Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

[... ile ...] BAĞLAÇLI

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 29 Ekim 2024 ]
itibariyle 40292 başlık/FaRk yer almaktadır.

- MEYHÂNE[Fars.] ile MEYANE[Fars.]

( İçki içilen lokanta. | Kabare. | Dergâh. | Mürşidin bulunduğu tekke ya da mürşidin gönlü. İLE Çorba gibi yiyeceklere tad kazandırmak için un ve yağla yapılan sos. )


- MEYHÂNE[Fars.] ile TAVERNA[İt.]

( ... İLE Çalgılı meyhane. )


- MEYHÂNE ile KABARE

( ... İLE Çeşitli gösterilerin yapıldığı eğlence yeri. | Meyhane. )


- MEYHÂNE ile/ve/değil KOLTUKALTI MEYHÂNESİ


- MEYHÂNE ile/ve/<> ŞARAP

( Gönül. İLE/VE/<> Aşk. )


- MEYL[Ar.] ile MEYD[Ar.]


- MEYL[Ar.] ile MEYEL[Ar.]


- MEYL/TEMÂYÜL ile/ve/> HAREKET

( Hareketten önceki ilk durum, hareketin başlangıcı. İLE/VE/> ... )


- MEYL ile MEYL-İ ZÂTÎ

( ... İLE Anlamın, nesne olarak ortaya çıkmak istemesi. )


- MEYMENE[Ar.] ile MEYMENET[Ar. < YÜMN | çoğ. MEYÂMİN][>< NÜHÛSET]

( Ordunun sol kanadı/cenahı. İLE Bereket, mutluluk/saadet, uğurluluk. )


- MEYVE FİDANI:
TÜPLÜ ile AÇIK KÖKLÜ

( On iki ay boyunca sürekli olarak ekilebilmektedir. İLE Ekim ayının başlangıcından Mart ayının sonuna kadar ekilebilmektedir. )

( Açık köklü fidanlara göre daha kısadır.[Buna neden olan durum poşet içinde olmasıdır. Daha sonra ilerleyen zamanlarda iki fidan çeşidinin de aynı boyutta olduğu görülecektir.] İLE Tüplü meyve fidanlarına göre boy olarak daha uzundur. )

( ... İLE Daha hızlı gelişim göstermektedir. )


- MEYVE KURUSU ile/değil ÇİR

( ... iLE/DEĞİL Kayısı, erik, zerdali gibi meyvelerin kurusu. )


- MEYVE YARASASI ile DEV ALTINİBİKLİ YARASA

( ... İLE Filipin yağmur ormanlarında yaşarlar. )

( ... İLE Kanatları, 2 m. kadar açılmaktadır. )

( ... ile | )

( FLYING FOX vs. GIANT GOLDEN-CROWNED FLYING FOX )

( PTEROPUS EDULIS cum ACERODON JUBATUS )


- MEYVE/Sİ ile/ve/değil ÜRÜN/Ü


- MEYVE ile HIŞIR

( ... İLE Olmamış meyve.[Daha çok, kavun, karpuz için kullanılır.] | Coşkunluk gösteren, yaramaz kişi. | Aptal, sersem. )


- MEYVELER:
TOPLANDIKTAN SONRA OLGUNLAŞMAYA ...
DEVAM EDEN ile DEVAM ETMEYEN


- MEYVELER ile TURUNÇGİLLER

( FRUITS vs. CITRUS FRUITS )


- MEYYÂL[Ar. < MEYL] ile EĞİLİMLİ/EĞİMLİ

( EĞİLEN | ÇOK İSTEKLİ, DÜŞKÜN )


- MEZÂBİL[Ar. < MEZBELE] ile MEZÂBİR[Ar. < MEZBER]

( Süprüntülükler, süprüntü dökülen yerler. İLE Kamışlar, kalemler. )


- MEZÂHİR[Ar. < MİZHER] ile MEZÂHİR/MAZÂHİR[Ar. < MAZHAR]

( Utlar. | Çiçekli yerler. İLE Bir şeyin göründüğü, çıktığı yerler. Nâil olmalar, onurlanmalar/şereflenmeler. )


- MEZÂİK[Ar. < ZÎK] ile MEZÂK[Ar. < ZEVK]

( Sıkıntılı, dar yerler. İLE Zevk alma, tad duyma, tadma. | Zevk, lezzet. | Tad duyulan yer, damak. )


- MEZÂMÎR[Ar. < MIZMAR] ile MEZÂMÎR[Ar. < MİZMÂR, MEZMÛR]

( Koşu meydanları. İLE Düdükler. | Kavalla söylenilen ilâhî. | Zebûr'un sûreleri. )


- MEZÂR[Ar. < ZİYÂRET | çoğ. MEZÂRÂT] ile MEZÂRR/MAZARR[Ar. < MAZARRAT]

( Ziyaret yeri. | Ölünün gömüldüğü yer, kabir, sin. İLE Zararlar, ziyanlar. )


- MEZAR/LIK ile/ve/değil/||/<>/< MEZAR


- MEZAR/MASTAVA ile/ve/>/değil APINK


- MEZAR ile/değil DOLMEN[< Keltçe]

( ... İLE/DEĞİL İkisi dikili, üçüncüsü de bunların üzerine kapak gibi yatırılmış, üç büyük taştan oluşturulmuş, taş devri mezarı. )


- MEZAR ile/değil MAKAM


- MEZAR ile/ve MOZOLE[Fr. MAUSOLÉE]

( ... İLE/VE Anıt mezar. Büyük ve ağır yapılı mezar. )


- MEZAR ile/ve RÖLİKER

( ... İLE/VE Kül kutusu. )

( ... vs./and RELIQUARY )


- MEZÂRÎ'[Ar. < MEZRAA] ile MEZÂRÎ[Ar. < MEZRÛ]

( Ziraat olunacak yerler, tarlalar. İLE Ziraat olunmuş, çifte sürülüp tohum atılmış yerler. )


- MEZARLIK ile/ve/değil HAZÎRE

( ... İLE/VE/DEĞİL Devlet erkânının ve/ya da âlimlerin/hocaların ve yakınlarının sınırlı sayıda bulunduğu özel mezarlık. [Mekânların/ın etrafında bulunur] )


- MEZARLIK ile KATAKOMP[Fr. < CATACOMBE]

( ... İLE İlk Hristiyanların kayaları oyarak ya da yer altını kazarak uzun dehlizler biçiminde yaptıkları, ölülerini gömdükleri ya da tapınak olarak kullandıkları mezarlık. )


- MEZBELE/LİK[Ar. < ZİBL | çoğ. MEZÂTİL] ile ...

( Süprüntülük, süprüntü dökülen yer. | Aşağılık, kötü durum. )


- MEZBÛBE[Ar.] ile ...

( Sineği çok olan yer. )


- MEZBÛL[Ar. < MEZRAA] ile MEZBÛR/E[Ar. < MEZRÛ]

( Zayıf, arık. İLE Adı geçen, yukarıda söylenilmiş olan. )


- MEZE ile TARATOR[Yun.]

( ... İLE Ceviz içi, sarımsak, tuz, ekmek içi ve tahinin, limon suyu ile çırpılmasından sonra kıyılmış maydanozla hazırlanan salça ya da sos. )


- MEZGİT/HEDGEHOG/TAVUKBALIĞI ile MERİANOS[İt.]

( Mezgitgillerden, Avrupa ve Türkiye denizlerinde yaşayan, uzun gövdeli, büyük ağızlı bir balık. İLE Bir tür mezgit balığı. )

( GADUS MERLANGUS cum MERLANGUS COMMUNIS )


- MEZHEB[Ar.] ile MAKÂLE[Ar.]


- MEZHEB/MEZHEP ile/ve/değil/||/<> TARİKAT

( Bir dinin çeşitli görüş ayrılıkları nedeniyle ortaya çıkan kollarından her birine verilen ad.["DOKTRİN" olarak da adlandırılır] | Yol. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Aynı dinin içinde bazı yorum ve uygulama farklarına dayanan, bazı ilkelerde birbirinden ayrılan Tanrı'ya ulaşma ve onu tanıma yollarından her biri. | Bir şeyhe bağlı kişiler için konulmuş olan manevi, ahlâkî ve toplumsal kuralların tümü ve bu kurallara göre örgütlenmiş kurum. | Yol. )


- MEZHEBLERDE İHTİLÂF[Ar.] ile CİNSLERDE İHTİLÂF[Ar.]


- MEZİ ile/ve VEDÎ

( ... İLE/VE Daha çok, sidikten/işedikten sonra ya da bazı uyarılma hallerinde az miktarda gelen sıvı. )


- MEZİYET ile/ve YETENEK

( Bir kişiyi ya da nesneyi benzerinden üstün gösteren nitelik. İLE/VE Bir şeyi anlama/yapabilme niteliği. | Bir duruma uyma konusunda kişide bulunan ve doğuştan gelen güç. | Kişinin kalıtımsal olarak öğrenmesini çerçeveleyen sınır. | Dışarıdan gelen etkiyi alabilme gücü. )

( Yeteneklerinin farkedilmemesi, kişide üzüntü, çevresindekilerdeyse kayba yol açar. )

( MERIT vs./and TALENT/CAPACITY )


- MEZOFİL ile STOMATA

( Yaprağın fotosentez yapan dokusu. İLE Gaz alışverişinin gerçekleştiği yaprak yüzeyindeki açıklıklar. )


- MEZOPOTAMYA ile ...

( Orta toprak. [Fırat ile Dicle ırmakları arasında kalan topraklar] | Irmaklar arasındaki ülke. )


- MEZOZOM ile MİTOKONDRİ

( Bazı bakterilerde göze zarının içe doğru kıvrılarak oluşturduğu yapı olup gözesel solunum ve bölünmede görev alır. İLE Ökaryotik gözelerde enerji üretimini sağlayan organel. )


- MEZRAA[Ar.] ile/<> MEZRU[Ar.]

( Ekenek. Ekilen yer. İLE/<> Ekilmiş, ekili. )


- MEZRÛ'[Ar. < ZER | çoğ. MEZÂRİ'] ile MEZRÛ'[Ar. çoğ. MEZRÛÂT]

( Ziraat olunmuş, ekilmiş, çift sürülüp tohum atılmış. İLE Arşınla ölçülmüş olan. )


- MEZUN:
KENDİNİ KURTARACAK KADAR ile BAŞKASINI KURTARACAK KADAR


- MEZUNİYET ile EMEKLİLİK


- Mİ'BER[Ar.] ile Mİ'BER/E[Ar.]

( Suyu geçmeye yarayan, kayık, sal, köprü gibi şeyler. İLE İğne kabı/kutusu. )


- Mİ'RÂC ile ...

( MERDİVEN | GÖĞE ÇIKMA | HZ. MUHAMMED'İN ALLAH TEÂLÂ İLE GÖRÜŞMESİ )


- Mİ'SÂL[Ar.] ile MİSÂL[Ar. < EMSÎLE]

( Ucu uzun ağaç, gelberi. İLE Örnek. | Masal. | Düş/rüyâ. | Benzer, andırır. | Yalnızca ilk harfi[fâsı], harf-i illet olan sözcük.[VASL, VÂİZ, YÜMÜN, MEYSÛR vb.] )


- Mİ'VEL[çoğ. MAÂVİL] ile ...

( Taşları, kayaları parçalamaya yarayan sivri kazma, külünk. )


- Mİ'ZÂD/Mİ'ZED[Ar.] ile MÎZÂD[Ar.]

( Ağaç budama bıçağı. | Kolçak, pazvant. İLE Sevinç, neşe/sürûr. )


- Mİ'ZER[Ar. < MEÂZİR] ile MİZHER[Ar. < MEZÂHİR]

( Peştemal, futa. İLE Ut. )


- Mİ ile Mİ[İt.]

( Soru ek, ses uyumu kuralına uyarak, "mı, mu, mü" biçimlerine de girer. Sonuna getirildiği tümce ya da sözcüğe, söyleyiş biçimine, tonlamaya göre soru, şaşma, yadsıma anlamı katar. | Soru anlamıyla rica, emir tümceleri yapar. | Yinelenen iki sözcük arasında kullanılarak, sözcüğün anlamını pekiştirir. | Belirti geçmiş zamanlı bir tümce ile başka bir tümce arasında yer aldığında, birincisine koşul ya da neden, ikincisine de sonuç niteliği verir. İLE Gam dizisinde, re ile fa arasındaki ses ve bu sesi gösteren nota imi. )


- MİAD[Ar.] ile MÎÂD[Ar.]

( Mîdeler, kursaklar. İLE Belirtilen [yıpranma süresi] zaman ya da yer. | Bir şeyin yapılması için tanınan süre. )


- MIAMI ile ...

( Tatlı su. )


- MİCDEL[Ar. çoğ. MECÂDİL] ile KÖŞK/LER, KASIR/LAR


- MİDDE[Ar.] ile Mİ'DE[Ar.]

( İrin, cerahat. İLE Mide, kursak. )


- MİDE ile BÖRKENEK(İKİNCİ MİDE)(GEVİŞ GETİRENLERDE)

( RUMEN/PAUNCH vs. RETICULUM )


- MİDE ile/ve/değil EŞİK


- MİDENİN BOŞ KALMASI/BIRAKILMASI ile/ve/<> ZİHNİN BOŞ KALMASI/BIRAKILMASI

( [olumlu/olumsuz biçimde] Gözlere yansır. İLE/VE/<> Sözlere yansır. )


- MİDYE ile AKDENİZ MİDYESİ


- MİDYE ile AYVADA MİDYESİ

( ... İLE "Ayvalık" adı, ayvadan değil bu bölgeye özel ve bolluğu bulunan bu midyenin adından gelmektedir. )


- MİDYE ile İSTİRİDYE

( Kendi boyutlarına göre en büyük penisli hayvan kaya midyeleridir. [Gövdelerinin 7 katı kadardır] )

( MUSSEL vs. OYSTER )

( MYTILUS EDULIS cum OSTREA EDULIS )


- MİDYE ile KUM MİDYESİ/AKİVADES


- MİFERR/MEFERR[Ar. < FİRÂR] ile MİĞFER[Ar. çoğ. MAGAFİR] ile MİHFER[Ar. çoğ. MAHÂFİR]

( Kaçılacak, firar edilecek yer. İLE Savaşta başa takılan demir tas, çelik başlık, tulga. İLE Hattatların, yanlışı kazımakta kullandıkları, bir çeşit kalemtıraş. | Bel, kazma. )


- MİFREŞ[Ar.] ile MİFREŞE[Ar. çoğ. MEFÂRİŞ] ile MİFREZ[Ar.]

( Hattatların kullandığı, yazıyı kazımaya yarayan bir çeşit kalemtıraş. İLE Kamış kalemlerin birbirine ve mahfazaya çarparak bozulmalarını önlemek için divitin kalem koymaya yarayan bölümüne ya da kalemdâna konulan örtü. İLE Kamış kalemi ayırmak için kullanılan bir çeşit kalemtıraş. )


- MİFZAL[Ar.] ile MİFZÂL[Ar.]

( Gündelik iş giysisi. İLE Onur ve erdem sahibi. )


- MİGREN[Fr. < Yun.] ile KÜME NÖBETLERİ

( ... İLE Kronik, yarım baş ağrısı nöbetleri şeklinde ortaya çıkan, nöbetleri, birbiriyle ilişkili ve migrenden farklı bir baş ağrısıdır. Küme tipi baş ağrısı, migren ağrılarından daha kısa sürer. Ataktan etkilenen sağ ya da sol tarafta, gözde kızarıklık, gözlerden gözyaşı gelmesi, burun tıkanıklığı/akıntısı, göz çevresinde şişlik gibi belirtiler oluşur. 24 saatlik atak süresince 2 ya da daha fazla nöbet görülebilir. )

( MIGRAINE vs. CLUSTER SEIZURES )


- MİGREN ile/||/<> GERİLİM TİPİ BAŞ AĞRISI

( Başın bir tarafında zonklayıcı ve şiddetli baş ağrısı, bulantı ve ışığa duyarlılık. İLE/||/<> Başın iki tarafında sıkışma duyusu ile ilişkili bir baş ağrısı türü. )


- MİGREN ile/||/<> KÜME BAŞ AĞRISI

( Başın bir tarafında zonklayıcı ağrı, bulantı ve ışığa duyarlılık. İLE/||/<> Göz çevresinde yoğun ağrı atakları ile ilişkili bir baş ağrısı türü. )


- MÎH[Fars.] ile MİH[çoğ. MİHÂN][Fars.]

( Mıh, çivi, enser, kazık. İLE Büyük, ulu. )


- MİHAN[Ar. < MİHNET] ile MİHÂN[Fars. < MİH]

( Sıkıntılar. İLE Büyükler, ulular. )


- MİHCEM[Ar. çoğ. MEHÂCİM] ile MİHCEN[Ar.]

( Çekip emmeye yarayan örgen ya da âlet. | Hacamat şişesi. İLE Çomak. )


- MİHEKK[Ar.] ile MİHEK[Ar.]

( Altın ya da gümüşün ayarını anlamaya yarayan taş, mehenk. | Birinin kadrini, kıymetini ve ahlâkını anlamaya yarayan şey, araç. İLE Karanfil. | Küçük çivi. )


- MIHLADIZ/MIKNATIS[Yun.] ile BURGAÇ/ANAFOR[Yun.]/GİRDAP[Fars.]

( ÂHEN-RÜBÂ ile ... )

( MAGNET vs. WHIRLPOOL, SWIRL, EDDY )


- MİHNET(SIKINTI) ile/değil/yerine/<>/&gt;&lt;/< MİNNET


- MİHNET ile/ve/<> TÂKAT


- MİHR[Ar.] ile SADÂK[Ar.]


- MİHR ile ...

( SEVGİ, GÜNEŞ )


- MİHRÂB[Ar.] ile MİNBER[Ar. çoğ. MENÂBİR]

( Camilerde/mescidlerde, yönelinen (kıble) taraftaki duvarda bulunan ve imamlık edene ayrılmış olan oyuk, girintili yer. | Ümit bağlanılan yer. | Sevgilinin kaşları. | Halının sınır çerçevesi içinde, yalnız bir tarafında bulunan, kemer görünüşlü desen. | Sunak.[Fr. AUTEL] İLE Camilerde, hatîbin çıkıp hutbe okuduğu, merdivenli kürsü. | 1919'da, İstanbul'da yayımlanmış olan günlük siyâsî ve ticarî gazete.[Rasim Ferit tarafından yayımlanan bu gazete, ancak 50 sayılık yayıma ulaşabilmiştir.] )


- MİHRÂBİYE ile ...

( Mihrabta Aşr sûresini okuma. | Ucu ince tığlarla biten mihrap şeklinde kitap başlığı. )


- MİHRÂK[Ar.] ile MİHRÂK[Ar.]

( Odak, küre içi biçiminde bir aynaya [ya da dışbükey(konveks) bir merceğe] paralel olarak gelen ışınların yansıdıktan ve kırıldıktan sonra toplandıkları nokta, odak noktası. İLE Çok hareket eden. )


- MİHRİMAH SULTAN CAMİSİ[adı "İSKELE CAMİİ" değildir!] ile MİHRİMAH SULTAN CAMİSİ

( Üsküdar'da. [İskele Meydanı'nda.] İLE Edirnekapı'da. )

( 1545 - 1547'de. [İskele Camisi adıyla da bilinir.] İLE 1555'te. [Edirnekapı Camisi adıyla da bilinir.] )


- MİHRİMAH SULTAN ile MİHRİMAH SULTAN

( Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı. İLE II. Mahmut'un kızı. )


- MİHRİŞAH SULTAN ÇEŞMESİ ile MİHRİŞAH SULTAN ÇEŞMESİ ile MİHRİŞAH SULTAN SEBİLİ

( Üsküdar'da, Karacaahmet semtinde, İnadiye Cami Sokağı başındadır. İLE Küçüksu İskelesi'nde, Küçüksu Kasrı karşısındadır. İLE Eyüp'te, Bostan İskelesi Sokak'ta, Mihrişah Sultan Türbesi yanındadır. )

( 1791'de, Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan tarafından. İLE 1806'da, Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan tarafından. [Göksu Çeşmesi, Küçüksu Çeşmesi, Valide Çeşmesi adlarıyla da bilinir.] İLE 1795'te, Sultan III. Selim'in annesi Mihrişah Sultan tarafından. )


- MİHSAD[Ar.] ile MİNCEL[Ar. < MENÂCİL] ile MİŞVEL[Ar. < ŞEVLET: Yuvarlak kuyruk.]

( Ekin orağı. İLE Ekin orağı. İLE Küçük orak, orakcık. )


- MİKA[Fr.] ile BİYOTİT[< Biot]

( Püskürük ve başkalaşmış kayalar içinde bulunan, alüminyum silikat ile potasyumdan oluşmuş, yapraklar durumunda ayrılabilen parlak bir mineral, evrenpulu. | Bu mineralden yapılmış olan. İLE Bir çeşit kara renkli mika. )


- MİKA[Fr.] ile MOSKOFCAMI

( Püskürük ve başkalaşmış kayalar içinde bulunan, alüminyum silikat ile potasyumdan oluşmuş, yapraklar durumunda ayrılabilen parlak bir mineral, evrenpulu. | Bu mineralden yapılmış olan. İLE Bir tür beyaz mika. )


- MİKA ile CAM

( MICA vs. GLASS )


- MİKADO[Jap.] ile ...

( Japon imparartorlarına verilen san. | Küçük çubuklarla oynanan bir oyun. )


- MİKAİLOĞULLARI ile YABGULAR


- MÎKAT[Ar. < VAKT | çoğ. MEVÂKÎT]["ka" uzun okunur] ile Mîkat["ka" uzun okunur]

( Bir iş için belirtilen vakit/zaman ya da yer. İLE Mekke yolu üzerinde, hacıların, ihrâma girdikleri yer. )


- MIKAWACHI PORSELENİ ile HASAMI PORSELENİ ile SETO PORSELENİ


- MİKDAR İLE UĞRAŞMAK ile ADET İLE UĞRAŞMAK


- MİKDAR ile ÖLÇÜ

( Klasik dönemde büyüklüktür. İLE ... )


- MİKLEB[Ar.] ile MİKREB[Ar. çoğ. MEKÂRİB]

( Eski ciltli kitapların sol tarafındaki, okuma ya da ara verilen yeri belirlemeye yarayan fazla parçanın adı. İLE Çift sürülen saban. )


- MİKLEB/MIKLEB[Ar.] ile/ve AYRAÇ

( ... İLE/VE Eski ciltli kitapların kapaklarında sabit bulunan ayraç. )


- MIKNATIS ile/||/<> ÇUBUK MIKNATIS

( ... İLE/||/<> Yüksek derecede mıknatıslanabilen ve onu sürdüren, böylece bir kalıcı mıknatıs olarak kullanılabilen sert çelikten yapılmış bir çubuk. )

( MAGNET VS. BAR MAGNET )

( AiMANT, MAGNET AVEC LA BARRE AiMANTEE )

( MAGNET MiT STABMAGNET )


- MIKNATIS ile NEODİM MIKNATIS


- MIKNATIS ile SARIM

( ... İLE Sarma eylemi. | Bir şeyi, bir kez saracak miktar. | Elektromıknatıslarda, makara biçiminde sarılan iletken telin, her bir halkası. )


- MİKOLOJİ ile ...

( Mantarbilimi. )


- MİKONOS ile/ve/<> SANTORİNİ

( Yunanistan'ın, Venedik'i olarak tanımlanmaktadır. İLE/VE/<> Siklad takımadaları olarak anılan Yunan adaları arasında en farklı, etkileyici ve ünlü olan, yarım ay şeklindeki ada. )


- MİKRO DİREY/FAUNA ile/ve MAKRO DİREY/FAUNA


- MİKRO EVRİM ile MAKRO EVRİM

( Küçük ölçekli genetik değişiklikler. İLE Türlerin büyük ölçekli evrimsel değişimleri. )


- MİKROBİYOTA ile/ve/||/<> MİKROBİYOM ile/ve/||/<> METAGENOM

( Mikropların[bakteri, arke, virüs, mantar] kimliği. İLE/VE||/<> Mikropların genetiği. İLE/VE||/<> ... )

( Bir organizmanın belirli bir bölgesinde ve bir arada yaşayan mikroorganizmalar topluluğu. İLE/VE||/<> Mikrobiyotada yer alan mikroorganizmaların genomlarının tümü. Mikrobiyotanın genetik nesnesi. İLE/VE||/<> Mikrobiyotayı oluşturan mikroorganizmaların DNA'larını birarada dizileyen deneysel yaklaşım. )

( )


- MİKROFİBER ile POLYESTER

( ... İLE Mikro fibere göre daha az su emer, kolay kolay leke tutmaz. )

( Hafif dalgalı bir yüzeyi vardır. İLE Dokunduğunuzda daha pürüzsüzdür. )

( Mevsimlik olarak düşünülebilir. İLE Yaz ayları için yeğlenmesi daha uygundur.[Kırışıklıklara ve kullanıma daha dayanıklıdır.] )


- MİKROFİLAMENT ile MİKROTÜBÜL

( Göze iskeletinde ince iplikçikler. İLE Göze iskeletinde kalın tüpler. )


- MİKROFON[Fr. < Yun. MİKRO: Küçük. PHONE: Ses.] ile/ve HİDROFON

( Elektrik akımını etkisiyle sesi, uzakta bulunan alıcıya ulaştıran araç. İLE/VE Sualtında kullanılan mikrofon. )


- MİKROKOK ile STREPTOKOK

( Nokta biçimdeki mikroplara verilen genel ad. İLE Sıvı ortamda zincir biçimde koloniler oluşturan, çoğu zaman patojen olan bir mikrokok. )


- MİKROP[Fr./İng. < MICROBE] ile ASEPSİ[Fr. < ASEPSIE]

( Ancak mikroskopla görülebilen, çürümeye, mayalanmaya ve hastalıklara yol açan tek gözeli canlı. İLE Isıyla araç ve pansuman nesnelerinin mikropsuzlaştırılması. Özellikle tıpta kullanılan araç gereçlerdeki hastalık etkenini mikropların sayısını kimyasal ya da fiziksel yollarla hastalığa neden olamayacak düzeye düşürme. )


- MİKROP[Yun.] ile PLANKTON[Fr. < Yun.]

( ... İLE Suda bulunan mikroskobik küçük canlılar topluluğu. | Okyanusların, göllerin/göletlerin yüzeyine yakın olarak zayıf bir biçimde yüzen ya da edilgin bir biçimde sürüklenen, çoğunluğu mikroskobik organizmalar. )

( MICROBE/GERM vs. PLANKTON )


- MİKROP ile ATEŞ YAPAN MİKROP

( MICROBE/GERM vs. PYROTOXIN )


- MİKROP ile MİKROKOK [Fr. < Yun.]

( ... İLE Nokta biçimindeki mikroplara verilen genel ad. )


- MİKROPLU/SEPTİK[İng. < SEPTIC] ile/değil KUŞKUCU/SKEPTİK[İng. < SCEPTIC]


- MİKROSKOP ile/ve/||/<>/>< TELESKOP

( [Kişinin] Önemini/"büyüklüğünü" gösterir. İLE/VE/||/<>/>< Önemsizliğini/küçüklüğünü gösterir. )

( Kıskançlığın aracı. İLE/VE/||/<>/>< Sevginin aracı. )


- MİKROSPOR ile MİKROSPORANGİUM

( Bitkilerde erkek gametofitleri oluşturan spor türü. İLE Mikrosporları üreten yapı. )


- MİKROTÜBÜL ile MİKROFİLAMENT

( Göze iskeletini oluşturan boru biçimindeki protein yapıları. İLE Göze iskeletini oluşturan ince ipliksi protein yapıları. )


- MİKSÂR/MİKSÎR[Ar.] ile MİKVÂL[Ar.]

( Sözü uzatan, geveze, çok konuşan. | Çoğaltan, teksir eden. İLE Çok konuşan. )


- MİKTAR/MİKDAR ile ADET

( Geometrik (büyüklük). [Atomik değildir.] [Sürekli parçalara ayrıldığından dolayı] İLE Aritmetik. )


- MİKYÂL[Ar. | çoğ. MEKÂYİL] ile ...

( Ölçekler, tahıl ölçekleri. )


- MİL'AKA ile ...

( Hattatların kullandığı küçük kaşık. )


- MÎL[Ar. çoğ. EMYÂL, MÜYÛL] ile MİLH[Ar. çoğ. EMLÂH, MİLAH, MİLÂH, MİLHA]

( Göze, sürme çekmeye özgü bir âlet. | Yollardaki mesafeyi belirlemek üzere dikilen nişan. | İğne gibi ince ve uzun bir âlet. | Ucu sivri, çelik kalem. | Sivri dağ tepesi. | Bir kilometreye yakın bir uzaklık. | Bir çarkın, üzerinde döndüğü eksen, mihver. İLE Tuz. )


- MİL ile/ve/=/||/<> KİLOMETRE[KM] ile/ve/=/||/<> FERSAH

( 100 kulaç. 2500 mimari arşın. İLE/VE/=/||/<> 1,609 km. İLE/VE/=/||/<> 3 mil.[yaklaşık 5.5 km.] 7500 mimari arşın.[Bir kişinin normal bir yürüyüşle yaklaşık bir saatte aldığı mesafe olarak kabul edilmiştir.] )

( )


- MİL ile MİL[Ar.] ile MİL[Lat.]

( Balçık. İLE Türlü işlerde kullanılmak üzere yapılan, ince ve uzun metal çubuk. | Göze sürme çekmeye yarayan, kemik ya da fildişinden yapılmış ince ve uzun araç. İLE Yer yer, uzunluğu değişen bir uzaklık ölçü birimi. )


- MİL ile MUYLU[Ar.]

( Türlü işlerde kullanılmak üzere yapılan, ince ve uzun metal çubuk. | Göze sürme çekmeye yarayan, kemik ya da fildişinden yapılmış ince ve uzun araç. İLE Başka bir parça için dönme ekseni görevini yapan, silindir biçiminde parça. | Bir milin, yatağında dönmesini sağlayan bölüm. | Bir top namlusunun, iki yanına tutturulan millere verilen ad. )


- MİLÂD[Ar.] ile/ve/değil/||/<> MİÂD[Ar.]

( Herhangi bir olayın başlangıcı. | Öncesi ve sonrası. | Hz. İsa'nın doğduğu gün. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Belirtilen süre, sürecini tamamlamak. )


- MİLÂD/EŞİK ile DÖNEMEÇ


- MİLÂD ile/ve 0 (SIFIR[Ar. < SİFR])


- MİLÂD ile KIRILMA


- MİLÂD ile/ve/> MİHENK


- MÎLÂDÎ TAKVİM(EFRENCÎ/GREGORYEN TAKVİM) ile/ve CELÂLÎ TAKVİMİ ile/ve HİCRÎ TAKVİM ile/ve RÛMÎ TAKVİM ile/ve MUSEVÎ TAKVİMİ

(

Here is an interesting historical fact. Just have a look at the calendar for the month of September 1752.

Go to Google type "September 1752 calendar" & see for yourself.

You will notice, 11 days are simply missing from the month. Here's the explanation: This was the month during which England shifted from the Roman Julian Calendar to the Gregorian Calendar.

A Julian year was 11 days longer than a Gregorian year. So, the King of England ordered 11 days to be wiped off the face of that particular month.

So, the workers worked for 11 days less that month, but got paid for the whole month. That's how the concept of "paid leave" was born. Hail the King!!!

In the Roman Julian Calendar, April used to be the first month of the year; but the Gregorian Calendar observed January as the first month. Even after shifting to the Gregorian Calendar, many people refused to give up old traditions and continued celebrating 1st April as the New Year's Day. When simple orders didn't work, the King finally issued a royal dictum; which stated that those who celebrated 1st April as the new year's day would be labelled as fools. From then on, 1st April became April Fool's Day.

History is really interesting! )


- MİLHA[Ar. < MİLH] ile MİLHÂ/T[Ar. çoğ. MELÂHÎ]

( Tuzlar. İLE Oyun, eğlence, cünbüş. )


- MİLK[Ar.] ile MİLKU'L-YEMÎN[Ar.]


- MİLKAT[Ar.] ile MİLKAT[Ar.]

( Cerrah maşası. İLE Bir yerden, bir şey almaya yarayan âlet. )


- MİLLET ile/ve/||/<>/> İLLET


- MİLLET ile/ve/||/<> MİLLİYET


- MİLLET ile/ve ÜMMET ile/ve MEZHEB

( Bir dine bağlı/tâbi olmak. İLE/VE Bir peygambere bağlı/tâbi olmak. İLE/VE Bir imama bağlı/tâbi olmak. | Bir müctehidin çıkardığı hükümlerin tümü. )


- MİLLETVEKİLİ/MEBUS ile BAKAN[< VEKİL < NÂZIR]


- MİLLİYÛN ile ...

( EHL-İ KİTAP )


- MİLUTİN MİLANKOVİÇ ile/ve/||/<>/> ANDRE BERGER

( Güneş ışınımının, zaman içinde nasıl ve ne kadar farklılaştığının araştırması ve hesabını yapan fizikçi astronom. İLE/VE/||/<>/> Bu hesaplamaları daha kesin bir biçimde bilgisayarla yapan iklim uzmanı. )

( 28 Mayıs 1879 - 12 Aralık 1958 İLE/VE/||/<>/> 30 Temmuz 1942 - ... )


- MİM[Ar.] ile MİM[Lat. < Yun.]

( Arap abecesinde, m harfinin adı. | Ebced hesabında, karşılığı 40 olan harf. | Bir bir yazının altına konulan im. İLE Eski Yunan ve Roma'da, yaşamı, töreleri taklit amacı güden komedi türü. | Bir oyuncunun, herhangi bir davranış ya da duyguyu, yüz ve gövde devinimleriyle anlattığı komedi türü. | Bu türü gerçekleştiren sanatçı. )


- MİM ile/ve VÜCÛD

( Vücûd mim'le bilinir ve MEVCÛD olur. )


- MİMAR FİLOZOF ile YASA KOYUCU FİLOZOF


- MİMAR İÇİN FELSEFENİN SAĞLADIĞI:
İLKELİLİK ile/ve/||/<> ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK/TEVÂZU

( Felsefe, mimarı, ilke sahibi ve alçakgönüllükle açgözlü olmadan, dürüst, nazik ve âdil kılar.[VITRUVIUS] )


- MİMAR SİNAN(SİNAN-I CEDİD) ile/ve SİNAN-I ATİK

( ... İLE/VE Fatih Camii'nin mimarı. [Fatih'in yaptırdığı ilk yapıttır.] )

( Kanunî Sultan Süleyman ve II. Selim döneminde yaşayan. İLE/VE Fatih Sultan Mehmet döneminde yaşayan. )


- MİMARİ ARŞIN(/BİNA ARŞINI) ile/ve ÇARŞI ARŞINI ile/ve ENDAZE[Fars.]

( ... İLE/VE/||/<> Yaklaşık 68 santimetreye eşit olan uzunluk ölçüsü. | Bu uzunluk ölçüsüne göre ölçüm yapan, demirden, çelikten ya da tahtadan araç. | Bir kol boyu. Büyük bir adım genişliği. İLE/VE/||/<> 65 cm. boyunda bir uzunluk ölçüsü. | Ölçü. )


- MİMARÎ ile/değil/yerine/||/<>/< YEŞİL MİMARÎ


- MİMARİDE:
SÜREKLİLİK ile/ve/<> SİLÜET[Fr. < SILHOUETTE]

( ... İLE/VE/<> Bir şeyin, yalnız kenar çizgileriyle tek renk olarak beliren görüntüsü. )


- MİMARİDE:
YERELLİK ile/ve/||/<> YENİLİK ile/ve/||/<> YERSİZLİK


- MİMARLIK ÜZERİNE ON KİTAP:
M.Ö. 90 - 20 ile/ve/||/<>/> 1460 ile/ve/||/<>/> 1521

( İlk yazım. İLE/VE/||/<>/> Yeniden keşfi. İLE/VE/||/<>/> İtalyanca'ya çevirisi. )


- MİMARLIK:
ROMA'DA ile/ve/||/<>/> OSMANLI'DA ile/ve/||/<>/> MODERN

( Marcus Vitruvius Pollio İLE/VE/||/<>/> Cafer Efendi İLE/VE/||/<>/> Turgut Cansever )

( Bölüm 1: Mimarlık Hayattır – Danışman: Atilla Yücel



Bölüm 2: Mimar ve İşvereni – Danışman: Doğan Tekeli
Bölüm 3: Bir Kentte Dolaşmak – Danışman: Şükrü Kocagöz
Bölüm 4 : Kentin İzi, Mimarisi – Danışman: Ertuğ Uçar
Bölüm 5: Dünyaya Yerleşmek – Danışman: Emre Arolat
Bölüm 6: Dünyada Yer Edinmek – Danışman: Ömer Kanıpak
Bölüm 7: Yerellik Yenilik Yersizlik – Danışman: Şengül Öymen Gür
Bölüm 8: Mimarlık Zamanın Barometresi – Danışman: Oğuz Öztuzcu
Bölüm 9: Mimarlıkta Sahtelik, Sahicilik – Danışmanlar: Abdi Güzer, Kadri Atabaş
Bölüm 10: Mimarlık Kültürel Yatırım – Danışman: Süha Özkan
Bölüm 11: Dönüşüm: Canlanma, Başkalaşma – Danışmanlar: Asuman Yeşilırmak, Güzin Konuk
Bölüm 12: Yeşil Hayat Mimarisi – Danışman: Ayşe Hasol Erktin
Bölüm 13: Gelecek ve Mimarlık – Danışmanlar: Abdi Güzer, Kadri Atabaş )

( Marcus Vitruvius Pollio İLE/VE/||/<>/> Leone Battista Alberti İLE/VE/||/<>/> ... )


- MİMARLIK ile/ve/||/<>/> İNŞAAT


- MİMARLIKTA:
TASARIM ile/ve/||/<> MİMARLIK KURAMI ile/ve/||/<> MİMARLIK TARİHİ ile/ve/||/<> TEKNOLOJİ ile/ve/||/<> TOPLUMSAL VE EKİNSEL ÇALIŞMALAR

( )

( )

( Fiziksel İnşâdan, Metinsel İnşâya: Türkiye'de, Mimarlık Tarihi ve Tarihçiliğinin Serüveni / From Physical Construction to Textual Construction: History and the Historiography of Architecture in Turkey - [Halil İbrahim Düzenli] yazısını okumak için burayı tıklayınız... )

( )

( )


- MIMESIS ile TAKLİT/İMİTASYON/IMITATION

( Mimesis, sözlü sanatlarda etkindir. İLE ... )


- MİMLE(N)MEK ile/ve/||/<> DİŞ BİLE(N)MEK


- MİN MÂLÎ[Ar.] ile FÎ MÂLÎ[Ar.]


- MİN-EL-ARŞ İLE-L-FERŞ[Ar.] ile MİN-EL-AŞK[Ar.]

( Gökten yere kadar, baştan aşağı. İLE Aşk yüzünden. )


- MİN-EL-EVVEL[Ar.] ile MİN-EL-EZEL[Ar.] ile MİN-EL-KADÎM[Ar.]

( Önceden/öteden beri. İLE Ezelden[öncesiz önce] beri. İLE Eskiden beri, çok önceden. )


- MİN-TARAF-İLLÂH ile ...

( ALLAH CÂNİBİNDEN )


- MÎNÂ[Ar. < MİYÂNÎ] ile MÎNÂ[Fars.]

( Liman. İLE Şarap şişesi. | Şişe, cam, billûr. | Mine, kuyumcuların gümüş üzerine nakş ettikleri lacivert ya da yeşil renkli sırça. )


- MİNA ile ...

( Bilinen en eski ağırlık birimi. )


- MİNARE ile "EĞİK MİNARE"

( )


- MİNÂRE ile/ve ŞEREFE/EZÂNGÂH

( Minarenin 7 bölümü vardır. [Aşağıdan yukarıya doğru, sırasıyla] 7. Alem 6. Külâh 5. Petek 4. Şerefe 3. Gövde[Farisî] 2. Pabuç 1. Kürsü[Kaide] )

( Bir minarenin gövdesinin üstü de tekrar kendi içinde 15 bölümdür. [Aşağıdan yukarıya doğru, sırasıyla] 15. Alem 14. Bayrak 13. Seren 12. Çiğdene kaplama 11. Göndel 10. Gergi 9. Payanda 8. Tabla 7. İskaça 6. Kara çivi 5. Petek silmesi 4. Petek 3. Farisî 2. Şebeke 1. Stalaktit )

( Alem 8, bazı unsurlarının tekrarıyla da 10 bölüme ayrılır. [Aşağıdan yukarıya doğru, sırasıyla] 10. Hilâl[Boynuz] 9. Boyun[üst bilezik] 8. Küp 7. Armudî 6. Boyun[orta bilezik] 5. Küp 4. Boyun[alt bilezik] 3. Kaide 2. Küp[simit, karpuz] 1. Kaide )

( Minare külâhı nasıl tamir edilir? Minareyi tamir edecek usta, önce seren'in üzerine kendine basamak teşkil edecek ahşap parçaları çakarak, külâh'ın içinden çıkabildiği yere kadar tırmanır. Belirli bir yerde, külâh'ın darlığı yüzünden, çalışamaz hâle gelir. Bu noktada kaplama tahtalarını kırarak dışarı çıkabileceği büyüklükte bir delik açar. Dışarıya çıktığı nokta, genellikle alem'den birkaç metre aşağıdadır. Ustanın, minarenin en tepesine ulaşabilmesi için alem'in tam altına bir kement geçirmesi gerekir. Bunu gerçekleştirebilmesi için, bulunduğu noktada minarenin etrafında bir ip dolaştırır ve bu ipin iki ucunu şerefe'de bekleyen çırağına sarkıtır. Çırak ipi iki ucundan tutarak burmaya başlar. Burulan ip minarenin çevresinde bulunan kısmının çapı daraldığından yavaş yavaş minarenin tepesine doğru 'tırmanır'. Usta bu ipe tutunarak tepeye kadar tırmanır ve alem'in hemen altına bir kement bağlar. Bu kementin üzerine iki adet makara yerleştirir. Bunlardan biri, kendi beşiğini asacağı makara, diğeri ise şerefeden malzeme çekmesini sağlayacak olan makaradır. Usta, yukarıda 360Ş dönerek ve makaraya bağlı beşik sayesinde yukarı-aşağı hareket ederek minare külâhını tamir eder, değişecek kurşun levhalarını değiştirir. İşi bittiğinde, minarenin etrafında tekrar bir ip dolaştırır ve ipin iki ucunu şerefe'ye sarkıtır. Çırak bu ipi yine burarak ustasının minareden inmek üzere kullanabileceği tek bir halat hâline getirir. Usta bu halata tutunarak daha önce bağlamış olduğu tüm ipleri söküp şerefeye iner. En sonunda da burgulu ipin burgusunu açar ve şerefe'ye düşmesini sağlar. )

( Ecelbeşiği - Dücâne Cündioğlu )

( image

image

image )

( İstanbul Minareleri )


- MİNAREDE ile ...

( 99 BASAMAK (ESMA'ÜL HÜSNÂ) )


- MINCIK ile/ve/< CINAK/BERÂSİN[Ar. < BÜRSÜN]

( Kedi pençesi. İLE/VE Yırtıcı hayvan pençesi. )


- MİNDER[Ar.] ile YAYGI

( İçi yumuşak bir madde ile doldurularak dikilen, oturmaya, yaslanmaya yarar şilte. | Güreş karşılaşmalarının üzerinde yapıldığı, en az 10 cm. çapında bir çember çizilmiş olan, çaprazlama köşeleri kırmızı ve mavi renklerle belirlenmiş yaygı. İLE ... )


- MİNE[Fars.] ile MİNE[Fars.]

( Metal eşya üzerine vurulan renkli cam katmanı. | Saat kadranı. | İnce, parlak nakış. İLE Dişlerin taç kısmını kaplayan, beyaz ve sert doku. )


- MİNERAL ile/ve/||/<>/> KAYA

( İlgili konuşmayı izlemek için burayı tıklayınız... )


- MİNERALLERDE:
DÖRT YÜZLÜ ile/ve/||/<> ZİNCİR ile/ve/||/<> YAPRAK

( Dünyada en bol bulunan mineraller, silisyum, oksijen ve demir gibi öteki öğelerden oluşan silikatlardır. Bir silikat mineralinin en baskın yapısal bileşeni merkezinde bir silisyum atomu bulunduran ve dört oksijen atomundan oluşan bir dört yüzlüdür. Farklı silikat minerallerinde, birbirine göre farklı biçimlerde sıralanan ve farklı öğelerden oluşan bir karışım içeren silisyum-oksijen dört yüzlüleri bulunur. )


- MİNERALOJİ ile MİNERALBİLİM

( Maden bilimi. )


- MİNHA[Ar.] ile 'ARİYYE[Ar.]


- MİNHÂC ile AÇIK, GENİŞ YOL

( AÇIK, GENİŞ YOL )


- MİNHAS[Ar. < MENÂHİS] ile MİN-HAYS[Ar.]

( Uğursuz şey. İLE "... konusunda". )


- MİNİCİK ile MİNNACIK ile MİNNOŞ ile MİNÖR[Fr.] ile MİNYON[Fr.]

( Çok küçük. İLE Çok küçük olan. İLE Küçük ve sevimli kişilere söylenilen seslenme sözü. İLE Daha küçük. | Bir makam, bir akort, bir gam, bir aralık özelliği olan. | Küçük önerme. İLE İnce, küçük, sevimli, zarif. )


- MİNİK ile UFAK

( TINY wiht SMALL )


- MİNİMAL KENDİLİK'TE:
GÖVDE BAĞIMLI ile GÖVDE BAĞIMSIZ

( [MİNİMAL KENDİLİK: Deneyimlerin, "anlık" ve "aracısız" öznesi olan kendilik.]

Yeni doğan bebekler, gövdeleriyle ilişkili olarak minimal öz farkındalık sergiliyor. Çevrelerindekilerin mimiklerini, istemli bir biçimde taklit edebiliyor.

İLE

Yetişkinler, olgusal bir biçimde iç gözlem yoluyla kendiliklerini deneyimlerinin öznesi olarak deneyimleyebiliyor ve kavramsallaştırabiliyor. )


- MİNKAR[Ar. | çoğ. MENÂKÎR] ile TOMŞUK

( Kuş gagası. | Yırtıcı kuşların gagaları. İLE Kırık gaga. )


- MİNNET (DUYMAK) ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SAYGI (DUYMAK)


- MİNNET[Ar.] ile Nİ'MET[Ar.]


- MİNNET[Ar.] ile/ve ŞÜKRAN[Ar.]

( Bir iyiliğe, bir iyilik yapana yönelik, kendini borçlu görme. | Görülen iyiliğe yönelik teşekkürde bulunma. İLE/VE İyilik bilme, gönül borcu. )


- MİNNET ile/ve/<> İSTİGNÂ'[< GINÂ]

( İyiliğe karşı duyulan şükür hissi. | Birine, iyilik etmek. | Yapılan iyilikleri sayarak başa kakmak. | İyilik karşısında kendini borçlu hissetmek. | Yapılan bir iyiliği, verilen bir şeyi başa kakma [Minnetin bu bölümü, İslâm'da yasaklanmıştır.] | Görülen iyiliğe karşı teşekkür etme. | Allah-u teâlâya, hamd ve senâ etmek, şükretmek. | Nîmete kendi eliyle, kendi çalışmasıyla kavuşmadığını, Allah-u teâlânın lütfu ve ihsânı. | İyiliğe karşı duyulan şükür hissi, başa kakma. | Yapılan bir iyiliği, başa kakma. İLE/VE/<> Cenab-ı Hakk'tan başka kimsenin minneti altına girmemek. | Gönül tokluğu. | Elindekini kâfi bulmak. | Zenginlik istememek. | Muhtaç olmayıp zengin olmak. | Nazlanmak. | Azâmet ve tekebbür etmek. )


- MİNNETTAR[Ar.] ile/ve/değil/||/<> MÜTEŞEKKİR[Ar.]


- MİNNETTARLIK ile/ve KORKU

( GRATITUDE vs./and FEAR )


- MİNSER[çoğ. MENÂSİR] ile ...

( Yırtıcı kuşların gagası. | Taşçı kalemi. )


- MINTÎK[Ar.] ile MISKÂL[Ar.]

( Çok hatip, pek düzgün konuşan. İLE Parlatan, cilâlayan âlet. | İnce, zarif bir hatip. )


- MINUTE ile MINUTE

( Dakika. İLE Çok küçük. )


- MİNYATÜR[Fr.] ile GRAVÜR[Fr.]

( Çoğunlukla eski yazma kitaplarda görülen, ışık, gölge ve oylum duygusu yansıtılmayan küçük, renkli resim sanatı. | Bu biçimde yapılmış resim. | Bir şeyin küçük ölçekte kopyası ya da benzeri. İLE Ağaç, metal ya da taş bir yüzeye ayrı katlar halinde değişik boyalar sürüldükten sonra üstteki katları yer yer kazıyarak alttaki renklerden yararlanma tekniği. | Kazıma resim. )

( İki boyutlu. İLE (Kısmî) Üç boyutlu. )

( BİHZÂD: Büyük bir Türk minyatür ressamıdır. Herat'ta yaşamıştır. )


- MİNYATÜR ile/yerine/< TASVİR


- MİNYATÜR ile/ve/<> TEZHİB


- MİNYATÜRDE:
MİRAN ÜSLÛBU ile/ve UYGUR ÜSLÛBU


- MINZAR[Ar.] ile MINZÂR[Ar.]

( Bakma âleti. | Röntgen. İLE Ayna. | Röntgen. )


- MİR'ÂT ile MİR'AT-I HAKÎKÎYE

( Ayna. | Ünlü bir çeşit lâle. İLE Hakikat aynası. )


- MIR168a ile/ve/||/<> MIR156a ile/ve/||/<> MIR166a

( Kabak'tan sağlanır. VE/||/<> Buğday'dan sağlanır. VE/||/<> Patates'ten sağlanır. )

( BRASSICA RAPA PEKINENSIS et/||/<> TRITICUM AESTIVUM et/||/<> SALANUM TUBEROSUM )


- MİRÂC:
ALIRKEN ile/ve/değil VERİRKEN

( Bilinçsiz. İLE/VE/DEĞİL Bilinçli. )


- MİRÂC ile/ve/<> İSRÂ

( ... İLE/VE/<> Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya gitmek üzere [gece] yürüyüşü. )

( Recep ayının 27. gecesidir. )


- MİRÂC ile/ve MİRÂT

( Mîrâc mîrât ile oluşur. )


- MİRAS/TEREKE ile/değil İNAM/EMÂNET

( EMÂNET VE İLTİZAM USULLERİ )

( STUART MILL [1806-1873]: Kişinin malı üzerindeki tasarruf hakkının sınırsız ve kayıtsız olarak tanınmasını fakat miras yoluyla servet edinme hakkının sıkı biçimde sınırlanması gerektiğini belirtir. [Mirasın yarattığı eşitsizlikle yaşam mücadelesinin doğal şartlarının bozulduğunu, en beceriklinin değil, servetçe ayrıcalıklıların üstünlük sağladıklarına işaret eder.] )

( [not] INHERITANCE vs./but DEPOSIT )


- MİRAS ile/değil EMÂNET

( [not] INHERITANCE vs. DEPOSIT )


- MİRAS ile/ve/||/<> İZ


- MİRAS ile İZDÜŞÜM

( INHERITANCE vs. PROJECTION )


- MİRAS ile RUKBÂ[< İRTİKAB]

( ... İLE "Ben senden önce ölürsem senin olsun, sen benden önce ölürsen benim olsun" diyerek bir şeyi bağışlama, hibe etme. )


- MİRAS ile TEREKE/METRÛKAT


- MİRGÛN ile EMİRGÂN

( EMİRGÂN )


- MİRİ ile/||/<> MİRÎ ARAZİ

( Hükümetin, hazinenin malı olan. İLE/||/<> Bu topraklar her türlü işletim hakkı devlete ait olan topraklardı. Bu topraklar, topraktan alınan verginin büyüklüğü ve hizmete göre çeşitli bölümlere ayrılmıştı. Miri toprak üzerinde yaşayan kişiler, bu toprakların asıl sahibi olmayıp, kiracı konumundaydılar. Osmanlı Devleti'nde Miri toprağın kullanım şekli şu şekilde idi: Tımar sisteminde; bir kısım asker ve ya devlet görevlilerine belirli bölgelerde vergi kaynakları tahsis edilir, karşılık olarak da onlardan devlet görevlilerine belirli bölgelerde vergi kaynakları tahsis edilir, karşılık olarak da onlardan devlet için bir takım hizmetler beklenirdi. Miri Arazi de de; Osmanlı Devleti, bir toprağı fethettiğinde, ki bu toprağın hıristiyan toprağı ya da Müslüman toprağı olması önemli değildi, toprak boş bırakılmayıp ekilmek şartıyla eski sahiplerine verilir, bu topraklarda ziraat yoluyla elde edilne vergiler, direkt devlete değil de, o yerin geliri hizmet karşılığı kime verilmişse ona verilirdi. Toprağı boş bırakan, yani üretim yapmayan köylüden "çift bozan" vergisi alınır, eğer köylü toprağı üç yıl işlemeden bırakırsa, toprak elinden alınırdı. Miri toprakların en önemli bölümünü savaşlarda yararlılık gösteren kişilere verilen Zeamet ve tımarlar oluştururdu. Dirlik ismi verilen ve Osmanlı toprak yönetiminde genel adıyla tımar olarak bilinen bu topraklar, gelir açısından çoktan aza doğru; Has, Zeamet ve Tımar olarak sıralanırdı. )


- MIRILDAMAK ile/ve/||/<> FISILDAMAK


- MİRKELÂM[Fars. (AMİR, BAŞ, BEY)MÎR-İ KELÂM] ile ...

( KONUŞMAYI/SÖZÜ/SOHBETİ BAŞLATAN, BAŞLATACAK OLAN, BAŞLATMASI BEKLENEN | GÜZEL, DÜZGÜN, ZARİF KONUŞAN )


- MİRKET ile/değil ÇİZGİLİ FİRAVUN FARESİ


- MİRSÂD/MİRSAD[Ar. çoğ. MERÂSİD] ile MİRSÂT[Ar. çoğ. MERÂSÎ]

( Gözetme yeri. | İlk 3 sayısının başyazarı, Muallim Naci olan ve 26 Mart 1891'de yayımlanmış olan haftalık edebiyat dergisi. İLE Gemi demiri, lenger. )


- MİS'AR/MİS'ÂR[Ar. < MESÂİR] ile Mİ'SÂR/Mİ'SAR/Mİ'SARA[Ar.]

( Ateş küsküsü, ateş karıştırmaya yarayan demir. İLE Mengene. )


- MİS[Ar. < MİSK] ile MİS[Fars.]

( Hoş kokulu olan şey. İLE Bakır. )


- MİSAFİR[Ar.]/MİHMÂN[Fars.] ile KONUK

( KONUK, MİSÂFİR )


- MİSAFİR ile/ve/<>/değil/>< MUKÎM[< KIYÂM]

( 72 saat boyunca ağırlanan kişi. İLE/VE/<>/DEĞİL/>< Oturan, ikâmet eden. | 72 saatten daha uzun süre kalan misafir/kişi. )


- MÎSÂK[Ar. < SEVK] ile MÎSÂK[Ar. < VÜSÛK | çoğ. MEVÂSÎK]

( Sürme, sevk etme. İLE Sözleşme, antlaşma, yemin. )


- MİSAL(İ) ile HESAB(I)


- MİSÂL ile/>< SÂLİM

( İlk yazacı illet yazaçlarından biri olan sözcük. İLE/>< İçinde illet yazaçlarından [elif, vav, y e] biri bulunmayan sözcük. )


- MİSBÂH ile ...

( KANDİL, ÇERAĞ, SABAH GİBİ LATİF, AYDINLIK )


- MİŞFER/MEŞFER[çoğ. MEŞÂFİR] ile ...

( Devenin sarkık dudağı. )


- MISIR NİŞASTASI ile BUĞDAY NİŞASTASI

( CORN STARCH vs. WHEAT STARCH )


- MISIR PİRAMİDİ ile SÜMER PİRAMİDİ ile MAYA PİRAMİDİ


- MISIR PİRAMİTLERİ ile/ve/<> MAYA PİRAMİTLERİ[KUKULKAN/EL CASTILLO] ile/ve/<> BOLİVYA PİRAMİTLERİ

( PİRAMİT: Merkezdeki ateş. )

( Gize - Kahire - Mısır'da. İLE/VE/<> Chichen-Itza - Yucatán - Meksika'da. İLE/VE/<> Desaguadero'da. [La Paz'dan 70 km. Batı'da, Peru sınır geçişi olan yolu üzerinde.] )

( Keops [M.Ö. 2550], Mikerinos, Kefren [M.Ö. 2520], Sfenks, Sakkara [M.Ö. 2650], Maldum Snefru [M.Ö. 2000], Dahahur [M.Ö. 2600], Dahahur Snefru [M.Ö. 3000], Sakkara Pepi II [M.Ö. 2250]. İLE/VE/<> Uxmal Tapınağı ve Teotehuacan. İLE/VE/<> Tiahuanaco. )


- MISIR TAKVİMİ ile/ve/||/<> ÖMER HAYYAM TAKVİMİ

( En dakik takvimler. )


- MISIR YOLU ile/ve ÇİN YOLU

( Sanat tarihinin seçtiği yol. İLE/VE ... )


- MISIR'DA:
42 EYALET ile/ve/<> 42 TANRI


- MISIR ile ...

( KEM(KARANLIK) - NEFS[tasavvufta] )


- MISIR ile CİNMISIRI/CİNDARISI

( ... İLE Bir tür, ufak taneli mısır. )


- MISIR ile DARI

( Buğdaygillerden, gövdesi kalın, yaprakları büyük, boyu yaklaşık iki metre olabilen, eril çiçekleri tepede salkım durumunda, dişil çiçekleri yaprakla gövde arasında koçan biçiminde olan bir tarım bitkisi. | Bu bitkinin, koçan üzerindeki taneli ürünü. İLE Buğdaygillerden, tohumları, gereğinde buğday yerine gıda olarak kullanılan, kuraklığa dayanıklı bir bitki, akdarı. )

( ZEA MAYS cum PANICUM )


- MISIR ile HEDİK

( ... İLE Kaynatılmış mısır. )


- MISIR ile/||/<> KARA MISIR


- MISIR ile/ve MEZOPOTAMYA


- MISIR ile/değil SÜPÜRGE


- MİSK KEDİSİ ile MALABAR MİSK KEDİSİ

( ZEBÂD ile ZEBÂD-I MALABAR )


- MİSK KOKUSU ile/ve/değil/yerine DOST KOKUSU


- MİSKAL[Ar. çoğ. MESÂKÎL] ile MISKAL

( Yirmidört kıratlık bir ağırlık ölçüsü. [yüz arpa ağırlığındadır][ondört kırat, bir şer'î dirhemin karşılığıdır] | 1.43 dirhemlik ağırlık ölçüsü. İLE Parlatan, cilâlayan âlet. | İnce, zarif bir hatip. )


- MİSKET[Fr. < Ar.] ile MİSKET[Fr. < İt.] ile BİLYE[İt. < BIGLIA]

( Hoş kokulu meyveleri nitelemek için kullanılır. İLE Bomba ve şarapnellerin içinde bulunan kurşun ya da demir tanelerin adı. | Bilye. )


- MİSKET ile CİCOZ

( ... İLE Cam ya da toprak bilyelerle oynanan çocuk oyunu. | Bu oyundaki bilyelerin her biri. | [argo] Hiç yok. )


- MİSKET ile ZEYBEK

( ... İLE Özellikle Batı Anadolu efelerine verilen ad. | Efelere özgü, yerel oyun ve bu oyunun müziği. )


- MİSKİN/LİK ile/ve/<> BEZGİN/LİK


- MİSKİN ile KÜLKEDİSİ

( Çok uyuşuk olan kişi. | Hoş görülemeyecek durumlar karşısında tepki göstermeyen kişi. | Cüzzam hastalığına tutulmuş olan kişi. | Âciz, zavallı. İLE Çok üşüyen, ateşin yanından ayrılmayan kişi. | Uyuşuk, miskin kişi. | Sakin, yumuşak, uyumlu kişi. | Pasaklı, görgüsüz kadın. )


- MİSKİNLER TEKKESİ ile ...

( Karacaahmet'tedir. [1. ada] )


- MİSKOTU ile ...

( COMPOSITAE ARTEMISIALAXA[Lat.] = BİRİNCÂSF[Fars.] = MUGWORT[İng. Miskotu, koyunotu.] = ARMOISE[Fr. Miskotu, yabani karanfil.] = BEIFUSS[Alm.] )


- MİSL[Ar.] ile MESEL[Ar.]


- MİSL[Ar.] ile NAZÎR[Ar.]


- MİSL[Ar.] ile NİDD[Ar.]


- MİSL[Ar.] ile ŞEKL[Ar.]


- MİSL ile ...

( Benzer, kat. | Mikdar. | Ön, yan, huzur. | Tekrarlanan bir sayının toplamı. )


- MİSLEYN[Ar.] ile MUTTEFİKAYN[Ar.]


- MİSMA'/MİSMAA[Ar. < SEM | çoğ. MESÂMİ'] ile MİSMÂR[Ar. çoğ. MESÂMÎR]

( Kulak. | Hastanın, kalbini, göğsünü ve ciğerlerini dinlemeye yarayan âlet, siteteskop. | Kulaklık. İLE Çivi, mıh. | Kazık. )


- MİSSİRUKOFO ile ...

( Sikasso - Mali'de yaşayan yerel halk. )


- MİSTİK GİZLİLİK ile/değil/yerine EZOTERİK GİZLİLİK


- MİSTİK/LİK ile MİSKİN/LİK


- MİSTİK ile/ve AŞKIN


- MİSTİK ile BULANIK


- MİSTİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< EZOTERİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< FELSEFÎ

( Düzensiz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Düzenli. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Sürekli. )

( Aktarılmayan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Aktarılan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Paylaşılan. )

( [Su bulmak üzere] Kuyu/artezyen kazan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Yeraltındaki akarsuyu bulan/bilen. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Tüm suları, suların kaynağını sorgulayan/düşünen/arayan. )


- MİSTİK ile GNOSTİK

( Myster: Sır, Gizem. On: Kozmos, Varlık. Mysterion: Varlığın Gizemi. Mystic: Varlığın Gizemini Bilen )

( Gizemli. İLE İrfan Öğretisi(Hristiyan Gizemi olarak da geçer). )

( Mistik deneyim, gerçekliğin akıl-dışı ve doğrudan doğruya yaşanması demektir. )

( Mistik bilgi, hiçbir zaman salt gözlemle elde edilemeyen, ancak kişinin tüm benliğiyle olaya katılması sonucu yaşanan bilgi türüdür. )

( Mistik bilgiye ulaşmak demek, değişime uğramak ya da "bilmek", "değişmek" demektir. )

( MYSTIC vs. GNOSTIC )


- MİSTİK ile HİPNOTİK


- MİSTİK ile/ve MÂNEVÎ

( Aklımızın havalarını, arzu ve emellerini çıkarırsak, bu küre bizi kaldıramaz. )


- MİSTİK ile METAFİZİK


- MİSTİSİZM ile/ve DOĞALLIK


- MİSTİSİZM ile/ve HALK KÜLTÜRÜ


- MİSTİSİZM ile MİTOLOJİ


- MİSTİSİZM ile SUFİZM


- MİT/LER ile/ve DİN/LER


- MİT/MİTOS[Fr. < Yun.] ile/ve/||/<>/> MİTOLOJİ[Fr. < Yun.]/ESÂTÎR[Ar.]

( Tarih öncesine dayanan efsane. Dirimli öykü. Şiirsel felsefe. | Geleneksel olarak yayılan ya da toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren, tanrı, tanrıça, evrenin doğuşu ile ilgili imgesel, alegorik bir anlatımı olan halk öyküsü. İLE/VE/<>/> Mitleri, doğuşlarını, anlamlarını yorumlayan, inceleyen bilim. | Bir ulusa, bir dine, özellikle Yunan, Latin uygarlığına ilişkin mitlerin, efsanelerin tümü. )

( Antik Yunan'da Ksenophanes (M.Ö. 565-470), Homeros ve Hesiodos'un tanrısal mitos anlatımlarını eleştirmiş ve yadsımıştır. Bu eleştiri sonucunda mitler, din ve metafizikten arındırılmış ve bağımsız bir mitos öğretisi ortaya çıkmıştır. Ancak yaşamdan yansıtılarak oluşturulmuş mitoslar, bu kez, yaşamdan kopuk ansal kurgular biçimini almıştır. )

( Toplumların yaratıp yaşattığı mitler, geleneği yaşatmakla birlikte, özlem, umut ve beklentilerin yansıtıldığı bir geleceğin dünyası niteliğine de bürünmektedir. Bu tür mitler, gerçek yaşamın zorlukları karşısında bunalan bireylerin, özledikleri yaşamı kurmayı gelecek nesillere bıraktıkları birtakım tasarımlar niteliğindedir. Bireysel olarak ele alındığında mitos dönemi, ana rahminden konuşmanın başlamasına kadar geçen ve bebeklik süreci olarak adlandırılan döneme karşılık gelmektedir. )

( Bir mit duygusal bağlılık yönünden içi boşaldığında masala dönüşür. Duyguları etkileme gücünü yitirir. Ansal yorumlama ile de kurgu biçimini alır. )

( Mit ilk önce metafiziksel kozmogoni ile aşılmıştır. Artık mitsel simgeler arasındaki anlamlı bağ (ritus) yerini düşünceler arasındaki anlam bağına, mantık'a(düşünbiçim) bırakmıştır. Metafiziksel kozmogoni bir yandan felsefi spekülasyon biçimini alırken öte yandan miti dine dönüştürmüştür. Dinsel mit ise "tarih bilinci" ile aşılmıştır. Kişinin varoluşu, tarihsel bilinç yoluyla, gerçek ve olgusal kavranışına yükselmiştir. )

( Paganist (putperest) mitler, kişinin karşısında eşyayı, doğa parçalarını ve hayvanları yüceltmiş ve kutsallaştırmıştır. Buna karşın imgesel (imgetapar, hayalperest) mitler, doğaüstü imgeleri kişinin karşısında yüceltmiş ve kutsallaştırmıştır. Aydınlanmaya temel oluşturan mitler ise, insan yaşamını ve özellikle insan aklının tutsaklıktan ve yanılsamadan kurtuluşunu simgelemiş olanlardır. Ezoterik okullar bu tür mitlerden yararlanmışlardır. )

( Yaşamdan yansıtılarak oluşturulmalarına karşın mitler tarihsel değildir. Bir başka deyişle, tarihsel bir zaman ve mekân göstermezler. Mitlerin zamanı ve mekânı aşkındır. Mitler okunduğunda ya da ritüel eşliğinde canlandırıldığında, kişi mitsel zaman ve mekâna geçer. Mite katılır ve onu coşkuyla yaşar. Tarihsel olaylar bir kere olur ve geri dönüşsüzdür. Oysa mitler, canlandırılıp yaşanabilir. )

( Günümüzde, psikolojide ortaya çıkan gelişmeler, insan davranışlarının arkasında simgesel (arketipal) bir altyapının etkin olduğunu ortaya çıkarttığı için, mitos yeniden önem kazanmıştır. Artık mitosa, bir zamanlar olmuş bitmiş fantastik masallar gözüyle bakılmamakta, aksine, yaşayıp gelen ve halen yaşamakta olan, insan davranışlarını etkileyen ve yaşamın anlamlandırılmasında etkinliği olan bir öğe gözüyle bakılmaktadır. )

( Mitosu, bireyin duygu ve hayal dünyasında oluşan, gelişen bir psişik gereksinim olarak ele aldığımızda, modern toplumların modern mitlerin halen önemini koruduğu anlaşılmaktadır. )

( Mitoloji, evrendeki(insandaki/doğadaki) kaderi araştırma işidir. )

( Mitoloji, kişinin bulunduğu yeri anlamlandırma işidir. )

( Mitler yazıldıklarından itibaren mit olmaktan çıkmaya başlamıştır. )

( Mitte tipoloji yoktur, arkeler vardır. )

( Mitler, düzyazıya döküldüğü anda doktrindir. )

( Sanatçıların hazinesi. İLE/VE/||/<>/> Filozofların hazinesi. )


- MİT ile/ve KADER

( Kültürün alışkanlıklarımızdaki karşılığı. İLE/VE ... )


- MİT ile/ve KOLLEKTİF BİLİNÇALTI


- MİT ile/ve/<> KUTSAL/LIK


- MİT ile LEJANT

( ... İLE Zamanla şekil değiştirmiş tarih olayı. | Para ve madalyon gibi şeyler üzerindeki yazı. )


- MİT ile M.İ.T.

( ... İLE Milli İstihbarat Teşkilâtı. )


- MİT ile/ve/||/<> MASAL

( Evrenseldir. İLE/VE/||/<> Toplumsal öğeler egemendir. )

( Belirli ya da belirsiz bir zaman söz konusudur. İLE/VE/||/<> Zaman önemli değildir. )

( Olaylar, kısmen de olsa gerçeğe dayanır. İLE/VE/||/<> Olaylar düş ürünüdür. )

( Yer öğesi bazen gerçek, bazen de düşseldir. İLE/VE/||/<> Olaylar, düş ürünü yerlerde geçer. Ülkenin birinde geçmiş olması yeterlidir. )

( Bilgi vermeyi amaç edinmiştir. İLE/VE/||/<> Aktöre/ahlâk değerlerini öne çıkarır. Arkadaşlık, sadakat, vefâ gibi duygular, kavramlar öne çıkarılır. )


- MİT ile/ve/değil PROPAGANDA ARACI


- MİT ile/ve/<> PUT/TOTEM

( Doğru düşünmeyi engeller. İLE/VE/<> Doğru inancı engeller. )


- MİT ile/ve/||/<> SAKLAMA


- MİT ile/ve TARİH ÖNCESİ


- MİTİK TANRI İNANCI ile/ve PSİKOLOJİK TANRI İNANCI ile/ve TEOLOJİK TANRI İNANCI

( Halkın. İLE/VE "Aydın"ların. İLE/VE Teslim olanların. )

( TAGALOA: Söylencelerindeki en yüce tanrı. )


- MİTİK ile/ve İLÂHÎ


- MİTİK ile/ve/<> YİTİK


- MİTLER:
MISIR ile/ve/<> HİNT ile/ve/<> İBRÂNÎ ile/ve/<> YUNAN

( Varoluş'un öyküsünü anlatan/anlatır. İLE/VE/<> Gövdenin macerasını anlatan/anlatır. İLE/VE/<> Ruhun başına gelenleri anlatan/anlatır. İLE/VE/<> Aklın, aklî gelişimin ve akılsal ilke ile melekelerin öyküsünü anlatan/anlatır. )


- MİTOKONDRİ ile/ve/||/<>/< KLOROPLAST

( Gözelerde enerji üreten organel ve enerji üretim merkezi. İLE/VE/||/<>/< Bitki gözelerinde fotosentezi gerçekleştiren organel. )


- MİTOKONDRİ ile KLOROPLAST

( Gözenin enerji santrali olarak bilinen organeli. İLE Fotosentez için gerekli olan yeşil pigmentleri içeren organel. )


- MİTOKONDRİYAL DNA ile/ve/||/<> NÜKLEER DNA

( Anneden. İLE/VE/||/<> Babadan. | Göze çekirdeğinde bulunan ve iki ebeveynden de alınan genetik kalıtım. )

( Hem kız, hem erkek çocuğa X kromozomunu taşır. İLE/VE/||/<> Sadece erkek çocuğa Y kromozomunu taşır. )


- MİTOKONDRİYAL SOLUNUM ile GÖZESEL SOLUNUM

( Mitokondrilerde gerçekleşen ve besinlerden enerji üretilen bir süreç. İLE Tüm canlı gözelerinde gerçekleşen ve besinlerden enerji üretilen genel bir süreç. )


- MİTOLOJİ İLE İLGİLENMEK/UĞRAŞMAK ile/değil/yerine MİT(LER)'İ DENEYİMLEMEK

( Bilmek. İLE/DEĞİL/YERİNE Anlamak. )


- MİTOLOJİ ile/ve EFSANE ile/ve DESTAN

( İnsan ile insanüstü arasındaki ilişkileri konu alan anlatı. İLE/VE İnsanüstü varolanların yapıp-etmelerini konu alan anlatı. İLE/VE Bir kişinin olağanüstü kahramanlıklarını konu kılan anlatı. )

( Efsaneler varlık üzerine soru sorarak aşılır. )


- MİTOS ile/ve/||/<>/> EPOS ile/ve/||/<>/> LOGOS


- MİTOSİS ile MEİOSİS

( Göze bölünmesi sonucunda oluşan iki yavru gözenin ana göze ile aynı sayıda kromozoma sahip olduğu bölünme türüdür. İLE Eşeysel gözelerin oluştuğu bölünme türüdür ve yavru gözeler ana gözenin yarısı kadar kromozoma sahip olur. )


- MİTOZ BÖLÜNME:
HAYVAN GÖZESİNDE/HÜCRESİNDE ile/ve/||/<> BİTKİ GÖZESİNDE/HÜCRESİNDE

( image )


- MİTOZ BÖLÜNMEDE:
PROFAZ[BAŞLANGICI > PROFAZ SONU] ile/ve/<>/> METAFAZ ile/ve/<>/> ANAFAZ ile/ve/<>/> TELOFAZ

( image )


- MİTOZ[Fr. < AMITOSE]/KARYOKİNEZ[Fr. < CARYOCINESE] ile AMİTOZ[Fr. < AMITOSE]

( Çok gözeli canlılarda gözenin belirli evrelerden geçerek çoğalması. İLE Amip, akyuvar ve bazı bakterilerde göze bölünmesi yoluyla olan çoğalma. )


- MİTOZ ile MAYOZ

( Mitoz, gövde gözelerinin bölünme süreci. İLE Mayoz, üreme gözelerinin bölünme süreci. )


- MİYALJİ ile/||/<> ARTRALJİ

( Kas ağrısı. İLE/||/<> Eklem ağrısı. )


- MİYÂR ile MİHEKK/MİHENK/MEHENK

( Değerli madenlerde, yasanın istediği ağırlık, saflık ve değer deresini gösteren ölçü. | Ölçüt, ölçü. | [kimya] Ayraç. İLE Altın ya da gümüşün ayarını anlamaya yarayan taş. | Birinin, değerini, ahlâkını anlamaya yarayan şey, ölçü, araç. )


- MIYMINTI/LIK ile MİSKİN/LİK[Ar.]

( Kişinin sabrını tüketecek derecede yavaş ve mızmızca iş gören. İLE Çok uyuşuk olan. | Hoş görülmeyecek durumlar karşısında tepki göstermeyen. | Âciz, zavallı. | Cüzzam hastalığına tutulmuş olan. )


- MİYOKARD ENFARKTÜSÜ ile/||/<> ANGİNA PEKTORİS

( Kalp kasına giden kan akışının tamamen kesilmesi sonucu oluşan kalp krizi. İLE/||/<> Kalp kasına giden kan akışının geçici olarak azalması sonucu oluşan göğüs ağrısı. )


- MİYOKARD ENFARKTÜSÜ ile/||/<> ANGİNA PEKTORİS

( Kalp kasına giden kan akışının tamamen kesilmesi sonucu oluşan kalp krizi. İLE/||/<> Kalp kasına giden kan akışının geçici olarak azalması sonucu oluşan göğüs ağrısı. )


- MİYOKARDİT ile/||/<> ENDOKARDİT

( Kalp kasının yangılanması. İLE/||/<> Kalp iç zarının yangılanması. )


- MİYOKARDİT ile/||/<> PERİKARDİT

( Kalp kasının yangılanması. İLE/||/<> Kalp zarının yangılanması. )


- MİYOM ile POLİP

( Rahimdeki iyi huylu ur/lar. İLE Sindirim kanalı boşluğu içinde görülen iyi huylu doku kabarıklığı. )

( Her dört kadından birinde bulunmaktadır. [Dünyada, en çok 45 kg.'ya kadar olanı da görülmüştür.] İLE Bazı hallerde kansere dönüşebilir. Kalınbağırsakta daha sık olur. [Teşhis ve tedavisi endoskopi yöntemiyle yapılan, çıkarılarak kanserleşme tehlikesi önlenen polipler, tüm sindirim kanalı boyunca, en çok bağırsaklarda rastlanan lezyonlar olarak kabul edilir.] )

( Rahimde, her ay oluşabilen ve fakat atılan, 2 cm.lik, olağan fizyolojik kistlerden korkulmaması gerekmektedir. İLE ... )


- MİYOZ ile MİTOZ

( Eşeysel gözelerin bölünmesi süreci. İLE Gövde gözelerinin bölünmesi süreci. )


- MİZAÇ:
BİRİNCİL ile/ve/||/<>/> İKİNCİL


- MİZAÇ:
DENGESİZ ile/ve DENGELİ

( 8 ile/ve 1 )


- MİZAÇ(HASLET) ile/ve KARAKTER

( Doğuştan gelen özellikler. İLE/VE Sonradan oluşan kişisel özellikler. )

( Kişiler, iyi öğrenciler gibi, karakterlerini, açıklıkla ve devamlılıkla geliştirmelidir. )

( ĞARîZİTU'T-TAB ile/ve MUKTESEBETUN TUTBE' LEHA )

( TEMPERAMENT/DISPOSITION vs./and CHARACTER )


- MİZÂC ile/ve/<>/> BÜNYE ile/ve/<>/> DİMAĞ


- MİZAÇ ile/ve/||/<> İMTİZAÇ ile/ve/||/<> İSTİDÂD


- MİZÂC ile/ve/<> MEŞREB

( 12 çeşit. İLE/VE/<> 36 çeşit. )


- MİZÂH[Ar.] ile MUCÛN[Ar.]


- MİZAH ile/ve FIKRA


- MİZAH ile/değil MİZAÇ


- MİZAN el-HİKME ile/ve MİZAN el-HİKME ile/ve MİZAN el-HİKME

( Genel felsefe kitaplarının adı olarak bu ad kullanılır. İLE/VE İlm-i mantık'ın başka bir adıdır. Pek çok mantık kitabı bu adı taşır. İLE/VE Abdurrahman Hazinî'nin eserinin adıdır. Eser, çekim ve cisimlerin özgül ağırlıklarından bahseder. Modern döneme kadar konuyla ilgili en önemli çalışmadır. İngilizce çevirisi de vardır. )


- MİZAN[< VEZN] ile/ve NİZAM

( Farkta cem, cemde fark. | Terazi, ölçü aleti, tartı, ölçek. | Adâlet ve eşitlik. | Akıl, idrak. | Şeriat. | Hesap özeti. İLE/VE Düzen. )


- MİZAN[Ar. < VEZN] ile/ve/||/<>/>/< İZAN[Ar.]

( Ölçü. | Sağlama. [matematik] | Bir tüccarın, ticari durumunu, işinin genel sonucunu gösteren, belirli zamanlarda yaptığı hesap özeti. İLE/VE/||/<>/>/< Anlayış, anlama yeteneği. )


- MİZAN ile/ve USÛL/YÖNTEM


- MİZER ile FUTA[Ar.]

( ... İLE İpek peştemal. )


- MIZIKA SESİ ile/ve AKORDİYON/AKORDEON SESİ


- MIZIKA[İt.] ile/ve/değil/<> HAMUS

( Bando. | Armonika. İLE/VE/DEĞİL/<> Yakutistan'da, Şamanlar'ın çaldığı mızıka. )


- MİZMÂR ile ...

( OBUA )


- MIZMIZ/LIK (FELSEFE) ile/değil/yerine FELSEFE


- MIZMIZLANMAK ile SIZLANMAK


- MIZRAPLI ile/ve ŞELPE[ŞERPE değil!]/GUKKUK BOĞAZI

( ... İLE/VE Tellerin parmak çekişleriyle seslendirilmesi. )

( ... İLE/VE Bam telinin olmaması gereklidir. )

( ... con/e PİTSİKATO )


- MİZVÂCE ile HÜNSÂ

( Küçük küçük çiçeklerden oluşan ve kendinde hem dişillik, hem de erillik örgeni bulunan çiçek.[Nerkis çiçeği gibi.] )


- Mn ile Mo

( Manganez'in simgesi. İLE Molibden'in simgesi. )


- MNC ile TNC


- MOAI ile/ve MİNTANDİ

( Küçük ahşap figür. İLE/VE Sabuntaşından oyma figür. )


- MOBİLYADA ile KAPLAMADA


- MÖBİUS ŞERİDİ ile/ve KLEIN ŞİŞESİ


- MOD:
NESNE ile/ve/||/<> ÜST BİLİŞ


- MODA[İt.] ile AKIM


- MODA[İt.] ile/ve/değil DÖNEM


- MODA ile/ve DAYATILAN


- MODA ile/ve/||/<> MODERN


- MODA ile POPÜLER


- MODA ile STİL


- MODA ile TREND


- MODEL[Fr. < MODELE] ile KALIP[Ar. < KÂLİB]

( Resim, heykel vb. yapılırken baka baka benzetilmeye çalışılan nesne ya da kişi, örnek. | Bir özelliği olan nesne ya da kişi. | Biçim. | Giysi örneklerini içinde toplayan dergi. | Otomobil vb.nde tip. | Benzer. | Örnek olmaya değer kimse ya da şey, örnek, paradigma. | Manken. | Tasarlanan ürünün tanıtım ya da deneme amacıyla üretilen ilk örneği, prototip. İLE Bir şeye biçim vermeye ya da eski biçimini korumaya yarayan araç. | Biçki modeli, patron. | Genellikle küp biçiminde yapılan. | Gösterişli görünüş. | Biçim, durum. | Yenilikten uzak, özgün olmayan. )


- MODEL ile/ve ALGI DÜZENEĞİ

( MODEL vs./and PARADIGM )


- MODEL ile/ve İDOL


- MODEL ile ÖRNEK

( MODEL vs./and SAMPLE )


- MODELİ ELE ALAN DÜZEN ile/ve GÖZLEMİ ELE ALAN DÜZEN

( THE SYSTEM WHICH CONSIDERS THE MODEL vs./and THE SYSTEM WHICH CONSIDERS THE OBSERVATION )


- MODELLEME ile/değil ÖYKÜNME


- MODEMDE:
ADSL ile VDSL ile FIBER

( )


- MODERATO[İt.] ile ANDANTE[İt.]

( Tek başına kullanıldığı zaman, orta hızda bir tempoyu belirtir. | Başka bir terimle birlikte kullanıldığında, gösterilen temponun biraz yavaşlatılması gerektiğini anlatır. İLE Yarı yavaş, adagio ile andantino arası. )


- MODERN BİLİM ile/ve/değil/yerine ÇAĞDAŞ BİLİM


- MODERN BİLİM ile/ve/değil YENİ DOĞA FELSEFESİ

( COLINGWOOD'un DOĞA TASARIMI adlı kitabını da okumanızı salık veririz. )


- MODERN DÜŞÜNÜŞ/ANLAYIŞ/YAKLAŞIM ile/ve/değil/yerine/> POSTMODERN DÜŞÜNÜŞ/ANLAYIŞ/YAKLAŞIM

( Ya, ya da ilkesiyle/yaklaşımıyla. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/> Hem, hem de ve Ne, ne de ilkesiyle/yaklaşımıyla. )


- MODERN GELENEK ile/ve KLASİK GELENEK

( Hareket esastır. İLE/VE Sükûn esastır. )


- MODERN SANAT ile/ve YUNAN/KLASİK SANAT

( İzlenim. İLE Düşünce. )


- MODERN:
YENİ ile/ve/||/<>/> ÇAĞDAŞ


- MODERN ile/ve/değil/yerine ÇAĞDAŞ

( [not] MODERN vs./and/but CONTEMPORARY
CONTEMPORARY instead of MODERN )


- MODERN ile/ve/değil/yerine/||/<>/> GENİŞLETİLMİŞ


- MODERN ile YENİ

( MODERN vs. NEW )


- MODERNİZM ile BATI'LILAŞMA


- MODERNİZM ile/ve/değil MODERNİTE

( Modernitedeki çelişkilerin billurlaştırılması. İLE/VE/DEĞİL Modernizmi forma sokmak. )

( Kayıp. İLE/VE/DEĞİL Kazanç/kazanım. )

( Fransız protestanlığını anlamadan Modernizm'i anlamak olanaksızdır. )

( "Konuşmaları". İLE/VE/DEĞİL Kazanımları. )


- MODERNLEŞME ile/ve/||/<> "BATILILAŞMA" ile/ve/||/<> AYDINLANMA


- MODERNLİK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/> ÇARPIK KENTLEŞME


- MODERNLİK ile/ve/< MODERNLEŞME


- MODERNLİKTE:
KÂĞIT PARA ile/ve/||/<> ULUS ile/ve/||/<> ROMAN


- MODİST ile ŞAPKA YAPICISI

( Şapka yapıcısı. | Moda eşyası satan. )


- MODLAR:
| ÇOCUK ve İÇ EBEVEYN ve BAŞ ETME |
ile/ve/değil/yerine/||/<>/>
SAĞLIKLI YETİŞKİN


- MODÜL[Fr. < Lat.] ile MODÜLASYON[Fr.]

( Orantı ölçüsü. Bir yapının çeşitli bölümleri arasında orantıyı sağlamak için kullanılan ölçü birimi. | Çap, ölçü. | Herhangi bir mekanik özelliği belirten katsayı. | Bir uzay taşıtının, bütün yapısı içinde yer alan bağımsız bölüm. İLE Bir sesin yayınmasında ortaya çıkan yeğinlik, vurgu, ton değişinimlerinden her biri. | Bir dalganın, genlik, evre ve sıklığının bir yasaya göre zaman içinde farklılaşması. | Bir tondan, başka bir tona geçiş. )


- MOĞOLİSTAN'IN:
KUZEYİ/NDE ile/ve GÜNEYİ/NDE ile/ve ORTA BÖLÜMLERİ/NDE

( Ormanlar. İLE/VE Çöl. İLE/VE Bozkır. )


- MOHER ile LEN ile KEÇE

( %15 ile %50 ile %100 )


- MOKSHA-SANKALPA ile ...

( Sahte olandan kurtulma azmi. )


- MOKSHA[Sansk.] ile ...

( Dünyevi mevcudiyetten kurtuluş, özgürleşme. "Mukta", kurtulmuş insan. | Bağımsızlaşma, iç özgürlük. )


- MOL ile ...

( Bir nesnenin kendi moleküler ağırlığına dalton cinsinde eşit olan gram ölçüsü. [Avogadro sayısı kadar molekül içerir.] )


- MOL ile/||/<> MOLARİTE

( 6.022x²³ adet parçacık. İLE/||/<> Bir çözeltideki bir litrede bulunan mol sayısı. )


- MOL ile MOLEKÜL

( 6.022 x ^23 tane atom ya da molekül içeren miktar. İLE İki ya da daha fazla atomun kimyasal bağlarla birleşmesiyle oluşan yapı. )


- MOLA[İt.] ile TİRAMOLA[İt.]

( ... İLE Geminin rüzgârüstüne ya da rüzgâraltına dönmesi için yelkenlerin bazısını gevşetme, bazısını germe işlemi. | Makaraları birbirine kavuşan bir palangayı açıp uzatma işi. )


- MOLALİTE ile/||/<> MOLARİTE

( Çözücünün kilogramı başına mol sayısı. İLE/||/<> Çözeltinin litresi başına mol sayısı. )


- MOLEKÜL:
POLAR ile APOLAR


- MOLEKÜL ile/ve/||/<>/< ELEKTRON ile/ve/||/<>/< ATOM ile/ve/||/<>/< ÇEKİRDEK ile/ve/||/<>/< PROTON - NÖTRON ile/ve/||/<>/< QUARK ile/ve/||/<>/< PLANCK ile/ve/||/<>/< [HIGGS BOZONU?]

( 10üzeri-9 m. İLE/VE/||/<>/< 10üzeri-18 m. İLE/VE/||/<>/< 10üzeri-10 m. İLE/VE/||/<>/< 10üzeri-15 / 10üzeri-14 m. İLE/VE/||/<>/< 10üzeri-15 m. İLE/VE/||/<>/< 10üzeri-19 m. İLE/VE/||/<>/< 10üzeri-43 m. İLE/VE/||/<>/< ??? )


- MOLEKÜL ile/||/<> ETKİN/AKTİF TAŞIMA

( ... İLE/||/<> Az yoğun ortamdan, çok yoğun ortama geçen büyük moleküllerin enerji harcanarak taşınması. )


- MOLEKÜLER DİNAMİK ile/||/<> STATİK KİMYA

( Moleküllerin hareketlerini ve dinamik davranışlarını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Moleküllerin statik yapısını ve özelliklerini inceleyen bilim dalı. )


- MOLEKÜLER EKOLOJİ ile MİKROBİYOLOJİ

( Moleküler biyoloji tekniklerini kullanarak popülasyonlar ve topluluklar düzeyinde ekolojik soruları inceleyen bir bilim dalı. İLE Mikroorganizmaları inceleyen bir bilim dalı. Bu iki dalın kesiştiği noktada, moleküler biyoloji teknikleri, mikroorganizmaların biyoçeşitliliğini, dağılımını ve işlevlerini anlamak için kullanılmaktadır. )


- MOLEKÜLER KİMYA ile/||/<> ATOMİK KİMYA

( Moleküllerin yapısını ve özelliklerini inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Atomların yapısını ve özelliklerini inceleyen bilim dalı. )


- MOLEKÜLLERDE:
TİTREŞİM ile/ve/||/<> ÖTELEME ile/ve/||/<> DÖNME


- MOLLA HÜSREV MESCİDİ ile MOLLA HÜSREV MESCİDİ

( Fatih'te, Sofular semtindedir. İLE Fatih'te, Küçük Mustafa Paşa Caddesi'ndedir. )

( XV. yüzyılda, Şeyhülislâm Molla Hüsrev tarafından. [Sofular Mescidi adıyla da bilinir.] İLE XV. yüzyılda, Şeyhülislâm Molla Hüsrev tarafından. [Küçük Mustafa Paşa Camisi olarak da bilinir.] )


- MOLLA[Ar. < MEVLÂNÂ] ile MOLLA[Ar.] ile MOLA[İt.]

( [eskiden] Büyük kadı, büyük âlim. İLE [sonradan] Medrese talebesi. İLE Ara verme, dinlenme, duraklama. )


- MOLLA ile BEŞİK ULEMÂSI


- MOLLA ile/ve KULAK MOLLASI


- MOLTO ile ...

( ÖTEKİ YÖNDE )


- MOLYVOS ile/ve/<> SİGRİ

( Midilli'de bulunan bu kaleler, 450 yıl boyunca [1462 - 1912], Osmanlı denetimindeydi. )


- MOMENT:
"AN/KIPI/UĞRAK" ile/değil/yerine AŞAMA


- MOMENTUM ile/ve/||/<> AÇISAL MOMENTUM


- MONAD[1] ile/ve/||/<> DIAD[2] ile/ve/||/<> TRIAD[3] ile/ve/||/<> TETRAD[4] ile/ve/||/<> PENTAD[5] ile/ve/||/<> HEKSAD[6] ile/ve/||/<> HEPTAD[7] ile/ve/||/<> OGDOAD[8] ile/ve/||/<> ENNEAD[9] ile/ve/||/<> DECAD[10]


- MONAKO'DA:
ORDU ÇALIŞANI ile/değil ULUSAL ORKESTRA GÖREVLİSİ

( Monako Prensliği'nin ulusal orkestrasındaki görevli sayısı, ordusundaki çalışan sayısından daha fazladır. )


- MONARŞİ:
MUTLAK ile ANAYASAL


- MONARŞİ ile/değil/yerine/||/> BAŞKANLIK ile/değil/yerine/||/> PARLAMENTARİZM

( MONARCHY vs./but/||/> PRESIDENCY vs./but/||/> PARLIAMENTARISM )


- MONARŞİ ile SALTIK(MUTLAK) MONARŞİ


- MONDANİTE ile ...

( Sosyete insanı karakteri. | Sosyete ile ilgili şeylere düşkünlük. )


- MONET ile KLIMT


- MONET ile MANET

( 14 Kasım 1840 ? 05 Aralık 1926 ile 23 Ocak 1832 ? 30 Nisan 1883 )

( ... İLE "Kırda Yemek" tablosu. )

( Oscar Claude MONET ile Edouard MANET )


- MONET ile VAN GOGH


- MONİZM:
MATERYALİZM ile/<> İDEALİZM ile/<> TARAFSIZ MONİZM


- MONO MORFİZM ile POLİ MORFİZM

( Bir toplulukta bir genin tek bir aleli bulunması. İLE Bir toplulukta bir genin birden fazla aleli bulunması. )


- MONOFİZİT/LERB ile ...

( Hristiyanlık'ta, Hz. İsa'nın kimliği ve tabiatı hakkında bir görüş ve bu görüşe sahip olan kişi ya da bu görüşü savunan kiliseler. [Günümüzde, Asuri (Nasturi) ve Keldani Kiliseleri dışındaki öteki kiliseler Monofizit görüşe sahiptirler.] )


- MONOHİBRİT ile DİHİBRİT

( Tek bir karakter bakımından çaprazlama. İLE İki karakter bakımından çaprazlama. )


- MONOKOTİL ile DİKOTİL

( Tek çenekli bitkiler. İLE Çift çenekli bitkiler. )


- MONOLOG ile ...

( Bir kişi tarafından oynanan küçük komedi. | Yalnız başına konuşan bir kişinin sözleri. )


- MONOMER ile/||/<>/> POLİMER

( Tek birimden oluşan molekül.[Polimeri oluşturan tek birim.] İLE/||/<>/> Çok sayıda birimin birleşmesiyle oluşan büyük molekül. )

( Büyük moleküllerin yapı taşları olan küçük moleküller. İLE/||/<>/> Monomerlerin birleşmesiyle oluşan büyük moleküller. )


- MONOSAKKARİT ile/ve/||/<>/> DİSAKKARİT

( Tek şeker molekülü. İLE/VE/||/<>/> İki şeker molekülünün birleşimi. )


- MOORE AÇMAZI ile/ve/||/<> BEKLENMEYEN SINAV AÇMAZI ile/ve/||/<> BELİRLENMİŞ ÖĞRENCİ AÇMAZI ile/ve/||/<> INDY AÇMAZI


- MOORE AÇMAZI ile/ve/||/<> BEKLENMEYEN SINAV AÇMAZI ile/ve/||/<> YALANCI İLAÇ AÇMAZI


- MOR ile GÖĞEM

( ... İLE Yeşile çalar mor. )


- MORAL ÖNERME ile FELSEFİ ÖNERME


- MORARMAK ile/ve/||/<> CIBARMAK

( ... İLE/VE/||/<> Vurma nedeniyle/sonucunda morarma. )


- MORF ile/ve AMORF

( Şekil. İLE/VE Akıl, kavram. | Şekilsiz. )


- MORGANİT ile/||/<> HELİODOR

( Pembe ila turuncu renkte bir beril. İLE/||/<> Sarı renkte bir beril. )


- MORION ile/ve/||/<> HIGGS


- MORİTANYA'DA/TROBRİAND ADALARI'NDA:
ATAERKİLLİK ile/ve/değil/<> ANAERKİLLİK

( ... İLE/VE/DEĞİL/<> Moriler, anaerkil bir topluluktur.[Ancak kadın isterse boşanma gerçekleşir.] )


- MORKİNOS:
MAVİ YÜZGEÇLİ ile/<> SARI YÜZGEÇLİ ile/<> ÇİZGİLİ YÜZGEÇLİ ile/<> KOCAGÖZ


- MORS "(OLMAK/ETMEK)" ile/değil/||/<> MARS (OLMAK/ETMEK)


- MORS ABECESİ ile/ve/||/<> BREYL(BRAILLE) ABECESİ

( Işık ya da seslerin kullanılarak bilgi aktarılmasını sağlayan yöntem/abece. İLE/VE/||/<> Görme engelliler abecesi. )

( Hem görmeyen, hem de duymayan bir çocuğun, nasıl eğitilip yaşama katılabileceğini ve tek başına ayakta kalabileceğini, böyle bir durumun tüm zorlukları ve buna karşın olan çaba ve çözümlerini de ayrıntılarıyla gösteren, çok etkileyici ve çok başarılı bir film olan "Benim Dünyam" adlı filmi [Uğur Yücel - Beren Saat] izlemenizi salık veririz. )

( Mors Abecesi ve Metin - Mors Çeviricisi için burayı tıklayınız... )

( )

( Yıldızlararası(Interstellar) filmini de izlemenizi salık veririz... )

(

"Braille Abecesi ve Louis Braille'nin Öyküsü" yazısı için burayı tıklayınız... )

( DUMLUPINAR

"Delikanlı, Askeri Deniz Lisesi'ni kazanır ve Heybeliada'da okula başlar...

Bu arada, tanıştığı o Çanakkale'li kıza âşık olmuştur. Okulla beraber, aşkını büyüterek geliştirir. Arada mektuplaşmalar yazışmalar ve gün gelir, okul biter. Deniz Harp Okulu'nu da bitiren delikanlı, artık, Teğmen olmuştur.

Yine her zaman buluştukları kır kahvesinde buluşmak için randevulaşırlar. Önce delikanlı gelir, sonra da genç kız. Genç kız geldiğinde delikanlının yüzü düşmüş, yüzü asık onu beklemektedir. Genç kız, bu yüzü hiç beğenmemiştir. "Ayrılık zamanı geldi" diye düşünerek hazırlamıştır kendini. Önceki buluşmalardaki o heyecan, o sevinç, artık yoktur delikanlıda...

Usulca yanına yaklaşır ve "Hoş geldin" der. Kuru bir "sen de hoş geldin" diye aldığı yanıt, iyice hüzne boğmuştur genç kızı.

Artık bu aşkın sonuna geldiğini düşünerek sorar;

- "Senin bir sıkıntın mı var?"
- "Evet!"
- "Haydi söyle o zaman, her şeye hazırlıklıyım."v - "Yaa... Beni bir denizaltıya verdiler", der genç... Kızgınca...

Genç kız, artık rahatlamıştır. Sorunun kendi değil denizaltı olduğunu duyunca içinden bir ohh çeker.

- "Ne var bunda?" diye sorar genç kız.
- "Yaa öyle deme! Biz denizciler, gemideyken sevdiklerimizle haberleşemiyoruz. Denizaltıdan nasıl haberleşeceğiz?"

Ve delikanlı, üzgün bir sesle sorar genç kıza...

- "İstersen ayrılalım!"
- "Hayır! Asla! Ben, seni bırakmam!" diye yanıtlar genç kız.

Delikanlı, beklediği bu yanıtı alır almaz heyecanlanır ve elinde tuttuğu paketi kıza uzatır.

- "Sana armağan getirdim. Al!"
Kızın kalbi hızla atmaya başlar. Neredeyse duracak gibi olur ve içinde yüzük olduğunu tahmin ettiği paketi heyecanla açar ama şaşkınlıktan duraklar. Paketin içinde bir fener ve mors abecesini gösteren kitap bulunmaktadır. Kız, şaşkınlıkla yine sorar...

- "Bunlar da ne?"
- "Yaa biz Çanakkale boğazından denizaltı ile çok geçeceğiz ve geçişlerimiz hep yüzeyden olur. Sen de fenerle mors abecesini kullanarak sana haber verdiğim zamanlarda yazışırız. Olmaz mı?"
- "Bunlarla mı yazışacağız?" diye sorar genç kız, yeniden.
- "İstemiyorsan ayrılalım!" der delikanlı.
- "Yok! Hayır!" der genç kız... "Ayrılık yok! Yaşasın mors!" diye yineler delikanlıya.

Genç kız, mors abecesi üzerinde çalışmaya başlar. Tüm ayrıntılarıyla öğrenir ve kullanabilir seviyeye gelir artık. Birkaç gün sonra haber gelir delikanlıdan. Gelen iletiye göre beş gün sonra gece saat 01:00'de geçeceğini ve kendine ileti yazmasını, kendinin de ona ileti göndereceğini iletir. Genç kız, belirtilen zaman ve saatte pencerede hazır bekler. Gelibolu'da denizaltı denizden süzülerek geçerken, çevrenin zifiri karanlığında, uzaklardan bir yerden yanan ışık pırıltılarını fark eder güvertedeki komutan ve öteki subaylar... İçlerinden biri...

- "Bakın bakın! İleriden bir yerden ışık yanıp sönüyor" diye dikkat çeker.
- "Çabuk okuyun! Bakalım ne diyorlarmış?" diye emir verir komutan. Subaylardan biri heceleyerek okur...

- "S-e-n-i-s-e-v-i-y-o-r-u-m..."

- "Bu ne lan?"" diye sorar komutan.

Hemen yanında duran delikanlı Teğmen...

- "Komutanım. "O, benim sevgilim!" der en şirin haliyle...
- "Nedir oğlum bu?"
- "Komutanım. Mors abecesi kitabı armağan etmiştim ve ben geçince bana yazarsın demiştim. İşte o!" diye yanıtlar delikanlı Teğmen.
- "Vayy be aferin lan! Desene biz bunca zaman boğazları hep boş geçmişiz."
- "İzin verir misiniz komutanım. Ben de bir ileti göndereyim."
- "Neyle?"
- "Cep fenerim var komutanım." der delikanlı Teğmen.
- "Ne feneri? Aç yansıtıcıyı! Geç başına! Gönder iletini!" der komutanı Teğmen'e...

Yansıtıcıyı açan Teğmen, yanıp söndürürken, sanki Gelibolu'yu yakıp tutuşturuyordu aşkından... İlk kez böyle bir şeyle karşılaşan Gelibolu halkı ise sanki uzaylılar istila etmiş gibi heyecanlanmıştı Teğmen ile genç kızın aşkından.

Gelen iletileri heceleyerek kâğıda dökmeye çalışan genç kız, denizaltı geçtikten sonra elindeki kâğıdı okur.

"S-O-N-S-U-Z-A-K-A-D-A-R!" yazılıydı delikanlıdan gelen iletide.

Bu olay, tüm denizaltıcılar arasında duyulmuştu. Artık herkes delikanlı Teğmen ile genç kızın aşkını anlatıyordu...
Birkaç gün sonra bir haber daha gelir. "Bir hafta sonra gece saat 02:45'te pencerede ol! Ben geçiyorum. Bana ileti gönder. Ama dikkat et! Konvoy durumunda geliyoruz ve ilk denizaltıda ben varım. Sakın sırayı şaşırma!"

Genç kız yine belirtilen saatte pencerede bekler...

Gecenin karanlığında Ege Denizi'nden, Çanakkale Boğazı'na giren denizaltılar süzülerek ilerliyordu. Genç kız, fenerini yakıp söndürerek iletisini göndermeye başladı. Işıkları gören denizaltındaki denizciler...

- "Bakın bakın! Işık, yanıp sönüyor okuyun!"

"S-e-n-i-s-e-v-i-y-o-r-u-m"

- "Vay be! Duyduğumuz doğruymuş. Gerçekten böyle bir aşk varmış!" der denizaltının kaptanı Bahri Kunt.
- "İyi de bu kızın sevgilisinin denizaltısı öndeydi. İlk denizaltıydı. Niye bize ileti gönderdi ki?" diye kendi kendine seslice sormadan edemez kaptan.
- "Komutanım. Herhalde uyuyakaldı ya da sırayı şaşırmıştır." diye yanıtlar subaylardan biri.
- "Yahu geçip gideceğiz. Şimdi kız haber almazsa yanlış anlayacak. Rahat uyuyamaz... Nasılsa gecenin karanlığı. Kimse anlamaz. Açın şu yansıtıcıyı!" emrini verir kaptan Bahri Kunt.

Ve iletiyi gönderir...

"S-O-N-S-U-Z-A-K-A-D-A-R!"

Tarih, 04 Nisan 1953'tü...

O konvoyun 1. denizaltısının adı ise "Dumlupınar"dı...

Çanakkale'nin Nara burnu açıklarında, İsveç bandıralı ve buzkıran donanımlı Naboland gemisinin çarpması sonucu Çanakkale Boğazı'nın derin sularına az önce gömülmüştü...

Konvoydaki 2. denizaltı ise bunu hiç fark etmeden devam etmişti ve boğazdan ilk geçen denizaltı olmuştu... 81 denizcimiz ile beraber o genç delikanlı Teğmen...

"S-O-N-S-U-Z-A-K-A-D-A-R..." sürecek olan son uykularına dalıyordu...

Anılarına saygıyla... Mekânları cennet olsun... )

( MORSE CODE vs./and/||/<> BRAILLE )


- MORS ABECESİ ile/ve/<> PIRILDAK

( ... İLE/VE/<> Işık açıp kapayarak işaretler vermeyi ve anlaşmayı sağlayan aygıt. )


- MOTİVASYON ile PERFORMANS

( MOTIVATION vs. PERFORMANCE )


- MOTOR ile LOKOMOTİF


- MOTORSİKLET ile/ve/değil/yerine BİSİKLET


- MOTORUN İCADINDAN ÖNCESİ ile MOTORUNDAN İCADINDAN SONRASI


- MOUSE KULLANICISI ile/ve TOUCHPAD KULLANICISI

( Baylar.[El kullanımı yoğun olduğundan] İLE/VE Bayanlar.[Parmaklarını kullanımı yoğun olduğundan] )


- MOVE/MENT ile/ve/<> MOBILE ile/ve/<> MOTION

( Saf harekettir, öz olarak bir yörünge, bir doğrultu/güzergâh/rota(route) üzerinde izlenen harekettir. İLE/VE/<> Hareketin devinimidir, biçimsel harekettir, merkeze bağımlı yapısı vardır. İLE/VE/<> Kütlesel devinimdir. )


- MOZAİK[Fr. < MOSAIQUE] ile/değil/yerine BAĞDAŞTIRIM


- MOZAİK[Fr. < MOSAIQUE] ile FRESK [İt. < Lat.]

( Türlü renklerde, küçük küp biçiminde mermer, taş ya da pişmiş toprak parçalarının yan yana getirilmesiyle yapılan resim ve bezeme işi. İLE Yaş duvar sıvası üzerine, kireç suyunda eritilmiş madensel boyalarla resim yapma yöntemi. | Bu yöntemle yapılmış duvar resmi. )


- MOZAİK ile/ve/değil/yerine/||/<> AŞURE


- MR ile/ve/||/<> BT/CT(TOMOGRAFİ)

( Gövdenin yapısal anormalliklerini tespit etmede kullanılan manyetik alanlı ve radyo dalgalı bir görüntüleme aracı.[Daha çok tendon yaralanmalarında, omurilik sorunlarında, beyin tümorlerinde ve yumuşak bağ doku tespitlerinde kullanılır.][Manyetik alan kullanılır.][X-ray ışınları ve radyasyon kullanılmaz.][İşlemi, yarım saat kadar sürebilir.] İLE/VE/||/<> Daha çok kemik yaralanmalarında, ciğer ve göğüs sorunlarında ve kanser tespitlerinde kullanılır.[Radyasyon kullanılır.][Daha çok acil servislerde kullanılır.][İşlemi, yaklaşık beş dakika sürer.] )


- MRI ile/ve/||/<>/> fMRI

( RITA LEVI-MONTALCINI[22 Nisan 1909 - 30 Aralık 2012]
[1940'ta, MR'ı yapan kişidir.] )


- mRNA ile/ve/<> tRNA ile/ve/<> rRNA

( Messenger RNA. İLE/VE/<> Transfer RNA. İLE/VE/<> Ribozomal RNA. )


- MSP ile/ve/|| IBM NEXT-GEN ile/ve/|| GOOGLE AMBASSADOR

( Microsoft Student Partner. İLE/VE/|| IBM Next Generation. İLE/VE/|| Google Ambassador. )

( Kurumların, öğrenci temsilcilerinin yararlandıkları, uluslararası sistem, ağ ve program. )


- MSWATI ile ...

( Büyük dağ.[Swaziland dilinde][Krallarının kullandığı bir ad] )


- MÛ-ÇÎNE[Fars.] ile ...

( Cımbız. )


- MU'ÂDÂT[Ar.] ile MUHÂSAME[Ar.]


- MU'ÂDÂT[Ar.] ile MÜNÂVE'E[Ar.]


- MU'ÂRAZA[Ar.] ile İCRÂU'L-İLLET Fİ'L-MA'LÛL[Ar.]


- MU'ÂRAZA[Ar.] ile İLZÂM[Ar.]


- MU'ÂRAZA[Ar.] ile KALBU'L-MES'ELE[Ar.]


- MU'CİB[Ar. < ACEB] ile MÛCİB[Ar. < VÜCÛB] ile MÜCÎB[Ar. < CEVÂB]

( Hayrete/taaccübe düşüren, şaşkınlık veren, icâb eden. İLE Gereken, gerektiren. | Neden, vesîle. İLE Teklifi kabul eden, istenileni yapan, sorulana yanıt veren, icâbet eden. )


- MU'CİR[Ar.] ile MÛCİR[Ar. < ECR]

( Bir çeşit kadın başörtüsü. İLE Kiraya veren, îcâr eden. )


- MU'LİM[Ar. < ELEM] ile MU'LİN[Ar. < ALEN]

( Ağrıtan, sızlatan, inciten, elem veren. İLE İlân eden, genele bildiren, haber veren. )


- MÜ'MİN GIYBETİ ile/ve KÂFİR'İN GIYBETİ ile/ve MÜNÂFIK'IN GIYBETİ

( Yapar ve yaptığını kabul eder. İLE/VE Yapar ve yaptığını inkâr eder. İLE/VE Yapar fakat yaptığının gıybet olmadığına inandırmaya çalışır. )


- MÜ'MİN[< EMN] ile ...

( ÎMÂN ETMİŞ | KINAYAN KINAYANINDAN KORKMAYAN )


- MÜ'MİN ile MUHAKKİK(TAHKİK EHLİ)

( Elinden ve dilinden emin olan/olunan/olma. İLE ... )

( Mü'minin yüzü güleç olur. )


- MÜ'SÎ[Ar.] ile MÜSÎ[Ar. < SU]

( Kederli birini avutan. İLE Kötülükte bulunan, isâet eden. )


- MU'TÂDEN[Ar.] ile MU'TÂDÎ[Ar.]

( Alışıldığı üzere. İLE Alışılmış, her zamanki. )


- MU'TAZIB[Ar.] ile BİRBİRİNE YARDIM EDEN

( BİRBİRİNE YARDIM EDEN )


- MU'TEDİL[< ADL] ile ...

( NE AZ, NE ÇOK, ORTA HALDE BULUNAN | YAVAŞ, MÜLÂYİM, SERT OLMAYAN, İŞİ PEK İLERİYE GÖTÜRMEMİŞ OLAN | MÜNÂSİP, UYGUN, BİÇİMLİ | ILIMAN | NÖTR )


- MÜ'TEFİK[Ar.] ile MÜTTEFİK[Ar. < VEFK]

( Tersine dönen, dönmüş. İLE Bağlaşmış, birleşmiş, antlaşmış. | Düşüncede birlikte olan. )


- MÜ'TELİF[Ar. < ÜLFET] ile MUHTELİF/E[Ar. çoğ. HALEFE]

( Alışan, alışık, ülfet eden. | Uygun, denk. İLE Birbirine uymayan, birbirinin öteki ucu. | Türlü, çeşitli, çeşit çeşit. )


- MU'TEMİL[Ar.] ile MU'TEMİR[Ar. < UMRE]

( Zoru göze alarak tek başına iş gören. İLE Bir yeri ziyaret eden. | Kâbe'yi tavaf eden. )


- MÜ'TEMİN[Ar.] ile MÜTEMMİM/E[Ar. < TEMÂM]

( Güvenen, emniyet eden. İLE Tamamlayan, bitiren, itmâm eden. | Tümleç, herhangi bir sözcüğün anlamını tamamlayan. | Bütünler, bütün duruma getiren. )


- MU'TEZİL[Ar. < AZL] ile MU'TEZİR[Ar. < ÖZR]

( Topluluktan/toplumdan ayrılıp bir tarafa çekilen, îtizâl eden. İLE Özür dileyen. )


- MU'TÎ/A[Ar. < TÂAT] ile MU'TÎ[Ar. < ATÂ]

( Boyun eğen, itaat eden. | Bağlı. | Rahat. İLE Veren, îta eden. )


- RTECİ ile MÜLTECİ


- MUABBİR[< İBÂRET] ile ...

( RÜYÂ TÂBİR EDEN )


- MUÂD[Ar.] ile MUADD[Ar. < ADD]

( Geri çevrilmiş, iade edilmiş. İLE Hazırlanmış, îdâd olunmuş. )


- MUÂDÂ/T[Ar. < UDVÂN] ile MUÂDADAT[Ar.]

( Karşılıklı düşmanlık. İLE Yardım etme. )


- MUÂDİL[Ar. < ADL] ile MUADDİL[Ar. < ADL]

( Eşit, denk. | [fizik] Eşdeğer. İLE Eşit ve beraber kılan, düzelten, denkleştiren, tâdîl eden. )


- MUADİL ile İKÂME

( Denk, eşit, eşdeğer/li. İLE Yerine koyma, yerine kullanma. )


- MUAF ile/ve/<> MASUM


- MUAHEDE[< AHD | çoğ. MUÂHEDÂT] ile MUÂHEZE[< AHZ]

( Karşılıklı and içme. | Antlaşma. İLE Azarlama, paylama, çıkışma, darılma. | Tenkîd. )


- MUÂHEDE[Ar. < AHD | çoğ. MUÂHEDÂT] ile MUÂKADE[Ar. < AKD]

( Karşılıklı and içme. | Antlaşma. İLE Sözleşme yapmak, antlaşma, akid. )


- MUÂKADE[Ar. < AKD] ile/ve/||/<>/> MÜKÂTEB/E[Ar. < KETB]

( Sözleşme yapmak, antlaşma, akid. İLE/ve/||/<>/> Tamamlandığı zaman özgürleştirilmek üzere bedele bağlanan köle/lik. )


- MUALLAK TAŞ ile/ve KARA TAŞ[HACER'ÜL ESVED]


- MUÂLLAK/A[Ar. < ALÂKA]/SÜRÜNCEME[Ar.] ile MUALLÂKA/T[Ar. çoğ. MUALLÂKÂT]

( Asılmış, asılı, ta'lîk edilmiş. | Bir yere dayanmadan, havada, boşta duran. | Sürüncemede kalmış iş. | Bağlı. | Kesin olmayan. | Açık hece.[bâ] | Bir yazı biçimi. İLE İslâm'dan önce, Arap şairlerinin beğenilip Kâbe duvarına asılmış olan ünlü kasideleri. [7 ya da 9 tanedir] )


- MUALLÂK ile/ve "ASILI TUTMAK"


- MUALLAK ile MUAMMA


- MUALLEL[< İLLET] ile ...

( TA'LİL EDİLMİŞ, SAKAT, EKSİK )


- MUALLÎ[Ar.] ile MUALLİL[Ar. < İLLET]

( Yücelten, yükselten. İLE Neden, bahane ileri süren, ta'lîl eden. )


- MUALLİM-İ EVVEL ile/ve/<> MUALLİM-İ SÂNÎ

( Aristoteles. İLE/VE/<> Fârâbî. )


- MUALLİMHANE-İ NÜVVÂB ile/=/<>/> MEKTEB-İ NÜVVÂB ile/=/<>/> MEKTEB-İ KUZÂT

( Kadı yetiştirmek amacıyla açılan okullardı. )

( 1853 ile/=/<>/> 1884 ile/=/<>/> 1911 )


- MUAMELAT[Ar.] ile/ve/||/<> MÜNAKAHAT[Ar.]

( ... İLE/VE/||/<> Temizlemek, temiz/pak kılmak. )


- MUAMELE ile/ve/<> MÜKÂŞEFE

( Günlük yaşamın gerekleri/davranışları hakkındaki bilgilerin bilinmesi. İLE/VE/<> Manevi bilgilerin derinliğine ulaşma bilgisi. | Hakikat ehline, Allah sırlarının görünmesi, tevhîd delilleriyle halkta Hakk'ı görmek. | Meydana çıkarma. )


- MUAMMÂ ile LUGAZ

( Kişi adı üzerine bilmece. İLE Manzum bilmece. )

( Sadece esmaü'l-hüsna [Allah'ın isimleri] ve insan ismi gizlenir. İLE Bunların dışında her şey konu olabilir. )

( [Üslûplar farklıdır.] Soru sorulmaz. İLE "Nedir ol kim..." gibi ifadelerle başlar. Başka bir söyleyiş ile muammâ, âşıkâne, hikemî, tasvirî ve benzeri nitelikte şiirler ile yazılır, bu tarz şiirler içine gizlenir. )

( Başında bir isim yazılmamışsa çoğu zaman orada bir muammâ bulunduğunun farkına varmak olanaklı değildir. İLE Şiirin bir bilmece içerdiği açıktır. )

( ... İLE Daha uzun metinlerde bulunur. )

( Çözümü, lügaza göre çok daha zordur. Çünkü muammâyı çözme derin bir dikkat, keskin bir zekânın yanı sıra üç dil ile ilgili bilgi, geniş ve derin bir kültür gerektirir. İLE Çoğu zaman, keskin zekâya bağlıdır. )


- MUAMMA ile/ve TA'MİYE

( Kişi adı üzerine bilmece. İLE/VE Muamma yapmak. )


- MUARRİF[ÂRİF] ile MUARREF[ÂRİF]

( Tanımlayan. İLE Tanımlanan. )

( Tarif eden, etraflıca anlatan, bildiren. | Cami ve tekkelerde hayır sahiplerinin adlarını sayan ve dua eden müzezzin ya da derviş. İLE Tarif edilmiş, etraflıca bildirilmiş. | Bilindik, belirli, bilinen. | Harf-i tarif. | Sınırlı. )


- MUÂSARA/T[Ar. < ASR] ile MUHASARA[Ar. < HASR] ile MUÂSERE[Ar.]

( Çağdaşlık, başkalarıyla bir yüzyılda yaşamış bulunma. İLE Kuşatma, etrafını çevirme. İLE Güçlük. | Fakirlik. )


- MUÂSIR[Ar. < ASR] ile MUHÂSIR[Ar. < HASR]

( Çağdaş. İLE Kuşatan, saran. )

( ... avec ASSIÉGEANT )


- MUÂTTAL[Ar. < ATAL] ile MUATTAR[Ar. < ITR]

( Bırakılmış, tâtil edilmiş. | Kullanılmaz, battal. | Boş, işsiz. İLE Hoş kokulu, ıtırlı. | Ünlü bir lâle. )


- MUÂVENÂT[Ar. < MUÂVENET] ile MUÂVENET[Ar. < AVN | çoğ. MUÂVENÂT]

( Yardımlar, yardım etmeler. İLE Yardım, yardım etme. )


- MUAVİYE'NİN "DİNİ" ile/değil/yerine (Hz.) MUHAMMED'İN DİNİ


- MUÂYEDE ile ...

( BAYRAMLAŞMA )


- MUÂYENE[Ar. < MUÂVENET] ile MUAYYEN/E[Ar. < AYN]

( Gözden geçirme, yoklama. İLE Belirli. | Kararlaştırılan. )


- MUAZ BİN CEBEL CAMİİ ile ...

( Hz. Muhammed hayattayken tamamlanan 4. cami. )


- MÜBÂDELE[Ar. < BEDEL | çoğ. MÜBÂDELÂT] ile MÜBÂDERE[Ar. < BÜDÛR]

( Değiş-tokuş, bir şeyin, başka bir şeyle değiştirilmesi, trampa. | Ulemânın kadılık ve medrese değiştirmeleri.[1654'ten sonra bu söz yerine "mesafe" kullanılmıştır.] İLE Bir iş yapmaya girişme. )


- MÜBÂDİL[Ar. < BEDEL] ile MÜBÂDİR[Ar. < BÜDÛR]

( Başkasının yerine getirilmiş, bir şeye bedel tutulmuş, mübâdele olunmuş. | Türkiye'den gönderilen Rumlar'a karşı Yunanistan'dan gelen Türkler'e verilen bir ad. İLE Bir işe hemen girişen. )


- MUBÂH[Ar. < İBÂHA] ile MÂKUL[Ar. < AKL]

( İşlenmesinde, sevap ya da günah olmayan şey/iş. İLE Akıllıca, akla uygun, akıllıca iş gören, anlayışlı, mantıklı. )


- MUBAH[Ar. < İBÂHA] ile MÜSTAHAK[Ar. < HAKK]

( İşlenmesinde, sevap ya da günah olmayan şey/iş. İLE Karşılığını bulmuş, hak etmiş. )


- MUBAH[MÜBAH değil!] ile CÂİZ[< CEVÂZ]


- MÜBÂHESE ile/ve/değil/yerine/||/<> MÜNÂZARA

( Bir konu üzerine konuşma. | Toprağı kazmak. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Kurallara uygun olarak karşılıklı konuşma. | Bilimsel tartışma. )


- MUBAHHAL[Ar.] ile MUBAHHAR[Ar. < BUHÂR]

( Eli sıkı, cimri, pinti, bahîl. | Tebhîl olunmuş. İLE Buharlaşmış, buhar durumuna geçmiş. | Tütsülenmiş. )


- MÜBALAĞA İSM-İ FAİL ile/ve İSM-İ TAFTİL

( NASSARÛNE | NASSARÂNÎ | NASSÂRUN [MÜZEKKER] NASSÂRÂTÜN | NASSÂRATÂNÎ | NASSÂRATUN [MÜENNES] ile/ve ENSARÛNE/ENASİRÛ | ENSARÂNÎ | ENSARU [MÜZEKKER] NUSRAYÂTÛN/NUSARU | NUSRAYÂNÎ | NUSRÂ [MÜENNES] )


- MÜBÂNE[Ar. < BEDEL] ile MÜBÂREE[Ar. < BER]

( [eskiden] Talâk-ı bâinle boşanmış olan kadınlar. İLE Kadın ve erkeğin, birbirinden alacaklı ve verecekli olmamak üzere nikâhı bozmaları. )


- MÜBÂYÂ-I EŞYÂ ile NEFY-İ MÜLK ile HİBE


- MÜBDİ'[Ar. < BİD'AT] ile MÜBTÎ'[Ar. < BATÂET] ile MÜBZİ'[Ar. < BIZÂA/BIDÂA]

( Yeni şeyler bulan, söyleyen, îcâd eden, ibdâ eden. | Din işlerinde bid'at ehlinden olan. | Benzeri görülmemiş şiir söyleyen. İLE Ağır hareket eden, ağır davranıp geciken. İLE Kârı tamamen kendine kalmak üzere birine sermaye veren. )


- MÜBDİ'[Ar.] ile MÜBTEDİ'[Ar.]


- MÜBERKA[Ar.] ile MÜBERKAA[Ar.]

( Yüzü peçeyle örtülü, peçeli. İLE Başı beyaz olan kara, dişil koyun, marye. | Türk müziğinin en az altı yüzyıllık bir mürekkep makam. )


- MÜBERRED[Ar. < BERD] ile MÜBERRİD[Ar. < BERD]

( Soğutulmuş, tebrîd olunmuş. İLE Soğutan, soğutucu, tebrîd eden. )


- MÜBEŞŞER[< BEŞÂRET] ile ...

( TEBŞÎR OLUNMUŞ, KENDİNE MÜJDE VERİLMİŞ )


- MÜBEŞŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBEŞŞİR[Ar. < BEŞÂRET | çoğ. MÜBEŞŞİRÎN]

( Kendine müjde verilmiş, tebşîr olunmuş. İLE Müjdeci, muştucu, tebşîr eden. | Dört İncil'i yazanlardan biri. )


- MÜBEYYEN[Ar. < BEYÂN] ile MÜBEYYİN[Ar. < BEYÂN]

( Meydana çıkarılmış, açıkça söylenilmiş, açıklanmış, açıklayan, bildiren, tebeyyün etmiş. İLE Bildiren, açıklayan, meydana koyan. )


- MÜBEZZİR[Ar. < BEZR] ile MÜBEZZİR[Ar. çoğ. MÜBEZZİRÎN]

( Tohum ekecek âlet. İLE Gereksiz, yersiz harcayan, israf eden, tebzîr eden. )


- MÜBEZZİR ile MÜSRİF


- MÜBÎ'[Ar. < BEY] ile MÜBÎH[Ar.]

( Satılmış şey. İLE İzin veren, ibâha eden. )


- MÜBÎN[< BEYN < BEYÂN] ile ...

( HAYRI, ŞERRİ, İYİYİ VE KÖTÜYÜ AYIRAN | AÇIK, BESBELİRLİ, AÇIK SEÇİK İFADE EDİLMİŞ OLAN )


- MÜBREZ[Ar. < BÜRÛZ] ile MÜBRİZ[Ar. < BÜRÛZ]

( Gösterilmiş, meydana çıkarılmış, ibrâz olunmuş. İLE Gösteren, meydana çıkaran, ibrâz eden. )


- MÜBŞER[Ar. < BEŞÂRET] ile MÜBŞİR[Ar.]

( Müjdelenmiş, ibşâr olunmuş. İLE Müjdeleyen, ibşâr eden. )


- MÜBTEDÂ'[Ar. < BED] ile MÜBTEDA'/MÜBTEDE[Ar. < BED]

( Başlangıç, baş. | [dilb.] Özne.[ad tümcelerinde] İLE Aslında yok iken yeni çıkmış olan şey. )


- MÜBTEDÎ[Ar. < BED | çoğ. MÜBTEDİÎN, MÜBTEDİYÂN] ile MÜBTEDİ'[Ar. < BED]

( Bir şey öğrenmeye yeni başlayan. Acemi. İLE Yeni bir şey ortaya çıkaran, bir yenilik ortaya koyan. )


- MÜBTELÂ'[Ar. < BEL] ile MÜBTELA[Ar. < BELÂ] ile MÜBTENÂ/MÜBTENÎ[Ar. < BİNÂ]

( Yutulmuş, yenilmiş. İLE Düşkün, bağımlı.[kötü şeylere] | Tutkun, tutulmuş. İLE Kurulu, kurulmuş olan, ibtinâ eden. | Dayanan. )


- MÜBTELİ'[< BEL] ile ...

( Bir şeyi yutan; yiyen. )


- MÜBTESİM[< TEBESSÜM] ile GÜLÜMSEYEN, TEBESSÜM EDEN


- MÜBTÎ'[Ar. < BATÂET] ile MÜBTİL[Ar.]

( Ağır hareket eden, ağır davranıp geciken. İLE İptal eden, hükümsüz bırakan, bozan. )


- MÜCA'AD[< CA'D] ile ...

( Kıvırcık, kıvrılmış, lülelenmiş saç. )


- MÜCADELE ile/ve/değil/yerine/||/<>/< MÜZAKERE


- MÜCÂHEDE[< CEHD] ile ...

( UĞRAŞMA | NEFSİ YENMEYE YÖNELİK OLAN ÇALIŞMA )


- MÜCAHEDE ile/ve/değil/> MÜCADELE


- MÜCÂHEDE ile/ve/> MÜŞÂHEDE

( Önce mücâhede, sonra müşâhede! )

( Uğraş/emek/çaba olmadan gözlem olmaz. )

( Mücâhede olmadan müşâhede olmaz. )


- MÜCÂVEDET[Ar. < CÛD] ile MÜCÂVEZE[Ar.]

( Birine karşı kerem ve ihsân etme. İLE Sınırı aşma. | Bağışlama, göz yumma. )


- MÜCÂVERE[Ar.] ile İCTİMÂ'[Ar.]


- MÜCBER[Ar. < CEBR] ile MÜCBİR[Ar. < CEBR] ile MÜCEBBİR[Ar. < CEBR]

( Olunmuş, zorlanılmış, zorlanılan, icbâr olunan. İLE Zorlayan, zorlayıcı. İLE Çıkıkçı. )


- MÜCEDDED[Ar.] ile MÜCEDDİD[Ar. < CEDÎD]

( Yenilendirilmiş, yeni, yepyeni, tecdîd olunmuş. İLE Yenileyen, yenileyici, yeni bir şekil ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. )


- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile/ve/||/<> MUHYÎ[< HAYÂT]

( Yenileyen, yenileyici, yeni bir şekil ve sûret veren, tecdîd eden. | Dine yeni bir açı katan kişi. İLE/VE/||/<> İhyâ eden, dirilten, canlandıran, yaşam/hayat veren. )


- MÜCEDDİD[< CEDÎD] ile YENİLEYEN, YENİLEYİCİ, YENİ BİR ŞEKİL VE SÛRET VEREN | DÎNE YENİ BİR VECHE VEREN ZÂT

( YENİLEYEN, YENİLEYİCİ, YENİ BİR ŞEKİL VE SÛRET VEREN | DÎNE YENİ BİR VECHE VEREN ZAT )


- MÜCEFFEF[Ar. < CEFF] ile MÜCEFFİF[Ar. < CEFF]

( Kurutulmuş, suyu çekilmiş, nemi kalmamış, kurumuş, tecfîf olunmuş. İLE Kurutucu, tecfîf edici. )


- MÜCEHHEZ-İ MÂİYE ile ...

( Kurbağazehirigiller. [Fr. HYDROCHARIDÉES] )


- MÜCEHHEZ[Ar. < CİHÂZ] ile MÜCEHHİZ[Ar. < CİHÂZ]

( Donanmış, donatılmış, hazırlanmış, techîz olunmuş. İLE Donatan, techîz eden. | Armadar. )


- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCELLİD[Ar. < CİLD | çoğ. MÜCELLİDÎN]

( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Kitap ciltleyen, ciltçi. )


- MÜCELLED[Ar. < CİLD] ile MÜCEMMED[Ar. < CÜMÜD] ile MÜCENNED[Ar.]

( Ciltlenmiş, teclîd olunmuş. İLE Dondurulmuş. İLE Sıralanmış asker. )


- MÜCERREB[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİB[Ar. < TECRİBE | çoğ. MÜCERRİBÎN]

( Denenmiş, sınanmış, tecrübe edilmiş. İLE Deneyen, sınayan, tecrübe eden. )


- MÜCERRED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCERRİD[Ar.]

( Soyulmuş, çıplak, tecrîd edilmiş. | Tek, yalnız. | Karışık ve katışık olmayan. | [dilb./felsefe] Yalın, soyut. | Eski yazıda noktasız harflerle yazılmış manzûme ya da mensûre. | Bekâr. | Yalnız, ancak, fakat. İLE Ayıran, tecrîd eden. | Yalıtkan. )


- MÜCERRED[Ar.] ile TAAZZÜB[Ar. < AZEB] ile TE'EBBÜD[Ar.]

( Tek, yalnız. İLE Evlenmeyip bekâr kalma. İLE Ürküp çekinme. | Evlenmeme. )


- MÜCERRED/YALIN ile/||/<> NÂKIS/MENKÛS/EKSİKLİ ile/||/<> FASİH

( Türemiş ya da bileşik sözcüğe karşıt olarak, kök nitelikli bir anlambirim özelliği taşıyan sözcük. İLE/||/<> Ad ya da eylem çekimine girmekle birlikte ilişkin olduğu veznin tüm biçimlerini içermeyen sözcükler. İLE/||/<> Bozulmamış, öz dile ait sözcük. )


- MÜCERRED ile LÂTİF


- MÜCERRET ile/ve MÜSTAKİL


- MÜCEVHER ile MURASSA[Ar.]

( ... İLE Değerli taşlarla bezenmiş, mücevherle süslenmiş. )


- MÛCÎ[Ar. < VECÂ] ile MÛCİ'[Ar. < VECA]

( Ağrıtan, acıtan. İLE Elem veren. )


- MÛCİBE[Ar.] ile MU'CİBE[Ar.]

( Olumlu. İLE Şaşılacak, taaccüb olunacak. )


- MÛCİBE[İCAB] ile SÂLİBE[SELB]

( Olumlu[vücub(çoğul) <- vacib]. İLE Olumsuz. )


- MÛCİBUN Bİ'Z-ZÂT ile/ve FAİL-İ MUHTAR, KÂDİR-İ MUTLAK

( Filozoflar[Hukema] için. İLE Kelâmcılar[Mütekellimin] için. )

( Mutasavvıf için: Zâhirde Fail-i Muhtar, Kâdir-i Mutlak; Bâtında Mûcibin bi'z-Zât. )


- MÜCİDD[Ar. < CİDD] ile MÛCİD[Ar. < VÜCÛD] ile MÜCÎZ[Ar. < İCÂZET] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ]

( Çok çalışan. İLE Yeni bir şey oluşturan, icâd eden, vücut veren. | Düşünce ve anlam yaratan. İLE İzin veren, icâzet veren. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )


- MUCÎZ[Ar. < VECZ, VÜCÛZ] ile MU'CÎZ[Ar. < ACZ] ile MÛCİZ[Ar. < VECZ, VÜCÛD]

( İzin/icâzet veren. İLE Başkalarını, bir şey yapmada geri bırakan, acze düşüren. | Kimsenin yapamayacağı yolda olan. İLE Kısaltan, îcâz eden. | Kısa, toplu. )


- MUCİZE[Ar. < ACZ] ile TANSI, TANSUK

( ACİZ BIRAKAN, TANSI, TANSUK, ALLAH'IN EMRİYLE PEYGAMBERLER TARAFINDAN YAPILAN VE HALKI HAYRETTE BIRAKAN HÂRİKULÂDE İŞLER, HAREKETLER, HALLER )


- MUCİZE ile KERÂMET ile MAÛNET(Allah'ın yardımı/inâyeti.) ile İSTİDRÂC

( Peygamberlerde/n. İLE Velilerde/n. İLE Mü'minlerde/n. İLE Kâfirlerde/n. )


- MUCİZEVİ ile HIZLICA

( MAGICLY vs. INSTANTLY )


- MUCİZEVÎ ile/değil MİSTİK


- MÜCMEL ile/ve/değil/yerine/<> TAFSİL

( Kısa ve öz sözle anlatılmış. İLE/VE/<> Etraflıca, uzun uzun anlatma/açıklama. )


- MÜCTEBÂ[< CEBY] ile ...

( SEÇİLMİŞ, SEÇKİN )


- MÜÇTEHED[Ar. < TECRİBE] ile MÜCTEHİD[Ar. < CEHD]

( İçtihâd olunmuş. İLE Gücü yettiği kadar çalışan. | Âyet ve hadislerin şer'î hükümler çıkaran din allâmesi. )


- MÜCTEHİD[< CEHD] ile ...

( GÜCÜ YETTİĞİ KADAR ÇALIŞAN, ÇALIŞKAN | ALLAH'IN EMRİYLE ÇALIŞAN )


- MÜCTERÎ[Ar. < İCTİRÂ] ile MÜCTERİN[Ar.]

( Cesâret eden, cür'et eden. İLE Mesleğinde deneyimli, becerikli/mâhir olan. )


- MÜCTERR/E ile ...

( Geviş getiren, ictirâr eden. [İng./Fr. RUMINANT] )


- MÜDAFAA:
HATTI ile/ve/değil/||/<>/< SATHI


- MÜDÂFAA ile/ve MUHAFAZA


- MÜDAHALE EDEMEMEK ile/değil TAHAMMÜL EDEMEMEK


- MÜDAHALE ile "DARBE"


- MÜDAHALE ile/değil BEKLENTİ


- MÜDAHALE ile/ve/<> SINIRLAMA

( INTERFERENCE vs./and/<> LIMITING )


- MÜDÂHİL ile/ve/<> NÜFÛZ


- MÜDÂMELE[Ar.] ile MÜDÂMERE[Ar.]

( Yüze gülme, idâre etme. İLE Keder ve sıkıntı ile sabahlama. )


- MÜDÂMÎ[Ar.] ile MÜDÂNÎ[Ar.]

( Durmadan içki içen. İLE Yakın, eş, benzer. )


- MÜDÂRÂ[Fars.] ile MÜDÂMELE[Ar. < DEVÂ]

( Yüze gülme, dost gibi görünme. İLE Yüze gülme, idâre etme. )


- MÜDÂRÂ[Fars.] ile MÜDÂVÂ/T[Ar. < DEVÂ]

( Yüze gülme, dost gibi görünme. İLE Hastaya bakıp ilâç verme, devâ arama. )


- MÜDÂVÂ/T[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ]

( Hastaya bakıp ilâç verme, devâ arama. İLE İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. )


- MÜDÂVELE[Ar. < DEVLET] ile MÜDÂVERE[Ar. < DEVR]

( Devrettirme, elden ele gezdirme. | Döndürme, çevirme. | Fikir verme, konuşma. İLE Yönetme, döndürme. )


- MÜDÂVEME[Ar. < DEVÂM] ile MÜDÂVİM/E[Ar. < DEVÂM]

( Devam etme, bir yere her zaman gidip gelme. | Bir iş üzerinde aralıksız çalışma. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )


- MÜDÂVÎ[Ar. < DEVÂ] ile MÜDÂVÎM[Ar. < DEVÂM |çoğ. MÜDÂVİMÎN]

( İlâç veren, iyileştiren, devâ bulan. İLE Devam eden, bir iş üzerinde aralıksız çalışan. | Bir yere, sürekli gidip gelen. )


- MÜDÂVİM ile/ve BELEŞÇİ


- MÜDÂVİM ile FANATİK


- MÜDÂVİM ile/değil MUHİBBÂN


- MÜDD ile MÛD[Fars.]

( Mut, kara mut, batman türünden bir ölçek. İLE Tavşancıl kuşu. )


- MÜDDAHAR[DUHR] ile MÜDDAHİR[Ar. < DUHR]

( Biriktirilmiş, toplanıp saklanmış. İLE Biriktiren, toplayıp saklayan. )


- MÜDDEÂ[DA'VÂ] ile MÜDDEÎ[Ar. < DA'VÂ]

( İddia olunmuş, iddia edilen/olunan şey. | Dâvâ edilen şey. | Asılsız iddia edilen şey. | Sav, tez. İLE İddia eden, dâvâcı. | Bir yargıda ayak direyen. | İnatçı. )


- MÜDDEÎ[Ar. < DA'VÂ] ile MÜDDÎ[Ar.]

( İddia eden, dâvâcı. | Bir yargıda ayak direyen. | İnatçı. İLE [felsefe] ... [Fr. PROTENSIF] )


- MÜDDET-İ İDDET:
BOŞANMIŞ ile DUL ile GEBE

( 3 ay[üç âdet dönemi] İLE 4 ay, 10 gün. İLE Doğum ile kayıtlıdır. )

( Boşanmış bir kadının tekrar evlenebilmesi için beklemek zorunda olduğu süre. )


- MÜDDET[Ar.] ile ZAMAN[Ar.]


- MÜDEBBER/E[Ar. < DÜBÛR] ile MÜDEBBİR[Ar. < DÜBÛR | çoğ. MÜDEBBİRÂN, MÜDEBBİRÎN]

( Düşünce ile hareket edilmiş, tedbîr alınmış. | Özgürlüğü, efendisinin ölümüne bağlı bulunan köle. İLE Tedbir alan, tedbirli, düşünce ile hareket eden, düşünceli. | [eskiden] Kölesinin özgürlüğünü, kendi ölümünden sonraya bırakmış olan. )


- MÜDEBBİR ile/ve MÜDRİK


- MÜDEBBİR ile MUFASSIL


- MÜDENNES[Ar. < DENÂSET] ile MÜDENNİS[Ar. < DENÂSET]

( Kirletilmiş, tednîs edilmiş. İLE Kirleten, tednîs eden. )


- MÜDESSÎ[Ar. < DESÎSE] ile MÜDESSİR[Ar. < DİSÂR]

( Yolunu şaşırtan, baştan çıkaran. İLE Giyinmiş, bir örtüye bürünmüş. | Kur'ân-ı Kerîm'in 74. sûresi olup 56 âyettir. )


- MÜDEVVER[Ar. < DEVR] ile MÜDEVVİR[Ar. < DEVR]

( Döndürülmüş, tedvîr edilmiş. | Yuvarlak, tekerlek, değirmi. | Yeni bilançoya geçirilen hesap. İLE Döndüren, çeviren, tedvîr eden. )


- MÜDGAM[< DAĞM] ile ...

( Arka arkaya gelen iki sözcüğün, ilkinin son, ikincisinin baş harflerinin aynı olması. )


- MÜDHAL[Ar. < DAHL] ile MÜDHAR[Ar.]

( Girdirilmiş, sokulmuş, idhâl/dâhil edilmiş. İLE Hor, hakir görülmüş, idhâr olunmuş. )


- MÜDHAL[Ar. < DAHL] ile MÜDHİL[Ar.]

( Girdirilmiş, sokulmuş, idhâl/dâhil edilmiş. İLE Hor, hakir görülmüş, idhâr olunmuş. )


- MÜDHİL[Ar. < DAHL] ile MÜDHİR[Ar.]

( Girdiren, sokan, idhâl/dâhil eden. İLE Hor, hakir gören. )


- MÛDİ'[Ar. < VED] ile MUDÎ/E, MUZÎ'[Ar. < ZİYÂ]

( Emânet olarak bırakan/veren, tevdî eden. İLE Kaybeden, zâyi eden. )


- MUDİL[Ar. çoğ. MUDİLÂT] ile MUDİLL[Ar. < DALÂLET]

( Güç, zor, çetin. İLE Doğru yoldan çıkarıp eğri yola saptıran, dalâlete düşüren. )


- MÜDÎR[Ar. < DEVR | çoğ. MÜDÎRÂN] ile MÜDİRR[Ar. < İDRAR]

( Çeviren, bakan, idâre eden. | İdâre eden anlayan. | İdâre memuru. | Yönetici. | Bölgedeki en büyük memur. İLE İdrar veren/verici. )


- MUDİYY[Ar.] ile ZEHÂB[Ar.]


- MÜDMEC[Ar.] ile MÜDMİC[Ar.]

( İçine sokulmuş, idmâç edilmiş. İLE İçine sokturan, sızdıran, idmâc eden. )


- MÜDN[< MEDÎNE] ile ...

( Kentler/şehirler. )


- MUDRA ile ...

( Ellerin ve parmakların duruş şekilleriyle oluşturulan simgeler. )


- MÜDÜR ile/ve EMİN


- MÜEBBET ile AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET

( Hükümlünün yaşamı boyunca sürer, yasa ve Cumhurbaşkanı'nca çıkarılan yönetmelikte belirtilen sıkı güvenlik önlemlerine göre çektirilir. İLE Suçu işleyen yararına, cezayı hafifletecek takdirî nedenlerin var olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine de yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Öteki cezaların, altıda birine kadarı indirilir.[Takdirî indirim nedeni olarak, failin geçmişi, toplumsal ilişkileri, eylemden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın, suç işleyenin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi konular göz önünde bulundurulabilir. Takdirî indirim nedenleri kararda gösterilir.] )


- MÜECCEL[Ar. < ECEL] ile MÜECCİL[Ar. < ECEL]

( İleriye bırakılmış, peşin olmayan, ileride yapılmak üzere zamanı belirtilen, ertelenmiş, te'cîl edilmiş. İLE İleriye bırakan, erteleyen, te'cîl eden. )


- MÜEDDEB[Ar. < EDEB] ile MÜEDDİB[Ar. < EDEB]

( Terbiyeli, edepli, edeplendirilmiş, te'dîb edilmiş. | Okumuş, bilgili. İLE Bilgi ve terbiye veren, edeplendiren, te'dîb eden. )


- MÜEKKED SÜNNET ile/ve GAYR-I MÜEKKED SÜNNET

( Öğle namazının ilk sünneti. İLE/VE İkindi ve yatsının ilk sünnetleri. )

( MÜEKKED: Kuvvetle emr olunmuş. )


- MÜEKKED[Ar. < EKKED/VEKKED] ile MÜEKKİD[Ar. < EKKED/VEKKED]

( Sağlamlaştırılmış, te'kîd edilmiş. | Tekrar edilmiş, bir daha haber verilmiş, tenbih edilmiş. İLE Sağlamlaştıran, te'kîd eden. | Tekrar eden, bir daha haber veren, tenbih eden. )


- MÜEKKELÂT ile ...

( HÜSAMEDDİN, NECMEDDİN, BEDREDDİN, ŞEMSEDDİN, NUREDDİN, CEMÂLEDDİN, KEMÂLEDDİN )


- MÜELLEF[Ar. < ÜLFET] ile MÜELLİF[Ar. < ÜLFET]

( Kitap olarak oluşturulmuş, te'lîf edilmiş. | Yazılmış, toplanmış. | Bir yazı tarzı. | Uyumlu. İLE Kitap yazan, yapıt/eser sahibi. | Uyum gösteren, imtizâc ettiren. )


- MÜELLİF NÜSHASINI TESPİT EDEMEDİĞİMİZ BİR YAZMANIN EDİSYON KRİTİĞİNDE DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR

( Konunun tespiti yapılmalıdır. Bu tespit hocanın yardımıyla olabilir başka bir biçimde de olabilir. )

( Çalışmaya başlamadan önce müellif, sonra kitabının adının elimizde olması gerekir. )

( Sonra kataloglara bakılmalı, nüshalar tespit edilmelidir. )

( Nüshalar tespit edildikten sonra bu nüshalar kendi aralarında bir değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bu değerlendirme sonunda ana nüsha seçilmelidir. )

( Ana nüshayı tespit ederken dikkat edilecek hususlar:
a) Saha dikkate alınmalıdır. (Mesela, felsefe kitapları ile aritmetik kitapları.)
b) Günlük tecrübe ve sezgiler önemlidir.
c) Müstensihin kimliği ve istinsah tarihi önemlidir.
d) Kayıt türleri önemlidir. Müellifle alakalı olmayan kayıtlardır bunlar. (mukabele kaydı vs.)
e) Sunulan kişiler önemlidir. )

( Ana nüshayı tespit ettikten sonra öbür nüshalar bir sıraya konulmalıdır. (onların da kriterleri vardır.) Bu nüshalara ayrı ayrı semboller verilmelidir. )

( Sonra ana nüsha aynen kopya edilmelidir. Satır satır, ana nüshaya uygun olarak bu istinsah işi yapılmalıdır. )

( Daha sonra ana nüsha öbür nüshalarla yaprak yaprak kontrol edilmeli, farklılıklar çıkarılmalıdır. )

( Ana metin tam metin demek değildir. )

( Edisyon kritik bir metni bugünkü formel estetik yapıya uygun hale getirmektir. )


- MÜENNES ile/ve MÜZEKKER

( Dişil. İLE/VE Eril. )


- MÜESSER[Ar.] ile MÜESSİR[Ar. < ESER]

( Kendine bir şey etki/te'sir etmiş olan. İLE İz bırakan, etki/te'sir eden. | İşleyen, kararını yürüten. | Çok duyumsanan, içe işleyen. | Dokunan, dokunaklı. | Yapıt sahibi. | [kimya] Etken. )


- MÜESSES[Ar. < ESÂS] ile MÜESSİS[Ar. < ESÂS | çoğ. MÜESSİSÎN]

( Kurulmuş, kurulu, te'sîs edilmiş. İLE Kuran, temel atan, te'sîs eden. | Kuran, kurucu. )


- MÜESSİR ile MÜTEESSİR

( Etken. İLE Edilgen. )


- MÜESSİS[< ESÂS] ile ...

( KURAN, TEMEL ATAN | KURAN, KURUCU )


- MÜEVVEL[Ar. < TE'VİL] ile MÜEVVİL[Ar. < TE'VİL]

( Başka anlam verilmiş, yorumlanmış, te'vîl edilmiş. İLE Başka anlam veren, başka anlamla açıklayan, yorumlayan, te'vîl eden. | Rüya tâbir eden. )


- MÜEYYED[Ar. < EYD] ile MÜEYYİD[Ar. < EYD]

( Güçlendirilmiş, sağlam, te'yîd edilmiş. | Doğrulanmış. | Yardım gören. İLE Güçlendiren, te'yîd eden. | Doğrulayan. | Yardım eden. )


- MÜEZZİN[< EZAN] ile ...

( EZAN OKUYAN, KULAĞA HİTAP EDEN, ÇAĞIRAN )


- MÜFÂD[< FEVD] ile MÜFÂZ[< FEYZ]

( Kavram, anlam. İLE Bol, bereketli. )


- MÜFÂHARE[Ar. < EYD] ile MÜFÂHİR[Ar. < EYD]

( Karşılıklı övünme. İLE Övünen, fahr eden. )


- MÜFÂREZE[Ar.] ile MÜFÂRIK[Ar. < FARK] ile MÜFERRAK[Ar. < FARK]

( Bir şeyden kesilip ayrılma. İLE Ayrılan, ayrılmış, müfârakat eden. İLE Ayrılmış, tefrîk edilmiş. )


- MÜFEKKİRE ile/ve AKIL

( Düşünme yetisi/gücü. İLE ... )


- MÜFERRES[Ar.] ile MÜFERREŞ[Ar.]

( Farsça'laştırılmış. İLE Döşenmiş, tefrîş edilmiş. )


- MÜFERRÎ'[Ar. < FER] ile MÜFERRİH[Ar. < FERAH]

( Dal budak salan, tefrî eden. İLE İç açan/açıcı, ferahlık veren. )


- MÜFERRİD[Ar. < FERD] ile MÜFERRİT[Ar. < FART]

( Kendini, din işleriyle sınırlandırarak, bir yana çekilip Allah'a ibâdet etmekle meşgul olan. İLE Kısaltan, teksîr eden, tefrît eden. )


- MÜFERRİG[Ar.] ile MÜFERRİK[Ar. < FARK]

( Dolu kabı boşaltan. | Yemeği kurtaran. İLE Kısaltan, taksîr eden. )


- MÜFESSER[Ar. < FESR] ile MÜFESSİR[Ar. < FESR | çoğ. MÜFESSİRÎN]

( Açıklanmış, anlamı ancak açıklama ile anlaşılmış âyet ya da hadîs, tefsîr edilmiş. İLE Açıklayan, kısa şeyi genişletip anlamını ortaya çıkaran. | Kur'ân-ı Kerîm'i yorumlayana din âlimi. )


- MÜFETTEL[Ar. < FETL] ile MÜFERRİK[Ar. < FETİL]

( Fitilleştirilmiş, fitil gibi bükülmüş. İLE Büken, bükücü, teftîl eden. )


- MÜFHİM[Ar. < FAHM] ile MÜFHİŞ[Ar.]

( Ağız açtırmayan, susturan, yıldıran, ifhâm eden. İLE Kötü söz söyleyen. )


- MÜFÎK[Ar. < İFÂKAT] ile MÜFRİG[Ar. < FİRÂG]

( İyileşen hasta, ifâkat bulan. İLE Döken, dökücü, ifrâğ eden. )


- MÜFLİH[< FELÂH] ile ...

( FELÂH BULAN, HİDÂYETE ERDİRİLEN, SELÂMETE ÇIKAN )


- MÜFLİS ile/değil/yerine/>< MÜFLİK

( İflâs eden. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birinci sınıf şiir yazan şair. )


- MÜFRED(YALIN) ile MÜREKKEB(BİLEŞİK)

( Küllî anlam bir tek lâfızla gösterildiğinde "müfred" adını alır. İLE İki lâfız birleştirilerek gösterildiğinde "mürekkeb" adını alır. )


- MÜFRED ile MÜELLEF

( İnsan(İn-san)(İ-n-s-a-n). İLE Taş atan. )


- MÜFRED ile MÜFRED

( Yalın. İLE Tekil. )


- MÜFRED ile/ve TESNİYE ile/ve CEM'İ

( Tekil. İLE/VE İkili. İLE/VE Çoğul. )


- MÜFREZE[Ar. < FERZ] ile MÜFRİZ[Ar.] ile MÜFTERİK[Ar. < FARK]

( Bir askerî birlikten ayrılan kol. İLE Ayıran, ifrâz eden. | Virgül. İLE Ayrılan, iftirâk eden. | Dağılan, perişan olan. )


- MÜFRİD[Ar. < FERD] ile MÜFRİT/E[Ar. < FART]

( Tek başına bırakan. Yalıtıcı/izolatör. İLE Sınırı geçen, ileri vardıran, aşırı, ifrât eden. )


- MÜFTABİH ile/ve/||/<> MÜFTÂBİH

( Hakkında, fetvâ verilmiş olan. Kendiyle amel olunması icâb eden hüküm. İLE/VE/||/<> Müctehid âlimlerin ictihâdlarının kendiyle fetvâ. )


- MÜFTERÎ[Ar. < FERİYY] ile MÜFTERİH[Ar. < FERAH]

( İftira atan, kara çalıcı. İLE Şen, keyifli. )


- MÜFTERÎS[Ar. < FERS] ile MÜFTERİS[Ar.] ile MÜFTERİŞ[Ar.]

( Yırtıcı hayvan. İLE Fırsat bulan, fırsat bilen. İLE Secdede, iki kolunu yere koyan. )


- MÜFTİ/MÜFTÜ[< FETVÂ] ile ...

( İl ve ilçelerde, müslümanların dini işleri ve sorunları ile ilgilenen görevli. | Fetvâ veren, fetvâ emini. )


- MUGALATA[Ar. < GALAT | çoğ. MUGALATÂT]["ga" uzun okunur] ile MUGALLAT/A[Ar. < GALAT]

( Yanıltmak için, yanıltacak yönde söz söyleme. | Ağız kalabalığı. İLE Yanlış telâffuz edilmiş. )


- MUGALEBE[< GALEBE]/TEGALÜB ile ...

( GALEBE ÇALMAYA, ÜSTÜN GELMEYE UĞRAŞMA | GALİP, ÜSTÜN )


- MUGAYYEBÂT[< GAYB] ile ...

( GİZLİ, GÖRÜNMEZ ŞEYLER (LEDÜNNİYYÂT). LOKMAN SURESİNDE ile ABCDEF ( KIYAMETİN KOPACAĞI ZAMAN, YAĞMURUN YAĞACAĞI ZAMAN | ANA KARNINDA OLANLAR | ERTESİ GÜN BAŞA NE GELECEĞİ | İNSANIN NEREDE ÖLECEĞİ )


- MUĞLAK[Ar.] ile/değil/yerine/>< MUTLAK[Ar.]

( Anlaşılmaz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Salt, saltık, kesinlikle. )


- MUĞLAK ile MÜPHEM ile MECHUL ile MUAMMA

( Anlaşılması güç, anlaşılmaz, karışık, çapraşık. İLE Belirsiz. | Açık ve seçik olmadan. İLE Bilinmeyen. İLE Şiir sanatında harflerle yapılan bilmece/ler. )


- MUHABBET VE SAYGILI OLMAMAK/HÜRMETSİZLİK ile/yerine MUHABBET VE SAYGI/HÜRMET

( Önceki halden daha kötü duruma getirir. İLE/YERİNE Muhabbetsiz saygı bir yere ulaştırmaz fakat kişiyi bozmaz. )


- MUHABBET ile/ve/<> İLİM


- MUHABBET ile MAHABBET


- MUHABBET ile/ve MERHAMET


- MUHABBET ile/ve/<> MERHAMET ile/ve/<> ADÂLET

( LOVE vs./and/<> MERCY vs./and/<> JUSTICE )


- MUHABBETİN/AŞKIN DERECELERİ'NDE:
MEYL ile/||/<>/> ARZU ile/||/<>/> SAHÂBET ile/||/<>/> GARÂM ile/||/<>/> VEDÂD ile/||/<>/> ŞEGAF ile/||/<>/> TEFÎN ile/||/<>/> TEABBÜD ile/||/<>/> HULLET ile/||/<>/> IŞK

( Öteki dillerde bizim "muhabbet" gibi çok anlamlı bir sözcük var mıdır bilmem. Ama şu kadarını söyleyeyim... Bizi bilmek demek, biraz da bu sözcüğü tüm anlamlarıyla bilmek demek...

Muhabbeti; sevgi, aşk, sevdâ, dostluk, bağlılık, sohbet, yârenlik etmek anlamlarında kullanıyoruz. Birini sevdiğimizde ona muhabbet besleriz. Sevdiğimizle oturup konuştuğumuzda muhabbet etmiş oluruz. Bir erkek ile bir kadının birbirini tanımasına ve sevmesine vesile olanlara "muhabbet tellâlı" deriz. Ama konu tasavvuf olunca sözcük farklı anlamlar kazanmaya başlar.

Eskiler, muhabbeti, şiddetine göre on dereceye ayırmış. Öncesi ilgi duymak, sonrası muhabbetin şiddetiyle yok olmak olan muhabbet olmaz ise yolculuk da olmaz. Sırayla açıklayalım...

1. MEYL: Sözlükte bir yöne doğru yönelmek, eğilmek, eğik duruma gelmek anlamı verilmiş. Biz ise birine ya da bir şeye yönelmek, sevgi, ilgi göstermek, istek ve arzu duymak anlamlarında kullanıyoruz. Tasavvufta yolun en başındakilere muhib deriz. Muhib, ilgi duyan kişidir. Yolun başı ise ilgi duymaktır. O yüzden;

Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cânânına
Meyl-i cânân itmesin her kim ki kıymaz cânına


(Fuzûlî)

İlgi duymaya başladığımız anda yolculuğumuz başlar. Çünkü meyl ile başlayan yolculuğun sonu bu uğurda canını vermektir.

2. ARZU: Meyl, irâdeye yükselirse arzu adını alır. İrâdeye yükselmesi ise yâri istemek ile olur. Ama bunun da bir bedeli vardır.

Cân la’lin eyler arzû yâr içmek ister kanımı
Yârâb ne vâdîdir bu kim cân teşne cânân teşnedir


(Bâkî)

3. SAHÂBET: Benimseyip koruma, kayırma suretiyle sâhiplenme, sâhip çıkma anlamlarında kullandığımız sözcük, Arapça olmasına karşın anlamını Türkçe'de kazanmış. Kişinin arzu ettiği kişiye karşı, gönlünden bir akış, bir eğilim peyda olması sonucunda da korumaya, sahiplenmeye başlar.

4. GARÂM: Olağanüstü sevgi, şiddetli arzu ve iştiyâk, büyük aşk anlamına gelen garâm, sevginin gönle âdeta yapışmasıdır.

Cenap Şehabeddin;

Uyan ey bister-i sînemde yatan tıfl-ı garâm

derken âşık olmaya başladığını ya da âşık olmak arzusunu dile getiriyordu.

5. VEDÂD: Sevgi, dostluk, muhabbet anlamlarına gelen vedâd, muhabbetin saf ve katıksız durumu. Gönülden öteki eşya ve kişilere olan ilginin atılması durumu. Aynı sözcükten türeyen vedûd ise “Kullarını çok seven, onları lûtfa, ihsâna gark eden; sevilmeye lâyık ve müstahak yalnız kendi olan” anlamında Allah’ın adlarındandır.

6. ŞEGAF: Sevginin kalbi istilâ etmesi, aşırı sevgi, mecnûnca, çılgınca sevme. Kalp, sevilen şey dışındakilerden temizlenince bu sefer sevgi coşmaya başlar, kalbin tamamını fetheder, istilâ eder.

7. TEFÎN: Örümcek ağı demek olan tefîn, aşkın bir üst derecesi. Kalbin her yanını istilâ eden sevgi, kalpten taşmaya başlar. Kalpten taşmaya başlaması ise kontrolün aşk sahibinin elinden çıkıp aşkın eline geçmeye başlamasıdır. Öyle ki aşk, örümceğin ördüğü ağ gibi kişinin her tarafını kapsar, örer, onu âdeta sıkı sıkı bağlar.

8. TEABBÜD: Kul köle olmak, tapınmak anlamındaki teabbüd, kişinin artık aşkın elinde oyuncak olduğu haldir. Bu durumdaki âşığı, Hayretî şöyle anlatır:

Gam yeriz kan yutarız kûşe-i mihnette müdâm
Sanma biz kevser-i cennât-ı naîmin kuluyuz


9. HULLET: Gerçek dostluk anlamındaki hullet, sevgiliden başka kimsenin kalmadığı durumu açıklamak için kullanılır. Hullette iki özellik bulunur. Biri sadâkât yani doğruluk, öteki de samimiyet. Aşkın sondan bir önceki durumudur. Artık aşkın gerçek olduğundan, heves ya da yanılsama olmadığından emin olunmuştur.

10. IŞK: Muhabbetin en son hali ve en aşırı derecesidir. Halkanın tamamlandığı son zincir. Zât, sıfata meylettiğinde, kalpte ortaya çıkarak tüm damarlarda akıp tüm organlara yayılan aşırı muhabbet. Hallâc’ın her tarafı kesildiğinde, kanının yerlere Allah Allah diyerek akmasının nedeni de Züleyha’nın kanının Yusuf diye diye akmasının nedeni de budur. Işk öyle bir durumdur ki kişinin nazarında, sevdiğinden başka bir şey olmaz ve tüm ilgisini sevdiğine gösterir. Sadece gözleriyle ve gönlüyle değil baştan ayağa tüm âzâsıyla sevdiğini müşâhede eyler.

Tasavvuf, meyl ile başlayıp ışk ile biten bir yolculuktur. O yüzden,

Muhabbet bir kef-i Dâvud’dur pûlâdı mûm eyler
(Suzî-i Prizrenî)

ve

Muhabbet öyle bir sırdır ki bin setr et nihân olmaz
(Îzzet Molla)

Işk sahipleri nerede olursa olsun hemen bilinir.

Son sözü de Fuzûlî söylesin:

Aşk imiş her ne vâr âlemde
Muhabbetiniz daim, aşkınız bâkî ve dâim olsun.



İsmail Güleç (Prof.Dr.) | www.ismailgulec.net )

( Aşk Merdiveni [Diotima]





6. Basamak: Aşkın kendine duyulan aşktır. Kişi, güzelliği kendi biçiminde görür ve aşkın güzelliğini olduğu gibi sever. Her özel ve güzel olan, bu biçimle bağlantısı nedeniyle güzeldir.

5. Basamak: Genel olarak bilgiye duyulan aşktır.

4. Basamak: Yasalara ve kurumlara duyulan aşktır.

3. Basamak: Nefs sevgisidir. Bu, fiziksel özelliklerin bir kenara bırakıldığı, manevi ve ahlâkî güzelliğin sevgiyi tetiklediği aşamadır. Bu adımda, kişi, nitelikli zihinlere âşık olacaktır.

2. Basamak: Tüm güzel gövdelerin sevgisidir. Kişi, tüm gövdesindeki güzelliği görür ve farklılıkları sevmeyi öğrenir.

1. Basamak: Tek bir gövdenin sevgisidir. Bu aşk, belirli bir gövdeye duyulur. Fiziksel özelliklere duyulan bir istektir. )


- MUHACCEL ile ...

( Ayağı sekili, beyazlı at. )


- MUHACCİL[Ar. < HACLET] ile MUHÂCİR[Ar. < HİCRET]

( Utandıran, tahcil eden. İLE Göçmen, göç eden. Bir ülkeden ayrılıp, başka bir ülkeye yerleşen. )


- MUHÂCEZE[Ar.] ile MUACCİZE[Ar. < ACZ]

( Fısıldamak. İLE Sıkıntı verme, bıktırma, usandırma, tâciz etme. | Yapışkanlık, sırnaşıklık. )


- MUHÂDAA/T[Ar. < HAD] ile MUHÂDÂT[Ar.]

( Aldatma, oyun/hile etme. İLE Hediyeleşmek. )


- MUHADDAB[Ar. < HAD] ile MUHÂTAB[Ar. < HUTBE]

( Boyanmış, tahdîb olunmuş. İLE Kendine söz söylenilen. | İkinci kişi. | Eskiden, Şeyhülislâm tarafından, medresede yetişmiş kişiler arasından seçilen ve huzur derslerine katılan, en çok dört kişiden biri. )


- MUHADDED[Ar.] ile MUHADDED[Ar.]

( Sınırı çizilmiş, sınırlanmış, tahdîd edilmiş. İLE Derisi buruşmuş olan. )


- MUHADDİR/E[Ar. < HADR] ile MUHADDİR[Ar.]

( Uyuşturan, uyuşturucu, tahdîr eden. [Fr. NARCOTIQUE] İLE Kabartan, şişiren. )


- MUHÂDENET[Ar.] ile MUHÂDENET[Ar.]

( Dostluk, yakın arkadaşlık. İLE Barışma, barışık olma. )


- MUHÂDESE[Ar. < HADİS] ile MUHÂDEŞE[Ar.]

( Konuşma. | Birbirine öykü anlatma. İLE Tırmalama. | Zahmet, sıkıntı verme. )


- MUHÂFAZA ve/+ KÂR ile/değil/yerine/>< MUHÂFAZAKÂR/KORUYUCU


- MUHÂFAZA ile/ve için MERHAMET


- MUHÂFAZA ile/ve için SEVGİ


- MUHAFAZA ile MAHFAZA

( Koruma. İLE Koruyacak kap. )


- MUHAFAZAKÂR/LIK ile BAĞNAZ/LIK

( CONSERVATIVE/NESS vs. FANATIC/ISM )


- MUHAFAZAKÂR ile MUTAASSIB


- MUHAFAZAKÂR ile/ve/değil/<>/>< RADİKAL

( Gelecek kaygılı. İLE/VE/DEĞİL/<>/>< Gelecekten ümitli. )


- MUHAFAZAKÂRLIK ile/ve/||/<> TEPKİSELLİK


- MUHÂFIZ ile PASTAFOR

( ... İLE Kutsal simge muhâfızı. )


- MUHAKA ile ...

( Bir anlatı içerir, doğanın konuşmasını, yapısını içerir. )


- MUHÂKÂT[Ar.] ile MUHÂKÂT[Ar.]

( Birbirine öykü anlatma. İLE Birini, ahmak yerine koyma. )


- MUHÂKEME ile/ve/||/<>/> MÜZÂKERE


- MUHAKKAK Kİ ... ile/değil/yerine HERHALDE ...


- MUHAKKIK[< TAHKİK] ile MÜDEKKİK[< TEDKİK]

( Konuyu delilleriyle bilen, açıklayan. İLE Delillerine delil getiren. Kanıtın kanıtla ispatı. Kılı kırk yaran. )

( isbat el-mesele bi-el-delil İLE isbat el-delil bi-el-delil )


- MUHAKKIK[< TAHKİK] ile MÜTETEBBİ

( Konuyu delilleriyle bilen, açıklayan. İLE Bir konuyu dikkatle araştıran, irdeleyen, araştırıcı. )


- MUHÂL[Ar.] ile MÜMTENİ'[Ar.]


- MUHÂL[Ar.] ile TENÂKUZ[Ar.]


- MUHÂLAA[Ar.] ile MUHÂLÂT[Ar.]

( Kadının, kocasına, biraz mal vererek, birbirinden resmen ayrılmaları. | Karşılıklı boşanma isteği, kararı ve rızâsı. İLE Olanaksız, olmaz, olmayacak şeyler. )


- MUHÂLEFE[Ar. < HALF] ile MUHÂLEFET[Ar. < HALEFE] ile MÜÂLEFET[Ar. < ÜLFET]

( Birbirine karşı yemin etme, antlaşma. İLE Uygunsuzluk, aykırılık, muhâliflik. | Düşmanlık. İLE Alışma, kaynaşma, dostluk, sevgi. )


- MUHÂLEFET[Ar.] ile/>< MUHÂLESET[Ar.]

( Uygunsuzluk, aykırılık, muhâliflik. | Düşmanlık. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birbiriyle dost geçinme, dostluk ve iyi davranma. )


- MUHALEFET ile/değil/yerine İTİZAL


- MUHALLÂ[Ar. < HALÂ] ile MUHALLÂ[Ar. < HALÂ/HÂLÎ]

( Süslenmiş, süs yapılmış, donatılmış, tahliye olunmuş. İLE Boşaltılmış. | Süslenmiş, süs yapılmış. )


- MUHÂLLİM[Ar. < HİLM] ile MUALLİM[Ar. < İLM]

( Sakin. Yavaş kılan, halîm eden. İLE Öğreten, öğretmen, hoca, tâlim ettiren. | Muallim Naci'nin, 1886'da basılmış, Tercemân-ı Hakîkat gazetesinin edebî sayfasındaki şiirlere yazdığı tenkitleri topladığı bir yapıtı. )


- MUHÂLLİT[Ar. < HALT] ile MUKALLİD[Ar. < KALD | çoğ. MUKALLİDÎN]

( Karıştıran, tahlît eden. İLE Bir şeyi takan, kuşanan, boynuna asan. | Taklitçi. )


- MUHALLÜN-LEH[Ar.] ile MUHÂLÜN LEH[Ar.]

( Kendine helâl olan. | Boşadığı karısı, başka biriyle evlenip boşandıktan ve bir iddet devresi bekledikten sonra tekrar kendine dönmesi şer'an kabul edilen koca. İLE Alacaklı olan kişi. )


- MUHÂLÜN ALEYH[Ar.] ile MUHÂLÜN BİH[Ar.]

( Aleyhine gönderilen havaleyi kabul eden kişi. İLE Birine havale edilen mal. )


- MUHAMMER[Ar. < HİMÂR] ile MUHAMMER[Ar. < HAMR] ile MUAMMER[Ar. < ÖMR]

( Eşeğe benzetilmiş, eşek denilmiş, tahmîr olunmuş. İLE Mayalanmış, ekşiyip kabarmış. | Yoğurulmuş. Kaynayıp kıvamını bulmuş. İLE Yaşayan, yaşamış, ömür süren. )


- MUHAMMES[< HUMS] ile TARDİYE ile TAHMÎS[< HUMS] ile TAŞTÎR[< ŞATR]

( Aynı vezinde beşer mısralık bendlerden oluşan nazım biçimi. İLE Beş mısralık bendlerden oluşan ve az kullanılan musammat türü. İLE Bir gazelin her beyitinin başına aynı ölçüde üç mısra ekleyerek oluşturulan muhammes. | Beşinci mısrası birinci bendin dört mısrasıyla uyaklı olmayan muhammes. [Hüsn-ü Aşk - Şeyh Galip] İLE Gazelin her beyitinin arasına üç mısra eklenerek düzenlenen biçim. [bir gazeli taştir eden şair, mahlasını son beyitte söyler] )


- MUHAMMES[Ar.] ile MUHAMMES[Ar. < HUMS] ile MUHAMMEZ[Ar. < HAMZ]

( Ateş üzerinde kızdırılıp kurutulmuş, tahammüs edilmiş. İLE Beşli, beş katlı, tahmîs edilmiş. | Her bendi, beş mısrâlı olan manzûme. | Beşgen. [Fr. PENTAGONE] İLE Paslanmış, oksitlenmiş, hamızlanmış. )


- MUHAMMES[Ar.] ile MUHAMMES[Ar.]

( Usûl. İLE Beş parçası olan, beşli. | Beşgen. )


- MUHAMMES ile/ve MÜTEKERRİR ile/ve MUHAMMES-MÜTEKERRİR

( Divân şiirinde, beş mısralık kıtalardan meydana gelen nazım şekli. İLE/VE Birinci bendinin son mırası, öbür bentlerin sonunda olduğu gibi tekrarlanan murabba; son iki mısrası bentlerin sonunda tekrarlanan (muhammes) nazım şekilleri. İLE/VE Bu iki nazım şeklinin bir arada kullanılması sonucunda yazılmış olan şiir. )


- MUHAMMİR[Ar. < HAMR] ile MUHAMMİR[Ar.] ile MUHÂMÎ[Ar.]

( Mayalayan, ekşitip kabartan, tahmîr eden. | Yoğuran, mayalayan, kıvamını bulduran. İLE Kızdırıcı ilâç. İLE Savunan, koruyan, müdafaa eden. | Avukat. )


- MUHAMMIS[Ar.] ile MUHAMMIZ[Ar.]

( Tava. İLE Oksitleyen, humuzlayan. )


- MUHÂNET[Ar. < MUHÂN] ile MUHANNET[Ar.]

( İhânet eden, hain, alçak. İLE Mumyalanmış, tahnît olunmuş. )


- MUHÂRESE/T[Ar. < HİRÂSET] ile MUHÂREŞE[Ar.] ile MUHÂREŞE[Ar.]

( Koruma, muhafaza. İLE Kışkırtma, halkı birbirine düşürme. İLE Fitneleyip kavga çıkarma. )


- MUHÂRİF[Ar.] ile MAHDÛD[Ar.]


- MUHARREF[Ar. < HARF] ile MUHARREF[Ar.]

( Değiştirilmiş, üzerinde kalem oynatılmış, tahrîf edilmiş. İLE Bunak denilmiş, tahrif olunmuş. )


- MUHARRER[Ar.] ile MUKADDER[Ar.]

( Yazılmış olan. İLE Alna yazılmış olduğuna inanılan. )


- MUHARRİK[< HAREKET] ile MÜTEHARRİK[< HAREKET]

( Tahrik eden, harekete geçiren, oynatan. | Kışkırtan, ayartan, dürten. İLE Hareket eden, kımıldayan, oynayan. )


- MUHARRİK[Ar. < HARÎK] ile MUHARRİK[Ar. < HARK] ile MUHARRİK[Ar. < HAREKET]

( Yakan, tahrîk eden. İLE Çok yakan. | Çok hareket eden. | Pek susatan. İLE Hareket ettiren, oynatan. | Kışkırtan, ayartan, dürten. | [fels.] Devitken. | [kimya] Karmaç. )


- MUHARRİK ile/ve MÜTEHARRİK

( Hareket ettirici. İLE/VE Hareket eden. )


- MUHARRİK ile MÜTEHARRİK


- MUHARRİR ile KÂTİP


- MUHARRİS[Ar. < HIRS] ile MUHARRİŞ[Ar.] ile MUHARRİZ[Ar.]

( Hırslandıran, hırs ve istek artıran. İLE Tırmalayan, azdıran, tahrîş eden. | [biyoloji] İrkilten. [İng./Fr.: IRRITANT] İLE Kışkırtan, tahrîz ve teşvîk eden. )


- MUHASEBE ile/ve/||/<> MALİ İŞLER


- MUHASSAL[Ar. < HUSÛL] ile MUHASSAL[Ar. < HUSÛL]

( Elde edilmiş, hâsıl edilmiş, tahsîl olunmuş. | Sözün kısası, işin sonu, hâsılı, hulâsa. İLE Elde edilen sonuç. | [fizik] Bileşke. )


- MUHASSAN[Ar. < HISN] ile MUHASSEN[Ar. < HÜSN] ile MUHASSER[Ar.]

( Güçlendirilmiş, istihkâmlanmış. İLE Beğenilmiş, güzel, yararlı, hayırlı iş. İLE Hasret kalmış, tahsîr olunmuş. )


- MUHASSAR ile/ve MUHATTAB


- MUHAŞŞİ[Ar.] ile MUHAŞŞİ'[Ar.] ile MUHAŞŞÎ[Ar. < HAŞYET]

( Hâşiye yazayan, hâşiyeleyen. İLE Kibirlinin, kibrini kıran. İLE Korkutan, haşyete düşüren. )


- MUHAŞŞİM[Ar.] ile MUHAŞŞİN[Ar.]

( Keskinliği dolayısıyla sarhoş edici şey. İLE Gücendiren, öfkelendiren. )


- MUHASSIN[Ar.] ile MUHASSİN[Ar. < HASEN]

( Kale gibi korunaklı ve sağlam kılan. | Nâmâhremden saklayan. İLE Güzel kılan, güzelleştiren, tahsîn eden. )


- MUHÂT[Ar.] ile MUHÂT[Ar.]

( Kuşatılmış, etrafı çevrilmiş, ihâta olunmuş. | Bir şeyin içinde bulunan. İLE Sümük, sümüğe benzeyen yapışkanlı nesneler. )


- MUHÂTARA/LI[< HATAR] ile NETÂME/Lİ

( Söyleşme, konuşma, birbirine hitap etme. | [mecaz] Çekişme. | Tehlike. | Zarar, ziyan, korku. İLE Gizli bir tehlikesi olduğu sanılan, tekin olmayan. | Başına sık sık kaza gelen. )


- MUHÂVELE ile MUHAVERE[çoğ. MUHÂVERÂT]

( İsteme/taleb. İLE İki kişinin karşılıklı konuşması. )


- MUHAVERÂT ile KONUŞMALAR

( KONUŞMALAR )


- MUHÂYEE[Ar.] ile MUHÂYENE[Ar.]

( Bölüşme olanağı bulunmayan şeyi sıra ile kullanma. İLE Belirli bir zaman için kiralama. )


- MUHAYYEL[Ar. < HAYÂL] ile MUHAYYER[Ar. < HAYR]

( Hayal kurulmuş, tahayyül olunmuş. İLE Seçmeli, beğenmeye bağlı. | Beğenilmediğinde geri verilen eşya. | Türk müziğinin en eski ve en çok kullanılan makamlarından. )


- MUHAYYER ya da SÜMBÜLE ile MUHAYYERSÜMBÜLE

( Türk müziğinin makamları. )


- MUHAYYİL[Ar. < HAYÂL] ile MUHAYYİR[Ar. < HAYRET] ile MUHAYYİR[Ar. < HAYR]

( Hayal kuran, tahayyül eden. İLE Şaşırtan, hayret veren, hayrette bırakan. İLE İki şey arasında tercih edilmesini serbest bırakan. )


- MUHAYYİLE ile MÜTEHAYYİLE


- MUHAYYİLE ile/ve MÜVEHHİME

( Hayal yetisi. İLE/VE Vehim yetisi. )

( Yanyana koyar. İLE/VE Sıraya koyar. )


- MUHÂZARA[Ar. < HUZÛR | çoğ. MUHÂZARÂT] ile MUÂZALA[Ar.]

( Hatırda tutulan şeyler. | Edebî fıkralar, öyküler anlatma ve bunlar üzerine konuşma. İLE Bir beyitin anlamını, başka bir beyitle tamamlaması. )


- MUHÂZÂT[Ar.] ile MUHÂZÂT[Ar. < HİZÂ]

( Yüz yüze gelme. İLE Aynı hizâda bulunma, karşı durma/olma. )


- MUHÂZELE[Ar.] ile MUHÂZERE[Ar.]

( Aşağılık, hakirlik. İLE Birbirini korkutma. )


- MUHÂZÎ[Ar. < HİZÂ] ile MUHÂZÎ[Ar. < HİZÂ] ile MUHAZZİ'[Ar.] ile MUHÂDİ'[Ar. < HAD, HID]

( Birbirinin karşısında ve aynı sırada bulunan. | Paralel. İLE Birbirinin karşısında bulunan, karşı sırada bulunan. İLE Ot ve saman kesmeye yarayan bir çeşit tarım makinesi. İLE Hile yapan, aldatan. )


- MUHAZZİL[Ar.] ile MUHAZZİR[Ar.]

( Alçaklık, bayağılık içinde bırakan, tahzîl eden. İLE Sakındıran, tahzîr eden. )


- MUHBİR[Ar.] ile/değil MUHABİR[Ar.]

( Haber ulaştırıcı/veren. | Yasadışı olan bir durumu, yetkili oruna bildiren. İLE/DEĞİL Basın ve yayın kurumlarına haber toplayan, bildiren ya da yazan kişi. | Herhangi bir kuruluşun çalışmasıyla ilgili olarak, merkezle başka bir ülke arasında bağlantıyı sağlayan görevli. )


- MÜHDER[Ar. < HEDER] ile MÜHDİR[Ar. < HEDER]

( HEDER: Karşılığını alamama, boşa gitme, ziyan olma. )

( Dökülen, akıtılan. İLE Döken, akıtan, heder eden, ihdâr eden. )


- MUHDES[Ar.] ile MEF'ÛL[Ar.]


- MÜHDİ[Ar. < HEDİYE] ile MÜHDİR[Ar. < HEDER]

( Hediye veren/gönderen, ihdâ eden. İLE Döken, akıtan, heder eden, ihdâr eden. )


- MUHDİS ile CÜNUB

( Abdesti olmayan. İLE Gusl abdesti olmayan. )


- MÜHELHEL[< HELHEL] ile ...

( Zarif, şık giysi. | Güzel şiir, söz. )


- MÜHELHİL[Ar.] ile MÜHELLİL[Ar. < TEHLÎL]

( Bir şeyi, nâzik ve lâtif yapan. | Nâzik ve lâtif söz söyleyen. İLE "Lâ ilâhe ill-Allah" diyen, tehlîl eden. )


- MÜHENDİS MİMAR ile RESSAM MİMAR

( ENGINEER ARCHITECT vs./and/<> ARTIST ARCHITECT )


- MÜHENDİS/LİK ile/ve/<> MİMAR/LIK

( Mimarlık Almanağı )

( ... ile/ve/<> BENNÂ )

( ... ile/ve/<> DÜLGER )

( ENGINEER vs./and/<> ARCHITECT )


- MÜHENDİSLİKLERDE:
İŞLETME ile EKONOMİ ile ENDÜSTRİ

( )


- MÜHEYMİN[Ar.] ile RAKÎB[Ar.]


- MÜHEZZEB[Ar. < HEZB] ile MÜHEZZİB[Ar. < HEZB]

( Düzeltilmiş, yoluna koyulmuş, tehzîb olunmuş. İLE Düzelten, yola koyan, terbiye eden, tehzîb eden. )


- MUHİBB[< HUBB] ile SEVEN, SEVGİ BESLEYEN, DOST

( SEVEN, SEVGİ BESLEYEN, DOST )


- MUHİBBÂN/MUHİPLER ile/ve/değil/||/<>/> MÜNTESİB

( Bir tarikatın, tarikattan olmamasına karşın taraflısı olanlar. | Sevenler, saygı besleyenler, dostlar. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Bir yere, birine bağlanmış, kapılanmış, intisap etmiş olan kişi, derviş. | İlgili. )


- MUHÎL[Ar.] ile MUHİLL[Ar. < HALEL]

( Aktaran, havale eden, ihâle eden. | Borcunu, başkasının borcuna aktaran. İLE Dokunan, sakatlayan, bozan, ihlâl eden. )


- MÜHİMM[Ar. < HEMM] ile MÜHÎN[Ar. < HEVN]

( Önemli, ehemmiyetli. | Düşündüren, düşündürücü. | Gerekli. İLE İhânet eden, hor gören. | Hor, hakir, alçak. | Hayin. )


- MÜHİMME ile CÜZZÎ


- MUHİSS[Ar. < HİSS] ile MÛHİŞ[Ar. < VAHŞET]

( Duyuran, hissettiren. İLE Korku ve dehşet veren, korkutan, ürküten. )


- MUHİT-İ DAİRE(ÇEMBER) ile/ve/< DAİRE(< DEVİR)


- MUHİT[Ar. < HAVT] ile/ve ATLAS

( Okyanus. | Kapsayıcı. )


- MUHKEM ile/ve MÜTEŞÂBİH


- MÜHLET ile MÜDDET[< MEDD]

( Başı ve sonu belirli bir gün/saat ile belirlenmiş olan. İLE Geniş ve tüm süreci yansıtan/düşündüren kavram. )

( Süre, varolmanın belirsizce sürmesidir. )

( Bir işin yapılması için verilen zaman. Bir işi, belirli bir zaman için geri bırakma. İLE Zaman, vakit. | Bir şeyin uzayıp sürdüğü zaman. | Belirli bir zaman/vakit. )

( ... ile BERHE )

( ... vs. DURATION )

( ... cum DURATIO )


- MUHLİS[Ar.] ile MUHLİS[Ar. < HULÛS]

( Saç ve sakalına kır düşmüş kişi. İLE Katkısız, hâlis. | Dostluğu, samimiyeti ve hali içten, gönülden olan. [eskiden, büyükten küçüğe yazılan resmî yazılarda, bir nezâket dili olarak "ben" anlamına gelen, "muhlisiniz" şeklinde kullanılırdı] )


- MUHLİS ile/ve MUHLÂS


- MÜHMEL[Ar. < HEML] ile MÜHMİL[Ar. < HEML]

( Boşlanmış, bakılmamış, bırakılmış, ihmâl edilmiş. | Abecede, noktasız harf. | Anlamsız, boş söz/tümce. İLE Boşlayan, bırakan, savsaklayan, ihmâl eden. )


- MÜHMEL[Ar.] ile HEZEYÂN[Ar.] ile HEZER[Ar.]

( Anlamsız ve boş söz. İLE Saçma sapan konuşmak. İLE Dil sürçmesi. )


- MÜHMELE ile MAHSURA


- MÜHR-Ü HÜMÂYÛN ile/||/<> TUĞRA ile/||/<> SERİR

( Padişah mührü. İLE/||/<> Osmanlı padişahlarının imza yerine kullandıkları, özel bir biçime sahip simgeselleşmiş işaret. İLE/||/<> Padişahlarının makam koltuğuna verilen ad. )


- MUHRİB[Ar.] ile MUHRİB[Ar. < HARÂB | çoğ. MUHRİBÎN]

( Torpidoları avlamaya yarayan ve çok hızlı giden bir çeşit küçük savaş gemisi. İLE Yıkan, harâb eden. )


- MUHSIN/MUHASSIN[Ar.] ile MUHSİN[Ar. < HASEN]

( Kale gibi korunaklı ve sağlam kılan. | Nâmâhremden saklayan. İLE İyilikte, bağışta bulunan. )


- MUHTÂL[Ar. < HİLE] ile MUHTAL[Ar.] ile MUHTÂL[Ar. < HATL]

( Hileci, dalavereci, dubârâcı. İLE Havaleyi alan kişi. İLE Kibirli, büyüklük taslayan. )


- MUHTASAR ile TELHİS

( Elemeli. İLE Elemesiz. )

( ... İLE Özet, özetleme, kısaltma. | Sadrazamın bir sorunu kendi düşünceleriyle birlikte özet olarak yazıp sultana sunduğu kâğıt. )


- MUHTATIB[Ar. < HATAB] ile MUHTATIB[Ar. < HATAB]

( Nikâhla isteyen, ihtitâb eden. | Hutbe okuyan, nutuk veren. İLE Odun kesen ya da toplayan. | Baltalık. )


- MUHTAZI'[Ar.] ile MUHTAZIR[Ar. < HUZÛR]

( Alçakgönüllülük gösteren, boyun eğen. İLE Can çekişen, ihtizar durumunda bulunan. )


- MUHTEBER[Ar.] ile MU'TEBER/E[Ar. < UBÛR | çoğ. MU'TEBERÂN]

( Başvurma. | Başvurma yeri. | El kitabı. İLE Saygın, hatırı sayılır, îtibarlı. | İnanılır, güvenilir. | Yürürlükte olan, geçerli olan. )


- MUHTEKIR[Ar.] ile MUHTEKİR[Ar. çoğ. MUHTEKİRÎN]

( Hor gören, aşağı gören, ihtikar eden. İLE Yolsuz kazanç elde eden, vurguncu, istifçi, ihtikâr yapan. )


- MUHTELEF[Ar. < HALF] ile MUHTELİF/E[Ar. çoğ. HALEFE]

( Birbirine uymamış. Uyuşmamış. İhtilâf olunmuş. İLE Birbirine uymayan, birbirinin öteki ucu. | Türlü, çeşitli, çeşit çeşit. )


- MUHTELİF[Ar.] ile MUTEZÂD[Ar.]


- MUHTELİK[Ar.] ile MUHTELİK[Ar. < HALK]

( Tıraş eden. İLE Yalancı, uydurucu. )


- MUHTEMÎ[Ar.] ile MUHTEMİR[Ar. < HAMR]

( Perhîz eden, ihtimâ eden. İLE Mayalanarak ekşiyip kabaran. | Örtüye bürünen, yaşmaklanan. )


- MUHTEREM[Ar. < HÜRMET] ile SAYGIDEĞER/SAYIN

( Saygıdeğer, sayın, ihtirâm olunmuş. )


- MUHTERİS[Ar. < HİRÂSET] ile MUHTERİS[Ar. < HIRS] ile MUHTERİZ[Ar. < HIRZ]

( Sakınan, çekinen. İLE Hırs sahibi. | Çok istekli. | Ateşli. İLE Sakınan, çekinen, ihtirâz eden. )


- MUHTEŞEM[Ar. < HAŞMET] ile/ve MUAZZAM[Ar. < AZM]

( Görkemli, ihtişamlı, tantanalı, debdebeli. İLE/VE Kocaman, koca. | Ulu, koskoca. | Önemli, ağır. )


- MUHTESİP[Ar.](İHTİSAP AĞASI) ile/ve/||/<> KETHÜDÂ/KAHYÂ[Fars.]

( İslâm şehirlerinde çarşı ve pazar esnafını din kurallarına göre denetleyen görevli, belediye memuru. İLE/VE/||/<> Yiğitbaşılar aracılığıyla esnaf ve devlet ilişkisini yürüten. | Konak, çiftlik vb. yerlerde türlü işleri yapmakla görevli kişi. | Değnekçi. | Gerekmediği hâlde başkasının işine karışan kişi. | Esnaf kuruluşlarında lonca başkanı. )


- MUHTEZİN[Ar.] ile MUHTEZİN[Ar.]

( Hüzünlü, kederli. İLE Biriktirip hazineye koyan, saklayan, anbara atan. )


- MÜHÛD[Ar. < MEHD] ile MÜHÜD[Ar. < MİHÂD]

( Beşikler. İLE Yataklar, döşekler. )


- MÜHÜR ile DEMİRBAŞ MÜHRÜ ile BAĞIŞ MÜHRÜ ile VAKIF MÜHRÜ ile ZÂT MÜHRÜ


- MÜHÜR ile/ve HATEM

( ... İLE/VE Yüzük gibi parmağa takılan mühür. )


- MUHZIR[Ar.] ile MÜBÂŞİR[]Ar.]

( İlgililerin, mahkemede bulunmalarını sağlayan görevli. İLE Mahkemede, duruşmaya girecekleri ve tanıkları çağıran, yargıcın buyruklarını bildiren, kâğıtları getirip götüren görevli. )


- MUÎD[Ar. < AVD] ile MUİDD[Ar. < ADD]

( İnzibat teminine memur, muallim yardımcısı. İLE Hazırlayan, îdâd eden. )


- MUİD ile ...

( Medreselerde talebeye dersi tekrar eden öğretmen yardımcısı. )


- MUÎL[Ar.] ile MUİLL[Ar.] ile MUÎR[Ar.]

( Çoluğu çocuğu ve yakınları çok olan kişi. İLE Hasta eden, alîl eden. İLE Ödünç veren, iare eden. )


- MUİN ile/ve/||/<> HİMMET ile/ve/||/<> MÜZAHERET ile/ve/||/<> NUSRET

( Çoğunlukla alt seviyedeki kişinin yardımı.[Alttaki kişi, yukarı yardım/muavenet eder.] İLE/VE/||/<> Yukarıdan aşağıya yardım.[Yetkili kişi, aşağı yardım/himmet eder.] İLE/VE/||/<> Yandan, eş makamdan yardım.[Meslektaş, meslektaşına aynı güç ve konumdakine yardım eder.] İLE/VE/||/<> Lojistik yardım. )


- MÜJDE ile/ve/||/<> İKAZ/UYARI


- MÜJDE ile/ve/<> ÜMİT


- MÛK[Ar.] ile MÛK[Ar.]

( Göz pınarı. İLE Diken. )


- MUKABBİL[Ar. < KABL | çoğ. MUKABBİLÎN] ile MUKABİL[Ar. çoğ. KABİLE]["ka" uzun okunur]

( Öpen, takbîl eden. İLE Karşı karşıya gelen, bir şeyin karşısında bulunan. | Bir şeye karşı/karşılık yapılan. | Karşılık. | Karşılığında. )


- MÜKÂBELE[Ar.] ile MÜKÂBERE[Ar. < KİBR]

( Satılık olan komşu evinin satın alınmasını tehir ederek satıldıktan sonra şüf'a yoluyla müşteriden alma. İLE Sözünün anlamsız ve kendinin hasız olduğunu bildiği halde ağız kalabalığı ile karşısındakini susturmaya çalışma, kendini büyük görme. )


- MUKABELE ile/ve/||/<> KIRAAT

( HOCA <> TALEBE <> HOCA )


- MUKABELE ile/ve MÜTÂLAA


- MUKABELEDE BULUNMAK ile/ve HİDÂYETE DAVET ETMEK


- MUKÂBERE[Ar.] ile/ve/||/<> MUÂNEDE[Ar.] ile/ve/||/<> MÜCÂDELE[Ar.] ile/ve/||/<> MÜNÂZARA[Ar.] ile/ve/||/<> MUÂKEDE[Ar.] ile/ve/||/<> MUŞÂABE[Ar.] ile/ve/||/<> MUGÂLATA[Ar.]

( Bildiği hâlde inkâr etmek. İLE/VE/||/<> Bilmediği halde iddia etmek. İLE/VE/||/<> Doğrunun tespiti için başkasıyla tartışmak. İLE/VE/||/<> Doğrunun tespiti için kendiyle ya da başkasıyla tartışmak. İLE/VE/||/<> Konuşmaksızın kendiyle tartışmak. İLE/VE/||/<> Bilimsel bir konuyu, yalnızca doğrunun tespiti için tartışmak. İLE/VE/||/<> Bilimsel bir konuyu, yalnızca râkibi alt etmek için tartışmak. )


- MÛKAD[Ar.] ile MUK'AD[Ar. < KU'ÛD]

( Ağır yüklü. İLE Kötürüm, yatalak. )


- MUKADDEM ile/ve/+ TÂLÎ

( Mantık ilmini tasavvur etmezsen İLE/VE/+ mutlak mechûlün tâlibi olursun! )

( Tâlî olan bâtılsa, mukaddem de bâtıldır! )

( Öncül. İLE/VE/+ Sonuç. )


- MUKADDER[< KADER] ile ...

( TAKDÎR OLUNMUŞ, DEĞERİ BİÇİLMİŞ | KADRİ, DEĞERİ BİLİNMİŞ, BEĞENİLMİŞ | YAZILI, ALINDA YAZILI | KADER )


- MUKADDERÂT ile ...

( ALIN YAZISI )


- MUKADDES[< KUDS] ile TAKDÎS EDİLMİŞ, MÜBÂREK, KUTSAL, TEMİZ


- MUKADDES ile MÜNEZZEH


- MUKADDİME[İBN HALDUN] NÜSHALARINDA:
TUNUS ile/ve/<> MISIR ile/ve/<> ÜÇÜNCÜSÜ


- MUKADDİME ile/değil MUKADDEME

( Önsöz. İLE/DEĞİL Öncül. )


- MÜKÂFÂT[< KİFÂYET] ile ...

( BERÂBERLİK | BİR HİZMET VE İYİLİĞE KARŞI EDİLEN İYİLİK | ÇALIŞKAN TALEBEYE HOCASININ VERDİĞİ TAKDİR )


- MÜKÂFÂT[Ar. < KİFÂYET] ile MÜSÂVÂT[Ar. < SEVİYY]

( Beraberlik. | Bir hizmet ya da iyiliğe yönelik edilen iyilik. | Çalışkan öğrenciye öğretmeninin verdiği beğenme kâğıdı, takdir. İLE Eşitlik, aynı halde ve derecede olma. )


- MÜKÂFÂT ile/>< MÜCÂZÂT


- MÜKÂFÎ[Ar. < KİFÂYET] ile MÜKÂFİL[Ar. < MİHÂD]

( Beraber, eşit. İLE Birbirini korumayı, birbirine yardım etmeyi taahhüt edenlerden her biri. )


- MÛKALKAL[Ar.] ile MUKALKALE[Ar.]

( Kararsız. | Şarap. İLE Surâhi. Şişe. )


- MUKANFEZ-ÜL-CİLD ile ...

( Derisidikenlilerden, denizkestanesi ve beşparmak gibi tiplerden oluşan denizhayvanı familyasından biri. )


- MUKANNEN[Ar. < KANUN] ile MUAYYEN[Ar. < AYN]

( Belirli, şaşmaz. İLE Belirli, tâyin edilmiş. | Kararlaştırılan. )


- MUKANNEN[Ar. < KANUN] ile MUKANNİN[Ar. < KANUN]

( Belirli, şaşmaz. İLE Yasa yapan. )


- MUKANNEN[Ar. < KANUN] ile YAKÎN[Ar. < YAKN]

( Belirli, şaşmaz. İLE Kesin, kesinlik. )


- MUKÂREBE[Ar.] ile MULÂKÂT[Ar.]


- MUKARREB[< KURB] ile ...

( TAKRÎB EDİLMİŞ, YAKLAŞMIŞ, YAKIN )


- MUKARREBÎN ile EBRÂR[< BERR]

( Yaklaşmış olanlar, yakınlar. İLE Hayır sahipleri, iyiler, dindarlar. )


- MUKARREBÎN ile/ve ENBİYÂ


- MUKARRER[Ar. < KARÂR | çoğ. MUKARRERÂT] ile MÜKERRER[Ar. < KERR | çoğ. MÜKERRERÂT]

( Kararlaşmış. | Sağlam, şüphesiz. | Anlatılmış, bildirilmiş. İLE Tekrarlı, tekrarlanmış. )


- MUKARRİ'[Ar.] ile MUKARRİH[Ar.] ile MUKARRİR[Ar. < KARÂR | çoğ. MUKARRİRÎN]

( Başa kakan, azarlayan, paylayan, takri' eden. İLE Yara açan ilaç. İLE Yerleştiren, sabit kılan. | Anlatan, bir maddeyi, etraflıca anlatan. | Medresede, dersi tekrar ederek anlatan müderris yardımcısı. | Huzur hocası.[Ramazan ayında, sultanın huzûrunda ders vermek, Kur'ân-ı Kerim'i tefsir etmekle görevli müderris.] )


- MUKARRİR ile MUALLİM ile MÜDERRİS

( OKUTMAN/ÖĞRETİM GÖREVLİSİ ile DOKTOR/DOÇENT ile PROFESÖR )


- MUKATAA[Ar. < KAT | çoğ. MUKATAÂT]["ka" uzun okunur] ile MUKATTA/A[Ar. < KAT | çoğ. MUKATTAÂT] ile MUKATTAR[Ar. < KATR | çoğ. MUKATTARÂT]

( Arazinin kesime verilmesi, belirli bir kirâ karşılığında, birine bırakılması. | Bağ, bahçe, arsa durumuna getirilen ekim toprağı için verilen vergi. İLE Kesilmiş, kesik, ayrı, kat edilmiş. İLE Damıtılmış, imbikten çekilmiş, taktîr edilmiş. )


- MÜKÂTEBE[Ar. < KETB] ile/>< MÜKÂTEME[Ar. < KETM]

( Tamamlandığı zaman özgürleştirilmek üzere bedele bağlanan köle/lik. İLE/>< Gizleme. )


- MUKÂVELE ile/ve MUKÂBELE


- MÜKÂYEDE[Ar. < KEYD] ile MÜKÂYESE[Ar. < KİYÂSET]

( Hile düzenleme. İLE Akıl ve zariflikte, çokluk iddiasında bulunma. | Benzeterek ya da karşılaştırarak değerlendirme, kıyaslama. | Akıllıca davranış, akıllılık. )


- MUKAYYED[Ar. < KAYD] ile ...

( KAYITLI, BAĞLI, BAĞLANMIŞ | BİR İŞE ÖNEM VEREN | KAYDOLUNMUŞ, DEFTERE GEÇMİŞ )


- MUKAYYET(BİTİMLİ/KAYITLI/SINIRLI) VARLIK ile GAYRİ-MUKAYYET VARLIK

( Kaydı, kayıttan âzâde olanlar anlar. )

( LIMITED EXISTENCE vs. EXCEPTION OF LIMITED EXISTENCE )


- MUKAYYET(BİTİMLİ/KAYITLI/SINIRLI) VARLIK ile GAYRİ-MUKAYYET VARLIK

( LIMITED EXISTENCE vs. EXCEPTION OF LIMITED EXISTENCE )


- MUKAYYET ile MUTLAK


- MÜKEDDER[Ar. < KEDER] ile MÜKEDDİR[Ar. < KEDER]

( Bulandırılmış, bulanık. | Azarlanmış, tekdîr edilmiş. | Kederli, üzüntülü, tasalı. İLE Bulandıran, keder veren. )


- MÜKELLÂ ile ...

( Sahil, ırmak kenarı. | Yanaşılır kıyı. )


- MÜKELLEF[< KÜLFET] ile/ve/<>/< MUHÂTAB[< HUTBE]


- MÜKELLEF[Ar. < KÜLFET | çoğ. MÜKELLEFÎN] ile MÜKENNEF[Ar.]

( Bir şeyi yapmaya, ödemeye zorunlu olan. | Külfetle süslenmiş, mükemmel biçimde hazırlanmış olan. | Vergi vermekle yükümlü kişi. İLE Etrafı sınırlanmış. )


- MÜKELLEF/İYET ile/ve/< MES'UL/İYET


- MÜKELLEFİYET ile/ve/değil/yerine/<> MUHABBET


- MÜKELLEFİYET ile YÜKÜM/LÜLÜK

( Yapılması zorunlu olan iş ya da bir işi yapma zorunluluğu. | Mükemmel hazırlanmış, külfetle süslenmiş olan. )


- MÜKEMMEL[Ar. < KEMÂL] ile MÜKEMMİL[Ar. < KEMÂL]

( Tam, olgun, kusursuz, eksiksiz, kemâle erdirilmiş, kemâl bulmuş, tekmîl. | Güzel, âlâ. İLE Tamamlayan, tamamlayıcı, ikmâl eden. )


- MÜKEMMEL/LİK ile/ve/değil/yerine NORMAL/LİK


- MÜKEMMEL ile KUSURSUZ


- MÜKEMMEL ile/ve MÜKEMMİL


- MÜKEMMELİYETÇİ/LİK ile/ve/değil/<> GARANTİCİ/LİK


- MÜKEMMELLİK/KEMÂL ile/ve ÖLÜM

( Ölmeden önce ölün! - MÛTÛ KABLE EN TE-MÛT )

( Ölüm, ölüler için! Diriler için ölüm yok. )

( ÂŞIKLAR ÖLMEZ YERDE ÇÜRÜMEZ ÖLEN, HAYVAN İMİŞ )


- MÜKENÂ[Ar. < MEKÎN] ile MÜKENNÂ[Ar. < KÜNYE]

( Oturanlar, yerleşenler. | İktidar ve vakar sahipleri. İLE Künyelenmiş, künyeli. )


- MÜKERRER[Ar. < KERR | çoğ. MÜKERRERÂT] ile MÜKERRİR[Ar. < KERR]

( Tekrarlı, tekrarlanmış, tekrar olunmuş. İLE Tekrar eden. | Birden çok suç işleyen. )


- MÜKERRER ile/ve MÜMESSEK


- MÜKESSER[Ar. < KESR | çoğ. MÜKERRERÂT] ile MÜKERRİR[Ar. < KESR]

( Kırılmış, kırık, teksîr edilmiş. İLE Kıran, teksîr eden. )


- MÜKEVVEN[Ar. < KEVN | çoğ. MÜKUVVENÂT] ile MÜKEVVER[Ar. < KEVR]

( Yapılmış, meydana getirilmiş, yaratılmış, tekvîn edilmiş. İLE Sarılmış, sarık. )


- MÜKEVVEN[Ar. < KEVN | çoğ. MÜKUVVENÂT] ile MÜKEVVİN[Ar. < KEVN]

( Yapılmış, meydana getirilmiş, yaratılmış, tekvîn edilmiş. İLE Yaratan, meydana getiren, tekvîn eden. )


- MÜKEVVENÂT[< MÜKEVVEN] ile ...

( YARATILMIŞLAR )


- MUKÎM ile KÂİM

( Sürekli aynı işi yapan kişi. İLE O anda, geçici. )


- MUKİM ile SAKİN

( Bir evde oturan, ikamet eden. İLE Durgun, dingin. | Sessiz. | Kimseyi rahatsız etmeyen, kızgınlık göstermeyen. | Huysuzluğu, rahatsızlığı azalmış ya da geçmiş. | Bir yerde oturan. )


- MÛKIR[Ar.] ile MUKIRR[Ar. < KARÂR]

( Meyvelerinin çokluğu nedeniyle dalları sarkmış ağaç. İLE İkrar eden, doğruyu söyleyen, kusurunu, kabahatini gizlemeyen. | Birinin, kendinde hakkı olduğunu haber veren kişi. )


- MÜKREM[Ar. < KEREM] ile MÜKRİM[Ar. < KEREM]

( Ağırlanmış, ikrâm olunmuş. İLE Ağırlayan, ağırlayıcı, misafirsever, ikrâmcı, ikrâm eden. )


- MUKTEDÎ[Ar. < KADV] ile MUKTEDİR[Ar. < KUDRET]

( Uyan, arkadan gelen, iktidâ eden. İLE Gücü yeten, becerebilen, iktidarlı. )


- MUKTEZÎ ile/ve ŞART ile/ve ADEMÜ'L-MANİA

( Yeterlilik. İLE/VE Koşul. İLE/VE Engelin olmaması. )


- MUKTÎ[Ar.] ile MUKTİR[Ar.]

( Koruyan, kudretli. | Tanrı. İLE Kocasını, nafaka için sıkıştıran. )


- MUKTİ[Sansk.] ile ...

( Bağımsızlığa, iç özgürlüğe ulaşmış kişi. )


- MÜLÂKAT[Ar. < LİKA]["ka" uzun okunur] ile MÜLHAKAT[Ar. < MÜLHAK]["ka" uzun okunur]

( Kavuşma, buluşma, birleşme. | Görüşme. İLE Katmalar, ekler. | Bir merkeze bağlı olan yerler. )


- MÜLÂKAT[Ar. < LİKA] ile/ve/değil/yerine/<>/< LİYÂKAT


- MÜLÂTIF[Ar. < LÜTF] ile MÜLÂTTIF[Ar. < LÜTF]

( Lâtife eden/edici. İLE Bir iyilikle gönül alan, taltîf eden. | Yumuşatıcı ilâç. )


- MÜLÂZEME ile/ve NAKARAT

( ... İLE/VE Bir şarkıda, her kıtadan sonra yinelenen ve bestesi değişmeyen parça. | Çok sık yinelenen ve bundan dolayı usanç vererek önemini yitiren söz. | Bir koşuğun içinde iki ya da daha çok kez yinelenen bölüm. )


- MÜLEMMA'[Ar. < LEM] ile MÜLEVVEN[Ar. < LEVN]

( Parlak, telmi' edilmiş. | Alaca, renk renk. | Bir bölümü Türkçe, bir bölümü Arapça ya da Farsça söylenmiş manzûme. | Bulaşmış, sıvanmış. İLE Renkli, renk renk, türlü türlü. | Boyalı, boyanmış. )


- MÜLEYYEN[Ar. < LÎNET] ile MÜLEYYİN[Ar. < LÎNET]

( Yumuşatılmış, telyîn edilmiş. İLE Yumuşatan, yumuşatıcı, telyîn eden, lînet veren. | Bağırsakları boşaltan, dışkının, dışarı çıkmasını kolaylaştıran ilaç. )


- MÜLHAK BÜTÇE ile/ve ÖZEL BÜTÇE


- MÜLHAKAT[Ar. < MÜLHAK]["ka" uzun okunur!] ile/< MUZÂFÂT[Ar. < MUZAF ile/< ZAYF]

( Katmalar, ekler. | Bir merkeze bağlı olan yerler. İLE Bir şeyin ekleri, bir merkezin şubeleri, kolları. )


- MÜLHİD[< LÂHD] ile ...

( ALLAH'I İNKÂR EDEN, DİNSİZ )


- MÜLHİME[Ar. < LEHM] ile MÜLİMME[Ar. < ELEM]

( İçine doğduran, ilhâm eden. İLE Felâket. )


- MÜLK DEVLETİ ya da POLİS DEVLETİ ile/değil/yerine HUKUK DEVLETİ


- MÜLK ile DEVLET


- MÜLKİYET ile/değil/yerine/< AİDİYET

( Kendine. İLE Kendini. )


- MÜLTECİ:
ÜLKESİNDE ile/ve/||/<> YERİNDEN EDİLMİŞ ile/ve/||/<> YERİNDE/MAHALİNDE [IDPs]


- MÜLTECİ ile KOŞULLU MÜLTECİ ile İKİNCİL KORUMA DURUMU


- MÜLTECİ ile ŞARTLI MÜLTECİ

( YUKK61 ile YUKK62 )


- MÜLTEHİF[Ar. < LİHAF] ile MÜLTEHİF[Ar. < LEHF]

( Yorgan gibi bir şeye bürünüp sarılan. İLE Alevli. | Kederle yanan, çok üzgün. )


- MÜLTEMİS[Ar. < LEMS | çoğ. MÜLTEMİSÎN] ile MÜLTESİM[Ar.]

( Kayıran, iltimas eden. İLE Yaşmaklı. )


- MULTİPL SKLEROZ ile/||/<> GUİLLAİN-BARRÉ BELİRGESİ/SENDROMU

( Merkezi sinir düzeninde miyelin kılıfının hasarı ile ilişkili bir bağışıklık sayrılığı. İLE/||/<> Periferik sinir düzeninde miyelin kılıfının hasarı ile ilişkili bir bağışıklık sayrılığı. )


- MULTİPLE SKLEROZ ile/||/<> AMYOTROFİK LATERAL SKLEROZ (ALS)

( Merkezi sinir düzeninde miyelin kılıfının hasarı ile ilişkili bir bağışıklık sayrılığı. İLE/||/<> Motor nöronların kaybı ile kas zayıflığı ve atrofisi ile ilişkili bir nörodejeneratif sayrılık. )


- MÜLZİM/E[Ar. < LÜZÛM] ile MÜLZİME[Ar.]

( Bir konuda baskın çıkarak susturan, susturucu kişi. | Gerekli gören, gerektiren. İLE Masa üzerindeki kâğıdın dağılmaması, uçmaması için üzerine konulan bir araç. )


- MUM DİBİNE IŞIK VERMEZ ile TERZİ KENDİ SÖKÜĞÜNÜ DİKEMEZ


- MUM ile TUB'ÂN

( ... İLE Mühür mumu. )


- MÜMÂCEDE[Ar. < MECD] ile MÜMÂDEHE[Ar. < MEDH] ile MÜMÂHADE[Ar.]

( Övünme, biriyle "soyluluk" yarışında bulunma. İLE Övülmeye hak kazanmak üzere birbiriyle çekişme. İLE Övünme. )


- MUMAĞACI ile/<> MUMPALMİYESİ ile/<> MUMÇİÇEĞİ

( Sıcak ülkeler ile Kuzey ve Batı Avrupa'da yetişen, bir tür mumpalmiyesi. İLE/<> Ilıman bölgelerde yetişen, gövdesi boyunca bir santim kalınlığında bir mum katmanı bulunan, yaprakları hurma yaprağına benzeyen bir ağaç. İLE/<> İkiçeneklilerden, güzel kokulu, şemsiye biçiminde küçük beyaz çiçekler açan, etli yapraklı, sarılcı bir süs bitkisi. )

( MYRICA CERIFERA cum/<> CEREXYLON ANDICOLA cum/<> CERINTHE MINOR, CERINTHE RETORTRA )


- MÜMÂNAAT[Ar. < MEN] ile MÜMÂRÂT[Ar. < MEREY]

( Engel olma, önleme, men etme. İLE Çekişme, mücâdele. )


- MÜMÂSSE[Ar.] ile İ'TİMÂD[Ar.]


- MÜMÂSSE[Ar.] ile KEVN[Ar.]


- MUMBOYASI ile/<> MUMCİLÂSI

( Mum, terebentin, su ve toprakboyalarla hazırlanan boya. İLE/<> Parafin ve balmumunun, terebentin ya da neftyağında çözüştürülmesi ile elde edilen, ağaç eşyaları cilâlamakta kullanılan madde. )


- MUMCU ile ...

( Beyaz adam.[Orta Afrika Cumhuriyeti'nde] )


- MÜMELLEK[Ar. < MÜLK] ile MÜMELLİK[Ar. < MÜLK]

( Mülk olarak verilmiş, temlîk edilmiş. İLE Mülk olarak veren kişi, temlîk eden. )


- MÜMESSEL[Ar. < MESL] ile MÜMESSİL[Ar. < MESL]

( Örnek getirilmiş, örnek olarak söylenilmiş, temsîl edilmiş. | Basılmış, tab edilmiş. İLE Benzeten, temsîl eden. | Kitap bastıran. | Biri ya da bir kurum adına hareket eden. | Oyuncu. | Gıdayı eriterek kan ve et yapan. | Sınıfta yoklama yapan ve düzeni sağlayan öğrenci. )


- MÜMESSİL ile VEKİL


- MÜMEYYEZ[Ar. < MEYZ] ile MÜMEYYİZ[Ar. < MEYZ]

( Seçilmiş, ayrılmış, temyiz edilmiş. İLE Seçen, ayıran, temyîz eden. | Bir kurumda, yazıcıların yazdıkları yazıları düzelten kâtip. | Sınavda bulunup öğrencinin bilgisini sınayan kişi. )


- MÜMHİL[Ar. < MEHL] ile MÜMİLL[Ar. < MELÂL]

( Bekleyen, mühlet/mehil veren. İLE Usandıran, bıktıran, melâl veren. )


- MÜMİN/ZÂKİR ile GÂFİL/KÂFİR

( Zikrettiğinin farkında olan. İLE Zikrettiğinin farkında olmayan, zikrettiğini idrak edemeyen. | Güzeli görmeyen. )

( [gideceği yere] Koşa koşa giden. İLE/>< Sürüklene sürüklene götürülen. )


- MÜMİN ile/ve/<> İSLÂM ile/ve/<> İHSAN

( Elinden, dilinden ve belinden emin olan/olunan. İLE/VE/<> ... İLE/VE/<> ... )


- MÜMKÜN MÜ?/OLANAKLI MI? ile/değil OLASI MI?


- MÜMKÜN MÜ?/OLANAKLI MI? ile/değil OLASI/OLASILIKLI MI?


- MÜMKÜN ile HÂDİS


- MUMLA ARAMAK ile/ve SAMANLIKTA İĞNE ARAMAK


- MÜMTELÎ[Ar. < MELÂ] ile MÜMTENİ'[Ar. < MEN]

( Mide dolgunluğuna uğramış. | Dolu, dolgun, dolmuş. İLE Çekinen, imtinâ eden. | Olamaz. | [mantık] Olamazlı. )


- MUMUKSHATTVA ile ...

( Doğru arzu, Nihai Prensip'i bilmek ve böylece özgürlüğe erişmek yolundaki içtenlik, ciddi istek. Vedanta'da Gerçek arayıcısının sahip olması gereken dört vasıftan biridir.
* Viveka(doğru ayırt edebilme),
* Vairagya(doğru tutkusuzluk),
* Sat-sampat(doğru davranış),
* Mumukshattva(doğru arzu). )


- MUMYALAMA ile/ve/<>/değil/yerine TAHNÎT


- MÜNÂCÂT ile/ve DUA


- MÜNÂDÂ[Ar. < NİDÂ] ile MÜNÂDÂT[Ar. < NİDÂ]

( Seslenilmiş, çağrılmış, nidâ edilmiş. | Başına nidâ harfi getirilmiş olan sözcük.[Ya Ali] İLE Bağrışma, yaygara, velvele. )


- MÜNÂDÎ[Ar. < NİDÂ] ile MÜN'ADİL[Ar. < ADÛL]

( Nidâ eden, tellâl. | Müezzin. İLE Doğru yoldan sapan, sapmış, in'idâl eden. )


- MÜNÂDÎ ile DELLÂL


- MÜNÂDİM[Ar. < NEDÎM] ile MÜN'ADİM[Ar. < ADEM]

( Ortam arkadaşı, nedimlik eden. İLE Yok olan, in'idâm eden. )


- MÜNÂFESE[< NEFS] ile ...

( BAŞKASINDA GÖRDÜĞÜ KEMÂLE İMRENİP, ONA YETİŞMEK İÇİN ÇALIŞMAK [HASED değil!] )


- MÜNÂFIK[< NİFÂK] ile/değil/yerine/>< MÜ'MİN[< EMN]

( İki yüzü olan. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< İki dünyası olan. )

( Günahı da, sevâbı da küçük görür. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Günahı, büyük görür. )

( Gideceği yeri beğenmeyen. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gideceği yere koşa koşa giden. )


- MÜNÂFIKLIK ile/ve FİSK-Ü FÜCÛR


- MÜNÂKAŞA[< NAKŞ] ile/değil/yerine İSTİŞÂRE[< ŞÛRÂ]

( Atışma, çekişme. | Tartışma. | İrdeleme. İLE/DEĞİL/YERİNE Yazılı olarak bildirilmesini isteme. )

( Polemik, tartışma, "söz dalaşı" ya da atışma değil "yazılı olarak tartışma, değerlendirme" anlamına gelmektedir.

Eski deyimiyle de, "Yazı ile bildirilmesini isteme" anlamına gelen, İSTİŞ'ÂR[çoğ. İSTİŞ'ÂRÂT] kullanılmaktaydı.

Sözlü iletişimde, zihni ve düşünceyi, kavramı ya da olguyu aktarma ve paylaşmada ve özellikle de düşünce ayrılıklarındaki savların konuşulması ve tartışılmasında, yetersizlik ve (kolay/tam) takip edilemezlik durumu oluşur/oluşabilir.

Buna engel olmak için, düşünülen, savunulan şey üzerindeki savların ve ayrıntıların, yazılı olarak sunulması, olası savrulmaları da engelleyebileceği yöntem(ler)le yani yazıyla çözülebilir.

Ayrışma/tartışma konusu, yazılı olarak sunulduğunda ya da alındığında, hem kişinin kendi düşüncelerini ve ayrıntılarını, yazı aynasında tekrar (tekrar) değerlendirilebilmesi, hem de ötekinin sözünü/savını doğru/yetkin/kapsamlı takip edebilme ve anlayabilme olanağı sağlanmış olur.

Dolayısıyla, "polemiğe girmeyelim" deyimi, tam aksine, ""bu konuda, polemik yapmalıyız" şeklinde ve daha doğrusu da "bunu, karşılıklı olarak yazılı biçimde sunmalı ve tartışmalıyız" biçiminde olmalıdır. )

( CRITIQUE avec POLEMIC )


- MÜNÂKASA[Ar. < NOKSÂN | çoğ. MÜNÂKASÂT] ile MÜNÂKAŞA[Ar. < NAKŞ | çoğ. MÜNÂKAŞÂT] ile MÜNÂKAZA[Ar. < NAKZ]

( [alışveriş, ihâle gibi işlerde] Eksiltme. İLE Atışma, çekişme. | Tartışma. | İrdeleme. İLE İki sözün birbirini tutmaması, bir önceki sözün öteki ucu olan söz. )


- MÜNÂKÂŞA ile/değil/yerine/||/> MÜNÂZARA/MÜKÂLEME ile/değil/yerine/||/> İSTİŞÂRE ile/değil/yerine/||/> MÜZÂKERE


- MÜNÂKIZ[Ar. < NAKZ] ile MÜNAKKIS[Ar. < NOKSÂN] ile MÜN'AKİS[Ar. < AKS]

( Birbirini tutmayan, nakz eden. İLE Eksilten, tenkîs eden. İLE Tersine dönmüş, çevrilmiş, in'ikâs eden. | Bir yere çarpıp geri dönmüş [ses/ışık]. )


- MÜNÂKKAH[Ar. < NAKH] ile MÜNAKKİH[Ar.]

( Soyulmuş, ayıklanmış, temizlenmiş, tenkîh edilmiş. | En iyisi seçilmiş. | Yönetim amacıyla fazlası kesilmiş masraf. | Uzun ve yararsız, dolma/doldurma[haşvsiz] söz. İLE Soyan, ayıklayan, temizleyen. )


- MÜNAKKAS[Ar. < NOKSÂN] ile MÜNAKKAŞ[Ar. < NAKŞ]

( Eksiltilmiş, tenkîs edilmiş. İLE İşlemeli, resimli, nakışlı, nakş edilmiş. | Renkli dokuma desenlerle süslü kumaşların genel adı. )


- MÜNÂSAHA[Ar.] ile MÜNÂSAHA[Ar.] ile MÜNÂZAA[Ar. < NEZ | MÜNÂZAÂT]

( Öğütte bulunma, öğüt/nasîhat. İLE Bir vârisin, kendine kalan mirâsı alamadan ölmesi. | Birçok kişinin, birbirini ortadan kaldırarak birbirinin yerine geçmesi. İLE Ağız kavgası, çekişme. )


- MÜNÂSİB[< NİSBET] ile ...

( UYGUN, YERİNDE | YAKIŞIK, YARAŞIK )


- MÜNÂSİP/MÜNÂSIB[Ar. < NİSBET] ile MÜSÂİT/MÜSAİD[Ar. < SÜÛD] ile MUVÂFIK[Ar. < VEFK]

( Uygun, yerinde. | Yakışık, yaraşık. İLE Yardım eden. | Elverişli, uygun. | İzin veren, müsâade eden. İLE Uygun, yerinde. | Ali Şah bin Hacı Büke'nin edvârında andığı makam.[XV. yy.] )


- MUNASSAF[Ar.] ile MUNAZZAF[Ar. < NAZÎF]

( İkiye ayrılmış, bölünmüş. İLE Temizlenmiş, arınmış, tanzîf edilmiş. )


- MÜNÂTAHA ile ...

( Süsüşme, toslaşma, boynuzla vuruşma. )


- MÜNÂZA'A[Ar.] ile MUTÂLEBE[Ar.]


- MÜNÂZAA[Ar. < NEZ | MÜNÂZAÂT] ile MÜNÂZARA[Ar. < NAZAR]

( Ağız kavgası, çekişme. İLE Kurallara uygun olarak karşılıklı konuşma. | Bilimsel tartışma. )


- MÜNÂZARA[Ar.] ile MÜZÂKERE/KENGEŞ[Ar.]

( Kurallara uygun olarak karşılıklı konuşma. | Bilimsel tartışma. İLE Bir konuyla ilgili görüşme, danışma. | Sözlü sınav. | Etüt, mütalaa. )


- MÜNÂZİ'[Ar. < NEZ] ile MÜN'AZİL[Ar. < AZL]

( Ağız kavgası eden, çekişen, kavgacı. İLE Ayrılan, in'izâl eden. | Görevden alınmış, azl edilen. )


- MÜNCERR[< CERR] ile ...

( BİR TARAFA ÇEKİLİP SÜRÜKLENEN, SÜRÜLEN, KAYIP BİR TARAFA GİDEN | VARIP SONA EREN | NETİCELENEN )


- MÜNCERR ile/ve/||/<>/< CERR

( Bir tarafa çekilip sürüklenen, sürülen, kayıp bir tarafa giden. | Varıp sona eren. | Sonuçlanan. İLE/VE/||/<>/> Çekme, sürükleme.| Arapça'da, ait olduğu adı, meksûr[kesreli=esreli] okutan harf ya da edat.[harf-i cerr] | Para, eşyâ vb. çekme. )


- MÜNCEZ[Ar.] ile MÜNCİZ[Ar.]

( Sözü yerine getirilmiş, incâz edilmiş. İLE Sözünü yerine getiren, incâz eden. )


- MÜNEVVER[< NÛR] ile ...

( NURLANDIRILMIŞ, PARLATILMIŞ, AYDINLATILMIŞ, IŞIKLI | AYDIN (KİMSE) )


- MÜNEVVER[Ar. < NÛR] ile MÜNEVVİR[Ar. < NÛR]

( Aydınlatılmış, parlatılmış, nurlandırılmış, tenvîr edilmiş. | Aydın kişi. İLE Aydınlatan, parlatan, nurlandıran, tenvîr eden. )


- MÜNEVVER ile ULEMÂ


- MÜNEZZEL/MÜNZEL[Ar. < NÜZÛL] ile MÜNEZZİL/MÜNZİL[Ar. < NÜZÛL]

( Aşağı indirilmiş, gökten indirilmiş, inzâl olunmuş. İLE Aşağı indiren, gökten indiren, inzâl eden. )


- MÜNFERİCE ile/ve HADDE


- MÜNFESİH[Ar. < FÜSHAT] ile MÜNFESİH[Ar. < FESH]

( Bollaşan, genişleyen. İLE Bozulan, hükmü kaldırılmış. )


- MÜNHADİ'[Ar. < HUD'A] ile MÜNHADİR[Ar. < HUDÛR]

( Birinin hilesine düşme. İLE İnişe doğru, yokuş aşağı inen, inişli, inhidâr eden. )


- MÜNHATT ile MÜNHEDİM[< HEDM] ile METRÛK[< TERK]

( Alçak, çukur. İLE Yıkılan, yıkılmış. İLE Terk edilmiş, bırakılmış, kullanmaktan vazgeçilmiş. )

( Arazide. İLE Binalarda. İLE Binalarda. )


- MÜNHEDİM[Ar. < HEDM] ile MÜNHEZİM[Ar. < HEZÎMET | çoğ. MÜNHEZİMÎN]

( Yıkılan, yıkılmış, harab olmuş, inhidâm eden. İLE Bozguna uğrayan/uğramış, bozgun, hezîmete uğrayan, inhizâm eden. )


- MUNİ ile ...

( Sessiz düşünen. )


- MÜNÎR[< NÛR] ile ...

( NURLANDIRAN, IŞIK VEREN, PARLAK )


- MÛNİS[< ÜNS]/YAVAŞ[Tr.] ile MÜLÂYİM[< LE'M]

( Alışılan/alışılmış, yadırganmaz, ünsiyetli. | Cana yakın, sevimli. | Kişilerden kaçmayan. İLE Uygun. | Yumuşak huylu, yavaş. | Pekliği olmayan. )


- MÜNKEBİSSE ile ...

( BAŞ KESMEK )


- MÜNKİR ile/ve/||/<>/> KÂFİR ile/ve/||/<>/> MÜNÂFIK ile/ve/||/<>/> MÜŞRİK

( Hakikati bilmediğinden, inkâr eden. İLE/VE/||/<>/> Hakikati bilen ve bilinmesin diye örten. İLE/VE/||/<>/> Hakikati bilen ve örterek gizleyen.[kendini müminlerden göstererek kafirliğini saklayan ve nifak sokan. İLE/VE/||/<>/> Allah'a ortak koşan. )


- MÜNKİR ile/ve NEKİR (MELEKLERİ)

( İnkâr eden. | Kendini inkâr eden. İLE/VE Örtülmüş olan. )

( Olumsuz. İLE/VE Olumlu. )

( İnkârcı. İLE/VE Kişiyi, iyiliğe yönelten. )


- MUNSALİH[Ar.] ile MUNSARİH[Ar. < SARÂHAT]

( Barış/sulh üzere olan. İLE Açık, meydanda. )


- MÜNSİF ile ...

( İNSAFLI )


- MUNTABI'[Ar. < TAB] ile MUNTABIH[Ar. < TABH]

( Basılan, basılmış, damgalanmış. | Yaratılıştan olan. | Hoş görünen, güzel. İLE Pişen, pişmiş, intibâh eden. )


- MUNTAVÎ[Ar. < TAYY] ile MUNTAVİ'[Ar.]

( Dürülüp bükülen, toplanmış, devşirilmiş. İLE Söz dinler. )


- MÜNTEFÎ[Ar. < NEFY] ile MÜNTEFİH[Ar. < NEFH]

( Yok olan, intifâ eden. | Kovulan, çıkarılan. İLE Kabaran, şişen, şişkin, hava ile doldurulmuş, intifâh eden. )


- MÜNTEHÂ[Ar. < NİHÂYET] ile MÜNTEHÎ[Ar. < NİHÂYET]

( Bir şeyin varabildiği en uzak yer, son derece, son kerte, nihâyet bulmuş. | Son uc. | Yazıcıoğlu Ahmet Bîcan'ın dini, tasavvufî düzyazı yapıtı. İLE Sona eren, biten, nihâyet bulan. | Son, en son. | Bir şeyi tamamlayan. )


- MÜNTEHİR[Ar. < NEHR] ile MÜNTEHİR[Ar. < NAHR]

( Sürekli akan, intihâr eden. İLE Kendini öldüren, intihâr eden. )


- MÜNTEKİS[Ar. < İNTİKÂS] ile MÜNTEKIŞ[Ar. < NAKŞ]

( Başaşağı dönen, intikâs eden. İLE Nakş olunan, intikâş eden. )


- MÜNTESİR[Ar. < NESR] ile MÜNTEŞİR[Ar. < NEŞR]

( Saçılan, yayılan, dağılan, intisâr eden. İLE Yayılmış, saçılmış, dağınık, intişâr etmiş. | Duyulmuş, etrafa yayılmış. | Basılmış ve yayılmış. )


- MÜNZEVÎ[Ar. < ZUVVİYY / ZEYY] ile MÜCÂVİR[Ar. < CİVÂR]

( Topluluktan uzak duran, yalnız kalmayı seven. | Köşesine çekilip kimse ile görüşmeyen. İLE Komşu. | Mabet ya da tekke yakınlarına çekilip oturan. | Yurdunu ve diyârını terk ederek, zamanını ibadetle geçiren. )


- MÜNZİL[< NÜZÛL] ile ...

( İNZÂL EDEN, AŞAĞI İNDİREN, GÖKTEN İNDİREN )


- MÜNZİL[Ar. < NÜZÛL] ile MÜNZİR[Ar. < NEZR][>< MÜBEŞŞİR]

( Aşağı indiren, gökten indiren, inzâl eden. İLE Sonun kötülüğünü söyleyerek korkutan. )


- MÜPHEM ile ...

( BELİRSİZ, KAPALI, ÖRTÜLÜ | ANLAŞILMAZ, KAPALICA )


- MÜPHEM ile MEÇHUL


- MÜPTELÂ/MÜBTELÂ[Ar. < BELÂ] ile MÜPTEZEL/MÜBTEZEL[Ar. < İBTİZÂL]

( Bağımlı. | Düşkün, tutulmuş. İLE Değersiz. )


- MÜR(Ş)İD ile/ve İÇTEKİ MÜR(Ş)İD

( İrşâd eden, aydınlatan. )

( Dıştaki Mürşit'e götüren içteki Mürşit'tir. )

( Dıştaki Mürşit talimat verir, içteki Mürşit güç gönderir; atik ve dikkatli uygulama Mürit'e düşer. )

( Mürşit'in rolü sadece öğretmek, direktif ve cesâret vermektir. )

( Bir mürşidin gerçek rolü, müritlerinin zihinlerindeki ve gönüllerindeki cehaleti kovmaktır. )

( Mürşit'in işi, kendi deneyimi ve başarısı sayesinde size cesâret vermektir. )

( Mürşit, yalnızca cesâret verebilir. )

( Mürşit, talebi doğurandır / talep edilmeyi sağlar. )

( Bilincinize vâki olan her şey sizin Mürşit'inizdir. )

( Bilincin ötesindeki Saf Farkındalık, en yüce Mürşit'tir. )

( Mürit içtenlikli değilse ona bir Mürit denilemez. Mürşit, tepeden tırnağa sevgi ve özveri değilse, ona bir Mürşit denilemez. )

( Mürit bir kez anladığında, o anlayışı doğrulayan eylemi yerine getirmek de ona düşer. )

( Mürit ve kişinin iç gerçeği aslında birdir ve aynı hedefe doğru birlikte çalışır - zihnin kurtarılması ve esenliği. )

( Mürit, tüm düzeylerde kendi evinde gibidir ve onun enerjisi ve sabrı tükenmek bilmez. )

( Kişinin müritliği sözel düzeyde değil, fakat onun varlığının sessiz derinliklerindedir. )

( Tüm evren, Mürşit'inizdir. )

( Asla Mürşit-siz değilsiniz. )

( Allah, gövdeyi ve zihni verir, Mürşit ise onları kullanma yolunu gösterir. Fakat kaynağa geri dönüş, o sizin işinizdir. )

( Mürşit, sadece gökyüzünü işaret edebilir, yıldızları görmek sizin işinizdir. )

( Mürşit ve mürit, tek bir şeydir; tıpkı mum ve alevi gibi. )

( Ebedi Mürşit yolun kendidir. Hedefin yol olduğunu ve sizin de her zaman yolda olduğunuzu, hedefe varmak için değil, fakat onun güzelliğinin ve bilgeliğinin tadına varmak için yolda olduğunuzu bir kez idrak ederseniz; hayat bir görev, bitirilmesi gereken bir iş olmaktan çıkar, doğal ve sade bir hal alır, başlıbaşına bir vecit hali olur. )

( Mürşit'in kim olduğu önemli değildir - onların hepsi sizin iyiliğinizi ister. Önemli[öncelikli] olan, mürittir - onun dürüstlüğü, ciddiyeti ve içtenliği. )

( Doğru Mürit, sürekli doğru Mürşit'i bulacaktır. )

( Reşit olmayınca mürşit olunamaz. )

( Anlamıyorsak kalbimizi, görmüyorsak gözümüzü, teslim ederiz bilene. )

( Sarhoşluk, ilham iledir. İlham, mürşid sözüdür. )


- MURÂBAA[Ar. < RAB] ile MURÂBAHA[Ar. < RİBH] ile MURABBA'[Ar. < RUB] ile MURABBÂ[Ar.]

( Yazlığa çıkmak üzere sözleşme yapmak. İLE Malı, kâr ile satma. | Tefecilik, yasaların üstünde, aşkın faiz alma. İLE Dörde çıkarılmış, terbi' olunmuş. | Dörtlü, dört şeyden olma. | Dört köşeli. | Kare. | Dört mısralık kıtalardan oluşan manzume. | Kenzî Hasan'ın edvarında geçen makam.[1700] İLE Terbiye edilmiş. | Kaynayıp kıvama geldikten sonra dondurulmuş meyve suyu tatlısı. )


- MURÂBATA[< RABT] ile ...

( BAĞLAMAK | DÜŞMANI, SALDIRACAĞI YERDE DURUP BEKLEME )


- MURÂBATA ile/ve MUKÂBELE


- MURABBA'[< RUB] ile ŞARKI ile TERBİ'

( Dörtlü, dört şeyden olma. İLE Divan şiirinde bestelenmeye uygun vezin kalıplarıyla yazılan nazım biçimi. İLE Bir gazelin beyitlerine, bir başka şair tarafından aynı vezinle ikişer mısra eklenerek yazılan murabba türü. )


- MÜRÂCAA[Ar.] ile MÜRÂCAA(T)[Ar. < RÜCÛ | çoğ. MÜRÂCAÂT] ile MÜRÂCAHA[Ar. < RÜCHÂN]

( Sorulu yanıtlı olarak, karşılıklı konuşma biçiminde yazılmış şiir. İLE Geri dönme. | Başvurma, danışma, yardım isteme. İLE İyilikte, üstün gelmek üzere yarışma. )


- MÜRÂCAÂT[< MÜRÂCAAT] ile MÜRÂCAAT[< RÜCÛ]

( GERİ DÖNMELER, BAŞVURMALAR, DANIŞMALAR, YARDIM İSTEMELER ile GERİ DÖNME, BAŞVURMA, DANIŞMA, YARDIM İSTEME )


- MURAD IV ÇEŞMESİ / TAVUSLU ÇEŞME ile ...

( Gülhane Parkı'nda, Çinili Köşk'ün yanındadır. 1635'te, Sultan IV. Murad tarafından yaptırılmıştır. [Adını üzerindeki Tavuskuşu kabartmasından almıştır.] )


- MURÂD[< REVD] ile ...

( ARZU, İSTEK, DİLEK | MAKSAT, MERAM )


- MÜRAHİK[< RAHİK] ile MÜRAHİKA

( Oniki yaşına girmiş fakat bâliğ olmamış erkek çocuk. İLE Dokuz yaşına girmiş fakat baliğ olmamış kız çocuk. )


- MÜRAHİKA[< RAHİK] ile MÜŞTEHÂT[< ŞEHVET]

( Dokuz yaşına girmiş fakat ergen[baliğ] olmamış kız çocuk. İLE Evlenebilecek yaşa/duruma gelmiş kız. )


- MURÂKEBE[Ar.] ile/ve/> MUKÂREBE[Ar.]

( Kontrol. İLE/VE/> (O) Kontrol sayesinde Allah'a yaklaşmak. )

( Biri öbüründen önce ya da ayrı değildir. Birlikte, beraberdir. )

( Allah'a yakın olanlar sürekli kontrol halindedir. Sürekli kontrol halinde olanlar da Allah'a yakın olanlardır. )

( Bakma, gözetme, göz altında bulundurma. | Kendi iç âlemine bakma, dalıp kendinden geçme. | Denetleme, kontrol. İLE/VE/> Yakınlık, akrabalık. )


- MURÂKEBE ile/ve MUHÂSEBE


- MURÂKIB ile ...

( ALLAH'A BAĞLANMIŞ )


- MURAKKA'[Ar. < RUK'A] ile MURAKKAA/T[Ar.]

( Terkî edilmiş, yamanmış, yama vurulmuş, yamalı. İLE Hattat meşknâmesi. Birbiri üstüne yapıştırılarak mukavva gibi olmuş bir kâğıt üzerine yazılan meşk, güzel yazı örneği. )


- MURAKKÂ ile MURAKKÂ

( Kağıtların üst üste yapıştırılıp mukavva kalınlığına getirilmesi. İLE Dervişlerin giydiği yamalı hırka. )

( Hattatların meşknâmesi. Bir kâğıt üzerine karışık olarak yazılan yazılar. )


- MURAKKAM[Ar. < RAKAM] ile MURAKKAN[Ar.]

( Yazılmış, yazılı. | Sayı/rakam konulmuş, numaralanmış, numaralı. İLE Bozulmuş, aradan çıkarılmış, terkîn edilmiş. )


- MURAKKIM[< RAKAM] ile ...

( Pusulanın iğnesi. )


- MURASSA'[Ar.] ile MURASSAS[Ar.]

( Değerli taşlarla bezenmiş. | İki mısrası ya da iki fıkrası, sözcük sözcük birbiriyle aynı ölçü ve uyakta olan söz/beyit. | Bir yazı tarzı. | [müzik] Irak perdesiyle geveşt perdesi arasında bir perde adı. İLE Kalay ya da kurşunla kaplanmış. | Lehimlenmiş. )


- MURAT[Ar. < MURAD] ile/ve/||/<> ŞAE[Ar.]

( İstek/istemek. İLE/VE/||/<> Diledi, istedi, murad eyledi. )


- MURAT ile/ve/değil/||/<>/> MEŞAKKAT


- MÜREBBEB[Ar.] ile MÜREBBİB[Ar.]

( Ergenlik çağına kadar beslenmiş. | Hoş kokulu şeylerle hoş olmuş. İLE Çocuğu, ergenliğine kadar besleyen. )


- MÜRECCAH[< RÜCHÂN] ile YEĞLENEN, TERCİH EDİLEN, ÜSTÜN TUTULAN


- MÜREFFEH[Ar. < RÜFÛH] ile MÜREFFİH[Ar. < RÜFÛH]

( Rahata, refaha, bolluğa kavuşturulmuş, terfîh edilmiş. İLE Rahata, refaha, bolluğa kavuşan, terfîh eden. )


- MÜREKKEB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MÜREKKEBÂT] ile MÜREKKİB[Ar. < RÜKÛB]

( İki ya da daha çok şeyin karışmasından meydana gelen, terkîb edilmiş. | Bileşik. | Yazı mürekkebi. İLE Bileşiği meydana getiren. | Bileşen. )


- MÜREKKEB ile MÜELLEF

( Ayrım olmaz. İLE Ayrım olur/olabilir. )


- MÜREKKEB ile SÜLH MÜREKKEB

( ... İLE Kırmızı mürekkeb. )


- MÜREKKEP "YALAMAK" ile "OKUMAK"

( Âharlanmış kağıt bezir işi mürekkebi emmediği için yanlış yazıldığında ıslatarak silmek mümkündür. Hattatlar ellerini tükürükleyerek ya da yalayarak yanlışlarını düzelttiklerinden "mürekkeb yalamak" deyimi ortaya çıkmıştır. )


- MÜREKKEP BALIĞI/SÜBYE[Yun.] ile DEV MÜREKKEP BALIĞI

( )

( SEPIA OFFICINALIS cum MESONYCHOTEUTHIS HAMILTONI )

( SQUID vs. COLOSSAL SQUID )

( HABBÂR ile ... )


- MÜREKKEP ile MÜREKKEP

( Yazı yazmak, desen çizmek ya da basmak için kullanılan, türlü renklerde sıvı madde. İLE Bileşmiş, bileşik. | ...-dan oluşmuş/olma. )

( ZEKÂB ile ... )


- MÜREKKEPBALIĞI ile BÜYÜK KANCALI MÜREKKEPBALIĞI


- MÜREKKEPTE:
BEYAZ ile/ve/||/<> SİYAH ile/ve/||/<> KIRMIZI


- MÜREMMÂ ile ...

( Türkçe-Fransızca karışımı şiir. )


- MÜREN ile AKDENİZ MÜRENİ


- MÜREN ile KAHVERENGİ MÜREN


- MÜREN ile/değil PROTOPTERUS

( ... İLE/DEĞİL Yiyecek ya da su olmayan bir ortama girdiğinde, derin uyku moduna girerek, 5 yıla kadar yaşamda kalabilmektedir. )

( ... ile/değil )

( ... cum PROTOPTERUS ANNECTENS )


- MÜREN ile ŞERİT MÜREN


- MÜRETTEB[Ar. < RETB] ile MÜRETTİB[Ar. < RETB | çoğ. MÜRETTİBÎN]

( Dizilmiş, yerli yerine konulmuş, tertîb olunmuş. | Bir şey/yer için ayrılmış, tâyin edilmiş. | Sonradan kurulmuş. | Danışıklı, uydurma, yalandan düzenlenmiş. İLE Sıraya koyan, düzene sokan, tertîb eden. | Matbaada, yazı dizicisi. )


- MÜREVVEC[Ar. < REVÂC] ile MÜREVVİC[Ar. < REVÂC]

( İtibâr edilmiş, tanıtımı yapılmış, revaçlandırılmış. İLE Bir düşüncenin taraflısı olan, tervîc eden. | Geçiren, sürüm kazandıran. | Îtibâr eden, yürüten. )


- MÜRG[Fars.] ile MÜRG[Fars.]

( Sümük. İLE Kuş. )

( MÜRG-ÂB: Su kuşu. | Ördek. | Kurbağa. )


- MÜRÎD[< REVD] ile/ve/||/<> MÜRŞİD[< RÜŞD]

( İrâde eden, buyuran/emreden, bir şeyhe bağlı olan kişi . İLE/VE/||/<> İrşâd eden, doğru yolu gösteren, kılavuz. | Tarikat pîri, tarikat şeyhi. | Gafletten uyandıran. | Hadım ül fukara. )


- MÜRİD ile HALÎFE


- MÛRİS[Ar. < VERÂSET] ile MU'RİZ[Ar. < ARZ]

( Getiren, veren, kazandıran, îrâs eden. | Miras bırakan. İLE Yüz çeviren, başka tarafa dönen, i'râz eden. | Dokunaklı söz söyleyen, "taş atan", ta'rîz eden. )


- MÜRSEL[Ar.] ile RASÛL[Ar.]


- MÜRŞİD ile/ve/değil/||/<> AYNA


- MÜRŞİD ile/ve HURŞİD

( Aydınlatan [kişi]. İLE/VE Güneş. )

( Kişiye kişiyi gösteriyorsa. Ayna. İLE/VE Kişiye başka bir şeyi gösteriyorsa. )

( BİR MÜRŞİD BUL, OL ONA KUL )


- MÜRŞİDDE BULUNAN HALLER ile/ve/<> MÜRİDDE BULUNAN HALLER


- MÜRŞİT ile/ve USTA

( "ETİ SENİN, KEMİĞİ BENİM!" değil ONU, ETİNDEN VE KEMİĞİNDEN (SAPLANTISINDAN) AYIR! )


- MURTAZI'[Ar. < RIZÂ] ile MURZI'[Ar. < RIZÂ]

( Süt emen, irtizâ' eden. İLE Bebek emziren, ırza' eden. )


- MÜRTECÎ[Ar. < RECÂ] ile MÜRTECİ'[Ar. < RÜCÛ] ile MÜRTECİL[Ar.]

( Umucu, uman, ümitli, irticâ eden. İLE Geri dönen, irticâ eden. | Gerilik, geriye dönme taraflısı. İLE Düşünmeden, irticâlen, hemen söz ya da şiir söyleyen, hazırcevap. )


- MÜRTEHİS[Ar.] ile MÜRTEHİZ[Ar.]

( Ucuz sayan, irtihâs eden. İLE Rezîl olan, irtihâz eden. )


- MÜRTEKIB[Ar. < RAKB] ile MÜRTEKİB[Ar. < RÜKÛB | çoğ. MÜRTEKİBÎN]

( Bekleyen, göz hapsine alan, irtikab eden. İLE Kötü, yakışıksız iş yapan, irtikâb eden. | Rüşvet alan/yiyen. )


- MÜRTEŞÎ[Ar. < RİŞVET] ile MÜRTEŞİH[Ar. < REŞH]

( Rüşvet alan, irtişâ eden. İLE Süzülmüş. )


- MÜŞ'İR[Ar. < ŞUÛR] ile MÜŞÎR[Ar. < ŞEVR | çoğ. MÜŞÎRÂN]

( Yazı ile haber veren, bildiren, iş'âr eden. | [fizik] Gösterge. İLE Emir ve işâret eden. | En yüksek aşamadaki asker, Mareşal[Fr. < Cerm.]. )


- MUŞ ile/değil HUŞ

( Yemen Türkü'sünde "Burası Muş'tur, yolu yokuştur" DEĞİL!!! "Burası Huş'tur, yolu yokuştur" şeklindedir! )


- MUŞ ile MUŞ[Fr.]

( Doğu'daki bir ilimiz. İLE Altı düz, küçük gezi teknesi. )


- MÜŞÂ'[Ar.] ile MÜŞÂÂT[Ar.]

( Yayılmış, herkese duyurulmuş, şuyû bulmuş, işâa olunmuş. | Hissedarlar, ortaklar arasında birlikte kullanıldığı halde, hisselere ayrılmamış olan şey/yer. İLE Yarış etme. | İleri geçme. )


- MÛSÂ[Ar. < VESÂYET] ile MÛ-SÂ/Y[Fars.] ile Mûsâ[Ar.]

( Vasiyet olunan mal ve yarar. İLE Ustura. İLE Hz. Mûsâ peygamber. )


- MUSA ile/ve/||/<> MUSA

( [Osmanlı döneminde] [Müslümanlar için "SİN" ile yazılan.] İLE/VE/||/<> Müslüman olmayanlar için "SAD" ile yazılan. )



(27/42)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2024 itibariyle 1060 kez incelenmiş/okunmuştur.