<> GÖZ ve/||/<> ÖZ
( Sevgi, gözden alınır, gözden verilir.
Sonra da, özden ve özden yaşanır. )
( Kaynağı sende olanı, başkasından bekleme! )
- SEVGİ:
TESELLİ ile/ve/değil/||/<>/>/< TECELLİ
( Sevilince. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Sevince. )
- SEVGİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İLGİ
- SEVGİ ve KEŞF ve SEZGİ
( LOVE and CONSCIENCE/CONSCIOUS and INTIUTION )
- SEVGİ ile/ve/değil/yerine KOŞULSUZ SEVGİ
( Sevgi, ayırmanın, ayrımların reddidir. )
( Dünyanın eylem durumundaki sevgi olduğunu bir kez anlarsak, ona tamamen farklı bir gözle bakarız. )
( Sevgide, belirli bir düşünce kaynaklı ve/ya da dayanaklı, beklentili bir duygulanım durumu var olabilir fakat koşulsuz sevgide hiçbir düşünce, beklenti olmaksızın, olumlu ya da olumsuz, her koşulda sevmek vardır. )
( KOŞULSUZ SEVGİ, "EĞER"siz, "ÇÜNKÜ"süz, "AMA"sız; "KARŞIN'LI/RAĞMEN"li SEVGİ'dir! )
( Ayırd etme, ayrılık "düşünce ve duygusu" olmadığında, buna SEVGİ diyebiliriz. )
( Eğer, ne bir gövde, ne bir zihin, hatta ne de tanık, fakat bunlardan tümüyle öte olduğumuz düşüncesini sürekli taşırsak, zihnimizin berraklığı artacak, isteklerimiz saflık kazanacak; eylemlerimiz, merhametli ve sevecen olacaktır. Bu iç arınması, bizi başka bir dünyaya, gerçek ve korkusuz sevgi dünyasına götürecektir. )
( Sevgide yabancılar yoktur. )
( Sevgide "bir" bile yoktur, "iki" nasıl olabilsin? )
( Sevgi, yaradılışın önünde gelir. )
( Gerçek ve sevgi, kişinin asıl doğasıdır. Akıl ve gönül, onun paylaşım araçlarıdır. )
( Sevgi, mutluluktan çok, gelişmeyi; bilincin ve var oluşun genişleyip derinleşmesini ister. Bunu her ne engellerse acıya neden olur. Sevgi, acıdan çekinmez. )
( Anlayabiliriz ki bilmek, sevmektir. Sevmek de bilmektir. )
( Kendini ifade etmek, teyit etmek, zorlukları yenmek, sevginin doğasıdır. )
( Sevgi ve sevginin ilham ettiği yapma gücü[irâde] olmadıkça, hiçbir şey yapılamaz. )
( Sevginin doğal sonucu, itaattir. )
( Sever de dinlersek, o da bizi kendine alır. )
( Kişi, sevdiğini omzuna alır da yine de yorulmaz. )
( Sevgi, tutkunluk ve düşkünlük göstermez. Düşkünlük ise sevgi değildir. )
( Sevgi, tembel değildir ve berraklık da yönetir. )
( Aşırı "sevgi", boşlama/ihmal doğurur. )
( Sözleri ve davranışları doğru, erdem ve görüş sahibi kişiyi tüm dünya sever. )
( In love there are no strangers. )
( Love is the refusal to separate, to make distinctions.
Once you have understood that the world is love in action, you will look at it quite differently.
Unconditional love is, unless "IF", "BECAUSE", "BUT".
( If you stay vs. the idea that you are not the body nor the mind, not even their witness, but altogether beyond, your mind will grow in clarity, your desires - in purity, your actions - in charity and that inner distillation will take you to another world, a world of truth and fearless love.
Truth and love are man's real nature and mind and heart are the means of its expression.
More than happiness, love wants growth, the widening and deepening of consciousness and being. Whatever prevents becomes a cause of pain, and love does not shirk from pain.
When the sense of distinction and separation is absent, you may call it love.
To know is to love and to love is to know.
Love does not cling; clinging is not love.
Without love, and will inspired by love, nothing can be done.
It is in the nature of love to express itself, to affirm itself, to overcome difficulties.
Love is not lazy and clarity directs. )
( [not] LOVE vs./and/but UNCONDITIONAL LOVE
UNCONDITIONAL LOVE instead of UNCONDITIONAL LOVE )
- SEVGİ KOŞULSUZ SEVGİ
- SEVGİ ile/ve/<> SEÇİM/SEÇİCİLİK
( LOVE vs./and/<> SELECTIVENESS )
- SEVGİ ve/<> SEVİNÇ
- SEVGİ ile/ve/<> SEVİ/ŞEFKÂT
( İstenç/irâde dışı. İLE/VE/<> İstençli/irâdeli. )
( Şefkatli ol! Bil ki, karşılaştığın herkes, kolay olmayan bir yaşam mücadelesi veriyor. )
( ŞEFKAT: İmbikten geçirilmiş aşk. )
( ... İLE/VE/<> Kişiyi, içeriden, kurtuluşa erdiren. )
( Sadece şefkat, iyileştiricidir. Çünkü, kişinin içindeki tüm hastalıklar, sevginin eksikliğinden kaynaklanmaktadır. )
( Without will. VS./AND/<> Strong-willed. )
( LOVE vs./and/<> COMPASSION )
- SEVGİ ile/ve/||/<> SEZGİ ile/ve/||/<> COŞKU
( LOVE vs./and/<> INTUITION vs./and/<> EXUBERANCE | EBULLIENCE )
- SEVGİ ve/||/<> SÜCÛD
- SEVGİLİ ile/ve SEVDİĞİM
( Kişi, sevdiğinden ne zaman ayrılır?
Onu sevme nedenini, ondan daha çok sevdiği zaman. )
- SEVGİLİNİN:
SÖZLERİ ile/ve/değil/yerine/||/<> GÖZLERİ
( Dürüstlüğün göstergesi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Samimiyetin belirtisi. )
- SEVGİLİNİN/MÂŞUK'UN YANAĞI ile/ve ÂŞIĞIN YANAĞI
( Pembe ve/ya da kırmızıya yakındır. İLE/VE Sarıdır. )
- [SEVGİLİNLE/EŞİNLE] TEK KİŞİLİK YATAKTA, BİRLİKTE UYUMAK/YATMAK ile ÇİFT KİŞİLİK YATAKTA, BİRLİKTE UYUMAK/YATMAK
- SEVGİLİYİ GÖRMEK İÇİN:
SAATTE ile/ve/||/<> YOLDA
( Gidişine/geçişine bakılır. İLE/VE/||/<> Gelişine bakılır. )
- SEVGİNİ PAYLAŞMAK değil SEVGİNİ DIŞLAŞTIRMAK/YANSITMAK
( İçindeki sevgiyi paylaşamazsın fakat karşılığını/yansımasını çeşitli (doğru/uygun) araçlarla/yöntemlerle gösterebilirsin. )
- SEVGİNİN:
"AŞIRISI" değil/olmaz BİLİNÇSİZİ
- [ne yazık ki]
SEVGİSİZ/LİK ile/ve/||/<> İLETİŞİMSİZ/LİK ile/ve/||/<> İLGİSİZ/LİK
( [kişileri] Geçimsiz yapar. İLE/VE/||/<> Birbirine düşman eder. İLE/VE/||/<> Güzellikleri yok eder. )
( [ne yazık ki] Bireyleri sevemeyenler, "insanlık" kavramına sığınır... )
- SEVİLEN ve SEVİLENİN ARKADAŞLARI/ÇEVRESİ ve SEVİLENİ SEVENLERİ SEVMEK
- SEVİLİYORSAK ile SEVİLMİYORSAK
( Gurur duyup sarılalım. İLE Saygı gösterip uzaklaşalım. )
- SEVİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ ile/ve/değil/yerine/||/<> SEVMEK
( Hiçbir zaman doymazsın. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Ancak, sevdikçe doyarsın. )
- SEVİLMEYEN İŞ ile/yerine SEVİLEN İŞ
( Zor/çetin gelir. İLE/YERİNE Kolay gelir. )
- SEVİNÇ ile/ve/değil/yerine NEDENSİZ SEVİNÇ
- SEVİNÇ ile/ve/değil/<> NEDENSİZ SEVİNÇ
- SEVİNÇ >< ÜZÜNTÜ/KEDER/ACI/ISTIRAP >< İSTEK
( Dostunla paylaşırsan artar. >< Dostunla paylaşırsan azalır. )
- SEVİNCE ile/ve/||/<>/> SEVİNCE[< SEVİNÇ'E]
( Sevdiğimizde. İLE/VE/||/<>/> Sevinçli olmaya/olma durumuna. )
- SEVİNÇTEN/MUTLULUKTAN AĞLAMAK ile ÜZÜNTÜDEN AĞLAMAK
( Üzüntüsü sahte olanın, ağlaması gösterişli olur. )
( İŞRÎRÂK: Gözyaşına boğulma, ağlamaktan boğulmak derecesine gelme. )
- [SEVİŞİRKEN/DÜZÜŞÜRKEN] YATAĞI:
DİKİNE KULLANMAK ile/ve/yerine YATAY KULLANMAK
( Yatak gıcırtısından kurtulmak için. )
- SEVİŞME/DÜZÜŞME ile/ve TARTIŞMA/"KAVGA" SONRASI SEVİŞME/DÜZÜŞME
- SEVİYELİ/LİK / SEVİYESİZ/LİK ile/ve/||/<>/> SEVİYESİ
- ... SEVİYESİ İNDİRGENMİŞ değil ... SEVİYESİ İNDİRİLMİŞ/DÜŞÜRÜLMÜŞ
- SEVİYESİZ/KARŞILIKSIZ/TUTARSIZ İDDİA ile/yerine/değil SEVİYELİ İDDİA
( [not] INCONSISTENT ASSERTION vs./but ASSERTION IN OUTSTANDING
ASSERTION IN OUTSTANDING instead of INCONSISTENT ASSERTION )
- [Ar.] ŞEVK Ü TARÂB ile ŞEVK Ü TARÂB
( Makam. İLE Neşe, sevinç ve coşkunluk. )
- ŞEVK ve/> ŞAVK ve/> ŞIK ve/> ŞAN
- ŞEVK ve/||/<> ŞEHVET
- ŞEVK ve/> SEVK
- ŞEVKÂT[Ar. < ŞEVK | çoğ. EŞVÂK] ile/değil ŞEFKÂT/ŞEFÂKÂT[Ar.]
( Şiddetli istek, keyif, neşe, sevinç. İLE/DEĞİL Sevecenlik. | Acıyarak, esirgeyerek, merhamet ederek sevme. )
- ŞEVK-I DİL[Ar.] ile/<> ŞEVK Ü TARAB[Ar.]
( Gönül şevki, neşesi, sevinci. | Türk müziğinde, bir bileşik makam olup en az, iki yüzyıllıktır. [Abdullah Ağa tarafından oluşturulmuş olabilir.][Rast ile suzinâk makamlarından oluşup iki dizinin de ortak seslerinden yararlanılmıştır.] İLE/<> Neşe, sevinç, coşkunluk. | Türk müziğinde, bir bileşik makamdır. [III. Selim tarafından oluşturulmuştur.][Sabâ ve acem aşîran ile hüseynî aşîranda (mi) kürdî dörtlüsünden oluşmaktadır.] )
- SEVMEK-SEVİLMEK ile/ve/<> ANIMSAMAK-ANIMSANMAK ile/ve/<> BAĞIŞLAMAK-BAĞIŞLANMAK
( Üçü de güzeldir fakat ilkleriyle de yetin(ebil)mek gerekir. )
- SEVMEK:
SIRADIŞI ŞEYLER YAPMAK değil SIRADAN ŞEYLERİ, ÖZENLE YAPMAK
- SEVMEK ve/||/<>/> SEVDİRMEK ve/||/<>/> SEVİNDİRMEK
- SEVMEK ve/||/<>/>/< SEVİLMEK
( Bir şey. VE/||/<>/>/< Çok şey. )
( Cesaret verir. VE/||/<>/>/< Güç verir. )
( Kimseye, kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, kendinizi sevilmeye bırakmaktır. )
( TO LOVE and/||/<>/>/< TO BE LOVED )
- SEVMEMEK ile/değil/yerine/>< SEVMEK
( Ölmek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< ("Istırap") Yaşamak. )
- SEVMEYİ BIRAKMAK ile/değil/yerine SEVGİMİZİ GÖSTERMEYİ BIRAKMAK
- SEVR "ANTLAŞMASI" değil/yerine LOZAN ANTLAŞMASI
( 1920 değil/yerine 1923 )
( )
- ŞEY:
CİSİM ANLAMINDA ile/ve VAR ANLAMINDA
( THING: MEANING IN SUBSTANCE vs./and MEANING IN EXISTS )
- ŞEY[çoğ. EŞYÂ] ile/||/<> MÂL[çoğ. EMVÂL] ile/||/<> KA'B/MUKA'AB ile/||/<> MÂLÜ'L-MÂL ile/||/<> MÂLÜ'L-KA'B
( Cebirsel denklemde bilinmeyen, yani ["x"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin tam kare durumu,.["x2"]. İLE/||/<> Küp. | Cebirsel denklemde bilinmeyenin tam küp durumu. ["x3"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin dördüncü üs derecesinde olması. ["x4"]. İLE/||/<> Cebirsel denklemde bilinmeyenin beşinci üs derecesinde olması. ["x5"]. )
- ŞEY ile AM[: Sevgi (AM-ON-RA: Kozmik sevgi güneşi.)/AMRAMAK]/PENİS(SİK/YARAK) / VAJİNA/VAJEN/VULVA/MEHBİL/FERÇ/FERC[Ar.]/KÜS[Fars.]/KAOS[Yun.]/KUKU/ÇİLİK/PITTIK/GUBBAK/MUNİ/MUNYA
( FALLUS cum ... )
( ŞEY, MAÂB[: Ayıp yeri. | Ayıp.] ile AVRET, ZEKER[çoğ. ZİKÂR, ZİKÂRE, ZÜKRÂN, ZÜKÛR], LÂ-YUKAL, KADÎB, MÂDDE / FERC[: Aralık, yarık, çatlak.] )
( ... ile KÎR[eril] / KÜS[dişil], MERZ-GÛN )
( THING vs. PENIS(COCK) / VAGINA(CUNT/PUSSY) )
( CHOSE avec VAJEN )
- ŞEY ile YARIM ŞEY(NISF ŞEY) ile HİÇBİR ŞEY(ŞEY OLMAYAN/LÂ-ŞEY)
( ŞEY: "Aklı olan ve işlerini onunla yapan kişidir". YARIM ŞEY: "Aklı olmayan ama işlerini akıl sahiplerinin görüşlerine göre yapan kişidir". HİÇBİR ŞEY: "Aklı olmayan ve başkalarının aklından da yardım istemeyen kişidir". )
- SEYÂHAT[Ar. < SİYAHAT] değil/yerine/= GEZİ/YOLCULUK
- SEYAHATNÂME ile/ve SEFÂRETNÂME
- SEYEHAT değil SEYAHAT
- SEYEHAT değil SEYAHAT[Ar. < SİYAHAT]
- SEYELÂN[Ar.] değil/yerine/= AKMA, AKINTI | AKI
- SEYHAN ile/ve/||/<> CEYHAN
- ŞEYİN GÖRÜNÜŞÜ ile ŞEYİN VAROLUŞU
- ŞEY'İN/BİLGİNİN/(B)İLİMİN/KİŞİNİN:
KENDİ ile/ve ZAMANI, MEKÂNI ve KOŞULLARI
( Kavram. İLE/VE Matematik geometri, aritmetik. [Hareketi de katarsak bilim olur.] )
- ŞEY'İN:
ŞEYDELİĞİ ile/ve ŞEYDEN ÖNCELİĞİ ile/ve ŞEYDEN SONRALIĞI
- SEYL[Ar. < SÜYÛL] ile SEYR[Ar.]
( Sel. | Şiddetle gelen şey. İLE Yürüme, yürüyüş, gitme, hareket. | Yolculuk. | Gezme, gezinme. | Eğlenmek üzere bakma. | Uzaktan bakıp karışmama. | Gezilecek, görülecek şey/yer. )
- ŞEY/LER ARACILIĞIYLA KENDİNDEN HOŞLANMAK ile/ve/yerine/değil ŞEY(LER)DEN HOŞLANMAK
( Bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, doğrusu, bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmasıdır. )
- ŞEYLERİ:
HAYAL ETTİĞİMİZ GİBİ GÖRMEK yerine (ONLARI) OLDUKLARI GİBİ GÖRMEK
( Hayal ettiklerinizin varlığını reddetmeniz daha akıllıca olurdu. )
( Eğer kendinizi her zaman sınamazsanız, gerçek ile hayali ayırt edemezsiniz. )
( Sizi kendinize karşı kör eden, sizin davranışlarınızdır. )
( Düşüncelerinizi ve duygularınızı, sözlerinizi ve eylemlerinizi yakından izlemedikçe ve nedenini ve nasılını bilmeden sizde meydana gelen değişimlere hayretle bakmadıkça, gerçeğe vardığınızı nasıl söyleyebileceksiniz? )
( Düşünülüp hayal edilebilen hiçbir şeyin kendiniz olamayacağını bir kez anladığınızda, imgelemelerinizden kurtulmuş olursunuz. )
( You would be wiser to deny the existence of what you imagine.
If you do not test yourself all the time, you will not be able to distinguish between reality and fancy.
It is your behaviour that blinds you to yourself.
How do you know that you have realised unless you watch your thoughts and feelings, words and actions and wonder at the changes occurring in you without your knowing why and how?
Once you have understood that nothing perceivable, or conceivable can be yourself, you are free of your imaginations. )
( THE THINGS: TO SEE WHAT EVER THEY ARE, AS BEING instead of TO SEE HOW YOU IMAGINE/DREAM )
- ŞEY/LİK ile/ve/+ ŞEY ile/ve/+ ŞEY
( THE THING/NESS vs./and THE THING + THE THING )
- SEYRÂN[Ar.] değil/yerine/= GEZME/GEZİNME/GEZİNTİ
- SEYREKLEŞME ile/değil SEYRELME
( Özellikle saçlar için... )
- SEYR Ü SÜLÛK:
ZİHİN İLE değil KALP İLE
- ŞEYSİ" değil ŞEYİ
- RÜYA:
ŞEYTANÎ ile NEFSÎ ile DÜNYEVÎ ile RAHMÂNÎ
( Kötülüklerin görülmesi. İLE Ulaşma odaklı. İLE Olduğu gibi. İLE Manevi. )
- SEYYAH ile/ve/||/<> SEYYAR
- SEYYÂL[Ar. < SEYELÂN] ile SEYYÂR[Ar. < SEYR]
( Akıcı, akan. | [fizikte] Akışkan.[Fr. FLUIDE] İLE Gezici, gezen, dolaşan. | İstenilen tarafa taşınabilen. [Fr. PORTATIF] | Bir yerde durmayıp dolaşan, yer değiştiren gök cismi. )
- SEYYÂL[< SEYELÂN] ile LÂTİF
( Akıcı, akan. | Akışkan. İLE Yumuşak, hoş, güzel, nazik. | İnce. )
- SEYYIAT-I SUBÛD ile SEYYIAT-I VÜCÛD
- SEYYİD ile ...
( EFENDİ, BEY; AĞA; İLERİ GELEN, BAŞ, BAŞKAN | HZ. MUHAMMED'İN TORUNU HZ. HASAN'IN SOYUNDAN OLAN KİMSE )
- SEYYİD[Ar.] ile HUMÂM[Ar.]
- SEYYİD ile/ve ŞERİF
( Hz. Hüseyin'in çocuk ve torunlarına verilen ad/değer. İLE/VE Hz. Hasan'ın çocuk ve torunlarına verilen ad/değer. )
( NAKÎB-ÜL EŞRÂF )
- SEZÂB/SEDÂB[Ar.] ile SEZÂB[Ar.]
( Sedefotu. İLE Su teresi. )
- SEZGİ/SEZGİSELLİK ile/ve/değil/<> BÜTÜNLÜK/BÜTÜNSELLİK
- SEZGİ ile ÖNSEZİ
- SEZGİ ile/ve/değil SEZİNLEME
- SEZGİ ile/ve TEVHİD
- SEZGİSEL AKIL ile ÖTEKİ AKILLAR
- SEZGİYİ HAREKETE GEÇİRMEK ile/ve SEZGİYİ OLGUNLAŞTIRMAK
( ACTING THE INTUITION vs. RIPENING THE INTUITION )
- SƏNƏT[Azr.] = SANAT[Tr.]
- SFENKS ile PETERBALD ile CORNISH REX
- SFERİK/SPHERICAL[İng.] değil/yerine/= KÜREMSİ
- SGK'DA:
4A ile 4B ile 4C
- si ile Si
( Gam dizisinde, la ile do arasındaki ses. | Bu sesi gösteren nota imi. İLE Silisyum'un simgesi. )
- ŞİÂ'[Ar. < ŞUÂ] ile ŞÎA/ŞİYA/EŞYÂ[Ar.]
( Işın, güneşten ya da başka bir ışık kaynağından uzanan tel ışıklar. | Vektör. İLE Taraflılar, yardımcılar (topluluğu). | Hz. Ali taraflısı. | Şiîlik. )
- ŞİÂB[Ar. < Şİ'B] ile ŞİÂB/ŞUÂB/ŞUÂBÂT[Ar. < ŞUBE]
( Dar yollar, dağ yolları, patikalar, keçiyolları. İLE Şubeler, bölükler, kısımlar, takımlar. | Dallar, budaklar. )
- ŞİAR ile ŞİYAR
- ŞİB[Ar.] ile ŞİB'/ŞİBA'[Ar.] ile Şİ'B[Ar. çoğ. ŞİÂB]
( İniş, aşağı doğru eğiklik. İLE Doyma, tokluk. İLE Dar yol, keçiyolu, dağ yolu. | Oymak, kabile. | Küçük akarsu yatağı. )
- ŞİBH[Ar.] ile ŞEBÎH[Ar.]
- SİBİRYA'DAKİ TÜRK BOYLARI ile/ve SİBİRYA DIŞINDAKİ TÜRK HALKLARI
( Çok uzakta kalmalarından dolayı, atalarının dini olan Şamanlığı devam ettirmişler. İLE/VE İslâm'ı kabul ederek, eski Şaman din anlayış ve uygulamalarından uzaklaşmışlardır. )
- SICACIK ile SICAKÇA
( Yeterli derecede ve hoşa giden bir sıcaklığı olan. İLE Biraz sıcak, sıcağa yakın. )
- SICAĞI SICAĞINA (HALLETMEK)
- ÇORBA:
SICAK ile SOĞUK
- SICAK GÖZYAŞI ile SOĞUK GÖZYAŞI
( Acı gözyaşı. İLE Sevinç gözyaşı. )
( Niyete göre de değişir. )
( Gözyaşı, göze kaçan birçok maddeyi eritebilecek keskinliktedir. Geceleri tırnak kesilmemesinin nedeni ise gözyaşının tırnağı eritememesinden dolayı sıçrayıp da göze kaçmaması/batmaması içindir. [Yani, hurafe/bâtıl inanç değildir, dikkat etmek gerekir.] )
( Elmas doğadaki en sert maddedir. Elması eritebilen tek şey, gözyaşıdır. Gözyaşının eritemediği tek şey ise tırnaktır. )
( EŞK-BÂR/EŞK-RÎZ[Fars.]: Çok ağlayan, gözyaşı döken. )
- HARFLER:
"SICAK" ile/ve/+/||/<> "SOĞUK"
( Sağ. İLE/VE/+/||/<> Sol. )
( 14 harf. İLE/VE/+/||/<> 14 harf. )
- SICAK HAVA ve SOĞUK HAVA
( Gevşeklik yapar ve yayılma gösterir. Bu nedenle sıcaklık, yüzeye doğru havanın çekilmesiyle kırmızı bir yüz meydana getirir. Eğer hava, çok sıcaksa, yüz rengi sarıya döner ve kan tüm yüzeye dağılır. Bu hava çok terleme meydana getirir, sidik miktarını azaltır ve sindirimi zayıflatır ve de çok fazla susuzluğa neden olur. VE Gövdeyi sertleştirir, sindirimi güçlendirir, gövde içine hapsolmuş hıltlar ve terlemeyi azaltarak, sidiği artırır. Soğuk, rektumda, anal sfinkterde, spazm meydana getirir ve böylece dışarı atılmayı engeller ve ataleti artırır. Suyu ayırır ve böbreklere doğru sevkeder. )
- SICAK SAVAŞ" ile SOĞUK SAVAŞ
(
Sıcak Savaş ile Soğuk Savaş Arasındaki Farklar
| Özellik | Sıcak Savaş | Soğuk Savaş |
|---|---|---|
| Tanım | Doğrudan askeri çatışmaların yaşandığı savaş türüdür. | Doğrudan askeri çatışma olmadan siyasi, ekonomik ve teknolojik mücadelelerin yaşandığı çatışma durumudur. |
| Koşullar |
|
|
| Çatışma Türü | Doğrudan askeri çatışmalar. | Dolaylı mücadeleler (siyasi, ekonomik, teknolojik). |
| Askeri Operasyonlar | Etkin ve yaygın. | Sınırlı ya da dolaylı (vekâlet savaşları). |
| Can Kaybı | Yüksek. | Düşük ya da dolaylı. |
| Fiziksel Tahribat | Yaygın ve doğrudan. | Sınırlı ya da yok. |
| Araçlar | Silahlar, askeri birlikler. | Propaganda, casusluk, ekonomik yaptırımlar. |
| Örnekler | I. ve II. Dünya Savaşları, Kore Savaşı, Vietnam Savaşı. | ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki Soğuk Savaş. [1947-1991] |
- SICAK YİYECEĞİ/İÇECEĞİ:
ÜFLEMEK değil/yerine SOĞUMASINI BEKLEMEK
- SICAK >< SOĞUK["SOUK" değil!] | ile/ve/||/<>/> ILIK
( ... ve/||/<>/+ ... ve/||/<>/> Hem ortak, hem de sonuç. )
( | HOT >< COLD | vs./and/||/<>/> WARM )
- SIÇAN ile/||/<> APLAN ile/||/<> ARGÜN
[< Divân-ü Lugât-it-Türk]
( ... İLE Sıçan türünden küçük bir hayvan. İLE Sıçan türünden küçük bir hayvan. )
- SIÇAN ile CIRBAĞA/ÇÖLSIÇANI
- SIÇAN ile CÜCE FİRAVUN SIÇANI
- SIÇAN ile DAĞ SIÇANI
- SIÇAN ile DAĞSIÇANI
( ... cum MARMOTA MARMOTA )
- SIÇAN ile FUNDASIÇANI
( ... İLE Şili ve Peru'da yaşayan, kemiriciler takımından bir memeli türü. )
( ... cum ECTADON DEGUS )
- SIÇAN ile GELENİ/TARLASIÇANI
- SIÇAN ile KAHVERENGİ SIÇAN
( Kahverengi sıçanlar, normal sıçanların yok olmasına neden olmuşlardır. İLE Kutup buzulları ve Alberta - Kanada dışında bulunmadıkları yer yoktur. )
( ... İLE Anavatanları Moğolistan'dır. [1727'de Batı Avrupa'ya yayılmışlardır.] [1942 yılında Alberta şehrinin doğu sınırına varmışlardır.(Alberta'lılar savaşmaya karar vererek 650 km. uzunluğunda, bugün bile korunan bölge oluşturmuştur.)] )
( ... İLE Dünyada 150 milyon kadar oldukları tahmin edilmektedir. )
( ... İLE 15 metre yükseklikten hiç incinmeden atlayabildikleri iddia edilmektedir.. )
( ... İLE Dik yüzeylere tırmanabilirler. [1 metreye kadar sıçrayabilirler.(Sıçanın üzerinize doğru sıçraması size değil, omzunuzun üzerinden ışığa/kaçacağı noktaya yöneliktir.)] )
( ... İLE İp üzerinde yürüyebilirler. )
( ... İLE Susuzluğa deveden bile daha çok dayanabilirler. )
( ... İLE Hiç durmadan 72 saat yüzebildikleri iddia edilmektedir. )
( ... İLE Yenilebilir herşeyi yerler. [Kurşun plağı, yumuşak beton, tuğla, kereste ve alüminyum gibi][Elektrik kablolarındaki zararların 1/4'ünün nedeni sıçanların büyük dişleridir. Nedeni açıklanamayan ev yangınlarının da çoğunlukla sorumlularılardır.][Dünyada her yıl üretilen ürünün 1/5'ini tüketir.] )
( ... İLE 3 ayda eşeysel olgunluğa erişirler. [Günde 20 kereye kadar çiftleşirler.][Çok eşlilerdir.] )
( ... İLE Yılda 12 doğum yaparlar ve her seferinde 22 yavru doğururlar. )
( ... İLE Zeki ve beceriklilerdir. Çabuk öğrenirler ve müthiş bir belleğe sahiptir. )
( ... İLE Tüm pislik algılamalarına karşın zamanlarının neredeyse yarısını kendilerini temizlemekle geçirirler. )
( Fareler ve sıçanlar, iletişimini sidiğiyle sağlar. [Sevgi, etkilenme, egemenlik ya da itaat ettiklerini göstermek için birbirinin üzerine ya da yenilebilir olduğunu göstermek için yiyeceğin üzerine işerler.] )
( ... İLE 70'ten fazla aşırı derecede bulaşıcı ve sorunlu hastalık taşırlar. [Veba, kolera, tifüs, tüberküloz, Weil hastalığı, salmonella, sahte sporidyoz, E.coli, şap hastalığı, SARS][8 çeşit asalak solucan türünü de taşırlar.] )
( RATTUS RATTUS cum RATTUS NORVEGICUS )
- SIÇAN ile KESELİ SIÇAN
( ... İLE Doğu ABD'de, Kuzey Amerika'da Rio Grande Nehri'nin kuzeyinde bulunur. Yavrusunu, karnındaki kesesinde taşır. Tek başına yaşayan ve bir kedi büyüklüğünde olan bir hayvandır; fırsatçılığıyla ünlüdür. Tehlike karşısında, ölü taklidi yaparlar.
Cinsindeki en büyük tür ve diğer keseli sıçanların en büyüğüdür. Genellikle, 38–51 cm. uzunluğunda, kuyruğu 33 cm.'dir. 4–6 kg. ağırlığındadır. Tüyleri, grimsi kahverengi; yüzleri, beyazdır. Uzun tüyleri ve sarılıcı kuyrukları vardır. Kuyruklarıyla küçük nesneleri taşıyabilirler. Kulakları tüysüzdür, uzun ve sivri bir burunları vardır. 50 tane dişleri bulunur. )
( ... ile
|
)
( RAT vs. OPPOSSUM )
( RATTUS NORVEGICUS cum DIDELPHIS VIRGINIANA )
- SIÇAN ile KIR SIÇANI
- SIÇAN ile KÖSTEBEK/KÖRSIÇAN/YERSIÇANI/YER GÖÇKENİ/SOKUR
( FE'RU ile HULDÜ )
( ... ile ENGÜŞT BÜREK )
( RAT vs. MOLE )
( RATTUS cum TALPA EUROPAEA )
- SİCİL ile SİLSİLE
- SİCİM KURAMI ile/ve/||/<> TÜM FİZİK KURAMLARI
- SİCİM KURAMI ile/ve/||/<> ZAR KURAMI
( 


)
( STRING THEORY and/||/<> MEMBRANE THEORY )
- ŞİDDETTE, KİŞİ:
[önce] MAĞDUR ile/ve/değil/sonra/||/<>/> MAZLUM ile/ve/değil/sonra/||/<>/> ZALİM
- SİDERİT[Fr. < Lat. < Yun.] ile SİDEROZ[Fr.]
( İçinde, sadece demir ve nikel bulunan göktaşı. İLE Çoğunlukla kahverengi demir karbonat bileşimli, demir cevheri. )
- SIDNEY HUNİAĞI ÖRÜMCEĞİ ile/ve/||/<> KIZILSIRTLI ÖRÜMCEK
( Avustralya'nın en zehirli örümcekleridir. )
- SİDRET-ÜL MÜNTEHÂ ile/ve/||/<> AŞK-I MÜNTEHA/MÜNEZZEH
( Yaratılmışlığın sınırı. | Son sedir ağacı. | Kâmilin kaşı, kirpiği. İLE Sınırsız/sonsuz/bitimsiz aşk. | Yalnızlar cenneti/çölü. | Yedi cennet/beyza ve/artı sekizinci cennet. )
- SİESTA ile/ve/||/<> FİESTA
( Öğle arası. İLE/VE/||/<> Şenlik. )
- ŞİFÂ ile/ve/||/<>/> SADRA ŞİFÂ
- ŞİFÂHEN ile/ve/||/<> ŞİFÂHÎ[>< TAHRİRÎ]
( Ağızdan, sözle söyleyerek. İLE Sözlü. )
- SİFAKA ile HIRSIZ SİFAKA
- SİFAKA ile TAÇLI SİFAKA
- SIFAT ile SIFAT TÜMCECİĞİ
( ADJECTIVE vs. RELATIVE CLAUSE )
- SIFAT-I NOKSAN ile/değil/yerine/||/<>/>< SIFAT-I KEMÂL
( Bilgisizlik/cehalet. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Bilgililik/bilgelik. )
( Cehl. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< İlim. )
- SIFÂT-I ZÂTİYE ile SIFÂT-I SÜBÛTİYE
( Sadece Allah'a mahsustur. İLE *Asli, *Selbî. )
- SIFATIN, ...:
SÖZCÜKTEN ÖNCE KULLANILMASI ile SÖZCÜKTEN SONRA KULLANILMASI
- SIFFEYN/SIFFİN SAVAŞI:
KARDEŞ KAVGASI ile/ve/değil/||/<>/>/< DEVRİM KARŞITLARIYLA DEVRİM ÇATIŞMASI ve/sonra tekrar/||/<>/> KARŞI DEVRİM
- SIFIR BİÇİM ile SIFIR TÜRETİM
( ZERO MORPH vs. ZERO DERIVATION )
- 0[SIFIR]:
"YUTAN" ile/ve/değil/||/<>/< DURAN/DURDURAN / ARA
- SIFIR ile/ve/değil SALT BOŞÇA/MUTLAK SIFIR
( ... İLE/VE/DEĞİL -273 Kelvin )
( Mutlak Sıfır yazısı için burayı tıklayınız... )
- SIFIR ile/ve/değil/yerine/||/<> SINIR
- SIFIRI TÜKETMEK değil ZAFİRİ TÜKETMEK
( ZAFİR: Soluk/nefes. )
- ŞİFRE ÇÖZÜCÜ / DECODER ile/ve/||/<> FİZİKSEL ÇÖZÜCÜ / ENCODER
- ŞİFRE OLARAK KALMASI GEREKEN ile/ve DEŞİFRE EDİLMESİ GEREKEN
( HAS TO BE CIPHER/CODE vs./and HAS TO BE DECIPHERED )
- SİFTAH[Ar. < İSTİFTAH] değil/yerine/= İLK ALIŞVERİŞ/İLK KEZ
( Siftah etme. | Başlama, başlanılma. | Açma, açılma. )
- SİFTİNMEK/ZİFTİNMEK = OYALANMAK
( Oyalanmak, vakit geçirmek. | Bir yere sürtünerek kaşınmak. )
- sig.[Lat. < SIGNA, SIGNETUR] değil/yerine/= TARİF ET, İLÂCIN KULLANILIŞINI ETİKETE YAZ
- SİGA/SAGA/SIYGA[Ar.] değil/yerine/= KİP
( Fiilin çekiminden oluşan türlü biçimlerden her biri. | Kalıba dökmek. )
- SİGAR[Ar. < SAGÎR]["ga" uzun okunur] ile SİGAR ile SİGÂL[Fars.]
( Küçükler. İLE Küçüklük, ufaklık. İLE Düşünce/fikir. | Kuruntu. )
- SİGARA İÇEN ile/ve/değil/<> İÇİREN/İÇTİREN/İÇTİRTEN
( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Etkin/Edilgin/Ettirgen. )
( [ne yazık ki] İçmeyenler. İLE/VE/DEĞİL/<> İçenler ve içmeyenler. )
- SİGARA İÇİLMEYEN BÖLÜM yerine SİGARA İÇİLEN BÖLÜM
( NONSMOKING AREA instead of SMOKING AREA )
- SİGARA (TÜTÜN "ÜRÜNLERİ/MAMULLERİ") İÇMEMELİ/KULLANMAMALI!!!
- (SİGARA) "YASAĞI" değil SINIRLAMASI/KISITLAMA/SI
( Yürürlüğe giren yasa, bir "YASAK" koyma değildir! Toplum yaşamında ve kişiler arasında düzenin sağlanması, hakların korunması için ortak kullanım alanı kuralları uygulanmak zorundadır. Sigarayla ilgili düzenleme, kişilerin bulunmak zorunda/durumunda olduğu -kapalı ya da açık- ortamlarda sigara kullanıcılarının keyfî uygulamalarına izin vermemek üzerinedir. Bu durumdan rahatsız olan/olabilecek kişilerin haklarının korunması üzerine de bu tür kısıtlamalar getirilmesi gerekmiştir. "YASAK" olarak ifade edilen durum, "sigara içme yasağı" değil belirli ortak kullanım alanlarında keyfî tutumda bulunulmasına engel olabilmek üzere ve çevrenin rahatsız edilmemesine yöneliktir. Doğrudan, genel bir "içmeme yasağı" getirilmemiştir. "YASAK"[< YASA][yasaya/kanuna bağlı olan] sözcüğü ve kullanımının da, kişiler [içen-içmeyen, rahatsız olan/lar] arasında anlaşamamazlık/ihtilâf [ya da olası çatışma durumunda] toplum ve devlet tarafından kabul ve onay görmüş, uyumlu bir düzen sağlanabilmesi üzerine, gereken koşulların, yazılı ve tüzel(hukukî) bir karşılığının bulunması üzerinedir. Birlik ve bütünlüğü, sürdürülebilirliği sağlayabilmenin göstergesi ve dayanakçası olarak, "YASA" ve yasal gereklilik, işlevini yerine getirmek üzere uygulanmaktadır. Kişi, kendi evinde istediği gibi [çırılçıplak] dolaşabileceği halde dışarıda/sokakta, ortak alanlarda dolaşamayacağı gibi. Bu durumu anlayan ve kabul edebilen tütün kullanıcıları, tütün ürünleri kısıtlamasının da bir uzlaşım ve çözüm gerektirdiğini rahatlıkla anlayacak ve kabul ediyor olacaklardır. )
- SIĞINIK ile SIĞINTI
( Başka bir ülkeye ya da yere sığınmış olan kişi. İLE Bulunduğu yerde kalması istenmeyen, varoluşu gereksiz görülen kişi. )
- SIĞIN/MUS:
AVRUPA ile DOĞU ile BATI ile ALASKA ile SHIRAS ile SİBİRYA
( Finlandiya, İsveç ve Norveç'te. İLE Kanada'nın doğusunda ve ABD'nin kuzeydoğusunda. İLE Kanada'nın Batı'sında. İLE Alaska ve Yukon'da. İLE Wyoming ve Utah'ta[ABD]. İLE Sibirya ve Moğolistan'ın Doğu'sunda. )
- SIĞINTI ve/||/<>/> SIKINTI
- SIĞIR ile KARASIĞIR
( ... İLE Orta Anadolu'da yetişen, sert ve kurak iklime dayanıklı, küçük yapılı bir tür sığır. )
- SIĞIR ile TİBET SIĞIRI
- SİGMA BAĞI ile/||/<>/> Pİ BAĞI
( Birinci oluşan kovalent bağ. İLE/||/<>/> İkinci ve üçüncü oluşan kovalent bağ. )
( İki atom arasında eksenel bakışıma sahip bağ. İLE İki atom arasında eksen dışı bakışıma sahip bağ. )
- SİGORTALAYAN SİGORTALANAN
- SİHÂ'[Ar. çoğ. ESHİYE] ile SİHÂH/SIHÂH[Ar. < SAHÎH]
( İnce deri. | Beyin zarı. İLE Doğrular, gerçekler. )
- ŞİİR "DİLİ" değil ŞİİR BİÇİMİNDE
- ŞİİR:
"DUYGULANMAK" İÇİN değil DUYUMSAMAK İÇİN
- ŞİİR OKUMAK ile/ve/değil/yerine ŞİİR YAZMAK
- ŞİİR ile/ve/||/<> BALAD[Fr. < BALLADE]/BALAT
( ... İLE/VE/||/<> Orta Çağ'da, üç bentten oluşan bir Batı şiiri türü. | Batı'da, belirli danslara eşlik eden bir şarkı türü. | Serbest biçimli, romantik, müzik araçlarıyla çalınan ya da şarkı olarak okunan yapıt. )
- ŞİİR ile/ve/<> GELİŞ(TİRİL)MİŞ DİL
- ŞİİR ile/ve/değil/<> NEŞÎD/E
( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Bir toplulukta, okunmaya değer şiir. | Atasözü derecesinde kullanılan ünlü beyit ya da mısra. | [müzik] Eski Arap müziğinde usullü olmak koşuluyla, kendiliğinden ya da hazırlanarak söylenilen güfteli müzik yapıtı. )
- ŞİİR = POEM[İng.] = POÈME[Fr.] = GEDICHT[Alm.] = POEMA[İt., İsp.]
- ŞİİR ile ŞİTAİYE[Ar.]
( Divan edebiyatında, kış mevsimini konu olarak işleyen şiir. | Bir kasidenin, kışı anlatan giriş bölümü. )
- ŞİİR ve/<> ŞUUR
- ŞİİR/LER ve/||/<>/>/< ŞAİR/LER
( Az bilinen ["]çoklar["]. )
- ŞİİRSEL/LİK ile/ve/değil/yerine SİMGESEL/LİK
- ŞİİR/YAZI ile/ve/||/<>/> MÜKÂLEMELİ/KONUŞTURMALI ŞİİR/YAZI
- ŞIK[Ar. < ŞİKK] ile ŞIK[Fr. < CHIC]
( Seçenek. İLE Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. )
- SİKA'["ka" uzun okunur] ile SİKA[Ar. < VÜSÛK | çoğ. SİKAT]
( Kırba, sakaların içine su koydukları köseleden yapılmış kab. İLE Güven, emniyet. | İnanılır, güvenilir kişi. )
- ŞİKÂL[Ar.] ile ŞİKÂR[Ar.]
( Üç ayağı beyaz[sekili] olan at. İLE Avlanan hayvan. | Ganimet, düşmandan ele geçirilen mal. | Ender bulunan şey. )
- ŞİKÂYÂT ile/değil HİKÂYÂT
( Bizimki şikâyât değil, hikâyât. )
- ŞİKÂYET ETMEK/SÖYLENMEK değil/yerine NE YAPABİLECEĞİNİ VE NASIL YAPABİLECEĞİNİ DÜŞÜNMEK VE EYLEME GEÇMEK
- [ne yazık ki]
ŞİKÂYET ile İSRAF ile SIRADÜZENSİZLİK[ANARŞİ] ile BASKI/İSTİBDÂD ile İFRÂD-TEFRÎT
değil/yerine/><
KANAAT ile İNFAK ile HUZUR/SELÂMET ile ADÂLET ile İSTİKÂMET
( [ne yazık ki]
Bilgisizlik + Yoksulluk >= Şikâyet İLE
Bilgisizlik + Varsıllık >= İsraf İLE
Bilgisizlik + Özgürlük >= Anarşi İLE
Bilgisizlik + Güç >= Baskı/İstibdâd İLE
Bilgisizlik + Din >= İfrâd - Tefrit İLE
DEĞİL/YERİNE/><
Bilgi/(b)ilim + Yoksulluk >= Kanaat İLE
Bilgi/(b)ilim + Varsıllık >= İnfâk İLE
Bilgi/(b)ilim + Özgürlük >= Huzur, Barış/Selâmet İLE
Bilgi/(b)ilim + Güç >= Adâlet İLE
Bilgi/(b)ilim + Din >= Yön/İstikâmet )
- ŞİKÂYET ile/ve/değil/yerine/||/=/<>/></>/< HİKÂYET
( Yaşanılmış bir sorun üzerine konuşulduğunda, o konuya değinmenin gereği, sorunun kendini değil daha sonraki durum ve/ya da süreçlerde, kişinin, davranış-tutumlarını ve dilini düzeltmesine, gelişerek değişmesine katkıda bulunulacak biçimde düşünülmeye/konuşulmaya çalışılmasıdır. Biri, bir sorundan konu açıyorsa, bunu, o sorundan "şikâyet ediyor" olarak değil daha sonrası için bir çözüm arıyor ve/ya da sunuyor olarak düşünmek/konuşmak ve algılamaya çabalamak gerekir. Bir serzeniş ya da isyan olarak algılanmamalıdır.
Bu tür durumlarda, ötekine bilgi vererek, değinilecek konu/sorun için, "Benimki/bizimki*, bir şikâyât değil hikâyât![olan-bitenin öyküsü/hikâyesi]" biçiminde, öncelikle, kişinin kendinde ve daha sonra çevresinde, adâleti ve dengeyi sağlamasına destek vermek üzere, çevresiyle olan iletişimini ve ilişkisini sürekli kılmak üzere, bir bilgi verilir ve/ya da açıklama/anımsatma/uyarı yapılır.
[ * "Bizimki" sözü/sözcüğü, "bu konuda/alanda, bu ayrıntılarda, ben ve benim gibi düşünenler" olarak/anlamında ve bencilliğe/tekbenciliğe düşülmemesi için kullanılır. ] )
- SİKE SİKE ile/ve/değil/||/<> SİKKE SİKKE (ÖDEMEK)
- ŞİKESTE[Fars.] değil/yerine/= DARGIN, KIRILMIŞ/KIRGIN
( Kırılmış, kırık. | Yenilmiş, yenik düşmüş. | Gücenmiş, kırgın, kederli. )
- ŞIK[Fr. CHIC] ile ŞIK[Ar. ŞİKK]
( Güzel, zarif, modaya uygun. | Güzel, modaya uygun giyinmiş olan. | Yerinde, uygun. İLE Seçenek. )
- SIKI-FIKI (ARKADAŞ/DOST, YAKIN OLMAK)
- SIKI-FIKI (OLMAK) ile/ve İÇLİ-DIŞLI (OLMAK) ile/ve YÜZ-GÖZ (OLMAK)
- SİKİK ile "SİKİNDİRİK"
- SIKILMAK ile/ve SALLANMAK
( Sallanmak, o ortamdan/mekândan sıkıldığınız anlamına gelir. )
( Ne kadar sıkılsanız da, bir toplantı ya da derste, dinleme/bekleme gibi durumunda sallanmamak/bacakları sallamamak gerekir. )
- SIKINTI ZAMANINDA ALLAH DEMEK yerine GENİŞ ZAMANDA ALLAH'I ZİKRETMEK
- SIKINTI/KAHIR[Ar.] ile SIKINÇ/KASVET[Ar.]
( ... İLE İç sıkıntısı, gönül darlığı. | Katılık, sertlik. | Merhametsizlik, acımasızlık. )
( BANYO YAP, SPOR YAP, GIDANA DİKKAT ET, [zayıfsan] KİLO AL / [şişmansan] KİLO VER )
- SIKINTILI ile/değil SIKINTIDA
- ŞIKIRTI ile/değil ŞIRILTI
( Nesnelerde, katılarda. İLE/DEĞİL Sıvılarda, akışkanlarda. )
(1996'dan beri)