Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

İNGİLİZCE'de

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



[ 25 Ekim 2024 ]
Bugün itibariyle 10081 başlık/FaRk yer almaktadır.

- DF/DOCUMENT FREQUENCY[İng.] değil/yerine/= BELGE SIKLIĞI


- DG/DİRECT RADIOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= DİREKT GRAFİ, DOĞRUDAN X-IŞINLI GÖRÜNTÜLEME


- Dİ/DIABETES INSIPIDUS[İng.] değil/yerine/= ŞEKERSİZ ŞEKER HASTALIĞI


- L ile/ve İNSANBİLİM(ANTROPOLOJİ)

( LANGUAGE vs./and ANTHROPOLOGY )


- DIABETES MELLITUS[İng.] değil/yerine/= ŞEKER HASTALIĞI


- DIAM/DIGITAL IMAGING ADOPTION MODEL[İng.] değil/yerine/= DİJİTAL GÖRÜNTÜLEME BENIMSEME MODELİ


- DİASTOLIC BLOOD PRESSURE[İng.] değil/yerine/= GEVŞEM KAN BASINCI


- DICOM/DIGITAL IMAGING AND COMMUNICATIONS IN MEDICINE[İng.] değil/yerine/= TIPTA SAYISAL GÖRÜNTÜLEME VE İLETİŞİM


- DİEZ ile ÇİFT DİEZ

( # ile X )


- DİFAZİK/DİPHASİC[İng.] değil/yerine/= İKİ EVRELİ


- DİFERANSİYASYON/DİFFERENTİATION[İng.] değil/yerine/= FARKLILAŞMA


- DİFERANSİYE/DİFFERENTIATED[İng.] değil/yerine/= FARKLILAŞMIŞ


- DİFRAKSİYON[Fr./İng. < DIFFRACTION] değil/yerine/= KIRINIM

( Işık, ses ve radyoelektrik dalgalarının karşılaştığı bazı engelleri dolanarak geçmesi. )


- DİFÜZ/DIFFUSE[İng.] değil/yerine/= YAYGIN


- DIGITAL SIGNATURE[İng.] değil/yerine/= DİJITAL İMZA


- DIGITAL[İng.] değil/yerine/= SAYISAL | PARMAKLA | PARMAKSI


- DİJITALİZASYON/DİGITALIZATION[İng.] değil/yerine/= SAYISALLAŞTIRMA


- DİK ile/ve YÜKSEK

( PERPENDICULAR vs./and HIGH )


- DİKEY ile DÜŞEY

( PERPENDICULAR vs. VERTICAL )


- DİKEY ile YATAY

( VIRITICAL vs. HORIZONTAL )


- DİKKAT ÇEKMEK ile İLGİ TOPLAMAK

( CÂLİB-İ DİKKAT ile ... )

( TO ATTRACT ATTENTION vs. TO AROUSE INTEREST )


- DİKKAT ETMEK ile/ve SORGULAMAK

( "TO PAY ATTENTION" vs./and "TO INTERROGATE" )


- DİKKAT/Lİ ile/ve ÖZEN/Lİ

( HEED vs./and CARE/FUL/PAINSTAKING )


- DİKKAT ile/ve MEDİTATİF DİKKAT ile/ve KONTEMPLATİF DİKKAT

( Odaklanma. İLE/VE Özenli ve düzenli odaklanma. İLE/VE Dikkat etmeden dikkat/odaklanma. )

( Bilinçli yetersizlik. İLE/VE Bilinçli yeterlilik. İLE/VE Bilinçsiz Yeterlilik.
[ BİLİNÇSİZ YETERLİLİK

              ^

BİLİNÇLİ YETERLİLİK

              ^

BİLİNÇLİ YETERSİZLİK

              ^

BİLİNÇSİZ YETERSİZLİK ] )

( Focusing. WITH/AND/||/<>/> Careful and orderly focusing. WITH/AND/||/<>/> Attention without attention/focusing.
Conscious incapacity. WITH/AND/||/<>/> Conscious sufficiency. WITH/AND/||/<>/> Unconscious sufficiency.

[ UNCONSCIOUS SUFFICIENCY

              ^

CONSCIOUS SUFFICIENCY

              ^

CONSCIOUS INCAPACITY

              ^

UNCONSCIOUS INCAPACITY ] )

( ATTENTION vs./and MEDITATIVE ATTENTION vs./and CONTEMPLATIVE ATTENTION )


- DİKKAT ile/ve ÖZEN

( ATTENTION vs./and CARE )


- DİKKAT ile/ve/||/<>/> RİKKAT( ile/ve/||/<>/> ZARÂFET ile/ve/||/<>/> MELÂHAT)

( Zihinde. İLE/VE/||/<>/> Kalpte. İLE/VE/||/<>/> Eylemde. İLE/VE/||/<>/> Yüzde. )

( İlgi, özen. İLE/VE/||/<> İncelik. | Merhamet, acıma. İLE/VE/||/<>/> Aklı, kötü düşüncelerden, kuruntu/vehm ve kuşku/şüphe/zanlardan arındırmak. İLE/VE/||/<>/> Güzellik, yüz güzelliği. )

( [özellikle] Kullandığımız sözcüklerde. İLE/VE/||/<> Kurduğumuz tümcelerde. İLE/VE/||/<>/> Davranışlarımızda. İLE/VE/||/<>/> Bakış ve duruşumuzda. )

( ATTENTION vs./and/||/<>/> GRACE vs./and/||/<>/> ELEGANCE vs./and/||/<>/> BEAUTY )


- DİKOTOMİ/[İng. DICHOTOMY] değil/yerine/= İKİLİK | İKİLEM/Lİ / İKİLEMSEL


- DİKROTİK/DICROTIC[İng.] değil/yerine/= ÇİFT VURULU


- DIKW/DATA-INFORMATION-KNOWLEGDE-WİSDOM HİERARCHY[İng.] değil/yerine/= VERİ-BİLİ-BİLGİ-BİLGELİK SIRADÜZENİ


- DİL BİLİM(db.) ile/ve/<> DİL BİLGİSİ(dbl.)

( Dil konularında inceleme yoluyla toplum kültürünü araştırma bilimi. İLE ... )

( DİLBİLİM: * Dilin ne olduğu. * Dilin işleyişi. * Dilin edinimi. * Eğitim-Öğretim. İLE/VE/<> DİLBİLGİSİ: * Kuralcılık. * Doğru/yanlış kullanım. * Eğitim-Öğretim. )

( PHILOLOGY vs. GRAMMAR )


- DİL KULLANIMINDA:
BİLGİ ile/ve/<> BECERİ

( TO USE THE LANGUAGE: KNOWLEDGE vs./and/<> SKILL/ABILITY )


- DİL'İN:
ÇEŞİTLERİ ile/ve/||/<>
LEHÇELERİ ile/ve/||/<> ŞİVELERİ ile/ve/||/<> AĞIZLARI

( ŞİVE[Fars.]: Söyleyiş özelliği. | Naz, eda, cilve. | Ağız. )

( ... İLE/VE/||/<> Bir dilin, bilinmeyen, çok eski dönemlerinde, kendinden ayrılmış kolları. İLE/VE/||/<> Bir dilin, izlenebilen tarihi dönemlerinde ayrılmış kolu. İLE/VE/||/<> Herhangi bir şivenin, daha çok, söyleyiş[telaffuz] özelliklerine bağlı olarak oluşan yerel kolları. )

( VARIANTES vs./and/||/<> DIALECTE vs./and/||/<> PATOIS vs./and/||/<> ACCENT )


- DİL/TIL ile/ve/||/<> SÖZCÜK/KELİME

( Sözcükler, anlamları taşıyan at gibidir. )

( Küçücük bir sözü/kelâmı bile küçümsemeyeceksin! )

( Sözün/Kelâmın değerini bilmek, duymakla olur. )

( Sözcükler, işaret eder ama açıklayamaz. )

( Words indicate, but do not explain. )

( LANGUAGE vs./and WORD )


- DİL ile/ve/||/<> VARLIK

( Dilin düzeni varlığın düzenidir, varlığın düzeni dilin düzenidir. )

( Ülkesinin yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. )

( LANGUAGE vs./and/||/<> EXISTENCE )


- DİL ile/ve DİN

( Dilini kaybeden, dinini de kaybeder. )

( Who loose the language, loose the religion, either. )

( LANGUAGE vs./and RELIGION )


- DİL ile/ve/<>/= DÜŞÜNME

( LANGUAGE vs./and/<>/= TO THINK )


- DİL ile/ve GÜNLÜK/KONUŞULAN DİL

( Papua Yeni Gine'de, dünyanın başka herhangi bir yerinde olduğundan daha fazla dil vardır. )

( Dil, dile değmeden, dil öğrenilmez! )

( LANGUAGE vs./and SPOKEN LANGUAGE, VERNACULAR )


- DİL ile/ve KÜÇÜK DİL

( Çin'li doktorlar, binlerce yıl öncesinden beri, hastalıkları saptamak için dil inceleme yöntemini kullanıyor. Günümüzde de doktorlar, teşhis için hastanın önce dilini muayene etmek istiyor. Dil, çok hızlı bir biçimde yeni hücreler üretir. Eğer gövdenin herhangi bir bölgesinde bir sorun varsa, dili inceleyen doktor bunu anlayabilir.

Çin'li doktorlar, dilin renginde ve görünüşündeki bazı değişikliklerin, bazı hastalıkların habercisi oldukları kanısında.

Örneğin, dilin ucundaki değişiklik, bir kalp sorununun habercisidir.

Dilin sağ kenarı, safra kesesiyle ilgili değişiklikleri simgeler.

Sol kenarı ise karaciğerdeki sorunların habercisidir.

Arka kısmı, böbrekler ve bağırsaklarla ilgili sorunları haber verir.

Aynanın karşısına geçin ve dilinizi alıcı gözüyle inceleyin. Size yardımcı olmak için bazı ipuçları verelim:
Dilinizin rengi soluksa, bu, kansızlık[anemi] işaretidir.

Dilin rengi koyu pembe olmuşsa, kan dolaşımında sorun var demektir.

Dilin ucu kırmızıysa kalp yangısı(iltihabı) var demektir.

Dilin kenarları kırmızıysa, alkolik olduğunuz anlaşılır.

Dilin üzerinde beyaz lekeler varsa, soğuk algınlığına işarettir.

Dilin kuruması, menapoz başlangıcını belirtir.

)

( TONGUE vs./and UVULA )


- DİL = LANGUAGE[İng.] = LANGUE[Fr.] = SPRACHE[Alm.] = LINGUA[İt.] = LENGUA[İsp.]


- DİL ile/ve TARİH

( Herşeye yayılmış olan en genel temsil. İLE/VE ... )

( Dil, zihin tarafından, zihin için meydana getirilmiştir. )

( Dil, varlığın evidir. )

( Zihin, dili şekillendirir ve dil de zihne şekil verir. )

( Konfüçyüs: "Eğer konuşulan dil doğru değilse o zaman söylenilen söz, söylenilmek istenen şey olmaz. O zaman, yapılması gereken yapılmaz ve eğer işler yapılmadan kalırsa, maneviyat ve sanat bozulur. O zaman, adâlet, sahtekârlıkla yürür. Eğer bu olursa, kişiler, kendilerini umutsuz bir karmaşanın içinde bulur. Bu nedenle, söylenilen şey her şeyden önemlidir ve bu konuda dikkatsizlik yapılmamalıdır." )

( Language is an instrument of the mind. It is made by the mind, for the mind. )

( LANGUAGE vs./and HISTORY )


- DİL = TONGUE[İng.]


- DİLATASYON/DİLATATION[İng.] değil/yerine/= GENİŞLEME


- DİLATE/DİLATED[İng.] değil/yerine/= GENİŞLEMIŞ


- DİLATÖR/DİLATORY[İng.] değil/yerine/= GENİŞLETEN


- DİLBİLGİSEL ile DİLBİLGİSEL BİÇİMBİRİM ile DİLBİLGİSEL CİNS ile DİLBİLGİSEL DURUM ile DİLBİLGİSEL GÖRÜNÜŞ ile DİLBİLGİSEL KOŞULLAMA

( GRAMMATICAL vs. GRAMMATICAL MORPHEME vs. GRAMMATICAL GENDER vs. GRAMMATICAL CASE vs. GRAMMATICAL ASPECT vs. GRAMMATICAL CONDITIONING )


- DİLBİLGİSİ/VERİ/BİLGİ/INPUT ile/ve/||/<>/> MANTIK/ANLAYIŞ/İŞLEM ile/ve/||/<>/> SÖZ SÖYLEME SANATI/BİLGELİK/ÇIKIŞ

( Klasik. İLE/VE/||/<>/> İçrek[ezoterik]. İLE/VE/||/<>/> Modern. )

( GRAMMAR/DATA/KNOWLEDGE/INPUT vs./and/||/<>/> LOGIC/COMPREHENSION/PROCESS vs./and/||/<>/> RHETORIC/WISDOM/OUTPUT )


- DİLEK/TEMENNİ[Ar.] ile KAYGI/ENDİŞE[Fars.]

( Özellikle, "İnşaallah" dendiğinde. )

( WISH vs. ANXIETY/CONCERN )


- DİLEK ile/ve HEDEF

( Sana hiçbir dilek verilmemiştir ki, onu gerçekleştirecek güç de verilmemiş olsun. Ancak bunun için çallışman gerekebilir. )

( WISH vs./and TARGET )


- DİLEK ile İSTEK/ARZU

( WISH vs. DESIRE )


- DİLİM/PARÇA ile LOKMA/TİKE

( SLICE/PIECE vs. BOLUS )


- DİLİM ile KATMAN

( SLICE vs. LAYER )


- DİLUE/DİLUTED[İng.] değil/yerine/= SEYRELTİK


- DİLÜSYON/DİLUTION[İng.] değil/yerine/= SEYRELTME


- DİN

( RELIGION )


- DİN DIŞI ile DİN KARŞITI

( SECULAR vs. ATHEISM )


- DİN ile/ve GELENEK

( DİN: İnançlar ağı. )

( RELIGION vs./and TRADITION )


- DİN ile/ve/<> İNSAF

( İnsaf, dinin yarısıdır. )

( To be fair is the half of religion. )

( DİN: Kalpsiz dünyanın kalbi. )

( RELIGION vs./and/<> TO BE FAIR/REASONABLE, TO BEHAVE FAIRLY )


- DİN +/+/+ MAL +/+/+ SU +/+/+ GÜÇ

( RELIGION + PROPERTY + WATER + POWER )


- DİN ile SİYASET

( RELIGION vs. POLITICS )


- DİNAMİK/DYNAMIC[İng.] değil/yerine/= DEVİNGEN


- DİNAMO ile LOKOMOTİF

( DYNAMO vs. LOCOMOTIVE )


- DÎNÂR ile/ve DİRHEM[Ar. < Yun.]

( Çeyrek altın değerindeki eski bir para birimi. [İran, Tunus ve bazı ülkelerde kullanılan para birimi] İLE/VE Gümüş, bir tür gümüş para. | Bir okkanın dörtyüzde biri olarak kabul edilmiş olan[3148 gr. | İstanbul için 3207 gr. olarak saptanmıştır] eski bir ağırlık ölçü birimi. | Bir miskal, dört gram ve seksen santigram. )

( GOLD vs./and SILVER )


- DİNDİRMEK ile GİDERMEK

( TO QUENCH vs. TO CEASE/STOP )


- DİNGİNCİLİK ile/ve BİLİNEMEZCİLİK

( QUIETISM vs./and AGNOSTICISM )


- DİNGİNCİLİK ile/ve VAROLUŞÇULUK

( QUIETISM vs./and EXISTENTIALISM )


- DİNGİNLİK ile HAREKETSİZLİK

( Hareketsiz kalma, eylemde bulun; çünkü etkinlik hareketsizliğe üstündür; hareketsizlik manevi yaşamı köreltir. )

( Ayrılık ve görünümlerin bir ve bütün olduğunu kavramak için aklın sakinleştirilmesi ve dinginlik kazanması gereklidir. )

( INERTIA vs. MOTIONLESS )


- DİNLEMEK/DİNLER GİBİ GÖRÜNMEK ile İLGİSİZLİK/KAYITSIZLIK

( TO LISTEN/PRETEND TO LISTEN vs. INDIFFERENCE/UNCONCERN/NEGLIGENCE )


- DİNLEMEK ile/ve "TAKİP ETMEK"

( TO LISTEN vs./and "TO FOLLOW UP" )


- DİNLEMEK ve/||/<>/>/< AŞKINLIK

( TO LISTEN and/||/<>/>/< TRANSCENDENTALNESS )


- DİNLEMEK ile/ve/> DENEMEK

( TO LISTEN vs./and/> TO TRY )


- DİNLEMEK ile/ve/<> SABIR/SABRETMEK

( TO LISTEN vs./and/<> PATIENCE )


- DİNOZOR ile İRİ DİNOZOR

( Mesozoik çağda yaşamış olan ve bugün yalnızca fosilleri bulunan çok büyük bir cins sürüngen. )

( DINOSAUR vs. TYRANNOSAURUS
[kökeni/etimolojisi] [Yun.] DEINOS [MONSTROUS] + SAUROS [LIZARD]
Dinozor ile İri Dinozor )


- DİNSEL METİN ile KLÂSİK METİN

( RELIGIOUS TEXT vs. CLASSICAL TEXT )


- DİP ile KÖK

( Eğer kökler sağlıklıysa ve iyi sulanıyorsa, meyveler elbette lezzetli olacaktır. )

( BOTTOM vs. ROOT
If the roots are healthy and well-watered, the fruits are sure to be sweet. )


- DİP ile UC

( BOTTOM vs. TIP )


- DİPFRİZ[İng. < DEEP FREEZE] değil/yerine DONDURAÇ / DERİN DONDURUCU


- DİPLEJİ/DİPLEGIA[İng.] değil/yerine/= İKİ TARAFLI FELÇ


- DİPLOPİ/DİPLOPIA[İng.] değil/yerine/= ÇİFT GÖRME


- DİPNOT ile PARANTEZ

( FOOTNOTE vs. PARENTHESIS )


- DIRAFT[İng. < DRAFT] değil/yerine/= TASLAK


- DİREKSİYONEL/DİRECTIONAL[İng.] değil/yerine/= YÖNLENDİRİLMİŞ


- DİREKT/DİRECT[İng.] değil/yerine/= DOĞRUDAN


- DİRENÇ ile/ve EŞİK

( RESISTANCE vs./and EDGE )


- DİRENÇ ile/ve/||/>< ÖZDİRENÇ/EMPEDANS/İMPEDANS/IMPEDANCE[İng.]

( ... İLE/VE/||/>< Genellikle bir devre içinde alternatif akıma karşı bir biçimde oluşan direnç. [Ohm cinsinden gösterilir.] ["Z" ile simgelenir.] )

( AC ve DC devrelerinde oluşur. İLE/VE/||/>< Sadece AC devrelerinde gerçekleşir. )

( Sabittir, değişmez. İLE/VE/||/>< AC devrelerinde akımın frekansına bağlı değişebilir. )

( Bir devre elemanı olarak, faz açısına sahip değildir. İLE/VE/||/>< Faz açısı e büyüklüğü vardır. )

( Bir elektromanyetik alanda tutulan direnç, güç dağılımını ve depolanan enerjiyi temsil eder. İLE/VE/||/>< Manyetik alana maruz bırakıldığında, hem depolanan enerjiyi, hem de güç dağılımını, tüketimini temsil eder. )

( R ile gösterilir. İLE/VE/||/>< Z ile gösterilir. )


- DİRENGEN/LİK(İNATÇI/LIK) ile/değil/yerine KARARLI/LIK

( Bilgisizlikte/cahillikte, donanımsızlıkta, beşerde. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilgilide, bilgede, insanda, adam olmuşta. )

( [not] OBSTINACY vs./but DECISIVENESS
DECISIVENESS instead of OBSTINACY )


- DİRENMEK ile İSYAN

( Direnç göstermeyin, kendiniz sandığınız kişi'ye tutunmayın. )

( Direnmediğiniz zaman, bir dirençle de karşılaşmazsınız. )

( TO RESIST vs. REBELLION
Don't resist, don't hold on to the person you take yourself to be.
When you do not resist, you meet vs. no resistance. )


- DİREŞİM/SEBÂT ile/ve/<> DAYANÇ/SABIR

( CONSTANCY vs./and/<> ENDURANCE )


- DİRETMEK ile/ve/değil/yerine/önce/+/||/<>/&gt;&lt;/>/< DİRENMEK

( "İrâde"[yapma bilgisi/"isteği"]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< İhtiyâr[yapma bilgisi/"isteği"]. )

( [not] TO INSIST vs./and/but/+/||/<>/>/< TO RESIST
TO RESIST instead of TO INSIST )


- DİRİMBİLİM/DİRİLBİLİM(BİYOLOJİ) ile/ve KİMYA

( BIOLOGY vs./and CHEMISTRY )


- DİRİMBİLİM/DİRİLBİLİM = BIOLOGY[İng.] = BIOLOGIE[Fr.] = BIOLOGIE[Alm.] = BIOLOGIA[İt.] = BIOLOGÍA[İsp.]


- DİRSEK KEMİĞİ:
İÇ ile/ve/||/<> DIŞ

( CUBITUS )


- DİRSEK ile DİZ

( Kolların eklem yeri. İLE Bacakların eklem yeri. )

( ELBOW vs. KNEE )


- DIŞ DÜNYA ile/ve ORTAK DÜNYA

( EXTERIOR WORLD vs./and COMMON WORLD )


- DIŞ DÜNYADAKİ VAROLAN ile ZİHİNDEKİ VAROLAN ile DİLDEKİ VAROLAN ile YAZILI VAROLAN

( Dünya size, karşı konulmaz biçimde gerçek görünür, çünkü her an onu düşünmektesiniz; onu düşünmeyi bırakın, o sis içinde eriyip gidecektir. )

( EXIST AT OUT vs. EXIST AT MIND vs. EXIST AT LANGUAGE vs. EXIST IN WRITTEN )


- DIŞ KONUŞMA ile/ve İÇ KONUŞMA

( Konuşma, nutuk. İLE/VE Düşünme. )

( Kavramlarla düşünülür, sözcüklerle konuşulur. )

( EXTERIOR TALK vs./and INTERIOR TALK
Talking, oration. WITH/AND To think. )


- DİŞ/LER ile/ve/<> DİŞ MİNESİ

( ... İLE/VE/<> Gövdemizdeki en sert olan. )

( TEETH vs./and/<> ENAMEL )


- DİŞ/LER ile/ve/<> DİŞETİ

( Dişler, tüm örgenlerin aynasıdır. )

( CEZR-ÜS-SİNN: Diş kökleri. İNFİCÂR-I SİNN: Ağızda ilk dişlerin çıkışı. LEBB-ÜS-SİNN: Dişin hassas olan kısmı. TÂC-ÜS-SİNN: Dişin etten dışarı çıkmış bölümü. UNK-ÜS-SİNN: Dişin kökü ile etten dışarı çıkan bölümü arasındaki yer. SİNN-İ NÂBÎ: Köpek dişi. SİNN-İ TUFÛLİYYET: Süt dişlerinin düşmesiyle onların yerine sabit dişlerin çıkmaya başladığı zaman. )

( DENDÂN-I SAÂDET: Hz. Muhammed'in (S.A.V.) Uhud gazasında kırılan dişi. )

( [Divan edebiyatında] Dişler, inciye benzetilir. )

( TEETH vs./and/<> GUM )


- DİŞ ile FİL DİŞİ

( ... İLE Büyümüş köpekdişidir. )

( TOOTH vs. IVORY )


- DIŞ ile/ve/değil GERİ

( [not] OUT vs./and/but BACK )


- DİŞ = TOOTH[İng.] = DENT[Fr.] = ZAHN[Alm.] = DENTE[İt.] = DIENTE[İsp.]


- DİSABİLİTE/DISABILITY[İng.] değil/yerine/= ENGELLİLİK | YETİ YİTIMİ


- DIŞARIDAN BELİRLEN(E)MEYEN ile/ve KENDİNCE BELİRLEN(E)MEYEN

( NOT (ABLE TO) DETERMINE FROM OUT vs./and NOT (ABLE TO) DETERMINE BY ITSELF )


- DIŞARIDAN ile ORADAN

( FROM OUT vs. FROM THERE )


- DIŞAVURUM ile DIŞKI

( EXPRESSION vs. FECES/EXCREMENT )


- DIŞAVURUM ile HAYKIRIŞ

( EXPRESSION vs. SHOUT )


- DIŞAVURUM = İFADE = EXPRESSION[İng., Fr.] = AUSDRUCK[Alm.] = EXPRESIÓN[İsp.]


- DIŞAVURUM ile PAYLAŞIM

( EXPRESSION vs. SHARING )


- DİSDİYADOKİNEZİ/DYSDİADOCHOKINESIA[İng.] değil/yerine/= ARDIŞIK DEVİNIM BOZUKLUĞU


- DİSEKİLİBRIUM/DYSEQUİLİBRIUM[İng.] değil/yerine/= DENGESİZLEŞME


- DİSEMİNASYON/DISSEMINATION[İng.] değil/yerine/= YAYILMA


- DİŞETİ ile/ve DAMAK

( GUM vs./and PALATE )


- DİSFONKSİYON/DYSFUNCTION[İng.] değil/yerine/= İŞLEV BOZUKLUĞU


- DİSGRAFİ/DYSGRAPHIA[İng.] değil/yerine/= YAZI-ÇİZİ BOZUKLUĞU


- DİSGUZİ/DYSGEUSIA[İng.] değil/yerine/= TAT ALMA BOZUKLUĞU


- DİŞİL KURBAĞA ile GOLYAT KURBAĞASI

( Çoğunlukla ses çıkarmazlar. İLE Hiç ses çıkarmaz. Dilsizdir. En büyük kurbağadır. )

( Kurbağalarda her tür kendi frekansını seçer. Dişi kurbağalar sadece kendi türlerinin çıkardığı seslere kulak kesilirler. )

( AMPLEXUS: Kurbağaların çiftleşme pozisyonuna verilen ad. [Bazı eriller, kendilerini dişiye kenetlemek için yapışkanlı "çiftleşme tamponları" geliştirirler.][Bazen azgın bir eril kurbağanın, ölü bir balığa kenetlendiği bile görülür]
Öteki dillerde VIRAK VIRAK[Türkçe'de]: * RIBBIT[Amerika'da] (Tüm kurbağaların bu sesi çıkardıkları yaygındır fakat sadece Hollywood'da yaşayan Pasifik Ağaç Kurbağası[Lat. HYLA REGILLA]'nın çıkardığı bir sestir. )


- DIŞINDA OLAN ile/ve/değil DIŞSALLAŞMIŞ OLAN

( [not] EXTERIOR vs./and/but WHICH TO BECOME EXTERIORED )


- DİSİPLİN

( DISCIPLINE )


- DİSİPLİN ile DİZGE

( Ana ilke altındaki ayrımlar. )

( DISCIPLINE vs. SYSTEM )


- DİSİPLİN ve EDEB

( DISCIPLINE and BREEDING )


- DİSİPLİN ile KATILIK

( DISCIPLINE vs. STERNNESS )


- DİSİPLİN ile/ve SORUMLULUK

( DISCIPLINE vs./and RESPONSIBILITY )


- DİSİPLİN ile TİTİZLİK

( DISCIPLINE vs. FASTIDIOUSNESS/FUSSINESS )


- DİSİPLİNLERARASILIK ile/ve/<> SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

( INTERDISCIPLINARY vs./and/<> SUSTAINABILITY )


- DIŞKI(FEÇEZ/FEÇES/GAİTA/KAZÛRÂT/ÇÖMÜK/BOK) ile GÜBRE[Yun.]/KEMRE

( )

( FAECES/FECES/EXCREMENT vs. DUNG/MANURE )


- DİSKİNEZİ/DYSKINESIA[İng.] değil/yerine/= DEVİNIM BOZUKLUĞU


- DİSKONEKSİYON/DISCONNECTION[İng.] değil/yerine/= BAĞLANTI KESİLMESİ


- DİSKORDANS/DISCORDANCE[İng.] değil/yerine/= UYUMSUZLUK


- DİSKRİMINAN/DISCRIMINANT[İng.] değil/yerine/= AYIRT EDICİ


- DIŞLA(N)MAK ile AŞAĞILA(N)MAK

( TO EXCLUDE vs./and TO DESPISE )


- DIŞLAMA ile/değil (SADECE) FARK

( [not] TO EXCLUDE vs./but (ONLY) DIFFERENCE )


- DIŞLAMAK ile/ve/değil/yerine DIŞARIDA BIRAKMAK

( [not] TO EXCLUDE vs./and/but TO LEAVE OUT
TO LEAVE OUT instead of TO EXCLUDE )


- DIŞLAMAK ile GÖRMEMEZLİKTEN GELMEK

( TO EXCLUDE vs. TO PRETEND NOT TO SEE/TO TURN A BLIND EYE )


- DIŞLAMAK ile REDDETMEK

( TO EXCLUDE vs./and TO REJECT/DECLINE )


- DIŞLAŞ(TIR)MAK ile SOMUTLAŞ(TIR)MAK

( EXTERNALIZE vs. TO CONCRETIZE )


- DIŞLAŞ(TIR)MAK ile YOĞUNLAŞMAK

( EXTERNALIZE vs. TO INTENSIFY )


- DIŞLAŞMIŞ GÜÇ ile/ve GÜCÜN DIŞLAŞMIŞ OLANLARI

( EXTERNALIZED POWER vs./and THE POWERS WHICH EXTERNALIZED )


- DIŞLAYICI

( EXCLUSIVE )


- DİSLEKSİ/DYSLEXIA[İng.] değil/yerine/= OKUMA BOZUKLUĞU


- DİSLOKASYON/DISLOCATION[İng.] değil/yerine/= ÇIKIK


- DISMETRİ/DYSMETRIA[İng.] değil/yerine/= UZAKLIK KESTİRİMSİZLİĞİ


- DISMORFİK/DISMORPHİC[İng.] değil/yerine/= BOZUK BİÇİMLİ


- DISORDER[İng.] değil/yerine/= BOZUKLUK


- DİSOSİYASYON/DISSOCIATION[İng.] değil/yerine/= AYRIŞMA | RUHSAL ÇÖZÜLME


- DİSPEÇ[İng.]

( Bir ortak avaryada, deniz kazasından sonra, gemi, yük ve navlunla ilgili kişilerin uğradıkları zararların ve bunlar tarafından yapılmış olan harcamaların, nasıl, kimler tarafından ve ne oranda karşılanacağını saptamak için yapılan işlem. | Deniz sigortası dilinde, ilgili tarafların ortak avaryada, kendilerine düşen yükümlülükleri, paylarının önemi ölçüsünde ayrıntılı olarak belirten belge. )


- DISPOSABLE[İng.] değil/yerine/= TEK KULLANIMLIK / KULLAN AT


- DİSPRAKSİ/DYSPRAXIA[İng.] değil/yerine/= DEVİNIMSEL BECERİ BOZUKLUĞU


- DİSPROPORSİYON/DISPROPORTION[İng.] değil/yerine/= ORANTISIZLIK


- DİSPROSODİ/DYSPROSODIA[İng.] değil/yerine/= SÖZ EZGISİ BOZUKLUĞU


- DİSRAFİ/DISRAPHY[İng.] değil/yerine/= BİTİŞİM BOZUKLUĞU


- DIŞRAK = HARİCİ = EXOTERIC[İng.] = ÉXOTÉRIQUE[Fr.] = EXOTERISCH[Alm.]


- DİSRITMİ/DYSRHYTHMIA[İng.] değil/yerine/= DİZEM BOZUKLUĞU


- DIŞSATIM ile/ve DIŞALIM

( EXPORT vs./and IMPORT )


- DIŞTAKİ ile/ve UZAKTAKİ

( AT OUTSIDE vs./and FAR AWAY )


- DISTAL[İng.] değil/yerine/= BAŞLANGICA UZAK


- DİSTİLASYON/DISTILLATION[İng.] değil/yerine/= DAMITMA


- DİSTİLE/DISTILLED[İng.] değil/yerine/= DAMITIK


- DİSTRES/DISTRESS[İng.] değil/yerine/= SIKINTI | ZORLANMA


- DİSTRİBÜSYON/DISTRIBUTION[İng.] değil/yerine/= DAĞILIM


- DİSTRİBÜTÖR[İng.][DİSPÜTÖR değil!] değil/yerine/= DAĞITICI/DAĞITIM


- DİSTROFİ/DYSTROPHY[İng.] değil/yerine/= YOZLAŞIM, YOZLAŞMA


- DİURNAL[İng.] değil/yerine/= GÜN BOYU


- DİVALAN/DİVALENT[İng.] değil/yerine/= İKİ DEĞERLİKLİ


- DİVERJANS/DIVERGENCE[İng.] değil/yerine/= IRAKSAMA, | AYRIKLAŞMA


- DİYABET/DİABETES MELLITUS[DM][İng.] değil/yerine/= ŞEKER HASTALIĞI


- DİYABETİK/DİABETIC[İng.] değil/yerine/= ŞEKER HASTASI | ŞEKER HASTALIĞI (İLİŞKİLİ)


- DİYABETOJENİK/DİABETOGENIC[İng.] değil/yerine/= ŞEKER HASTALIĞI YAPAN


- DİYADOKINEZİ/DİADOCHOKINESIS[İng.] değil/yerine/= ARDIŞIK DEVİNIM


- DİYAFRAM ile KULAK ZARI, TABL, TİMPANİK ZAR KULAKDAVULU

( Göğüs ve karın boşluğunu ayıran zar. İLE Kulakta sesi yankılayan zar. )

( DIAPHRAGM vs. EAR DRUM )


- DİYAFRAM ile/ve/||/<> PLEVRA

( Göğüs ve karın boşluğunu ayıran zar. İLE/VE/||/<> Göğüs zarı. )

( DIAPHRAGM vs./and PLEVRA )


- DİYAGNOSTİK/DİAGNOSTIC[İng.] değil/yerine/= TANISAL


- DİYAGNOZ/DİAGNOSIS[İng.] değil/yerine/= TANI


- DİYAGRAM//DIAGRAM[İng./Fr. < Yun.] ile DİYAGRAM[Fr. < Yun.]

( Herhangi bir olayın değişimini gösteren çizge. İLE Bir çiçeğin, tüm ayrıntılarını gösteren taslak. )


- DİYALİZ/DIALYSIS[İng.] değil/yerine/= ARITIM, SÜZDÜRÜM


- DİYASTAZ/DİASTASIS[İng.] değil/yerine/= YAVAŞ DOLUŞ | AYRILIM


- DİYASTOL/DİASTOLE[İng.] değil/yerine/= YÜREK KASI GEVŞEMESİ


- DİYASTOLİK[İng.] değil/yerine/= KAN BASINCI


- DİYATERMİ/DİATHERMY[İng.] değil/yerine/= ISI UYGULAMASI


- DİYATEZ/DIATHESIS[İng.] değil/yerine/= DOĞAL YATKINLIK


- DİYECEKSİN Kİ ... ile DEMELİSİN Kİ ...

( "YOU ARE GOING TO SAY ..." vs. "YOU SHOULD SAY ..." )


- DİYET ile/ve/değil REJİM[Fr.]/PERHİZ[Fars.]

( ... İLE/VE/DEĞİL Yönetme, düzenleme biçimi, düzen. | Perhiz. | Bir devletin yönetim biçimi. | Akarsu debisinin, yıl boyunca gösterdiği değişikliklerin tümü. )

( [not] DIET vs./and/but REGIMEN )


- DİZ ile/ve DİZ KAPAĞI

( AĞIRŞAĞI: Dizkapağı kemiği. )

( KNEE vs./and PATELLA )


- DİZARTRİ/DYSARTHRIA[İng.] değil/yerine/= DEVİNIMSEL KONUS¸MA BOZUKLUGˆU


- DİZAYN/DESİGN[İng.] değil/yerine/= TASARIM


- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜK

( Aslında her biri öbürüdür. )

( SYSTEM vs./and/<> INTEGRITY
Each is the other, in truth. )


- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜKLÜ DİZGE

( SYSTEM vs./and/<> SYSTEM IN INTEGRITY )


- DİZGE ile/ve ÇIKARSAMA

( SYSTEM vs./and INFERENCE )


- DİZGE ile/yerine/değil DÜZEN

( Küçük zihinliler, kişileri; orta zihinliler, olayları; ileri zihinliler; düzenleri/sistemleri konuşurlar/tartışırlar. )

( Olgun kişi, kurulu düzene karşı çıkmaz. )

( Başkalarıyla iyi ilişkileri koruyup, düzensizliğin içinde düzen arayın. )

( [not] SYSTEM vs./but REGULARITY
REGULARITY instead of SYSTEM )


- DİZGE ile KURGU

( SYSTEM vs. FICTION )


- DİZGE ile SIRA

( SYSTEM vs. TURN )


- DİZGE = SİSTEM, MANZUME, MESLEK = SYSTEM[İng., Alm.] = SYSTÈME[Fr.] = SYSTEMA[Yun.] = SISTEMA[İsp.]


- DİZGE ile/ve SÜREÇ

( SYSTEM vs./and PROCESS )


- DİZGE ile SÜREKLİLİK

( SYSTEM vs. CONTINUITY )


- DİZİ ZAMAN ALGILAMASI ile SÜREKLİ ZAMAN ALGILAMASI

( PERCEPTION OF SERIAL TIME vs. PERCEPTION OF CONTINUAL TIME )


- DİZİ ZAMAN ile/ve NOKTASAL ZAMAN

( SERIAL TIME vs./and POINTAL TIME )


- DİZİ ile/ve DİZGE

( STRING vs./and SYSTEM )


- DİZİ ile/ve/||/<>/> DİZİN ile/ve/||/<>/> DİZGE ile/ve/||/<>/> TİN

( Dışındalık. İLE/VE/||/<>/> Betimlemeli. İLE/VE/||/<>/> Zorunluluk. İLE/VE/||/<>/> (Ancak) Kişide. )

( SERIAL vs./and/||/<>/> INDEX/LIST vs./and/||/<>/> SYSTEM vs./and/||/<>/> SPIRIT )


- DİZİLİM/SÖZDİZİMİ ile/ve ANLAM(BİLİM)

( SYNTAX vs./and SEMANTICS )


- DL/DEEP LEARNING[İng.] değil/yerine/= DERİN ÖĞRENME


- DLT/DISTRİBUTED LEDGER TECHNOLOGY[İng.] değil/yerine/= DAĞITIK DEFTER TEKNOLOJİSİ


- DMS/DATABASE MANAGEMENT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= VERİTABANI YÖNETİM SİSTEMİ


- DNA MISMATCH REPAIR[İng.] değil/yerine/= DNA YANLIŞ EŞLEŞME ONARIMI


- DNN/DEEP NEURAL NETWORK[İng.] değil/yerine/= DERİN SİNİR AĞI


- DOĞA

( NATURE )


- DOĞA KAYNAKLI FELÂKET/ÂFET ile/ve İNSAN KAYNAKLI FELÂKET/ÂFET ile/ve TEKNOLOJİ KAYNAKLI FELÂKET/ÂFET

( ... İLE/VE Savaş. İLE/VE ... )

( Sonrasında nefret duygusu oluşturmaz. İLE/VE Sonrasında nefret uyandırır. İLE/VE ... )

( Birbirimizin karşısına çıplak çıkmak zorunda olsaydık, birbirimizi gırtlaklamak daha zor gelirdi. )

( NATURAL DISASTER vs. DISASTER BY HUMAN vs. DISASTER BY TECHNOLOGY )


- DOĞA ile/ve/||/<>/> EKİN

( Uzam/mekân. Döngüseldir.[zaman yoktur] İLE/VE/||/<>/> Süreç ve zaman üzerinedir. )

( Uzam. İLE/VE/||/<>/> Dönüştürülmüş doğa. )

( NATURE vs./and/||/<>/> CULTURE )


- DOĞA ile/ve/<>/değil EVREN

( [not] NATURE vs./and/<>/but UNIVERSE )


- DOĞA ve/<> İLKE ve/<> İNSAN

( NATURE and/<> PRINCIPLE and/<> HUMAN )


- DOĞA ve/>/ve/<> İMGE ve/>/ve/<> SİMGE

( NATURE and/> IMAGE and/<> SYMBOL )


- DOĞA ile/ve/> İNSAN

( Geleceği olmaz. İLE/VE/> Geleceği vardır. )

( Seni attan ve ottan ayıran özelliklerin olmalı! )

( Sadece kişi, ötesine geçebilir fakat üstüne çıkamaz. )

( İkisi de en zordur ve en sondur. )

( Kişiler, kendi amaçları olduğunu sansalar bile, bilmeden, doğanın amacına doğru hareket ederler. )

( NATURE vs./and/> HUMAN )


- DOĞA = TABİAT = NATURE[İng., Fr.] = NATUR[Alm.] = NATURA[Lat.] = PHYSIS[Yun.] = NATURALEZA[İsp.]


- DOĞA ile/>< TARİH

( NATURE vs./>< HISTORY )


- DOĞAL AHLÂK ile/ve AKLÎ AHLÂK ile/ve ŞER'Î AHLÂK

( NATURAL MORALS vs./and MENTAL MORALS vs./and MORALS OF LAW )


- DOĞAL DEĞİŞİM ile YAPAY/SUNİ DEĞİŞİM

( NATURAL ALTERATION vs. ARTIFICIAL ALTERATION )


- DOĞAL VE ZORUNLU ile DOĞAL AMA ZORUNLU DEĞİL ile NE DOĞAL, NE DE ZORUNLU

( Doğal Hal'de, "Ben şuyum, ben oyum" yoktur. )

( There is no 'I am this', 'I am that', in the natural state. )

( NATURAL AND COMPULSORY vs. NATURAL BUT NOT COMPULSORY vs. NEITHER NATURAL, NOR COMPULSORY )


- DOĞAL ile ALIŞILMIŞ

( Doğanıza yabancı olan her şeyin terk edilmesi ve reddedilmesi yeterlidir. )

( Alışılmış olana tutunduğunuz sürece keşif gerçekleşemez. )

( NATURAL vs. USUAL/ORDINARY )


- DOĞAL ile ALIŞILMIŞ

( Doğanıza yabancı olan her şeyin terk edilmesi ve reddedilmesi yeterlidir. )

( Alışılmış olana tutunduğunuz sürece keşif gerçekleşemez. )

( NATURAL vs. USUAL/ORDINARY )


- DOĞAL ile/ve/değil DOĞADAN

( Doğal olanda, kişinin tedbirinin ve iradesinin etkisi olamaz. )

( [not] NATURAL vs./and/but FROM NATURE )


- DOĞAL ile MEŞRÛ

( NATURAL vs. LEGAL )


- DOĞAL ile/ve/değil OLAĞAN

( [not] NATURAL vs./and/but USUAL )


- DOĞAL ile/ve/<>/değil ZORUNLU

( [not] NATURAL vs./and/<>/but COMPULSIVE )


- DOĞALLIK ile/ve/<> KENDİLİK

( NATURALNESS vs./and/<> SELF-NESS )


- DOĞAN/ATMACA ile BOZ DOĞAN

( ... İLE Eril atmacadan sivri kanatları ve kısa kuyruklarıyla ayrılırlar. )

( ... İLE Kışın açık arazilerde ve sulak alanların çevresinde yaşarlar. )

( ... vs. MERLIN )


- DOĞAN ile ADA DOĞANI

( ... İLE Kayalık adalarda, sürüler halinde yuva yaparlar. [Yazın sonuna doğru kuluçkaya yatarlar.] )

( ... İLE Yavrularını göçmen ötücüleri avlayarak beslerler. )

( ... vs. ELEONORA'S FALCON )


- DOĞAN ile ALACADOĞAN

( ... İLE Korulu ve ağaçlı açık arazilerde, eski ekin kargası yuvalarında, sürüler halinde yuva yaparlar. )

( ... İLE Gagaları, göz derileri ve bacakları erilinde kırmızı, dişilinde ise turuncudur. )

( ... İLE En hızlı uçan kuş ya da kuşlardandır. )

( ... vs. RED-FOOTED FALCON )


- DOĞAN ile BIYIKLI DOĞAN

( ... İLE Çöller ve açık arazilerde yaşarlar. [Genellikle yarlarda ve kayalıklarda, nadiren de harabelerde yuva yaparlar.] )

( ... vs. LANNER )


- DOĞAN ile DELİCE DOĞAN

( ... İLE Ağaçlı açık arazilerde yaşarlar. )

( ... vs. HOBBY )


- DOĞAN ile GÖKDOĞAN

( ... İLE Geniş omuzları vardır. Kuyruk sokumu geniş ve açık renk, kanatları uçlara doğru sivri ve çapa biçimindedir. )

( ... İLE Her türlü kayalık alanlarda yaşarlar. [Genellikle kaya çıkıntılarında, nadiren de ağaçlarda ve yapılarda yuva yaparlar.] )

( ... İLE Dünyanın en hızlı uçan kuşudur. [Gökyüzünde, dalış sırasında 360 km./saat hıza ulaşabilir.] )

( ... vs. PEREGRINE )


- DOĞAN ile GRİ DOĞAN

( ... İLE Çöllerdeki kayalık tepelerde yuva yaparlar. )

( ... İLE Göçmen Ada Doğan'larını avlayarak beslenirler. )

( ... vs. SOOTY FALCON )


- DOĞAN ile KERKENEZ

( ... İLE 35 cm. uzunluğunda, kızılımsı tüyleri olan, leşobur bir doğan. )

( ... İLE Ağaçlı açık arazilerde, dağlarda ve şehirlerde yaşarlar. )

( Ülkemizin en yaygın yırtıcı kuşlarından biridir. Her türlü arazide bulunabilir. Rüzgârda, kafası görünmeyen bir el ile tutuluyormuşçasına, tamamen hareketsiz kalır. Gövdesi, rüzgâra göre yalpalanmasına karşın, kafası sabittir. Erili, mavi-gri; dişili, kızıl-kahverengi renktedir. Beslenmesinde ise keskin gözleriyle yeri gözler, tedbirsiz avını hemen yakalar, pençeleriyle avın gövdesini parçalayıp yer. )

( ... vs. KESTREL )


- DOĞAN ile KIZIL ENSELİ DOĞAN

( ... İLE Kıyıdan uzak, kurak ve kayalık arazilerde yaşarlar. [Kuzey Afrika'da] [Kayalık yarlarda yuva yaparlar.] )

( ... vs. BARBARY FALCON )


- DOĞAN ile SUNGUR/AKDOĞAN

( ... İLE En büyük doğan. )

( ... İLE Kayalık kıyılar, dağlar ve ibreli ormanların kenarlarında yaşarlar. [Yarlarda yuva yaparlar.] )

( ... vs. GYRFALCON )


- DOĞAN ile ULU DOĞAN

( ... İLE Açık ve seyrek ağaçlı arazilerde, yüksek plato, bozkır, ova ve yarı çöllerde yaşarlar. )

( ... vs. SAKER )


- DOĞAÜSTÜ = FEVK-AT-TABİA = SUPERNATURAL[İng.] = SURNATUREL[Fr.] = ÜBERNATÜRLICH[Alm.]


- DOĞAYA DOĞAN ile/ve/değil YAŞAMA DOĞAN

( Behaim("hayvan"). İLE/VE/DEĞİL Beşer/İnsan. )

( Yaşam, yaşamla beslenir. [Doğada bu süreç zorunluludur, toplumda ise gönüllü olmalıdır.] )

( Yaşamın tamir edemediğine ölüm son verir. )

( [not] TO BORN IN NATURE vs./and/but TO BORN IN LIFE
What life cannot mend, death will end. )


- DOGMA = NASS = DOGMA[İng., Alm.] = DOGME[Fr.] = DOGMA[Yun.]


- DOGMA ile VARGI

( DOGMA vs. VERDICT )


- DOGMA ile YARGI

( DOGMA vs. JUDGEMENT )


- DOĞRU DÜŞÜNME ile/ve/<> DOĞRU İSTEME

( Kazandığın zaman pişman olacağın, kaybettiğin zaman üzüleceğin şeyleri isterken dikkatli olmak gerek. )

( Bir şey iyi olduğu için istenmez, istendiği için iyidir. )

( RIGHT THINKING vs./and/<> RIGHT REQUESTING )


- DOĞRU DUYU/HİS ile/ve NASIL ÖĞRENİLECEĞİNİ BİLMEK

( Doğru hisse sahip olan, nasıl öğreneceğini bilir. )

( RIGHT SENSE vs./and TO KNOW HOW TO LEARN )


- DOĞRU OLAN ile/ve OLMASI GEREKEN

( WHICH IS RIGHT vs./and HAS TO BE )


- DOĞRU OLMAYAN ile YALAN

( NOT TRUE vs. LIE )


- DOĞRU SÖZ ile/ve YEMİN

( Doğru söz, yeminden ileri! )

( RIGHT WORD vs./and OATH )


- DOĞRU YOL ile/ve/= KOLAY YOL

( RIGHT WAY vs./and/= EASY WAY )


- DOĞRU-LAMAK ile YANLIŞ-LAMAK

( TO VERIFY vs. ... )


- DOĞRU-YANLIŞ ile DOĞRU-YALAN

( RIGHT-WRONG vs. TRUE-FALSE )


- DOĞRU/LUK ile/ve/değil GEÇERLİ/LİK

( [not] RIGHT/RIGHTEOUSNESS vs./and/but VALID/VALIDITY )


- DOĞRU/LUK ile/ve KESİN/LİK

( STRAIGHT/NESS vs./and DEFINITE/NESS )


- DOĞRU/LUK ile/ve UYGUN/LUK

( (UP)RIGHT/NESS, RIGHT/TRUE(HONESTY) vs./and APPROPRIATE/NESS )


- DOĞRU/LUK ile YANLIŞ/LIK

( Yanlış, "gücünün artmasıyla" hiçbir zaman doğru duruma geçmez/geçir(t)ilemez. )

( RIGHT/TRUE (HONESTY) vs. WRONG/FALSE )


- DOĞRU/SÂDIK ile/ve/değil/yerine OLDUĞU GİBİ

( Doğru, gün gibi âşikârdır. )

( RIGHT vs./and AS WHAT IT IS )


- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil GEÇERLİ/GEÇERSİZ

( [not] TRUE/FALSE vs./and/but VALID/INVALID )


- DOĞRU/YANLIŞ ile/ve/değil İDEOLOJİK TUTUM

( [not] TRUE/FALSE vs./and/but IDEOLOGICAL ATTITUDE )


- DOĞRU/YANLIŞ ile İYİ/KÖTÜ ile GÜZEL/ÇİRKİN/YÜCE

( Genelde kötü ve iyi, bir âdet ve gelenek meselesidir ve sözcüklerin nasıl kullanıldığına göre, ya sakınılır ya da hoş karşılanır. )

( Mükemmel olmayanı, mükemmel olan uğruna seve seve fedâ edersek, iyi ve kötü "tartışmaları" artık olmayacaktır. )

( Kötülük, hiçbir zaman hem iyiliği, hem de kendini tanıyamaz; iyilikse eğitildikçe zamanla hem kendine, hem de kötülüğe ilişkin bilgilerle donanır. )

( YÜCE: Fizik ya da metafizik güçlerden koruyan. )

( Usually the bad and the good are a matter of convention and custom and are shunned or welcomed, according to how the words are used. )

( RIGHT/WORNG vs. GOOD/BAD vs. NICE[/BEAUTIFUL]/UGLY )


- DOĞRU ile/ve GELECEK

( Doğru, gelecekte yerini alır. )

( RIGHT vs./and FUTURE
The right takes it's own place in future. )


- DOĞRU ile GERÇEK

( TRUE vs. REALITY )


- DOĞRU ile/ve/yerine/değil GEREKTİĞİ GİBİ

( Eğer doğru ise başka türlü olamaz. )

( Doğru kendini öne sürmez, o sahtenin sahte olarak görülmesi ve reddedilmesinde yatar. Zihin sahte olan tarafından kör edilmişken doğruyu aramak yararsızdır. Doğru olanın sezilebilmesi için önce sahtenin tamamen temizlenip yok edilmesi gerekir. )

( RIGHT vs./and TO BE REQUIRED/NEEDED
It cannot be otherwise, if it is right.
Truth does not assert itself, it is in the seeing of the false as false and rejecting it. It is useless to search for truth, when the mind is blind to the false. It must be purged of the false completely before truth can dawn on it. )


- DOĞRU ile/ve/yerine/değil GEREKTİĞİ GİBİ

( Eğer doğru ise başka türlü olamaz. )

( Doğru kendini öne sürmez, o sahtenin sahte olarak görülmesi ve reddedilmesinde yatar. Zihin sahte olan tarafından kör edilmişken doğruyu aramak yararsızdır. Doğru olanın sezilebilmesi için önce sahtenin tamamen temizlenip yok edilmesi gerekir. )

( RIGHT vs./and TO BE REQUIRED/NEEDED )


- DOĞRU ile/ve ÖZGÜN

( Her zaman geçerli. İLE/VE Modern çağda geçerli. )

( RIGHT vs./and ORIGINAL/AUTHENTIC )


- DOĞRU ile/değil SABİT(E)

( [not] RIGHT vs./but CONSTANT )


- DOĞRU = TRUE[İng.] = VRAI[Fr.] = WAHR, RICHTIG[Alm.] = VERUS[Lat.] = VERDADERO[İsp.]


- DOĞRU ile UYGUN

( [Ar..] SÂDIK ile MÜNÂSİB[< NİSBET] )

( RIGHT vs. APPROPRIATE )


- DOĞRU ile/ve YANLIŞ

( Amacına yakınlaş(tır)mak. İLE/VE Amacından uzaklaş(tır)mak. )

( RIGHT/TRUE vs./and WRONG/FALSE )


- DOĞRU ile/ve/değil YAYGIN

( [not] RIGHT vs./and/but COMMON )


- DOĞRUCA (ÜZERİNE) BAKIŞ ile/yerine SÜREGİDEN BAKIŞ

( DIRECT LOOKING vs. LOOKING PERIODICAL
LOOKING PERIODICAL instead of DIRECT LOOKING )


- DOĞRUDAN KAYIP ile DOLAYLI KAYIP

( Herşeyi kaybetmekle, gerçekten herşeyi kazanmış olursunuz. )

( Asla kaybedilmemiş olan asla bulunamaz. )

( DIRECT LOSS vs. INDIRECT LOSS
By losing all you gain all.
What was never lost can never be found. )


- DOĞRUDAN SÖYLEMEK ile AÇIK AÇIK SÖYLEMEK/KONUŞMAK

( TO SAY DIRECTLY vs. TO SAY/TALK FRANKLY/OPENLY )


- DOĞRUDAN ile DOLAYLI

( DIRECT vs. INDIRECT )


- DOĞRULAMA, OLUMLAMA = TAHKİK = VERIFICATION[İng.] = VÉRIFICATION[Fr.] = VERIFIKATION[Alm.] = VERIFICACION[İsp.]


- DOĞRULAMAK ile/değil DESTEKLEMEK

( [not] TO VERIFY vs./but TO SUPPORT )


- DOĞRULAMAK ile/ve/değil KANITLAMAK

( [not] TO VERIFY vs./and/but TO PROVE )


- DOĞRULAMAK = VERIFY[İng.] = VÉRIFIER[Fr.] = VERIFIZIEREN[Alm.]


- DOĞRULUK = HAKİKAT = TRUTH[İng.] = VÉRITÉ[Fr.] = WAHRHEIT, RICHIGKEIT[Alm.] = VERITAS[Lat.] = ALÉTHEIA[Yun.] = VERDAD[İsp.]


- DOĞRULUM/YÖNELİM ile KEMOTROPİZM ile YEREDOĞRULUM ile SUYA DOĞRULUM ile IŞIĞA DOĞRU EĞİLİM ile ISI KAYNAĞINA YAKLAŞMA

( DOĞRULUM/YÖNELİM: Bitki ve hayvanların, besin, ısı gibi uyarıcıların etkisi ile bu uyarıcılara ya da tersine yer değiştirmeleri. İLE KEMOTROPİZM: Kimyasal maddelerin etkisiyle bitkilerde görülen, maddeye doğru ya da ters yöne yönelme durumu. İLE YEREDOĞRULUM: Bitkilerde kök ve sapların, yerçekimi etkisi ile belirli bir doğrultu alma özellikleri. İLE SUYA DOĞRULUM: Bitkilerin suya doğru eğilimi. İLE IŞIĞA DOĞRU EĞİLİM (Fototaksi, ışık göçüm): a) Bir hücrelilerde birdenbire aydınlanma sonucu görülen tepkime. | b) Bitki gövdelerinin ışığa doğru dönmeleri. İLE ISI KAYNAĞINA YAKLAŞMA: Bir ısı kaynağına yaklaşma ya da uzaklaşma. )

( TROPISM vs. CHEMOTROPISM vs. GEOTROPISM vs. HYDROTROPISM vs. PHOTOTROPISM vs. THERMOTROPISM )


- DOĞRUSAL ZAMAN ANLAYIŞI ile/ve/<> DÖNGÜSEL ZAMAN ANLAYIŞI

( LINEAR TIME PARADIGM vs./and/<> VICIOUS CIRCLE TIME PARADIGM )


- DOĞRUYA EN YAKIN ile/ve YANLIŞTAN EN UZAK

( THE CLOSEST TO THE STRAIGHT vs./and THE FAREST FROM THE FALSE )


- DOĞU EJDERHASI ile BATI EJDERHASI

( EAST DRAGON vs. WEST DRAGON )


- DOĞUM ORANI ile NÜFUS/DEMOGRAFİ

( NATALITY vs. DEMOGRAPHY )


- DOĞURTMA = İSTİLÂT, SANAT-I TEVLİT = MAIEUTICS[İng.] = MAIEUTIQUE[Fr.] = MAIEUTIK[Alm.] = MAIEUTIKE[Yun.]


- DOĞUŞ ile/ve/<> BİÇİMLENİŞ

( BIRTH vs./and/<> TO SHAPE UP )


- DOĞUŞTAN = VEHBİ, FITRİ = INNATE[İng.] = INNÉ[Fr.] = ANGEBOREN[Alm.]


- DÖKMEK ile/değil AKITMAK

( Katılarda. İLE/DEĞİL Sıvılarda. )

( [not] TO POUR vs. TO FLOW
[not] Solids. WITH Liquids. )


- DOKTOR ile/ve ÖĞRENCİ

( Öğrencilik, doktoradan sonra başlar. )

( DOCTOR vs./and STUDENT )


- DOKU ile/ve YARALARI ONARAN DOKU ile/ve NASIR

( TISSUE vs./and CALLUS vs. CALLUS )


- DOKÜMAN[Fr., İng. < DOCUMENT]["DÖKÜMAN" da değil!] değil/yerine/= BELGE


- DOKUNMA ile/ve EŞEYSELLİK/SEKS

( TO TOUCH vs./and SEX )


- DOKUNMAK ile/ve DUYUMSAMAK/HİSSETMEK

( TOUCHING vs./and FEELING )


- DÖL GÖZE/ZİGOT[Fr. < Yun.] ile/ve/> ÖNDÖLÜT/EMBRİYON[İng. < EMBRYO] ile/ve/> DÖLÜT/CENİN/FETÜS

( Döllenmiş hücre. İLE/VE/> 3-10 hafta arası. İLE/VE/> 10-38 hafta arası. )

( 24 haftadan sonraki doğumlarda, yaşam hakkı gereği bebekler yaşatılmaya çalışılmaktadır. )

( SPERM(ATOZOA): Boyu, kuyrukla birlikte 41-52 mikron; başı, 3-5 mikron (armuta benzer). Kuyruğunu vura vura saniyede 1-3 mm. ilerler. Tuba Fallopi'ye (16-20 cm.) 45 saniyede ulaşır. )

( Annenin 1 mm.nin 1/5'i, babanın 1 mm.nin 1/18-20'si. )

( DÖLLENME(FECUNDATIO): İlk 8 gün Tuba Uteri'de geçer. Bir yuvarlak oluşur(MORULA). )

( YUVALANMA(EMPLANTASYON) gerçekleşir. )

( BLASTUAL FAZ'I: Tüm organizma, hazırlanmaya başlar. Çok fazla fiziksel değişiklik olur. )

( Doğduğunda, ilk durumundan, 2500 kere büyük, 800 milyon kere ağırdır. )

( 1 göze/hücre, 26 milyar gözeye ulaşır. )

( ANNE KARNINDA YOLCULUK )

( )

( ... İLE Kısarak kapamak, sıkarak kapalı duruma getirmek. )

( MELFÛHA[çoğ. MELÂFÎH]: Anne karnındaki eril çocuk.
TAKLİYE: Anne karnındaki çocuğun yedinci aya doğru hareket etmesi, dönmesi. )

( ZYGOTE vs./and/> EMBRYO vs./and/> FETUS/FOETUS )


- DOL(DUR)MAK ile/ve BOŞAL(T)MAK

( TO (GET) FILL vs./and TO DISCHARGE )


- DOLAŞIM(SİRKÜLÂSYON) ile DEVİNİM

( Hiçbir şey kendi başına devinmez ve durmaz. )

( By itself nothing moves, nothing rests. )

( CIRCULATION vs. MOVEMENT )


- DOLAYLILIKTA:
ALGISALLIK ile/ve/||/<> ÇIKARIMSALLIK ile/ve/||/<> AKTARIMSALLIK

( PERCEPTION and/||/<> INFERENCE and/||/<> HEARSAY (in) :INDIRECTIVITY )


- DOLGUNLUK ile/yerine OLGUNLUK

( STUFFED vs. RIPENESS
RIPENESS instead of STUFFED )


- DÖLLENME ile ÇİÇEKLERDE DÖLLENME

( INSEMINATION vs. POLLINATION )


- DÖLLENME ile MAYALANMA

( ZYGOSIS vs. ZYMOSIS )


- DOLOR, PAIN[İng.] değil/yerine/= AĞRI


- DOLU ile KAR

( HAIL vs. SNOW )


- DOLU ile TAM

( FULL vs. COMPLETE )


- DOLU ile YOĞUN

( FULL vs. DENSE )


- DOM/DOCUMENT OBJECT MODEL[İng.] değil/yerine/= BELGE NESNESİ MODELİ


- DOM/DOME[İng.] değil/yerine/= KUBBE


- DOM ile/ve SPQR

( Mezartaşlarında ve kiliselerde görülen bu harfler "Herşeyin en iyisi ve en fazlası Tanrı'ya" anlamına kullanılmıştır. İLE/VE Roma'da pekçok binada ve kamu alanında görülen bu harfler/simge "Aziz Roma ve Halkı için!" anlamına kullanılmıştır. )

( Allah'a. İLE/VE İnsan'a. )

( DEO OPTIMO MAXIMO ile/ve SENATUS POPULUS QUE ROMANUS )


- DOMESTİK[İng./Fr. < DOMESTIC/DOMESTIQUE] değil/yerine/= YEREL/İÇ, ÜLKE İÇİ


- DOMİNANS/DOMINANCE[İng.] değil/yerine/= BASKINLIK


- DOMING[İng.] değil/yerine/= KUBBELEŞME


- DOMUZ ile FESEK

( ... İLE Yabani domuz. )

( Gebelik süreleri 119-130 gündür. İLE ... )

( Çin, yaban domuzlarının ilk olarak evcilleştirildiği yerdir. [9000 yıl önce] )

( Dünyada bir milyardan fazla domuz vardır. )

( Domuzlar, ter bezleri olmadığından dolayı terlemezler. [Güneş yanığına karşı zayıflardır, buna karşın yalıtıcı kalın bir yağ tabakasına sahiplerdir.] [Serin kalmak ve korunmak için gövdelerini saran çamurdan bir tabakaya gereksinim duyarlar.] )

( DOKS[Tuna Bulgarları'na ait kitâbelerde] ile ... )

( Domuz ile Yaban Domuzu )

( BOCUK ile ... )

( PIG/HOG vs. WILD BOAR )


- DONANIM ile/ve/<> DENEYİM

( RIGGING vs./and/<> EXPERIENCE )


- DONANIMLI OLMAK ile/ve HAZIRLIKLI OLMAK

( İlerleme, ancak hazırlık [sadhana] aşamasında olur. )

( TO BE RIGGED vs./and TO BE READY
There can be progress only in the preparation [sadhana]. )


- DONASYON/DONATION[İng.] değil/yerine/= BAĞIŞ | BAĞIŞLAMA


- DONATMAK ile/ve BEZEMEK

( TO RIG vs./and TO EMBELLISH )


- DONDURMA/BİSKÜVİ[Fr./İng. BISCUIT] ile KEDİDİLİ

( Un, şeker ya da tuzla yapılan ince, gevrek bir tür kuru pasta. İLE Genellikle dondurmanın yanında yenilen bir tür tatlı bisküvi. )


- DONDURMAK ile SABİTLEMEK

( "TO SET" vs. TO FIX )


- DÖNEM ile/ve SÜREÇ

( PERIOD vs./and PROCESS )


- DÖNGÜ ile ALIŞKANLIK

( CYCLE/CYCLONE vs./< HABIT )


- DÖNGÜ ile/ve ANKH

( CYCLE/CYCLONE vs./and ANKH )


- DÖNGÜ ile/ve BOKBÖCEĞİ/KHEBER[Mısır'da]

( )

( CYCLE/CYCLONE vs./and SCARAB )


- DÖNGÜ ile DÜZEN/DİZGE

( CYCLE/CYCLONE vs. SYSTEM )


- DÖNGÜ ile/ve/değil SÜREKLİLİK

( [not] CYCLE/CYCLONE vs./and/but CONTINUITY )


- DONMA NOKTASI ile DONUKLUK

( Bir maddenin, katı ve sıvı eşiklerinin, belirli bir basınçta [normal olarak 1 At basınçta] birlikte dengede bulundukları sıcaklık. İLE Bir madde üzerine gelen ışık akısının, geçen akıya oranı. )

( FREEZING POINT vs. OPACITY, DULLNESS )


- DONÖR/DONOR[İng.] değil/yerine/= VERICİ, BAĞIŞLAYICI, BAĞIŞLAYAN


- DÖNÜŞLÜ

( REFLEXIVE )


- DÖNÜŞÜM ile/ve/<> DEĞİŞİM

( Değişimi kavrayan kişi, işaretleri farkeder ve bu belirtilerin ardındaki zamansal beklentileri karşılar. )

( Değişim, ancak şimdi olabilir. Gelecekte değil! )

( Bilinç, tümüyle değişimin bilincidir. )

( Emek ve çaba harcayarak değişebileceğimizi düşlemeyelim! )

( Olgun kişi, bir panter gibi farkettirmeden değişir. )

( Kişisel arzularınızı terk edin ve böylece tasarruf edilen gücü dünyanın değişmesi yolunda kullanın! )

( Sessizlik bir kez idrak edildiğinde, o, değişebilir olanı derin biçimde etkiler, kendi etkilenmeden kalarak. )

( Değişmez olan, işimize yaramaz. )

( Ancak değiştirebileceklerinizden sorumlusunuz. Tüm değiştirebileceğiniz ise kendi tavrınızdır. Sorumluluğunuz oradadır. )

( Sadece değişebilir olan üzerine düşünülüp konuşulabilir. )

( Çevremizi o kadar değiştirdik ki, şimdi bu yeni çevreye uyabilmek için kendimizi değiştirmemiz gerekiyor. )

( İSTİDÂRE[Ar. < DEVR]: Daire biçimine girme, değirmi olma, değirmilenme. )

( All consciousness is consciousness of change.
Do not imagine that you can change through effort.
Abandon every personal desire and use the power thus saved for changing the world!
Once realised of silence, it will deeply affect the changeable, itself remaining unaffected.
The unchangeable is of no use to you.
You are responsible only for what you can change. All you can change is only your attitude. There lies your responsibility.
Only the changeable can be thought of and talked about. )

( TRANSFORMATION vs./and/<> ALTERATION )


- DÖNÜŞÜM ile/ve/<> ETKİNLİK

( TRANSFORMATION vs./and/<> ACTIVITY )


- DOPPLER ETKİSİ/OLAYI ile/ve/<> DOPPLER GENİŞLEMESİ ile/ve/<> DOPPLER GENİŞLİĞİ ile/ve/<> DOPPLER KAYMASI/FREKANSI ile/ve/<> DOPPLER ORTALAMA ETKİ KESİTİ

( Bir akustik dalga ışık ya da öteki elektromanyetik dalgaların görünen frekansında, kaynağın ve gözlemcinin bağıl hareketinin neden olduğu değişim. Bu, ışık ve öteki elektromanyetik dalgalar için Optik Doppler Etkisi olarak da bilinir.
İLE/VE/<>
Uyarılmış atomlar, moleküller ya da çekirdeklerin hepsi de aynı hıza sahip olmadıkları ve her biri farklı bir Doppler kaymasına neden olduklarında, tek frekanslı bir ışında ortaya çıkan frekans yayılması. | Molekül, atom ya da çekirdeklerin ısıl hareketlerinden dolayı spektrum çizgilerinde gözlenilen genişleme. | Özel bir spektral çizgi oluşturan uyarılmış çekirdekler, atomlar ve moleküller, ısıl hareketlerinin neden olduğu Doppler etkisinden dolayı bir frekans dağılımına sahip oldukları zaman çizgi ve soğurma spektrumlarında ve çekirdek tepkimelerinde gözlenilen bir etki.
İLE/VE/<>
Bir tek gaz atomundan yayınlanan ışığın görünen frekansı, atomun gözlemciye göre olan hızına bağlıdır ve gaz atomları, bir Maxwell hız dağılımına sahip olduğundan, bir gözlemcinin algıladığı ışın frekanslarının da benzer bir dağılıma sahip olmasıyla verdiği bir tek spektral çizginin genişliği.
İLE/VE/<>
Bir dalganın kaynaklanan ve Hertz olarak ifade edilen değişim miktarı.
İLE/VE/<>
Hedef taneciklerin ısıl hareketlerini hesaba katmak için uygun ağırlık katsayılarını kullanarak, enerjiye göre ortalanmış etki kesiti. )

( DOPPLER EFECT vs. DOPPLER BROADENING vs. DOPPLER WIDTH vs. DOPPLER SHIFT vs. DOPPLER MEAN CROSS-SECTION )


- DORSAL[İng.] değil/yerine/= SIRT/ARKA (İLİŞKİLİ)


- DORSUM[İng.] değil/yerine/= SIRT


- DORUK/ZİRVE[Ar.] ile TEPE

( Dorukta, tüm yollar, aşağı doğru götürür. )

( From the summit all roads lead downwards. )

( SUMMIT vs. HILL/TOP )


- DORUK ile UC

( SUMMIT vs. TIP )


- DORUK ile/ve/değil UC

( [not] SUMMIT vs./and TIP )


- DOS/DENIAL OF SERVICE[İng.] değil/yerine/= İŞGÖRÜ(HİZMET/SERVİS) REDDİ


- DOS/DISK OPERATING SYSTEM[İng.] değil/yerine/= DİSK İŞLETIM DÜZENİ


- DOSYA ile/ve KLASÖR

( FILE vs./and FOLDER )


- DOUBLE CORTEX[İng.] değil/yerine/= ÇİFT BEYİN KABUĞU


- DOUBLE-BLIND[İng.] değil/yerine/= ÇİFT-KÖR


- DOWNREGULATION[İng.] değil/yerine/= AZALARAK DÜZENLENİM


- DOWNSTREAM[İng.] değil/yerine/= AŞAĞI AKIŞ


- DOYUM ile/ve/> TEKRAR

( SATISFACTION vs./and/> REPETITION )


- DOZ[İng. DOSE] ile DÜZE/SEVİYE

( DOSE vs. LEVEL )


- DOZAJ/DOSAGE[İng.] değil/yerine DOZLAMA/DÜZEM

( Bir bileşiğe ya da bir karışıma girecek madde miktarlarının belirtilmesi. )


- DOZİMETRE/DOSİMETER[İng.] değil/yerine/= IŞINÖLÇER, IŞINÖLÇÜMÜ


- DOZUNU KAÇIRMAK ile ABARTMAK

( TO OVERDO vs. TO EXAGGERATE )


- DRAYVIR [İng. < DRİVER] değil/yerine/= SÜRÜCÜ


- DREN/DRAIN[İng.] değil/yerine/= AKITAÇ


- DRG/DIAGNOSTIC-RELATED GROUPS[İng.] değil/yerine/= TANI İLİŞKİLİ ÖBEKLER


- DS-DA/DOCUMENT LEVEL SENTIMENT ANALYSIS[İng.] değil/yerine/= BELGE DÜZEYİ DUYGU ÇÖZÜMLEMESİ


- DSA/DİJİTAL SUBTRAKSİYON ANJİYOGRAFİ/DONOR SPECIFIC ANTIGEN | DIGITAL SUBTRACTION ANGIOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= VERİCİ ÖZGÜL ANTİJEN | SAYISAL ÇIKARIMLI DAMAR GÖRÜNTÜLEMESİ


- DSP/DATA SCIENCE PYRAMİD[İng.] değil/yerine/= VERİ BİLİMİ PIRAMİDİ


- DSS/DECİSION SUPPORT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= KARAR DESTEK DÜZENİ


- DUAL[İng.] değil/yerine/= İKİLİ


- DUBLE/DOUBLE[İng.] değil/yerine/= ÇİFT


- DUBLEKS[İng.] değil/yerine/= İKİ KATLI


- DUBLÜR ile FİGÜRAN

( STUNT vs. EXTRA )


- DUDAK ile/ve/değil YANAK ile/ve/değil YAKA

( [not] LIP vs./and/but CHEEK )


- DUDU KUŞU/PAPAĞAN[İt. < Ar.] ile MUHABBET KUŞU

( Deli İbrahim'in, Papağan'dan bahsettiği öyküyü okumanızı salık veririz. )

( Ulviye Sultan'ın Papağan öyküsünü okumanızı salık veririz. )

( ... İLE Papağangillerden, asıl yurdu Avustralya olan bir kuş. )

( PARROT vs. LOVEBIRD/PARAKEET/BUDGERIGAR/BUDGIE )


- DUMAN ile BUHÂR[: Buğu. Ar. çoğ. EBHİRE]

( Bir maddenin yanması ile çıkan ve içinde katı zerrelerle buğu bulunan kara ya da esmer renkli gaz. | Havalanan ince tozların ya da sisin havada oluşturduğu bulanıklık. İLE Bir kritik sıcaklığın altında gaz fazına geçen ve sıcaklığı düşürmeksizin, sadece basıncın artırılmasıyla sıvılaştırılabilen özdek/madde. )

( SMOKE vs. STEAM )


- DUMAN ile BULUT

( ACÂC: Bulut. | Duman. )

( SMOKE ile CLOUD )


- DUMAN ile/ve/değil GAZ

( Sigaranın zararı, görünen dumanından değil görünmeyen gazındandır! [dolayısıyla havalandırma[air-condition] neredeyse hiçbir etkisi yoktur!] )

( [not] SMOKE vs./and GAS )


- DÜNYA = WORLD[İng.] = MONDE[Fr.] = WELT[Alm.] = MUNDUS[Lat.] = MUNDO[İsp.]


- DÜNYANIN:
AÇISI ile/ve/||/<> YALPALAMA AÇISI

( WORLD'S: ANGLE and/||/<> PRECESSION ANGLE )


- DUPLİKASYON/DUPLICATION[İng.] değil/yerine/= İKİLEŞME


- DURABILITY[İng.] değil/yerine/= DAYANIKLILIK, SAĞLAMLIK


- DURAĞAN SÜREÇ ile/ve/değil/yerine ETKİN SÜREÇ

( [not] STATIC PROCESS vs./and/but ACTIVE PROCESS
ACTIVE PROCESS instead of STATIC PROCESS )


- DURAĞAN/LIK ve YOK/LUK

( STABLE/STABILITY and NONEXISTENT/NONEXISTENCE )


- DÜRBÜN ile/değil BÜYÜTEÇ

( [not] BINOCULARS vs. MAGNIFYING GLASS )


- DÜRBÜN ile TELESKOP

( BINOCULARS vs. TELESCOPE )


- DURDURMAK ile/ve YAVAŞLATMAK

( TO CEASE/STOP vs./and TO SLOW DOWN )


- DURDURUCU ile/ve YAPTIRICI

( STOPPER vs./and SANCTER )


- DÜRTÜ = DRIVE, IMPULSE[İng.] = IMPULSION[Fr.] = TRIEB[Alm.] = IMPETUS[Lat.]


- DÜRTÜ ile/ve/||/<>/> GÜDÜ(MOTİVASYON)

( Fiziksel kaynaklı gereksinim. İLE/VE/<> Zihinsel/düşünsel kaynaklı gereksinim. [ve bunların harekete geçmesi/geçirilmesi] )

( DRIVE vs./and/||/<>/> MOTIVATION )


- DÜRTÜ ile/değil/ne yazık ki/||/<>/> ZORLAMA

( [not] DRIVE vs./||/<>/>/but ENFORCE )


- DURUM ile/ve/değil GEREKSİNİM

( [not] STATE/SITUATION vs./and/but NEED )


- DURUM ile/ve GÖRÜNTÜ

( STATE/SITUATION vs./and SPECTRE/PHANTOM/PHENOMENON )


- DURUM ile/ve/<> KONUM

( STATE/SITUATION vs./and/<> POSITION )


- DURUM ile/ve/<> OLGU

( STATE/SITUATION vs./and/<> FACT )


- DURUM ile/ve/> SONUÇ

( Neden-sonuç, sadece zihindedir. )

( Kişi, tüm etmenleri bilmeden, hemen sonuçlar çıkarmamalıdır. )

( Durum beter, durun yeter! )

( STATE/SITUATION vs./and/> CONSEQUENCE/RESULT
Causality is in the mind.
One must not draw conclusions without understanding all the factors. )


- DURUM ile/ve/<> SÜREÇ

( Durumun doğasını değerlendirmeden zorla sürdürmeye çalışmak sorunlara yol açmıştır. )

( Durumunun doğasını ve ruhunun derinliklerini araştırmaktan daha yaşamsal bir şey yoktur. )

( STATE/SITUATION vs./and/<> PROCESS )


- DURUM = VAZİYET = SITUATION[İng., Fr., Alm.] = SITUS[Lat.] = SITUACION[İsp.]


- DURUMUNDA OLMAK ile/ve KONUMUNDA OLMAK

( BEING IN THE STATE OF vs. HAD TO IN THE STATE OF )


- DURUMUNDA OLMAK ile ZORUNLULUK

( BEING IN THE STATE OF vs. OBLIGATION )


- DURUŞ ile/ve TUTUM

( Sen doğru dur, kötüler ecelini bulur! )

( POSTURE/POSITION vs./and ATTITUDE )


- DÜRÜST/LÜK ile/ve AÇIK/LIK

( TO BE HONEST vs./and OPEN/NESS, CLARITY )


- DÜRÜSTLÜK ile/ve/<> SAYGI

( Dürüst olmayan cezalandırılır. İLE/VE Saygı göstermeyene toplumda yer verilmez. )

( Teşekkür ve özür dilemeyi bilmek/uygulamak ile. )

( TO BE HONEST vs./and RESPECT )


- DÜŞ/RÜYÂ ile DÜŞ/HAYAL

( Rüya görmekte olduğunuzu gerçekten anlamadınız. Tutsaklığın özü de budur - gerçek ile gerçek olmayanı birbirine karıştırmak. )

( Rüya gördüğünüzü anladığınız anda, uyanacaksınız. Fakat anlamazsınız çünkü rüyanın devam etmesini istersiniz. )

( Sorununuz rüya değil, rüyanın bir kısmından hoşlanıp bir kısmından hoşlanmamaktır. )

( Bir gün gelecek, rüyanın sona ermesini tüm aklınız ve gönlünüzle özleyeceksiniz ve bunun bedeli her ne olursa ödemeye istekli olacaksınız. )

( Rüya, gündüz yaşadığının gece hapşırmasıdır. )

( Bir kişi, yılda 1.500 kadar rüya görür. )

( )

( It is because you have not really understood that you are dreaming. This is the essence of bondage - the mixing of the real vs. unreal.
Once you have seen that you are dreaming, you shall wake up. But you do not see, because you want the dream to continue.
Your problem is that you like one part of your dream and not another.
A day will come when you will long for the ending of the dream, vs. all your heart and mind, and be willing to pay any price. )

( DREAM vs. TO IMAGINE )


- DÜŞKÜNLÜK ile/ve/değil/yerine ÖNCELİK (VERMEK/VERİLEN)

( [not] FONDNESS/ADDICTION vs./and/but PRIORITY
PRIORITY instead of FONDNESS/ADDICTION )


- DÜŞLEM = HAYAL = FANTASY[İng.] = FANTAISIE[Fr.] = EINBILDUNG, PHANTASIE[Alm.] = PHANTASIA[Lat., Yun.] = FANTASÍA[İsp.]


- DÜŞÜK ENERJİLİ FOTONLAR ile/ve YÜKSEK ENERJİLİ FOTONLAR

( X-Ray ışınları gibi. İLE/VE Gama ışınları gibi. )


- DÜŞÜK ile YETERSİZ

( "LOW" vs. INSUFFICIENT )


- DÜŞÜNCE:
ETKİNLİĞİ ile/ve/||/<> OLAYI ile/ve/||/<> NESNESİ

( THOUGHT ACTION vs./and/||/<> THOUGHT EVENT vs./and/||/<> THOUGHT OBJECT )


- DÜŞÜNCE/DÜŞÜNME ve/<> İMGELEM YETİSİ

( IDEA/TO THINK and/<> THE FACULTY OF IMAGINATION )


- DÜŞÜNCE/FİKİR ile/ve/<>/< BİLGİ/VERİ

( Amaca yönelik. İLE/VE/||/<>/< Nedene yönelik. )

( Entellektüel akıl. Amaçlı, evrensel düşünme. İLE/VE/||/<>/< Rasyonel akıl. )

( Gelecekte tutar, geleceğe yöneliktir. İLE/VE/||/<>/< Geçmişte tutar. )

( Bilgi/veri sahibi olmadan, düşünce/fikir sahibi olunmaz/olunmamalı! )

( Gelecek. İLE/VE/||/<>/< Şimdi. )

( IDEA/THOUGHT vs./and/||/<>/< KNOWLEDGE/DATA )


- DÜŞÜNCE ile/ve/||/<>/>/< DİKKAT

( Düşünceler dedikleriniz, zihnin yüzeyindeki dalgacıklardır ancak. )

( Yaşamınızdaki en önemli şeye -kendinize-, bölünmez dikkatinizi verin. )

( Zorlamasız, kendi benliği ile kısıtlanmamış bir dikkat ve ilgi gerekir. )

( Olgun kişi, dikkatini içine yönelterek, meziyetlerini geliştirir. )

( Dikkat, Şimdi'ye geri getirir. )

( Dikkat, özgürleştirir. )

( Dikkatsizlik, tutsaklaştırır. )

( Dikkatsizlik, köreltir; dikkat, berraklaştırır. )

( Öteye ulaşmak için uyanık bir sükûnete ve sessiz dikkate gereksinimimiz vardır. )

( Dikkatsizliğiniz yüzünden kendi çevrenizde inşâ etmiş olduğunuz hapishaneyi inceleyin. )

( Başparmağınız işaret parmağınıza dokunuyor. İkisi de dokunuyor ve dokunuluyor. Dikkatinizi başparmağınızda topladığınız zaman başparmak hissedendir ve işaret parmağı da nesne. Dikkat odağını değiştirin, ilişki de tersine döner. )

( Attention liberates. )

( Inattention obscures, attention clarifies. )

( It needs effortless, un-self-conscious attention.
To go beyond, you need alert immobility, quiet attention.
Attention brings you back to the present.
Study the prison you have built around yourself by inadvertence.
Your thumb touches your forefinger. Both touch and are touched. When your attention; is on the thumb, the thumb is the feeler and the forefinger - the self. Shift the focus of attention and the relationship is reversed. )

( THOUGHT vs./and/||/<>/>/< ATTENTION )


- DÜŞÜNCE ile/ve DÜZEN

( IDEA vs./and ORDER )


- DÜŞÜNCE ile/değil/yerine FARKLARI BİRLİĞE GETİREN DÜŞÜNCE

( En ufak bir fark gördüğün müddetçe sen gerçeğe yabancısın demektir. )

( Kederin nedeni, farklılıklar ve ayrımlar değildir. )

( [not] THOUGHT vs./but THE THOUGHT BRINGS THE DIFFERENCES IN UNITY
THE THOUGHT BRINGS THE DIFFERENCES IN UNITY instead of THOUGHT
As long as you see the least difference, you are a stranger to reality.
Differences and distinctions are not the causes of sorrow. )


- DÜŞÜNCE ile/ve/<> FELSEFE

( ... İLE/VE/<> Düşüncenin hesabını verebilmek. )

( IDEA vs./and/<> PHILOSOPHY )


- DÜŞÜNCE = FİKİR, MİSAL = IDEA[İng.] = IDÉE[Fr.] = IDEE[Alm.] = IDEA < IDEIN[Yun.]


- DÜŞÜNCE = FİKİR = THOUGHT[İng.] = PENSÉE[Fr.] = GEDANKE[Alm.] = PENSAMIENTO[İsp.]


- DÜŞÜNCE ile/ve/> İNANÇ

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( İNANÇ: Değişimi engelleme. )

( THOUGHT vs./and/> BELIEF/FAITH )


- DÜŞÜNCE ile/ve TANRI

( IDEA vs./and THE GOD )


- DÜŞÜNCE ile TEKLİF

( IDEA, THOUGHT vs. PROPOSAL )


- DÜŞÜNCE ile/ve TUTKU

( IDEA vs./and PASSION )


- DÜŞÜNCE ile/ve VARSAYIM

( IDEA vs./and HYPOTHESIS )


- DÜŞÜNCELERİ ÖĞRENMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ ÖĞRENMEK/BECERMEK

( [not] TO LEARN IDEAS vs./and/but TO LEARN/MANAGE TO THINK
TO LEARN/MANAGE TO THINK instead of TO LEARN IDEAS )


- DÜŞÜNCENİN KENDİ ile/ve/<> DÜŞÜNCENİN İÇERİĞİ

( THE IDEA vs./and/<> THE CONTENT OF THE IDEA )


- DÜŞÜNCESİZLİK ile DÜŞÜNEMEMEK/DÜŞÜNEMEMİŞ OLMAK

( THOUGHTLESSNESS vs. NOT ABLE TO THINK )


- DÜŞÜNCEYLE BAKMAK ile DÜŞÜNCE OLMADAN BAKMAK

( TO LOOK IN THINKING vs. TO LOOK WITHOUT THINKING )


- DÜŞÜNME/KONUŞMA HAKKI ile/ve/||/<>/> BİLGİLENME HAKKI

( ISEGORIA vs./and/||/<>/> ISONOMIA )


- DÜŞÜNME ile/ve AYIK DÜŞÜNME

( TO THINK vs./and SOBER THINKING )


- DÜŞÜNME ile/ve BÖLÜMLEME

( TO THINK vs./and CLASSIFICATION )


- DÜŞÜNME ile/ve/<> DİL

( Düşünme, sözcüklerle gerçekleşmez. İLE/VE/<> Düşünme, sözcükleri kullanır! )

( Beyin-el ilişkisi ve zihin-dil ilişkisi sürekli akılda tutulmalı! )

( Bir şey ki, söylemesen de olur! SÖYLEME! )

( Düşünme/düşünce, dil kullanımıdır. )

( Kişi, dilinin ardında gizlidir. )

( İNTÂK[< NUTK]: Dile getirme, söyletme. | Akledilen şeyleri idrak etmek. )

( Türk dilinin kökenlerini araştırmanın birinci koşulu, sağlıklı bir dil felsefesi bilgisi edinmek, bu felsefenin ışığında yürümeyi bilmek, araştırılan sorunlara, bu felsefenin yöntemiyle yaklaşmaktır.

Bir topluluğun dilinde, o topluluğun yaşama anlayışını, yaşama biçimini, olaylara, doğaya bakışını yansıtmayan sözcüklerin hepsi yabancı kökenlidir.

Kavramlarını üretirken somuttan soyuta yönelmeyi başaramayan bir toplumun dilinde soyut var olanları içeren sözcüklerin bulunması bir olasılıktan öteye geçemez.

Bir toplumun düşünce ortamında bulunmayan şeyin, kavramı da yoktur.

Kavramlar, düşünsel içeriklerin taşıyıcısıdır.

Dilcinin, bilge olması kaçınılmazdır.

Dilin gerçeğini, ancak bilge dilci kavrayabilir.

Bir aydın, başka dillerden aldığı sözcüklerle düşünemez, üretemez, ancak aktarır, bellekten belleğe gönderir.

Doğal yapısı ağacın yetişmesine elverişli olmayan bir ülkede, orman ürünleriyle ilgili kavramlar üretilebilir mi? Kişi, bilmediği bir nesneye, bildiği bir adı verebilir mi?

Düşünsel alanda yeri olmayan bir kavram içeriğinin sözcüğe girmesi söz konusu değildir.

Soyut var olanlar üretemeyen bir topluluğun dilinde, soyutu yansıtan kavramın yeri yoktur.

Anlamsal içerik, o sözcüğü konuşan topluluğun düşünsel çevresiyle bağlantılıdır.

Bir dille konuşup yazmak, o dili bilmek değildir, önemli[öncelikli] olan, o dille düşünmek, üretmek, düşünsel bir alan oluşturmaktır.

Dilin yüzeysel özelliklerine bakarak kökenine inmeye çalışmak, yanıltıcıdır, saptırıcıdır. Kökte bulunmayan anlamı sözcükte aramak da dil bilincinden yoksunluk demektir.

Dilin ayakta durmasını, yaşamasını, yayılmasını sağlayan, yazıdır.

Dil, insan/kişi ile insan/kişi, dille vardır.

Dili yaşatan, geçmişten geleceğe taşıyan yazıdır. )

( TO THINK vs./and/<> LANGUAGE )


- DÜŞÜNME ile/ve/||/<>/> DÜŞÜNCE

( Yaşam. İLE/VE/||/<>/> Yaşam(/a/k). )

( Düşünce damlacıklarıyla doldurulan havuzda yüzmek. İLE/VE/||/<>/> Kişinin[düşünenin/düşünmesi gerekenin], suyun üstünde (yaşamda) kalmasını sağlayan kaldırma gücünü sağlayan yasa/zorunluluk/gereklilik. )

( Bilinenleri, bilinmeyenlere götürebilecek biçimde düzenlemek. )

( Sonsuz olanaklılıklar. )

( Her şey düşünce ile başlar. )

( Düşün-ce: Yukarıdan düşünce/inince sende ortaya çıkan. )

( Bir yerini/dizini incitmeyen düşünmeye başlamaz kolay kolay. )

( Düşünme ifade edilerek düşünce haline getirilmiş olur. )

( Aklın bilinen ile bilinmeyen arasındaki hareketidir. )

( Düşünme süreci tamamlandığında, yani anlamlı bir bütünlük oluşturulduğunda, soruya yanıt verilir. )

( Düşünmeyi kesmek zorunda değilsiniz, sadece ilgilenmeyi kesin. )

( Düşüncelerinizi gözleyin, düşüncelerinizi gözlemekte olan kendinizi gözleyin. )

( Düşüncelerinizi sokak trafiğini seyreder gibi seyredin. )

( Rüyanızda bir çölde susuzluktan ölmekte olduğunuzu görürken, başucunuzda duran bir bardak suyun size yararı olmadığı gibi. )

( Düşüncelere sarılmayın yeter. )

( Zihin fukara olunca, fikir ukala olur! )

( Tefekkür, müşâhede ile olur. )

( Kendi düşünce berraklığınıza, amaçtaki safiyetinize ve eylemdeki dürüstlüğünüze güvenin. )

( Düşünmenin hakkını verirsen, düşünme de senin hakkını sana teslim eder. )

( Düşünmek için sükûnete gereksinim vardır. )

( el-NAZAR: Düşünmek, aklın, bilinmeyenden bilinmeyene doğru yaptığı harekettir. )

( Düşüncenin nesnesi, düşüncenin içindedir. )

( Watch your thoughts and watch yourself watching the thoughts.
You need not stop thinking. Just cease being interested.
Watch your thoughts as you watch the street traffic.
Just like the glass of water near your bed if of no use to you, when you dream that you are dying of thirst in a desert.
Don't hold on, that is all.
Rely entirely on your clarity of thought, purity of motive and integrity of action. )

( TO THINK vs./and/||/<>/> IDEA )


- DÜŞÜNME ile/ve/<> HESAPLAMA

( Düşünmeyi, yeteri kadar ve ancak gerektiği/gerektirdiği kadar sürdürmek gerek. )

( Ya hesap bilmiyorsun, ya da dayak yememişsin! )

( TO THINK vs./and/<> TO COMPUTE )


- DÜŞÜNME = TEFEKKÜR = THINK[İng.] = PENSÉE[Fr.] = DENKEN[Alm.] = COGITARE, COGITATIO[Lat.] = NOEIN, DIANOIA[Yun.] = PENSAR[İsp.]


- DÜŞÜNME ile/ve/<> YANSIMALI DÜŞÜNME

( TO THINK vs./and/<> REFLECTIVE THINKING )


- DÜŞÜNMEK:
ya KAÇARKEN ile/ve/ya da SIÇARKEN

( TO THINK: WHILE RUN AWAY vs./and/or WHILE SHIT )


- DÜŞÜNMEK/TAHAYYÜL ile/ve DÜŞÜNEMEMEK/TAHAYYÜL (BİLE) EDEMEMEK

( Bazı şeyler hayal edilebilir fakat bazı şeyleri ne düşünmek, ne hayal edebilmek bile söz konusu değildir. )

( TO THINK vs./and (EVEN) NOT ABLE TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine BİLDİĞİN ŞEY ÜZERİNE DÜŞÜNMEK

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Tefekkür. )

( [not] TO THINK vs./and/but TO THINK ON WHICH YOU KNOW
TO THINK ON WHICH YOU KNOW instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ve/<>/>/< BOŞ KONUŞMAMAYI BECERMEK

( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )

( Bir şey ki, yapmasan da olur. YAPMA! Bir şey ki, söylemesen de olur. SÖYLEME! )

( Konuşulacak bir kişi olduğunda, onunla konuşamamak, onu yitirmek demektir. Konuşulamayacak bir kişiyle konuşmaksa sözlerin boşuna harcanması demektir. )

( Bazı şeyleri konuşmuyoruz diye aklımız/sözümüz yok zannedilmesin! )

( TO THINK and/<> MANAGE TO NOT VAIN/WASTE TALKING )


- DÜŞÜNMEK ile DEĞERLENDİRMEK

( TO THINK vs. TO APPRECIATE/EVALUATE )


- DÜŞÜNMEK ile DEĞERLENDİRMEK

( TO THINK vs. EVALUATE )


- DÜŞÜNMEK ve/<> DÖNÜŞMEK

( TO THINK vs./<> TO TRANSFORM )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/değil/yerine DÜŞÜNMEYİ DEĞERLENDİREREK DÜŞÜNMEK

( [not] TO THINK vs./and/but TO THINK IN EVALUATION OF THE THINKING
TO THINK IN EVALUATION OF THE THINKING instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<> HAYAL ETMEK

( Kişinin en yüce yetisi düşünme yetisidir. Akılda bulunduğu için de en önemli varlıktır/değerdir. )

( TO THINK vs./and/<> TO IMAGINE )


- DÜŞÜNMEK ile HESAPLAMAK

( TO THINK vs. TO CALCULATE )


- DÜŞÜNMEK ve KENDİNİN BİLİNCİNDE OLMAK

( TO THINK and TO BE AWARE OF THE SELF )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<>/değil/yerine ÖNGÖRMEK

( Bazı ileri/yüksek düşünceler, örnek kullanılmadan, hoşnut edici bir biçimde anlatılamazlar. )

( [not] TO THINK vs./and/<>/but TO FORESEE/ANTICIPATE
TO FORESEE/ANTICIPATE instead of TO THINK )


- DÜŞÜNMEK ile/ve/<> TEKRARLAMAK

( TO THINK vs./and/<> TO REPEAT )


- DÜŞÜNMEK ile/ve VAR OLMAYANI DÜŞÜN(EBİL)MEK

( TO THINK vs./and TO THINK ABOUT NONEXIST )


- DÜŞÜNMEMEK ile DÜŞÜNMEMİŞ OLMAK

( TO NOT THINK vs. HAVEN'T THOUGHT ABOUT )


- DÜŞÜNMEMİŞ OLMAK ile/değil YETERSİZLİK/ZAYIFLIK/GERİLİK

( ... ile/değil REKÂKET )

( [not] HAVEN'T THOUGHT ABOUT vs./but INSUFFICIENCY/WEAKNESS/BACKWARD )


- DÜŞÜNSEL UĞRAŞ ile/ve/<>/değil/yerine VAROLUŞSAL UĞRAŞ

( [not] INTELLECTUAL PROFESSION vs./and/<>/but EXISTENTIAL PROFESSION
EXISTENTIAL PROFESSION instead of INTELLECTUAL PROFESSION )


- DÜŞÜNSEL ile/ve/<> MANTIKSAL

( INTELLECTUAL vs./and/<> LOGICAL )


- DÜŞÜNSEL ile/ve MANTIKSAL

( INTELLECTUAL vs./and LOGICAL )


- DUYARGA ile KÜÇÜK DUYARGA/ANTEN[Fr. < ANTENNE]

( ANTENNA vs. ANTENNULE )


- DUYARLI/LIK/HASSASİYET ile TİTİZ/LİK

( Durumunuzun ne denli nazik olduğunu fark ettiğiniz anda uyanık ve tetiksizsinizdir. )

( SENSITIVENESS vs. FASTIDIOUSNESS/FUSSINESS
The moment you have seen how fragile is your condition, you are already alert. )


- DUYARLILIK ile "AÇLIK"

( SENSITIVITY vs. "HUNGER" )


- DUYARLILIK ile/ve "TOPLUMSAL ROL"

( SENSITIVITY vs./and "SOCIAL ROLE" )


- DUYARLILIK = HASSASİYET = SENSIBILITY[İng.] = SENSIBILITÉ[Fr.] = SENSIBILITÄT, SINNLICHKEIT[Alm.] = SENSIBILIDAD[İsp.]


- DUYARLILIK ile/ve İMGELEM

( DUYUSALLIK + DUYGUSALLIK = DUYARLILIK )

( SENSITIVITY vs./and IMAGINATION )


- DUYARLILIK ve/> ÖZ | OLUŞ

( Duyarlılık, özünüze yeni bir başlangıcın açılımıdır. )

( SENSITIVITY and/> ESSENCE | BEING
Sensitivity is the beginning of the new openning in your being. )


- DUYARSIZLIK ile/ve TEPKİSİZLİK

( INSENSITIVITY vs./and NON-REACTING )


- DUYGU ile/ve SU

( EMOTION vs./and WATER )


- DUYGU ile/ve/<> COŞKU

( Kaynağı ve uyaranları, dışarıdan olanlara verilen geribildirim. İLE/VE/<> Kaynağı, içte/sende bulunanlarla verilen geribildirim. )

( İkincildir. İLE/VE/<> Birincildir. )

( FEELING vs./and EMOTION
EMOTION vs./and EXUBERANCE | EBULLIENCE )


- DUYGU ile/ve DUYU/HİS

( EMOTION vs./and FEEL )


- DUYGU = HİS = FEELING, SENTIMENT, (EMOTION)[İng.] = SENTIMENT[Fr.] = GEFÜHL[Alm.] = SENTIMIENTO[İsp.]


- DUYGU ile/ve TUTKU

( EMOTION vs./and PASSION )


- DUYGUDAŞLIK = TECAZÜP = SYMPATHY[İng.] = SYMPATHIE[Fr., Alm.] = SYMPATHEIA[Yun.] = SIMPETIA[İsp.]


- DUYGULANIM = TEESSÜR = AFFECTION[İng., Fr.] = AFFEKT, AFFEKTION[Alm.] = CARIÑO[İsp.]


- DUYGULARA BAŞVURMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI:
TEHDİT ile/ve/||/<> DUYGU ile/ve/||/<> ÖNYARGILI DİL ile/ve/||/<> MAZERET

( ARGUMENT FROM FORCE vs./and/||/<> ARGUMENT TO PITY vs./and/||/<> PREJUDICIAL LANGUAGE vs./and/||/<> FALLACY OF SPECIAL PLEADING )


- DUYGUSAL = HİSSÎ = SENTIMENTAL[İng., Fr.] = SENTIMENTAL, EMPFINDSAM[Alm.]


- DUYMA

( TO HEAR )


- DUYU/M ile/ve ALGI

( SENSE/SENSATION vs./and PERCEPTION )


- DUYU ve/||/<> DUYGU ve/||/<> AKIL

( Akıl eleştiri kaldırır, duygu/vicdan kaldırmaz. )

( Duygular bilgilerle ters orantılıdır. Ne kadar az biliş varsa o kadar savunuş vardır. )

( ZİHİN: İç duyuların toplam adı. )

( DUYU: (DIŞ DUYULAR) İNTİBÂ/İZLENİM/MÜŞAHEDÂT ve DUYGU: (İÇ DUYULAR) ANLAM-DEĞER, MANEVİYAT/VİCDÂNİYAT, (AHLÂK, DİN, ESTETİK) [ ZİHİN/İHSAS/MAHSUSAT ] ve AKIL: AKLİYÂT/MÜDRİKÂT, TÜMELLER-FORMLAR, BİLGİ(TANIM + YARGI + TASAVVUR + TASDİK) [ İDRAK ] )

( Sadece duyulara verilen yanıtlar/karşılıklar, kişiyi sakatlar. VE/||/<> Sadece duygulara verilen yanıtlar/karşılıklar, kişiyi köreltir. VE/||/<> Sadece akla verilen yanıtlar/karşılıklar, kişiyi ketler. )

( Sadece duyulara verilen yanıtlar/karşılıklar, kişiyi hayvanileştirir. VE/||/<> Sadece duygulara verilen yanıtlar/karşılıklar, kişiyi mistikleştirir. VE/||/<> Sadece akla verilen yanıtlar/karşılıklar, kişiyi vahşileştirir. )

( ... VE/||/<> Karanlık. VE/||/<> Aydınlık. )

( SENSE and/||/<> EMOTION and/||/<> REASON )


- DUYU = HASSE = SENSE[İng.] = SENS[Fr.] = SINN/E[Alm.] = SENSUS[Lat.] = SENTIDO[İsp.]


- DUYULAR ile/ve/<>/değil FARKINDALIK

( [not] SENSES vs./and/<>/but AWARENESS )


- DUYUM/SAMA = İHSAS = SENSATION[İng., Fr.] = EMPFINDUNG[Alm.] = SENSACION[İsp.] = SENTIO[Lat.]


- DUYUM ile/ve HAZ

( SENSE vs./and PLEASURE )


- DUYUMSAMA ile HEYECAN

( TO SENSE vs. EXCITEMENT )


- DUYURU ile/ve ÜSTLENME

( ANNOUNCEMENT vs./and TO TAKE )


- DUYUSAL = HİSSÎ = SENSITIVE[İng.] = SENSITIF[Fr.] = SENSITIV, EMPFINDLICH[Alm.] = SENSITIVO[İsp.]


- DÜZ BASKI/OFSET[İng.] ile/ve/değil/yerine/||/<>/> DİJİTAL BASKI

( Kalıp izlerini, önce kauçuğa, kauçuktan da kâğıda geçirmeye dayanan, çift kopyalı baskı yöntemi. )


- DÜZELMEK ile DOĞRULMAK

( TO GET BETTER vs. TO BECOME ERECT )


- DÜZELTME ile (YENİDEN) DÜZENLEME

( TO MAKE BETTER vs. (RE) ARRANGEMENT )


- DÜZELTME ile/ve/değil BİLGİLENDİRME

( [not] CORRECTION vs./and/but TO INFORM )


- DÜZELTMEK ile DOĞRULTMAK

( TO MAKE BETTER vs. TO CORRECT )


- DÜZELTMEK ile TOPARLAMAK

( TO SMOOTH; TO CORRECT vs. TO PACK/TIDY UP; SUMMARIZE )


- DÜZEN

( REGULARITY )


- DÜZEN'İN:
İÇTE ARANMASI ile DIŞTA ARANMASI

( İçinize yönelin ve ne olmadığınızı keşfedin. )

( TO FIND ORDERLINESS: INSIDE/INSELF vs. OUTSIDE/OUTSELF
Go within and discover what you are not. )


- DÜZEN ile/ve DENGE ile/ve UYUM

( Düzenli bir hayat yaşayın ama onu kendi içinde bir amaç haline getirmeyin. )

( SETTING/ORDER/REGULARITY vs. BALANCE
Live an orderly life, but don't make it a goal by itself. )


- DÜZEN ile/ve DİSİPLİN

( Disiplin için "Sevgiyle Disiplin-Fitzhugh Dodson-Kuraldışı Yay." kitabından yararlanmanızı salık veririz. )

( REGULARITY vs./and DISCIPLINE )


- DÜZEN ile/ve DİZGE/SİSTEM

( Kurulabilir en geniş düşünce kalıpları. )

( SETTING/ORDER/REGULARITY vs./and SYSTEM )


- DÜZEN ile DÜZEN DEVİMLERİ/DİNAMİKLERİ

( SYSTEM vs. SYSTEM DYNAMICS )


- DÜZEN ile/ve/değil DÜZENEK

( [not] SYSTEM vs./and/but MECHANISM )


- DÜZEN ile/ve GEREKLİLİK

( REGULARITY vs./and NECESSITY )


- DÜZEN ile/ve GİZLİ DÜZEN

( DAVID BOHM )

( ORDER vs./and IPLICATE ORDER )


- DÜZEN ve/<> GÜZELLİK ve/<> UYUM

( ORDER and/<> BEAUTY and/<> HARMONY )


- DÜZEN ile/ve/<> İLERLEME

( BREZİLYA ve TÜRKİYE )

( REGULARITY vs./and/<> PROGRESS )


- DÜZEN ile/ve İLKE

( Olgun kişiler, ilkesiz davranmaktan vazgeçerek kendilerine olan güveni ve meziyetlerini sağlamlaştırırlar. )

( SETTING/ORDER/REGULARITY vs./and PRINCIPLE )


- DÜZEN ile İRÂDE

( REGULARITY vs. WILL )


- DÜZEN ile/ve/değil/yerine İSTENİLEN/İSTENİLEBİLEN DÜZEN

( [not] REGULARITY vs./and/but REQUESTED/REQUESTABLE REGULARITY
REQUESTED/REQUESTABLE REGULARITY instead of REGULARITY )


- DÜZEN ile İSTİKRAR

( REGULARITY vs. STABILITY )


- DÜZEN ile KAOS

( ORDER vs. CHAOS )


- DÜZEN ile/ve KAVRAM

( Örgütlenmiş bir bütünlüğü oluşturacak biçimde karşılıklı olarak birbirine bağlı maddî ya da maddî olmayan unsurların tamamı. İLE/VE ... )

( SYSTEM vs./and CONCEPT )


- DÜZEN ile/ve/<> KURALLILIK

( REGULARITY vs./and/<> REGULARNESS )


- DÜZEN ile/ve/değil MAKİNA

( [not] SYSTEM vs./and/but MACHINE )


- DÜZEN ile MEKANİZMA

( REGULARITY vs. MECHANISM )


- DÜZEN = NİZAM = ORDER[İng.] = ORDRE[Fr.] = ORDNUNG[Alm.] = ORDEN[İsp.] = ORDO[Lat.]


- DÜZEN ile OTOMATİĞE BAĞLAMAK

( REGULARITY vs. TO AUTOMATIZE )


- DÜZEN ile/ve/<>/= SÜREKLİLİK

( REGULARITY vs./and/<>/= CONTINUITY )


- DÜZEN ile SÜREKLİLİK

( ORDER vs. CONTINUITY )


- DÜZEN ile/ve TEKRAR

( ORDER vs./and REPETITION )


- DÜZEN ile/ve UYGUNLUK

( ORDER vs./and APPROPRIATENESS )


- DÜZEN ile/ve UYUM

( Düzen ve uyumu içinizde aramalısınız. )

( ORDER vs./and HARMONY
To find order you must search within. )


- DÜZEN ile UYUMSAL ORAN

( REGULARITY vs. HARMONIOUS PROPORTION )


- DÜZENLEME ile TOPARLAMA

( TO ORGANIZE vs. SUMMARIZE )


- DÜZENLEYİCİ KAVRAMLAR ile/ve/<> VAROLUŞSAL KAVRAMLAR

( ORGANIZER/REGULATOR CONCEPTS vs./and/<> ONTOLOGICAL CONCEPTS )


- DÜZENLİ/LİK ile/ve DEĞİŞMEZ/LİK

( REGULAR/ITY vs./and STABLE/NESS )


- DÜZENLİ ile/ve DİSİPLİNLİ

( SYSTEMATIC vs./and DISCIPLINED )


- DÜZENSİZLİK İÇİNDE/Kİ DÜZEN ile/ve DÜZEN İÇİNDE/Kİ DÜZENSİZLİK

( REGULARITY IN DISORDER vs./and DISORDER IN REGULARITY )


- DÜZENSİZLİK ile KEŞMEKEŞLİK

( LACK OF REGULARITY vs. DISORDER )


- DÜZEY ile MUTLAK

( LEVEL vs. ABSOLUTE )


- DÜZGÜ = KAİDE, NUMUNE = NORME[İng., Fr.] = NORM[Alm.] = NORMA[Lat.]


- DÜZGÜN DAİRESEL HAREKET ile DÜZGÜN DOĞRUSAL HAREKET

( Açısal hızın sabit kaldığı hareket. İLE Hız vektörünün yön ve büyüklüğünün doğru boyunca değişmediği [sabit kaldığı] hareket. )

( UNIFORM CIRCULAR MOTION vs. UNIFORM LINEAR MOTION )


- DÜZLÜK ENGEBE

( FLATNESS
ROUGHNESS )


- DÜZÜŞME ile GİDİP GELME

( SCREW vs. OSCILLATION )


- DVM/SUPPORT VECTOR MACHINES[İng.] değil/yerine/= DESTEK VEKTÖR MAKİNELERİ


- E-HEALTH ELECTRONIC HEALTH[İng.] değil/yerine/= E-SAĞLIK, ELEKTRONİK SAĞLIK


- E-REÇETE/E-PRESCRIBING[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK REÇETELEME


- E-SAĞLIK/E-HEALTH[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK


- E-SAYRI/E-PATIENT ELECTRONIC PATIENT[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK BİLGİLENMİŞ SAYRI


- E5 ile/ve TEM

( E5 otoyolu. İLE/VE Avrupa otoyolu. [Transportation European Motorway] )


- EBYS/ELECTRONIC DOCUMENT MANAGEMENT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK BELGE YÖNETİM DÜZENİ


- EC50/EFFECTIVE CONCENTRATION OF %50[İng.] değil/yerine/= ETKİLİ YOĞUNLUĞUN %50'Sİ


- ECC/EXTRACORPOREAL CIRCULATION[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI DOLAŞIM


- ED50/EFFECTIVE DOSE %50[İng.] değil/yerine/= ETKİLİ DOZUN YARISI


- EDA/EXPLANATORY DATA ANALYSIS[İng.] değil/yerine/= KEŞİFSEL VERİ ÇÖZÜMLEMESİ


- EDEB ve/<>/= DİL

( BREEDING and/<>/= LANGUAGE )


- EDİLGEN ile ETTİRGEN

( PASSIVE vs. CAUSATIVE )


- EDİLGİN = MÜNFAİL = PASSIVE[İng.] = PASSIF[Fr.] = PASSIV[Alm.] = PASSIVUS[Lat.] = PASIVO[İsp.]


- EDİLGİNLİK, TUTKU = PASSION[İng., Fr.] = LEIDENSCHAFT[Alm.] = PASSIO[Lat.]


- EDİM ile/ve EYLEM

( ACT vs./and ACTION )


- EDİM = FİİL, AMEL = ACT[İng.] = ACTE[Fr.] = AKT[Alm.] = ACTUS[Lat.] = ENERGEIA[Yun.] = ACTO[İsp.]


- EDİM ile/ve İŞLEV

( ACT vs./and FUNCTION )


- EDİMSEL/LİK = BİLFİİL = ACTUAL/ITY[İng.] = ACTUEL/ITÉ[Fr.] = AKTUELL, WIRKLICHKEIT[Alm.] = ACTUALITAS[Lat.] = EFECTIVO[İsp.]


- EDİNİM ile ÇIKARIM

( TO OBTAIN vs. INFERENCE )


- EEG/ELEKTROENSEFALOGRAM ELECTROENCEPHALOGRAM[İng.] değil/yerine/= BEYİN ELEKTRİK ÇİZGESİ

( )


- EF/EJEKSİYON FRAKSİYONU EJECTION FRACTION[İng.] değil/yerine/= FIRLATMA YÜZDESİ


- EFEKTİF[İng. < EFFECTIVE/EFFECTIF(Fr.)] değil/yerine/= ETKİLİ


- EFERENT/EFFERENT[İng.] değil/yerine/= GÖTÜRGEN


- EFOR TESTİ[İng.] değil/yerine/= GÜÇ SINAMASI


- EFOR[İng.] SARF ETMEK değil/yerine/= ÇABA TÜKETMEK


- EGEMENLİK ile/ve ERK

( SOVEREIGNTY vs./and POWER )


- EGEMENLİK ile/ve ÖZGÜRLÜK

( SOVEREIGNTY vs./and FREEDOM )


- EĞİK DURUM

( OBLIQUE CASE )


- EĞİLİM/TREND[İng.] ile FURYA[İt. < FURIA]

( Eğilim. İLE Olağandan çok fazla bulunma durumu. )


- EĞİLİM ile/ve/<> EĞİTİM

( TENDENCY vs./and/<> EDUCATION )


- EĞİLİM ile/ve/<> İLGİ

( Tanım: Nedenleri zihinsel/duygusal olarak belirli ya da belirsiz etkilenim süreci. İLE/VE/<> Zihinde ya da duygularda bir karşılık/anlam oluşması ve içsel geribildirimi. Sözlükte: Benimseme, benimseyiş, eğinim, heves, ilgi, ilgilenme, istidat, merak, meyil, meyletme, önemseme, temayül, yetenek, yönelim, yöneliş, yönelme, yönseme )

( TENDENCY vs./and/<> INTEREST )


- EĞİLİM ile/ve/<> İSTEK

( TENDENCY vs./and/<> REQUEST )


- EĞİLİM ile/ve/<> İSTENÇ(İRÂDE)

( TENDENCY vs./and/<> WILL )


- EĞİLİM = TEMAYÜL = INCLINATION[İng., Fr.] = NEIGUNG, ZUNEIGUNG[Alm.] = PROPENSIO, INCLINATIO[Lat.] = INCLINACIÓN[İsp.]


- EĞİTİM ile/ve/<> DONANIM

( EDUCATION vs./and/<> RIGGING )


- EĞİTİM ile/ve/> DUYARLILIK

( EDUCATION vs./and/> SENSITIVENESS )


- EĞİTİM ile/ve/<> KÜLTÜR

( EDUCATION withand/<> CULTURE )


- EĞİTİM ile/ve ÖĞRETİM

( Zaman gerektirir. İLE/VE İlgi gerektirir. )

( EDUCATION vs./and INSTRUCTION
Needs time. WITH/AND Needs interest. )


- EĞİTİM = TERBİYE = EDUCATION[İng., Fr.] = ERZIEHUNG[Alm.] = EDUCAIÓN[İsp.]


- EĞLENMEK ile/ve/değil/||/=/<> OYALANMAK

( [not] TO ENJOY vs./and/but/||/=/<> TO DAWDLE )


- EGO[İng.] değil/yerine/= BENLİK


- EGODİSTONİK/EGODYSTONIC[İng.] değil/yerine/= BENLİK UYUMSUZ


- EGOSANTRİK/EGOCENTRIC[İng.] değil/yerine/= BENMERKEZLİ/BENMERKEZCİ


- EGOSİNTONİK/EGOSYNTONIC[İng.] değil/yerine/= BENLİK UYUMLU


- EGZERSİZ[İng. < EXERCISE] ile/değil/yerine ALIŞTIRMA ÇALIŞMA


- EGZOS[İng. EXHAUST] değil/yerine/= SUSTURUCU


- EHK/ELECTRONIC PATIENT RECORD[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAYRI KAYDI


- EHR/ELECTRONIC HEALTH RECORD[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK KAYDI


- EHRS/ELECTRONIC HEALTH RECORD SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK KAYDI DÜZENİ


- EHS/ELECTRONIC HEALTH SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK DÜZENİ


- EHS/ELECTRONIC PATIENT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAYRI DÜZENİ


- EK

( AFFIX )


- EK ile FAZLA

( ADDITION vs. EXCESS )


- EK ile KATKI

( ADDITIONAL vs. CONTRIBUTION )


- EK ile KÖK

( ADDITIONAL vs. ROOT )


- EKG/ELECTROCARDIOGRAM ELEKTROKARDİYOGRAM[İng.] değil/yerine/= YÜREK ELEKTRİK ÇİZGESİ


- EKİDNE ile KISA GAGALI EKİDNE

( ... İLE Avustralya'da en yaygın dağılım gösteren memelidir. )

( ... İLE Tüm memeliler arasında kan sıcaklığı en düşük olan hayvandır. [Gövde sıcaklıklarını 4°C'ye düşürerek ve sadece 3 dakikada bir soluk alıp vererek enerji tasarrufu yapabilirler.] )

( ... İLE 50 yıl yaşayabilirler. )

( ... ile Kısa Gagalı Ekidne )


- EKİDNE ile UZUN GAGALI EKİDNE

( ... İLE Yeni Gine'de yaşarlar. )

( ... İLE Gövdesinin ve burunlarının büyüklüğü akrabalarının iki katıdır. )

( ... İLE Dillerindeki özel dikenleri saplayarak öldürdükleri yersolucanlarıyla beslenirler. [Geceleri avlanırlar.] )

( ... İLE 50 yıl yaşayabilirler. )

( ... ile Uzun Gagalı Ekidne )


- EKİLİBRİYUM/EQUİLİBRIUM[İng.] değil/yerine/= EŞİTLENME


- EKİN, ÖZGEN, "KÜLTÜR" = HARS = CULTURE[İng., Fr.] = KULTUR[Alm.] = CULTURA < COLERE:BAKMAK, ÖZENMEK[Lat.] = CULTURA[İsp.]


- EKİN/KÜLTÜR ve/<> BİLİNÇ

( CULTURE and/<> CONSCIOUSNESS )


- EKİN/KÜLTÜR ile/ve/<> BİLİNÇDIŞI

( Kültür: Unuttuklarından, geri kalan. )

( CULTURE vs./and/<> THE UNCONSCIOUS )


- EKİN/KÜLTÜR ve/<> SEVGİ

( CULTURE and/<> LOVE )


- EKİN/KÜLTÜR ile/ve/<> SEZGİ

( CULTURE vs./and/<> INTUITION )


- EKİN/KÜLTÜR ve/<> ÜMİT

( CULTURE and/<> HOPE )


- EKİP/TEAM[İng.] değil/yerine/= TAKIM


- EKİPMAN/EQUİPMENT[İng.] değil/yerine/= DONANIM


- EKİVALAN/EQUİVALENT[İng.] değil/yerine/= EŞDEĞERLİLİK


- EKLEM ile DÖNER EKLEM

( JOINT vs. TROCHOID )


- EKLEM ile PARMAĞIN OYNAK YERİ

( JOINT vs. KNUCKLE )


- EKLEMEK/ÇIKARMAK ile DEĞİŞTİRMEK

( TO ADD/EXTRACT vs. TO CHANGE )


- EKLEMEK ile/ve YÜKLEMEK

( TO ADD vs./and TO LOAD )


- EKLEMLİ ile/ve/değil YANINDA

( [not] ARTICULATED vs./and/but BESIDE )


- EKLENTİ

( ADJUNCT )


- EKLEŞTİRME

( AFFIXATION )


- EKLİPTİK[Fr./İng.] değil/yerine/= TUTULUM

( Bir yıl boyunca, Güneş'in, gök küresi üzerinde çizdiği çemberin sınırladığı daire. )


- EKMEK ile SERPMEK

( TO SOW vs. TO SPRINKLE )


- EKMO/ECMO EKSTRAKORPORAL MEMBRAN OKSİJENLENME/EXTRACORPOREAL MEMBRANE OXYGENATION[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI OKSİJENLENME


- EKO/ECHO ECHOCARDIOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= EKOKARDİYOGRAFİ


- EKOJENİK/ECHOGENIC[İng.] değil/yerine/= YANKILAYAN


- EKOKARDİYOGRAFİ/ECHOCARDIOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= SES ÖTESİ DALGALARLA YÜREK GÖRÜNTÜLENMESİ


- EKOLOJİ/ECOLOGY[İng.] değil/yerine/= ÇEVRE BİLİMİ


- EKONOMİDE:
DOĞRUSAL ile/değil/yerine/> GERİDÖNÜŞÜMLÜ ile/değil/yerine/> DÖNGÜSEL

( )

( Al > Yap > Kullan > Çöpe at

İLE/DEĞİL/YERİNE/>

Al > Yap > Kullan > Geri dönüştür > Çöpe at

İLE/DEĞİL/YERİNE/>

Al > Yap > Kullan > Tamir et / Tekrar kullan > Geri dönüştür/döndür > Yap > Kullan > Tamir et / Tekrar kullan )

( [not] LINEAR ECONOMY vs./but/> RECYCLING ECONOMY vs./but/> CIRCULAR ECONOMY )


- EKONOMİK DEĞER ile/ve ESTETİK DEĞER

( ECONOMIC VALUE vs./and AESTHETIC VALUE )


- EKOPRAKSİ/ECHOPRAXIA[İng.] değil/yerine/= YANSILAMA


- EKRANDA:
LED ile PLAZMA ile LCD

( LED'ler ile aydınlatılan sıvı kristal ekranlardır. İLE İki cam arasında düzgün dağılmış ve içinde xenon ve neon gazlarının bulunduğu fosfor kaplı gözeler sayesinde görüntü elde edilir. İLE Floresan lambalarla aydınlatılan sıvı kristal ekranlardır. [Yapısal olarak plastik bir tabaka içindeki sıvı kristalin üretilen ışığı yansıtması mantığına dayanır.][Ekran tepki süresi düşük olan ekranlarda görüntü bulanıktır.] )

( )

( LIGHT EMITTING DIODE vs. PLASMA vs. LIQUID CRYSTAL DISPLAY )


- EKSANTRİK/ECCENTRIC[İng.] değil/yerine/= AYRIKSI | MERKEZ DIŞI


- EKSİK/LİK ile/ve KÖTÜ/LÜK

( DEFICIENCY vs./and BAD/NESS )


- EKSİK/LİK ile YETERSİZ/LİK

( "İstediğimiz bir şeyin", "olup" "olmaması", bizim için eşit değilse, hâlâ eksiğiz.
[Matlûbumuzun husûlü veya adem-i husûlü, nezdimizde, müsavî değilse, nâkısız!] )

( İstediğimiz oluyorsa "bir", olmuyorsa "bin" hayır aramak gerek. )

( DEFICIENCY vs. INSUFFICIENCY )


- EKSİK ile/değil/yerine EKSİKLİ

( [not] DEFICIENCY vs./but DEFECT WITH ...
DEFECT WITH ... instead of DEFICIENCY )


- EKSİK ile HATA ile KASIT

( LACKING/DEFICIENCY vs. MISTAKE vs. INTENTION )


- EKSİK ile ZAYIF

( LACKING/DEFICIENCY vs. WEAK )


- EKSİKLİ/LİK ile/ve TUTARSIZ/LIK

( DEFECTIVE/NES vs./and INCONSISTENCY )


- EKSİKLİK ile/ve GEREKSİNİM

( DEFICIENCY vs./and NEED )


- EKSİKLİK ile/ve YOKSUNLUK

( DEFICIENCY vs./and DEPRIVATION )


- EKSİKLİKLER('İ) ile/ve AKSAKLIKLAR('I)

( DEFICIENCY/IES vs./and DEFECT/S )


- EKSİKSİZLİK = PERFECTION[İng., Fr.] = VOLLKOMMENHEIT[Alm.] = PERFECTIO[Lat.]


- EKSITASYON/EXCITATION[İng.] değil/yerine/= UYARMA | TAŞKINLIK


- EKSITUS/EXITUS[İng.] değil/yerine/= ÖLÜM | ÇIKIŞ


- EKSİZYON/EXCİSION[İng.] değil/yerine/= KESİP ÇIKARMA


- EKSKRESYON/EXCRETION[İng.] değil/yerine/= DIŞ ATIM


- EKSOJEN/EXOGENOUS[İng.] değil/yerine/= DIŞ KAYNAKLI


- EKSPANSİYON/EXPANSION[İng.] değil/yerine/= GENİŞLEME


- EKSPERİMENT/EXPERİMENT[İng.] değil/yerine/= DENEY


- EKSPERİMENTAL/EXPERIMENTAL[İng.] değil/yerine/= DENEYSEL


- EKSPERİMENTALİZM/EXPERİMENTALISM[İng.] değil/yerine/= DENEYİMCİLİK


- EKSPİRASYON[İng. < EXPIRATION] ile/||/<> EKSPIRİYUM[İng. < EXPIRIUM]

( Soluk vermek. İLE/||/<> Soluk verim. )


- EKSPIRATUVAR/EXPIRATORY[İng.] değil/yerine/= SOLUKVERİM (İLİŞKİLİ)


- EKSPİRİYUM/EXPIRIUM[İng.] değil/yerine/= SOLUK VERİM


- EKSPLANTASYON/EXPLANTATION[İng.] değil/yerine/= DIŞ EKİM, GÖVDE DIŞI EKİM


- EKSPLİSIT BİLGİ/EXPLICIT KNOWLEDGE[İng.] değil/yerine/= AÇIK BİLGİ


- EKSPLİSIT/EXPLICİT[İng.] değil/yerine/= AÇIK


- EKSPLORATUVAR/EXPLORATORY[İng.] değil/yerine/= INCELEYİCİ | GÖZDEN GEÇİRICİ


- EKSPOJUR/EXPOSURE[İng.] değil/yerine/= AÇIĞA ÇIKARMA (CERRAHİ) | MARUZ BIRAKMA


- EKSPOZİSYON/EXPOSITION[İng.] değil/yerine/= SERGILEME


- EKSPÜLSİYON/EXPULSION[İng.] değil/yerine/= DIŞA ATIM


- EKSTAKORPORAL SİRKÜLASYON/EXTRACORPOREAL CIRCULATION[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI DOLAŞIM


- EKSTANSİYON/EXTENSION[İng.] değil/yerine/= GERİLME | UZAMA | DOĞRULMA | GENİŞLEME


- EKSTANSÖR/EXTENSOR[İng.] değil/yerine/= GEREN | UZATAN | DOĞRULTAN


- EKSTAZİ/ECSTASY[İng.] değil/yerine/= ESRİME


- EKSTERİYOR/EXTERIOR[İng.] değil/yerine/= DIŞ BÖLÜM


- EKSTERNAL/EXTERNAL[İng.] değil/yerine/= DIŞ | DIŞARLI


- EKSTERNALİZASYON/EXTERNALİZING[İng.] değil/yerine/= DIŞSALLAŞTIRMA


- EKSTİRPASYON/EXTİRPATION[İng.] değil/yerine/= TÜMÜYLE ÇIKARIM


- EKSTRAHEPATİK/EXTRAHEPATIC[İng.] değil/yerine/= KARACİĞER DIŞI


- EKSTRAKORPORAL/EXTRACORPOREAL[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI


- EKSTRAKRANİYAL/EXTRACRANIAL[İng.] değil/yerine/= KAFATASI DIŞI


- EKSTRAKSİYON/EXTRACTION[İng.] değil/yerine/= ÇEKÇIKAR | ÖZÜTLEME


- EKSTRAKTÖR/EXTRACTOR[İng.] değil/yerine/= ÇEKÇIKARIR


- EKSTRAMEDÜLER/EXTRAMEDULLARY[İng.] değil/yerine/= KEMIK İLİĞİ DIŞI


- EKSTRAMÜRAL/EXTRAMURAL[İng.] değil/yerine/= DUVAR DIŞI


- EKSTRANODAL/EXTRANODAL[İng.] değil/yerine/= DÜĞÜM DIŞI


- EKSTRANSPLANTASYON/EXPLANTATION[İng.] değil/yerine/= DIŞ ORTAMDAN AKTARIM


- EKSTRASELÜLER/EXTRACELLULAR[İng.] değil/yerine/= GÖZE DIŞI


- EKSTRASISTOL/EXTRASYSTOLE[İng.] değil/yerine/= ERKEN VURU


- EKSTRAVASKÜLER/EXTRAVASCULAR[İng.] değil/yerine/= DAMAR DIŞI


- EKSTRAVAZASYON/EXTRAVASATION[İng.] değil/yerine/= DIŞA SIZIM (DAMAR, İDRAR YOLU)


- EKSTRAVERSİYON/EXTRAVERSION[İng.] değil/yerine/= DIŞA DÖNÜKLÜK


- EKSTRAVERT/EXTRAVERT[İng.] değil/yerine/= DIŞA DÖNÜK | DIŞA AÇIK (KİŞİLİK)


- EKSTRE/EXTRACT[İng.] değil/yerine/= ÖZÜT


- EKSTREM[İng., Fr. < EXTREME] değil/yerine/= UC/AŞIRI/SIRADIŞI


- EKSTRENSEK/EXTRINSİC[İng.] değil/yerine/= DIŞSAL


- EKSTÜBASYON/EXTUBATION[İng.] değil/yerine/= BORU ÇIKARTIMI


- EKSÜDA/EXUDATE[İng.] değil/yerine/= YANGI SIVISI


- EKSÜDASYON/EXUDATION[İng.] değil/yerine/= YANGISAL SIZINTI


- EKT/ELECTROCONVULSIVE THERAPY[İng.] değil/yerine/= ELEKTROKONVÜLZİF TEDAVİ, ELEKTROŞOK TEDAVİSİ


- EKTAZİ/ECTASIA[İng.] değil/yerine/= GENİŞLEME


- EKTOPİ/ECTOPY[İng.] değil/yerine/= KONUM DIŞI


- EKTOPİK VURU/EXTRASYSTOLE, ECTOPIC BEAT, PREMATURE BEAT[İng.] değil/yerine/= ERKEN VURU


- EL BİLEĞİNİ OLUŞTURAN KEMİKLER ile EL BİLEĞİNE AİT

( CARPUS vs. CARPAL )


- EL BİLEKLERİ ile AYAK BİLEKLERİ

( Kol ile eli birleştiren eklem yeri. İLE Bacak ile ayağı birleştiren eklem yeri. )

( ZEND )

( WRIST vs. ANKLE/TARSUS )


- EL-BEYİN İLİŞKİSİ/EYTİŞİMİ ile/ve/<> DİL-DÜŞÜNCE İLİŞKİSİ/EYTİŞİMİ

( HAND-BRAIN RELATION/DIALECTIC vs./and LANGUAGE-THOUGHT RELATION/DIALECTIC )


- EL/LER ile/ve AYAK/LAR

( ... İLE/VE Tarsus, metatarsus ve ayak flanksları dahil olmak üzere, 26 kemikten meydana gelir. )

( Sert eller için: Lahlaha macunu. )

( Divân şiirinde sevgilinin ayağı bir güzellik unsuru olarak ele alınmaz. Bazı deyimler ile sevgilinin yüceliğini anlatmada kullanılır. )

( HAND/S vs./and FOOT/FEET )


- ELASTİK/ELASTIC[İng.]/ELASTISITE ile ESNEK/LİK


- ELASTISITE/ELASTICITY[İng.] değil/yerine/= ESNEKLİK


- ELASYON/ELATION[İng.] değil/yerine/= DUYGU YÜKSELIMİ


- ELE ALMAK ile TARTIŞMA

( "DISCUSS" vs. ARGUE )


- ELE ALMAK ile TARTIŞMA

( DISCUSS vs. ARGUE )


- ELEKTİF/ELECTIVE[İng.] değil/yerine/= SEÇMELİ


- ELEKTRİK

( ELECTRICITY )


- ELEKTRİK ile/||/<> ARK[İng.]

( ... İLE/||/<> Elektrik akımı atlaması. )


- ELEKTRİKSEL ALTERNANS/ELECTRICAL ALTERNANS[İng.] değil/yerine/= ELEKTRİKSEL DEĞİŞİMLİ


- ELEKTROENSEFALOGRAM/ELECTROENCEPHALOGRAM[İng.] değil/yerine/= BEYİN ELEKTRİK ÇİZGESİ


- ELEKTROFOREZ/ELECTROPHORESIS[İng.] değil/yerine/= ELEKTRİKLE AYRIŞTIRMA


- ELEKTROKARDİYOGRAM/ELECTROCARDIOGRAM[İng.] değil/yerine/= YÜREK ELEKTRİK ÇİZGESİ


- ELEKTROKONVÜLZİF TERAPİ/ELECTROCONVULSIVE THERAPY[İng.] değil/yerine/= ELEKTROŞOK SAĞALTIMI


- ELEKTROKOTER/ELECTROCAUTERY[İng.] değil/yerine/= ELEKTRİKLE DAĞLAYICI


- ELEKTROKOTERİZASYON/ELECTROCAUTERIZATION[İng.] değil/yerine/= ELEKTRİKLE DAĞLAMA


- ELEKTROMİYOGRAM/ELECTROMYOGRAM[İng.] değil/yerine/= KAS ELEKTRİK ÇİZGESİ


- ELEKTROOKÜLOGRAM/ELECTROOCULOGRAM[İng.] değil/yerine/= GÖZ ELEKTRİK ÇİZGESİ


- ELEKTROT LEAD[İng.] değil/yerine/= AKIMTAŞIR


- ELEKTROTERAPİ/ELECTROTHERAPY[İng.] değil/yerine/= ELEKTRİKLE SAĞALTIM


- ELEKTROVERSİYON/ELECTROVERSION[İng.] değil/yerine/= ELEKTRİKLE DÜZELTME


- ELEŞTİRİ ile/ve/= BİLİNÇ/SİZLİK / ŞUUR/SUZLUK

( CONSCIOUSNESS vs./and/= CRITIQUE )


- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/yerine DEĞERLENDİRME

( Eleştiri, bulunduğun durumu tespit ile başlamalıdır. )

( [not] CRITIQUE vs./and/but EVALUATION
EVALUATION instead of CRITIQUE )


- ELEŞTİRİ ve DEVİNİM/DİNAMİK

( CRITIQUE and DYNAMICS )


- ELEŞTİRİ ile/ve ELEME

( CRITIQUE vs./and ELIMINATION )


- ELEŞTİRİ ile/ve KATKI

( CRITIQUE vs./and CONTRIBUTION )


- ELEŞTİRİ ile/ve OLUMSUZLAMA

( CRITIQUE vs./and AFFIRMATION )


- ELEŞTİRİ ile REDDETME

( CRITIQUE vs. REJECTION )


- ELEŞTİRİ ile/ve TAVIR

( CRITIQUE vs./and MANNER )


- ELEŞTİRİ = TENKİT = CRITICAL[İng.] = CRITIQUE[Fr.] = KRITIK[Alm.] = KRITIKE[Yun.] = CRÍTICO[İsp.]


- ELEŞTİRİ ile/değil/yerine TESPİT

( [not] CRITIQUE vs./but TO DETERMINE
TO DETERMINE instead of CRITIQUE )


- ELEŞTİRİ ile YADSIMA

( CRITIQUE vs. TO DENY | REJECT )


- ELEŞTİRİ ile/ve YARATIM

( CRITIQUE vs./and CREATION )


- ELEŞTİRİ ile YORUM

( CRITIQUE vs. INTERPRETATION/COMMENT )


- ELEVASYON/ELEVATION[İng.] değil/yerine/= KALDIRMA | YÜKSELME


- ELEVATÖR/ELEVATOR[İng.] değil/yerine/= KALDIRAÇ


- ELIMINASYON/ELIMINATION[İng.] değil/yerine/= ELEME | ÇIKARTIM


- ELİPSOİT/ELLİPSOID[İng.] değil/yerine/= YUMURTAMSI


- ELISA TESTİ/ENZYME-LINKED IMMUNOSORBENT ASSAY TEST[İng.] değil/yerine/= ENZİM BAĞLANTILI IMMÜNOSORBENT TAHLİLİ


- ELMA ile ARMUT[Fars. < EMRUD]

( Elmayı soy da ye, armudu say da ye.
[Elma, kabuğu soyularak, armut da aşırı gidilmeyerek, sayı ile yenilmelidir.] )

( Armudun önü, kirazın sonu. Armudu ilk çıktığı zaman, kirazı da biteceği zaman yemeli. )

( Her gün bir elma, doktor uzakta! )

( Elma, birçok uyarandan daha etkili bir uyku açıcıdır. )

( SİG: ELMA [Sevgilinin çenesi ve gabgabı sürekli elmayla betimlenir.] )

( Elmayı, ayışığı kızartır. )

( Gülgillerden, çiçekleri pembe ya da beyaz bir ağaç. | Bu ağacın kabuğu parlak, sert, kırmızı, sarı ve yeşil renkte, kokusu hoş, tadı ekşi ya da tatlı, dokusu gevrek, ufak çekirdekli meyvesi. İLE Gülgillerden, çiçekleri beyaz, Türkiye'nin her yerinde yetişen bir ağaç. | Bu ağacın tatlı ve sulu, yumuşak, ufak çekirdekli meyvesi. | Çok bön, çok aptal. )

( APPLE vs. PEAR
ONE APPLE A DAY, KEEP DOCTOR AWAY! )


- ELMACIK KEMİĞİ ile/ve YANAK

( Yanak, gül ile betimlenir. )

( Yanak, vahdeti simgeler. )

( Âşıkların alınyazısı, sevgililerinin yanaklarında yazmaktadır. )

( YÂSEMEN: Divân şiirinde daha çok rengi, kokusu ve yaprağı dolayısıyla anılır. Sevgilinin yanağıyla ilgili olarak gösterilir. )

( ... ile/ve DULUK )

( MALAR, ZYGOMA/TA vs./and CHEEK )


- ELONGASYON/ELONGATION[İng.] değil/yerine/= UZATMA


- EM/ELECTRON MICROSCOPE[İng.] değil/yerine/= ELEKTRON MİKROSKOBU


- EMA/EUROPEAN MEDICINES AGENCY[İng.] değil/yerine/= AVRUPA İLAÇ AJANSI


- EMBOLİ/EMBOLUS[İng.] değil/yerine/= TIKAÇ


- EMBOLİZASYON/EMBOLIZATION[İng.] değil/yerine/= TIKAÇLA(N)MA


- EMEK ile/ve ÇABA

( Büyük çabalar harcamadıkça, çaba harcamanın sizi hiçbir yere götürmeyeceğini anlamayacaksınız. )

( LABOUR vs./and EFFORT
Unless you make tremendous efforts, you will not be convinced that effort will take you nowhere. )


- EMEK ile/ve EYLEM

( İnsan kendi emeğinin varlığıdır. )

( İnsan için emeğinden fazlası yoktur. )

( LABOUR vs./and ACTION )


- EMEK ile/ve HAREKET

( LABOUR vs./and MOVEMENT )


- EMEK ile/ve YÜREK

( Emeğim sevincimdir. )

( Kişi, emeğinin sevincini duyandır. )

( Emeğiniz sizi sevindirir! )

( LABOUR vs./and HEART )


- EMERJENSİ/EMERCENSİ[İng. < EMERGENCY] değil/yerine/= ACİL


- EMEZİS/EMESIS, VOMITING[İng.] değil/yerine/= KUSMA


- EMG/ELECTROMYOGRAM[İng.] değil/yerine/= ELEKTROMİYOGRAM, KAS ELEKTRİK ÇİZGESİ


- EMİN OLMAK ile/ve GÜVEN İÇİNDE OLMAK

( TO BE SURE vs./and TO BE IN SECURE/SAFE )


- EMİN OLMAK ile/ve İNANMAK

( TO BE SURE vs./and TO BELIEVE )


- EMİN OLMAK ve/<> ÖZGÜR OLMAK

( TO BE SURE and/<> TO BE FREE )


- EMISYON/EMISSION[İng.] değil/yerine/= DIŞA YAYIM | DIŞA ATIM


- EMNİYET ile/ve EMÂNET

( SECURITY vs./and DEPOSIT/ENTRUST )


- EMOJİ/SMILEY[İng.] değil/yerine/= DUYGUCUK


- EMOSYON/EMOTION[İng.] değil/yerine/= DUYGU


- EMPATİ[İng. < Yun. EM-PATHY] yerine EŞDUYUM/DUYGUDAŞLIK


- EMPATİ ile/ve/||/<> DÖNÜŞTÜREREK İÇSELLEŞTİRME

( EMPATHY vs. VICARIOUS INTROSPECTION )


- EMPATİ ile/ve HOŞGÖRÜ

( Hoş gördün mü, yorgunluk kalmaz. )

( EMPATHY vs./and TOLERANCE )


- EMR/ELECTRONIC MEDICAL RECORDING[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK TIBBİ KAYIT


- EMRAM/ELECTRONIC MEDICAL RECORD ADOPTION MODEL[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK TIBBİ KAYIT BENIMSEME MODELİ


- EMS/ELECTRONIC MEDICAL SYSTEMS[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK TIBBİ DÜZEN(EK)LER


- EMSAL[Ar.]/COEFFICIENT[İng.] değil/yerine/= KATSAYI


- EMÜLSİYON/EMULSION[İng.] değil/yerine/= SIVI ASILTI


- EN

( DIFFERENCES instead of CONTRARIES/ANTONYMS
OPPOSITION vs./and/> COMEDY
INTERESTING vs. OPPOSITION
OPPOSITION vs. CONTRAST
MINIMUM vs. MAXIMUM
Tips interrupts the motivation!
TIP vs. SIDE
TIP vs./and POWER )


- EN AZ ile EN FAZLA

( MINIMUM vs. MAXIMUM )


- EN İYİ ile/ve/<>/>< EN KÖTÜ

( Çalışmaz. İLE/VE/<>/>< İşlemez. )

( Ümit et! İLE/VE/<>/>< Hazırlıklı ol! )

( Not works. VS./AND/<>/>< Not runs. )

( THE BEST vs./and/<>/>< THE WORST )


- EN ÖNEMLİ/LER ve/ya da OLMAZSA OLMAZ/LAR

( KULLANILAGELENLER [DRIVEN/USEFUL]

( 1.) SAĞLIKÖZGÜRLÜK [HEALTHFREEDOM] )

( 2.) ZAMAN ve ENERJİ [TIME & ENERGY]

( 3.) BİLGİ ve FARKINDALIK [INFORMATION & AWARENESS] )

( UYGULANAGELENLER [APPLIED/PRACTICAL]

( 1.) DOĞA ve DOĞALLIK [NATURE & NATURALNESS] )

( 2.) UYUM ve BÜTÜNLÜK [HARMONY & INTEGRITY] )

( 3.) GELİŞİM ve DEĞİŞİM [PROGRESS/DEVELOPMENT & ALTERATION/CHANGING] )

( "EĞER"SİZ, "ÇÜNKÜ"SÜZ, "AMA"SIZ; "KARŞIN/RAĞMEN"Lİ SAYGI VE SEVGİ! )

( Sevgi, hiçbir zaman durmaz ve dinlenmez. )

( Sevgide, "bir" bile yoktur, "iki" nasıl olabilsin? )

( SEVGİ: BÜTÜNÜN DUYUMU )

( İVAZSIZ, GARAZSIZ, ÇIKARSIZ, AİDİYETSİZ, SAHİPSİZ SEVGİ )

( Gelişim ve Değişim, ani ve süreksiz adımlarla gerçekleşir. )

( UNCONDITIONAL RESPECT & UNCONDITIONAL LOVE [WITHOUT "IF", "BECAUSE", "BUT"] )

( While love will never stops or rest.
In love there is not the one even, how can there be two? )

( THE MOST IMPORTANT/S
CONDITIO SINE QUA NON
DRIVEN/USEFUL vs./or APLLIED/PRACTICAL
INFORMATION & AWARENESS )


- EN YÜKSEK İYİ = HAYR-İ ÂLÂ = SUMMUM BONUM[İng., Lat.] = LE SOUVERAIN BIEN[Fr.] = DAS HÖCHSTE GUT[Alm.]


- ENAYİLİK ile/değil/yerine DAYANÇ/SABIR

( [not] DUPERY vs./but PATIENCE
PATIENCE instead of DUPERY )


- ENDEMI/ENDEMIA[İng.] değil/yerine/= YÖRESEL SAYRILIK


- ENDEMİK/ENDEMIC[İng.] değil/yerine/= YÖRESEL

( Belirli bir bölgeye özgü, belirli bir bölgede yetişen. )


- ENDİKASYON/INDICATION[İng.] değil/yerine/= KULLANIM ALANI | GEREKLİLİK


- ENDİKATÖR/İNDİKATÖR/INDICATOR[İng.] değil/yerine/= GÖSTERGE, BELİRTEÇ,


- ENDİREKT/İNDİREKT/INDIRECT[İng.]/BİLVÂSITA[Ar.] değil/yerine/= DOLAYLI


- ENDOCENTRIC COMPOUND[İng.] değil/yerine/= İÇMERKEZLİ BİLEŞİK


- ENDOJEN/ENDOGENOUS[İng.] değil/yerine/= İÇ KAYNAKLI


- ENDOSITOZ/ENDOCYTOSIS[İng.] değil/yerine/= GÖZEİÇİ ALIM


- ENDOSKOP/ENDOSCOPE[İng.] değil/yerine/= İÇ GÖREÇ


- ENDOSKOPİ/ENDOSCOPY[İng.] değil/yerine/= İÇ GÖREÇLEME


- ENDOSKOPİK ULTRASONOGRAFİ/ENDOSCOPIC ULTRASONOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= İÇ GÖREÇLEMEYLE ULTRASONOGRAFİ


- ENDPOİNT[İng.] değil/yerine/= SON NOKTA


- ENDÜKSİYON İNDUCTION[İng.] değil/yerine/= BAŞLATMA


- ENDÜRANS/ENDURANCE[İng.] değil/yerine/= DAYANIKLILIK


- ENDÜRASYON/İNDURATION[İng.] değil/yerine/= SERTLİK


- ENERJİ

( ENERGY )


- ENERJİ HARCAMAK/BOŞALTMAK ile ENERJİ DENGELEMEK

( SPENDING/RELEASING THE ENERGY vs. BALANCING THE ENERGY )


- ENERJİ ile DEVİNGENLİK/CANLILIK/HAREKETLİLİK

( ENERGY vs. DYNAMISM )


- ENERJİ = ENERGY[İng.] = ÉNERGIE[Fr.] = ENERGIE[Alm.] = ENERGIA[İt.] = ENERGÍA[İsp.]


- ENERJİ ile/ve HIZ

( ENERGY vs./and SPEED )


- ENERJİ ile/ve/ya da/<> KAPASİTE

( Çabalamanın yararı olmadığında, enerjinizi harcamamaya bakın. )

( ENERGY vs./and/or/<> CAPACITY )


- ENERJİ = TERSİNEMEZLİK(ENTROPİ[İng. ENTROPY])


- ENFARKT/ÜS INFARCTION[İng.] değil/yerine/= İSKEMIK DOKU ÖLÜMÜ


- ENFEKSİYON[İng. < INFECTION] değil/yerine/= BULAŞ/İÇBULAŞIM


- ENFEKSİYÖZ/INFECTIOUS[İng.] değil/yerine/= BULAŞKAN


- ENFEKTE/INFECTED[İng.] değil/yerine/= BULAŞMIŞ


- ENFEKTİF/INFECTIVE[İng.] değil/yerine/= BULAŞICI


- ENFESTASYON/INFESTATION[İng.] değil/yerine/= ASALAK BULAŞI


- ENFLAMASYON/INFLAMMATION[İng.] değil/yerine/= YANGI, YANGILANMA


- ENFLAMATUVAR/INFLAMMATORY[İng.] değil/yerine/= YANGILI


- ENFORMASYON SİSTEMİ/INFORMATION SYSTEM[İng.] değil/yerine/= BİLİ DÜZENİ


- ENFORMASYON[İng. < INFORMATION] değil/yerine/= BİLGİLENDİRME


- ENFORMATİK/INFORMATICS[İng.] değil/yerine/= BİLİŞİM


- ENFRARUJ/INFRARED[İng.] değil/yerine/= KIZILÖTESİ


- ENGEL

( HANDICAP/BARRIER )


- ENGEL ile/ve KESİNTİ

( OBSTACLE vs./and INTERRUPTION )


- ENGEL ile/ve MÜHÜR

( OBSTACLE vs./and SEAL )


- ENGEL ile PERDE

( Engeller yaratmayabilirsiniz. )

( Engeller aşılabilir. )

( Engellerin en yıldırıcısı kişinin kendidir. )

( Engeller bir ölçüde kalktığında, O, bir anda içinize doğar. )

( Onu tümüyle alın! Buradadır, istemeniz yeter. Fakat istemezsiniz. İsteseniz bile almazsınız. Almanızı engelleyen nedir, onu bulun. )

( Obstacles can be overcome. )

( You can avoid creating obstacles.
It will dawn on you suddenly, when the obstacles are removed to some extent.
Take the whole of it! It is here for the asking. But you do not ask. Even when you ask, you do not take. Find out what prevents you from taking. )

( OBSTACLE vs. VEIL/CURTAIN )


- ENGEL ile/ve TUZAK

( BARRIER vs./and TRAP )


- ENGEL ile/ve ZAHMET

( OBSTACLE vs./and BOTHER )


- ENGEREK ile KAFKAS/HOPA ENGEREĞİ

( ... vs. CAUCASIAN VIPER )


- ENGEREKOTU

( Hodangillerden, türleri süs bitkisi olarak yetiştirilen, yaprakları sert tüylü bir ot. [Akdeniz Havzası kaynaklı, ilkbaharda çiçek açan, yoğun tüylü, kireçli topraklarda ve güneşli ortamlarda yetişen, sahil bahçelerinde yeğlenilen, tek yıllık, tohumla çoğalan tür.] )

( BLUEWEED | VIPER'S BUGLOSS )


- ENGRAFTMAN/ENGRAFTMENT[İng.] değil/yerine/= YAMA TUTMA | YAMALA(N)MA


- ENJEKSİYON/İNJECTION[İng.] değil/yerine/= İĞNE YAPMA


- ENLEM ile/ve BOYLAM/TUL[Ar.]

( )

( Enlem Farkı[111 km.] ile Uzaklık Hesaplama

Enlem farkı bulunurken verilen merkezler aynı yarımkürede ise büyük olan enlem derecesinden küçük olan çıkarılır. İLE/VE/>< Farklı yarımkürede olurlarsa enlem dereceleri toplanır.

A - B = ?
50 - 20 = 30 [enlem farkı]
30 x 111 = 3330 km.

İLE/VE/><

B + D = ?
20 + 15 = 35 [enlem farkı]
35 x 111 = 3885 km.

)

( LATITUDE vs./and LONGITUDE )


- ENSÂB[Ar. < NESEB] ile ENSÂB[Ar. < NUSUB]

( Soylar, baba tarafından akrabalar/hısımlar. | Logaritma cetvellerinin sayıları. [CEYB(SINUS), TECEYB(COSINUS), MÜMÂS(TANGENT), TAMAM MÜMÂS(COTANGENT), KATI'(SÉQUENCE), TAMAM KATI'(COSÉQUENCE)] İLE Belâlar, şerler. | Putlar, heykeller. )


- ENSTALASYON[Fr., İng. < INSTALLATION] değil/yerine/= YERLEŞTİRME


- ENSTİTÜ[Fr. INSTITUT / İng. INSTITUTE] değil/yerine/= EĞİTEY/ARAŞTIRAY


- ENSTRÜMANTASYON/INSTRUMENTATION[İng.] değil/yerine/= ÂLETLİ ÇALIŞMA


- ENT/EAR-NOSE-THROAT[İng.] değil/yerine/= KULAK-BURUN-BOĞAZ


- ENTEGRASYON[Fr./İng.] değil/yerine/= BÜTÜNLEŞME


- ENTEGRASYON/İNTEGRATION[İng.] değil/yerine/= BÜTÜNLEŞME


- ENTELEKHEIA = KEMÂL-İ EVVEL = ENTELECHY[İng.] = ENTÉLÉCHIE[Fr.] = ENTELECHIE[Alm.] = ENTELEKHEIA[Yun.]


- ENTELLEKTÜALİZASYON/İNTELLECTUALIZATION[İng.] değil/yerine/= DÜŞÜNSELLEŞTİRME


- ENTELLEKTÜALİZM/İNTELLECTUALISM[İng.] değil/yerine/= DÜŞÜNSELCİLİK


- ENTERESAN[Fr. INTÉRESSANT / İng. < INTERESTING] değil/yerine/= İLGİNÇ


- ENTERNASYONAL ÜNİTE/INTERNATIONAL UNİT[İng.] değil/yerine/= ULUSLARARASI BİRİM


- ENTOKSİKASYON/İNTOXICATION[İng.] değil/yerine/= ZEHİRLENME


- ENTOLERANS/İNTOLERANCE[İng.] değil/yerine/= DAYANAMAMAZLIK, TAHAMÜLSÜZLÜK


- ENTRENSEK/İNTRENSEK/İNTRINSİC[İng.] değil/yerine/= İÇSEL


- ENTÜBASYON/İNTUBATION[İng.] değil/yerine/= BORU YERLEŞTİRME


- ENVIRONMENTAL[İng.] değil/yerine/= ÇEVRESEL


- ENZİM/ENTZİM/ENZYME[İng.] değil/yerine/= ÖZGEN | DİRİMSEL/BİYOLOJİK TEPKİLEYİCİ


- EOG/ELECTROOCULOGRAM[İng.] değil/yerine/= ELEKTROOKÜLOGRAM, GÖZ ELEKTRİK ÇİZGESİ


- EPDS/ELECTRONIC PERFORMANCE SUPPORT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK PERFORMANS DESTEK DÜZENİ


- EPİDEMİYOLOJİ/EPIDEMIOLOGY[İng.] değil/yerine/= SAĞLIK ARAŞTIRMA BİLİMİ / TOPLUM SAĞLIĞI/HALK SAĞLIĞI


- EPİKRİZ/EPICRISIS[İng.] değil/yerine/= ÇIKIŞ ÖZETİ


- EPİSTEMOLOJİ = MEBHAS-I MARİFET = EPISTEMOLOGY[İng.] = ÉPISTÉMOLOGIE[Fr.] = EPISTEMOLOGIE[Alm.] = EPISTEMELOGOS[Yun.]


- EPİTOP/EPITOPE[İng.] değil/yerine/= ANTİJEN BELİRTECİ


- EPİZOT/EPISODE[İng.] değil/yerine/= DÖNEM


- EPR/ELECTRONIC PATIENT RECORD[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAYRI KAYDI


- EPS/ELECTRONIC PATIENT SYSTEM | ELECTROPHYSIOLOGY STUDY[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK HASTA DÜZENİ | ELEKTROFİZYOLOJİK ÇALIŞMA


- ERADİKASYON/ERADICATION[İng.] değil/yerine/= KÖKÜNÜ KAZIMA


- ERDEM/FAZİLET ile/ve ARTAM/MEZİYET

( Erdem, toplum çıkarını kişisel çıkarın üstünde tutmaktır. )

( Bilgi erdem, erdem de mutluluk üretir. )

( Erdeminiz ayakta kalmanızı sağlayan şeydir. )

( Erdem, kişinin kendini inşâ edeceği tuğlalardır. )

( Erdemler kendileri içindir. Başka şeyler için değildir. )

( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )

( Erdemli olanlar, kaygıdan; akıllı olanlar, korkudan uzaktır. )

( Güçlükleri yenmeyi birinci ödevi olarak kabul eden ve ödülü sonraya bırakan bir kişiye 'erdemli' denilir. )

( Erdemli kişinin önem verdiği üç şey vardır: Davranışlarında dikkatsiz ve düşüncesiz olmaktan sakınmak; yüz anlatımında içtenlik; sözlerinin kabalık ve bayağılıktan uzak olması. )

( Gerçekte olduğunuz şey, özünüz, sizin erdeminizdir, erdeminiz kendinizsiniz. )

( Özünüzü, gerçek benliğinizi anımsamak erdemdir. )

( Hiçbir çiçeğin kokusu rüzgâra karşı yayılamaz, fakat erdemlerin kokusu hiçbir engel tanımadan her yere yayılır. )

( Kişi, yaşamını meziyetlerinin yönettiğinden ve bu meziyetlerin en beklenmedik ve en sıkıcı koşullara bile direneceğinden emin olmalıdır. )

( Kişinin sınırlarını bilmesinden doğan alçakgönüllülük bir meziyettir ama vicdanla birleşmediği sürece bir zayıflık olarak görülebilir. )

( Olgun kişi, meziyetlerini parıldar hale getirir. )

( Olgun kişi, meziyetleri parıldarken ışıltıyı gizleyerek çevresiyle uyum içinde kalmayı başarır. )

( Kaynak ve meziyetlerin açığa vurulması yerine sadelikle alçakgönüllülük salık verilir. )

( Kişinin ışığı yararlı bir parlaklık sağlıyorsa, onu tartının altına gizlemelidir. Eğer sağlamıyorsa, meziyetleri geliştirmek amacıyla durmadan çalışılmalıdır. )

( Meziyet yalnız kalmaz, sürekli komşu bulur. )

( 4 Büyük Erdem:
* MAITRI/METTA[Palice] (Dostluk, iyi dilek, iyilik, sevgi ve merhamet göstermek. )

( Merhamet ve herkesin acılarına üzülmek. )

( Herkesin iyiliğine sevinmek. )

( Herkesin hatasını affetme ve görmemezlikten gelmek. )

( Erdemin ölçüsü, tüze'dir. )

( Bir şeyin, işlevini, yerine getirmesi. İLE/VE ... )

( What you are really is your virtue.
Remembering your self is virtue. )

( Aklını, en yüksek düzeyde kullanmak, tefekkür yaşamı, kuramsal temâşâ. İLE/VE ... )

( Ötekinin haklarını sağlamak, korumak ve savunmak. İLE/VE ... )

( VIRTUE vs./and MERIT )


- ERDEM = FAZİLET = VIRTUE[İng.] = VERTU[Fr.] = TUGEND[Alm.] = VIRTUS[Lat.] = ARETE[Yun.] = VIRTUD[İsp.]


- EREK(AMAÇ) ile/ve/<> HEDEF

( Amacınızın herhangi bir beklenti taşımayan salt iyi niyet olduğundan emin olun önce. )

( Nesnelerin ve olayların alacağı şekil sizin elinizde değildir; eylemlerinizin ardındaki amacınıza gelince, o sizin elinizdedir. )

( İSTİHDAF: Amaçlama, hedef alma. )

( Be sure your attitude is of pure goodwill, free of expectation of any kind.
The shape things take is not within your power; the motives of your actions are. )

( AIM vs./and TARGET )


- EREK = GAYE = PURPOSE, END[İng.] = FIN[Fr.] = ZWECK[Alm.] = FINIS[Lat.] = TELOS[Yun. < TELEUTE]


- EREK ile/ve TAVIR

( AIM vs./and MANNER )


- EREKBİLİM = MEBHAS-I GAYAT = TELEOLOGY[İng.] = TÉLÉOLOGIE[Fr.] = TELEOLOGIE[Alm.]


- EREKSİYON[İng. ERECTION] değil/yerine/= SERTLEŞME


- ERGOMANİ/ERGOMANIA[İng.] değil/yerine/= İŞKOLİKLİK


- ERGOMETRE/ERGOMETER[İng.] değil/yerine/= İŞÖLÇER


- ERGOMETRİ/ERGOMETRY[İng.] değil/yerine/= İŞ ÖLÇÜMÜ


- ERİNÇ, DİNGİNLİK = PEACE, REPOSE[İng.] = TRAQUILLITÉ[Fr.] = BERUHIGUNG[Alm.] = QUIETUS[Lat.]


- ERITROSIT SEDİMANTASYON HIZI/ERYTHROCYTE SEDİMENTATION RATE[İng.] değil/yerine/= ALYUVAR ÇÖKME HIZI


- ERK ile/ve EREK

( POWER vs./and PURPOSE )


- ERK = İKTİDAR, KUDRET = POWER[İng.] = POUVOIR, PUISSANCE[Fr.] = MACHT[Alm.] = PODER[İsp.]


- ERKE = KUDRET = ENERGY[İng.] = ÉNERGIE[Fr.] = ENERGIE[Alm.] = ACTUS[Lat.] = ENERGEIA[Yun.] = ENERGÍA[İsp.]


- ERKİNCİLİK = SERBESTİYE = LIBERALISM[İng.] = LIBÉRALISME[Fr.] = LIBERALISMUS[Alm.] = LIBERALIS[Lat.] = LIBERACIÓN[İsp.]


- EROR[İng. < ERROR] değil/yerine/= HATA


- EROZİV/EROSIVE[İng.] değil/yerine/= AŞINDIRICI


- EROZYON["EREZYON" değil!]//EROSION[İng.]/EROSİYON[Fr.]/İTİKAL[Ar.] değil/yerine/= AŞINMA


- ERRATUM[İng.] değil/yerine/= DÜZELTİ (YAZI)


- ERTELEME ile BASKILAMA ile PLÂNLAMA ile İZLEM/STRATEJİ

( TO POSTPONE/DEFER vs. TO OPPRESS vs. PLANNING vs. STRATEGY )


- ERTELEME ile/ve/değil ÖTELEME

( [not] TO POSTPONE/DEFER/DELAY vs./and/but TO GET FURTHER/BEYOND )


- EŞ ANLAMLI/LIK ile/ve EŞ ZAMANLI/LIK

( SYNONYM vs./and SYNCHRONIZE )


- EŞ(KARI/KOCA/SEVGİLİ/FLÖRT, EHVER[Fars.], PARTNER[İng.]/KORTE[İt.]) ile İŞ

( Tümüyle övgüye değer, yüce biri ile karşılaştığınız zaman, sevginiz ve hayranlığınız, doğru davranma dürtüsü sağlar. )

( İş ve özel ilişkilerde, âdil ve dengeli kalmak için çaba gösterilmelidir. )

( KEBÛTER-İ HAREM: Ulaşılamayan sevgili. )

( Sevgilinin eşiğinde ölene şaşırılmaz, sağ kalana şaşırılır. )

( SPOUSE vs. BUSINESS
When you meet somebody wholly admirable, love-worthy, sublime, your love and admiration will give you the urge to act nobly. )


- EŞ ile/ve ÇİFT

( SPOUSE vs./and COUPLE )


- EŞ ile/ve ORTAK

( Allah'a şirk, eşe şerîk koşulmaz. )

( SPOUSE vs./and PARTNER )


- EŞADLI = HOMONYM[İng., Alm.] = HOMONYMIE[Fr.] = HOMONYMIA[Yun.]


- ESANSİYEL/ESSENTIAL[İng.] değil/yerine/= TEMEL | NEDENİ BİLİNMEYEN


- EŞANTİYON/PROMOTIONAL MATERIAL[İng.] değil/yerine/= TANITMALIK


- ESÂRET değil/yerine CESÂRET

( Cesâret yoksa esâret vardır/oluşur. )

( [not] CAPTIVITY but COURAGE
COURAGE instead of CAPTIVITY )


- ESAS ile ÖNCELİKLİ

( BASE vs. PRIMARY )


- ESAS ile TAMAMLAYICI

( BASE vs. COMPLEMENTARY )


- ESAS ile/ve/< USÛL/YÖNTEM

( Temel, öz. İLE/VE/||/< Yöntem, yol, uygulayım, metot. )

( Usûl olmadan vusûl olmaz.[Yöntem olmazsa kavuşulmaz/ulaşılmaz.] )

( Anayasa ve bazı/çoğu önemli davalar, önce usûlden sonra esastan ele alınır. )

( Kızgın tencere, bir kulpundan tutulmaz. )

( [öncelik ve simge/benzetme olarak]
Dere. İLE/VE/||/< Okyanus.
"Okyanus". İLE/VE/||/< "Dere".

[örnek ve deyim olarak]
Okyanus[u geçmek]. İLE/VE/||/FAKAT/NE YAZIK Kİ Dere[de boğulmak][usûlün öncelikli tutulması ve/ya da bulunmaması durumunda]. )

( BASE vs./and/||/< METHOD )


- EŞDEĞERLİ = MUADİL = EQUIVALENT[İng.] = ÉQUIVALENT[Fr.] = ÄQUÏVALENT[Alm.] = AEQUIVALENS[Lat.] = EQUIVALENTE[İsp.]


- EŞDEĞERLİLİK = MUADELET = EQUIVALENCY[İng.] = ÉQUIVALENCE[Fr.] = AEQUIVALENZ[Alm.]


- EŞDUYUM/DUYGUDAŞLIK/EMPATİ[İng. < EMPATHY < Yun.] ile/ve ÖZGECİLİK BEN DÜŞMANLIĞI DİĞERGÂMLIK[Fars.]["DİĞERKÂMLIK" değil!]/ALTURİZM/ALTRUİZM/ALTRUISM[İng.] ile/ve İNSAN SEVGİSİ/FİLANTROPİ[İng.;Fr. < Yun. PHILO-ANTHROPOS]


- EŞEK ARISI ile AFRİKALILAŞTIRILMIŞ ARI

( WASP vs. HAD AFRICAN BEE )


- EŞEK ARISI ile BÜYÜK/DEV EŞEK ARISI (YAK KATİLİ)

( ... İLE Çok büyüklerdir ve iğneleri 2.5 cm. uzunluğundadır. )

( ... İLE Yılda elliden fazla kişinin ölümüne neden olurlar. )

( ... İLE Japonya'da yaşarlar. )

( VESPIT vs. (GIANT) HORNET )


- EŞEK ARISI ile ÇÖMLEKÇİ ARISI

( WASP vs. POTTER WASP )


- EŞEK HAZZI ile SANATÇI HAZZI

( DONKEY PLEASURE vs. PLEASURE OF ARTIST )


- EŞELEMEK ile DEŞMEK

( TO SCRATCH vs. TO DIG UP )


- ESEME/MANTIK ile/ve/> ÇIKARIM

( LOGIC vs./and/> INFERENCE )


- ESEME/MANTIK ile/ve/<> ANLAMA YÖNTEMİ

( LOGIC vs./and/<> METHOD OF MEANING )


- ESEME = MANTIK = LOGIC[İng.] = LOGIQUE[Fr.] = LOGIK[Alm.] = LOGIKE[Yun.] = LÓGICA[İsp.]


- EŞEŞEYSEL/LİK ile/değil HEMEŞEYSEL/LİK

( Eşeysel işlevler, beyin ve eşeşeysellik - Sinan Canan )

( [not] HOMOSEXUALITY vs./but BISEXUALITY )


- EŞEYSEL BOŞALMA ile/ve HEYECANSAL BOŞALMA

( En doğal haliyle, gövdenin ve eşeysel örgenlerin fiziksel devinim ile gerçekleştiği yakınlık ve paylaşımın, titreme, sarsılma, penisten/vajinadan özel sıvının(belsuyu) dışarı çıkması gibi çeşitli dışavurumlar ve yoğunluklar yaşanması. İLE Bir düşüncenin/hayalin/projenin/işin gerçekleşmesi yönündeki enerjinin içinde bulunulan ana yaklaşması, geç kalma, bir aracı kaçırmada yaşanan heyecan gibi çok çeşitli özel durumlar ile yaşanabilen heyecanlar ve kendinden geçiş derecesindeki mutlulukların yaşanması durumu ve eşeysel uyarılma/yoğunluk ve boşalım deneyimi. )

( ŞEKKÂZ: İlişki sırasında girişten/duhûlden önce boşalan kişi. )

( SEXUAL EJACULATION vs./and EXCITABLE EJACULATION )


- EŞEYSELLİK = SEXOLOGY[İng.]


- EŞGEÇERLİ = MUADİL = EQUIPOLLENT[İng.] = ÉQUIPOLLENT[Fr.] = ÄQUIPOLLENT[Alm.] = AEQUIPOLLENS[Lat.]


- EŞGÜDÜM(KOORDİNASYON) ile/değil EŞZAMANLI/LIK(SENKRON/İZASYON)

( [not] COORDINATION vs./but SYNCHRONIZATION )


- EŞİK ile/ve GÖZERİMİ/UFUK

( THRESHOLD, EDGE vs./and HORIZON )


- EŞİTLİK/MÜSÂVAT ile/ve/değil/yerine/< TÜRE/ADÂLET

( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/< Güçsüzün hakkının/haklarının savunulması/korunması. )

( Kişilerin eşitliği, sadece adâletin [en kısa sürede] sağlanması için [tüze/hukuk önünde] geçerlidir. [ille de bir farkı olacaksa/oldurulacaksa, sadece bilgileri/bildikleri/marifetleri iledir/kadardır.] )

( )

( [CHAT GPT >]

Eşitlik, ırklarına, cinsiyetlerine, dinlerine ya da öteki özelliklerine bakılmaksızın tüm bireylere aynı biçimde davranılması gerektiği düşüncesini belirtir. Bu, herkesin aynı fırsatlara ve haklara sahip olması ve kimliğinden dolayı dezavantajlı ya da ayrımcılığa uğramaması gerektiği anlamına gelir.

Öte yandan, adâlet, yasaların âdil ve uygun biçimde yönetilmesini ve de âdil bir toplumun sürdürülmesini ifade eder. Bireylerin hukuka ve ahlâkî ilkelere göre haklarını almasını ve yanlış davranışın cezalandırılmasını içerir.

Eşitlik ve adâlet, genellikle birbiriyle ilişkili olsa ve örtüşebilse de aynı şey değildir. Eşitlik, herkese aynı biçimde davranmakla ilgiliyken, adâlet, bireylerin hak ettiklerini almasını ve yanlışların ele alınmasını sağlamakla ilgilidir. Bir toplumun eşit olup da âdil olmaması ya da tam eşitlik olmadan adâletin olması olanaklıdır.



[English]

Equality refers to the idea that all people should be treated the same, regardless of their race, gender, religion, or other characteristics. It means that everyone should have the same opportunities and rights, and should not be disadvantaged or discriminated against based on their identity.

Justice, on the other hand, refers to the fair and proper administration of laws and the maintenance of a just society. It involves ensuring that individuals receive what they are due, according to the law and moral principles, and that wrongdoing is punished.

While equality and justice are often related and can overlap, they are not the same thing. Equality is about treating everyone the same, while justice is about ensuring that people receive what they are entitled to and that wrongdoing is addressed. It is possible for a society to be equal but not just, or for there to be justice without complete equality. )

( )

( [not] EQUALITY vs./and/but/< JUSTICE
JUSTICE instead of EQUALITY )


- EŞİTLİK ile HAKKANİYET

( EQUALITY vs. JUSTICE/EQUITY )


- EŞİTLİK = MÜSÂVÂT = EQUALITY[İng.] = ÉGALITÉ[Fr.] = GLEICHHEIT[Alm.] = AEQUALITAS[Lat.] = IGUALDAD[İsp.]


- EŞİTLİK ile/ve PAYLAŞIM

( EQUALITY vs./and SHARING )


- ESK/ELECTRONIC HEALTH RECORD[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK KAYDI


- ESKİ ASTRONOMİ ile YENİ ASTRONOMİ

( Hey'et-i Kadîme. İLE Hey'et-i Cedîde. )

( OLD ASTRONOMY vs. NEW ASTRONOMY )


- ESKİ ile KLÂSİK

( OLD vs. CLASSICAL )


- ESKİ ile/ve YENİ

( OLD vs./and NEW )


- ESKİ ile YIKKIN/HARAP

( OLD vs. RUINED )


- ESKS/ELECTRONIC HEALTH RECORD SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK SAĞLIK KAYIT DÜZENİ


- ESL/EXTRACORPOREAL SHOCKWAVE LITHOTRIPSY[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI ŞOK DALGASIYLA TAŞ KIRIMI


- ESNEK ile HIZLI

( FLEXIBLE vs. FAST )


- ESNEME'DE[İng.]:
AÇLIKTAN ile CAN SIKINTISINDAN/MELAL[Ar.] ile SİNİR YORGUNLUĞUNDAN ile OKSİJENSİZLİKTEN


- ESNEMEK ile/ve HAPŞIRMAK

( YAWN vs./and )


- ESPRİ ve ŞAKA

( WIT and JOKE )


- ESR/ERYTHROCYTE SEDİMENTATION RATE[İng.] değil/yerine/= ERİTROSIT SEDİMANTASYON HIZI, ALYUVAR ÇÖKME HIZI


- ESRİME = VECİT[Ar.] = ECSTASY[İng.] = EXTASE[Fr.] = EKSTASE[Alm.] = EKSTASIS[Yun.] = ÉXTASIS[İsp.]


- ESSAY[İng.] değil/yerine/= DENEME


- EŞSESLİ = EQUIVOCAL[İng.] = ÉQUIVOQUE[Fr.] = ÄQUIVOK[Alm.] = AEQUIVOCUS < AEQUUS[Lat.]


- EŞSÖZ = İADE-İ MÂNÅ = TAUTOLOGY[İng.] = TAUTOLOGIE[Fr., Alm.] = TAUTOLOGIA[Yun.] = COSA FINALIS


- ESTETİK = BEDİİYAT = AESTHETICS[İng.] = ESTHÉTIQUE[Fr.] = AESTHETIK[Alm.] = AISTHETIKÉ[Yun.] = ESTÉTICO[İsp.]


- ESTETİK ile ESTETİZE

( AESTHETIC vs. AESTHETISED )


- ESTETİK ile ESTETİZE

( AESTHETIC vs. AESTHETISED )


- ESTETİK ile/ve SİLÜET

( AESTHETICS vs./and SILHOUETTE )


- ESWL/EXTRACORPOREAL SHOCK WAVE LITHOTRIPSY[İng.] değil/yerine/= GÖVDE DIŞI ŞOK DALGASIYLA TAŞ KIRIMI


- EŞYA ile MAL

( FURNITURE vs. PROPERTY )


- ET(H)İK = İLM-İ AHLÂK = ETHICS[İng.] = ÉTHIQUE[Fr.] = ETHIK[Alm.] = ETHICA[Lat.] = ETHIKE[Yun.] = ÉTICA[İsp.]


- ET ve/<> KEMİK

( FLESH and/<> BONE )


- ETA/EVENT TREE ANALYSIS[İng.] değil/yerine/= OLAY AĞACI ÇÖZÜMLEMESİ/ANALİZİ


- ETAP ile BASAMAK

( LAP vs. STEP )


- ETİYOLOJİ/ETIOLOGY[İng.] değil/yerine/= NEDEN | NEDEN BİLGİSİ


- ETİYOLOJİK/ETIOLOGICAL[İng.] değil/yerine/= NEDENSEL


- ETK/ELECTRONIC MEDICAL RECORDING[İng.] değil/yerine/= ELEKTRONİK TIBBİ KAYIT


- ETKEN/ETMEN = ÂMİL = FACTOR[İng., İsp.] = FACTEUR[Fr.] = FAKTOR[Alm.]


- ETKEN ile/ve BELİRLEYİCİ

( FACTOR vs./and DETERMINATOR )


- ETKEN ile NEDEN

( AGENT/FACTOR vs. REASON/CAUSE )


- ETKEN ile VESİLE

( AGENT/FACTOR vs. MEANS )


- ETKER NEDEN = EFFICIENT CAUSE[İng.] = CAUSE EFFICIENTE[Fr.] = WIRKENDE URSACHE[Alm.] = CAUSA EFFICIENS[Lat.]


- ETKİ ALANI ile/ve/<> DENETİM/KONTROL ALANI

( EFFECT FIELD vs./and/<> CONTROL FIELD )


- ETKİ ETMEK ile "KARIŞMAK"

( INFLUENCE/TO EFFECT vs. "TO INVOLVE" )


- ETKİ/LEME ile ENGEL/LEME

( Engeller bir ölçüde kalktığında, O, bir anda içinize doğar. )

( Sana engel olmaya çalışanlar, başaracağına, en çok inananlardır. )

( It will dawn on you suddenly, when the obstacles are removed to some extent. )

( IMPRESS vs. HINDRANCE/OBSTRUCTION )


- ETKİ ile/ve BEDEL

( EFFECT vs./and WORTH )


- ETKİ ile/ve/<> DENETİM

( EFFECT vs./and/<> CONTROL )


- ETKİ ve DİRENÇ

( EFFECT and RESISTANCE )


- ETKİ = ESER, TESİR = EFFECT[İng.] = EFFET[Fr.] = WIRKUNG, EFFEKT[Alm.] = EFFECTUS[Lat.] = EFECTO[İsp.]


- ETKİ ile KATKI

( EFFECT vs. CONTRIBUTION )


- ETKİ ile/ve/> NEDEN

( EFFECT vs./and/> REASON )


- ETKİ ile/ve/<> PAY

( EFFECT vs./and/<> PORTION, EQUAL PART )


- ETKİ ile/ve/<> TEPKİ

( EFFECT vs./and/<> REACTION )


- ETKİLENMEK = AFFECT[İng.] = AFFECTER[Fr.] = AFFIZIEREN[Alm.] = AFFICERE[Lat.]


- ETKİLENMEK ile ALIMLAMAK

( TO GET IMPRESS vs. TO TAKE )


- ETKİLENMEK ile/ve/> ESİNLENMEK

( TO GET EFFECTION vs./and/> TO BE INSPIRED )


- ETKİLEŞİM ile/ve DEĞİŞİM

( INTERACTION vs./and ALTERATION )


- ETKİLEŞİM ile/ve DÖNÜŞÜM

( INTERACTION vs./and TRANSFORMATION )


- ETKİLEŞİM ile/ve/değil/yerine ETKİNLEŞMEK

( Duygusallık. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Koşulsuz sevgi. )

( Alışveriş. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Veriş. )

( [not] REACTIVE vs./and/but ACTIVE
ACTIVE instead of REACTIVE
[not] Emotional. WITH/AND/BUT Unconditional love. )


- ETKİLEŞME ile/ve KAYNAŞMA

( INTERACTION vs./and TO COMBINE )


- ETKİLEYİCİ ile/ve BELİRLEYİCİ

( IMPRESSIVE vs./and DETERMINER )


- ETKİLEYİCİ ile/ve DÖNÜŞTÜRÜCÜ

( IMPRESSIVE vs./and TRANSFORMER )


- ETKİLİ ile/ve ETKİLEYİCİ

( EFFECTIVE vs./and IMPRESSIVE )


- ETKİN ile/ve BASKIN

( AFFECTIVE vs./and DOMINANT )


- ETKİN = FAAL = ACTIVE[İng.] = ACTIF[Fr.] = AKTIV[Alm.] = ACTIVO[İsp.]


- ETKİNLİK = FAALİYET, FAİLİYET = ACTIVITY[İng.] = ACTIVITÉ[Fr.] = AKTIVITÄT, TÄTIGKEIT[Alm.] = ACTIVIDAD[İsp.]


- ETKİNLİK ile/ve/değil/yerine/> ÜRETİM

( [not] ACTIVITY vs./and/but TO PRODUCE
TO PRODUCE instead of ACTIVITY )


- ETKİNLİK ile/ve ÜRETKENLİK

( ACTIVITY vs./and PRODUCTIVITY )


- ETMEK ile KILMAK

( TO MAKE/DO vs. TO RENDER )


- ETMEN = ÅMİL = AGENT[İng., Fr.] = AGENS, DAS WIRKENDE[Alm.] = AGENS[Lat.] = AGENTE[İsp.]


- ETNİK/ETHNIC[İng.] değil/yerine/= BUDUNSAL


- ETS/EARLY DIAGNOSIS SYSTEM[İng.] değil/yerine/= ERKEN TANILAMA DÜZENİ


- EUS/ENDOSCOPIC ULTRASOUND[İng.] değil/yerine/= ENDOSKOPİK ULTRASON, İÇ GÖREÇLEMEYLE ULTRASON


- EVAKÜASYON/EVACUATION[İng.] değil/yerine/= BOŞALTMA


- EVALÜASYON/EVALUATION[İng.] değil/yerine/= DEĞERLEME


- EVANTRASYON/EVENTRATION[İng.] değil/yerine/= KARIN DIŞINA ÇIKMA, EVİSERASYON


- EVAPORASYON/EVAPORATION[İng.] değil/yerine/= BUHARLAŞ(TIR)MA


- EVAR/ENDOVASCULAR AORTIC ANEURYSM REPAIR[İng.] değil/yerine/= ENDOVASKÜLER AORT ANEVRİZMA TAMİRİ, DAMAR İÇİ ANA ATARDAMAR BALONCUĞU ONARIMI


- EVENT/RECORDER EVENT RECORDER[İng.] değil/yerine/= OLAY KAYDEDER


- EVERSİYON/EVERSION[İng.] değil/yerine/= DIŞA DÖNDÜRME


- EVET ile MUTLAKA

( YES vs. ABSOLUTELY )


- EVET = YES[İng.] = OUI[Fr.] = JA[Alm.] = SI[İt.] = SÍ[İsp.]


- EVETLEME, OLUMLAMA = İCAP, TASDİK = AFFIRMATION[İng., Fr.] = BEJAHUNG[Alm.] = AFFIRMATIO[Lat.] = AFIRMACIÓN[İsp.]


- EVİRME/EVİRTİM/YANSIMA = AKİS/İNİKÂS/İFRAĞ = CONVERSION[İng., Fr.] = KONVERSION[Alm.] = CONVERSIO[Lat.]


- EVİSERASYON/EVISCERATION[İng.] değil/yerine/= KARIN DIŞINA ÇIKIM


- EVOK POTANSİYEL/EVOKED POTENTIAL[İng.] değil/yerine/= UYARILMIŞ GİZİL GÜÇ


- EVOLÜSYON/EVOLUTION[İng.] değil/yerine/= EVRİM


- EVREN/KÂİNAT ile DÜNYA

( Varolanların birlik ve bütünlüğü. ( UNIVERSE vs. EARTH )


- EVREN ile/ve BEN/KİŞİ

( UNIVERSE vs./and ME/PERSON )


- EVREN ile/ve BEN/KİŞİ

( UNIVERSE vs./and ME/PERSON )


- EVREN = KÂİNAT = COSMOS[İng., Fr.] = KOSMOS[Alm.] = KOSMOS[Yun.]

( VAROLANLARIN HEPSİ | OLANLAR | AYALTI DÜNYA [olarak kabul edilirdi] )


- EVRENBİLİM = KEVNİYAT = COSMOLOGY[İng.] = COSMOLOGIE[Fr.] = KOSMOLOGIE[Alm.] = COSMOLOGIA[Lat.] = KOSMOLOGIA[Yun.]


- EVRENDOĞUM = KİYANİYAT, TEŞEKKÜL-İ ÂLEM = COSMOGONY[İng.] = COSMOGONIE[Fr.] = KOSMOGONIE[Alm.] = KOSMO-GONIA[Yun.]


- EVRENSEL/LİK ile KÜRESEL/LİK

( UNIVERSAL vs. GLOBAL )


- EVRENSEL ile KÜRESEL/KÜREVİ

( UNIVERSAL vs. GLOBAL )


- EVRENSEL ile/ve ORTAK

( UNIVERSAL vs./and COMMON )


- EVRENSEL ile ORTAK

( UNIVERSAL vs. COMMON )


- EVRENSEL ile/ve/değil/yerine PAYLAŞILAN

( [not] UNIVERSAL vs./and/but SHARED
SHARED instead of UNIVERSAL )


- EVRENSEL ile/ve/değil/yerine PAYLAŞILAN

( [not] UNIVERSAL vs./and SHARED
SHARED instead of UNIVERSAL )


- EVRENSEL = UNIVERSAL[İng., Alm.] = GÉNÉRALE[Fr.] = UNIVERSALIS[Lat.]


- EVRENSELLEŞTİRME ile/ve SONSUZLAŞTIRMA

( UNIVERSALIZATION vs./and TO GET INFINITE )


- EVRENSELLEŞTİRME ile/ve SONSUZLAŞTIRMA

( UNIVERSALIZATION vs./and TO GET INFINITE )


- EVRİM/EVOLASYON[İng. < EVOLUTION] ile DEĞİŞİNİM/MUTASYON

( Canlının tür olarak gelişmesi, bir canlıyı ötekilerden ayırt eden morfolojik ve fizyolojik karakterlerin gelişmesi yolunda geçirilen bir seri değişim. İLE Genetik yapıda, kendiliğinden ya da bir dış etken aracılığı ile ortaya çıkan değişiklik. | Doğada ve toplumda, niteliksel değişmelerin, yavaş yavaş değil birdenbire olması, bir şeyin, ortam ve koşullarını bulduğunda, birdenbire nitelik değiştirmesi. )

( 1500 milyon yıl ilâ 2 milyar yıl gerekir. )

( )

( )

( )

( EVOLUTION vs. MUTATION )


- EVRİM/SEL ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GELİŞİM/SEL

( )

( [not] EVOLUTION vs./and/but/||/<> PROGRESS/DEVELOPMENT
PROGRESS/DEVELOPMENT instead of EVOLUTION )


- EVRİM ile/ve/değil/yerine DEĞİŞİKLİK

( [not] EVOLUTION vs./and/but ALTERATION
ALTERATION instead of EVOLUTION )


- EVRİM ile/ve/değil/yerine DEĞİŞİM

( [not] EVOLUTION vs./but ALTERATION
ALTERATION instead of EVOLUTION )


- EVRİM = TEKÂMÜL = EVOLUTION[İng.] = ÉVOLUTION[Fr.] = ENTWICKLUNG, EVOLUTION[Alm.] = EVOLUTIO[Lat.] = EVOLUCIÓN[İsp.]


- EX ANTE PREVIOUSLY[İng.] değil/yerine/= ÖNCEDEN


- EX POST FROM BEHİND[İng.] değil/yerine/= GERÇEKLEŞEN


- EX VIVO[İng.] değil/yerine/= CANLI DIŞI


- EXCEEDINGLY vs. EXCESSIVELY

( ÇOK FAZLA vs. AŞIRI DERECEDE ÇOK )


- EXCITABILITY[İng.] değil/yerine/= UYARILGANLIK


- EXCURSION[İng.] değil/yerine/= AÇILMA | GEZİNIM


- EXPANDER[İng.] değil/yerine/= GENİŞLETICİ (DOKU, YAPI VB.)


- EXPERIMENT vs. EXPERIENCE

( Outside. vs. Inside. )


- EYALET ile/ve/değil COMMONWEALTH

( ... İLE/VE/DEĞİL Ortak rızayla oluşturulmuş siyasi topluluk. ["İngiliz Uluslar Topluluğu" değil!] )

( Amerika'da 46 eyalet vardır. İLE/VE/DEĞİL Virginia, Kentucky, Pennsylvania ve Massachusetts birer Commonwealth'tir.
Virginia [(Virgin: Bakire) Kraliçe I. Elizabeth'ten] Amerika'nın kuruluşundaki 13 eyaletten [Amerikan bayrağındaki 13 çizgi] biriydi. Kendisini Commonwealth olarak ilân eden ilk bölgeydi. )


- EYELINER[İng.] değil/yerine/= GÖZ KALEMİ


- EYLE! ve/||/<> GÖSTER! ve/||/<> KANITLA!

( Konuşmak yerine. VE/||/<> Söylemek yerine. VE/||/<> Söz vermek yerine. )

( Instead of talk! AND/||/<> Instead of say! AND/||/<> Instead of promise! )

( ACT! and/||/<> SHOW! and/||/<> PROVE! )


- EYLEM/FİİL ile/ve ETKİNLİK/FAALİYET

( Tek. İLE/VE Çok. )

( Somut. İLE/VE Soyut. )

( Fizikteki simgesi: S )

( ACTION vs./and ACTIVITY )


- EYLEM ve BİRLİK

( ACTION and UNITY )


- EYLEM ile/ve/değil/yerine BÜTÜNLÜK İÇİNDE EYLEM

( [not] ACTION vs./and/but ACTION IN THE INTEGRITY
ACTION IN THE INTEGRITY instead of ACTION )


- EYLEM = FİİL = ACTION, ACTIVITY[İng.] = ACTION[Fr.] = AKTION, HANDLUNG[Alm.] = ACTION[Lat.] = ACCIÓN[İsp.]


- EYLEM ile/ve ÖZGÜRLEŞTİRİCİ EYLEM

( O, ırmağa götürür fakat geçiş size aittir. )

( It will take you to the river, but the crossing is your own. )


- EYLEM ile/ve UYGULAMA

( Doğruluk ve eylemin birliği! )

( Bencil olmayan ve arzudan arınmış eylem! )

( ACTION vs./and TO APPLY
Union of righteousness and action!
Unselfish and desireless action! )


- EYLEMCİL ÇEKİM

( VERBAL INFLECTION )


- EYLEME = ACT, OPERATE[İng.] = AGIR[Fr.] = HANDELN[Alm.] = AGERE[Lat.] = OBRAR[İsp.]


- EYLEMSİ

( GERUND, PARTICIPLE )


- EYLEMSİZ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE ile/değil/yerine EYLEMLİ DÜŞÜNME/DÜŞÜNCE

( El duası olmadan, dil duası olmaz. )

( Yaparak başarırsınız, tartışıp çekişerek değil. )

( Kalbi değiştiren eylemdir. )

( Herşey yapıldığında zihin sessiz kalır. )

( Sağlam bir anlayışa sahip bir kişi, eylemden sakınmaz. )

( İnandığınızı yapın ve yaptığınıza inanın. Başka her şey enerji ve zaman savurganlığıdır. )

( Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki kardan şikâyet etmeyiniz. )

( [not] THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION vs./but THOUGHT/TO THINK IN ACTION
THOUGHT/TO THINK IN ACTION instead of THOUGHT/TO THINK WITHOUT ACTION
By doing you succeed, not by arguing.
A change of heart is action.
When all is done, the mind remains quiet. )


- EYTİŞİM(DİYALEKTİK) ile SÜREÇ(VETÎRE)

( DIALECTIC vs. PROCESS )


- EYTİŞİM(DİYALEKTİK) ile ZITLIK

( DIALECTIC vs. CONTRARINESS )


- EYTİŞİM/DİYALEKTİK ile/ve DEVİM/DİNAMİK

( DIALECTIC vs./and DYNAMIC )


- EYTİŞİM = FENN-İ MÜNAZARA, İLMİ- CEDEL, İLM-İ HİLAF Ü CEDEL = DIALECTIC[İng.] = DIALECTIQUE[Fr.] = DIALEKTIK[Alm.] = DIALEKTIKE[Yun.] = DIALECTO[İsp.]


- FAALİYET[Ar.]/AKTİVİTE[Fr. < ACTIVITE | İng. < ACTIVITY] değil/yerine/= ETKİNLİK | EYLEM


- FAGOSITOZ/PHAGOCYTOSIS[İng.] değil/yerine/= GÖZE YUTUMU


- FAİZ ile HİZMET

( INTEREST vs. SERVICE )


- FAKTÖR[İng.] değil/yerine/= ETKEN/ETMEN


- FALANKS/PHALANX[İng.] değil/yerine/= PARMAK KEMIĞİ


- FAMILYAL/FAMILIAL[İng.] değil/yerine/= AİLEVİ


- FANTOM/PHANTOM[İng.] değil/yerine/= HAYALET


- FARE ile KIR FARESİ/SİVRİ FARE/SOREKS

( ... İLE Uzun burunlu, hortum gibi burnu olan bir fare. Bir numaralı ölüm makinası. Her dakika bir canlı yemek zorundadır. )

( MOUSE vs. SHREW )


- FARE ile MEEKAP/FİRAVUN FARESİ

( ... İLE Afrika'da, özellikle Mısır'da yaygın, kedi büyüklüğünde bir hayvan. )

( MOUSE vs. PHARAOH MOUSE )


- FARE ile SIÇAN

( Fareler, tüm kıtalarda yaşar. [5200 metreye kadar] )

( Gebelik süreleri 22-24 gündür. [Doğumdan 24 saat sonra gebeliğe uygun duruma gelir.][Yılda 60 kadar yavru doğurabilmektelerdir.] İLE ... )

( [Sans.] MUSH[< MUSHKA: Küçük fare. | Haya/testis. > MUSK (Misk geyiğinin erbezi benzeri salgı bezinden) > MUSCLE(< derinin altında fare/sperm gibi hareket etmekten)]: Fare. | Çalmak. [Fare için 40 ayrı sözcük kullanılır.] )

( Fare ile ... )

( MOUSE vs. RAT )


- FARK YARATMA ÇABASI yerine BÜTÜNÜ GÖRMEYE ÇALIŞMAK

( TRYING TO SEE ENTIRE instead of TO STRIVE "TO CREATE DIFFERENCE" )


- FARK/LI/LIK ile NİTELİK FARKI/FARKLILIĞI

( DIFFERENT/DIFFERENCY vs. DIFFERENCE/Y OF QUALITY )


- FARK ile AYKIRILIK(PARADOKS)

( "Ben, her zaman yalan söylerim." [Epimenides] )

( DIFFERENCE vs. PARADOX )


- FARK ile BAĞLANTI

( DIFFERENCE vs. CONNECTION )


- FARK ile ÇELİŞKİ

( DIFFERENCE vs. DISCREPANCY )


- FARK ile/ve DEĞER

( DIFFERENCE vs./and VALUE )


- FARK ile/ve DERİNLİK

( DIFFERENCE vs./and DEEPNESS )


- FARK ile/ve/değil DİZİLİM

( [not] DIFFERENCE vs./and/but STRING )


- FARK ile İKİLİK

( DIFFERENCE vs. DICHOTOMY/DUALITY )



(4/9)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2024 itibariyle 309 kez incelenmiş/okunmuştur.