Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

(KOŞULSUZ)
SAYGI ve SEVGİ'DE

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 23 Ekim 2024 ]
itibariyle 5125 başlık/FaRk ile birlikte,
6425 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(3/6)


- BİLME ZEVKİ ile/ve/<> ÖĞRENME ZEVKİ/SEVGİSİ

( Eğer uyanık ve zeki isek, her şeyden öğreniriz. )

( ZAİKA/ZEVK: Dil. )

( Öğrenmeye yönelik bir sevgi beslemeden, iyilik yapmaktan hoşlanmak, kişiyi, basitliğe götürür.
Öğrenme sevgisi olmadan, bir şeyi anlamaya çalışmak, kişiyi, karışıklığa götürür.
Öğrenme sevgisi olmadan, içtenliği istemek, kişiyi, zararlı sonuca götürür.
Öğrenme sevgisi olmadan, doğruluğu istemek, kişiyi, başkaldırıya götürür.
Öğrenme sevgisi olmadan, dayanıklı olmayı istemek, kişiyi, gereksiz davranışlarda bulunmaya götürür. )

( We learn from everything, if we are alert and intelligent. )

( PLEASURE OF TO KNOW vs./and/<> PLEASURE/LOVE OF TO LEARN )


- BİLME(ME)K ile/ve ALÇAKGÖNÜLLÜ/LÜK(/TEVÂZÛ)

( Alçakgönüllülükten başarı doğar, üstün kişi sonuna dek yılmadan devam eder. )

( Alçakgönüllülüğü elden bırakmayın. )

( Alçakgönüllü yüreklerde yaşayan düşünceler, en yüksek düşüncelerdir. )

( Alçakgönüllü yaşama biçimleri olanlar, başarıya ulaşır. )

( Ancak olgun kişinin alçakgönüllülüğü alçakgönüllülüktür. )

( Çalışkan ve alçakgönüllü kişiler, şansı yakalayacaktır. )

( Kaynak ve meziyetlerin açığa vurulması yerine sadelikle alçakgönüllülük salık verilir. )

( Dağ, alçakgönüllülüğü simgeler. )

( Fazla alçakgönüllülük gösterme, gerçek sanarlar. )

( Kişinin, bilgiden yana nasibi yoksa, zihni/gönlü, alçakgönüllülüğe râzı olmaz. )

( Fazla alçakgönüllüğün sonu, ortalama/vasat kişilerden öğüt/nasihat dinlemektir. )

( (NOT) TO KNOW vs./and MODESTY )


- BİLME/K ile/ve/değil BİLGİSİNE SAHİP OLMA


- BİLME ve/> ANLAMA ve/> YORUMLAMA

( Yapabilmek. VE/> Varolmak. VE/> ... )

( ... VE/> Kişiye, tarihe, topluma, kültüre ait herşeye bakarak, kişiden hareketle kişiye/kişilere bakarak kavrama yöntemi. VE/> ... )

( Bilen kişi, varolanı savunur; cahil kişi, cesur olur. )


- BİLME ile/ve/||/<>/> ÖRTÜK BİLME/SEZGİ


- BİLMEK/TANIMAK ve/<> SEVMEK

( TO KNOW and/<> TO LOVE )


- BİLMEK ile/ve/değil/yerine BECERMEK


- BİLMEK ile/ve/<> DOĞAYI BİLMEK

( Bilmek, olmak demektir. )

( Bilmek, dış dünyayı, insancaya çevirmektir. )

( Doğaya tam itaatte, çaba(zorlanma) yoktur. )

( Bilinçli deneyimlerin bütünlüğü doğadır. )

( Doğayı sadece bilinç olarak görmek, farkındalıktır. )

( Gerçek doğamızı aramak için kendi içimize, derinlere daldığımızda, fark edeceğiz ki, sadece gövdemiz ufaktır ve sadece belleğimiz sınırlıdır; ama yaşamın ucsuz bucaksız okyanusu bizimdir. )

( Kişi, bildiği şeyi bildiğini bilmeli. Bilmediği şeyi bilmediğini bilmelidir. Gerçek bilgi işte budur. )

( Konuşanlar bilmiyor, bilenler konuşmuyor. )

( Bilin, ki güçlü olun, güçlü kalın! )

( TO KNOW vs./and/<> TO KNOW THE NATURE
To know is to be.
In complete obedience to nature there is no effort.
Seeing nature as mere consciousness is awareness.
The totality of conscious experiences is nature.
Science merely pushes back the frontiers of our ignorance.
As you dive deep into yourself in search of your true nature, you will discover that only your body is small and only your memory is short; while the vast ocean of life is yours. )


- BİLMEK ile/ve/<> FARKINDALIK

( Su. İLE/VE/<> Elektrik. [Herhangi birini tercih edemezsiniz. İkisi de aynı anda olmak durumundadır.] )

( Her gün, bir şey öğrenmek. İLE/VE/<> Her gün, "zihnimizdeki" bir bilginin/kaydın (daha) gitmesine, unutulmasına fırsat vermek. )

( Bilme; olma ve sevme'nin de yanısıra gerçek doğamızın bir yansımasıdır. )

( Yalnızca, eyleyenler bilir, bilenler de eyler. )

( İdrak edeceğiz ki, bilmek, sevmektir; sevmek de bilmektir. )

( Farkındalık, tüm zamanı ve uzayı içerir. )

( Kişi, bilmediğini ayağının altına alsa, başı, göğe erer. )

( Bilmek, belirlemektir. )

( Knowing is a reflection of your true nature along vs. being and loving.
Awareness contains all space and time. )

( TO KNOW vs./and/<> AWARENESS )


- BİLMEK ile FARKINDALIK

( TO KNOW vs. AWARENESS )


- BİLMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< HÂL'DEN, HÂL'E GEÇEREK BİLMEK


- BİLMEK ile/ve/=/||/<> HESAPLAYABİLMEK


- BİLMEK ile/ve/> KAVRAMAK

( TO KNOW vs./and/> TO COMPREHEND )


- BİLMEK ile KENDİNİ BİLMEK


- BİLMEK ile/ve/<> KUDRET SAHİBİ OLMAK


- BİLMEK ile/ve/<> ÖZÜ BİLMEK

( Bilmek, özü bilmektir. )

( Lezzet meyvenin suyunda yani anlamındadır, tortusunda yani şeklinde değildir. )

( TO KNOW vs./and/<> TO KNOW THE ESSENCE )


- BİLMEK ile/ve/<> SEVGİ

( Hakkında ne kadar çok bilirsen o kadar çok seversin. )


- BİLMEK ve/> SEVMEK ve/> VERMEK ve/> BULMAK

( İlmimizce bilinir, ikramımızca ihsan görür, sevdiğimizce seviliriz. )


- BİLMEK ve/> SEVMEK ve/> VERMEK ve/> BULMAK

( Ne kadar geç verirse o kadar çok verir. )


- BİLMEMEK ile/ve/ne yazık ki/<>/> BİLMEYE/DÜŞÜNMEYE YANAŞMAMAK


- BİLMEMEK ile/değil DAHA/EN DOĞRU(YA YAKIN) OLAN TANIMI/BİLGİYİ DÜŞÜNMEK


- BİLMEYENLERİN "ALKIŞI" değil/yerine/>< BİLENLERİN "ELEŞTİRİSİ"


- BİLMEZİN ATTIĞI TAŞ ile/ve/değil DOSTUN ATTIĞI GÜL YAPRAĞI

( [belki/bazen] Canımızı [fazla] acıtmaz. İLE/VE/DEĞİL Can dayanmaz. )


- BİLMİYORUM ile/ve/||/<>/> NEREDEN BİLİYORUM?


- BİN ZAHMET ile/değil/yerine/></< BİR HOŞ SÖZ


- BİNDİĞİM/İZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;/< BİLDİĞİM/İZ

( Gövdemiz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Zihnimiz. )


- BİR ARAYA GELMEK ile/ve/||/<>/> BİR ARADA DURMAK ile/ve/||/<>/> BİRLİKTE ÇALIŞMAK

( Başlangıç. İLE/VE/||/<>/> İlerleme. İLE/VE/||/<>/> Başarı. )


- BİR DÜŞÜNCEYİ "SAVUNAN" ile/değil/yerine/>< BİR DÜŞÜNCEYE SAHİP OLAN

( Ötekileştirir, ayrıştırır. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bizleştirir ve birleştirir. )


- BİR KAP YEMEK ve/||/<> BİR KALP SEVGİ


- BİR KONUYU/DURUMU GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN:
[ya] OLANAK/LAR SAHİBİ OLMAK ile/ve/<>/ya da "DAMARINA" SAHİP OLMAK


- BİR KONUYU/OLGUYU:
KENDİNE("BANA") GÖRE DÜŞÜNMEK/ÇÖZÜMLEMEK/YORUMLAMAK ile/ve/değil/yerine O KAVRAMI (/N İÇİNDE) KONUŞMAK


- BİR NESNE/OLAY/OLGU/DURUM/KOŞUL İÇİN:
BİR "AD VEREBİLMEK", BİR ŞEY "DEMEK/DİYEBİLMEK"
ve/||/<>/<
O ...'YI DENEMEK


- BİR SEVMEK ve/||/=/<>/> BİN KEZ ÖLMEK


- BİR ŞEY/BİRİ:
GÜLDÜRMEYEN/GÜLDÜRMÜYORSA > GÜLÜP GEÇMEK


- BİR ŞEYİ ELDE ETMEK İÇİN:
ÇABALAMAK ile/ve/sonra/ne yazık ki/||/<>/> KENARA ATMAK ile/ve/sonra/ne yazık ki/||/<>/> ANLAMAK


- BİR ŞEYİN/BİRİNİN, DEĞERİNİ BİLMEK ile/ve/||/<>/< KENDİ DEĞERİNİ BİLMEK

( Kendi değerimizi bilmezsek, başkası hiçbir zaman, zemin ve koşulda bilmez. )


- BİR TANE DAHA RİCA EDEYİM değil/yerine ÇOK GÜZELMİŞ[Bir tane daha alabilirsem memnun olurum tabii anlamında]


- BİR YANLIŞIN YAPILMASINDA VE YORUMLANMASINDA:
KAZÂ ile/ve/ne yazık ki/<>/> HATA ile/ve/ne yazık ki/<>/> YEĞLEME/TERCİH

( İlk kez olmuşsa. İLE/VE/<>/> İkincei kez olmuşsa. İLE/VE/<>/> Üçüncü kez oluyorsa. )


- BİR YERE ULAŞMAK ile/değil/yerine BULUNDUĞUN YERDE KALMAMAK


- BİR-LİK ile BİRLİK

( ONENESS vs. UNITY )


- BİR-LİK ile BİRLİK

( ONENESS vs. UNITY )


- BİR'DEN BAŞLAMAK ve/||/<>/> BİRDEN BİRE BULMAK


- BİR/BAZI ŞEY/LER YAPMAK:
BİRİLERİYLE/BAŞKALARIYLA ve/||/<>/> BİRİLERİ/BAŞKALARI İÇİN


- BİR ile/ve/||/<> BİRLİK ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜK

( Allah. İLE/VE/||/<> Evren. İLE/VE/||/<> İnsan. )

( The god. VS./AND/||/<> The universe. VS./AND/||/<> The human. )

( ONE vs./and/||/<> UNITY vs./and/||/<> INTEGRITY )


- BİR ile BİRLİK ile BÜTÜNLÜK


- BIRAKMAK ile/ve/değil AŞMAK


- BİRBİRİMİZİ:
BİLEMEYİZ ancak KEŞFEDERİZ


- BİRBİRİNİ ETKİLEMEK ile/ve BİRBİRİNİ TAMAMLAMAK


- BİRBİRİNİ:
BİLMEK ile/ve/<>/değil/yerine ANLAMAK

( Dinlemeyi/görmeyi/okumayı gerektirir. İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Tanışmayı gerektirir. )


- BİRDENBİRE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ZAMANLA

( Çok az şey. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Çoğu şey. )


- BİREŞİM'DE/TEVHİD'DE:
ŞAHSİYET ile/ve BENLİK ile/ve AŞK ile/ve MÂNÂ ile/ve KURBİYET/VUSLAT

( Kendi benliğin/varoluşun da içinde olmak üzere, onun huzurunda, hiçbir şeyin varoluş iddiası olamaz. [Bunu, bu biçimde bilmektir ŞAHSİYET] İLE/VE/> Bunu, böyle düşünmeden, tevhide erdiğini zannetmeye BENLİK. İLE/VE/> Kişiyi, benlikten soyan çekime/cazibeye AŞK. İLE/VE/> Aşkla birlikte, varoluşundan da geçerek aslolan hakikate kavuşmasına MÂNÂ. İLE/VE/> Mânâya kavuşmakla birlikte, o mânânın sahibiyle yakınlaşmaya da KURBİYET/VUSLAT denilir. )


- BİREŞİM(TEVHİD) ve/||/<>/>/< KUŞKUDAN KURTULMAK


- BİREŞİM/SENTEZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇÖZÜMLEME/ANALİZ

( Birleşik nesnelerin oluşturulması. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Nesnelerin bileşenlerine ayrılması. )


- BİREŞİM/TEVHİD:
SEVGİLİNİ, HERŞEYDE/HER YERDE GÖRMEK değil/yerine HERŞEYDE/HER YERDE, SEVDİĞİNİ ANIMSAMAK

( Bir yâr için ağyâra minnet ettiğim ayıb eyleme
Bağ-ı bân bir gül için bin hâra[dikene] hizmetkâr olur )


- BİREŞİM/TEVHÎD ve/<> HİZMET

( Hüvviyete/Allah'a bağlamak. VE Herkese ve her şeye. )


- BİREYSELLEŞME ile/ve/değil/<> BİREYLEŞME

( Toplumda. İLE/VE/DEĞİL/<> Psikolojide. )

( Bütünden/toplumdan/idealden pay alarak. İLE/VE/DEĞİL/<> Kişide[parçada]. )


- BİREYSELLİK ve/<>/> YEĞLEME/TERCİH

( Bireyselliğin olgunluğu/kemâli, yüklenilmiş ya da beklentili gerekçesi olmayan yeğlemedir/tercihtir. )


- BİRİ YARDIMCI OLSUN değil BELKİ BİRİ YARDIMCI OLUR


- BİRİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DİRİ


- BİRİNCİ NİTELİK(LER) ile İKİNCİ NİTELİK(LER)

( Gerçektir. İLE/VE Zihinseldir. )


- BİRİNCİL NİTELİKLER ile/ve/||/<>/> İKİNCİL NİTELİKLER

( Ölçülebilir özellikler.[Devinim/hareket, kütle, büyüklük, biçim, konum vb.] İLE/VE/||/<>/> Algılanabilir özellikler.[Ses, tat, koku, renk vb.] )


- BİRİNİ SEVMEK İSTİYORUM! ile/ve/değil/yerine BENİ SEVEN/SEVECEK, SEVEBİLECEĞİM BİRİNİ (SEVMEK) İSTİYORUM!


- BİRİNİN ...:
NE DEMEK İSTEDİĞİNİ ANLAMAK(/ANLAMAYA ÇALIŞMAK)
ile/ve/değil/yerine/||/<>/<
NE DEDİĞİNİ ANLAMAK(/ANLAMAYA ÇALIŞMAK)


- BİRİNİN, SANA/ONA/BİZE ...:
NE/LER VERE(BİLE)CEĞİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< NELERDEN VAZGEÇEBİLECEĞİ


- BİRİNİN:
"EŞİ/SEVGİLİSİ/DOSTU/ARKADAŞI/KARDEŞİ VS." OLMAK ile/değil/yerine/||/<>/< (SADECE VE YETERİNCE) SEVİYOR(/SEVGİNİ GÖSTERİYOR/YAŞIYOR/YAŞATIYOR) OLMAK

( [ne yazık ki] "Yetersiz" gelebilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Herşey için yeterlidir. )


- BİRLEŞMEK ile/ve BİRLİĞİ SÜRDÜRMEK ile/ve BİRLİKTE ÇALIŞMAK

( Başlangıç. İLE/VE Gelişme. İLE/VE Başarı. )

( Kervan gider, sen kalma geri! )


- BİRLEŞTİRİCİ ile AYRIŞTIRICI

( [söz/karar/tutum] Bir kesimi birleştirici olabilir ve fakat hiçbir kesimi ayrıştırıcı olmamalıdır. )


- BİRLEŞTİRME ile/değil BİRLİK


- BİRLEŞTİRME ile/ve/<> OLUŞTURMA


- BİRLİK, 4/4'LÜK NOTA ile 1/2'LİK, 1/4, 1/8, 1/16, 1/32, 1/64'LÜK NOTA

( Notaların başı. İçi boş daire şeklindedir. İLE Öteki tüm notalar bunun geometrik diziyle bölünmesinden oluşur. )

( 4/4'lük notanın yarı değerinde olan ikilik ya da 1/2'lik nota, yukarıdaki içi boş yuvarlağa bir kuyruk takılmasıyla belirlenir. Bunlardan iki tanesinin süre olarak toplamı birlik notanınkine eşittir. 1/64'lükten küçüğünün çalınması ve kulakla hissedilmesi kolay değildir. )


- BİRLİK:
DİLDE ve/||/<> DÜŞÜNCEDE ve/||/<> İŞTE


- BİRLİK:
KADÎM ile/ve/||/<>/> HÂDİS

( Zamanda, başlangıcı ve sonu olmayan. İLE/VE/||/<>/> Başlangıcı ve sonu olan. )


- BİRLİK ile/ve/değil/yerine AŞILMIŞ BİRLİK


- BİRLİK ile/ve AYRIM

( UNITY vs./and DIFFERENTIATION )


- BİRLİK ile/ve AYRIMLI BİRLİK

( UNITY vs./and DISCRIMINATED UNITY )


- BİRLİK ile/ve BEREKET


- BİRLİK ile/ve BÜTÜNLÜK

( Harekete bakıp dinginliği, dinginlikte hareketi anlamak, birliktir. )

( En küçük bir şey için tüm evren katkıda bulunur. )

( Birlik, özgürleştirir; özgürlük, birleştirir. )

( "Ben gövdeyim" düşüncesini yok edersek iç ve dış, bir olacaktır. )

( Duvarın ve onun iki tarafının da "burası" ya da "orası" gibi tanımlanamayacak tek bir alan olduğu idrak edilmeli. )

( Bir durum tanınıp anlaşıldığı anda, olaylar uygun karşılığı vermek üzere harekete geçecektir. )

( Ayrılık ve görünümlerin bir ve bütün olduğunu kavramak için aklın sakinleştirilmesi ve dinginlik kazanması gereklidir. )

( "Anlaşılmış olanlar"ın bütünlüğü (toplamı), bizim "nesne" dediğimizdir. Anlayanların bütünlüğü ise "evrensel zihin" dediğimizdir. )

( Kişisel gövdeniz bir parçadır ki onun içinde bütün harikülâde bir biçimde yansımaktadır. )

( Hareket eden'in içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenelim, ta ki tüm farkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )

( Mutlak bütünlüğün değişmezliği! )

( Doğruluk ve eylemin birliği! )

( HOLOGRAFİ[Yun. < HOLON]: Evren, üç boyutlu olan, bütünlük. )

( Toprağın üstündeki su, birliği simgeler. )

( Balıkların Stratejisi )

( Unity liberates. Freedom unites. )

( BÜTÜNLÜK: Kişinin kurtuluşu. )

( The entire universe contributes to the least thing.
Realise that the wall and both sides of it are one single space, to which no idea like 'here' or 'there' applies.
A situation has been cognised, events will move in adequate response.
The totality of the perceived is what you call "matter". The totality of all perceivers is what you call the "universal mind".
Your personal body is a part in which the whole is wonderfully reflected.
The immutability of absolute! )

( Bir'likten söz etmeyi ertele! Sen, henüz, hiç yerle bir olmamışsın. )

( UNITY vs./and INTEGRITY )

( HEN ile HOLON )


- BİRLİK ile/ve/<> BÜTÜNSELLİK


- BİRLİK ile/ve ÇELİŞİK BİRLİK

( UNITY vs./and CONTRADICTED UNITY )


- BİRLİK ile/ve CEZBE


- BİRLİK ile/ve ÇIKAR BİRLİĞİ

( UNITY vs./and UNITY FOR PROFIT )


- BİRLİK ile DONUKLUK


- BİRLİK ve DÜZEN ve KURALLILIK


- BİRLİK ile/ve FARK/LAR, FURKAN

( İçte. İLE/VE Dışta. )

( UNITY vs./and DIFFERENCES
Inside. WITH/AND Outer. )


- BİRLİK ile/ve FARKLAR

( Birlik altında olmayanlar, ayırd edilemez. )


- BİRLİK ile/ve FARKLILIK


- BİRLİK ile/ve KAVRAMSALLIK


- BİRLİK ve/||/<> NOKTA ve/||/<> AN ve/||/<> AŞK

( Varlığın ilkesi/zirvesi. VE/||/<> Mekânın ilkesi/zirvesi. VE/||/<> Zamanın ilkesi/zirvesi. VE/||/<> Göreliliğin ilkesi/zirvesi. )


- BİRLİK ile ÖZDEŞLİK

( UNITY vs. IDENTITY )


- BİRLİK ile/ve/<> ÖZGÜRLÜK

( Birlik özgürleştirir, özgürlük birleştirir. )

( Unity liberates. Freedom unites. )

( UNITY vs./and/<> FREEDOM )


- BİRLİK ile/ve/<> SINIR/HADD/DEN

( UNITY vs./and/<> LIMIT )


- BİRLİK ile/ve SÜREKLİLİK

( UNITY vs./and CONTINUITY )


- BİRLİK ile/ve UYUM

( Uyum, her zaman güçlüdür ve arıdır. )

( Uyum, her yanı kaplar ve onun huzuru asla bozulmaz; bu sükûn ve sessizlik gövdendir. )

( Her şeyden çok iç huzuruna gereksiniminiz var - ki bu iç ve dış arasındaki uyumu gerektirir. )

( Sevgi ve bilgelikle yarattığınız ve yarattıklarınıza bağımlı olmadığınız zaman, sonuç, barış ve uyumdur. )

( UNITY vs./and HARMONY
The harmony(sattva) is pure and strong always.
Harmony pervades; its peace is rocklike; this peace and silence are my body.
Above all you need inner peace - which demands harmony between the inner and the outer.
When you create, vs. love and wisdom, and remain unattached to your creations, the result is harmony and peace. )


- BİRLİK = VAHDET = UNITY[İng.] = UNITÉ[Fr.] = EINHEIT[Alm.] = UNITAS< UNUS[Lat.] = UNIDAD[İsp.]


- BİRLİKTE ÇÖKME ile BİTİM NOKTASI

( Aslında çözünür olan türlerin, çökmekte olan katının yüzeyinde ya da onunla birlikte sürüklenerek taşınması. İLE Titrasyonda son bir damlanın tepkimeyi tamamladığı, fiziksel değişmelere bakılarak titrasyonun son erdirildiği durum. )

( COPRECIPITATION vs. END POINT )

( KOPREZIPITATION mit ENDPUNKT )


- BİRLİKTE HAREKET ETMEK ile/ve BİRLİKTE OLMAK

( Trinidad Tobago'nun ambleminde, "Birlikte Hareket Edersek Başarırız!" yazmaktadır. )

( BEHAVE TOGETHER vs./and BEING TOGETHER )


- BİRLİKTE OLMA GEREKSİNİMİ ile/ve/||/<>/< BİREY OLMA GEREKSİNİMİ


- BİRLİKTE OLMAYALIM!:
SEVMEDİKLERİMİZLE ve/||/<> "UNUTAMADIKLARIMIZLA"


- BİRLİKTE:
GÜLMEK ile/ve/<> AĞLAMAK ile/ve/<> SUSMAK

( Mutluluktur. İLE/VE/<> Dostluktur. İLE/VE/<> Aşktır. )


- BİRLİKTE:
YAŞAMAK ve/||/<>/> YAŞLANMAK


- BİRLİKTE/LİK ile/ve BASKIN/LIK


- BİRLİKTE/LİK ile/ve BERABER/LİK

( Zihinsel/düşünsel. İLE/VE Mekansal/fiziksel. )

( Dikey. İLE/VE Yatay. )


- BİRLİKTE ile/ve BİRLİK'TE


- BİRLİKTE ile/ve/değil KARŞILIKLI


- Birlikteliğin sürmesi için SUS!!!


- Birliktelik için SUS!!!


- BİSİKLET ve/<> (DAHA) AZ TRAFİK SORUNU

( TRAFİĞİ TIKAMIYORUZ! TRAFİK, BİZİZ! )


- BİSİKLET ve/<> (DAHA) UZUN YAŞAM


- BİSİKLET ve/<> ACİL YARDIM


- BİSİKLET ve/<> ARKADAŞLIK


- BİSİKLET ve/<> AŞK


- BİSİKLET ve/<> BİRLİK


- BİSİKLET ve/<> BÜTÜNLÜK


- BİSİKLET ve/<> ÇEVRE BİLİNCİ


- BİSİKLET ve/<> COŞKU


- BİSİKLET ve/<> DAYANIŞMA


- BİSİKLET ve/<> DOĞALLIK


- BİSİKLET ve/<> GÜLÜMSEME


- BİSİKLET ve/<> HEYECAN


- BİSİKLET ve/<> KOŞULSUZ SEVGİ


- BİSİKLET ve/<> MUTLULUK


- BİSİKLET ve/<> PAYLAŞIM


- BİSİKLET ve/<> SEVGİ


- BİSİKLET ve/<> TRAFİK EĞİTİMİ/BİLİNCİ


- BİSİKLETİ, TEHLİKE YARATMAYACAK ŞEKİLDE KULLANMAK: [hem/öncelikle] KENDİ İÇİN ve/hem de ÇEVRESİ(NDEKİLER) İÇİN


- BİSİKLETTE:
(DAHA FAZLA) GÖRÜNÜRLÜK ile/ve/||/<>/> (DAHA YÜKSEK) GÜVENLİK


- BİTİMLİ/LİK ile/ve/<> BİTİMLİLİĞİNDE(Kİ) BİTİMSİZ/LİK

( İnsan dışındaki her şey/kavram/olgu/durum. İLE/VE/<> İnsan. )


- BİZ ile/ve ALÇAKGÖNÜLÜLÜK/TEVÂZÛ


- BİZİ SEVENİN:
NE/LER VERECEĞİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NE(LER)DEN VAZGEÇEBİLECEĞİ


- BİZİ:
KİMİN İNCİTTİĞİ ile/değil/yerine/>< KİMİN GÜLDÜRDÜĞÜ :)


- BİZİM OLAN:
"BİRİKTİRDİĞİMİZ" değil PAYLAŞTIĞIMIZ


- BİZİM:
GOETHE ve/||/<> YUNUS


- BÖBÜRLENMEK ve/||/<> HORULDAMAK

( Gündüz. VE/||/<> Gece. )

( "Uyanıkken". VE/||/<> Uyurken. )


- BOLLUK >< KITLIK

( BOLLUK-KITLIK )


- BÖLÜNMEK ile/değil/yerine/>< BÖLÜŞMEK

( Yok eder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tok eder. )

( Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz.

Hat: Serçemeli Mustafa Necateddin el-Erzurumî (1912-1991) )


- BONCUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İNCİ

( İnciyi kuyumcuya götürmek gerek, semerciye götürürsen takar bir yere, boncuk diye. )

( ... ile LÜ'LÜ', DÜRR )

( BEAD vs. PEARL )


- BORÇ ile MİNNETTARLIK

( DEBT vs. GRATEFULNESS )

( ... cum GRATIA SEU GRATITUDO )


- BORÇLU OLMAK/KALMAK ile ALTTA/ALTINDA KALMAK


- BORU ile/değil/yerine/>< SORU


- BOŞ DURMAK değil/yerine KOŞTURMAK


- BOŞ KİŞİ ile/değil/yerine NİTELİKLİ KİŞİ

( Kişiyle uğraşır. İLE/DEĞİL/YERİNE İşiyle uğraşır. )


- BOŞ ZAMANINDA GÖRÜŞMEK ile/değil GÖRÜŞMEK İÇİN ÖZEL ZAMAN YARATMAK


- BOŞ ZAMANLARINDA SENİNLE KONUŞANLAR
ile/değil/yerine/><
SENİNLE KONUŞMAK İÇİN ZAMAN AYIRANLAR


- BOŞLUK ile/değil/yerine AŞKIN

( [not] FREE vs./but TRANSCENDENT
TRANSCENDENT instead of FREE )


- BOW vs. BOW

( Yay. İLE Eğmek/eğilmek. )


- BÖYLE ve/||/<>/> BU DA VAR
ve/||/<>/>
GİBİ ve/||/<>/> OLABİLİR ve/||/<>/> DEĞİL ve/||/<>/> BİLE DEĞİL

( VARLIK - YOKLUK
[ l - O ]


Herhangi bir şeyden bahsedebilmemizin olanaklılığı ve/ya da tüm koşulları, ancak, varoluşla ve varolanların bilgisi ile başlar/başlatılabilir. Herhangi bir verinin de bir değer ya da nitelikli bilgi olabilmesi için varoluş kaynağına ve ilkesine yönelmiş olma zorunluluğu söz konusudur. Varoluştan bağımsız bir bilgi de söz konusu değildir.

Varolan/bilimi[ontoloji] olmadan, bilgi/bilim[epistemoloji] olmaz!

Varolanların değerinin bilinmesi ve anımsanması ise ancak o durumun, olanağın, nesnenin ya da kişinin kaybında ve/ya da yokluğunda söz konusudur. Fakat yaşamımızdaki, gövdemizdeki ve zihnimizdeki varolanların değerini bilmek içinse sahip olduklarımızın ya da ötelediğimiz ilişkilerin kaybını beklememiz gerekmemektedir.
"El duası olmadan, dil duası olmayacağını" anlayarak ve anımsayarak, bir şeylerin yaşanmasında ya da sahip olunmasında, kaygı duymanın anlamsızlığını da fark etmemizi, zamanında, araç ve olanaklarımız yerindeyken harekete geçmemiz sağlar.
İnsanın, kendini tanıma, gelişme ve gerçekleştirme sürecinde, aile, çevre, okul aracılığıyla edindiği eğitim ve öğrenim aşamaları bulunmaktadır. Bu süreçteki tüm bilgi, kayıt ve deneyimlerimizi, ekmek/sandöviç arası malzemesine benzetip, tüm bu süreç boyunca, bu malzemenin, yani bilgi ve deneyimlerimizin etrafında olmazsa olmazlarımız bulunmaktadır.
Bu olmazsa olmazlarımızın, kullanılagelenleri olarak en değerli ve öncelikli olanı, Sağlık ve Özgürlük'tür. İkinci sırada, Zaman ve Enerji'mizdir. Üçüncü sırada da, Bilgi ve Farkındalık'tır.
Uygulanagelenleri olarak, en değerli ve öncelikli olanı, Doğa ve Doğallık, ikinci sırada, Uyum ve Bütünlük'tür. Üçüncü sırada da, Gelişim ve Değişim'dir.

Bunların hepsinin temelinde, kaynağında, kökeninde ise
KOŞULSUZ SAYGI ve SEVGİ
bulunmaktadır.

Büyük çoğunluk için yaşamın tamamı, bu dönemle sınırlı kalmış, bilgi ve (b)ilim süreci olarak, az ya da çok bilgi, kayıt, yorum ve deneyimle tamamlanmış ya da tamamlanacak olmasının yanı sıra, bu süreci aşmak isteyenler için bir sonraki ve üst aşaması/dönemi olan, (d)olgun insan olma ve kendini gerçekleştirmek üzere, bilgelik(irfan/hikmet) ile sürdürme bilincine ve dönemine girilir.

Bilgi ve bilim bilinci ve dönemi, dört şeyi bilme süreci içinde devam eder. Bir şeyin, içini ve dışını, öncesini ve sonrasını [zâhir, bâtın, evvel, âhir] bilmekle tanımlanır. Bilgelik dönemi ise bu dörde ek olarak, iki şeyi daha bilmekle, bilinen her bir şeyin, zaman ve zeminini bilmekle ve İlm-i Siyâset ile gerçekleşir.
[ İlim ile İrfan arasındaki FaRkLaR için...
www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/7688 ]


Bu, dönemsel deneyimlerin ve donanımların temelinde, içinde ve/ya da dışında, paralelinde, ötesinde düşünülmeye ve yaşanmaya çalışıldığında ise ortada, ancak tek bir bilgi ve bilinç söz konusudur. VAR(OLAN) Bilinci ve Deneyimi.

Varolan[mevcud] bilinci, iki ve dört kavramdan oluşan düşünce, bakış, algılama, yorumlama, değerlendirme sürecinde bulunarak, bilinç ve yoğunlaşma isteğine göre değişmek üzere belirlenen ilk iki [Böyle ve Bu da var] ve sonraki dört sözcük/kavram [... gibi. | ... olabilir. | ... değil. | ... bile değil.] aracılığıyla, yaklaşık 3 ilâ 6'şar aylık sürede ve süreçte gerçekleşebileşecek işler kadar, ayrı ayrı çalışılarak gerçekleşebilir.

Zihnin, bu bilince alışması ve yeniden yapılandırılması için 3 ilâ 6 boyunca, gördüğümüz tüm nesnelere ve kişilere, tüm olaylara; duyduğumuz, bildiğimiz ve düşündüğümüz tüm olgu ve kavramlara, sadece, "Böyle" gözlüğü takılarak, Böyle'nin yanına, önüne, ardına, başka hiçbir düşünce, bilgi, sözcük yanaştırılmadan düşünülmesi ve çalışılması gerekmektedir. Çalışılan "Böyle" sözcüğü ve döneminden sonra, yine herşeye, sadece, "Bu da var" gözlüğü takılarak bakılması, düşünülmesi ve çalışılması gerekmektedir.

Bu çalışmalar sonrasında ise dört kavrama daha geçilebilecektir. Öncelikle, gördüğümüz, duyduğumuz, bildiğimiz ve düşündüğümüz her bir şey, kişi, durum, süreç, imge, simge, kavram ya da ad/etiketin yanına, sadece, "... gibi." gözlüğü takılarak çalışılması gerekecektir. Sonrasında ise yine aynı koşullar ve süreyle, "... olabilir." gözlüğü takılarak çalışılması gerekecektir. Bu iki sözcükten sonra yine aynı koşullar ve süreyle fakat daha farklı bir zihin oluşturabilecek olan değilleme sürecinde, herşeyin yanına/sonuna "... değil." gözlüğü takılarak bakılacaktır. Bu sürecin dengelenmesi içinse dördüncü kavram olan "... bile değil." gözlüğü takılarak çalışılacaktır.

Varoluş bilincinin kapsayıcılığının yanı sıra, yetersizliği ya da sınırlılığı da söz konusudur. İşleyişi, "ya, ya da" "0 l" "mantığı/algısı" ya da "Newton Fiziği" ile düşünülebilen varoluş bilinci, doğa, fizik, matematik ve laboratuvarda geçerlidir.

OLuş bilincinde ise bir şeyin, ne ve ne kadar olduğundan çok ve ötesinde, şu/bu/o koşulda/biçimde olabilmesinin yanı sıra, hem belirli bir koşul, zaman ve zeminde olmakla birlikte, hem de belirli bir koşul, zaman ve zeminde olmayarak, ne belirli, ne de belirsiz bir koşul, zaman ve zeminde de bulunmadığı bilgisi ile "hem, hem de | ne, ne de" "mantığı/algısı" ya da "Kuvantum Mekaniği" ile tanımlanmaktadır. Bu bilinçte, sadece, "OLmak, OLan ya da OLuş" söz konusudur.

Tüm varoluşun, insanın, bilincin, süreçlerin ve sonuçların, herşeyin karşısında, Yokluk [O] alanı ve durumu söz konusudur. Dolayısıyla, herşeyin başında ve sonunda, yokluğu düşünmek, yok olmayı, bulun(a)mamayı, göz önünde tutmak durumundayızdır. Fakat bu bilgi ve bilinçle de bunu bilmenin ötesine geçmek zorunda olduğumuzdan dolayı, yokluğu da hem bilip, hem gözardı edebilecek kadarıyla "yok etmek", ne tek bilgi, ne de tüm bilgi ya da gerçeklik olarak kabul etmek isabetli olmayacağından dolayı, yok'un, yokluk ile ilişkisini, kendiyle sağlayamayacağımızdan dolayı da burada, elimizde kalan ve kullanılabilecek tek bilgi, "bile değil" kavramı ve sözcüğüdür. "Bile değil" bile olsa, onu kullanıyor olmak da bir varoluş alanı ve durumu oluşturacağından dolayı, "bile değil"i de "bile değil" ile devam ettirmek, bunları da yine ancak tekrar "bile değil" ile devam ettirmek ve sonsuza kadar, azalarak ve küçülerek, yok olarak gidebilecek tek kavram olan "bile değil", devam ettirilerek ve doğada, durabilerek; insanda ise susabilerek, tüm "süreç ve sonuç", "algı", "yorum", "kavramsallık", "ilkesellik", "evrensellik", "birlik" ve "bütünlük" deneyimlenir.
[Durmayabilmek ve susmayabilmek ise hâlâ insana özgülüğüyle ve ayrıcalığıyla, düşündüğünü düşünebilen, kuvantumsal ve sabit olmayan bir bilinç olmasından dolayı, insanın, zihninde, dilinde ve elinde olmaya, kısır döngü ya da nereye doğru ilerlediği bilinemeyecek eliptik bir döngü şeklinde devam eder durur.]


YOK(LUK)
[ xOx ] [ bile değil ]>[ bile değil ]>[ bile değil ] >[ bile değil ] >[ bile değil ]>[ bile değil ] ~ ]
^
|
|
OL(UŞ)[ hem O[yok] l[var] , hem de l[var] O[yok] ve ne O[yok] , ne de l[var] "mantığı/algısı" ]
( Şu/bu/o, şöyle/böyle/öyle, şu/bu/o kadar, şu/bu/o zamanda, zeminde, koşulda/biçimde, sınırlan(dır)madan ve çerçevelen(dir)meden,
herhangi bir şey(le) olmadan ve olmayan!
Sadece OLMAK, OLAN ya da OLUŞ! )
^
|
|
VAR(OLAN)
[ ya O ya da l "mantığı/algısı"]
[- BÖYLE | BU DA VAR ]
||/>
[ ... GİBİ >
... OLABİLİR >
... DEĞİL >
... BİLE DEĞİL ]

------------------------------------------------
(D)OLGUN/KÂMİL İNSAN
S~ KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME ~S
[OLGUNLUK/KEMÂL]

--------------------------------------
^
|
|

İNSAN
| KENDİNİ TANIMA SÜRECİ |
(GELİŞİM)


-------------------------------------
[OLMAZSA OLMAZLAR]

[Kullanılagelenler]

1.) SAĞLIKÖZGÜRLÜK

2.) ZAMAN ve ENERJİ

3.) BİLGİ ve FARKINDALIK

----------------------------------
| TÜM BİLGİ ve DENEYİMLER |
----------------------------------
[Uygulanagelenler]

1.) DOĞA ve DOĞALLIK

2.) UYUM ve BÜTÜNLÜK

3.) GELİŞİM ve DEĞİŞİM
-------------------------------------------------
|KOŞULSUZ SAYGI ve SEVGİ|
-------------------------------------------------
)

( Sigorta Sözcükler/Kavramlar İLE/VE/||/<>/> Varoluşsal Sözcükler/Kavramlar )


- BULAŞICI HASTALIKLAR ve/||/<> CELALETTİN ALGAN

( )


- BULAŞMA ile/ve/değil/yerine/||/<> YANKILA(N)MA


- BULUNÇ/VİCDAN[Ar.]:
DIŞARIDA ile/değil/yerine/>< İÇERİDE

( İlâh. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ölçü. )


- BULUNÇ/VİCDAN ve/=/||/<> ÖLÇÜ/MİZAN


- BULUŞARAK, ANLAŞMAK ile/ve/||/<> ANLAŞARAK, BULUŞMAK


- BUNDA, ANLAŞIL(A)MAYACAK ...:
"... BİR ŞEY Mİ VAR?" / ... NE VAR?" ile/değil/yerine/>< ANLAŞIL(A)MAYAN BİR ŞEY VAR MI?

( İkisi de soru değil "soru" "kipinde"/"biçiminde", yukarıdan/dikey bir dille, yargı/yükleme sözleridir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Anlamaya çalışmak üzere ve anlayışla, yatay bir dille âdil/tarafsız/yüksüz/yargısız/nötr yaklaşım sözü/sorusu. )


- BURAYA TEŞRİF ETTİ değil BURAYI TEŞRİF ETTİ(ŞEREFLENDİRDİ/ONURLANDIRDI)


- BURKİNA FASO'DA:
YOL SORMA ve/<> HAL-HATIR SORMA

( Herhangi birine yol soracak olursanız, önce tokalaşırlar. Hal-hatır sorarak, size gideceğiniz yeri tarif eder ve sonra tekrar tokalaşarak ayrılırlar. )


- BÜTÜNLÜK

( INTEGRITY )


- Bütünlük için DİNLE!!!


- Bütünlük için SUS!!!


- BÜTÜNLÜK ile/ve/||/<> BİREŞİM/TEVHİD


- BÜTÜNLÜK ile/ve/<> BÜTÜNCÜLLÜK


- BÜTÜNLÜK ile/ve/değil DİREYSEL/ORGANİK BÜTÜNLÜK

( Parçaların biraradalığı/birliği. İLE/VE/DEĞİL Uyum. )


- BÜTÜNLÜK ile/ve DOKUNULMAZLIK

( INTEGRITY vs./and IMMUNITY )


- BÜTÜNLÜK ile ESRİME

( ... İLE Esrime, duyulur olanlardan, bir başka deyişle tikel şeylerden başlayıp derece derece iç algıya ve iç algıdan da geçip bir an için bile olsa yokluğa dalmak, aslına kavuşmak demektir. )


- BÜTÜNLÜK ile/ve/||/<> HAKİKAT


- BÜTÜNLÜK ile/ve/<> İÇİÇELİK


- BÜTÜNLÜK ve/<> IŞILTI


- BÜTÜNLÜK ve/<> IŞIMA


- BÜTÜNLÜK ile/ve/<> SÜREKLİLİK


- BÜTÜNLÜK ile/değil TÜMEL


- BÜTÜNLÜK ile YOĞUNLAŞMA/KONSANTRASYON

( INTEGRITY vs. CONCENTRATION )


- Bütünlüklü KONUŞ!!!


- BÜTÜNSEL ile BÜTÜNLÜKLÜ


- BÜTÜNSELLİK ile/ve/<> SEVGİ

( INTEGRITY vs./and/<> LOVE )


- BUYRUK/EMİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DİLEK/TEMENNİ


- BÜYÜK ARMUTLU ile/ve KÜÇÜK ARMUTLU


- BÜYÜK YANLIŞLARIN/HATALARIN/SUÇLARIN:
"NEDENİ" ile/ve/<>/> BEDELİ


- BÜYÜK/LÜK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YÜCE/LİK


- BUYURGANLIK ile/değil TOPLUMSALLIK


- BUZDAĞININ:
GÖRÜNEN BÖLÜMÜ ile/ve GÖRÜNMEYEN BÖLÜMÜ

( Gördüğümüz, olan değildir. )

( Görünüşler, aldatıcıdır. )

( Adı değiştirebiliriz fakat gerçek yine kalır. )

( Appearances are deceptive. )

( What you see is not what is.
You may change the name, but the fact remains. )

( VISIBLE PART OF ICEBERG vs./and INVISIBLE PART OF ICEBERG )


- ÇABA ile CABA

( Herhangi bir işi yapmak için ortaya konulan güç, zorlu, sürekli çalışma. İLE Bir şey ödemeden, para vermeden alınan şey. | Ek olarak. )


- ÇABA = EDEAVOUR[İng.] = EFFORT[Fr.] = BESTREBEN[Alm.] = CONATUS[Lat.]


- ÇABA ile/ve/değil/<>/< GİRİŞİM


- ÇABA ile/ve/||/<>/> GİRİŞİM


- ÇAĞIRMAK ile/ve/değil/||/<>/< ÇAĞRIŞTIRMAK


- CAHİL:
BİLMEYEN değil/ne yazık ki BİLMEK İSTEMEYEN, BİLMEMEKTEN "MUTLU OLAN"


- CAHİL/LİK ile/ve/<> APTAL/LIK

( Elif'i, mertek zannetmek. [Bir şey bilmediği halde konuşanlar için kullanılan deyim. (Elif harfini ve bu kadar basit bir şeyi bile bilmeyecek kadar bilgisiz olma durumu.)][MERTEK: Eskiden evleri yaparken kullanılan dört köşe ya da yuvarlak kalınca ağaç gövdesi.] )

( CAHİLLER...
* Her şeyde, hemen öfkelenir.
* Yararı olmayan şeylerden konuşur.
* Yersiz [yanlış yerlere] sadaka verir.
* Sırrı korumayıp açık ederler ve yayar.
* Dostunu ve düşmanını birbirinden ayıramazlar.
* Merhametsiz ve vicdansızlardır. Hoşgörü, onları bırakmıştır.
* Kindar olup, fitne ve fücûr çıkarmayı sever.
* İftira atmaktan, başkasının âhını almaktan kaçınmaz.
* Dedikodu ve yalanları çoktur.
* Güvenilmezdir, emanete ihanet eder.
* Dünya nimetleri için el-etek öpmeyi çok sever, utanmaz.
* Yoldaşını yarı yolda bırakır, yedikleri kaba etmekten çekinmez.
* Kalplerinde vefâ, diğergamlık, kadirşinaslık olmaz.
* Nezâket ve letâfet onlara hiç değmemiş, olmamış meyve misali hamdır!
* Edep, onları terk etmiştir! )

( IGNORANCE vs. STUPID/NESS )


- CÂHİL ile KÂMİL

( Uzak ol/dur! İLE Yakın ol/dur! )


- CAHİLİN AĞLAYIŞI ile/değil/yerine ÂLİMİN AĞLAYIŞI


- ÇALIŞMA:
TOPLUM İÇİN ile/ve/||/<> İNSAN/LIK İÇİN


- ÇALIŞMA/MESAİ SAATLERİ:
20 ile 30 YAŞ ARASI ile/ve/||/<>/> 30 ile 40 YAŞ ARASI ile/ve/||/<>/> 40 ile 50 YAŞ ARASI ile/ve/||/<>/> 50 ile 60 YAŞ ARASI ile/ve/||/<>/> 60 ile 70 YAŞ ARASI

( 8 saat. İLE/VE
7 saat. + 1 saat. İLE/VE
6 saat. + 2 saat. İLE/VE
5 saat. + 3 saat. İLE/VE
4 saat. + 4 saat. İLE/VE
2 saat. + 4 saat. )

( Zorunlu ve fiziksel. İLE/VE
Zorunlu ve fiziksel. + Gönüllü ve zihinsel/toplumsal.
İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve toplumsal/eğitsel.
İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve toplumsal/eğitsel.
İLE/VE
Zorunlu ve yönetimsel. + Gönüllü ve eğitsel. )


- ÇALIŞMADA (KENDİNDEN/İŞLERİNDEN) ÖDÜN VERMEK ile/ve/<>/değil/yerine ÖZVERİLİ ÇALIŞMAK


- ÇALIŞMAYA ALIŞMAK ile/ve/||/<>/> ALIŞMAYA ÇALIŞMAK

( Okulda. İLE/VE/||/<> Yaşamda. )


- ÇALIŞTIĞIN YERİ/İŞİ SEVMEK ile/ve/ya da/||/<> SEVDİĞİN YERDE/İŞTE ÇALIŞMAK

( Sevdiğin işi yaparsan, çalışmış sayılmazsın. )


- CAMGÜZELİ

( Evlerde süs olarak yetiştirilen, kırmızı çiçekler açan, bir tür kınaçiçeği. [Lat. IMPATIENS SULTANİ] )


- CAMİ ile DEFTERDAR CAMİİ[1541]
(NAZLI MAHMUT EFENDİ)

( )


- CAN'IN:
"AZI" ile/ve/||/<> "ÇOĞU"

( Can'ın, "azı", "çoğu" olmaz! )


- CAN ve/<> COŞKU

( LIFE and/<> EXUBERANCE, VIGOUR, ENTHUSIASM )


- CANIMIZI, TEN EYLEMEK/SANMAK/VARSAYMAK ile/değil/yerine/>< TENİMİZİ, CAN EYLEMEK


- CANINI YAKMA! ve/||/<>/>/< 'AH'INI ALMA!

( Zayıf olanın! VE/||/<>/>/< Hiçkimsenin! )


- CANLI ile/ve HAREKETLİ/HAREKET EDEBİLEN

( ALIVE vs./and ACTIVE )


- ÇAPA/LAMAK ile ÇABA/LAMAK


- ÇARESİZ/LİK ile/ve/||/<> ÂCİZ/LİK


- ÇARK ETMEK ile/değil/yerine/>< FARK ETMEK


- ÇATIŞKI ile/ve/||/<> UYUŞMAZLIK


- ÇAYIRGÜZELİ

( Buğdaygillerden bir bitki türü. [Lat. EROGROSTIS MAJOR] )


- ÇAYIRGÜZELİ ile ÇAYIROTU

( Buğdaygillerden bir bitki türü. İLE Buğdaygillerden küçük bir çayır otu. )

( EROGROSTIS MAJOR cum PHLEUM PRATENSE )

( ... avec FLEOL )


- ÇAYIRGÜZELİ ile ÇAYIRSEDEFİ ile ÇAYIRTİRFİLİ

( Buğdaygillerden bir bitki türü. İLE Düğünçiçeğigillerden, sulak yerlerde yetişen, kökü iç sürdürücü olarak kullanılan bir bitki. İLE Baklagillerden, hayvan yemi olarak yetiştirilen bir bitki. )

( EROGROSTIS MAJOR cum THALICTRUM cum TRIFOLIUM PRATENSE )


- CEBEL(LEŞME) değil CEDEL(LEŞME)

( TARTIŞMA, SERT MÜNÂKAŞA | KAVGA )


- CEBR-ÜL es-SÂM:
MATEMATİKTE ile/ve/<> MANTIKTA ile/ve/<> ŞİİRDE

( İrrasyonel [sonu olmayan, aşkın] sayı. İLE/VE/<> Açmaz/çıkmaz[paradoks]. İLE/VE/<> Aşk. )

( CEBR: Kök/köken. | SÂM: Duymak/işitmek. )


- CEBR ile/ve/değil/yerine/<>/< CEZB

( Dışsal. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< İçsel. )


- CEBR ile/ve/<> RAHMET


- CEFÂKÂR ile CEFÂKEŞ

( [eziyet] Çeken. İLE Eden. )


- CEHENNEM:
"ACI ÇEKTİĞİMİZ YER" değil ACI ÇEKTİĞİMİZİ KİMSENİN DUYMADIĞI YER


- ÇEKİMSER/LİK ile/ve/||/<> KAÇINGAN/LIK


- ÇEKİMSER/LİK ile/ve/değil/||/<>/< UYUMLU/LUK


- ÇEKİNGEN/LİK ile/ve/<> DAYANÇLI/LIK/SABIRLI/LIK


- ÇEKİNGEN/LİK ile İÇE KAPANIK/LIK


- ÇEKİŞME değil/yerine/>< UYUM


- CELB-İ MENÂFİ değil/yerine/>< DEF-İ MEFÂSID

( Yanlışları önlemek ve işlememek; çıkarları, iyilikleri getirmek ve işlemekten öncelik kazanır. )

( Def-i mefâsıd, celb-i menâfiden evlâdır. )


- ÇELİŞİK ile/ve/değil BARIŞMAMIŞ


- ÇELİŞKİ ile/değil/< DAYANÇ/SABIR


- ÇELİŞKİYE/ÇATIŞKIYA İŞARET (ETMEK) ile/ve/değil/<> SERZENİŞ


- CEMÂL GÖRMEK ve/||/<> KEMÂL BULMAK ve/||/<> RIZÂ DEVŞİRMEK


- CEMAL:
GÜZELLİK ile/ve YÜZ


- CEMİL TOPUZLU ve/||/<> CEMALETTİN EFENDİ

( )


- CEMİYETÇİ BAKIŞ/ANLAYIŞ ile/ve/<> STRATEJİK BAKIŞ/ANLAYIŞ ile/ve/<> FARKLI BAKIŞ/ANLAYIŞ


- CENNET ve/<>/= HİZMET


- CEP TELEFONU:
"YAKINLAŞTIRICI" ile/ve/||/<>/>< UZAKLAŞTIRICI

( Uzaktakileri, size. İLE/VE/||/<>/>< Sizi, yanınızdakilerden. )


- CEP ve/||/<>/> ÇÖP

( Çöpleri, dışarıya/yola/sokağa atmak yerine cebimizde tutma olanağımız varken, cebimiz, bir süreliğine çöp de olabilir. )


- CERBEZE ile/ve/||/<>/> CEZBE

( Güzel konuşma. | Beceriklilik, girginlik. | Kurnazlık, hilekârlık. İLE Bir duygu ya da bir inanışın etkisiyle ölçüsüzce coşup kendinden geçme. | Çekilme, çekim. )


- CESÂRET:
KORKUNUN YOKLUĞU ile/ve/değil/+/||/<>/< BENCİLLİĞİN BULUNMAMASI


- CESÂRET:
"SEÇTİKLERİMİZ" değil VAZGEÇTİKLERİMİZ


- CESÂRET:
DEVAM EDEBİLME GÜCÜ ile/ve/değil/||/<>/< HİÇ GÜCÜMÜZ KALMADIĞINDA, DEVAM EDEBİLMEK


- CESÂRET/CESUR ve/<> AZİM/Lİ


- CESÂRET ile/ve/<> AYKIRILIK


- CESÂRET ile/ve/değil/||/<> GÖZDEN ÇIKARMAK


- CESÂRET ile/ve/||/<>/> GÜÇ ile/ve/||/<>/> MUTLULUK

( En kısa sürede özür dileyerek. İLE/VE/||/<>/> En kısa sürede affederek. İLE/VE/||/<>/> En kısa zamanda unutarak. )


- CESÂRET ile/ve/||/<>/> OLASILIK/RİSK/MUHÂTARA[Ar. < HATAR]

( Almaya cesâret edemediğimiz riskleri alanlar, yaşamak istediğimiz yaşamı yaşar. )

( COURAGE vs./and/||/<>/> RISK )


- CESÂRET ve/||/<>/>/< YARATICILIK

( Önderden gelir. VE/||/<>/>/< Takımdan gelir. )


- CESUR ÖNDERİN ANLATACAĞI:
"BAŞARI/SIZLIK" değil/yerine/< GELİŞİM


- CESUR/CESURCA değil/yerine/= YÜREKLİ/KORKUSUZ/GÖZÜPEK


- CEVAZ BAHŞ değil/yerine/= OLUR VEREN


- CEVDET-İ RAVİYE ve/||/<> KUVVET-İ AZİME

( Düşünme gücü/yetisi. VE/||/<> Yapma gücü/yetisi. )


- ÇEVRE İÇİN YAŞAMAK değil/yerine ÇEVRE İLE BİRLİKTE YAŞAMAK


- ÇEVRE ile ETRAF


- ÇEVRECİ/LİK ile/ve/değil DOĞACI/LIK


- Çevrenle KONUŞ!!!


- ÇEVREYİ KORUMALI!


- CEZA:
AMAÇ değil/yerine/>< ARAÇ

( [bkz.] CESARE BECCARIA[15 Mart 1738 - 28 Kasım 1794] )


- CEZÂ ile/ve/değil/yerine/||/<> CEFÂ


- CEZÂ ile/ve/=/||/<>/>/< RAHMET

( Hem suçlu, hem de mağdur için. )


- CEZÂDA AŞIRIYA DÜŞMEK değil/yerine/>< HATAYLA BERAAT


- CEZBE ve/<> HİZMET


- CHANGE ve/||/<>/> CHANCE

( Değişim. VE/||/<>/> Kazanma olanakları/olasılıkları. )


- CHARLES TRIPP ve/||/<> ELI BOWEN

( Çift kişilik[tandem] bisikleti, elleri olmayan Charles Tripp ile ayakları olmayan Eli Bowen, 1891'de icat etmiştir. )

( )


- ÇİÇEK MUHABBETÇİÇEĞİ

( Muhabbetçiçeğigillerden, çiçekleri yeşilimtırak beyaz, güzel kokulu bir süs bitkisi. )

( RESEDA ODORATA )


- CİCİM AYLARI ile/ve/> GEÇİM AYLARI


- CİDDİYET:
SURATSIZLIKLA ile/değil İLKELERLE


- CİDDİYET ve/> GÜVEN ve/> YAKINLIK


- CİDDİYET ve/<> NEŞE

( Riyasız neşe. VE/<> ... )


- CİDDİYET ile/ve/değil/yerine TUTARLILIK

( KONSEKAN: Tutarlı, mantıklı davranan. Yargıları mantığa uygun olan. )


- ÇİFT ile/ve/değil İKİLİ


- ÇIKAR "AHLÂKI" ile/değil/yerine FERÂGAT AHLÂKI

( MORALS OF PROFIT vs. MORALS OF ABNEGATION )


- ÇIKAR(LAR)INI "DÜŞÜNMEK/İSTEMEK/BEKLEMEK" değil/yerine/>< HAK ETTİKLERİNE VE/VEYA ETTİĞİN KADARINA RIZÂ GÖSTERMEK


- ÇIKAR(LAR)INI DÜŞÜNME/K ile/değil/yerine ONU(N)/ÖTEKİ(Nİ)/SENİ(N) (İYİLİĞİN/ÇIKARIN) (İÇİN) DÜŞÜNME/K


- ÇIKAR >< GÜZEL/LİK


- ÇIKAR ile/değil/yerine/>< HAK

( Bir şey, çıkar ise hak değildir.
Hak ise çıkar değildir.

Hukukun abecesi budur. )


- ÇIKAR ile/değil/yerine HİZMET


- ÇIKARIM ile/değil/yerine (SADECE) DÜŞÜNME

( [not] INFERENCE vs./but (ONLY) THINKING
(ONLY) THINKING instead of INFERENCE )


- ÇIKARLARIMIZI, BİRİLERİNDEN/ÖTEKİLERDEN ...:
!ÖNDE/ÜSTTE TUTMA(MA)K ile/değil/yerine AYRI TUTMA(MA)K


- ÇIKARSIZ ve/||/<> RİYÂSIZ


- ÇİLECİLİK = ZÜHDİYE = ASCETISM[İng.] = ASCÉTISME[Fr.] = ASKESE, ASKETIK[Alm.] = ASKEIN[Yun.]


- CIMON ve/||/<> PERO

( )

( Barok tarzının önde gelen adlarından Paul Rubens'in, 1635'te yaptığı bu tablo, Rusya'nın St. Petersburg kentinde bulunan Hermitage Müzesi'nde sergileniyor.

Elleri bağlanmış yaşlı adam Cimon, dönemin iktidarı tarafından itirafa zorlanmak için açlığa mahkum edilmiş. Yeni doğum yapan kızı Pero, büyük zorluklarla gardiyanlara rüşvet vererek babasını ziyaret eder ve kendi sütüyle babasını açlıktan ve ölümden korumak için emzirir.

Kızın yüzündeki kaygı, kapıya baktığı açıkça görülen duruşu, babasının omzunu şefkatle kavrayışı, güçlü duruşu ve cesareti yansıtmış. Babanın, kızının memesini emerken yüzünde oluşan o çaresizliğini, ellerini koyuş biçimi ve gövde dili ile kabullenişini harika yansıtmış ressam.

Nasıl bakarsak o'yuz, o kadarız.
Ne okursak o'yuz, o kadarız.
Ne anlarsak o'yuz, o kadarız.
Ne yersek o'yuz, o kadarız.
Bakış açımız, bizi anlatır; baktığımız şey değil.

Sanatın gücü, işte budur. )


- CİMRİ/LİK, HASİS/LİK, PİNTİ/LİK ile/değil/yerine TUTUMLU/LUK

( BUHL/BUHÛL, HİSSET ile/değil/yerine ... )

( STINGI/NESS, PARSIMONIOUS vs./and THRIFTY/NESS
THRIFTY/NESS instead of STINGI/NESS, PARSIMONIOUS )


- ÇIPLAK/LIK(") ile/ve/değil/||/<>/< (")ŞEFFAF/LIK(")

( BÜREHNEGÎ/BEREHNEGÎ ile/ve ... )


- ÇİRKİN ile/değil YETERİNCE GÜZEL DEĞİL


- ÇİVİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< ÜTÜ

( Bozan/delen [olmak]. İLE/VE/||/<>/>< Düzelten [olmak]. )


- Çıfıt ile çıfıt

( Yahudi. İLE Hileci, düzenbaz. )


- CLOSE vs. CLOSE

( Kapalı. İLE Yakın/lık. )


- CLOSE vs. CLOSE

( Kapalı. İLE Yakın/lık. )


- ÇOCUĞUMUZ, BÜYÜR VE GELİŞİRKEN:
"BEKLEDİĞİMİZ" ile/değil/yerine/>< GERÇEKTE OLAN

( )


- ÇOCUĞUMUZUN SEVGİSİ:
| HASTA OLAN ve KAYIP OLAN ve KÜÇÜK OLAN | ve/değil/||/<>/>/< HEPSİ

( | İyileşene kadar. VE/||/<> Dönene kadar. VE/||/<> Büyüyene kadar. | VE/DEĞİL/||/<>/< Ölene kadar. )


- ÇOCUK DÜŞÜNCESİ ile/değil/yerine ŞİZOİD DÜŞÜNCE ile/değil/yerine BİRLİK DÜŞÜNCESİ


- ÇOCUK GELİŞİMİNDE:
3 ile/ve/||/<> 6 ile/ve/||/<> 9 ile/ve/||/<> 12

( Çocuklarımızın fiziksel ve zihinsel sağlığı için...


3 yaşından önce televizyon izletmiyoruz!...
İLE/VE/||/<>
6 yaşından önce bilgisayar oyunları oynatmıyoruz!...
İLE/VE/||/<>
9 yaşından önce tek başına internete girmesine izin vermiyoruz!
İLE/VE/||/<>
12 yaşından önce de sosyal medya kullanmalarına izin vermiyoruz!... )

( )


- ÇOCUK YETİŞTİRMEDE:
"OLDUĞU KADAR" ile/ve/değil/yerine/ ||/<>/> OLABİLDİĞİ KADAR


- ÇOCUK:
"BİZE AİT/BİZİM" değil BİZDEN


- ÇOCUK/LUK ile/> YETİŞKİN/LİK

( [Sorumluluğu] Dışarıda/başkalarında bekleyen/"gören". İLE/> Kendinde bulan/üstlenen. )

( Sorumsuzluk. İLE/> Sorumluluk. )

( Yabancılık. İLE/> Özdeşlik. )

( Oyunlarla aldatılır. İLE/> Yeminlerle aldatılır. )

( Hiçbir şeyde, "her şeyi bulur". İLE/> "Her şeyde", hiçbir şey bulamaz. )


- ÇOCUKLAR:
"İSTEDİĞİMİZ GİBİ" değil/yerine/< YETİŞTİRDİĞİMİZ GİBİ


- ÇOCUKLARI TERBİYE ETMEK ile/ve/değil/yerine KENDİMİZİ TERBİYE ETMEK


- ÇOCUKLARIN, KARANLIKTAN KORKMASI
ile/değil/ne yazık ki/>
"YETİŞKİNLERİN", AYDINLIKTAN KORKMASI


- ÇOCUKLARIN/BAŞKALARININ TAKİP ETTİĞİ/EDECEĞİ:
İŞARET PARMAĞIMIZ değil AYAK İZİMİZ


- ÇOĞALTMA ile/ve ZENGİNLEŞTİRME

( DIFFRACTION avec/et ... )

( TEKÂSÜR/TEKSÎR[< KESRET] ile/ve ... )


- ÇOĞU ÖLÜM ve/=/||/<> ERKEN ÖLÜM


- ÇOĞUNLUĞUN:
İSTEDİĞİNİ İSTEMEMEK ile/ve/<> İSTEMEDİĞİNİ İSTEMEK


- ÇOĞUNLUK/AZINLIK değil/yerine HEP BİRLİKTE


- ÇOĞUNLUK ile NİTELİKLİ ÇOĞUNLUK


- ÇOK BİLGİLİ OLMAK ile/ve/||/<>/> ÇOK GÜZELLİK VE ACI GÖRMEK/YAŞAMAK


- ÇOK DÜŞÜNME" ile/ve/değil/yerine İYİ/DOĞRU/YETERLİ/NİTELİKLİ DÜŞÜNME

( Çok düşün(ül)memeli, iyi/doğru/yeterli/nitelikli düşün(ül)meli! )

( [not] TO THINK MUCH vs./and/but TO THINK WELL/RIGHT/ENOUGH/QUALIFIED
TO THINK WELL/RIGHT/ENOUGH/QUALIFIED instead of TO THINK MUCH )


- ÇOK GÜZELSİN! DEMENİN:
ÖNCESİ ile/ve/||/<>/> SONRASI

( )

( "Çok Güzelsin!" Demenin Etkileri... yazısı için burayı tıklayınız... )


- ÇOK İKEN ve/||/<> AZ İKEN

( Çok tüketme/yelim! VE/||/<> Çok çalış/alım! Dilenme/yelim! )


- ÇOK MUHABBET, TEZ AYRILIK GETİRİR ile/ve/değil/yerine/||/<> VUSLATTA, GINA VARDIR ile/ve/değil/yerine/||/<> GÖZDEN IRAK/UZAK OLAN, GÖNÜLDEN DE UZAK OLUR


- ÇOK SEVMEK değil/yerine SEVMEK

( Neyi çok[gereğinden fazla] seversek, canımızdan olduran odur. )


- ÇOK SEVMEK ile/değil/yerine SEVMEK


- ÇOK ŞEYDEN HABERDAR OLMAK ile/ve/değil/yerine BİRBİRİMİZİ DİNLEMEK


- ÇOK TERBİYESİZ ile ÇOK TERBİYELİ

( İkisi de çok tehlikelidir. )


- ÇOK YAŞAMAK ile/ve/değil/yerine İYİ/NİTELİKLİ YAŞAMAK

( Nicelikli. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Nitelikli. )

( Yaşlanılan gün/saat/dakika/ÂN. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Yaşanılan gün/saat/dakika/ÂN. )


- ÇOK YEMEK ile/değil/yerine YEMEYİ SEVMEK

( [not] TO EAT MUCH vs. TO LOVE TO EAT
TO LOVE TO EAT instead of TO EAT MUCH )


- ÇOKLUK ve ANLAYIŞ


- ÇOKLUK ile/ve/<>/= BİRLİK


- ÇÖKMEK ile/ve/değil/||/<>/< ÇULLANMAK


- ÇÖP ve/<> KİLO

( Ancak/sadece kişinin/insanın oluşturdukları. )


- ÇÖPE değil/yerine GERİ DÖNÜŞÜME


- COŞKU ile DİDİŞME


- COŞKU ve ŞİMDİ/LEŞTİRME


- Coşkulu KONUŞ!!!


- COŞKUNLUK ile CEZBE


- COŞMAK ile/ve/<> KOŞMAK


- ÇÖZÜM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇÖZÜMLEME

( Çözümleme/sorgulama(analiz), her durum/konu/ayrıntı için söz konusuyken; ("kökten/toptan") "çözüm", her durum için olanaklı değildir.

Sorumluluğumuz ve önceliğimiz de çözmek değil çözümlemektir.

Çözümleme varsa çözüm ya da ara çözüm de yakınında bir yerde bulunacaktır. )


- ÇÖZÜMLER ÜZERİNE KONUŞMAK ve/||/<>/> ÇÖZÜM ÜRETİR


- ÇÖZÜMÜN BİR PARÇASI DEĞİLSEK, SORUNUN BİR PARÇASIYIZDIR ile/ve/||/<> YAŞAMAKLA MEŞGUL OLMAZSAK, ÖLMEKLE MEŞGUL OLURUZ


- CÛD ile (CÛD-İ) KEREM ile (CÛD-İ) SEHÂ ile SADAKA

( El açıklığı. cömertlik. | Taşmak, dışlaşmak. | İstenilmeden vermek. İLE/VE/||/<>/> İstenildiğinde vermek. İLE/VE/||/<>/> Gerektiği kadar, ölçüsünde vermek. İLE/VE/||/<>/> Manevi olarak vermek. )


- CUMHUR MÜEZZİNLİĞİ'NDE:
HAYYE ALE'S-SALÂH'A KADAR ile/ve HAYYE ALE'S-SALÂH'LA BİRLİKTE

( Bir müezzin. İLE/VE Tüm müezzinler ayakta olmak üzere, cemaatle birlikte. )

( Genellikle, Hüseynî makamında okunur. )


- CÜNÛN ile FÜNÛN ile SÜKÛN

( Coşkunluk. [Aşkın öncesi]. İLE İlim. [Aşkın ortası]. İLE Sakinlik. [Aşkın sonu]. )


- DAĞ OLMAK ile/değil/yerine VADİ OLMAK

( Yağmur yağar ama akar gider. İLE/DEĞİL/YERİNE Yağmuru toplar, göl olursun. )


- DAĞITIM ile/ve/<> BÖLÜŞÜM


- DAHA "AKILLI" OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DAHA DİSİPLİNLİ OLMAK


- DAHA AZ DÜŞÜN! ile/ve/<> DAHA ÇOK DÜŞÜN!

( [Düşündüğün...] Kendini, kötü hissettiriyorsa/hissett(ir)diğinde. İLE/VE/<> Kendini, iyi hissettiriyorsa/hissett(ir)diğinde. )


- DAHA ÇOK İNANAN:
CAMİLERDE ve/değil/||/<> HASTAHANELERDE


- DAHA ÇOK SARILMA:
DÜĞÜNLERDE ve/değil/||/<> OTOGARLARDA


- DAHA ÇOK SEVEN ile/ve/||/<>/< DAHA AZ SEVEN

( Sevdiğine ve hemen hemen her söylediğine/istediğine/kararına, onu kaybetmemek için "Olur." der. İLE/VE/||/<>/< Bu nedenle de ilişkiyi yönetir. )


- DAHA GÜZEL değil/yerine BAŞKA/AYRI BİR GÜZEL


- DAHA İYİ DUYMAK/DİNLEMEK ile/ve/||/<>/> BAĞ KURMAK


- DAHA İYİ OLAN ile/ve/||/<> DAHA İYİ HİSSETTİREN


- DAHA ÖZEL ALGILA/YORUMLA! ile/ve/<> DAHA GENEL DÜŞÜN

( Kendini, iyi hissettiğinde. İLE/VE/<> Kendini, kötü hissettiğinde. )


- DALGA GEÇMEK İÇİN GÜLMEK ile/değil SEVDİĞİNDEN DOLAYI GÜLMEK


- DALGA GEÇMEK ile/değil/yerine (SADECE) TAKLİT ETMEK

( Bozarak, yamultarak tekrar/taklit. İLE/DEĞİL/YERİNE Birinin davranışını/tutumunu, sözünü/sesisini gerçeğine en yakın durum çabasıyla tekrarlama. )

( Olumsuz. İLE/DEĞİL/YERİNE Olumlu ya da nötr. )

( Gereksiz, yersiz, anlamsız. İLE/DEĞİL/YERİNE Belirli bir ölçüde kabul görebilecek kadar/biçimde. )


- DALINI KIRMAMAK ve/||/<> GÜVENİNİ KIRMAMAK

( Ağaçtan, meyve almak istiyorsak... VE/||/<> Kişilerden, sevgi bekliyorsak... )


- DALKAVUK OLMAK değil/yerine DAL OLMAK


- DALKAVUK ile/değil/yerine/>< SOYTARI

( "Erke/kişiye/saraya". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Halka. )


- DANIŞMA ve/||/<>/> DAYANIŞMA

( Bin bilsek de bir bilene danışmak gerek. )


- DANIŞMAK ile/ve/||/<>/> BİLGİ VERMEK


- DANS EDELİM! ve/||/<> ŞARKI SÖYLEYELİM! ve/||/<> SEVELİM! ve/||/<> YAŞAYALIM!

( Hiçkimse izlemiyormuş gibi. VE/||/<> Hiçkimse dinlemiyormuş gibi. VE/||/<> Hiç incinmemiş gibi. VE/||/<> Dünya, cennetmiş gibi. )


- DANS:
YATAY İSTEK ve/||/<>/> DİKEY ANLATIM


- DÂR-ÜL ACEZE ile/||/<> DÂR-ÜL BEDÂYİ ile/||/<> DÂR-ÜL ELHAN ile/||/<> DÂR-ÜL FÜNÛN ile/||/<> DÂR-ÜL MUALLİMAT ile/||/<> DÂR-ÜL MUALLİMİN ile/||/<> DARÜŞŞAFAKA ile/||/<> DARÜŞŞİFA

( Düşkünler evi.[1895] İLE/||/<> İstanbul Belediyesi'ne ait ilk tiyatro.[1913] İLE/||/<> İstanbul'da kurulan ilk müzik okulu.[1917] İLE/||/<> Üniversite, fenler evi.[1845] İLE/||/<> İstanbul'da kurulan ilk kız öğretmen okulu.[1869] İLE/||/<> İstanbul Fatih'te kurulan erkek öğretmen okulu.[1848] İLE/||/<> İstanbul Fatih'te, Abdülaziz'in desteğiyle kurulan yoksul, öksüz ve yetimlere ait yatılı lise. İLE/||/<> Sağlık yurdu. )


- DARILMA ile/değil/yerine/>< DAYANMA


- DARILMAK ile/değil/yerine/>< SARILMAK


- DÂVÂ "GÜTMEK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/> "DÂVÂ GÖRMEK"


- DÂVÂ ile/ve/||/<>/< DÂVET

( TRIAL vs./and SUMMON/SUMMONS )


- DAVÂ ile/ve/değil/yerine HİZMET


- DAVÂ değil/yerine/>< TERK-İ DAVÂ


- DAVAR ile/değil/yerine BU DA VAR

( … İLE/DEĞİL/YERİNE )


- DAVET:
SÖZ İLE ile/ve/değil/||/<>/< HÂL İLE


- DAVET/İYE değil/yerine/= ÇAĞRI KÂĞIDI, OKUNTU


- DAVET ve/<>/> İCÂBET


- DAVRANIŞ ve/<> İYİ NİYET

( Davranışların en iyisi iyi niyetten, niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır. )


- DAVRANIŞ ile/ve/<> KURTARICI DAVRANIŞ


- DAVRANIŞLARIMIZ:
"İYİ/KÖTÜ" ile/ve/değil/||/<> GÜÇLÜ/ZAYIF


- DAVRANIŞSAL YAKLAŞIM ile/ve/||/<> BİLİŞSEL YAKLAŞIM


- DAYANÇ'TA/SABIR'DA:
METÂNET ile HOŞGÖRÜ ile DUA ile GÖZYAŞI ile HASRET ile AŞK

( Acıya sabredersek. İLE Kişilere sabredersek. İLE Dileğe sabredersek. İLE Duygulara sabredersek. İLE Özleme sabredersek. İLE Sevgiye sabredersek. )

( Madem görüyorsunuz... O zaman, hoşgörün!
[Âşık Veysel] )


- DAYANÇ/SABIR:
BOYUN EĞMEK değil/yerine ÇABA GÖSTERMEK


- DAYANÇ/SABIR ve/||/<> BEKLEMEK


- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DİNGİNLİK

( PATIENCE vs./and/<> INERTIA )


- DAYANÇ/SABIR ile/ve MÜCADELE (ETMEK)

( Sabırla koruk tut, yaprağı Atlas olur. )

( PATIENCE vs./and TO STRUGGLE )


- DAYANIKLI/LIK ile/ve/||/<> AĞIRBAŞLI/LIK

( METÂNET ile/ve/||/<> VAKAR )


- DAYANIKLI/LIK ile SAĞLAM/LIK

( ENDURANCE vs. STRENGTH )

( FORTITUDO cum ... )


- DAYANIKLILIK ile/ve DAYANIŞMA

( ENDURANCE vs./and/<> SOLIDARITY )


- DAYANIKLILIK ve/||/<> GÖNÜL FERAHLIĞI ve/||/<> MERHAMET ve/||/<> SABIR

( Daha yüksek bir terbiye yoktur. VE/||/<> Daha büyük bir mutluluk yoktur. VE/||/<> Daha kutsal bir görev yoktur. VE/||/<> Daha etkili bir güç yoktur. )


- DAYANIŞMA:
MEKANİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ORGANİK


- DAYANIŞMA ile/ve/<> GÜVEN

( Kişiler, kendilerine değil birbiriyle dayanışma içindelerse güven duyabilir ve yansıtabilir. [özellikle de eşler ve ortaklar!] )

( Aslanlar [ve birçok güçlü görünen hayvan] bile tek başına yeterli güçte değildir. Ancak birlikte ve dayanışmayla ayakta kalırlar. )

( Loncaları inceleyiniz. )

( SOLIDARITY vs./and/<> TRUST/CONFIDENCE )


- DAYANMA ile KATLANMA


- DAYANMAK ile ABANMAK

( TO LEAN vs. TO LEAN AGAINST/OVER )


- DAYANMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BIRAKMAK


- DAYATILAN ile/değil/yerine BENİMSETİLEN


- DAYATMA değil/yerine/>< DAYANIŞMA


- DAYATMA ile/ve/değil/||/<>/< YÖNLENDİRME


- DAYATMA ile/değil/yerine ZORUNLULUK


- DEDE/NİNE
ile/ve/||/<>/>
ANNE/BABA
ile/ve/||/<>/>
ABLA/AĞABEY
ile/ve/||/<>/>
BEN
ile/ve/||/<>/>
ERKEK/KIZ KARDEŞ

( )

( SOFU/SOBO to/||/<>/> HAHA/ÇİÇİ to/||/<>/> ANİ/ANE to/||/<>/> WATAŞİ to/||/<>/> OTOTO/İMOTO )


- DEĞER/LER ile/ve/<> KAVRAM/LAR

( Uğruna yaşanılacak kavramlar. İLE/VE/<> ... )

( VALUE/S vs./and/<> CONCEPT/S )


- DEĞER ile/ve/<>/< KULLANIM DEĞERİ ile/ve/<>/< PAYLAŞIM DEĞERİ ile/ve/<>/< DEĞİŞİM/SOYUT DEĞERİ ile/ve/<>/< ÜRETİM DEĞERİ ile/ve/<>/< ARTI DEĞERİ


- DEĞER ile/ve/<> NİYET

( VALUE vs./and/<> INTENTION )


- DEĞERİNİ:
TAKDİR (ETMEK) ile/ve/||/<>/> TESLİM (ETMEK)


- DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

( DEĞERİNİ/Zİ BİLİN!

Kırlangıç, bir adama âşık olmuş.

Penceresinin önüne konmuş, tüm cesâretini toplamış, tüylerini kabartmış, güzel durduğuna iknâ olduktan sonra...

Küçük, sevimli gagasıyla cama vurmuş.

Tık... tık... tık...

Adam, cama bakmış. Ama içeride kendi işleriyle ugraşıyormuş. Bir meşgulmüş, bir meşgulmüş! Kimmiş, onu işinden alıkoyan?

Minik bir kırlangıç!

Heyecanlı kırlangıç, telâşını bastırmaya çalışarak, deriiin bir soluk almış, şirin gagasını açmış, sözcükler dökülmeye başlamış:

- Hey adam! Ben seni seviyorum. Nedenini, niçinini sorma. Uzun zamandır, seni izliyorum. Bugün, cesâret buldum konuşmaya. Lütfen, pencereyi aç ve beni içeri al. Birlikte yaşayalım.

Adam birden parlamış.

- Yok daha neler?

- Durduk yerde sen de nereden çıktın şimdi? Olmaz alamam! demiş.

Gerekçesi de sersemceymiş:

- Sen kuşsun! Hiç kuş insana aşık olur mu?

Kırlangıç mahçup olmuş. Başını önüne eğmiş. Ama pes etmemiş, bir süre sonra tekrar pencereye gelmiş, gülümseyerek bir kez daha şansını denemiş:

- Adam, adam! Haydi aç artık şu pencereni. Al beni içeri! Ben, sana dost olurum. Hiç canını sıkmam.

Adam, kararlı; adam, ısrarlı:

- "Yok, yok ben seni içeri alamam" demiş. Biraz da kabaymış, sözü kısa kesmiş:

- "İşim gücüm var, git başımdan!"

Aradan bir zaman geçmiş. Kırlangıç, son kez adamın penceresine gitmiş:

- "Bak! Soğuklar da başladı, üşüyorum dışarıda. Aç şu pencereyi, al beni içeri! Yoksa, sıcak yerlere göç etmek zorunda kalırım. Çünkü, ben ancak sıcakta yaşarım. Pişman olmazsın, seni eğlendiririm. Birlikte yemek yeriz, bak hem sen de yalnızsın! Yalnızlığını paylaşırım..." demiş.

Bazıları, gerçekleri duymayı sevmezmiş. Adam, bu yalnızlık sorununa içerlemiş. Pek bir sinirlenmiş.

- "Ben, yalnızlığımdan memnunum!" demiş... Kuştan, onu rahat bırakmasını istemiş. Düpedüz kovmuş. Kırlangıç, son denemesinden de başarısızlıkla çıkınca, başını önüne eğmiş, çekip gitmiş.

Yine aradan zaman geçmiş. Adam, önce düşünmüş, sonra itiraf etmiş:

- "Hay benim akılsız başım" demiş.

- "Ne kadar aptallık ettim! Beklenmedik bir anda karşıma çıkan bir dostluk fırsatını teptim. Niye onun teklifini kabul etmedim ki? Şimdi böyle kös kös oturacağıma, zevkli vakit geçirirdik birlikte."

Pişman olmuş olmasına ama iş işten geçmiş. Yine de kendini rahatlatmayı ihmal etmemiş:

- "Sıcaklar başlayınca, kırlangıcım nasıl olsa yine gelir. Ben de onu içeri alır, mutlu bir yaşam sürerim."

Ve çok uzunca bir süre, sıcakların gelmesini beklemiş. Gözü yollardaymış. Yaz gelmiş, başka kırlangıçlar gelmiş. Ama... Onunki hiç görünmemiş!

Yazın sonuna kadar penceresi açık beklemiş ama boşuna. Kırlangıç, yokmuş!

Gelen başka kırlangıçlara sormuş ama gören olmamış. Sonunda, danışmak ve bilgi almak için bir bilge kişiye gitmiş.

Olanları anlatmış. Bilge kişi, gözlerini adama dikmiş ve demiş ki:

- "Kırlangıçların yaşamı, altı aydır..."

* * * * *

Yaşamda bazı fırsatlar vardır, yalnızca bir kez elimize geçer ve değerlendiremezsek uçup gider.

Yaşamda bazı kişiler vardır, sadece bir kez karşımıza çıkar, değerini bilemezsek kaçıp gider. Ve asla geri gelmezler. )


- DEĞERLERİ BELİRLEMEK değil/yerine/< DEĞERLERİN, BİZİM İÇİN DEĞERİ


- DEĞERLİ OLAN BİR ŞEYİ/ŞEYLERİ SEVMEK ile/ve/<>/değil/yerine DEĞERİ SEVMEK

( [not] TO LOVE WHICH ARE VALUED vs./and/<>/but TO LOVE THE VALUE
TO LOVE THE VALUE instead of TO LOVE WHICH ARE VALUED )


- DEĞERLİ ile/ve/||/<> GÜÇLÜ


- DEĞİLLEME ve/> AŞKINLIK


- DEĞİLLEME ve BÜTÜNLÜK

( NEGATION and INTEGRITY )


- DEĞİŞ(TİR)MEYE ÇALIŞMAK ile/ve/değil/yerine/< ANLAMAYA ÇALIŞMAK


- DEĞİŞEREK DEVAM ETMEK ile/ve/||/<>/> DEVAM EDEREK DEĞİŞMEK


- DEĞİŞİM'DE:
ÖZ ile/ve/<> HAL/LER ile/ve/<> HEM ÖZ, HEM HAL/LER

( Başkalaşım [tagayyür]. İLE/VE/<> Değişim [tahavvül]. İLE/VE/<> Gelişim [tekâmül]. )


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<>/>/< AÇILIM


- DEĞİŞİM ile/ve/değil/||/>< DEVİNİM


- DEĞİŞİM ile/ve/||/<>/> DEVRİM


- DEĞİŞİMİN:
KURBANI OLMAK değil/yerine/>< USTASI OLMAK

( [not] TO BE VICTIM OF CHANGE vs./but BEING MASTER OF CHANGE
BEING MASTER OF CHANGE instead of TO BE VICTIM OF CHANGE )


- DEĞİŞMEK ile/ve/değil/||/<>/< FARKINA VARMAK


- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine ZENGİNLEŞTİRMEK


- DEHÂ:
%1 ile/ve/değil/||/<>/< %99

( "İlham." İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Ter/çalışmak. )


- DELİ ile/ve/değil ÂŞIK


- DELİ ile DÎVÂNE

( Dîvan'dan, bir söz çıkar, âleme sığmaz. Dîvâne'den bir söz çıkar, Dîvân'a sığmaz. )

( "Ârifim ben!" diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!
[ Bâyezîd-i Bistâmî, bir tımarhanenin önünden talebeleriyle birlikte geçiyormuş.

Onlara ders vermek üzere hekime sorar:
"Sen akıl hastalıklarına çare buluyorsun, günah derdine de bir çâre var mı?"

Hekim, başını kaşıya dursun,
bir deli yanıt verir:
"İstiğfar kökünü tövbe yaprağıyla karıştırmalı,
gönül havanına koyup tevhid tokmağıyla dövmeli,
insaf eleğinden eleyip gözyaşıyla hamur etmeli,
aşk ateşinde pişirip muhabbet balıyla karıştırmalı
ve kanaat kaşığıyla da gece gündüz yemeli!"

Delinin bu sözü bittikten sonra, Bâyezid-i Bistâmi şöyle der:

"Ârifim ben!" diye hiçbir kimseye ta'n etme sen,
Defter-ü-divâna sığmaz söz gelir, dîvâneden!] )

( Harabât ehlini hor görme şâkir
Defîneye mâlik vîrâneler var )

( Defter-i irfâna sığmaz söz gelir divâneden - İsmail Güleç )


- DELİ ile/değil MECZUB

( "Deliyim!" demek, bir şey değil. Önemli olan, zırva bulabilmekte! )

( Delileri, zihinlerini yorarak sınarlardı. Zihin yorulunca kendini bırakır, delilik hali varsa böylece meydana çıkardı. )

( Delilerin sınavı, posteki saymaktı. )

( Akl-ı maaş'tan kayan. İLE Akl-ı maad'dan kayan. )

( Maddî ve siyasi iradedeki boşluk artırır. İLE Manevî alandaki boşluk artırır. )


- DELİ ile VELÎ ile ÖLÜ

( Kendini kurtarmış. İLE Kendini kurtarmışlıkla birlikte bir başkasını daha kurtarabilme olanağı/kudreti bulunan. İLE ... )

( [Sürekli] Anlaşılmaya çalışan. İLE/VE Anlamaya çalışan. İLE Anlayabileceği bir şeyi kalmayan. )

( ... İLE Ermiş, seven, dost, sahip. | Tüm işlerini, Allah'a sunan kişi. İLE ... )

( Akıl, baştan çıkarsa. İLE Dünya, senden çıkarsa. İLE Sen, dünyadan çıkarsan. )


- DELİRTME değil/yerine/>< BELİRTME

( Zihnin başedemediği tek şey belirsizliktir. Eğer yakınlarımızı "delirtmek" istemiyorsak, ancak zihnimizden/düşünce(ler)mizden/niyetimizden/yaklaşımımızdan ve/ya da durumumuzdan çevremizi haberdar ederek buna engel olabiliriz. Konuşmayarak, "susmayı"/"az konuşmayı" bir "beceri/fark" görerek iletişim ve paylaşım içinde olamaz, ortak alanda, birlikte hareket edemeyiz. )


- DEME!
"TARLADA HASADIM VAR" ve/||/<> "EVLÂDIM VAR"

( Eline geçmedikçe. VE/||/<> El koynuna girmedikçe. )


- DEMEDİKLERİMİZİ DEMESİNLER ile/değil/yerine/||/<>/< "İSTEDİKLERİNİ DESİNLER"


- DENEME-YANILMA değil/yerine YAŞANMIŞLIKLARDAN DERS ALMAK


- DENEMEK > TAKLİT ETMEK değil/yerine/></> DÜŞÜNMEK

( En acı olan. > En kolay olan. DEĞİL/YERİNE/<>/> En akıllıca olan. )


- DENETİM/KONTROL ile/ve/<> HAKİMİYET

( CONTROL vs./and/<> SOVEREIGNTY/DOMINATION )


- DENETİMCİ/LİK ile/ve/<> KATILIMCI/LIK


- DENEYEREK DENEYİMLEDİKLERİMİZ ile/ve/||/<> DENEYİMLEYEREK DENEDİKLERİMİZ


- DENEYİM:
YAŞLANARAK değil YAŞAYARAK


- DENEYİM ile/ve BİRİKİM

( Doğrudan deneyim, tek geçerli doğrulamadır. )

( Geçmiş deneyimlere göre davranmayalım, yeniden deneyelim. )

( Tüm deneyim, imgelemeden doğmuştur. )

( Direct experience is the only valid confirmation.
All experience is born of imagination. )

( EXPERIENCE vs./and ACCUMULATION )


- DENEYİM ile/ve/||/<>/> DÜZENLEYİCİ DENEYİM


- DENEYİM ile/değil KUŞKUCULUK

( Bazı kisiler, yavaş yavaş, inanmamayı, güvenmemeyi, sevmemeyi ve tamamen kuşkucu olmayı öğrenir. Bu süreç gerçekleştiğinde de artık çok geçtir. Ne yazık ki, (bazı) "zihinlerin", "deneyim" dediği şey budur. Aklıyla bağlantısını kaybetmiş bir kişi, "deneyimli" olarak tanımlar kendini. )


- DENEYİM ile/ve PAYLAŞIM

( EXPERIENCE vs./and SHARING )


- DENEYİM ile/ve/değil/||/<>/< YÖNTEM

( Bireysel. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Bilimsel. )


- DENEYİME AÇIK/LIK ile/ve/<> DIŞADÖNÜK/LÜK


- DENEYİMLEMEK ile/ve/<> GÖZLEMLEMEK


- DENEYİMLENİLEBİLECEK OLANIN "İSTENİLMESİ/BEKLENİLMESİ" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DENEYİMLEMEKTE OLUNAN


- DENGE ile/ve/||/<> DENETİM


- DENGE ile/ve/<> DİNGİNLİK


- DENGE ve/<> HUZUR


- DENGE ve/||/<> SÜKÛNET


- DENGELEYİCİLİK ile/ve BÜTÜNLÜK


- DENGELİ ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜKLÜ


- DENGESİZ ile/değil DENGİ(/N/M) DEĞİL


- DENGİNİ ARAMAK/ARAYAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ ARAMAK/ARAYAN

( "Küçük zihinliler". DEĞİL/YERİNE İleri zihinliler. )


- DENKLİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK


- DENSİZ/LİK ile/ve/<> PATAVATSIZ/LIK


- DEPREM ve/||/<> YANGIN

( )


- DERDE:
DERMAN ile/ve/değil/yerine/||/<> TESELLİ


- DERDE:
DEVÂ ile/ve/değil/yerine/<> TESELLİ

( Gövdede. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Zihinde. )


- DERDEME = YEDİ GEZEGEN


- DERDİNE:
TÂLİP ile/ve/||/<>/> TÂLİM


- DERDİNİ SÖYLEMEYENE, DERMAN BULUNMAZ ile/ve/||/<> AĞLAMAYAN ÇOCUĞA MAMA VERİLMEZ


- DERİN BİR SOLUK ve/||/<> DERİN BİR ŞÜKÜR


- DERİN DERİN (DÜŞÜNMEK)


- DERİN DÜŞÜNME ve/<> TAHAMMÜL

( CONTEMPLATION and/<> ENDURANCE )


- DERİN DÜŞÜNMEK(TEFEKKÜR) ile/ve UYUMAK

( Uykunun karanlığı bile tazeleyici ve gençleştiricidir. )

( Uyanıkken bilinçlisiniz; uyurken sadece canlısınız. )

( FİKR-İ AMÎK[Ar. < UMK]: DERİN DÜŞÜNCE )

( CONTEMPLATION vs./and TO SLEEP
Even the darkness of sleep is refreshing and rejuvenating. )


- DERİN KONU ile CİDDİ KONU

( DEEP SUBJECT vs. SERIOUS SUBJECT )


- DERS ÇALIŞMAK ile/ve/> (NİTELİKLİ/AYRICALIKLI) ÇALIŞMAK

( STUDY vs./and/> WORKING )


- DERT ETMEK ile DERT EDİNMEK

( Kendinize zulmetmek için yollar icat etmeyin! )

( Don't invent self-inflicted cruelties. )


- DERT/LERİNİ ANLATMAK ile/değil/yerine (NİTELİKLİ VE YÜKSÜZ) İLİŞKİ (KURMAK)


- DERT ile/ve MUHABBET


- DERT ile/ve/= NİTELİK

( Baki olan bir dert edin! Bu fâni dünyada. )

( Ehl-i derdin sohbetine mahrem et! )

( Söylemem derdimi hemderde bile! )

( Allah derdinizi artırsın! )


- DERTLERİ "ÇOK/BÜYÜK" OLAN ve/||/<>/> GÜLÜŞÜ SICAK OLAN :)


- DERTLERİN ARTMASI ile/değil GERÇEKLERİN ANLAŞILMASI


- DERVİŞ =/||/<>/< DÜŞMANI OLMAYAN


- DESTEK ile/ve/<> DAYANIŞMA

( SUPPORT vs./and/<> SOLIDARITY )


- DESTEK ile/ve/<> PAYLAŞIM

( Ölçü, aynı şeye gülmek değil, aynı şeye ağlamaktır. )

( SUPPORT vs./and/<> SHARING )


- DESTEK ile/ve/<> SEFERBERLİK

( SUPPORT vs./and/<> MOBILIZATION )


- DESTEKLEME ile/ve/||/<>/> BÜTÜNLEŞTİRME


- DESTEKLEME ile/ve/||/<> KOLLAMA


- DEVAM ETMEK değil/yerine/= SÜRDÜRMEK / SÜRMEK/SÜRÜP GİTMEK


- DEVAM ETMELİ!
YAŞAMAYA ve/||/<>/> SEVMEYE ve/||/<>/> GÜLMEYE :)


- DEVAM ETTİRMEK/İDAME("İTAM/İTAME" değil!) ETTİRMEK değil/yerine/= SÜRDÜRMEK/SÜRMESİNİ SAĞLAMAK


- DEVEKUŞUNA:
UÇ! DENİLİNCE ve/||/<> KOŞ! DENİLİNCE

( Ben, "deveyim" demiş. VE/||/<> Ben, "kuşum" demiş. )

( "İşimize geldiği gibi yaşama"nın, zavallılık seviyesindeki yansıması. )


- DEVRİM "YAPMAK" ile/ve/<>/değil/yerine DEVRİM "YARATMAK"


- DEVRİM ile/ve/değil/||/<>/< DÖNÜŞÜM


- DİDİŞMEK ile HİZİPLEŞMEK/KLİK[Fr. < CLIQUE]

( HİZİP[Ar. < HIZB]: Bölük, kısım. | Kur'ân-ı Kerîm'in her cüzünün beş sayfalık bölümü. | Bir siyasi partinin içinde, partinin izlemekte olduğu ana siyasi çizgiye karşı olan, ayrı bir teşkilat merkezi bulunan ve partinin çoğunlukla aldığı kararlara karşı savaşan parti içi grup, fraksiyon, klik. )


- DİKEN YARASI ile/ve/||/<>/> GÜL KOKUSU

( Ayağında. İLE/VE/||/<>/> Göğsün[d]e. )

( Olmayan. İLE/VE/||/<>/> Süremez. )


- DİKKAT ÇEKMEK ile/ve/değil/yerine ÖNEMİNİ BELİRTMEK


- DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN:
HAVADA ile/ve/||/<> KİŞİDE

( Sislisine. İLE/VE/||/<> Sinsisine. )


- DİKKAT EKSİKLİĞİ/AZLIĞI ile/değil İLGİ EKSİKLİĞİ/AZLIĞI


- DİKKAT:
KENDİMİZE ile/ve/||/<> SÖZÜMÜZE

( Yalnızken. İLE/VE/||/<> Yalnız değilken. )


- DİKKAT ile/ve/||/<>/> RİKKAT( ile/ve/||/<>/> ZARÂFET ile/ve/||/<>/> MELÂHAT)

( Zihinde. İLE/VE/||/<>/> Kalpte. İLE/VE/||/<>/> Eylemde. İLE/VE/||/<>/> Yüzde. )

( İlgi, özen. İLE/VE/||/<> İncelik. | Merhamet, acıma. İLE/VE/||/<>/> Aklı, kötü düşüncelerden, kuruntu/vehm ve kuşku/şüphe/zanlardan arındırmak. İLE/VE/||/<>/> Güzellik, yüz güzelliği. )

( [özellikle] Kullandığımız sözcüklerde. İLE/VE/||/<> Kurduğumuz tümcelerde. İLE/VE/||/<>/> Davranışlarımızda. İLE/VE/||/<>/> Bakış ve duruşumuzda. )

( ATTENTION vs./and/||/<>/> GRACE vs./and/||/<>/> ELEGANCE vs./and/||/<>/> BEAUTY )


- DİKKATİNİ:
"ÇELMEK" değil ÇEKMEK


- DİL[Fars.] ile DÎL[Fars.] ile | [Tr.] DİL[Fars.] ile DİL[Fars.]

( Gönül, yürek/kalb. İLE Nokta. | Gönül, kalb. | Mandıra, ağıl. İLE | Ağız boşluğunda, tatmaya, yutkunmaya, sesleri boğumlamaya yarayan, etli, uzun, hareketli örgen. Tat alma örgeni. İLE Kişilerin, düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek için sözcüklerle ya da işaretlerle yaptıkları anlaşma. Lisan. )


- DİL ve/<> BİRLİK


- DİL ve/||/<> DİŞ

( DİL VE DİŞ

“Dişler, tüm organların aynasıdır” sözünü anımsayarak, “Dil neyin aynasıdır?” sorusuna bir yanıt arasak, hepimizin buluşma noktası “ÖZ” olacaktır.

“Dil, özümüzün aynasıdır”

“ÖZ <–> GÖZ <–> SÖZ” bağlantısı, nereden hareket edecek olursak olalım, üzerinde en çok durulması gereken ilişkidir. “Öz”ün üzerine fazla eğilmeye gerek kalmaksızın bizleri nereye ulaştırdığını biliyoruz. “Göz” üzerine de aynı ortak duygu ve düşüncelere sahip olarak, özümüzün kapısı olduğu noktasına ulaşıyoruz. “Söz” ise geçmiş, şimdi ve geleceğin; usumuzun, bilimin, felsefenin ve sanatın; iş ve özel yaşamın ve günlük yaşamdaki tüm sürecin en büyük aracıdır. Simge diliyle “Söz”, yazı diliyle “Söz”, sözün diliyle “Söz”, günlük yaşamımızın, düşünce ve duygularımızın ve tüm ilişkilerimizin aracı “Söz”.

Sevgili Yunus Emre’nin güzel sözü ile...

Keleci[sözü] bilen kişinün yüzünü ağ[ak] ede bir söz,
Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz.

Söz ola kese savaşı, söz ola kese başı,
Söz ola ağılı[zehirli] aşı bal ile yağ ede bir söz.




Psikoloji, 3D/6D temelli, "Düşünce, Duygu ve Davranışlar"ımızı anlamaya, incelemeye ve altında yatan nedenleri bulmaya çalışan bir bilim dalıdır. Hiçbiri birbirinden bağımsız olmadığı gibi ayrı ayrı düşünmek de pek olanaklı değildir. Bu doğrultuda, son zamanlarda çok yoğun ilgi gören Sinir Dili Programlaması(SDP ya da NLP), çalışmalarının da en büyük aracı olan söz -ve her bir sözcük- ile, tüm hücrelerimizin ve beynimizin programlanabilmesi yoluyla yaşamımıza katacağı gelişmişliği, derinliği, kolaylığı ve rahatlığı sağlatan bir disiplin. SDP tüm eylemlerimiz ile ağzımızdan çıkan her sözün nasıl ve ne kadar bağlantısının olabileceğini anlatır. Ayağını sürüyerek yürüyen bir kişinin, sözlerinin de ağzından uzata uzata, yayılarak çıktığını görebilirsiniz (ya da tam tersi). Yüzü asık birinin, her ne kadar hoş sözler kullansa bile sesinden psikolojik durumunu anlayabilirsiniz. Aynı bağlantılar dilimiz ve dişimize verdiğimiz önem için de geçerlidir. Diş fırçalama alışkanlığımız ile kullanacağımız sözcüklerin de bağlantısı vardır ve de dile, sözlerimize gösterdiğimiz özen ile diş fırçalama alışkanlığımızın. Dişimizin ne kadar önemli olduğunu biliriz fakat maalesef yeteri kadar özeni göstermeyiz.

Dile ve sözlerimize verdiğimiz önem ve duyarlılığımız nedir? Dilimizin de durumu aynı mı acaba? Aynı mı olmalı? Olmamalı mı? Peki nasıl? Bu durumu ne, kim, nasıl değiştirebilir? Tüm bu sorular ve benzerleri gibi daha birçok soruya verebileceğimiz yanıt aynıdır! KENDİMİZ!

Yaşamımızda pek dikkat edilmeyen, çok fazla karıştırılan fakat hiçbir zaman karıştırılmaması gereken bazı noktalar vardır. Bunların en çok yaşandığı altı hassas nokta ve şu oniki kavramın da ayrıntılarına sahip olmalı ve önemine çok dikkat etmeliyiz.

- GENEL ile ÖZEL;

- BİRİNCİL OLAN(/Olma[ma]sı Gereken) ile
İKİNCİL OLAN (/Olma[ma]sı Gereken);

- AMAÇ ile ARAÇ;

- SÜREÇ ile SONUÇ (Merkezlilik);

- KURAM(TEORİ) ile UYGULAMA(PRATİK);

- KORGU ile KAYGI


Konuşmalarımız, değerlerimiz ve tutumlarımız bazen Genel'den hareket ederek Özel'e, bazen de Özel'den hareket ederek Genel'e giderek devam eder. Fakat farkında olunması gereken bu ikisinin arasındaki geçiştir. Geçişteki dikkatsizlikler çok büyük sorunlara dönüşebilirler. Konu ve kavramları ele alışımızdaki sıralamada neyin öncelikli olduğu ve olmadığı bilinci, durumun ya da konunun bir Araç mı, Amaç mı? olduğu sorusunun her an farkındalığımızda olması en dikkat edilmesi gereken noktalardandır. Süreç ve Sonuç’un birbirinden ayrı olmadığı, dengeli bir durumda olması, herhangi birinin üzerinde yoğunlaşmama gerekliliği de üzerinde titizlikle durulması gereken noktalardır. Kuram ile uygulamanın arasındaki farkların ve derecelerinin atlanmaması gerekir. Korku ve Kaygı arasındaki farkların (Belirginlik, Şiddet ve Süre) da bilincinde olarak korku ve kaygı yönetiminin elde tutulması, geleceğin olumsuzu “YA … [olursa]” üzerine değil, olumlu gelecek “… [’nın olmasını] İSTİYORUM” üzerinde durulması gerekmektedir.

Doğru, yerinde ve zamanında kullanım için yeğlenebilecek her sözcüğün değeri çok yüksektir. Kişisel ve toplumsal birliğimiz olan sözlükleri daha çok kullanmak, kitap okumak, düşünmek, araştırmak; sözcüklerin, terimlerin günlük hayatımızda, dilimizde yer almasını sağlamak en önemli sorumluluklarımızdandır. Toplumların en büyük serveti dilleri olduğu gibi, kişinin de en büyük değeri ve serveti dilidir.

Dil ile, söz ile başlayan serüvenin çeşitli dönüşümler ile yaşamımızın en büyük parçası ve kaderimize bile dönüşebileceğini vurgulayan şu sözleri sürekli anımsamak gerekir!

Söylediklerinize dikkat edin,
düşüncelere dönüşür...

Düşüncelerinize dikkat edin,
duygularınıza dönüşür...

Duygularınıza dikkat edin,
davranışlarınıza dönüşür...

Davranışlarınıza dikkat edin,
alışkanlıklarınıza dönüşür...

Alışkanlıklarınıza dikkat edin,
değerlerinize dönüşür...

Değerlerinize dikkat edin,
karakterinize dönüşür...

Karakterinize dikkat edin,
Kaderinize dönüşür...
)


- DİL ile/ve/<>/= DÜŞÜNME

( LANGUAGE vs./and/<>/= TO THINK )


- DİL ve/<> İLİM ve/<> TEFEKKÜR ve/<> TAKVÂ


- DİL ve/<> MANEVİYAT


- DİL ve NİYET


- DİL ve/||/<> SANAT ve/||/<> AHLÂK

( Kişilerin, düşündüklerini ve duyduklarını bildirmek üzere, işaret ya da sözcüklerle yaşadıkları anlaşma. VE/||/<> Kişinin, hem kendine, hem de hemcinslerine yönelik 'iyilik' ülküsüne yaklaşma çabası ile hak-ödev bağlantısı çerçevesinde kurduğu ilişkiler manzumesini ve bunları belirleyen kurallar düzeni. VE/||/<> Yarar kaygısından git gide uzaklaşıp 'güzellik' değerlendirişine, elden geldiğince uygun ürün ortaya koymanın anlamını dışavurmanın yolu yordamıdır. )

( Dilde, mucize olmaz. )


- DİLEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/</>< GERÇEK/LİK


- DİLİ FARKLI OLSA DA KAVRAMLARI AYNI OLANLARI


- DİLİ ÖĞRENMEK/ÖĞRETMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< DİLİ KULLANMAYI ÖĞRENMEK/ÖĞRETMEK


- DİLİ, DOĞRU KULLANMAK:
HER VATANDAŞIN/KİŞİN GÖREVİ ve/||/<>/> KENDİNE VE TOPLUMA YAPTIĞI YATIRIM


- DİLİN, FARKINDALIKLI KULLANIMI ile/ve FELSEFÎ BİLİNÇ


- Diline hizmet edenlerle KONUŞ!!!


- DİLİNİN ALTI ile SÖZÜNÜN ARKASI


- DİN:
İMAN ve/<> ÜMİT ve/<> AŞK


- DİN:
(YAŞAMSAL BİR) OLGU ve/<> (BİR) YANSIMA/TECELLİ ve/<> (YÜKSEK BİR) ANLAYIŞ/İDRAK ve/<> (YÜCE/ULVÎ BİR) KEŞİF ve/<> (YÜCE/ÂLÎ BİR) DENEYİM


- DİN ile/ve ASKERİYE


- DİN ve/<> YAŞAM ve/<> ETKİNLİK ve/<> İŞBÖLÜMÜ-İŞBİRLİĞİ


- DİNÇ/LİK ile/ve DEVİMSEL/LİK[DİNAMİK/LİK]


- DİNÇ/LİK ile/ve/<>/ya da DİNGİN/LİK

( ... ile/ve/<>/ya da SAKİN )

( TENDÜRÜST/TÜVANA/ZİNDE ile/ve/<>/ya da ... )


- DİNGİL ile/değil/yerine/>< DİNGİN


- DİNGİNCİLİK ile/ve BİLİNEMEZCİLİK

( QUIETISM vs./and AGNOSTICISM )


- DİNGİNCİLİK ile/ve VAROLUŞÇULUK

( QUIETISM vs./and EXISTENTIALISM )


- Dinginliği DİNLE!!!


- Dinginliğin için DİNLE!!!


- Dinginliğin için SUS!!!


- DİNGİNLİK (TERVİH)


- DİNGİNLİK ve DENGE


- DİNGİNLİK ile HAREKETSİZLİK

( Hareketsiz kalma, eylemde bulun; çünkü etkinlik hareketsizliğe üstündür; hareketsizlik manevi yaşamı köreltir. )

( Ayrılık ve görünümlerin bir ve bütün olduğunu kavramak için aklın sakinleştirilmesi ve dinginlik kazanması gereklidir. )

( INERTIA vs. MOTIONLESS )


- DİNGİNLİK ve/<> HAREKETTE DİNGİNLİK


- DİNLE! ve/||/<> YÜZLEŞ! ve/||/<> ANLA!

( [yoksa] Dilin, seni sağır eder. VE/||/<> Kalbin, seni esir eder. VE/||/<> Zihnin, seni deli eder. )


- DİNLEMEK ve/||/<>/>/< AŞKINLIK

( TO LISTEN and/||/<>/>/< TRANSCENDENTALNESS )


- DİNLEMEK ve/||/<>/> DİNLENMEK


- DİNLENME:
GÖVDEDE ile/ve/||/<> BEYİNDE ile/ve/||/<> GÖNÜLDE

( Uzanarak. İLE/VE/||/<> Uyuyarak. İLE/VE/||/<> Paylaşarak![Aynı zaman ve mekânda, aynı durumları paylaşarak!] [Söyleşerek DEĞİL susuşabilerek!] )


- DİNLENMEK ile/ve/<> DİNGİNLEŞMEK

( Dinleyen dinlenir. [başkaları da dinleyeni dinler!] Dinleyen dinlenir. [yorulmaz, dinginleşir ve gelişir!] )


- DİNLEYELİM! ve/||/<> YÜZLEŞELİM! ve/||/<> ANLAYALIM!

( [Yoksa ...] Dilimiz, bizi sağır eder. VE/||/<> Kalbimiz, bizi tutsak eder. VE/||/<> Zihnimiz, bizi deli eder. )


- DİNLEYENİN OLMAMASI ile/değil ANLAYANIN OLMAMASI

( Dinleyeni olmadığından değil anlayanı olmadığından sessizleşir insan. )


- DİRENG[Fars.] ve/||/<> ÂRÂM[Fars.]

( Dayanç/sabır. | Bekleme, gecikme, tutma, dinlenme. VE/||/<> Rahat/yerinde durma. | Eğlenme, dinlenme. | Yerleşme, karar kılma. )

( BÎ-ÂRÂM: Rahat durmayan. | Sürekli dönen gezegenler. )


- DİRENİŞ değil/yerine DİRİLİŞ


- DİRETMEK ile/değil/yerine/>< DİRİLTMEK


- DİRİĞ/ESİRGEME ile KAYIRMA

( Anneler/babalar, tüm çocukları esirger ve fakat kendi çocuklarını (çoğunlukla/bazen) kayırır. )

( Herkesi esirger ve fakat bazı kişileri, bazı durum ve koşullarda kayırır.[o kişiyi korumak ve o durumun/koşulun genelleşmemesini sağlamış olmak, sürdürmek üzere/için!] )


- DIŞ "GÜZELLİK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İÇ GÜZELLİK


- DIŞA BAKAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İÇE BAKAN

( Düş görür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Uyanır/uyandırır. )


- DIŞAVURUM ve/||/<>/< AHLÂK ve/||/<>/< İHLÂS


- DIŞAVURUM ile PAYLAŞIM

( EXPRESSION vs. SHARING )


- DİSFAZİ ile DİSFONİ ile DİSFEMİ/REKÂKET[Ar.]

( Söz yitimi, konuşma bozukluğu. İLE Ses bozukluğu. İLE Tutukluk/kekemelik/pepemelik. )


- DIŞINDA/GAYRI ile/değil/yerine RIZÂ


- DİSİPLİN

( Ana ilke altındaki ayrımlar. )


- DIŞLAMA(MA)K ile/ve/||/<> KÜÇÜMSE(ME)MEK


- DIŞLAMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DIŞARIDA BIRAKMA


- DIŞLAMA ile/değil/yerine UYANDIRMA (ÇABASI/VESİLESİ)


- DIŞLAMAK ile ÖTEKİLEŞTİRME


- DIŞLAŞIM ile DIŞAVURUM


- DIŞSALLAYICI/LIK ile/değil/yerine/>< KAPSAYICI/LIK


- DİVAN EDEBİYATI ve/||/<>/> WALTER G. ANDREWS

( "Bu dünyadan Walter G. Andrews da geçti" - İsmail Güleç yazısını okumak için burayı tıklayınız... )


- DİYÂNET >< HIYÂNET/İHÂNET


- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜK

( Aslında her biri öbürüdür. )

( SYSTEM vs./and/<> INTEGRITY
Each is the other, in truth. )


- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜKLÜ DİZGE

( SYSTEM vs./and/<> SYSTEM IN INTEGRITY )


- DİZGEYE SIĞMAMA ile/ve/||/<> DENKLEME GELMEME


- DİZGİN ile/ve/||/<>/> DİNGİN


- DOBRA/LIK ile/ve/değil/||/<>/> KABA/LIK


- DOĞA:
ÖZ ve/||/<> BİÇİMİN BİRLİĞİ


- DOĞA ve/||/<>/> DOYA DOYA


- DOĞA ile DUA


- DOĞA ile/ve/||/<>/> EYLEM

( Koşullu. İLE/VE/||/<>/> Koşulsuz. )


- DOĞA ve/=/<> HAREKET VE SÜKÛNUN İLKESİ

(
HAREKET ve İLKESİ | TEK YÖNLÜ           | ÇOK YÖNLÜ
İrâdesiz
                       | Unsur(Doğa)           | Bitki(Bitkisel Nefs)
İrâdeli                          | Felek[Felekî Nefs]   | Canlı[Hayvanî Nefs]   )


- DOĞA ve/<> KÜLTÜR

( Birincil düzen/doğa. VE/<> İkincil düzen/doğa. )

( Işığı, gölgeyle terbiye eden. VE/<> Noktayı, virgülle devam ettiren. )


- DOĞA ile/ve/= TÜMEL AHLÂK


- DOĞACILIK/"DOĞASEVERLİK":
[ne yazık ki]
BAHÇE/DE İSE ile/ve/değil/yerine/||/>< ORMAN/DA İSE

( Çoğunlukta. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Azınlıkta. )

( Bilgisizlik ve bilinçsizlikte. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Bilgi ve bilinçlilikte. )


- DOĞAÇLAMA ve/=/<> MANEVİ BAĞ

( Doğaçlama, kişinin kendi manevi bağıdır. )


- DOĞAL AHLÂK ile/ve AKLÎ AHLÂK ile/ve ŞER'Î AHLÂK

( NATURAL MORALS vs./and MENTAL MORALS vs./and MORALS OF LAW )


- DOĞDUĞUMUZ YER ile/ve/değil/yerine/> DOYDUĞUMUZ YER ile/ve/değil/yerine/> DOLDUĞUMUZ YER


- DOĞRU DÜŞÜNME ile/ve/<> DOĞRU İSTEME

( Kazandığın zaman pişman olacağın, kaybettiğin zaman üzüleceğin şeyleri isterken dikkatli olmak gerek. )

( Bir şey iyi olduğu için istenmez, istendiği için iyidir. )

( RIGHT THINKING vs./and/<> RIGHT REQUESTING )


- DOĞRU İŞİN YAPILMASI ile/ve/<> İŞİN, DOĞRU YAPILMASI

( Etkililik. İLE/VE/<> Etkinlik. )


- DOĞRU ORANTILI/LIK ile/ve/değil/||/<>/< PARALEL/LİK


- DOĞRU/YANLIŞ ile İYİ/KÖTÜ ile GÜZEL/ÇİRKİN/YÜCE

( Genelde kötü ve iyi, bir âdet ve gelenek meselesidir ve sözcüklerin nasıl kullanıldığına göre, ya sakınılır ya da hoş karşılanır. )

( Mükemmel olmayanı, mükemmel olan uğruna seve seve fedâ edersek, iyi ve kötü "tartışmaları" artık olmayacaktır. )

( Kötülük, hiçbir zaman hem iyiliği, hem de kendini tanıyamaz; iyilikse eğitildikçe zamanla hem kendine, hem de kötülüğe ilişkin bilgilerle donanır. )

( YÜCE: Fizik ya da metafizik güçlerden koruyan. )

( Usually the bad and the good are a matter of convention and custom and are shunned or welcomed, according to how the words are used. )

( RIGHT/WORNG vs. GOOD/BAD vs. NICE[/BEAUTIFUL]/UGLY )


- DOĞRU/YANLIŞ ile İYİ/KÖTÜ ile GÜZEL/ÇİRKİN/YÜCE


- DOĞRUDAN YARDIM ile/değil/yerine DOLAYLI YARDIM

( Politikacıdan gelir. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilgelerden gelir. )


- DOĞRULUK ve/||/<>/>/< AŞK

( Kalemimiz olsun. VE/||/<>/>/< Mürekkebimiz olsun. )


- DOĞRULUK ile/ve/||/<>/>/< YARDIM


- DOĞRUSAL ZAMAN ANLAYIŞI ile/ve/<> DÖNGÜSEL ZAMAN ANLAYIŞI

( LINEAR TIME PARADIGM vs./and/<> VICIOUS CIRCLE TIME PARADIGM )


- DOĞRUYA DOĞRU ile DOĞRU'YA DOĞRU

( Bir doğru karşısında başka bir doğru daha. İLE Doğrunun bulunması ve bilinmesi yolunda/yönünde. )


- DOĞUCU ile/ve/değil/yerine/||/>< DOĞULU


- DOĞUM/DOĞAN:
ANADAN ile/ve/<> EĞİTİMDEN ile/ve/<> KENDİNDEN

( Beşer/beden. İLE/VE/<> İnsan. İLE/VE/<> Adı anılan/anılmayan. )


- DOĞURMAK ve/||/<>/> DOYURMAK | ile/ve/değil/||/<>/> YOĞURMAK


- DOKUMA ve/||/<>/>/< OKUMA


- DOKUNAKLI ile/ve/||/<>/< DÜŞÜNDÜRÜCÜ/DUYGUSAL


- DOKUNMA COŞKUSU/TUTKUSU ile/ve/değil/yerine/<> GÖRME COŞKUSU/TUTKUSU


- DOLGUNLUK ile/yerine OLGUNLUK

( STUFFED vs. RIPENESS
RIPENESS instead of STUFFED )


- DOMİNO ETKİSİ ile/ve/||/<> ZİNCİRLEME ETKİ


- DONANIMLI (OLMAK) ile HAZIRLIKLI (OLMAK)

( İlerleme ancak hazırlık(sadhana) aşamasında olur. )


- DÖNÜŞTÜREREK ile/değil/<> DÖNÜŞEREK


- DÖNÜŞTÜRME ve/||/<>/< DÜŞÜNME


- DÖRT DÖRTLÜK ADAM OLMAK ile/ve KALIBININ ADAMI OLMAK

( Dört unsur ve dört hıltın [bkz. İnsan'da!] en uyumlu ve dengeli bir biçimde biraradalığı. İLE/VE Sözleri ve yaptıklarında tutarlı ve bütünlüklü olmak/davranmak. )


- DÖRT YETİ:
CÂZİBE ve/> MÂSIKA ve/> HÂZIMA ve/> LÂMİA


- DOSLUK" değil DOSTLUK


- DOST:
ACI SÖYLEYEN değil ACIYI, TATLI SÖYLEYEN


- DOST:
KOLAY KAZANILMAZ ve KOLAY KAYBEDİLEBİLİR


- DOSTLUK:
"KUSURSUZ/LUK" değil/yerine SAMİMİYET


- DOSTLUK/TA:
ÜST/AŞAĞI değil/yok DENKLİK


- DOSTLUK ve/||/<> YARDIM

( Eli. VE/||/<> Seli. )


- DOYA DOYA (YEMEK/İÇMEK, SEVMEK/ÖPMEK)


- DOYUM ve/||/<>/< BÜTÜNLÜK


- DOYUMLULUK ve/||/<> GÜVEN

( En büyük zenginlik. VE/||/<> En iyi yakınlık/akrabalık. )


- DOYUMSUZ/LUK ile/ve/<>/|| DUYARSIZ/LIK


- DUDAK ile DURAK


- DUDU KUŞU/PAPAĞAN[İt. < Ar.] ile MUHABBET KUŞU

( Deli İbrahim'in, Papağan'dan bahsettiği öyküyü okumanızı salık veririz. )

( Ulviye Sultan'ın Papağan öyküsünü okumanızı salık veririz. )

( ... İLE Papağangillerden, asıl yurdu Avustralya olan bir kuş. )

( BEBGA ile ... )

( BEPGA, TÛTÎ/TUTU, MÜRG-İ DÂNÂ[akıllı kuş] ile ... )

( PARROT vs. LOVEBIRD/PARAKEET/BUDGERIGAR/BUDGIE )

( PICISTACUS cum MELEOPSITTACUS UNDULATUS )


- DÜĞÜM değil/yerine/>< ÇÖZÜM


- DÜMEN ile/değil/yerine/>< DÜZEN


- DÜMENCİ ile/değil/yerine/>< KÜREKÇİ

( image )


- DÜN/LER ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< GÜN/LER

( Unutulabilirler. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yaşanılması gerekenler, yaşanılacaklar. )

( Unutulabilecek ve bağlamında unutulabilmesi gereken. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yaşanılabilecek ve yaşanılması gereken. )


- DÜNYA KADINLAR GÜNÜ ve/değil DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ

( Kadının/kişinin "günü" olmaz. Her gün, kadının günüdür! )


- DÜNYA(") ile/ve/=/||/<>/> ÇEVRE


- DÜNYADA, BİR KİŞİ/İNSAN OLMAK ile/ve/<>/değil BİR KİŞİ İÇİN DÜNYA OLMAK


- DÜNYAYA GELMEK/GELDİK değil DÜNYADAN GELMEK/GELDİK


- DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEK ile/değil/yerine DÜNYANI[İSTEKLERİNİ/ÇEVRENİ/KOŞULLARINI] DEĞİŞTİRMEK


- DÜNYAYI YERİNDEN OYNATMAK ile/ve/||/<>/< OTURDUĞUMUZ YERDEN KALKMAK


- DÜNYAYI/ÜLKEYİ/KİŞİLERİ KURTARMAK/KORUMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ KURTARMAK VE KORUMAK


- DURABİLMEK ile/ve/||/<> UNUTABİLMEK ile/ve/||/<> SUSABİLMEK ile/ve/||/<> AFFEDEBİLMEK


- DURAĞAN TOPLUM ile/değil/yerine/>< DEVİNGEN TOPLUM


- DURAĞAN ile/ve/değil/yerine/||/>< DEVİNGEN


- DURAĞANLIK/ATÂLET(OTURMA/YATMA) ile/değil/yerine/>< HAREKET

( Üşütür ve giydirir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Isıtır ve soyundurur. )


- DURAĞANLIK ile/ve/değil/yerine/||/>< DEVİNİMSEL/LİK


- DURAN ile/ve/>/değil/yerine DÖNENDE, DURAN


- DURDURMAK ve/||/<>/< DURMAK

( Yaşamımızdaki ve çevremizdeki tüm yakın ya da uzak sorunları, öncelikle sorunların ve sorunları yaratanların karşılarında durarak, yapmayarak, yaptırmayarak, "Hayır!" deme olanağımızla[ihtiyârımızla/muhtariyetimizle] durdurabiliriz. )


- DURGUN/LUK ile/ve/değil/yerine DİNGİN/LİK


- DURMAK ve/<> DURU BAKMAK


- DÜRTÜLER ile/ve/||/<> KAYGI ile/ve/||/<> SAVUNMALAR


- DURUM ile/ve/<> DURUŞ


- DURUMDAN/HALDEN ANLAMAK ve/||/<> GÖNÜL KIRMAMAK


- DURUMUNDA OLMAK ile/ve KONUMUNDA OLMAK

( BEING IN THE STATE OF vs. HAD TO IN THE STATE OF )


- DURUP DURURKEN (AĞLAMAK, GÜLMEK VS.)


- DURUŞ ile/ve/||/<> BAKIŞ


- DURUŞ ve/<> SAYGI ve/<> SEVGİ

( Kıyam. VE/<> Rükû. VE/<> Secde. )


- DÜRÜST OLMAK/OLMAM "GEREKİRSE" değil DÜRÜST OLMAK/OLMAM GEREKİR Kİ


- DÜRÜST OLMAK =/||/<> "MANZARA KAPATAN AĞAÇ OLMAK"

( Ne yazık ki, bazı "kişiler" için dürüst kişilerin (istenilmeme) durumu. )


- DÜRÜŞT[Fars.] ile/değil/yerine/>< DÜRÜST[Fars.]

( Sert; gücendirici, kırıcı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sözünde ve davranışlarında, doğruluktan ayrılmayan, doğru, onurlu. | Doğru, yanlışsız. )


- DÜRÜST/LÜK >< BİLGİSİZ/LİK(CEHÂLET)


- DÜRÜSTLÜK =/> RAHATLIK


- DÜŞ KURMA ve/||/<>/> UYANIŞ YAŞAMA

( Dışa bakınca. VE/||/<>/> İçe bakarak. )


- DÜŞ/ÜNÜ KURMAK ve/||/<>/> HAREKETE GEÇMEK


- DÜŞKÜNLÜK:
GÜZELLİĞE ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< DÜRÜSTLÜĞE


- DÜŞKÜNLÜK ile/ve/değil/yerine SEVGİ

( Sevgi, tutkunluk ve düşkünlük göstermez, düşkünlük ise sevgi değildir. )


- DÜŞMAN OLMAK değil/yerine/>< BİRBİRİNE HAYRAN OLMAK


- DÜŞMAN ve DELİ ile/değil/yerine/||/>< DOST ve ÂŞIK

( İşine geleni söyler. VE Ağzına geleni söyler. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gerçekleri söyler. VE Gönlünden geçeni söyler. )


- DÜŞMAN/LIK ile/değil/yerine/>< DOST/LUK

( Düşmanın en büyük hilesi, "dostluğudur". )

( Dostluğunun bedelini ödemekten kaçınanın, "düşmanlığı"nı önemsemeyebilirsin. Fakat düşmanlığının bedelini ödemeye hazır olanın, "dostluğu"nu ciddiye al! )

( Dedikodu/nu eder. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Uyarır/ikaz eder. )

( )

( [ölümü] Unutturan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Anımsatan. )

( "Ne yapmamız gerektiğini" gösterir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Ne yapabileceğimizi gösterir. )

( Her canımızı sıkanla. VE Her elimizi sıkanla. [Olmayalım!] )

( Her başımızı ağrıtanı düşman bilmeyelim/saymayalım. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Her başımızı okşayanı dost bilmeyelim/saymayalım. )

( ADÂVET ile/değil/yerine/>< SÂDIK[< SIDK] )


- DÜŞMANA:
| "ZARAR VERMEK ve/ya da ÖÇ ALMAK" |
ile/değil/yerine/><
BAĞIŞLAMAK

( | Düşmanından daha alçağa düşürür. VE/YA DA Düşmanınla aynı seviyeye düşürür. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yüceltir. )


- DÜŞMANCA ile/ve/değil/||/<>/< SAYGISIZCA


- DÜŞMANDAN KORUNMAK ile/ve/değil/||/<> "DOST"TAN KORUNMAK

( Kendin korunabilirsin. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Bir şeylerin ve/ya da birilerinin de koruması gerekir. )

( Dostlarım! Dünyada, dost yoktur! )

( Kusursuz dost isteyen, dostsuz kalır. )

( Ayıpsız yâr isteyen, yârsız kalır. )


- DÜŞÜN(E)MEMEK değil/ne yazık ki/< "DÜŞÜNMEYİ İSTEMEMEK"


- DÜŞÜNCE, DÜŞÜNMEK yerine ZAMANINDA DÜŞÜNMEK

( Düşünce, düşünce başlar. [yere/aşağı düşünce!][düşen, düşünce/düştükten sonra anlar/bilir!] )

( "Melek Şehri" filmini de izlemenizi salık veririz. )


- DÜŞÜNCE/DÜŞÜNME ve/<> İMGELEM YETİSİ

( IDEA/TO THINK and/<> THE FACULTY OF IMAGINATION )


- DÜŞÜNCE/FİKİR ile/ve/<>/< BİLGİ/VERİ

( Amaca yönelik. İLE/VE/||/<>/< Nedene yönelik. )

( Entellektüel akıl. Amaçlı, evrensel düşünme. İLE/VE/||/<>/< Rasyonel akıl. )

( Gelecekte tutar, geleceğe yöneliktir. İLE/VE/||/<>/< Geçmişte tutar. )

( Bilgi/veri sahibi olmadan, düşünce/fikir sahibi olunmaz/olunmamalı! )

( Gelecek. İLE/VE/||/<>/< Şimdi. )

( IDEA/THOUGHT vs./and/||/<>/< KNOWLEDGE/DATA )


- DÜŞÜNCE ve/||/<> BİLGİ ve/||/<> BELLEK


- DÜŞÜNCE ile/ve/||/<> DUYGU ile/ve/||/<> DAVRANIŞ/TUTUM ile/ve/||/<> DENEYİM ile/ve/||/<> DEĞER ile/ve/||/<> DİL

( Akıl[doğru bağ/lar] ve ilim ile yapılandırılır. İLE/VE/||/<> Çeşitli fizyolojik ve psikolojik isteklerle ve eğlencelerle doyurulur. İLE/VE/||/<> Çalışarak, iş yaparak, kazanarak ve kazandırarak dengelenir. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Düşünceler, duygulardan önce gelir. )

( %80 İLE/VE/||/<> %20 İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Duygu yok fakat [çeşitli oranlarda/yoğunluklarda] etkisi olabilir. İLE/VE/||/<> Düşünce var. İLE/VE/||/<> Düşünce ve duygu var. İLE/VE/||/<> Öncenin, kendimizin ve başkalarının düşünceleri var. İLE/VE/||/<> Tümü var. )

( Saniyelerde. İLE/VE/||/<> Milisaniyelerde. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )

( Zihnimizin konuşma dili. İLE/VE/||/<> Gövdemizin konuşma dili. İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... İLE/VE/||/<> ... )


- DÜŞÜNCEDE ile/ve/||/<>/>/< EĞİTİMDE ile/ve/||/<>/>/< BİLİMDE

( Özgürlüğü. İLE/VE||/<>/>/< Çağdaşlığı. İLE/VE||/<>/>/< Evrenselliği. [yeğleyelim!] )


- DÜŞÜNCELERİ ÖĞRENMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENMEK/BECERMEK

( [not] TO LEARN IDEAS vs./and/but TO LEARN/MANAGE TO THINK
TO LEARN/MANAGE TO THINK instead of TO LEARN IDEAS )


- DÜŞÜNCEME" değil DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜNCENİN, GELİŞİGÜZEL "KULLANILIŞI" ile/değil/yerine/>/>< FELSEFE


- DÜŞÜNDÜĞÜNÜ, VAROLANA GİYDİRMEK ile/değil/yerine VAROLANI DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜNME (")YOĞUNLUĞU(") ile/değil/>< VERİ PAYLAŞIMI


- DÜŞÜNME (TAFAKKUR)


- DÜŞÜNME/KONUŞMA:
"OLANAK(LI/SIZ)" ile/ve/değil/yerine VAROLAN


- DÜŞÜNME ile/ve AYIK DÜŞÜNME

( TO THINK vs./and SOBER THINKING )


- DÜŞÜNME ve/||/<>/= AYIRMA


- DÜŞÜNME ile/ve BÖLÜMLEME

( TO THINK vs./and CLASSIFICATION )


- DÜŞÜNME ile/ve/<> DENETLEME


- DÜŞÜNME ile/ve/<> DİL

( Düşünme, sözcüklerle gerçekleşmez. İLE/VE/<> Düşünme, sözcükleri kullanır! )

( Beyin-el ilişkisi ve zihin-dil ilişkisi sürekli akılda tutulmalı! )

( Bir şey ki, söylemesen de olur! SÖYLEME! )

( Düşünme/düşünce, dil kullanımıdır. )

( Kişi, dilinin ardında gizlidir. )

( İNTÂK[< NUTK]: Dile getirme, söyletme. | Akledilen şeyleri idrak etmek. )

( Türk dilinin kökenlerini araştırmanın birinci koşulu, sağlıklı bir dil felsefesi bilgisi edinmek, bu felsefenin ışığında yürümeyi bilmek, araştırılan sorunlara, bu felsefenin yöntemiyle yaklaşmaktır.

Bir topluluğun dilinde, o topluluğun yaşama anlayışını, yaşama biçimini, olaylara, doğaya bakışını yansıtmayan sözcüklerin hepsi yabancı kökenlidir.

Kavramlarını üretirken somuttan soyuta yönelmeyi başaramayan bir toplumun dilinde soyut var olanları içeren sözcüklerin bulunması bir olasılıktan öteye geçemez.

Bir toplumun düşünce ortamında bulunmayan şeyin, kavramı da yoktur.

Kavramlar, düşünsel içeriklerin taşıyıcısıdır.

Dilcinin, bilge olması kaçınılmazdır.

Dilin gerçeğini, ancak bilge dilci kavrayabilir.

Bir aydın, başka dillerden aldığı sözcüklerle düşünemez, üretemez, ancak aktarır, bellekten belleğe gönderir.

Doğal yapısı ağacın yetişmesine elverişli olmayan bir ülkede, orman ürünleriyle ilgili kavramlar üretilebilir mi? Kişi, bilmediği bir nesneye, bildiği bir adı verebilir mi?

Düşünsel alanda yeri olmayan bir kavram içeriğinin sözcüğe girmesi söz konusu değildir.

Soyut var olanlar üretemeyen bir topluluğun dilinde, soyutu yansıtan kavramın yeri yoktur.

Anlamsal içerik, o sözcüğü konuşan topluluğun düşünsel çevresiyle bağlantılıdır.

Bir dille konuşup yazmak, o dili bilmek değildir, önemli[öncelikli] olan, o dille düşünmek, üretmek, düşünsel bir alan oluşturmaktır.

Dilin yüzeysel özelliklerine bakarak kökenine inmeye çalışmak, yanıltıcıdır, saptırıcıdır. Kökte bulunmayan anlamı sözcükte aramak da dil bilincinden yoksunluk demektir.

Dilin ayakta durmasını, yaşamasını, yayılmasını sağlayan, yazıdır.

Dil, insan/kişi ile insan/kişi, dille vardır.

Dili yaşatan, geçmişten geleceğe taşıyan yazıdır. )

( TO THINK vs./and/<> LANGUAGE )


- DÜŞÜNME ile/ve/değil DOĞRU DÜŞÜNME

( Aklın bilinmeyenden bilinene doğru yaptığı hareket. İLE/VE/DEĞİL Aklın bilinenden bilinmeyene doğru yaptığı hareket. )

( Aklın bilinenle bilinmeyen arasındaki hareketi. İLE/VE/DEĞİL ... )

( Düşündüğün şeye bürünürsün/bulaşırsın. )


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/> DÜŞÜNCE

( Yaşam. İLE/VE/||/<>/> Yaşam(/a/k). )

( Düşünce damlacıklarıyla doldurulan havuzda yüzmek. İLE/VE/||/<>/> Kişinin[düşünenin/düşünmesi gerekenin], suyun üstünde (yaşamda) kalmasını sağlayan kaldırma gücünü sağlayan yasa/zorunluluk/gereklilik. )

( Bilinenleri, bilinmeyenlere götürebilecek biçimde düzenlemek. )

( Sonsuz olanaklılıklar. )

( Her şey düşünce ile başlar. )

( Düşün-ce: Yukarıdan düşünce/inince sende ortaya çıkan. )

( Bir yerini/dizini incitmeyen düşünmeye başlamaz kolay kolay. )

( Düşünme ifade edilerek düşünce haline getirilmiş olur. )

( Aklın bilinen ile bilinmeyen arasındaki hareketidir. )

( Düşünme süreci tamamlandığında, yani anlamlı bir bütünlük oluşturulduğunda, soruya yanıt verilir. )

( Düşünmeyi kesmek zorunda değilsiniz, sadece ilgilenmeyi kesin. )

( Düşüncelerinizi gözleyin, düşüncelerinizi gözlemekte olan kendinizi gözleyin. )

( Düşüncelerinizi sokak trafiğini seyreder gibi seyredin. )

( Rüyanızda bir çölde susuzluktan ölmekte olduğunuzu görürken, başucunuzda duran bir bardak suyun size yararı olmadığı gibi. )

( Düşüncelere sarılmayın yeter. )

( Zihin fukara olunca, fikir ukala olur! )

( Tefekkür, müşâhede ile olur. )

( Kendi düşünce berraklığınıza, amaçtaki safiyetinize ve eylemdeki dürüstlüğünüze güvenin. )

( Düşünmenin hakkını verirsen, düşünme de senin hakkını sana teslim eder. )

( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )

( el-NAZAR: Düşünmek, aklın, bilinmeyenden bilinmeyene doğru yaptığı harekettir. )

( Düşüncenin nesnesi, düşüncenin içindedir. )

( Watch your thoughts and watch yourself watching the thoughts.
You need not stop thinking. Just cease being interested.
Watch your thoughts as you watch the street traffic.
Just like the glass of water near your bed if of no use to you, when you dream that you are dying of thirst in a desert.
Don't hold on, that is all.
Rely entirely on your clarity of thought, purity of motive and integrity of action. )

( TO THINK vs./and/||/<>/> IDEA )

( COGITO cum/et/||/<>/> COGITATIO )


- DÜŞÜNME ile DÜŞÜNMEYİ DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/>/< DUYUMSAMA


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/> EYLEM


- DÜŞÜNME ile/ve/<> HESAPLAMA

( Düşünmeyi, yeteri kadar ve ancak gerektiği/gerektirdiği kadar sürdürmek gerek. )

( Ya hesap bilmiyorsun, ya da dayak yememişsin! )

( TO THINK vs./and/<> TO COMPUTE )


- DÜŞÜNME =/<> İÇ KONUŞMA

( İKİ BEN: İç konuşma, düşünme.
KONUŞMA: RUBÛBİYET )


- DÜŞÜNME ile/ve/değil İÇGÜDÜ

( Dolayımlı. İLE/VE/DEĞİL Dolayımsız, doğrudan. )

( Düşünmekten daha fazla olan neye sahibiz/sahip olabiliriz? )


- DÜŞÜNME ile/ve/<> SİMGESEL DÜŞÜNME

( ... İLE/VE/<> Sayın Metin Bobaroğlu'nun, Simgesel Düşünme adlı kitabını okumanızı salık veririz. )


- DÜŞÜNME = TEFEKKÜR = THINK[İng.] = PENSÉE[Fr.] = DENKEN[Alm.] = COGITARE, COGITATIO[Lat.] = NOEIN, DIANOIA[Yun.] = PENSAR[İsp.]


- DÜŞÜNME ile/ve/<> YANSIMALI DÜŞÜNME

( TO THINK vs./and/<> REFLECTIVE THINKING )


- DÜŞÜNME ile YOĞUNLAŞMA/KONSANTRASYON


- DÜŞÜNMEDEN ÖĞRENMEK ile/ve/<> ÖĞRENMEDEN DÜŞÜNMEK

( Yararsız. İLE/VE/<> Tehlikeli. )


- DÜŞÜNMEDEN ile/ve/değil/yerine KENDİLİĞİNDEN

( ... ile/ve/değil/yerine TAV'Î[< TAV] )


- Düşünmek için DİNLE!!!


- DÜŞÜNMEK:
ya KAÇARKEN ile/ve/ya da SIÇARKEN

( TO THINK: WHILE RUN AWAY vs./and/or WHILE SHIT )


- DÜŞÜNMEK/TAHAYYÜL ile/ve DÜŞÜNEMEMEK/TAHAYYÜL (BİLE) EDEMEMEK

( Bazı şeyler hayal edilebilir fakat bazı şeyleri ne düşünmek, ne hayal edebilmek bile söz konusu değildir. )

( TO THINK vs./and (EVEN) NOT ABLE TO THINK )


- DÜŞÜNMEK/TEFEKKÜR ile/ve ÖLÇÜNMEK/TEEMMÜLL[< EMEL]

( ... İLE/VE Gerek bir olayın sebeplerini daha çok çözümleme ve daha doğru anlamak gerekse bir hareket tarzının sonuçlarını, özellikle de yarar ile sakıncalarını irdelemek amacıyla, oluşmuş/oluşturulmuş 'yargı'nın, eleştirilmek üzere, 'askı'ya alınmasıdır. Aklın benzer addettiği duyuları, dolayısıyla da 'olaylar'ı belirli bir 'kavram şemsiyesi' altında 'düşünmek'tir. O belirli 'kavram' altında düşünülen duyulardan, böylelikle de 'olaylar'dan biriyle karşılaşıldığında 'olay'a denk düşen 'kavram'ı 'akıl'da 'uyandırmak'tır. )

( Fikir yürütme, düşünme. İLE/VE Katlanmalı, iyice, etraflıca düşünme, idrak. )

( Kişi, herşeyin tohumudur. Neyi tefekkür ederse onun tohumudur. )

( Kişiyi kurtaracak ilâçlar, aşk ve düşünmektir. )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/||/<>/> "HESAP ETMEK"


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine BİLDİĞİN ŞEY ÜZERİNE DÜŞÜNMEK

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Tefekkür. )

( [not] TO THINK vs./and/but TO THINK ON WHICH YOU KNOW
TO THINK ON WHICH YOU KNOW instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ve/<>/>/< BOŞ KONUŞMAMAYI BECERMEK

( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )

( Bir şey ki, yapmasan da olur. YAPMA! Bir şey ki, söylemesen de olur. SÖYLEME! )

( Konuşulacak bir kişi olduğunda, onunla konuşamamak, onu yitirmek demektir. Konuşulamayacak bir kişiyle konuşmaksa sözlerin boşuna harcanması demektir. )

( Bazı şeyleri konuşmuyoruz diye aklımız/sözümüz yok zannedilmesin! )

( TO THINK and/<> MANAGE TO NOT VAIN/WASTE TALKING )


- DÜŞÜNMEK ile DEĞERLENDİRMEK

( TO THINK vs. TO APPRECIATE/EVALUATE )


- DÜŞÜNMEK ile DEĞERLENDİRMEK

( TO THINK vs. EVALUATE )


- DÜŞÜNMEK ve/<> DÖNÜŞMEK

( TO THINK vs./<> TO TRANSFORM )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/<> DÜŞÜNDÜĞÜNÜ DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ "DERT" EDİNMEK


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ DEĞERLENDİREREK DÜŞÜNMEK

( [not] TO THINK vs./and/but TO THINK IN EVALUATION OF THE THINKING
TO THINK IN EVALUATION OF THE THINKING instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<>/= ETKİNLİK

( TEFEKKÜR ile/ve/<>/= FAALİYET )


- DÜŞÜNMEK ile/değil GELİŞTİRMEK


- DÜŞÜNMEK ve/||/=/<> GÖRMEK

( DÜŞÜNMEK: Görmeyi, yeniden ve tekrar tekrar öğrenmek. )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<> HAYAL ETMEK

( Kişinin en yüce yetisi düşünme yetisidir. Akılda bulunduğu için de en önemli varlıktır/değerdir. )

( TO THINK vs./and/<> TO IMAGINE )


- DÜŞÜNMEK ile HESAPLAMAK

( TO THINK vs. TO CALCULATE )


- DÜŞÜNMEK ve KENDİNİN BİLİNCİNDE OLMAK

( TO THINK and TO BE AWARE OF THE SELF )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<>/değil/yerine ÖNGÖRMEK

( Bazı ileri/yüksek düşünceler, örnek kullanılmadan, hoşnut edici bir biçimde anlatılamazlar. )

( [not] TO THINK vs./and/<>/but TO FORESEE/ANTICIPATE
TO FORESEE/ANTICIPATE instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ile TAKILMAK


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<> TEKRARLAMAK

( TO THINK vs./and/<> TO REPEAT )


- DÜŞÜNMEK ile/ve VAR OLMAYANI DÜŞÜN(EBİL)MEK

( TO THINK vs./and TO THINK ABOUT NONEXIST )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YAZARAK VE YAPARAK DÜŞÜNMEK ve/||/<> DÜŞÜNEREK YAZMAK VE YAPMAK


- DÜŞÜNMELİ!


- DÜŞÜNMEMEK ile DÜŞÜNMEMİŞ OLMAK

( TO NOT THINK vs. HAVEN'T THOUGHT ABOUT )


- DÜŞÜNMEMENİN BEDELİ(/YÜKÜ/AĞIRLIĞI) ile/değil/yerine DÜŞÜNMENİN "BEDELİ"

( Çoktur! İLE/DEĞİL/YERİNE Yoktur! )


- DÜŞÜNMEMİŞ OLMAK ile/değil YETERSİZLİK/ZAYIFLIK/GERİLİK

( ... ile/değil REKÂKET )

( [not] HAVEN'T THOUGHT ABOUT vs./but INSUFFICIENCY/WEAKNESS/BACKWARD )


- DÜŞÜNMENİN/KONUŞMANIN (OLASI) SONUÇLARINI:
"ÖNGÖRMEK" ile/ve/değil/yerine/<> "GÖZE ALMAK"


- DÜŞÜNMEYİ BECEREMEMEK ve/||/<>/>/< DÜŞÜNMEYİ SEV(E)MEMEK


- DÜŞÜNMEYİ BİLMEMEK ile/ve/<>/= KONUŞMAYI BİLMEMEK

( Düşünmeyi bilmeyen, [sürdürmeyen ve geliştirmeyen] konuşmayı da bilemez! )


- DÜŞÜNÜP DURMAK" ile/değil/yerine/>< DURUP DÜŞÜNMEK


- DÜŞÜRMEK değil/yerine DÜŞÜNMEK


- DUVARI-DİREĞİ (OLMAK)


- DUYARSIZ/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<> KAYITSIZ/LIK


- DUYGU ile/ve/||/<> "BİR DUYGUNUN, BAŞKA BİR DUYGUYLA KARŞILANMASI/KAPATILMAYA ÇALIŞILMASI"

( Ancak, bilgi ve bilinç ile doğal işleyişin dışına çıkılabilir. )


- DUYGU ile/ve/<> COŞKU

( Kaynağı ve uyaranları, dışarıdan olanlara verilen geribildirim. İLE/VE/<> Kaynağı, içte/sende bulunanlarla verilen geribildirim. )

( İkincildir. İLE/VE/<> Birincildir. )

( FEELING vs./and EMOTION
EMOTION vs./and EXUBERANCE | EBULLIENCE )


- DUYGU ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NİYET


- DUYGULARIN KONUŞULMASI ile/ve/||/<> GEREKSİNİMLERİN GİDERİLMESİ


- DUYGUNUN:
NESNESİ ile/ve/değil/<>/< NEDENİ


- DUYGUSAL BİRLİK ve/< İLKESEL BİRLİK


- DUYGUSAL/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DUYARLI/LIK


- DUYULAR:
DİRENÇSİZ/DİRENÇDIŞI/"İSTEMEDEN"(GAYR-I İHTİYÂRÎ) ile/ve/||/<>/> HEM DİRENÇLİ(İHTİYÂRÎ), HEM DE DİRENÇSİZ; NE DİRENÇLİ, NE DE DİRENÇSİZ ile/ve/||/<>/> DİRENÇLİ(İHTİYÂRÎ)

( Duyma(kulak) ve koklama(burun). İLE/VE/||/<>/> Dokunma/fiziksel duyumsama(deri). İLE/VE/||/<>/> Bakma(göz) ve tad(ağız/dil). )


- DUYULAR ile/ve/<>/değil FARKINDALIK

( [not] SENSES vs./and/<>/but AWARENESS )


- DUYULARDA:
GÖRME VE DUYMA ile TATMA VE KOKLAMA VE DOKUNMA/LÂMİSE[Ar.]

( Temsil edilebilirlik sağlayan. İLE Temsil edilebilirlik sağlayamayan. )

( "Süreklilik" sağlar. İLE "Geçici"dir. )

( Duyulara açık olan, en örtük olandır! )


- DUYUMSAMA ile HEYECAN

( TO SENSE vs. EXCITEMENT )


- DUYUMSAMAK ile/ve/<> KABUL ETMEK


- DUYUMSATABİLMEK/DUYUMSAYABİLEN ile/ve/||/<>/> DUYUMSAYABİLDİĞİNİ, DUYUMSATABİLMEK/DUYUMSATABİLEN


- DÜZ ANLAM ile TERS ANLAMLANDIRMA


- DÜZELTME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< CESÂRET VERME


- DÜZELTME ile/değil/yerine ZENGİNLEŞTİRME


- DÜZEN'İN:
İÇTE ARANMASI ile DIŞTA ARANMASI

( İçinize yönelin ve ne olmadığınızı keşfedin. )

( TO FIND ORDERLINESS: INSIDE/INSELF vs. OUTSIDE/OUTSELF
Go within and discover what you are not. )


- DÜZEN/Lİ/LİK ile/ve/değil DÖNGÜ/SEL/LİK


- DÜZEN/Lİ/LİK ile/ve/||/<>/> KURUM/SAL/LIK


- DÜZEN ile/ve DİSİPLİN

( Disiplin için "Sevgiyle Disiplin-Fitzhugh Dodson-Kuraldışı Yay." kitabından yararlanmanızı salık veririz. )

( REGULARITY vs./and DISCIPLINE )


- DÜZEN ile/ve/||/<>/> DÜZEY


- DÜZEN ve/<> GÜZELLİK ve/<> UYUM

( ORDER and/<> BEAUTY and/<> HARMONY )


- DÜZEN ile/ve KAVRAM

( Örgütlenmiş bir bütünlüğü oluşturacak biçimde karşılıklı olarak birbirine bağlı maddî ya da maddî olmayan unsurların tamamı. İLE/VE ... )

( SYSTEM vs./and CONCEPT )


- DÜZEN ve/||/<>/>/< SÜKÛNET


- DÜZENLEME ile TOPARLAMA

( TO ORGANIZE vs. SUMMARIZE )


- DÜZENLEYİCİ KAVRAMLAR ile/ve/<> VAROLUŞSAL KAVRAMLAR

( ORGANIZER/REGULATOR CONCEPTS vs./and/<> ONTOLOGICAL CONCEPTS )


- DÜZENLİ/LİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK/LÜ/LÜK


- DÜZENLİLİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜLÜK


- DÜZGÜN ile/ve/||/<> DÜZENLİ


- EBEVEYN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BAKIM VEREN


- ECEL ile/ve/||/<>/> AMEL ile/ve/||/<>/> EMEL


- EDB ve/||/<>/> İAE

( Elinde, diline ve beline sahip olmak. VE/||/<>/> İşine, aşına ve eşine sahip çıkmak. )


- EDEB-İ HAKİKAT ile/ve/||/<>/> EDEB-İ CEMÂL


- EDEB(SİZ/LİK) ile/ve AHLÂK(SIZ/LIK)

( İçte. İLE/VE Dışta. )

( [olmaması] Ayıptır. İLE/VE Suçtur. )

( [olmaması] Açıkça yapılır. İLE/VE Gizlice yapılır. )

( [olmamasında] Utanmaz. İLE/VE Utanır. )

( [olmamasında] İğrenilir. İLE/VE Kızılır. )

( Kavramsal/kurumsal/meslekî. İLE/VE Kişisel. )

( Çoğul. İLE/VE Tekil. )


- EDEB ile/ve ÂDÂB

( Elif, Dal, Be. Edebli olmak, eline, diline, beline sahip olmak anlamını taşır. İLE/VE Edeb'in çoğulu. )

( Âdap eksikliği, öze dair bilginin eksikliğindendir. )

( EDEB YÂ HÛ )


- EDEB ve ADÂLET

( Yerli-yerince hareket etmek. VE Yerli-yerinde olmak. )


- EDEB ile/ve/||/<> AHLÂK ile/ve/||/<> MATEMATİK

( İnsanlığın gelişimindeki/tarihindeki üç önemli eşik. )


- EDEB ile/ve/<> HAYÂ

( : ZİNNÛREYN )


- EDEB ile/ve/<> ZARÂFET


- EDEBÎ ZENGİNLİK ile/ve FELSEFÎ FAKİRLİK


- EDEN BULUR (KADER[Ar. < KADAR]/KARMA[Hintçe]) ile/ve/||/<>/> NE EKERSEN, ONU BİÇERSİN


- EDEN > BULUR


- EDEP/TERBİYE değil/yerine/= GÖRGÜ/İNCELİK/İYİ KILINÇ


- EDEPLİ:
FELSEFECİ ve/||/<> MATEMATİKÇİ ve/||/<> HUKUKÇU

( Ancak, felsefeci, matematikçi ve hukukçular edeplidir.[Ancak, dile hâkim olabildikleri ve sorgulayabildikleri oranda.] [Ne hareketi/sporu temel/öncelikli alan, ne bilimsel tutarlılığı olan, ne de sanatsal duyarlılığı ile sınırları/nı aşan.] )


- EDEPSİZLİK" ile/değil/yerine COŞKU


- EFSANE[Ar.] değil/yerine/= GÜZELLEME


- EGEMENLİK:
İÇ ile/ve/||/<> DIŞ ile/ve/||/<> EVRENSEL


- EĞİLMEDE:
"ÇIKAR" / "ÜSTÜNLÜK" ile/değil/yerine SAYGI

( Nokta kadar "çıkar/ın" için, virgül kadar eğilme! / Kimse, kimseden "üstün" ya da yukarıda değildir/olamaz. İLE/DEĞİL/YERİNE Bir kişinin, hizmetine, emeğine, çabasına saygı duyuyorsak... )


- EĞİLMEK ve/||/<> BAŞAK

( Kişiler, başaklara benzer. Ne kadar bilgisizse içleri boştur ve dik durur. Ne kadar bilgiliyse o kadar eğilirler. )


- EĞİTİM:
"BOŞ KABI DOLDURMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KIVILCIMLA ATEŞ YAKMAK


- EĞİTİM:
SÜS ile/ve/||/<> SIĞINAK

( İyi/bahtiyâr zamanlarda/koşullarda. İLE/VE/||/<> Kötü/bedbaht zamanlarda/koşullarda. )


- EĞİTİM/LER ile/ve/||/<>/> AKLA EĞİTİM/KATILIM


- EĞİTİM ile/ve/||/<>/> DENETİM


- EĞİTİMİN:
KÖKLERİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> MEYVESİ

( Acı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Tatlı. )


- EĞLENCE ile/ve/<> HEYECAN


- EĞLENEBİLDİKLERİN ile/ve/||/<> ANLATABİLDİKLERİN ile/ve/||/<> AĞLAYABİLDİKLERİN

( Arkadaş. İLE/VE/||/<> Dost. İLE/VE/||/<> "Kardeş". )


- EGO/N/(/U) ile/değil/yerine BENLİK/ĞİNİ

( Yok bil! İLE/DEĞİL/YERİNE Var bil! )


- EHLEN ile/ve/||/<>/> SEHLEN

( Beceriyle. İLE/VE/||/<>/> Kolaylıkla. [hoş geldiniz ve sefalar getirdiniz] )


- EKİN/KÜLTÜR ve/<> SEVGİ

( CULTURE and/<> LOVE )


- EKİP ve/||/<>/> BİÇMEK


- EKLENEBİLİR/LİK ile/ve/değil/||/<> EKLEMLENEBİLİR/LİK


- EKMEK ve/||/<> KÂĞIT

( Gövdenin beslenmesinde. VE/||/<> Zihnin/gönlün beslenmesinde. )


- EKO/AKS/AKSİSEDÂ/İNİKÂS[Ar. < AKS (çoğ. İN'İKÂSÂT)] değil/yerine/= YANKI/YANSI

( Işığın, parlak bir yere çarpıp geriye doğru yön değiştirerek kaynağını göstermesi. | Tepke. )


- EKSİKLERİ/Nİ TAMAMLAMAK ile/ve/değil/||/<> FAZLALIKLARI/NI ATMAK


- EKSİKLERİMİZLE/HATALARIMIZLA:
"SAKLAMBAÇ OYNAMAK" ile/değil/yerine/>< YAKALAMACA OYNAMAK


- EKSİKLİ/LİK ile/ve TUTARSIZ/LIK

( DEFECTIVE/NES vs./and INCONSISTENCY )


- EL SALLAMA! ve/||/<> BEL BAĞLAMA!

( Dönecek olana. VE/||/<> Dönmeyecek olana. )


- EL ve/<>/||/hem de BEYİN

( Gövdenin tüm kısımlarınınkine nispetle el derisi en dengeli olanıdır, el derisinde, en dengeli olan avuçiçi derisidir. Sonra, sırasıyla parmakların derisi ve onlardan da işaret parmağının derisi ve son olarak en dengeli olan işaret parmağının uc kemiğinin derisidir. Bundan dolayıdır ki, işaret parmağının ve öteki parmakların ucları duyu idraki için en iyi örgenlerdir. )

( Eller, beynin uzantısıdır. )

( Ne edersen elinle, o da gider seninle. )

( MAN-: El ile [MANUSCRIPT, MANİVELA] )

( Zihninizde ne varsa, elinize o vurur. )

( )

( AMBIDEXTRUS: İki elini de kullanabilme. )


- ELE GEÇİRMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< YÖNETEBİLMEK

( )


- ELEŞTİRİ/LER ile ÖVGÜ/LER

( Kurtuluş. İLE Yok olma, etme/edilme. )

( Olgun birini dost edinmek istersek... İLE "Bilgisiz birini dost edinmek istersek..." )


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/yerine/<>/> DAYANIŞMA


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/> TARTIŞMA


- ELİMDEN GELDİĞİNCE ile/ve/<>/değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR


- ELİNDE GETİREN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AKLINDA GETİREN

( Karnında götürür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Gönlünde götürür. )


- ELİNE ile/ve DİLİNE ile/ve BELİNE SAHİP ÇIKMAK


- ELİNİ ÖP(TÜR)MEK ile/ve/değil/||/<>/< EĞİLMEYİ GÖ(STE)RMEK/DENEYİMLE(T)MEK


- ELİNİ/AYAĞINI/BAŞINI KIR fakat GÖNÜL KIRMA!


- ELLE(ME)MEK ile/ve/||/<> "EL AT(MA)MAK"


- EMÂNET ETMEK değil/yerine TEŞEKKÜR ETMEK


- EMÂNETİ:
TESLİM ETMEK ile/ve/değil/<> TEVDÎ ETMEK


- EMEK ile/ve/<> AHLÂK


- EMEK ile/ve/||/<> EDEP ile/ve/||/<> SABIR


- EMEK ve SÖZ(/LEŞMEK) (VERMEK)


- EMİR EDEN ile/ve/yerine HİZMET EDEN


- EMİR-RİCA ile EMİR


- EMİR[Ar.] değil/yerine/= BUYRUK/BUYURU


- EMİR ile/ve/değil/yerine DİLEK


- EMİR ile/ve/değil/yerine/||/<>/< TEKLİF


- EMPATİ KURMAK ile/ve/değil/=/||/<>/< ÂDİL OLMAK


- EMPATİ:
BİLİŞSEL ile/ve/||/<>/> DUYGUSAL


- EMPATİ:
SANA ve/<> ONA

( Yapılmasını istemediğin şeyi, başkasına yapmamak. VE/<> Sana davranılmasını/yapılmasını istediğin şeyi/biçimde, ona yapmak. )


- EMPATİ(K) ile AZ EMPATİ(K)-ÇOK EMPATİ(K)/ÇOK EMPATİ(K)-AZ EMPATİK


- EMPATİ ile/ve HOŞGÖRÜ

( Hoş gördün mü, yorgunluk kalmaz. )

( EMPATHY vs./and TOLERANCE )


- EMPATİK:
ANLAYIŞ ile/ve/||/<> DOĞRULAMA ile/ve/||/<> İRDELEME ile/ve/||/<> KATILIM ile/ve/||/<> YORUMLAMA


- EMPOZE (ETMEK) değil/yerine/= DAYATMAK


- EN ANLAMLI YEMİN ile EN BÜYÜK İNTİKAM ile EN ADİ SÖZ ile EN İYİ YANIT

( Söz vermek. İLE Affetmek. İLE "Seni hiç sevmemiştim." İLE Gülüp geçmek. )


- EN BÜYÜK "GÖSTERİŞ": DOĞALLIK


- EN BÜYÜK HAYAL değil/yerine EN BÜYÜK ZENGİNLİK

( "Zenginlik". DEĞİL/YERİNE Hayal. )


- EN BÜYÜK SORUNLAR:
KENDİNDEN MEMNUN OL(A)MAMA ile/ve/||/<> TATMİN OL(A)MAMA


- EN BÜYÜK ZAMAN HIRSIZI:
KARARSIZLIK


- EN BÜYÜK:
YOKSUN/LUK ile/ve/<> FAKİR/LİK

( Akılsızlık. İLE/VE/<> Bilgisizlik. )


- EN CESUR ve/||/<> EN GÜÇLÜ ve/||/<> EN MUTLU

( İlk özür dileyen. VE/||/<> İlk affeden. VE/||/<> İlk unutan. )


- EN ÇİRKİN değil EN CESUR

( Lizzie Velasquez )


- EN ÇOK ŞEYE SAHİP OLMAK ile/değil/yerine/>< EN AZ ŞEYE GEREKSİNİM DUYMAK

( Sahip olmadığı şeylere üzülmeyen ve sahip olduklarına sevinen kişi, akıllı biridir. )

( Ne kadar az şeye sahip olursak, o kadar az şey, bize "sahip olur". )


- EN GÜZEL/ÖZEL YER/LER

( * KAŞMİR )


- EN HOŞ DUYGU:
BİRİNİN, YÜZÜNDEKİ GÜLÜMSEMENİN NEDENİ OLDUĞUNU BİLMEK :)


- EN İYİ DAVRANIŞ

( İYİ NİYETTEN OLUŞAN ( Davranışların en iyisi iyi niyetten, niyetin en iyisi ise bilimden ortaya çıkandır. )


- EN NİTELİKLİ (PANAMA) ŞAPKA

( SUPERFINO [ Panama'ya özgü bir palmiye ağacının lifinden yapılır. Yapımı 5 ay sürebilir. ] )


- EN NİTELİKLİ TÜYLÜ

( MERİNOS KOYUNU )


- EN SEVİMLİ/LER

( * YUNUS
* PAPAĞAN
* KAPLUMBAĞA )


- EN SEVİMSİZ/LER, ÇİRKİN/LER

( * SIRTLAN
* YABAN KÖPEĞİ
* AKBABA
* FARE
* YILAN
* ASIKYÜZLÜLER )


- EN SEVMEDİĞİM (ŞEY) ile/değil/yerine PEK/HİÇ SEVMEDİĞİM (BİR ŞEY)


- EN YÜCE:
GÜLÜMSE(MEK)!


- EN YÜKSEK İBÂDET:
İNSAN(A)/KİŞİYE ve/=/<> HİZMET

( Bir çiçeği bile yetiştirsen, İNSAN'a hizmet etmiş olursun. )


- ENDİŞE ile/ve/<> TELÂŞ


- ENERJİ(") ile/ve/değil/||/<>/>/< (")ELEKTRİK(")


- ENGEL/EMİR değil (KAVRAMSAL) OLUMSUZLUK BELİRTİMİ


- ENGELLEME ile/değil ÖTELEME


- ENGELLEYİCİ ile/değil/yerine DENGELEYİCİ


- ENGELLİLER:
GÖVDESEL ile/ve/ne yazık ki/||/<> DUYUSAL ile/ve/ne yazık ki/||/<> İŞİTME ile/ve/ne yazık ki/||/<> KONUŞMA ile/ve/ne yazık ki/||/<>
ZİHİNSEL ile/ve/ne yazık ki/||/<> GEÇİCİ ile/ve/ne yazık ki/||/<> YAŞLILAR


- ENGELLİLERE:
"ACIMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DESTEK/YARDIM


- ENİNE BOYUNA (DÜŞÜNMEK, DEĞERLENDİRMEK)


- ENTEGRASYON[Fr./İng.] değil/yerine/= BÜTÜNLEŞME


- ENTEGRE OLMAK/ETMEK değil/yerine/= BÜTÜNLEŞ(TİR)MEK / KAYNAŞ(TIR)MAK


- ERDEM:
EĞİTİMLE ile/ve/||/<>/< ALIŞKANLIKLARLA ile/ve/||/<>/< DOĞAL


- ERDEM/FAZİLET ile/ve ARTAM/MEZİYET

( Erdem, toplum çıkarını kişisel çıkarın üstünde tutmaktır. )

( Bilgi erdem, erdem de mutluluk üretir. )

( Erdeminiz ayakta kalmanızı sağlayan şeydir. )

( Erdem, kişinin kendini inşâ edeceği tuğlalardır. )

( Erdemler kendileri içindir. Başka şeyler için değildir. )

( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )

( Erdemli olanlar, kaygıdan; akıllı olanlar, korkudan uzaktır. )

( Güçlükleri yenmeyi birinci ödevi olarak kabul eden ve ödülü sonraya bırakan bir kişiye 'erdemli' denilir. )

( Erdemli kişinin önem verdiği üç şey vardır: Davranışlarında dikkatsiz ve düşüncesiz olmaktan sakınmak; yüz anlatımında içtenlik; sözlerinin kabalık ve bayağılıktan uzak olması. )

( Gerçekte olduğunuz şey, özünüz, sizin erdeminizdir, erdeminiz kendinizsiniz. )

( Özünüzü, gerçek benliğinizi anımsamak erdemdir. )

( Hiçbir çiçeğin kokusu rüzgâra karşı yayılamaz, fakat erdemlerin kokusu hiçbir engel tanımadan her yere yayılır. )

( Kişi, yaşamını meziyetlerinin yönettiğinden ve bu meziyetlerin en beklenmedik ve en sıkıcı koşullara bile direneceğinden emin olmalıdır. )

( Kişinin sınırlarını bilmesinden doğan alçakgönüllülük bir meziyettir ama vicdanla birleşmediği sürece bir zayıflık olarak görülebilir. )

( Olgun kişi, meziyetlerini parıldar hale getirir. )

( Olgun kişi, meziyetleri parıldarken ışıltıyı gizleyerek çevresiyle uyum içinde kalmayı başarır. )

( Kaynak ve meziyetlerin açığa vurulması yerine sadelikle alçakgönüllülük salık verilir. )

( Kişinin ışığı yararlı bir parlaklık sağlıyorsa, onu tartının altına gizlemelidir. Eğer sağlamıyorsa, meziyetleri geliştirmek amacıyla durmadan çalışılmalıdır. )

( Meziyet yalnız kalmaz, sürekli komşu bulur. )

( 4 Büyük Erdem:
* MAITRI/METTA[Palice] (Dostluk, iyi dilek, iyilik, sevgi ve merhamet göstermek. )

( Merhamet ve herkesin acılarına üzülmek. )

( Herkesin iyiliğine sevinmek. )

( Herkesin hatasını affetme ve görmemezlikten gelmek. )

( Erdemin ölçüsü, tüze'dir. )

( Bir şeyin, işlevini, yerine getirmesi. İLE/VE ... )

( What you are really is your virtue.
Remembering your self is virtue. )

( Aklını, en yüksek düzeyde kullanmak, tefekkür yaşamı, kuramsal temâşâ. İLE/VE ... )

( Ötekinin haklarını sağlamak, korumak ve savunmak. İLE/VE ... )

( VIRTUE vs./and MERIT )


- ERDEM ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DEĞER


- ERDEM = FAZİLET = VIRTUE[İng.] = VERTU[Fr.] = TUGEND[Alm.] = VIRTUS[Lat.] = ARETE[Yun.] = VIRTUD[İsp.]


- ERDEM ile FEDÂKÂRLIK


- ERDEM ve/> ONUR

( Kişi, onuru için erdemli olur. )


- ERDEM ile/ve/||/<> ÖVGÜ


- ERDEM < SEKÎNE


- ERDEM ve/||/<> TÜZE(HUKUK)

( Erdemin ölçüsü, tüze'dir. )


- ERGEN(İN) ELEŞTİRİSİ ile/ve/değil/yerine/||/<> ERGİNİN(/YETKİN) ELEŞTİRİSİ


- ERİNÇ, DİNGİNLİK = PEACE, REPOSE[İng.] = TRAQUILLITÉ[Fr.] = BERUHIGUNG[Alm.] = QUIETUS[Lat.]


- ERİNÇ/HUZUR ve/||/<> BARIŞ

( İç/içte. VE/||/<> Dış/dışta. )


- ERİNÇ/ORUNLUK/HUZUR ile/ve DİNGİNLİK

( BAYSAL: Erinç ve dinginlik içinde olan. )


- ERKEK (MİLLETİ)/KADIN (KISMI) DEĞİL Mİ, HEPSİ AYNI!(BÖYLE/ŞÖYLE) / ŞÖYLE/ŞUNU İSTER/YAPAR değil/yerine HER BİRİ AYRIDIR!

( Genellememek gerekir! Büyük yanlıştır! )


- ERKEK OLMAK değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK, SONRA ERKEK OLMAK

( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )


- ERKEKLİKİN:
10'DA 9'U değil 10'DA 1'İ

( Kaçmak. DEĞİL 1'i, varolanı/yakınlarını/sevdiklerini/seni sevenleri korumak, onların yanında olabilmek üzere geri durabilmek/çekilebilmek. )


- ERKEN DAVRANMAK yerine DÜŞÜNMEK/FELSEFE YAPMAK


- ERKEN SAMİMİYET ile/değil/yerine SAMİMİYET

( Erken samimiyet, pişmanlık doğurur. )


- EŞ(KARI/KOCA/SEVGİLİ/FLÖRT, EHVER[Fars.], PARTNER[İng.]/KORTE[İt.]) ile İŞ

( Tümüyle övgüye değer, yüce biri ile karşılaştığınız zaman, sevginiz ve hayranlığınız, doğru davranma dürtüsü sağlar. )

( İş ve özel ilişkilerde, âdil ve dengeli kalmak için çaba gösterilmelidir. )

( KEBÛTER-İ HAREM: Ulaşılamayan sevgili. )

( Sevgilinin eşiğinde ölene şaşırılmaz, sağ kalana şaşırılır. )

( SPOUSE vs. BUSINESS
When you meet somebody wholly admirable, love-worthy, sublime, your love and admiration will give you the urge to act nobly. )


- EŞ/SEVGİLİ [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- EŞ/SEVGİLİ [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- EŞ ile/ve/||/<> EŞİT


- ESAS ile/ve/< USÛL/YÖNTEM

( Temel, öz. İLE/VE/||/< Yöntem, yol, uygulayım, metot. )

( Usûl olmadan vusûl olmaz.[Yöntem olmazsa kavuşulmaz/ulaşılmaz.] )

( Anayasa ve bazı/çoğu önemli davalar, önce usûlden sonra esastan ele alınır. )

( Kızgın tencere, bir kulpundan tutulmaz. )

( [öncelik ve simge/benzetme olarak]
Dere. İLE/VE/||/< Okyanus.
"Okyanus". İLE/VE/||/< "Dere".

[örnek ve deyim olarak]
Okyanus[u geçmek]. İLE/VE/||/FAKAT/NE YAZIK Kİ Dere[de boğulmak][usûlün öncelikli tutulması ve/ya da bulunmaması durumunda]. )

( BASE vs./and/||/< METHOD )


- ESASINDA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ESNASINDA


- EŞDEĞERLİLİK ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜK


- EŞEK ile/değil/yerine/>< EŞİK

( Eşiğe yatmayan, eşektir. )


- EŞEYSEL BOŞALMA ile/ve HEYECANSAL BOŞALMA

( En doğal haliyle, gövdenin ve eşeysel örgenlerin fiziksel devinim ile gerçekleştiği yakınlık ve paylaşımın, titreme, sarsılma, penisten/vajinadan özel sıvının(belsuyu) dışarı çıkması gibi çeşitli dışavurumlar ve yoğunluklar yaşanması. İLE Bir düşüncenin/hayalin/projenin/işin gerçekleşmesi yönündeki enerjinin içinde bulunulan ana yaklaşması, geç kalma, bir aracı kaçırmada yaşanan heyecan gibi çok çeşitli özel durumlar ile yaşanabilen heyecanlar ve kendinden geçiş derecesindeki mutlulukların yaşanması durumu ve eşeysel uyarılma/yoğunluk ve boşalım deneyimi. )

( ŞEKKÂZ: İlişki sırasında girişten/duhûlden önce boşalan kişi. )

( SEXUAL EJACULATION vs./and EXCITABLE EJACULATION )


- EŞEYSELLİK/SEKS ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SARILMAK

( ... ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KOÇA )


- EŞEYSELLİK/SEKS ile/değil SEVGİNİN (ÇEŞİTLİ) (FİZİKSEL) DIŞAVURUMLARI


- EŞEYSELLİK ile EŞEYSEL BİRLEŞME/BİRLİKTELİK


- ESİN ve/||/<>/> BESİN


- Eşini/sevgilini iyi DİNLE!!!


- EŞİT HAK ile/ve/||/<>/>/< EŞİT PAYLAŞIM


- EŞİT/LİK ile/ve/değil/||/<>/< ORTAK/LIK


- EŞİTLİK ADÂLETİ ve/||/<> ONUR ADÂLETİ


- EŞİTLİK ADÂLETİ ile/ve/<> ORAN ADÂLETİ


- EŞİTLİK/MÜSÂVAT ile/ve/değil/yerine/< TÜRE/ADÂLET

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunması. )

( Kişilerin eşitliği, sadece adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde] geçerlidir. [ille de bir farkı olacaksa/oldurulacaksa, sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.] )

( )

( [CHAT GPT >]

Eşitlik, ırklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da öteki özelliklerine bakılmaksızın tüm bireylere aynı biçimde davranılması gerektiği düşüncesini belirtir. Bu, herkesin aynı fırsatlara ve haklara sahip olması ve kimliğinden dolayı dezavantajlı ya da ayrımcılığa uğramaması gerektiği anlamına gelir.

Öte yandan, adâlet, yasaların âdil ve uygun biçimde yönetilmesini ve de âdil bir toplumun sürdürülmesini ifade eder. Bireylerin hukuka ve ahlâkî ilkelere göre haklarını almasını ve yanlış davranışın cezalandırılmasını içerir.

Eşitlik ve adâlet, genellikle birbiriyle ilişkili olsa ve örtüşebilse de aynı şey değildir. Eşitlik, herkese aynı biçimde davranmakla ilgiliyken, adâlet, bireylerin hak ettiklerini almasını ve yanlışların ele alınmasını sağlamakla ilgilidir. Bir toplumun eşit olup da âdil olmaması ya da tam eşitlik olmadan adâletin olması olanaklıdır.



[English]

Equality refers to the idea that all people should be treated the same, regardless of their race, gender, religion, or other characteristics. It means that everyone should have the same opportunities and rights, and should not be disadvantaged or discriminated against based on their identity.

Justice, on the other hand, refers to the fair and proper administration of laws and the maintenance of a just society. It involves ensuring that individuals receive what they are due, according to the law and moral principles, and that wrongdoing is punished.

While equality and justice are often related and can overlap, they are not the same thing. Equality is about treating everyone the same, while justice is about ensuring that people receive what they are entitled to and that wrongdoing is addressed. It is possible for a society to be equal but not just, or for there to be justice without complete equality. )

( )

( [not] EQUALITY vs./and/but/< JUSTICE
JUSTICE instead of EQUALITY )


- EŞİTLİK ile/ve PAYLAŞIM

( EQUALITY vs./and SHARING )


- EŞİTLİK ve/=/||/<>/>/< SAVAŞÇILARI

( Özellikle hukuk mantığı ve tarihi açısından, "Eşitlik Savaşçısı[On The Basis of Sex]"'nı izlemenizi öneririz... )

( image )


- EŞLEME ile/ve/||/<>/> ROL DEĞİŞTİRME ile/ve/||/<>/> AYNA ile/ve/||/<>/> YARDIMCI TEKNİKLER


- ESNEKLİK ve/||/<>/> SAĞLAMLIK/GÜÇ ve/||/<>/> BİLGELİK/İRFAN/HİKMET

( Çocuk gibi. VE/||/<>/> Demir gibi. VE/||/<>/> Bilge gibi. )


- ESTETİK DEĞER ile/ve SANATSAL DEĞER

( Doğal. İLE/VE Yapay. )


- ESTETİK değil/yerine/= GÜZELDUYU


- ESTETİK ile/ve/<> SANAT

( Estetik, sanatın ahlâkıdır. )

( Estetik, duyarlılıkta oluşan tikel anlamın şeyleşmesini/nesneleşmesini hem duyarlılık, hem de nesneleşme yönünden inceleyen bilimdir. )

( Sanatın nesneleri, estetiktir fakat estetiğin nesneleri, sorun yaratır. )

( Estetik duygulanım, estetik değildir. )

( Estetik için süreklilik gerekir. )

( Estetik duyuş, kavrama dayanmaz. )

( Estetiği kuran, şiirdir. )

( İLM-İ MAHÂSİN ile/ve/<> FENN )


- EŞVÂK[Ar. < ŞEVK] ile EŞVÂK[Ar. < ŞEVK]

( Şiddetli istekler/arzular, neşveler. İLE Bitkilerin dikenleri. | Kemiklerin uzamaları. )


- ET(H)İK = İLM-İ AHLÂK = ETHICS[İng.] = ÉTHIQUE[Fr.] = ETHIK[Alm.] = ETHICA[Lat.] = ETHIKE[Yun.] = ÉTICA[İsp.]


- ETİK ile/ve/< ESTETİK

( Birlikte görmek/tutmak gerekiyor. )


- ETKİ <> TEPKİ ile/ve/değil ETKİ <> YORUM <> TEPKİ

( Hayvanlarda. İLE/VE/DEĞİL İnsanda. )


- ETKİ ile/ve/||/<> GEÇİŞ


- ETKİNLİK ile/ve/değil/yerine/> ÜRETİM

( [not] ACTIVITY vs./and/but TO PRODUCE
TO PRODUCE instead of ACTIVITY )


- ETÜT/ETÜD[Fr. < ETUDE] değil/yerine/= ÇALIŞMA

( Herhangi bir konuda yapılan inceleme, araştırma. | Ön çalışma. | Belirli bir konuyu inceleyen, araştıran yapıt ya da yazı. | Öğrencilerin, bir belletmenin gözetimi, denetimi altında ders çalışması, mütalaa, müzakere. )


- EV ve/||/<>/> EVRE


- EV ile/ve/değil/||/<>/< KOMŞU

( Alma. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Al. )


- EVET DERİM/DEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HAYIR DİYEMEM(EK)

( Özellikle de sevdiğin birinden alabileceğin "evlilik teklifi"ne... )


- EVİNİ ve/||/<>/< ZİHNİNİ/KALBİNİ

( Konuk gelecekmiş gibi temiz tut! VE/||/<>/< Ölüm gelecekmiş gibi temiz tut! )


- EVLENECEĞİN KİŞİYİ:
AKŞAM/GECE GÖRMEK ile/ve/yerine SABAH/UYANINCA GÖRMEK


- EVLİLİK ile/ve/değil/<>/< AŞK

( Tanık, rızâ, onay ister. İLE/VE/<>/< Ahde vefâ edecek bir kalp yeterlidir. )

( Akit ile. İLE/VE/DEĞİL/<>/< Ahit ile. )


- EVLİLİKLERİN SONLANMASI:
"AŞKIN BİTMESİ" değil/ne yazık ki/< ARKADAŞLIĞIN OLMAMASI


- EVRENDE:
İKİLEM değil/yerine BÜTÜNLÜK


- EVRİM/LEŞME ile/ve/değil/||/<>/< OLGUNLAŞMA


- EVRİM/SEL/LİK ve/<> EVREN/SEL/LİK


- EYLEM:
[hem/ne] SONLULUK ile/ve/||/<>/hem de/ne de SONSUZLUK

( w/hem de/ne de )


- EYLEM/HAREKET ve/||/<>/>/< SAĞALTIM/TEDAVİ/ŞİFÂ


- EYLEM ve BİRLİK

( ACTION and UNITY )


- EYLEM ile/ve/değil/yerine BÜTÜNLÜK İÇİNDE EYLEM

( [not] ACTION vs./and/but ACTION IN THE INTEGRITY
ACTION IN THE INTEGRITY instead of ACTION )


- EYLEM ve/<>/>< DÜŞÜNME


- EYLEM ile/ve/değil/||/<>/< EYLEMİN DEĞERİ

( Bilim. | Sanat. | Fizik/doğa. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Felsefe. )


- EYLEM ve/||/<>/> YOL GÖSTERİCİ/LİK


- EYLEMSİZ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE ile/değil/yerine EYLEMLİ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE

( El duası olmadan, dil duası olmaz. )

( Yaparak başarırsınız, tartışıp çekişerek değil. )

( Kalbi değiştiren eylemdir. )

( Herşey yapıldığında zihin sessiz kalır. )

( Sağlam bir anlayışa sahip bir kişi, eylemden sakınmaz. )

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikâyet etmeyiniz. )

( [not] THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION vs./but THOUGHT/TO THINK IN ACTION
THOUGHT/TO THINK IN ACTION instead of THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION
By doing you succeed, not by arguing.
A change of heart is action.
When all is done, the mind remains quiet. )


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve/değil/yerine ile/ve/değil/yerine ÇOKLU EYTİŞİM / POLİ-DİYALEKTİK


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve/||/<>/> ÇOKLU EYTİŞİM


- EYTİŞİM ile/ve KAVRAMSAL EYTİŞİM


- EZELDE ve/||/<>/> GÜZELDE

( Nokta. VE/||/<>/> Saklı. )


- EZİK ile/değil ALÇAKGÖNÜLLÜ


- FAHİŞ[Ar.] değil/>< NARH[Fars.]

( Ölçüyü aşan, aşırı, çok fazla. | Ahlâka ve törelere uygun olmayan. DEĞİL/>< Tüketiciyi korumak amacıyla, özellikle zorunlu gereksinme maddeleri için devletçe saptanan fiyat. )


- FÂİZ ve/||/<>/> FÂHİŞ[çoğ. FUHUŞ]


- FAİZ ile HİZMET

( INTEREST vs. SERVICE )


- FAKİR OLUP DA SABRETMEK ile/ve/<> ZENGİN OLUP DA ŞÜKRETMEK

( İkisi de "pek kolay değil" diye "görülse/zannedilse" de asıl olan, her koşulda ve özellikle de uclarda ve uçurumlarda, yani maddî fakirlik ve zenginlikte, sabır göstermek ve şükrü edâ etmektir. )


- FAKİR-FUKARA (YA DESTEK OLMAK)


- FAKİRİN CANI değil/yerine "ZENGİNİN" MALI


- FAKİRİN SABRI ile ZENGİNİN SABRI

( Gaflette olduğu halde, zevkte/neşede olmadığı halde, tüm olumsuz koşullara karşın istikâmet üzere devam etmek. İLE Çok yalnız olduğu, çok ikram ettiği halde bile taşkınlık yapmayarak istikâmet üzere devam etmek. )


- FARK ET! ve/||/<> HAK ET!


- FARK ETMEK ile/ve/||/<>/> FARK GETİRMEK


- FARK/LI/LIK ile NİTELİK FARKI/FARKLILIĞI

( DIFFERENT/DIFFERENCY vs. DIFFERENCE/Y OF QUALITY )


- FARKINDALIK ile/ve/< BİLMEMEK

( Farkındalığın ilk koşulu, bilmemektir. )


- FARKINDALIK ile/ve/<> DAYANIŞMA

( AWARE/NESS vs./and/<> SOLIDARITY )


- FARKINDALIK ile/ve/||/<> DUYARLILIK


- FARKINDALIK ve/||/<> DUYGULARIN TANIMLANMASI


- FARKINDALIK ile/ve/<> SEVGİ

( Farkındalık dinamiktir, sevgi ise varoluştur. )

( Farkındalık, eylem halindeki sevgidir. )

( AWARENESS vs./and/<> LOVE
Awareness is dynamic, love is being.
Awareness is love in action. )


- FARKINDALIK ve/||/<> TUTUM ve/||/<> ÖZGÜNLÜK

( AWARENESS and/||/<> ATTITUDE and/||/<> AUTHENTICITY )


- FARKINDALIK ve/<> ÜMİT

( Paylaş! VE/<> Aşıla! )

( Yeni yılda da, sağlıklı ve mutlu AN'lar yaşamak üzere, Farkındalık'larımızı paylaşıyor ve birbirimize, -en azından gülümseyerek :)- Ümit aşılamaya devam ediyoruz... :) )


- FARKINDALIK ile/ve/<> YOĞUNLAŞMA

( AWARENESS vs./and/<> TO BECOME DENSE )


- FaRkLaR (Kılavuzu/"Sözlüğü") ile/ve/<> FARKINDALIK

( DiFfeReNCeS GUIDE/"DICTIONARY" vs./and/<> AWARENESS )


- FARKLI DÜŞÜNMEK" ile/ve "GENİŞ DÜŞÜNMEK"


- FARKLI ile/ve ÖZEL

( DIFFERENT vs./and SPECIAL )


- FARKLILIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİRLİK

( Dilde, anlatımda/aktarımda, parçalarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Gerçeklikte/hakikatte. )


- FARKLILIKLAR VE ÇİRKİNLİKLER ile/yerine FARKLILIKLAR VE GÜZELLİKLER


- FAYTON SEFÂSI değil ATLARIN CEFÂSI


- FAZÎLET[Ar.] değil/yerine/= ERDEM


- FAZİLET ile/ve EDÂ


- FAZÎLET ile/ve/||/<> MENFAAT ile/ve/||/<> MASLAHAT

( Bireyde. İLE/VE/||/<> Toplulukta. İLE/VE/||/<> Toplumda. )


- FAZÎLET ile/>< REZÎLET


- FAZLA ALÇAKGÖNÜLLÜKTE/TEVÂZÛDA:
RİYÂ ile/ve/||/<> GERÇEK

( Fazla tevâzû gösterme, riyâdan sayarlar. İLE/VE/||/<> Fazla tevâzû gösterme, gerçek sayarlar. )

( [Fazla alçakgönüllük göstermek] İkiyüzlülük olarak yorumlanabilir. İLE/VE/||/<> İncelik olarak yorumlanmayıp çarpıtılarak, genelde de bilindiğiniz ya da göründüğünüz kadar incelikli olmadığınız şeklinde yorumlanabilir. )


- FAZLA FEDÂKÂR/LIK
ve/||/<>/>/ne yazık ki
(FAZLA) VEFÂSIZ/LIK

( Fedâkârlığın fazlası, vefâsızlığa neden olur. )


- FAZLA/LIK ile/değil AŞKIN/LIK


- FEDÂ(KÂRLIK) ile FERÂGAT

( Sadakat. İLE Sevgi. )

( Mal/dan vermek. İLE "Can vermek" ve candan vermek. )

( Babadan gelen. İLE Anneden gelen. )


- FEDÂ ile/değil/yerine/>< ELVEDÂ

( Sevene can fedâ; sevmeyene elvedâ. )


- FEDÂKÂRLIK > FERÂGAT > AŞK


- FEDÂKÂRLIK ile KATLANMA

( EXTREME DEVOTION vs. TO BEAR )


- FEDERASYON[Fr./İng. < FEDERATION] değil/yerine/= ÜSTBİRLİK


- FELSEFE:
BETİMLEME > KAVRAM

( Felsefe, betimlemeden, kavrama geçiştir. )


- FELSEFE:
DÜŞÜNCE BİÇİMİ OLARAK ile/ve/değil/||/<>/>/< YAŞAM BİÇİMİ OLARAK


- FELSEFE:
DÜŞÜNME BAĞLAMI ile/ve/<> BİLGİ TÜRÜ


- FELSEFE:
EĞİTİM ile/ve/değil/||/<>/> YETKİNLEŞTİRME


- FELSEFE:
İYİLİK ve/<> GÜZELLİK ve/<> DOĞRULUK


- FELSEFE:
NİTELİKLİ SORU, SORMA "SANATI" ile/ve/||/<>
NİTELİKLİ, SORU SORMA "SANATI"


- FELSEFE:
UYURGEZER/LİK değil/yerine/>< GELİŞMİŞ BİLİNÇ/LİLİK


- FELSEFE(PHILO-SOPHIA):
BİLGELİK SEVGİSİ ile/ve/||/<> SEVGİNİN BİLGELİĞİ

( )


- FELSEFE/BİLİM/SANAT'TA:
SAYGI DUY(UL)MA ile/ve/||/<>/< SAYGI UYAN(DIR)MA


- FELSEFE/KAVRAM ANSİKLOPEDİSİNDE:
ARİSTOTELES ile/ve HEGEL


- FELSEFE ve/||/<> AŞK ve/||/<> SANAT

( "Evet!" diyememektir. VE/||/<> "Hayır!" diyememektir. VE/||/<> Soruyu anımsayamamaktır. )


- FELSEFE = PHILOSOPHY[İng.] = PHILOSOPHIE[Fr., Alm.] = PHILOSOPHIA(PHILIA:SEVGİ, SOPHIA:BİLGELİK)[Yun.] = FILOSOFIA[İsp.]


- FELSEFE ve SEVGİ


- FELSEFEYİ ANLAMAK ile/ve/||/<> FELSEFE İLE ANLAMAK


- FELSEFÎ ANLAYIŞ VE BİLİMSEL TUTUM/DURUŞ VE SANATSAL DUYARLILIK ve/< BEREKET


- Felsefî anlayışla KONUŞ!!!


- FELSEFÎ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KAVRAMSAL


- FERÂGAT AHLÂKI ile/ve/değil/yerine ANNELİK AHLÂKI

( [not] MORALS OF ABNEGATION vs./and/but MORALS OF MOTHER
MORALS OF MOTHER instead of MORALS OF ABNEGATION )


- FERÂGAT AHLÂKI > AŞK AHLÂKI


- FERÂGAT ve/> İŞTİYÂK ve/> AŞK


- FERÂGAT ile/ve/<> TESLİMİYET


- FERAHLATMA ve/<> KOLAY(LIK)(ÂSÂN[Fars.])


- FERÂSET[Ar. < FERES(Çok hızlı giden at)] değil/yerine/= SEZGİ/SEZİ/SEZİŞ/ANLAYIŞ

( ZEKÂNIN İNCELMİŞ VE HIZLANMIŞI | EDEB'İN KALBE İNİŞİ | ANLAYIŞTA ÖNE GEÇME | ZEKÂNIN GÖVDEYİ KONTROL ALTINA ALMIŞ ŞEKLİ. (AKIL-ZEKÂ-FERASET) [AYNI ŞEYİN DEĞİŞİK MERTEBELERDE ALDIĞI ADLAR] )


- FERİH[Ar.] ile SÜRÛR

( Çok sevinçli, neşeli. İLE Neşe. )


- FESAHAT[Ar.] ile/ve/||/<> FETAHAT[Ar.] ile/ve/||/<> FETAKAT

( Dilin açıklığı. İLE/VE/||/<> Birinin kapıyı/kutuyu vb. açması. İLE/VE/||/<> Bir nesnenin gevşeyip açılması. )


- FEVKALÂDE/HARİKA değil/yerine/= ÇOK GÜZEL/OLAĞANÜSTÜ


- FÎ-SEBÎL-İLLÂH

( KARŞILIK BEKLEMEKSİZİN | ALLAH YOLUNDA )


- FÎKRÎ ile LAFZÎ(MANTIK/NUTK(Düşünme-Konuşma)'da)

( Lafzî nutk, insan gövdesinin bir örgeni olan dilden kaynaklanarak, gövdenin öteki bir örgeni olan kulağa ulaşan ses ve yazaçlardan(hecelerden) oluşur; dolayısıyla cisim ve duyularla ilgilidir. Bu yüzden kelâmın ne olduğu, nasıl oluştuğu, anlamı nasıl gösterdiği(delâlet) vb. konuların mantık çerçevesinde incelenmesine Dil Mantığı(İlmu'l-Mantıki'l-luğavî) adı verilir. İLE Fikrî nutk ise, insan zihninin(nefs) var olanların anlamını özleri itibariyle tasavvurundan başka bir şey olmayıp ruh ve akılla ilgilidir. Bu bağlamda zihnin varlıkların anlamlarını özleri itibariyle idrâki, ilham ve vahyin keyfiyeti gibi konuların mantık çerçevesinde ele alınıp incelenmesine de Felsefî Mantık (İlmu'l-Mantıki'l-felsefî) denilir. )


- FİLOZOF:
ANLAŞABİLEN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< UZLAŞABİLEN


- FİRÂK <>/> VİSÂL
ve/||/<>
BELÂ <>/> ÂHİR
ve/||/<>
CEFÂ <>/> VEFÂ
ve/||/<>
GAM <>/> PÂYÂN


- FIRSAT VERMEK:
KENDİNE ve/||/<>/> ÖTEKİLERE ve/||/<>/> YAŞAMA ve/||/<>/> GELECEĞE


- FIRSAT ile/ve/<> CESÂRET


- FİTRE ile/ve/||/<> FİDYE


- FİZİKSEL İŞ YAPMAK ile HİZMET ETMEK


- FREN YAPMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> HIZ KESMEK


- FUZÛLÎ:
BOŞUNA değil/değil/= ERDEMLİ/FAZİLETLİ


- GARİP ile/ve/değil/||/<>/< YOKSUN


- GAYRÎ ile/değil/yerine DAHİLÎ


- GAYÛR[< GAYRET] değil/yerine/= GAYRETLİ, ÇOK ÇALIŞKAN | DAYANIKLI [GAYYÛR değil!]


- GAZETE OKUMAK ile/ve/<>/||/değil/yerine KİTAP OKUMAK


- GAZETECİ/LİK ile/ve/değil/||/<> YAZAR/LIK


- GEÇ ile/ve GÜÇ
[BİR ŞEYİN:
GEÇ OLMASI ile/ve GÜÇ OLMASI/OLMAMASI]

( Olsun. İLE/VE Olmasın! )


- GECE-GÜNDÜZ (DÜŞÜNMEK, ÇALIŞMAK)


- GECE ve DİNGİNLİK ve DİNLENMEK


- GECİKTİRME ile/ve/değil/yerine/<> ÖTELEME


- GEÇİMSİZ/LİK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< SEVGİSİZ/LİK


- GEÇİŞLİ ile/>< GEÇİŞSİZ

( TRANSITIVE vs./>< INTRANSITIVE )


- GEÇİŞTİRMEK ile/ve/<> ÖTELEMEK


- GEÇMEK ile ATLAMAK


- GEÇMİŞİ:
AYDINLATMAK ile/ve/||/<>/> ANLAMAK

( Tarih uzmanlarınca. İLE/VE/||/<>/> Her bir kişi, düşünür ve felsefe uzmanlarınca. )


- GEÇMİŞİN KÖLESİ OLMAK değil/yerine/>< GELECEĞİN MİMARI OLMAK


- GEÇMİŞİN, BİZİ BIRAKMAMASI değil/yerine/></> BİZİM, GEÇMİŞİ BIRAKMAMIZ


- GEÇMİŞİNDE YAŞAMAK" ile/ve/<>
"GELECEKTE YAŞAMAK" |
değil/yerine/><
ŞU ANDA OLMAK

( | Pişmanlık, suçluluk, şikâyet, üzüntü ve kızgınlık yaşatır. İLE/VE/<> Kaygı, gerginlik, huzursuzluk yaşatır. |
DEĞİL/YERİNE/><
Özgürlük, neşe, hafiflik, bilgelik yaşatır. )


- GEÇMİŞTEKİ (BAZI DURUMLARI) UNUTMAMAK ile/ve/değil/fakat/||/<>/> SAPLANIP KALMAMAK


- GEÇMİŞTEN GELEN ile GEÇMİŞTEN KALAN


- GELECEĞİ "TAHMİN ETMEK" değil/yerine GELECEĞİ YARATMAK


- GELEN TELEFONU/MESAJI/ÇAĞRIYI/MEKTUBU:
HER ŞEYİ BİR YANA ATARAK, KONTROLDIŞI/BİLİNÇDIŞI YANITLAMAK değil/>< ORTAMI/ÇEVREYİ/KİŞİYİ/KİŞİLERİ GÖZÖNÜNDE BULUNDURARAK UYGUN ZAMANDA, UYGUN TUTUM İLE YANITLAMAK


- GELENEK:
SOMUT ile/ve/||/<>/< SOYUT

( İçi boş. İLE/VE/||/<>/< Evrensel. )


- GELENEKSEL ile/ve/değil/yerine/||/<> KAVRAMSAL


- GELİRİNİ KULLANMA/TÜKETME:
YAŞAMAK ÜZERE ve/||/<>/> HAYIR İŞLEMEK ÜZERE ve/||/<>/> "HAYIR!" DİYEBİLMEK ÜZERE


- GELİŞ(TİR)ME ile/ve/değil/yerine/||/<> İYİLEŞ(TİR)ME


- GELİŞİGÜZEL "ÇOK ANLAMLILIK" ile/değil/yerine ÇOK ANLAMLILIK


- GELİŞİGÜZEL ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< KENDİNCE


- GELİŞİGÜZELLİK ile/ve KEYFÎLİK

( CASUAL vs./and ARBITRARINESS )


- GELİŞİM/DEĞİŞİM:
YUKARIDAN, AŞAĞI ile/ve/değil/yerine/||/<> İÇTEN, DIŞA

( image

image )


- GELİŞİM ile/ve/||/<> GELİŞMEK

( DEVELOPMENT vs./and/||/<> EVOLVE )


- GELİŞİM ve/||/<>/>/< UYGULAMA


- GELİŞMİŞ ÜLKE:
FAKİRLERİN BİLE ARABAYA BİNDİĞİ ÜLKE
değil/yerine/><
ZENGİNLERİN BİLE OTOBÜSE BİNDİĞİ ÜLKE


- GELİŞMİŞLİĞİN, OLGUNLUĞUN/KEMÂLÂTIN SONU:
YALINLIK ve/||/<> SÜKÛT


- GENÇ OLMA İSTEĞİ değil/yerine DİNÇ OLMA İSTEĞİ


- GENELLEME:
"GENİŞ DÜŞÜNMEK" değil GEVİŞ GETİRMEK


- GENELLEME ile/ve/<> EZBERİNİ SÖYLEMEK


- GENELLEME ile/ve/değil SINIRLAMA

( [not] TO DEFINE vs./and/but LIMITING )


- GENİŞ KAVRAM" ile "DERİN KAVRAM"

( "WIDE CONCEPT" vs. "DEEP CONCEPT" )


- GENİŞ KAVRAM ile DERİN KAVRAM

( WIDE CONCEPT vs. DEEP CONCEPT )


- GENİŞ ZAMAN ile/ve/<> GENELLEŞTİRME


- GERÇEK DOST:
İYİ GÜNDE ve/||/<> KÖTÜ GÜNDE

( Davetle gelir. VE/||/<> Kendiliğinden gelir. )


- GERÇEK OLMAYAN HAKKINDAKİ FARKINDALIK ile/ve/>< GERÇEK DOĞAMIZ HAKKINDAKİ FARKINDALIK

( Gerçek olmayan hakkındaki farkındalık hali ile gerçek doğanız hakkındaki farkındalık hali arasında bir uçurum vardır. )

( Gerçek olmayanlara olan bağımlılığımızdan vazgeçelim! O zaman, gerçek olan, hızla ve pürüzsüzce kendi yerini alacaktır. )

( From the awareness of the unreal to the awareness of your real nature there is a chasm. )

( Let go our attachment to the unreal! The real will swiftly and smoothly step into its own. )

( AWARENESS ABOUT THE UNREAL vs./and AWARENESS ABOUT THE YOUR REAL NATURE )


- GERÇEK YAŞAM ile/ve/<> SİNEMA

( Gerçek yaşamda, taklit ederiz. İLE/VE/<> Sinemada, gerçek oluruz. )


- GERÇEK/LİK ile/ve/=/||/<> BÜTÜN/LÜK


- GERÇEKLERİ DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< GERÇEKLERİ ORTAYA ÇIKARABİLECEKLERİ DÜŞÜNMEK


- GERÇEKLEŞTİREBİLECEKLERİMİZ/ÖĞÜTLEYEBİLECEKLERİMİZ:
BAŞARILI "OLUP/OLMAMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MUTLU OLMAK



(3/6)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2024 itibariyle 688 kez incelenmiş/okunmuştur.