Söz(cük)leri/ni ve tutumu/nu değiştir... Dünya/n değişsin!

Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim

K'LERDE

KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!

(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)



Bugün[ 30 Ekim 2024 ]
itibariyle 5991 başlık/FaRk ile birlikte,
6908 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.

(6/7)


- KOKU ile/ve/||/<> TAD/AROMA

( Burundan gelen. İLE/VE/||/<> Damaktan gelen. )

( Ortonazal. İLE/VE/||/<> Retronazal. )


- Kokularını DİNLE!!!


- KOKULUKİRAZ = İDRİSAĞACI = MAHLEP[Ar. < MAHLEB]

( Gülgillerden, Anadolu'nun kuzey ve doğu kesimlerinde yüksek yerlerde yetişen, boyu 10 metreye ulaşabilen bir tür ağaç. )


- KOKUŞMAK ile/değil KOKLAŞMAK


- KOL SENTIR/CALL CENTER değil/yerine/= ÇAĞRI MERKEZİ


- KOL-KANAT (GERMEK)

( Koruma altına almak. )


- KOL/EL ile KOL ile KOL

( İnsan gövdesinde, omuz başından parmak uçlarına kadar uzanan bölüm. İLE Giyside gövdenin bu bölümünü saran parça. | Makinelerde tutup çevirmeye, çekmeye yarayan ağaç ya da metal parça. | Ağaçlarda gövdeden ayrılan kalın dal. | Bazı çalgıların elle tutulan sap bölümü. | Koltuk, divan vb.nin yan tarafında bulunan dayanmaya yarayan parça. | Bir halat oluşturan bükülmüş lif demetlerinden her biri. İLE Bir şeyin ayrıldığı bölümlerden her biri, dal, kısım, şube, branş. | İş takımı. | Kanat. | Dizi, düzen. )


- KOL ile/ve/<> ÖNKOL

( ... İLE/VE/<> Kolun, dirsekle bilek arasındaki bölümü. )


- KOL ile/ve SAP


- KOL ile YEKE

( ... İLE Kayıkta, dümeni kullanmak için dümenin baş tarafına takılan kol. )


- KOLA ile KOLA ile KOLAGİLLER

( Gömlek, örtü vb. şeyleri kolalamakta kullanılan özel nişasta. | Kâğıt ya da bez yapıştırmakta kullanılan kaynatılmış nişasta bulamacı. | Kolalama. İLE Kolagillerden, Afrika'nın sıcak bölgelerinde yetişen ve kola cevizi adıyla anılan, çekirdekleri kahveden daha uyarıcı olan bazı içeceklerde ve hekimlikte kullanılan bir bitki. [Lat. COLA ACUMINATA] | Bu bitkinin yaprağından çıkarılan kokulu bir nesneyle kokulandırılan ve içine şeker, karbonat katılarak yapılan, yararsız ve zararlı "içecek". İLE Ayrı taç yapraklı iki çeneklilerden, büyük ve küçük kola ağaçları gibi birçok türü içine alan bir bitki ailesi. )


- KOLAJ ile/değil KAKOFONİ


- KOLAN ile KOLANCI

( Dokuma, kenevir vb. nesnelerden yapılan, yassı ve enlice bağ. | İplikten yapılmış, üzeri işli ince kuşak. İLE Yedekçi. )


- KOLANYA değil KOLONYA[İt. < COLONIA]

( İçinde limon, lavanta vb. bitkilerin yağı bulunan, hafif kokulu alkollü bir nesne. )


- KOLAPS/COLLAPSE[İng.] değil/yerine/= GÖÇME | ÇÖKME | SÖNME


- KOLATERAL/COLLATERAL[İng.] değil/yerine/= YANDAL (DAMAR YA DA SİNİR)


- KOLAY "YOL/YÖNTEM" ile/ve/değil/yerine/||/&gt;&lt;/< KOLAY OLMAYAN YOL/YÖNTEM

( [Yaşamı ...]
Zorlaş[tır]ır. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/>


- KOLAY (OLAN) ile/ve/değil/yerine ETKİLİ (OLAN)


- KOLAY DEĞİL fakat (DAHA FAZLA) ZORLAŞTIRMA(YABİLİRİZ)!


- KOLAY DEĞİL fakat (DAHA FAZLA) ZORLAŞTIRMA(YABİLİRSİN)!


- KOLAY KOLAY ile/değil HİÇ


- KOLAY OLMAYAN:
UYUYANI UYANDIRMAK değil UYUMA TAKLİDİ YAPANI UYANDIRMAK


- KOLAY OLMAYAN/ZOR "YAŞAM" İÇİN ile/değil/yerine/>< KOLAY YAŞAM İÇİN

( "Kolay/kısa seçimler/sonuçlar". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kolay/kısa olmayan seçimler/süreçler. )


- KOLAY ULAŞIM ile YAKINLIK


- KOLAY(LIKLA) SÖYLEMEK ile/ve/değil/<> İNAN(M)IYOR OLMAK


- KOLAY/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DOĞRUDAN/LIK


- KOLAY/LIK ile/ve/<> YAKIN/LIK


- KOLAY/LIK ile YALIN/LIK / BASİT/LİK

( EASY/NESS vs. SIMPLE/NESS )


- KOLAY ile/>< DEĞER

( Kolay, değerin düşmanıdır. )


- KOLAY ile/ve EKONOMİK

( EASY vs./and ECONOMICAL/LY )


- KOLAY ile/ve/değil EN KOLAY

( Doğa, kolayı değil en kolayı tercih eder. )

( [not] EASY vs./and/but THE EASIEST
Nature prefers the easiest, not the easy one! )


- KOLAY ile KOLAY DEĞİL

( EASY vs. NOT EASY )


- KOLAY ile/ve/||/<> KOLAYCA ile/ve/||/<> KOLAYCACIK ile/ve/||/<> KOLAYLAMAK

( Sıkıntı çekmeden, yorulmadan yapılabilen, emeksiz, zahmetsiz, güç(II) ve zor karşıtı. | Kolaylık. | Kolayca, sıkıntısız bir biçimde, basitçe. İLE Oldukça kolay. | Kolaylıkla, sıkıntı çekmeden. İLE Çok kolay. | Çok kolay bir biçimde: İLE Bir işi bitirmek üzere olmak, bir işin sonuna yaklaşmak. )


- KOLAY ile/ve SIRADAN

( EASY vs./and ORDINARY )


- KOLAY ile/ve UYGULAMA/PRATİK

( ÂSÂN ile/ve ... )

( EASY vs./and PRACTICAL )


- KOLAY ile/>< ZOR

( [hiçbir şey ...] Göründüğü kadar kolay değildir. İLE/VE/>< Zannedildiği kadar zor değildir. )


- KOLAYCILIK ile/ve/||/<> KAÇIŞ


- KOLAYCILIK ile/ve/değil/<> TESLİMİYET


- KOLAYCILIK ile/değil/yerine/>< YARDIM GEREKSİNİM EŞİĞİ


- KOLAYLAŞTIRICI ARABULUCU ile/ve/<> DEĞERLENDİRİCİ ARABULUCU


- KOLAYLAŞTIRICI/LIK ile/ve/||/<>/> VARSILLAŞTIRICI/LIK


- KOLAYLAŞTIRMA ile/ve/değil KAÇMA

( [not] TO FACILITATE vs./and/but TO ESCAPE )


- KOLAYLAŞTIRMA ile PAZARLAMA

( TO FACILITATE vs. MARKETING )


- KOLAYLAŞTIRMAK ile/ve/<> ZORLAŞTIRMAMAK


- KOLAYLIKLA BAŞARABİLMEK ile/değil ÜSTESİNDEN GELMEK


- KOLÇAK ile KOLLUK ile KOLLUK

( Yalnız başparmağı ayrı, öteki dört parmağı bir örülmüş eldiven. Ceket ya da gömlek kollarının kirlenmesine engel olmak için bilekten dirseğe kadar geçirilen eğreti/çakma kolluk. | Kadınların dirseklerine kadar taktıkları basmadan yapılan süs eşyası. | Kola geçirilen işaretli bağ, pazubent. | Zırhın kola geçirilen parçası. | Koltuk ya da sandalyenin kol konacak parçası. | Çark kolu. İLE Gömlek kollarının ucundaki iliklenen bölüm, manşet. | İş yaparken giysiyi korumak için bilekten dirseğe kadar kola geçirilen, genellikle koyu renkli kumaştan dikilmiş parça. | Kollara takılan ve dikkati çekmesi istenen görevlilerin kimliklerini gösteren şerit. İLE Güvenliği sağlamakla görevli polis ya da jandarma. )


- KOLDAŞ = İŞ ARKADAŞI


- KÖLE OLMAK ile "ROBOTLAŞMAK"

( Geçmişin tehlikesiydi. İLE Geleceğin tehlikesi. )


- KÖLE ile/değil CERAHOR


- KÖLE ile/>< EFENDİ

( Köleler, efendilerine olan sadakati, efendilerini köleleştirmek için yapar. )


- KÖLE ile/değil/yerine GÖNÜLLÜ "KÖLE"


- KOLEJ değil/yerine/= ÖZEL OKUL | BİLGİTEY


- KOLEKSİYON[Fr./İng.] değil/yerine/= DERLEM


- KOLEKTİF ŞİRKET değil/yerine/= İŞBİRLİKSEL ORTAKLIK


- KOLEKTİF değil/yerine/= ORTAK(LAŞA)


- KOLEKTÖR[Fr. < COLLECTEUR] değil/yerine/= TOPLAÇ

( Atık suların akmasını sağlayan boru. | Elektrik dinamolarında, hareketli bölümün üzerindeki iletken devrelerde oluşan akımı toplayıp tek bir devreye veren araç. )


- KÖLELEŞTİRENLER:
"SEVİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ" ve/||/<>/> "BEĞENİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ" ve/||/<>/> "TAKDİR EDİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ"


- KOLESİSTEKTOMİ ile/||/<> KOLELİTİAZİS

( Safra kesesinin cerrahi olarak çıkarılması işlemi. İLE/||/<> Safra kesesinde taş oluşumu. )


- KOLESİSTİT ile/||/<> PANKREATİT

( Safra kesesinin yangılanması. İLE/||/<> Pankreasın yangılanması. )


- KOLESTAZ ile/||/<> HEPATOMEGALİ

( Kolestaz, safra akışının durması ya da azalması. İLE/||/<> Hepatomegali, karaciğerin normalden büyük olması. )


- KOLESTAZ ile/||/<> KOLESTROL

( Safra akışının durması ya da azalması. İLE/||/<> Kanda yüksek seviyede kolesterol bulunması. )


- KOLESTEROL'DE:
İDEAL ile KABUL EDİLEBİLİR ile SINIRDA YÜKSEK ile YÜKSEK

( 180 altı. İLE 180 - 199 İLE 200 - 219 İLE 220 üstü. )


- KOLESTEROL[Fr. < CHOLESTEROL]/KOLESTERİN[Fr. < CHOLESTERINE] ile/değil KOLESTEROLÜN ARTMASI


- KOLESTEROL ile TRİGLİSERİT

( Göze zarının yapısında bulunan lipid. İLE Enerji depolayan yağ molekülü. )


- KOLİK[Fr. < COLIQUE] değil/yerine/= SANCI

( Bağırsak, böbrek gibi içi boş organlarda, aralıklı duyulan güçlü sancı. )


- KOLİK/COLIC[İng.] değil/yerine/= SANCI


- KOLIMASYON/COLLIMATION[İng.] değil/yerine/= IŞIN YÖNLENDİRME


- KOLIMATÖR/COLLIMATOR[İng.] değil/yerine/= IŞIN YÖNLENDİRICİ


- KOLİN ile/ve/||/<> KARNİTİN

( Yumurta tüketimi ile alınır. İLE/VE/||/<> Et, süt ve süt ürünleri, enerji içecekleri ile alınır. )

(



)


- KOLİT[Fr. < COLITE] ile/ve/||/<> ANTERİT[Fr. < ANTERITE]

( Kalın bağırsak yangısı/iltihabı. İLE/VE/||/<> İnce bağırsak yangısı/iltihabı. )


- KOLLARI:
SIYIRMAK ile/değil KIVIRMAK


- KOLLOİD KİMYA ile/||/<> ÇÖZELTİ KİMYASI

( Kolloid sistemlerin kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Çözeltilerin kimyasını inceleyen bilim dalı. )


- KOLLOİD KİMYA ile/||/<> EMÜLSİYON KİMYASI

( Kolloid sistemlerin kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Emülsiyonların kimyasını inceleyen bilim dalı. )


- KOLLOİD KİMYA ile/||/<> SÜSPANSİYON KİMYASI

( Kolloid sistemlerin kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Süspansiyonların kimyasını inceleyen bilim dalı. )


- KOLLOİD KİMYA ile/||/<> YÜZEY KİMYASI

( Kolloid sistemlerin kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Yüzeylerdeki kimyasal süreçleri inceleyen bilim dalı. )


- KOLLOİD ile ÇÖZELTİ

( Bir nesnenin öteki nesne içinde dağılmasıyla oluşan ve ara evrede bulunan karışım. İLE Bir nesnenin öteki nesne içinde homojen olarak çözünmesiyle oluşan karışım. )


- KOLLOİD ile SÜSPANSİYON

( Çok küçük parçacıkların sıvıda dağılmış olduğu karışımlar. İLE Büyük parçacıkların sıvıda asılı kaldığı karışımlar. )


- KOLLOİDAL değil/yerine/= TUTKALSI


- KOLOFAN[Fr. < COLOPHANE] ile KOLOFAN

( Hidratlı doğal kalsiyum sülfat. İLE Çam sakızının damıtılmasıyla oluşan, saydam, sarı renkli reçine. [Anadolu'da bir Lidya kentinin adından] )


- KOLOİT[Fr. < COLLOIDE] ile/ve/||/<> KOLOİDAL[Fr. < COLLOIDAL]

( Jelatin niteliğinde olan ve suda dağılmışı zarlardan geçmemekle billursulardan ayırt edilen nesnelerin genel adı, billursu karşıtı. İLE/VE/||/<> Zamk, jelatin yapısında olan, koloit nitelikleri taşıyan. )


- KOLOKYUM ile KOLOKYUM

( Konuşu. İLE Doçentlik sözlü sınavı. )


- KOLOMB ÖNCESİ UYGARLIKLAR MÜZESİ

( Şili'nin başkenti, Santiago'da bulunmaktadır. )

( MUSCO de ARTE PRECOLOMBIANO )


- KOLOMBİYUM = NİYOBYUM[Fr. < NIOBIUM]

( Atom numarası 41, atom ağırlığı 92,91, yoğunluğu 8,57 olan, oksijen, kükürt, klor vb.nesnelerle birleşikler veren bir öğe. [simgesi Nb] )


- KOLON KANSERİ ile/||/<> REKTUM KANSERİ

( Kalın bağırsağın kolon bölümünde olağandışı göze büyümesi ile ilişkili bir kanser türü. İLE/||/<> Kalın bağırsağın rektum bölümünde olağandışı göze büyümesi ile ilişkili bir kanser türü. )


- KOLON[Fr. < COLONNE] ile/değil HOPARLÖR[Fr. < HAUT-PARLEUR]

( Dikme/sütun. | Katlardaki döşemeleri birbirine bağlayan düşey boru. İLE/DEĞİL Elektrik dalgalarını ses dalgasına çeviren ve gerektiğinde sesi yükseltmeye yarayan aygıt. | Radyo, pikap, teyp vb. araçlarda sesi işitilebilecek duruma getiren aygıt. )


- KOLON[Fr. < COLONNE] ile KOLON[Fr. < CÔLON]

( Dikme/sütun. | Katlardaki döşemeleri birbirine bağlayan düşey boru. İLE Kalın bağırsağın gödenden önceki bölümü. )


- KOLONİ[Fr. < COLONIE] ile/ve/||/<> KOLONYAL[Fr. < COLONIAL]

( Sömürge. | Göçmen topluluğu ya DA bu topluluğun yerleştiği yer. | Bir ülkede bulunan küçük yabancı topluluğu. | Birlik durumda yaşayan aynı türden organizmaların oluşturduğu topluluk. İLE/VE/||/<> Sömürgeyle ilgili. | Sömürgede yaşayan. )


- KOLONİ ile SİMBİYOZ

( Bir arada yaşayan ve iş birliği yapan organizmalar topluluğu. İLE İki organizma arasında karşılıklı yarar sağlayan ilişki türü. )


- KOLONİZASYON/COLONIZATION[İng.] değil/yerine/= ÖZDEŞ KÜMELENME


- KOLONİZASYON ile/||/<> MANDA

( Bir ülkenin başka bir ülke üzerinde egemenlik kurarak o ülkenin maddi ve manevi kaynaklarını kendi yararına kullanacak biçime getirmesi. İLE Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bazı az gelişmiş ülkeleri, kendini yönetecek bir düzeye eriştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya dek Milletler Cemiyet adına yönetmek için bazı büyük devletlere verilen vekillik. )


- KOLTUK ile BERJER[Fr.]

( ... İLE Arkası kabarık, oturulacak yeri geniş koltuk. )


- KOLTUK ile KOLTUK


- KOLTUK ile MARKİZ[Fr. < Cerm.]

( ... İLE Marki'nin eşi. | İki kişilik, alçak, oldukça geniş koltuk. | Bir kapı ya da pencere önünü yağmurdan korumak için yapılan saçak. )


- KOLTUK ile/değil SANDALYE


- KOLTUKALTI BEZLERİ ve KULAK ARKASI BEZLERİ ve KASIKTAKİ BEZLER

( Kalpteki fazlalıklar depolanır. VE Beyindeki fazlalıklar depolanır. VE Karaciğerdeki fazlalıklar depolanır. )

( Kanın gereksinim duyulduğunda ve besin sağlayabilmek için özel değişikliğe tâbi tutabilmek üzere çukurlarda ve boşluklarda depo edilmesi zorunluluğu vardır. Nispeten daha güçlü örgenlerdeki fazlalıklar, genellikle daha zayıf örgenlere geçer. )


- KOLUGO ile ...

( Asya'ya özgü memeli bir hayvan. )


- KOLYE[Fr. < COLLIER] değil/yerine GERDANLIK

( Çoğu değerli taş ve madenlerden ya da altın paradan yapılmış, boyna takılan takı. )


- KOLYOZ[Yun.] ile KOLORİDYE[Yun.]

( Uskumrugillerden, uzunluğu 30-35 cm. olan, Akdeniz ve Karadeniz'de yaşayan bir tür balık. İLE Kolyoz balığının küçüğü. )

( SCOMBER COLIAS cum ... )


- KOM ile ...

( Yayla evi. )


- KOMA[Fr. < COMA] ile KOMA[Yun.]

( Bazı sayrılıklar, yaralanmalar, zehirlenmeler sırasında görülen anlama, duyma ve devimin tamamen ya da az çok kaybolmasıyla beliren bilinç kaybı durumu, bilinç yitimi. İLE Eşit olmayan iki ses arasında kulakla seçilebilecek en küçük aralık. )


- KOMA ile/<>/> "BİTKİSEL" "YAŞAM"/DURUM ile/<>/> KİLİT DURUM

( COMA vs./||/<>/> VEGETATIVE STATE )


- KOMANDİT[Fr. < COMMANDITE] ile KOMANDİTE[Fr. < COMMANDITE] ile KOMANDİTER[Fr. < COMMANDITAIRE]

( Yalnızca konulan sermaye kadar sorumluluğu olan ortaklık biçimi. İLE Komandit şirkette sınırsız sorumlu olan ortak. İLE Komandit şirkette ancak kendi koyduğu para kadar sorumlu olan ortak. )


- KOMBİ (HERMETİK) ile/değil/yerine YOĞUŞMALI KOMBİ

( Küçük alanlarda. İLE/DEĞİL/YERİNE Büyük alanlarda. )

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Daha verimlidir. )

( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Daha çevrecidir. )


- KOMBİNA[Fr. < COMBINAT] ile KOMBİNE[Fr. < COMBINE]

( Birkaç sanayi kuruluşunun tek yönetimde birleşmesi: İLE Toplu. | Bir spor dalında değişik türdeki yarışmaların sonuçlarına göre birleştirilmiş derecelendirme, toplam puana göre değerlendirme. )


- KOMBİNASYON/COMBİNATION[İng.] değil/yerine/= BİRLEŞİM


- KOMBİNASYON ile KONJONKTÜR


- KOMBINE/COMBINED[İng.] değil/yerine/= BİRLEŞİK


- KOMBİNE/KOMBİNASYON değil/yerine/= BİRLEŞİK/BİRLEŞİM


- KOMBİNE ile/ve/||/<> ENTEGRE


- KOMBİNEZON[Fr. COMBINAISON]/KOMBİNASYON[İng. COMBINATION] ile/değil/yerine/= DÜZENLEME | BİRLEŞTİRME

( Kadınların giydikleri kısa ve kolsuz iç çamaşırı. İLE/DEĞİL/YERİNE/= Bir işi başarıya ulaştırmak için alınan önlemler, düzenleme. | Birleştirme. )


- KOMEDİ[İng. < COMEDY] değil/yerine/= GÜLDÜRÜ


- KOMEDİ ile KOMİK

( Sanatçının yaptığı. İLE Abartanın, dozu kaçıranın yaptığı. )


- KOMEDİ ile/ve VEHÂMET


- KOMEDYEN değil/yerine/= GÜLDÜRMEN


- KOMEDYEN ile ŞAKACI

( ... cum BALATR )


- KOMENSALİZM ile MUTUALİZM

( Komensalizm, bir canlının yarar sağladığı, ötekinin etkilenmediği ilişki türü. İLE Mutualizm, iki canlının karşılıklı yarar sağladığı ilişki türü. )


- KOMİ[Fr. < COMMIS] ile/ve/||/<>/> GARSON[Fr. < GARÇON]

( Otel, pansiyon vb. yerlerde çalışan hizmetli. | Lokantalarda garson yardımcısı. İLE/VE/||/<>/> Lokanta, pastane vb. yerlerde müşterilere hizmet eden çalışan. )


- KOMİK ile/ve/değil "İNANILMAZ"


- KOMİK ile GÜLÜNÇ


- KOMİK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<> VAHİM


- KOMİK ile/ve/değil/<> ZAVALLI


- KOMİSYON[Fr., İng.]/SİMSARİYE[Ar.] değil/yerine/= YÜZDE


- KOMİSYON ile !RÜŞVET

( COMMISION vs. BRIBE )


- KOMİSYONCU/SİMSAR[Ar.] değil/yerine/= ARACI


- KOMİTA[Lat./Sırpça] ile KOMİTE[Fr. < ]

( Siyasi bir amaca ulaşmak için silah kullanan gizli topluluk. İLE Alt kurul. )


- KOMİTE değil/yerine/= KURUL


- KOMMOSYO/COMMOTIO[İng.] değil/yerine/= SARSINTI


- KOMODİN[Fr. < COMMODINE]/KOMOT ile KOMODOR[Fr. < COMMODORE]

( Karyolanın yanı başına konulan üstü masa biçimindeki küçük dolap. İLE Amiral yetkisiyle görevli deniz subayı. | Bir kuruluşa bağlı yolcu gemilerinin en eski kaptanı. )


- KOMORBİDİTE/COMORBIDITY[İng.] değil/yerine/= EŞSAYRILIK


- KOMPAKSİYON/COMPACTION[İng.] değil/yerine/= KİLITLENME | TAKILMA


- KOMPAKT/COMPACT[İng.] değil/yerine/= SIKI | YOĞUN


- KOMPANSASYON/COMPENSATION[İng.] değil/yerine/= ÖDÜNLEME | DENGELEME


- KOMPANSATUVAR/COMPENSATORY[İng.] değil/yerine/= ÖDÜNLEYİCİ | DENGELEYİCİ


- KOMPANSE/COMPENSATED[İng.] değil/yerine/= ÖDÜNLENMİŞ | DENGELENMİŞ


- KOMPARATİF/COMPARATIVE[İng.] değil/yerine/= KARŞILAŞTIRMALI


- KOMPARTIMAN/COMPARTMENT[İng.] değil/yerine/= ODACIK | BÖLÜM


- KOMPARTIMAN ile FAKÜLTE


- KOMPER ile KUMBARAOS

( Yeni doğan çocuğun adını koyan kişi/adam. [Katoliklerde] İLE Vaftizde çocuğun adını koyan kişi/adam. )


- KOMPETAN[Fr./İng. < COMPETENT] değil/yerine/= UZMAN, YETKİN


- KOMPETİTİF/COMPETITIVE[İng.] değil/yerine/= YARIŞMALI


- KOMPLE değil/yerine TAMAMEN


- KOMPLEKS/COMPLEX[İng.] değil/yerine/= KARMAŞIK | BİRLEŞİM | KARMAŞA


- KOMPLEKS ile KARMAŞA/KARMAŞIK


- KOMPLEKS ile/ve MÜCADELE


- KOMPLEKS ile RAFİNE


- KOMPLEKSITE/COMPLEXITY[İng.] değil/yerine/= KARMAŞIKLIK


- KOMPLEKSLİ değil/yerine/= ALINGAN


- KOMPLET/COMPLETE[İng.] değil/yerine/= TAM


- KOMPLİKASYON/COMPLICATION[İng.] değil/yerine/= ART SORUN


- KOMPLİKASYON/İHTİLAT değil/yerine/= KARMAŞIKLIK


- KOMPLİKE[Fr. < COMPLIQUE] yerine KARMAŞIK


- KOMPLİKE/COMPLICATED[İng.] değil/yerine/= KARMAŞIK


- KOMPLİMAN[Fr. < COMPLIMENT]/İLTİFAT[Ar.] değil/yerine/= İNCELİK

( Gönül okşayıcı, hoşa giden söz. | Koltuklama. )


- KOMPLİYANS/COMPLIANCE[İng.] değil/yerine/= UYUNÇ


- KOMPLO TEORİSİ ile/değil/yerine TEORİ/KURAM

( [düşük/yüksek olasılıklı] Akıl hastalığı içinde. İLE/DEĞİL/YERİNE Akıl[felsefe/bilim/sanat] ile. )


- KOMPLO/TERTİP[Ar.] değil/yerine/= KURMACA


- KOMPONENT/COMPONENT[İng.] değil/yerine/= ÖGE, BİLEŞEN


- KOMPOZİSYON/COMPOSITION[İng.] değil/yerine/= BİLEŞİM


- KOMPOZİT/COMPOSITE[İng.] değil/yerine/= BİLEŞİK


- KOMPOZİTÖR ile YARATICI


- KOMPRADOR[Fr. < COMPRADOR] değil/yerine/= ARACI

( Aracı. | Çok zengin kişi. | Uzak Doğu ülkelerinde yabancı ortaklıklar hesabına iş sözleşmesi yapan yerli aracı. )


- KOMPRADOR[Fr. < COMPRADOR] değil/yerine/= İŞBİRLİKÇİ


- KOMPRES/COMPRESS[İng.] değil/yerine/= BASKIT


- KOMPRESÖR/COMPRESSOR[İng.] değil/yerine/= SIKIŞTIRICI


- KOMPRESYON/COMPRESSION[İng.] değil/yerine/= BASI


- KOMPRIMEV COMPRIME[İng.] değil/yerine/= HAP


- KOMPÜLSİF/COMPULSIVE[İng.] değil/yerine/= ZORLANTILI


- KOMPÜLSİYON/COMPULSION[İng.] değil/yerine/= ZORLANTI


- KOMŞU, KOMŞUNUN KÜLÜNE (BİLE) MUHTAÇTIR değil KOMŞU, KOMŞUNUN 'KÜLL'ÜNE MUHTAÇTIR

( Komşu, komşunun her şeyine muhtaçtır. "Kül"(Küllî, Külliyat), "hepsi, her, tamamı" gibi anlamlarda kullanılır. Eğer yanan şeyden arta kalan anlatılmak istenirse, "bile"(... külüne bile ...) eklenerek kullanılabilir. )


- KOMŞU ile/ve/değil AKRABA

( Çoğu zaman ve durumda komşu akrabadan daha yakındır! )

( Komşu komşunun küll'üne[herşeyine] muhtaçtır. )

( Hayır dile komşuna, hayır gelsin başına. )

( CÂR[çoğ. CÎRÂN] ile/ve EKARİB[< AKREB (< KARÎB: Yakın.) (< KURB: Yakınlık. [KURBİYET: Arapça dilbilgisi yönünden yanlış olmakla birlikte kullanılmaktadır.])] )

( NEIGHBOUR vs./and RELATIVE )


- KOMŞU değil KONŞU


- KOMŞU ile/ve ÖTEKİ

( NEIGHBOUR vs./and OTHER )


- KOMŞUDA PİŞER ve/||/<>/> BİZE DE DÜŞER


- Komşularınla KONUŞ!!!


- KOMÜNİKAN/COMMUNICANT[İng.] değil/yerine/= BAĞLANTILI


- KOMÜNİKASYON/COMMUNICATION[İng.] değil/yerine/= İLETİŞİM


- KOMÜNİKASYON değil/yerine/= İLETİŞİM


- KOMÜNİZM = COMMUNISM[İng.] = COMMUNISME[Fr.] = KOMMUNISMUS[Alm.] = COMMUNIS:ORTAK[Lat.] = COMUNISMO[İsp.]


- KOMÜNİZM ile LENİNİZM


- KÖMÜR ile/ve CEMRE

( ... İLE/VE Ateş halinde kömür. | Kor halinde ateş. )

( KÖMÜR (ORHAN KURAL) kitabından yararlanabilirsiniz. )

( FAHM ile/ve ... )


- KÖMÜR ile/ve/||/<>/> ELMAS

( FaRkLaR'ı, bulundukları derinlikleri itibariyle maruz kaldıkları basınçtadır. )


- KÖMÜR ile KOK[İng. < COKE] ile SÖMİKOK[Fr.]

( Karbonlu nesnelerin kapalı ve havasız yerlerde için için yanmasından ya da çok uzun süre derin toprak katmanları altında kalıp birtakım kimyasal değişmelere uğramasından oluşan, siyah renkli, bitkisel kaynaklı, içinde yüksek oranda karbon bulunan katı yakıt. İLE Maden kömürünün damıtılmasıyla elde edilen, birleşiminde kömürden çok daha az oranda uçucu nesne bulunan katı yakıt, kok kömürü. İLE Taşkömürünü çok yüksek olmayan sıcaklıkta [500-600 °C'de] damıtarak elde edilen kömür. )


- KÖMÜR ile/değil ÖKSÜ

( ... İLE/DEĞİL Yarı yanmış odun. )


- KÖMÜR değil/yerine/>< ÖMÜR

( Kömür gibi bir hiç uğruna, yüzlerce güzelim kömür gözlümüzün, gözlerinin pırıltılarını ve gölgelerini kalbimizde yaşatmaya devam edeceğiz!

Bir şeylerin ihtirası yüzünden, ölmeden önce ölemeyip işçilerin ölmesine göz yumabilenler içinse, ne desek az, ne desek çok olacağından ve onların da sonlarının, gölgeleriyle ortada olduğunu anımsamamız, belki bir nebze daha teselli olabilir ümidiyle...

:( ((((

" 'Küçük' bireylerin, gölgeleri büyüdükçe, güneş, batıyor demektir."

)


- KÖMÜR ile/ve/<> ŞİSTLEŞMEK

( ... İLE/VE/<> Kömüre karışmış moloz oranının çok olması yüzünden bir tabaka tümüyle işletilemez olmak )


- KÖMÜR ile/ve/değil/< TÜRBİYE

( ... İLE/VE/DEĞİL/< Kömür oluşumunun başlangıcı. )

( ... İLE/VE/DEĞİL/< Su oranı yüksek ve ısı değeri çok düşüktür. )

( ... İLE/VE/DEĞİL/< İrlanda arazilerinin %17'si türbiyelerle kaplıdır. )

( ... İLE/VE/DEĞİL/< İrlanda halkı, zamanında, türbiyelerden, buzdolabı olarak bile yararlanmış. )


- KÖMÜRCÜ SAKASI ile KASIM SAKASI (KENESEKLİ SAKA)

( Her yerde görülebilen sakalara verilen ad. İLE Kasım ayında Karadeniz'den İstanbul'a göç etmiş olan sakalar. )

( GOLDFINCH vs. ... )

( CARDUELIS CARDUELIS cum ... )


- KOMUTAN/KUMANDAN[Fr. < COMMANDANT] ile MALKOÇ

( ... İLE Osmanlı'da, Akıncılar Ocağı'nın komutanı. )


- KOMUTAN ile MİR[Fars.]

( ... İLE Baş, kumandan, amir. | Bey. )


- KOMÜTATÖR[Fr. < COMMUTATEUR] değil/yerine/= ÇEVİRGEÇ/ANAHTAR


- Kon, KONUŞ!!!


- KON! UÇ! ve KONUŞ!!!


- KON(N)EKTÖR[Fr. < CONNECTEUR] değil/yerine/= BAĞLAYICI

( Demir yollarında fren kumanda kollarını dingilin üzerine bağlayan ve iki ucunda da kumanda kolunun girmesine uygun deliği bulunan parça ya da düzen. )


- KON ile ...

( İlâhi Ruh. )


- KONACAK değil KOYULACAK


- KONAK ile/ve KÂŞÂNE


- KONAK ile KONAK ile Konak

( Büyük ve gösterişli ev. | Vali, kaymakam gibi yüksek dereceli devlet görevlilerinin resmî konutu. | Konakçı. | Araçla bir günde alınan yol. | Yolculukta geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yer. İLE Kundak çocuklarının başlarında görülen kepek tabakası. | Gözde oluşan ince tabaka. İLE İzmir iline bağlı ilçelerden biri. )


- KONAK ile ŞATO[Fr. CHATEAU]

( ... İLE Avrupa'da, "soylu" kişilerin oturduğu, çevresi hendek, sur ve kulelerle çevrili konak. | Geniş toprağı olan, büyük konut. )


- KONAKLAMA ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BARINMA


- KONALGA[Moğolca] ile/||/<> KONAK

( Göçebe ve yolcuların yolculuk ya da göç sırasında konakladıkları sulu ve otlu yer, konak yeri. İLE/||/<> Yolculukta geceyi geçirmek için inilen, konaklanılan yer. )


- KONAR GÖÇER/LİK ile/ve/||/<> YÜZER GEZER/LİK


- KONAR-GÖÇER


- KONAR ile/değil KONUR


- Konarak, KONUŞ!!!


- KONÇERTO ile KONÇERTO GROSSO

( Tek. İLE Çoklu. )

( İlk Konçerto: Trompet ile yapılmıştır. [GASPARO TORELLI] )


- KONDANSASYON POLİMERİZASYONU ile KATILMA POLİMERİZASYONU

( Küçük moleküllerin ayrılmasıyla monomerlerin birleşmesi. İLE Monomerlerin doğrudan birleşmesi. )


- KONDANSASYON/CONDENSATION[İng.] değil/yerine/= YOĞUNLAŞMA


- KONDANSATÖR[Fr.] değil/yerine/= YOĞUNLAÇ

( İçinde, akımsız elektrik yükü biriktirilen aygıt. )


- KONDANSATÖR/MEKSEFE değil/yerine/= YOĞUNLAÇ


- KONDANSÖR değil/yerine/= YOĞUŞTURUCU


- KONDİSYON[Fr./ing. < CONDITION]/ŞART[Ar.] değil/yerine/= KOŞUL


- KONDISYON/CONDİTION[İng.] değil/yerine/= DURUM | KOŞUL


- KONDISYONEL/CONDİTIONAL[İng.] değil/yerine/= KOŞULLU


- KONDÜKTÖR değil/yerine/= KILAVUZ


- KONDURAMAMAK ile/ve/||/<> YAKIŞTIRAMAMAK


- KONDÜVİT/CONDUİT[İng.] değil/yerine/= YAPAY-BİYOLOJİK YOL


- KONFERANS[Fr.] ile SEMİNER[Fr.]

( CONFERENCE vs. SEMINAR )


- KONFERANS[Fr./İng. < CONFERENCE] değil/yerine/= KONUŞMA/KONUŞTAY


- KONFİGÜRASYON/CONFİGURATION[İng.] değil/yerine/= BİÇİM | DİZİLENİM


- KONFİGÜRASYON ile KONFORMASYON

( Atomların belirli bir düzenle dizilişi. İLE Molekül içi dönme sonucu oluşan düzen. )


- KONFİRMASYON/CONFİRMATION[İng.] değil/yerine/= DOĞRULAMA


- KONFLİKT/CONFLICT[İng.] değil/yerine/= ÇATIŞMA


- KONFOBÜLASYON/CONFABULATION[İng.] değil/yerine/= MASALLAMA


- KONFOR "ZİNCİRİNİ": "KORUMAK/SÜRDÜRMEK" ile KIRMAK


- KONFOR ALANI ile/değil/ne yazık ki "KAYGI/KORKU" ALANI


- KONFOR[İng. < COMFORT] değil/yerine/= GÖNENCE


- KONFOR ile MUTLULUK


- KONFRONTASYON/CONFRONTATION[İng.] değil/yerine/= YÜZLES¸TİRME


- KONFÜÇYANİZM ile/ve TAOİZM

( Konfüçyanizm, toplumsal örgütlenişin, insan aklının ve pratik bilginin felsefesi. İLE/VE Taoizm, doğanın gözlemlenmesi yolu ile doğanın yolunu (Tao) keşfetmeye çalışmak. )


- KONFÜÇYÜS

( CONFUCIUS/K'UNG-FU-TZU )


- KONFÜZYON/CONFUSION[İng.] değil/yerine/= BİLİNÇ BULANIKLIĞI


- KONGJIAO[Çince] ile ...

( Konfüçyüs öğretileri. )


- KONGLOMERA[Fr. < CONGLOMERAT] değil/yerine/= YIĞIŞIM


- KONGO ile KONGO DEMOKRATİK CUMHURİYETİ(ZAİRE)


- KONGRE[Fr. < CONGRES] değil/yerine/= KURULTAY


- KONGRE[Fr./İng. < CONGRES] ile KONKRE[Fr. < CONCRET]

( Çeşitli ülkelerden yöneticilerin, elçilerin, delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı. | Kurultay. | Amerika Birleşik Devletleri'nde Temsilciler Meclisi ile Senatonun bir aradayken aldıkları ad. İLE Somut. )


- KONGRÜENS değil/yerine/= EŞLEŞİM


- KONİK/CONIC değil/yerine/= SÜĞÜRÜ,


- KONİKLER:
ELİPS[Fr. < Yun.]/İHLÎCÎ[Ar.] ile PARABOL[Fr. < Yun.] ile HİPERBOL[Yun.]

( [yörüngelerde][dış merkezlik] 0-1 arasındaysa. İLE 1 ise. İLE 1'den büyük ise.
[dış merkezlik(eccentricity): Odak uzaklığının, yarı-büyük eksene bölünmesi.] )

( Tüm noktalarının, odak denilen, belirli iki ayrı noktaya olan uzaklıklarının toplamı birbirine denk olan eğri. İLE Bir düzlemin, odak denilen sabit bir noktadan ve doğrultman denilen sabit bir doğrudan, eşit uzaklıktaki noktalarının geometrik yeri. İLE Bir düzlemin, odak denilen durağan iki noktaya uzaklıkları değişmeyen noktaların geometrik yeri olan eğri. )

( Uzay bilgisi ve araştırmalarının başlangıcı olan, koni kesitleri buluşuyla ünlenen ve Perge'li olan matematikçi Apollonius'a, "Geometrinin Altın Çağının Son Temsilcisi" unvanı verilmiştir.[Koni kesitleri üzerine 8 ciltlik bir kitap yazmıştır.][Ancak ilk dört cildinin kopyaları günümüze kadar gelebilmiştir.][Bergama kralına ithaf ettiği son dört cildin 5., 6. ve 7. ciltleriyse Arapça çevirileriyle günümüze kadar gelebilmiştir. Ne yazık ki, son cilt ise kayıptır.][İbnül Heysem çevirisi olan el yazmaları ve Beni Musa[Musa Oğulları(Muhammed, Ahmed ve Hasan)]'nın (Hilal ve Harran'lı Tabit adlı iki matematikçi yardımıyla), "Kitab-ı Mahrutat" adlı çevirilerdir.(Apollionius'tan bin yıl sonra) Bunlardan biri Süleymaniye Kütüphanesi'nde, biri Oxford'da, öteki ise Tahran'da bulunmaktadır.] )


- KONİŞMENTO değil KONŞİMENTO

( Taşınmak için gemiye teslim edilen bir mala karşılık olarak verilen alındı belgesi. )


- KONİZASYON/CONIZATION[İng.] değil/yerine/= KONİK KESİM


- KONJEKTÖR değil KONJONKTÖR


- KONJENITAL/CONGENITAL[İng.] değil/yerine/= DOĞUŞTAN


- KONJENİTAL ile ...

( Doğuştan olan hastalıklar. )


- KONJESTİF/CONGESTIVE[İng.] değil/yerine/= GÖLLENDİRICİ


- KONJESTİYON/CONGESTION[İng.] değil/yerine/= GÖLLENME


- KONJÖKTÜR/KONJUKTÜR/KONJEKTÜR değil KONJONKTÜR


- KONJONKTİVİTE değil/yerine/= GÖZ YANGISI


- KONJONKTÜR değil/yerine/= TOPLU DURUM/GEÇERLİ DURUM


- KONJUGAT ASİT ile/>< KONJUGAT BAZ

( Bir bazın proton almasıyla oluşan tür. İLE/>< Bir asidin proton vermesiyle oluşan tür. )


- KONKASÖR[Fr. < CONCASSEUR] ile/ve/||/<> ÇEKİÇ KIRICI ile/ve/||/<> BİLYALI DEĞİRMEN

( Çimento yapımında kullanılan kırıcılar. )


- KONKASÖR değil/yerine/= TAŞKIRAN


- KONKLAV ile PAPA SEÇİM KURULU

( Yeni bir Papa seçmek için toplanmış kardinaller meclisi. )


- KONKOMITAN/CONCOMITANT[İng.] değil/yerine/= EŞLİK EDEN


- KONKORDAN/CONCORDANT[İng.] değil/yerine/= UYUMLU


- KONKORDANS/CONCORDANCE[İng.] değil/yerine/= UYUMLULUK


- KONKUR[Fr. < CONCOURS] değil/yerine/= YARIŞMA


- KONKÜZYON/CONCUSSION[İng.] değil/yerine/= SARSINTI


- KONMAK ile ÇÖKMEK


- KONMAK ile KONULMAK

( Kuş, kelebek, uçak, toz vb. bir yere inmek. | Yolculukta geceyi geçirmek için bir yerde kalmak, konuk olmak. | Kısa bir süre için bir yere yerleşmek, bir yeri yurt edinmek. | Bir şeyi emeksiz edinmek. İLE Koyma işinin yapılması, yapılmış olması. )


- KONNEKSİYON/CONNECTION[İng.] değil/yerine/= BAĞLANTI


- KONNEKTİF DOKU/CONNECTIVE TISSUE[İng.] değil/yerine/= BAĞ DOKUSU


- KONNEKTÖR/CONNECTOR[İng.] değil/yerine/= BAĞLAYICI, BAĞLANTI (DONANIM)


- KONSANTRASYON/CONCENTRATION[İng.] değil/yerine/= GÖZEÇLENME/YOĞUNLAŞMA/DERİŞİM


- KONSANTRASYON ile/ve KONTEMPLASYON

( Damla. İLE/VE Derya. )


- KONSANTRATÖR/CONCENTRATOR[İng.] değil/yerine/= YOĞUNLAŞTIRICI


- KONSANTRE/CONCENTRATED[İng.] değil/yerine/= YOĞUNLAŞMIŞ | DERİŞİK


- KONSANTRE ile KONSANTRASYON

( CONCENTRATED vs. TO CONCENTRATE )


- KONSANTRİK/CONCENTRIC[İng.] değil/yerine/= EŞMERKEZLİ


- KONSENSUS[KONSENSÜS değil!] değil/yerine/= UZLAŞIM


- KONSENSÜS/CONSENSUS[İng.] değil/yerine/= UZLAŞMA, | OYDAŞMA


- KONSENSUS ile DİSİPLİN


- KONSENT/CONSENT[İng.] değil/yerine/= ONAM


- KONSEPT[İng. < CONCEPT] değil/yerine/= KAVRAM


- KONSEPT/CONCEPT[İng.] değil/yerine/= KAVRAM


- Konser salonlarına git ve DİNLE!!!


- KONSER SALONU değil/yerine/= DİNLETEY


- KONSER[İng. < CONCERT] değil/yerine/= DİNLETİ


- KONSER ile RESİTAL[Fr. < İng.]

( ... İLE Tek bir sanatçının tek bir aletle sunumu. )


- KONSERSİYUM değil/yerine/= YARDIM YÜRÜTÜM BİRLİĞİ


- KONSERVATİF TEDAVİ/CONSERVATIVE THERAPY[İng.] değil/yerine/= MUHAFAZAKÂR SAĞALTIM


- KONSERVATUVAR değil/yerine/= KORUNTAY


- KONSERVE KAPAĞININ AÇILMASINDA KAPAĞI:
KENDİNE DOĞRU ÇEKMEK değil/yerine İLERİ DOĞRU İTMEK

( Çok dikkat etmek gerek. Hiç farkında olmadan elinizi kesebilirsiniz! )


- KONSOL[Fr. < CONSOLE] değil/yerine/= DOLAP

( Duvar kenarına yerleştirilen, üstüne ayna ve başka süs eşyası konulan, çekmeceli, dolaplı mobilya. | Yalnız bir yanındaki dayanak tarafından taşınan, öteki bölümleri boşlukta olan yatay yapı ögesi. )


- KONSOLİDASYON[İng. < CONSOLIDATION] değil/yerine/= SAĞLAMLAŞTIRMA | BÜTÜNLEŞME

( Borçlanmaların uzun süreli(vadeli) borç durumuna getirilmesi. )


- KONSOLIDASYON/CONSOLIDATION[İng.] değil/yerine/= PEKİŞME | KATILAŞMA | BÜTÜNLEŞTİRME


- KONSOLİDE[Fr. < CONSOLIDE] değil/yerine/= VADESİ UZATILAN BORÇ


- KONSOLİDE değil/yerine/= DESTEKLİ


- KONSOLİT ile KONSOLİT

( Vadesi belirli olmayan ve yalnızca faizi ödenen devlet tahvili. İLE Bir tür iskambil oyunu. )


- KONSORSİYUM[Fr. < CONSORTIUM] değil/yerine/= KURULUŞLAR/ŞİRKETLER BİRLİĞİ


- KONSTANT/CONSTANT[İng.] değil/yerine/= SABİTE


- KONSTİTÜSYONEL/CONSTİTUTIONAL[İng.] değil/yerine/= YAPISAL, BÜNYESEL


- KONSTRİKSİYON/CONSTRICTION[İng.] değil/yerine/= BÜZÜLME


- KONSTRİKTİF/CONSTRICTIVE[İng.] değil/yerine/= KISITLAYICI, DARALTICI


- KONSTRİKTÖR/CONSTRICTOR[İng.] değil/yerine/= DARALTAN


- KONSTRÜKTİVİZM[Fr. < CONSTRUCTIVISME] değil/yerine/= KURMACILIK

( Resim ve heykelde, yapıtı, geometrik öğeleri ile kurmayı temel alan anlayış. )


- KONSÜL[Fr. < CONSUL] ile BAŞKAN/YARGIÇ

( Görevini bir başka meslektaşıyla paylaşan yargıç. [Görev süresi 1 yıl olmak üzere][Eski Roma'da] )

( Roma'da, her yıl seçilen iki devlet başkanından her biri. | 1799'dan, 1804'e kadar Fransa'da birlikte görev alan üç devlet başkanından her biri. )


- KONSÜLTAN/CONSULTANT[İng.] değil/yerine/= DANIŞMAN


- KONSÜLTASYON[Fr./İng. < CONSULTATION]/KONSULTO[İt. < CONSULTO] değil/yerine/= DANIŞIM/DANIŞMA


- KONSÜLTASYON/CONSULTATION[İng.] değil/yerine/= DANIŞIM


- KONSÜLTASYON değil/yerine/= TANI GÖRÜŞÜMÜ


- KONT[Fr. < COMTE] ile KONTES[Fr. < COMTESSE]

( Roma imparatorunun danışman olarak seçtiği kişi. | Derebeyi. | Batı toplumunda erkekler için kullanılan bir soyluluk unvanı. İLE Kont'un karısı. )


- KONT[Fr.] ile/ve/<> MARKİ[Fr. < Cerm.] ile/ve/<> DÜK[Fr.]

( Roma İmparatoru'nun, danışman olarak seçtiği kişi. | Derebeylik düzeninde, derebeyi. | Batı toplumlarında, dördüncü derecede bir san. İLE/VE/<> Bazı Batı devletlerinde, kont ile dük arasındaki unvan. İLE/VE/<> Prensten sonra gelen en büyük san. )


- KONT ile VİKONT[Fr.]

( ... İLE Batı ülkelerinde, baron ile kont arasında bir san. )


- KONTAMINASYON/CONTAMINATION[İng.] değil/yerine/= BULAŞMA


- KONTAMINE/CONTAMINATED[İng.] değil/yerine/= BULAŞMIŞ


- KONTEKS/T değil/yerine/= BAĞLAM


- Kontemplasyon için DİNLE!!!


- KONTENJAN[Fr. < CONTINGENT] değil/yerine/= AYRILAN YER

( Bir yükümlülük ya da yararlanma işinde, o işin kapsamına girenlerin oluşturduğu belirli sayıdaki topluluk. | Bir kuruluşun ya da bir kimsenin seçip almakta yararlanabileceği sayı miktarı. | Bir malın, alım satım ya da dağıtım işinde, ilgililerin her birine düşen pay oranı. )


- KONTEYNER değil/yerine/= TAŞIMALIK


- KONTİNÜ/CONTİNUOUS[İng.] değil/yerine/= SÜREKLİ | KESİNTISİZ


- KONTÖR yerine SAYAÇ


- KONTRA[İt. < CONTRA] ile KONTRAST[Fr. < CONTRASTE]

( Karşıt, karşı, aksi. | Kontrplak. İLE Karşıt, karşıtlık. )


- KONTRAKSİYON/CONTRACTION[İng.] değil/yerine/= KASILMA


- KONTRAKTIL/CONTRACTILE[İng.] değil/yerine/= KASILABİLİR


- KONTRAKTILITE/CONTRACTILITY[İng.] değil/yerine/= KASILABİLİRLİK


- KONTRAKTÜR/CONTRACTURE[İng.] değil/yerine/= BÜZÜLÜ KALIM


- KONTRALATERAL/CONTRALATERAL[İng.] değil/yerine/= KARŞI YAN


- KONTRAST MADDE/CONTRAST MEDIA[İng.] değil/yerine/= GÖRÜNTÜVERİR NESNE


- KONTRAST/CONTRAST[İng.] değil/yerine/= KARŞIT


- KONTRAST/ZIDDİYET değil/yerine/= KARŞITLIK


- KONTRAT[Fr. < CONTRAT] değil/yerine/= SÖZLEŞME


- KONTRENDİKASYON/CONTRAINDICATION[İng.] değil/yerine/= KULLANIM SAKINCASI


- KONTRENDİKE/CONTRAINDICATED[İng.] değil/yerine/= KULLANIM SAKINCALI


- KONTROL BAŞTA VE SÜREKLİ YAPMAK


- KONTROL ETMEK/TEFTİŞ ETMEK değil/yerine/= DENETİM/DENETLEMEK


- KONTROL LİSTESİ/CHECKLIST CHECKLIST değil/yerine/= DENETLEME DİZİNİ


- KONTROL ile DENETLEME

( CONTROL vs. INSPECTION )


- KONTROL ile/ve DENETLEME

( Bir kez kendimi ve neyi temsil ettiğimi bilince artık durmadan kendimi denetleme gerekesiniminde olmam. )

( CONTROL vs. INSPECTION
Once I know myself and what I stand for, I do not need to check on myself all the time. )


- KONTROL ile MALİYET KONTROLÜ


- KONTROL ile/ve ÖLÇÜM

( CONTROL vs./and MEASUREMENT )


- KONTROLÖR[Fr. < CONTROLEUR] değil/yerine/= DENETÇİ


- KONTROLÖR/MURÂKIP değil/yerine/= DENETÇİ


- KONTROLÜ SONDA YAPMAK ile/yerine KONTROLÜ BAŞTA VE SÜREKLİ YAPMAK

( TO CONTROL AT THE END vs. TO CONTROL AT THE BEGINNING AND CONTINUOUSLY
TO CONTROL AT THE BEGINNING AND CONTINUOUSLY instead of TO CONTROL AT THE END )


- KONTRPULSASYON/COUNTERPULSATION[İng.] değil/yerine/= KARŞI VURUM


- KONTRTRANSFERANS/COUNTERTRANSFERENCE[İng.] değil/yerine/= KARS¸I AKTARIM


- KONTUR/CONTOUR[İng.] değil/yerine/= SINIR (ORGAN, TÜMÖR, VB.)


- KONTUR ile ...

( Resim sanatında kenar çizgisi. )


- KONTÜZYON/CONTUSION[İng.] değil/yerine/= FİZİKSEL ÖRSELENME


- KONU BİRLİĞİ ve/||/<>/> KAVRAMSAL TUTARLILIK ve/||/<>/> KURUMSAL OLUŞUM


- KONU-KONŞU

( "Konu Komşu" olarak bilinse/geçse de çıkışı "Konu konşu"dur. )


- Konu-konşu ne der? demeden KONUŞ!!!


- KONU:
AMAÇ ile/ve BAĞLAM/INDA


- KONU/DURUM/BAŞLIK DEĞERLENDİRMEDE:
KOŞULLAR ve/||/<>/> OLANAKLAR ve OLANAKSIZLIKLAR ve/||/<>/> OLASILIKLAR ve/||/<>/> (ARA) ÇÖZÜMLER


- KONU/KAVRAM/DURUM:
TARTIŞILABİLİR ile/ve/değil/yerine/< TARTIŞILMAYA DEĞER


- KONU ile/ve AMAÇ

( Amaç, en üstün önemi taşır. )

( The motive, matters supremely. )

( SUBJECT/TOPIC vs./and AIM/MOTIVE )


- KONU ile/ve/||/<> ANLATIM

( MEVZÛ ile/ve/||/<> İFÂDE )


- KONU ile BİÇİM

( SUBJECT/TOPIC vs. FORM )


- KONU ile DAVÂ


- KONU ile DURUM

( SUBJECT/TOPIC vs. SITUATION )


- KONU ve/> İDRAK ve/> MELEKE


- KONU ile ÖZNE

( Felsefe'de. İLE Dil'de. )


- KONU ile/ve YÜKLEM ile/ve KESİNLİK/BURHAN


- KONUKLUKTA ve/||/<> YEMEKTE ve/||/<> TOPLUMDA

( Gözümüze sahip çıkalım. VE/||/<> Elimize sahip çıkalım. VE/||/<> Dilimize sahip çıkalım. )


- KONULARI/SORUNLARI/DURUMLARI:
UZATMAYALIM! ile/ve/||/<> UZLAŞALIM! ile/ve/||/<> UNUTALIM!


- KONULMUŞ ile/ve/değil/yerine ÇIKARIMSAL


- KONUM:
MATEMATİK(SALTIK/MUTLAK)
ile/ve/||/<>
ÖZEL(GÖRELİ)


- KONUM ve/||/<>/> KARŞI KONUM ve/||/<>/> BİLEŞTİRME

( POSITION and/||/<>/> OPPOSITION and/||/<>/> COMPOSITION )


- KONUM ile/ve/||/<> SURET/FORM ile/ve/||/<> ŞEKİL/MORF


- KONUMUZ ile/ve/||/<> KONUMUMUZ


- KONUNUN ÖZÜNÜ KAÇIRMA SAÇMA(LIK)LARI/SAFSATALARI:
KISIR DÖNGÜ ile/ve/||/<> İLGİSİZ AMAÇ ile/ve/||/<> İLGİSİZ SONUÇ ile/ve/||/<> İDDİAYI ZAYIFLATMA ile/ve/||/<> KONUYU SAPTIRMA

( BEGGING THE QUESTION vs./and/||/<> FALLACY OF IRRELEVANT PURPOSE vs./and/||/<> IRRELEVANT CONCLUSION vs./and/||/<> FALLACY OF STRAW-MAN vs./and/||/<> FALLACY OF RED HERRING )


- Konuş da KONUŞ!!!


- Konuş, KONUŞ!!!


- KONUŞ(MAY)ABİLECEKLERİMİZ ile/ve/||/<> KONUŞ(MAY)ABİLECEĞİMİZ KADARIYLA KONUŞ(MAY)ABİLECEKLERİMİZ


- KONUŞ ve/||/<>/> EĞLEN ve/||/<>/> TARTIŞ ve/||/<>/> KORU

( Arkadaş gibi. VE/||/<>/> Çocuk gibi. VE/||/<>/> Eş gibi. VE/||/<>/> Kardeş gibi. )


- KONUŞA KONUŞA (ANLAŞMAK)


- KONUŞABİLECEĞİN BİRİ ile/ve/>/değil/yerine SUSUŞABİLECEĞİN BİRİ


- Konuşabilmek için SUS!!!


- Konuşacağız da ne olacak? demeden KONUŞ!!!


- Konuşacaklarına KONUŞ!!!


- Konuşacaklarınla KONUŞ!!!


- Konuşamayanları anlamak için SUS!!!


- KONUŞAN/KONUŞABİLEN/KONUŞABİLECEK OLAN ile SÖYLEYEN/SÖYLEYEBİLEN/[SADECE BİR ŞEY/LER] SÖYLEME HAKKI OLAN

( Yetkin/bilgili olan/lar. İLE Bilgisiz olan/lar. )

( KAİL(< KAVL): Söyleyen. | Râzı olmuş. | İnanmış, aklı yatmış. )


- Konuşandır dinleyen! DİNLE!!!


- Konuşandır dinleyen! KONUŞ!!!


- Konuşanı DİNLE!!!


- Konuşanlar bilmiyor! SUS!!!


- Konuşarak KONUŞ!!!


- Konuşarak KONUŞ!!!


- KONUŞKAN/LIK ile/ve/<> CANDAN/LIK


- KONUŞLAN(DIR)MAK ile/değil KONUMLAN(DIR)MAK


- KONUŞMA ANI/ ZAMANI ile ...

( MOMENT OF SPEECH )


- KONUŞMA BOZUKLUĞU/SORUNLARI ile KEKELEMEK

( ... cum BALBÛT )


- KONUŞMA DİLİ ile/ve YAZI DİLİ

( Konuşurken (belki) yeterince dikkat edilemeyebilir fakat yazarken sözcüklere, dile ve Türkçe'mize sahip çıkabiliriz! )


- KONUŞMA SIRASINDA:
KAYITLI BAŞLIKLARA UYABİLMEK ile/ve/||/<> SÖZLERİN/BAŞLIKLARIN, DİNLEYİCİYE NE KADAR UYUP UYMAYACAĞI


- KONUŞMA:
"BİRBİRİMİZE" ile/değil BİRBİRİMİZLE


- Konuşma! ve SUS!!!


- KONUŞMA(MA)NIN:
"ANLAMSIZLIĞI" ile/ve/değil/yerine/<> "GEREKSİZLİĞİ"

( Konuşmak, kişinin, her koşul ve zamanda, en öncelikli yeti ve eylememidir. Dolayısıyla, kendi isteksiz ya da kopuk olduğumuz durumlar için "konuşmanın gereği yok" şeklinde düşünülmemeli ve konuşulmamalıdır. Anlamsızlığı, isabetsizliği, yersizliği/zamansızlığı olabilir fakat "gereksizliği" diye bir durum söz konusu olmadığı gibi bu ["niyetteki/kasıttaki"] söz de söylenemez/söylenmemelidir. )


- KONUŞMA/DA:
"YORGUNLUK" ile/değil/yerine GELİŞİM/DÖNÜŞÜM


- KONUŞMA/SÖZ ile/ve DİL

( * Her konuşmanın öznesi vardır. - Dil'in yoktur.
* Her konuşmanın muhatabı vardır. - Dil'in yoktur.
* Her konuşmanın şimdisi vardır. - Dil'in zamanı yoktur.
* Her konuşma, bir şeye dairdir. - Dil, herşey hakkındadır. )

( Dil, konuşur; kişi, dile uyduğu kadar konuşur. )

( Hareket halindekilere konuşulmaz, duranlara/duranlarla konuşulur. )


- KONUŞMA ile/||/<> APAR[Fr.]

( ... İLE/||/<> Bir tiyatro oyuncusunun, izleyicilerin duyacağı biçimde sanki öteki oyuncular duymuyormuş gibi konuşması ya da düşüncesini/davranışını izleyiciye açıklaması. )


- KONUŞMA ile HUTBE


- KONUŞMA ile/ve KOŞMA


- KONUŞMA ile/ve/< MUHÂVERÂT[Ar. < MUHÂVERE]

( ... İLE/VE Karşılıklı konuşma/lar. )


- KONUŞMA ile/ve/> SOHBET

( ... İLE/VE/> Edeb varsa/girince. )

( İNSIBÂĞ[< SIBG]: Ortamda/mecliste bulunan kişinin boyasıyla boyanma. | Temizlenme. )


- KONUŞMA ile TARTIŞMA

( TALKING vs. ARGUE )


- KONUŞMADA/ANLATIMDA:
(KİŞİYİ) "KESMEK"/"DÜZELTMEK" değil/yerine (KİŞİNİN) SÖZÜNÜ "KESMEK"/"DÜZELTMEK"


- KONUŞMAK DÜŞÜNMEYİ BİLMEK


- KONUŞMAK GEREKTİĞİ KADAR/ŞEKİLDE KONUŞMAK


- KONUŞMAK İÇİN SIRA BEKLEMEK değil/yerine DİNLEMEK


- KONUŞMAK İÇİN SIRA/ZAMAN BEKLEMEK değil/yerine/>< ÖTEKİNİ DİNLEMEK


- Konuşmak için SUS!!!


- KONUŞMAK:
"AĞIZLA" ve/değil/||/<>/< AKILLA


- KONUŞMAK/KONUŞ(A)MAMAK ile/ve/||/<>/> KAVUŞMAK/KAVUŞ(A)MAMAK


- KONUŞMAK/YAZMAK ile/ve/yerine/değil/hem de YAPMAK/UYGULAMAK

( Bir kişinin bir şey yapıyor ya da yapmıyor gibi görünmesi çoğu zaman yanıltıcıdır. )

( [not] TO TALK/WRITE vs./and/but/also TO DO(/MAKE)/TO APPLY
TO DO(/MAKE)/TO APPLY instead of TO TALK/WRITE
What a man appears to do, or not to do, is often deceptive. )


- KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine/<> SUSMAK

( Sessizlikle Bilgelik, Davranışlarla Krallık. )

( Konuşmak gereksinim olabilir fakat susmak sanattır. )

( Kişiye/insana, konuşmayı öğrenebilmesi için iki yıl, dilini tutmasını öğrenebilmesi için altmış yıl gereklidir. )

( Yarışılamaz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Yarışılabilir. )

( Yaşam, konuşanların birbiriyle dalaşı, susanların ise barışıyladır. )

( Dışarıdakileri(nesneleri/kişileri/olayları/olguları/durumları) değiştirmek/geliştirmek istiyorsan... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> İçeriyi/içerdekileri/yaşamını(zihnindekileri) yani kendini değiştirmek/geliştirmek istiyorsan... )

( Konuşan, susabilenin hizmetkârıdır. )

( Wisdom by silence, royalty by behaviours. )

( [not] TO TALK vs./and/but/<> TO BE SILENT
TO BE SILENT instead of TO TALK )

( ... ile/ve/değil/yerine/<> HÖSMEK )


- KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine AKTARMAK

( [not] TO TALK vs./and TO TRANSMIT
TO TRANSMIT instead of TO TALK )


- KONUŞMAK ile/ve ANIMSAMAK/ANIMSATMAK

( TO TALK vs./and TO REMEMBER )


- KONUŞMAK ile ANLATMAK

( Herhangi bir şey üzerine. İLE Konuya ya da kişilere bağlı olarak. )


- KONUŞMAK ile/ve/<>/değil/yerine BİR ŞEYİ KONUŞMAK


- KONUŞMAK ve/||/<> ÇALIŞMAK


- KONUŞMAK ile/ve/değil/||/<> DEĞİNMEK


- KONUŞMAK ile/ve/yerine DEMLEN(DİR)MEK


- KONUŞMAK ile/ve/değil DEMLEN(DİR)MEK


- KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/&gt;&lt;/< DİNLEMEK

( Konuşmak iki kişi/yi gerektirir.
1. Doğru/yu konuşan.
2. Doğru/yu dinleyen. )

( Konuşanı konuşturan, dinleyenin ihlâsıdır. )

( "Vermek". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>

( "Almak". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>


- KONUŞMAK ile/ve/değil/< DİNLEMEK


- KONUŞMAK ile/ve/değil/< DİNLEMEK


- KONUŞMAK ve EYLEM

( Kişi, konuşmadan önce eyleme geçer ve [ancak] daha sonra eylemine göre konuşur. )

( Düşünce goncadır, dil tomurcuk, eylem ise bunların ardındaki meyve. )

( TO TALK and ACTION )


- KONUŞMAK ile/değil/yerine GEREKTİĞİ KADAR KONUŞMAK

( Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkûm olmaktır. )

( Lisanen konuşmak, halen anlaşmak! )

( Konuşmama gereksinimi/n kadar, konuşma gereksinimini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşma gereksinimi/n kadar, konuşmama gereksinimini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşmama gereği kadar, konuşma gereğini anımsayarak KONUŞ!!!
Konuşma gereği kadar, konuşmama gereğini anımsayarak KONUŞ!!! )

( [not] TO TALK vs./but TO TALK IN NECESSITY
TO TALK IN NECESSITY instead of TO TALK )


- KONUŞMAK ile/yerine GEREKTİĞİ KADAR KONUŞMAK

( İTNAP: Sözü boş yere uzatmak. )

( TO TALK vs. TO TALK IN NECESSITY
TO TALK IN NECESSITY instead of TO TALK )


- KONUŞMAK ile GEVEZELİK

( TO TALK vs. CHATTERING )


- KONUŞMAK ile/ve İLETİŞİM

( TO TALK vs./and COMMUNICATION )


- KONUŞMAK ile/ve/değil/yerine KANITLAMAK

( [not] TO TALK vs./and TO PROVE
TO PROVE instead of TO TALK )


- KONUŞMAK ve/<>/|| PAYLAŞMAYA DEĞECEK BİR ŞEY

( Paylaşmaya değecek bir şey buluncaya kadar konuşma! )


- KONUŞMAK ile SÖYLEŞMEK


- Konuşmama hakkını korumak için SUS!!!


- Konuşmamak için SUS!!!


- Konuşmamak yerine KONUŞ!!!


- KONUŞMAMAK ile/değil/yerine YERİNDE/KARARINCA/UYGUN KONUŞMAK

( [not] NO TALKING vs./but TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE
TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE instead of NO TALKING )


- KONUŞMAMAK ile/değil/yerine YERİNDE/KARARINCA/UYGUN KONUŞMAK

( Bir insan ne kadar çok gürültü yaparsa, sözleri de o kadar çok sessizdir. )

( [not] NO TALKING vs. TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE
TO TALK IN RIGHT PLACE/APPROPRIATE/REASONABLE instead of NO TALKING )


- KONUŞMAMAK değil/yerine YERİNDE/KARARINCA/UYGUN KONUŞMAK


- KONUŞMAMAYI, KONUŞMAYA YEĞLEYEN (OLMAK) ile/ve/değil/yerine KONUŞMAYI, KONUŞMAMAYA YEĞLEYEN (OLMAK)

( Konuşmak (bile) (belki) birçok/bazı konuları/sorunları halletmeye yetmeyebilir fakat konuşmayarak hiçbir çözüm bulunmaz! )

( [not] PREFER NOT TO TALK INSTEAD OF TO TALK vs./and/but PREFER TO TALK INSTEAD OF NOT TO TALK
PREFER TO TALK INSTEAD OF NOT TO TALK instead of PREFER NOT TO TALK INSTEAD OF TO TALK )


- KONUŞMAYA DEĞER KİŞİLERLE KONUŞMAMAK ile/ve/<> KONUŞMAYA DEĞMEZ KİŞİLERLE KONUŞMAK

( Kişileri kaybettirir. İLE/VE/<> Söz(cük)leri kaybettirir. )


- Konuşmaya ne gerek var?! demeden KONUŞ!!!


- Konuşmayacaklarınla SUS!


- KONUŞMAYAN/KONUŞAMAYAN ile/değil/yerine SUSAN/SUSABİLEN

( Bilgisiz/cahil, bazı/birçok şey(ler)i bilmeyen/algılayamayan/anlayamayan/kavrayamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilen, farkındalıklı. )


- KONUŞMAYAN/KONUŞAMAYAN ile/değil/yerine SUSAN/SUSABİLEN

( Bilgisiz/cahil, bazı/birçok şey(ler)i bilmeyen/algılayamayan/anlayamayan/kavrayamayan. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilen, farkındalıklı. )


- KONUŞMAYI BİLMEK ve/= DÜŞÜNMEYİ BİLMEK


- KONUŞMAYI ÖĞRENMEK ile/ve/||/<>/> SUSABİLMEYİ ÖĞRENMEK

( İki yılda. İLE/VE/||/<>/> Kırk ile altmış yıl arasında. )


- Konuşmayı ehline bırakmak için SUS!!!


- Konuşmuyorsan KONUŞ!!!


- KONUŞTUĞUMUZ GİBİ YAZMIYORUZ! ve/||/<> YAZDIĞIMIZ GİBİ KONUŞMUYORUZ!


- KONUŞTUĞUMUZU:
SAN(M)IYORUM ile/değil/yerine ANIMS(AM)IYORUM


- Konuştuğun için SUS!!!


- Konuştuğunda hayır söyle ya da SUS!!!


- Konuştuklarınla KONUŞ!!!


- KONUŞTURAN/KONUŞULAN REKLÂM ile/ve/<>/değil/yerine SATTIRAN REKLÂM


- Konuşturanı DİNLE!!!


- KONUSU OLMAK ile PARÇASI OLMAK

( TO BE A SUBJECT OF vs./and TO BE PART OF )


- KONUŞULABİLİR HİKMET ile KONUŞULAMAZ HİKMET

( Hikmetin dili, simge ve sükûttur. )


- KONUŞUNCA/KONUŞTUKÇA ile/ve/değil/yerine/||/<>/</>< SUSUNCA/SUSTUKÇA/SUSABİLDİKÇE

( Köle/yiz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/


- Konuşurken duraksamamak için SUS!!!


- Konuşursan KONUŞ!!!


- Konuşuyorsan KONUŞ!!!


- KONUT/MESKEN[Ar.] ile KONUT

( İnsanın içinde yaşadığı ev, apartman vb. yer. İLE Ön doğru. ["Bir noktadan bir doğruya ancak bir paralel çizilebilir."][Eukleides] )


- KONUYU:
"HAFİFLETMEK" ile "SULANDIRMAK"


- KONUYU:
"SULANDIRMAK" ile/ve/||/<> "BASİTLEŞTİRMEK"


- KONUYU:
YÜKSELTME ile/ve/||/<> DERİNLEŞTİRME


- KONVALESANS/CONVALESCENCE[İng.] değil/yerine/= TOPARLANMA


- KONVANSİYON[Fr./İng. < CONVENTION] değil/yerine/= ANTLAŞMA

( Antlaşma. | Bir anayasa yapmak ya da bir anayasayı değiştirmek için toplanan olağanüstü geçici meclis. )


- KONVANSİYONEL[İng., < CONVENTIONAL | Fr. < CONVENTIONNEL] değil/yerine/= GELENEKSEL | ALIŞILMIŞ


- KONVEKS/MUHADDEP değil/yerine/= DIŞBÜKEY


- KONVEKSİYON/CONVECTION[İng.] değil/yerine/= ISI YAYIMI


- KONVEKSİYON değil/yerine/= ISIYAYIM

( Devinen nesnelerle belirli nicelikte ısının taşınması olayı, iletim. )


- KONVEKTÖR değil/yerine/= ISIYAYAR

( Bir akışkanda, ısıyı her tarafa eşit olarak yaymaya yarayan aygıt. )


- KONVERJANS/CONVERGENCE[İng.] değil/yerine/= TOPLANMA, | YAKINSAMA


- KONVOY[Fr. < CONVOI] ile/ve/değil/yerine/= KAFİLE[Ar. çoğ. KAVÂFİL]["ka" uzun okunur]

( Aynı yere giden taşıt ya da yolcu topluluğu. | Savaş gemilerince korunan yük gemileri taşıt dizisi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/= Birlikte yolculuk eden topluluk, zümre, fırka. | Takım takım, sıra sıra gönderilen şeylerin her parçası. | Sıra ile gönderilen şeylerin her bir bölüğü. )


- KONVÜLZİYON/CONVULSION[İng.] değil/yerine/= HAVALE


- KONYA < KAVANİA


- KOOPERASYON/COOPERATION[İng.] değil/yerine/= İŞBİRLİĞİ


- KOOPERATİFÇİLİK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SOSYAL KOOPERATİFÇİLİK

( )


- KOOPERE/COOPERATED[İng.] değil/yerine/= İLETİŞİM KURULABİLEN, İŞBİRLİĞİ YAPABİLEN


- KOORDİNASYON AKSİYOMU ile/ve/||/<> BAĞLANTI BELİTİ


- KOORDİNASYON BAĞI ile KOVALENT BAĞ

( Bir atomun öteki atoma elektron çiftini tamamen vermesiyle oluşan bağ. İLE İki atomun elektronları ortaklaşa kullanmasıyla oluşan bağ. )


- KOORDİNASYON BİLEŞİĞİ ile KARMAŞIK/KOMPLEKS İYON

( Merkezi bir metal iyonu ve bağlı ligandlardan oluşan bileşik. İLE Merkezi bir metal iyonu ve bağlı ligandlardan oluşan iyon. )


- KOORDİNASYON[İng./Fr. COORDINATION] değil/yerine/= DÜZENLEME/EŞGÜDÜM


- KOORDİNASYON/COORDİNATION[İng.] değil/yerine/= EŞGÜDÜM


- KOORDİNAT[Lat.] ile/değil/< ORDİNAT[İng. < Lat.]

( Belirli bir molekül içinde, özel bir konuma sahip bir atoma bağlı olan atom ya da atom grubu. İLE/DEĞİL/< Bir noktanın, uzaydaki yerini belirtmeye yarayan çizgilerden biri. [Çoğunlukla, apsise dikey olarak çizilir.] )


- KOORDİNAT ile İZDÜŞÜM, KONAÇ/YERLEM


- KOORDİNATÖR/COORDİNATOR[İng.] değil/yerine/= EŞGÜDER, EŞGÜDÜMCÜ


- KOORDİNE ETMEK değil/yerine/= EŞGÜDÜMLEMEK


- KOORDİNE[Fr. < COORDINNE] değil/yerine/= EŞGÜDÜMLÜ


- KOORDİNE değil/yerine/= EŞGÜDÜMLÜ


- KOPARILMIŞI YEMEK ile/ve/değil/yerine AĞAÇTAN KOPARARAK YEMEK


- KOPARMAK ile SIYIRMAK


- KÖPEK ile ALP MASTISI

( ... ile ST. BERNARD[Alm. < BÄREN: Ayı.] )


- KÖPEK ile/ve/<> AYI

( ... İLE/VE/<> Avrupa dillerinde AYI...

)

( DOG vs./and BEAR )

( CANIS FAMILIARIS cum/et URSUS ARCTOS )


- KÖPEK ile ÇOMAR

( ... İLE İri köpek, çoban köpeği. )


- KÖPEK ile/ve/<> GÖBELEZ

( .... İLE/VE/<> Köpek yavrusu. )


- KÖPEK / KANİŞ

( Uzun, kıvırcık tüylü bir cins köpek. )


- KÖPEK ile KANİŞ/RAKÎB/PODDLE[İng.< (Alm.: Suya atlamak. [ilk başta ördek avlamada kullanılmalarından dolayı])]


- KÖPEK ile/ve/||/<>/< KÖPÜK

(

)


- KÖPEK ile/ve/değil/||/<>/< KURT

( [oyun/culuk] Hem yavru dönemi, hem de yetişkinlikte. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Sadece yavru döneminde. )

( Sofos. İLE Sofist. )


- KÖPEK ile KUTUP AYISI

( ... İLE Başlı başına, yürüyen burun gibi bir canlı. Koku alma duyusu en gelişkin canlı. )

( ... İLE Solaklardır. )

( ... İLE Bir yavru kutup ayısı, doğduğunda, sadece 450 gram ağırlığındadır. Yetişkin olduklarında ise ağırlığıkları 750 kilogramı bulabilir.
)


- KÖPEK ile MASTI

( ... İLE Kulakları uzun ve düşük, bacakları kısa, bodur bir köpek cinsi. )


- KÖPEK ile YABAN KÖPEĞİ/KIRMIZI KÖPEK

( ... İLE Büyük Sahra'nın güney ve doğu kesimlerinde yaşarlar. )

( 400'den fazla köpek türü vardır. )

( Tüm köpek türlerinin kökeni gri kurtlardan gelmektedir. )

( Dünyadaki hiçbir canlı şekil ve boyut olarak bu kadar çeşitlilik göstermez. )

( Köpeklerin burnunda 220 milyon koku alma hücresi bulunur. [İnsanda 5 milyon] )

( Köpeklerin burnu, insandaki parmakizi gibi her biri kendine özgüdür. )

( Köpeklerin burnuna hava tutulur -ya da bir biçimde üflenirse- kaçarlar. )

( Neşeli köpekler kuyruklarını, daha çok gövdelerinin sağ tarafına doğru sallarlar. [Üzgünlerse sola] )

( Köpekler, mavi ile sarıyı ayırabilirler fakat yeşille kırmızıyı ayıramazlar. )

( Herhangi bir tür köpek herhangi bir türle çiftleştirilebilir. )

( Bilinmeyen bir nedenle, köpekler melez bir tür meydana getirmek için çiftleştirildiklerinde, çiftleşen iki tür arasında ortalama bir sonuç almak yerine çoğu zaman hiç beklenmedik bir sonuçla karşılaşılır. Bu yeni tür yine başka türlerle çiftleşerek üreme yetisini sürdürür. )

( DÜĞÜMLENME: Köpekler arkadan birleşerek çiftleşirler fakat daha sonra bacaklarından birini eşlerinin üzerinden geçirerek arka arkaya gelmiş olurlar. Bu olunca eril köpeğin penis ucu[bulbus glandis] kan pompalanarak şişer ve bu da geri çekilmeyi olanaksızlaştırır. Bu durum sperm sızmasını engellemeye yarar. Boşalma olana kadar bir iteleme süreci yaşanır ve sonucunda penis küçülerek köpekler birbirinden ayrılabilir. )

( Parmakizi gibi, köpekler de burun izleriyle tanınabilirler. )

( Gebelik süreleri 63-70 gündür. İLE ... )

( Köpek, öfkeyi[gazabı] simgeler. )

( CANIS MAJOR: GECE GÖRÜNEN ile/ve GÜNDÜZ GÖRÜNEN )

( BASBASA: Köpeğin, kuyruğunu sallayarak sokulması. | Dalkavukların hali. )

( LÂHİS[Ar.]: Sıcaktan ya da susuzluktan dilini çıkararak soluyan köpek. )

( TAHALLÜB-İ RİEVÎ[Ar.]: Köpeğin, dilini çıkararak soluması. )

( TEHÂRÜŞ-İ KİLÂB[Ar.]: Köpeklerin hırıldaşarak dalaşması. )

( VÜLÛG[Ar.]: Köpeğin su içmesi. )

( PUPPY: Köpek ve köpekbalığı yavrusu. )

( Öteki dillerde HAV HAV[Türkçe'de] tanımları/seslendirmeleri:
* HEM HEM[Arnavutluk'ta]
* VENG VENG[Çin'de]
* GONG GONG[Endonezya'da]
* BAU BAU[İtalya'da]
* VOFF[İzlanda'da]
* BAP BAP[Katalan'da]
* HOV HOV[Slovenya'da]
* HAF HAF[Ukrayna'da]
* GAV GAV[Yunanistan'da] )

( Bazı köpek cinsleri:
Affenpinscher (Affenpinscher)
Afgan Tazısı (Afgan Hound)
Aidi (Aidi)
Airedale Teriyeri (Airedale Terrier)
Akbaş (Akbash Dog)
Akita (Akita Inu)
Alabay (Alabay)
Alaska Malamutu (Alaskan Malamute)
Alman Çoban Köpeği (German Shepherd Dog)
Alman Kısa Tüylü Puanteri (German Shorthaired Pointer)
Alman Pinscher
Alman Telsi Tüylü Puanteri (German Wirehaired Pointer)
Amerikan Cocker Spaniel (American Cocker Spaniel)
Amerikan Eskimo Köpeği (American Eskimo Dog)
Amerikan Fokshaundu (American Foxhound)
Amerikan Pit Bull Terrier (Pitbull)
Amerikan Staffordshire teryesi (American Staffordshire Terrier)
Amerikan Su Spanyeli (American Water Spaniel)
Australian Cattle Dog
Australian Shepherd
Australian Terrier
Bandog
Base (Basset Hound)
Basenji (Basenji)
Batı Highland beyaz teryesi (West Highland White Terrier)
Beagle (Beagle)
Bearded Collie
Bedlington Terrier
Belgian Malinois
Belçika Çoban Köpeği (Belgian Sheepdog)
Belgian Tervuren
Bernese Mountain Dog
Bichon Bolognese
Bichon Frise
Black and Tan Coonhound
Black Russian Terrier
Bloodhound (Bloodhound)
Border Collie
Border Terrier
Borzoy (Borzoi)
Boston Terrier
Bouvier des Flandres
Boxer
Bretagne Epanyölü (Brittany)
Brie Çoban Köpeği (Briard)
Brüksel Griffonu (Brussels Griffon)
Bull Terrier
Buldok (Bulldog) Boğa Köpeği
Bulmastif (Bullmastiff)
Cairn Terrier
Canaan Dog
Cardigan Welsh Corgi
Cavalier King Charles Spaniel (Cavalier King Charles Spaniel)
Chesapeake Bay Retriever
Chihuahua (Chihuahua)
Chinese Crested
Chow Chow (Chow Chow)
Clumber Spaniel
Cocker Spaniel
Collie (Collie)
Curly-Coated Retriever
Dakhund (Dachshund)
Dalmaçyalı (Dalmatian)
Dandie Dinmont Terrier
Danua (Great Dane)
Doberman (Doberman Pinscher)
Dogo (Argentine Dogo)
English Cocker Spaniel
English Foxhound English Springer Spaniel
English Toy Spaniel
Field Spaniel
Finnish Spitz
Fin Tazısı Flat-Coated Retriever
Foksterye (Fox Terrier)
Fransız Buldoğu (French Bulldog)
Gazel Tazısı (Saluki)
Giant Schnauzer
Glen of Imaal Terrier
Golden Retriever (Golden Retriever)
Gordon Seter (Gordon Setter)
Great Pyrenees
Greater Swiss Mountain Dog
Greyhound (Greyhound)
Harrier
Havanese
Ibizan Hound
İngiliz Buldoğu (Bulldog)
İngiliz Fokshaundu (English Foxhound)
İngiliz Seteri (English Setter)
İrlanda Seteri (Irish Setter)
İrlanda Teriyesi (Irish Terrier)
İrlanda Su Spanyölü (Irish Water Spaniel)
İrlanda Kurt Köpeği (Irish Wolfhound)
İskoç Teriyeri
Italian Greyhound
Japon Köpeği (Japanese Chin)
Kangal (Kangal Dog) Sivas Kangal
Keeshond
Kerry Blue Terrier
Komondor
Kuvasz
King Charles Spaniel
Labrador Retriever (Labrador Retriever)
Lakeland Terrier
Landseer (Landseer)
Lhasa Apso
Löwchen
Labradoodle
Macar Vizsla (Hungarian Vizsla)
Maltese
Manchester Terrier
Mastiff
Miniature Bull Terrier
Miniature Pinscher
Miniature Schnauzer
Neapolitan Mastiff
Newfoundland (Newfoundland)
Norfolk Terrier
Norwegian Elkhound
Norwich Terrier
Nova Scotia Duck Tolling Retriever
Old English Sheepdog
Otterhound
Pap Rusel (Papillon) Terriyer
Parson Russell Terrier
Pekinez (Pekingese)
Pembroke Welsh Corgi
Petit Basset Griffon Vendéen
Pharaoh Hound
Plott Pointer (Pointer)
Polish Lowland Sheepdog
Pomeranian
Poodle
Portekiz Su Köpeği (Portuguese Water Dog)
Pug (Pug)
Puli (Puli)
Papplion
Rhodesian Ridgeback
Rottweiler (Rottweiler)
Saint Bernard (Saint Bernard)
Samoyed
Saluki (Saluki)
Schipperke
Scottish Deerhound
Sealyham Terrier
Shar-Pei (Shar Pei)
Shetland Sheepdog
Shiba Inu
Shih Tzu
Sibirya Kurdu (Haski)
Silky Terrier
Skye Terrier
Smooth Fox Terrier
Soft Coated Wheaten Terrier
Spinone Italiano
Staffordshire Bull Terrier
Standard Schnauzer
Sussex Spaniel
Tibetli Mastiff
Tibetli Spaniel
Tibetli Terrier
Toy Fox Terrier
Vizsla (Vizsla)
Yorkshire Teriyeri (Yorkshire Terrier)
Weimaraner
Welsh Springer Spaniel
Welsh Terrier
Whippet (Whippet)
Wire Fox Terrier
Wirehaired Pointing Griffon )

( HOŞHOŞ: Çocuk dilinde. )

( Köpekler, ağızlarından hızlı hızlı soluk alıp vererek gövde sıcaklıklarını düzenlerler. Terlemeyi ayaklardan yaparlar. )

( Köpeklerde 2-6 ay arası çocukluk, 6 ay - 2 yıl arası ergenlik, 2-7 yaş arası yetişkinlik ve 12 yaşa kadar olan süreç yaşlılık olarak sınıflandırılabilir.[Genel olarak yeğlenen ve yanlış yapılan "hesaplama", köpeğin yaşını yedi ile çarpmaktı.] )

( İT, KELB ile ...
KELBİYYE: Köpekgiller. )

( SEG, LÂS ile ... )

( DOG vs. WILD DOG )

( CANIS FAMILIARIS cum LYCAON PICTUS[Alacalı kurt] )

( EL PERRO con ... )

( SAMSUN: Savaşta kullanılan köpeklere verilen ad. )


- KÖPEKBALIĞI ile BAKIR KÖPEKBALIĞI


- KÖPEKBALIĞI ile BALİNA KÖPEKBALIĞI

( ... İLE Ağırlığı, 35 tona varanları vardır. Gözleri çok küçük olduğundan, avlarını koku duyularıyla algılarlar. [İnsana saldırmazlar] )

( ... İLE Saatte 6.000 lt. su filtre edebilmektelerdir. )

( ... İLE 1000 metreye kadar ve daha derine dalabilirler. )

( ... İLE Derileri en kalın hayvanlardandır. Derilerinin üzerlerindeki beneklerle sıradışı ve harika bir görüntü sergilerler. [Herbiri kendine özgüdür. 1000'inin görüntü kaydı ortak ve açık bir veritabanında bulunmaktadır.] )

( ... İLE Ağırlıklı olarak plankton yiyerek beslenirler. )

( ... cum RHINCODON TYPUS )


- KÖPEKBALIĞI ile BAMBU KÖPEKBALIĞI


- KÖPEKBALIĞI ile/değil BEYAZ YÜZGEÇLİ KÖPEKBALIĞI

( ... İLE/DEĞİL Karşılaştıkları herşeyi yiyen bir tür. )

( ... İLE/DEĞİL Okyanus açıklarında yaşar. )


- KÖPEKBALIĞI ile BODUR FENER KÖPEKBALIĞI

( .. vs. DWARF LANTERNSHARK )

( ... cum ETMOPTERUS PERRYI )


- KÖPEKBALIĞI ile BOYNUZLU KÖPEKBALIĞI

( ... İLE Pasifik ve Hint Okyanusları'nın dip bölgelerindeki kumluklarda yaşarlar. )

( ... İLE Kıvrımlı bir burnu, sivri uclu omurgaları ve tuhaf görünüşlü yüzleri vardır. )

( ... vs. HORN SHARK )

( ... cum HETERODONTUS FRANCISCI )


- KÖPEKBALIĞI ile BOZ CAMGÖZ KÖPEKBALIĞI

( SHARK vs. COW SHARK )

( ... cum HEXANCHUS GRISEUS )


- KÖPEKBALIĞI ile BÜYÜK, BEYAZ KÖPEKBALIĞI / HARHARYAS[Tr.]

( ... İLE Dişleri 50.000 jilet kadar etkilidir. Öteki köpekbalıkları gibi çiğneme yeteneği yoktur. Avını, parça parça kopararak ya da tüm olarak yutar. )

( ... İLE Gözleri, en keskin köpek balığıdır. )

( ... İLE Avlandığı büyük bir av, onu, 1-2 ay idare edebilir. )

( ... İLE Brezilya kıyılarında, 80'den fazla, beyaz köpekbalığı türü bulunmaktadır. )

( ... cum CARCHARODON CARCHARIAS )


- KÖPEKBALIĞI ile ÇİZGILİ/PİJAMALI KÖPEKBALIĞI


- KÖPEKBALIĞI ile FIRFIRLI KÖPEKBALIĞI

( ... ile )


- KÖPEKBALIĞI ile GOBLİN KÖPEKBALIĞI

( ... İLE http://www.youtube.com/watch?v=GjRSlnJ1rA4 )

( ... ile )


- KÖPEKBALIĞI ile GRÖNLAND KÖPEKBALIĞI

( ... İLE 200-600 metre derinliklerde yaşayan, ağırlıkları 1 tonun üzerine çıkabilen ve uzunlukları 6,5 - 7 metreye kadar ulaşabilen köpekbalığı. )

( ... İLE Kuzey Anlantik Okyanusu, Kanada, İzlanda ve Norveç suları, ana yaşam bölgelerini oluşturmaktadır. Grönland civarında sıkça rastlandığından dolayı bu adla anılmaktadır. )

( ... İLE )

( ... cum SOMNIOSUS MICROPHALUS )


- KÖPEKBALIĞI ile HARHARYAS


- KÖPEKBALIĞI ile HEMŞİRE KÖPEKBALIĞI

( Sürekli hareket halindelerdir. İLE Hareket etmeden durabilirler. )

( ... İLE Sadece gece avlanırlar. )

( ... İLE Karayipler'de yaşarlar. )


- KÖPEKBALIĞI ile JAPON TESTERE KÖPEKBALIĞI

( ... cum PRISTIOPHORUS JAPONICUS )

( ... vs. JAPANESE SAWSHARK )


- KÖPEKBALIĞI ile KAPLAN KÖPEKBALIĞI

( ... İLE Üzerlerindeki çizgilerin kaplanların çizgilerine benzemesinden dolayı bu adı alır. Her birinin çizgileri parmak izi gibi kendine özgüdür. )

( ... İLE Bu köpekbalıkları, öteki köpekbalıklarını da avlarlar. )

( ... cum GALEOCERDO CUVIER )

( ... vs. TIGER SHARK )


- KÖPEKBALIĞI ile KARA YÜZGEÇLİ RESİF KÖPEKBALIĞI


- KÖPEKBALIĞI ile KELER

( ... İLE Küçük köpekbalığı. )

( ... cum SQUALUS SQUATINA )


- KÖPEKBALIĞI ile LEOPAR KÖPEKBALIĞI


- KÖPEKBALIĞI ile MAKO KÖPEKBALIĞI


- KÖPEKBALIĞI ile MANTA(/YASSI KÖPEKBALIĞI)

( Suyu süzerek beslenirler. )

( Tropik ve ılıman sularda, diplerde yaşarlar. )

( Tüm balıklar arasındaki en büyük beyne sahiptir. )


- KÖPEKBALIĞI ile MAYMUNBALIĞI

( ... İLE Yuvarlak başlı, bir cins köpekbalığı. )

( ... cum SQUATINA VULGARIS )


- KÖPEKBALIĞI ile MEGALODON

( )

( ... vs. MEGALODON )

( ... cum CARCHAROCLES MEGALODON )


- KÖPEKBALIĞI ile MELEK KÖPEKBALIĞI

( ... vs. ANGEL SHARK )

( ... cum SQUATINA SAUATINA )


- KÖPEKBALIĞI ile ÖZKEDİBALIĞIGİLLER

( ... İLE Köpekbalıklarının, örtülü omurgalılara giren bir ailesi. )


- KÖPEKBALIĞI ile PAMUK KÖPEKBALIĞI

( ... İLE Liman denizlerde yaşayan, sırtı mavi, karnı beyaz, tehlikeli bir köpekbalığı. )

( ... cum CARCHARIUS GLAUCUS )


- KÖPEKBALIĞI ile PORTEKİZ KÖPEKBALIĞI

( ... vs. PORTUGUESE DOGFISH )

( ... cum CENTROSCYMNUS COELOLEPIS )


- KÖPEKBALIĞI ile SABANBALIĞI

( ... İLE Dev köpekbalığıgillerden, boyu beş metre kadar olabilen, kuyruğu sabana benzer bir köpekbalığı. )

( ... cum ALOPIAS VULPES )


- KÖPEKBALIĞI ile SİVRİ CAMGÖZ KÖPEKBALIĞI

( ... İLE Sahillerde, insana saldıran türü. )


- KÖPEKBALIĞI ile TAŞIL(FOSİL) KÖPEKBALIĞI

( ... İLE 750 yıla kadar yaşayabilmelerinden dolayı. )

( ... ile )


- KÖPEKBALIĞI ile TEHLİKELİ/SALDIRGAN KÖPEKBALIĞI

( Koku alma ve işitme duyuları iyi gelişmiş olan köpek balıkları kan kokusunu 3 km. uzaktan alabilirler. )

( Köpekbalığı ile ... )

( National Geography )

( Dünyada, 500'ün üzerinde, köpekbalığı türü bulunmaktadır. )

( image )

( Köpekbalıkları, iki gözünü de kırpabilen tek balıktır. )

( ZÂT-ÜL-EFVÂH-İL-CENBİYYE: Köpekbalığı gibi ağzında güçlü ve keskin dişleri bulunan büyük, saldırıcı balıklar sınıfı.
KIRŞU ile ... )

( SHARK vs./and SHARKS IN PERIL )

( EL TIBURON con ... )


- KÖPEKBALIĞI ile ZANBEZİ KÖPEKBALIĞI


- KÖPEKBALIĞININ:
ÖRGENLERİ ve/||/<> LORENZİNO AMPÜLLERİ


- KOPERNİK:
"MODERN ASTRONOMİNİN İLKİ" değil
ANTİK EVREN ANLAYIŞININ, SON TEMSİLCİSİ


- KOPİ PEYST[İng. < COPY PASTE] değil/yerine/= KOPYALA YAPIŞTIR


- KOPKOYU


- KOPMA:
(")İNCELDİĞİ(") YERDEN ile/değil/ne yazık ki "İNCİNDİĞİ/MİZ / İNCİTTİĞİ/MİZ" YERDEN


- KOPMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< UZAKLAŞMAK


- KÖPRÜ ile AĞAÇ KÖPRÜ

( ... ile U BEIN(-MYANMAR): Dünyanın en uzun ağaç köprüsü.[Tik ağacından.] )


- KÖPRÜ ile/ve/<> AŞIT

( ... İLE/VE/<> Bir suyu ya da hendeği aşmak için kurulan küçük köprü. | Siper, kuytu yer. | Aşılacak yer. | Dağ geçidi. )


- KÖPRÜ ile ASMA KÖPRÜ

( BRIDGE vs. SUSPENSION BRIDGE )


- KÖPRÜ ile CHOLUTECA KÖPRÜSÜ

( ... İLE Honduras'ta, Choluteca ırmağı üzerinde, 484 metre uzunluğunda bir köprü.
[Honduras, fırtına ve kasırgalarıyla ünlü bir bölge. 1996 yılında, Choluteca ırmağı üzerinde yeni bir köprü inşâ etmeye karar verdiklerinde şiddetli hava koşullarına dayanmasını amaçladılar. Bir Japon firmasıyla antlaşma yapıldı ve onlar da çok sertleşebilen doğal güçlere dayanacak biçimde tasarlanmış sağlam bir köprü inşâ etti. Günümüzün tasarım ve mühendislik harikası olan yeni Choluteca köprüsü, 1998'de halkın hizmetine açıldı. Bireyler, ırmağın bir kıyısından öteki kıyısına geçerken yeni köprüye hayran kalmadan edemedi. Choluteca'nın gurur ve mutluluğuydu. O yılın Ekim ayında, "Mitch Kasırgası", Honduras'ı vurdu. Dört günde, -normalde altı aylık yağışa eşit olan- 190 santimetreküp yağmur yağdı. Her yerde yıkım oluştu. Choluteca ırmağı yükseldi ve tüm bölgeyi su bastı. Yedi bin kişi yaşamını kaybetti. Honduras'taki tüm köprüler, Yeni Choluteca köprüsü dışında yıkılmıştı. Bir sorun vardı. Köprü, olduğu gibi dururken, ona varan ve ondan çıkan yollar yok olmuştu. Önceden burada yol olduğuna gösterren en ufak bir belirti bile kalmamıştı ve hepsi bu kadar da değildi. Yaşanan taşkın, Choluteca ırmağını, yatağını değiştirmeye zorlamıştı. Yeni bir kanal yaratmıştı ve ırmak, artık köprünün altından değil yanından akıyordu. Sonuç itibarı ile köprü, kasırgaya dayanacak kadar sağlamdı ama hiçbir yere ulaşmayan bir köprü durumuna gelmişti. Dünya daha önce düşünemeyeceğimiz biçimlerde değişiyor. Ve Choluteca Köprüsü, çevremiz değiştikçe bize -kariyerimize, işimize, yaşamımıza- neler olabileceğinin harika bir örneği...] )

( )


- KÖPRÜ ile/ve/değil EŞİK


- KÖPRÜ ile GEÇEK

( ... İLE Çok geçilen yer, işlek yol. | Küçük, tahta köprü. )


- KÖPRÜ ile/ve KANTARA

( ... İLE/VE Taştan yapılan kemerli büyük köprü. )


- KÖPRÜ ile SU KEMERİ

( ... İLE Üzerinde, su yolu bulunan, kemerli köprü. )


- KÖPRÜCÜK KEMİĞİ ile KÜREK KEMİĞİ/KEBZE

( COLLAR BONE/CLAVICLE vs. BLADE BONE )

( CLAVICULE avec ... )

( TERKOVA ile ... )


- KÖPRÜLÜ MEHMET PAŞA ile/ve/||/<>/> FAZIL AHMET PAŞA ve MUSTAFA PAŞA

( Baba. İLE/VE/||/<>/> Oğulları. )


- KOPUK/LUK ile KAYITSIZ/LIK


- KOPUK ile AYRI/K

( BROKEN OFF/TORN vs. SEPARATED )


- KOPUK ile/ve/değil/<> BAĞLANTISIZ


- KOPUK ile/ve/değil/yerine/||/<> İLGİSİZ


- KÖPÜK ile KİMYASAL ÇAPRAZ BAĞLI POLİETİLEN KÖPÜK


- KÖPÜRME ile/ve/||/<> YÜKSELME


- KÖPÜRTME" ile/<> "KÖRÜKLEME"


- KÖPÜRTME ile PARLATMA


- KOPUŞ ile/ve/||/<> SÜREKLİLİK


- KOPUZ ile ŞEŞHANE

( Ozanların çaldığı, telli, Türk sazı. İLE ... )


- KOPUZ ile/<> TEL BURGULARI

( Kopuzun, tel burguları biçimi açısından iki farklı türü bulunmaktadır. )


- KOPYA ÇEKMEK ile/ve/değil "BAKMAK"

( [not] TO COPY vs./and/but "TO LOOK" )


- KOPYA[İng. < COPY]/NÜSHA[Ar.] değil/yerine/= EŞLEM


- KOPYA değil/yerine EŞLEM


- KOPYA değil/yerine/= EŞLEME


- KOPYA ile KAYIT

( COPY vs. RECORD )


- KOPYA ile TAKLİT

( Nesnelerde. İLE İnsanda ve hayvanda. )


- KOPYA ile/değil TEKRAR

( ["not"] COPY vs./but REPETITION )


- KOPYALAMA ile MODELLEME

( COPYING vs. MODELLING )


- KOPYALAMA ile/değil ÖYKÜNME


- KOPYALAMAK ile İNDİRMEK

( COPY vs. DOWNLOAD )


- KÖR NOKTA ile/ve/değil EŞİK


- KÖR ÖLÜR, BADEM GÖZLÜ OLUR ile İYİ OLUR, ALLAH'TAN; KÖTÜ OLUR, SENDEN/ELDEN BİLİRLER


- KÖR TALİH" ile "KARAYAZI"


- KÖR-KÜTÜK (SARHOŞ OLMAK)


- KÖR-KÜTÜK ÂŞIK değil SIRILSIKLAM ÂŞIK


- KÖR-TOPAL (İŞLEMEK, YÜRÜTMEK)


- KÖR-TOPAL ile DERME-ÇATMA


- KÖR" ile "GÖREN"

( Köre renk, sağıra ahenk olmaz! )


- KÖR/LÜK ile/ve/değil/||/<>/< DİKKATSİZ/LİK / ÖZENSİZ/LİK


- KOR ile KOR ile KOR

( İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçası. İLE Büyük acı, üzüntü, sıkıntı, dert. İLE Kırmızı renkli. )


- KORDİYERİT ile/||/<> IOLİT

( Genellikle koyu mavi renkte olan bir mineral. İLE/||/<> Mavi-mor renklerde bir kordiyerit türü. )


- KORDON[Fr. < CORDON] ile/ve/||/<> KABLO[Fr. < CABLEAU]

( Genellikle ipekten yapılmış kalın ip. | Saat, madalyon vb.ni asmaya yarayan ince zincir. | İnce tellerden örülen ve özellikle ütü, ızgara vb. ev araçlarında kullanılan elektrik kablosu. | İnce uzun sıralar durumunda yapılmış oymalı duvar ya da mobilya süsü. | Teneke ve çinko nesnelerin üstüne süs yapmak için kullanılan araç. İLE/VE/||/<> Elektrik akımı iletiminde kullanılan ve yalıtkan bir nesne ile sarılı bulunan metal tel. )


- KORDON[Fr. < CORDON] ile KORDONE[Fr. < CORDONNET.] ile KORDON[Fr.] ile KORDON[Fr.]

( Genellikle ipekten yapılmış kalın ip. | Saat, madalyon vb.ni asmaya yarayan ince zincir. | İnce tellerden örülen ve özellikle ütü, ızgara vb. ev araçlarında kullanılan elektrik kablosu. | İnce uzun sıralar durumunda yapılmış oymalı duvar ya da mobilya süsü. | Teneke ve çinko nesnelerin üstüne süs yapmak için kullanılan araç. İLE Sim ya da gümüş ipliklerin bükülmesiyle hazırlanan ve el işlemelerinde kullanılan ince kordon. İLE Bir yere girip çıkmayı denetim altına almak için görevlilerden oluşturulan dizi. | Kıyı şeridi. | Kabaran denizin kumsalda bıraktığı döküntü katmanı. İLE Göbek bağı. )


- KORELASYON[Fr. < CORRELATION] değil/yerine/= BAĞINTI

( Bir nesneyi başka bir nesne ile uyarlı kılan bağ. | Organizmanın değişik yapı, özellik ve olaylarında görülen karşılıklı ilgi, bağlılık. | İki ayrı veri grubu arasında bulunan ilişki derecesinin ölçümü, deneştirme. | İki ya da daha fazla değişken arasındaki bağıntı. | Görelilik. | İki ya da daha çok nitelik arasında matematik işlemleri yardımı ile kurulan bağlılık ya da eşitlik. )


- KORELE/CORRELATED[İng.] değil/yerine/= BAĞINTILI


- KÖRELMEK ile KÖRELİŞ

( Keskinliğini yitirmek. | Suyu çekilmek. | Ateş ya da ışık sönecek duruma gelmek. | Değer, önem ya da yeteneğini yitirmek. | Soyu tükenmek. | Bir örgenin beslenemeyerek küçülmesi, dumura uğraması. İLE/VE/=/||/<>/> Körelme durumu ve süreci. )


- KÖREŞE ile KIRÇ

( Yerdeki karın yüzeyindeki buzlu tabaka. İLE Kışın, sisli havalarda, ağaç dallarını, toprak çıkıntılarını vb. yerleri kaplayan buz tabakası. )


- KÖRFEZ ile FİYORT[Norveççe]

( Norveç, İskoçya ve Kuzey Amerika kıyılarında, buzulların oluşturdukları dik yamaçlı, derin ve eski buzul koyaklarının aşağı kesimlerinin deniz altında kalmasıyla oluşan körfez. )


- KORİDOR değil/yerine/= ARALIK/GEÇENEK


- KORİDOR değil/yerine GEÇENEK


- KORİNDON[Fr. < CORINDON] = BOKSİT[Fr. < BAUXITE]

( Birleşimi alüminyum oksit olan, cam parlaklığında, saydam ve türlü renklerde, elmastan sonra en sert mineral, alüminyum taşı. )


- KORİST değil/yerine/= KÜMEKÇİ


- KORKAĞIN "KILICI" ile/değil/yerine/>< CESURUN BAKIŞI


- KORKAK/LIK ile/ve/değil/yerine AKIL/LI/LIK

( Bir şeyin, haklı olduğunu bildiğin halde, o şeyden yana çıkmazsan, korkaksın demektir. )


- KORKAK/LIK ile/ve/||/<>/> NUMARACI/LIK


- KORKAK ile/ve/<> KAYPAK


- KORKAN ile/değil/yerine/>< GÜVENEN

( "Sahiplenir". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sahip çıkar. )


- Korkarak KONUŞ!!!


- KORKARAK SÖYLEMEK değil/yerine İDDİALI SÖYLEMİŞ OLMAYAYIM


- Korkmadan KONUŞ!!!


- KORKMAK ile "GÖTÜN 3.5 ATMASI"


- KORKMAK ile/ve ALINMAMAK


- KORKMAK ile/ve/||/<> ÇEKİNMEK

( FEAR vs./and/||/<> AVOID )


- KORKMAK ile/değil HATIRINI KIRMA ÇEKİNCESİ


- KORKMAK ile/ve NE DER? [DÜŞÜNCESİ]


- KORKMAK ile/değil/yerine ONUN SEVİYESİNE İNMEMEK/DÜŞMEMEK


- KORKMAK ile/değil SAVUNMAYA GEÇMEK

( [not] AFFRAID vs./but TO GET IN DEFENSE )


- KORKMAK ile/ve/değil ŞÜPHE

( [not] FEAR vs./and/but DOUBT/SUSPICION )


- KORKMAK ile ÜRKMEK

( TO FEAR vs. TO BE FRIGHTENED )

( ... cum TIMID(US) )


- KORKMAK ile/ve/değil UZAK KALMAK


- KORKMAK değil/yerine/>< YÜRÜMEK

( Yürümeyi gerektiren nedenler, korkmaya neden olanlardan daha fazladır. )


- KORKU (RAHEB)


- KORKU + BİLGİSİZLİK = NEFRET


- KORKU ve ÜZÜNTÜ değil/yerine/>< BİREŞİM(TEVHİD)

( Gelecekle ilgili. VE Geçmişle ilgili. DEĞİL/YERİNE/>< Şimdide. )


- KORKU(HAVF) ile HAŞYET(ALLAH'TAN KORKMA) ile İTTİKÂ ile HEYBET

( Korku peşimizi bırakmaz. Tüm çalışıp çabalamamız, ölüm korkusundan. Halbuki, korku gitmeyince Allah dostu olamayız. )

( Korkunun bir bölümü, Allah'ın "Rezzâk-ı Âlem" olduğunu anlayınca gider. )

( İhanet bitsin, kanundan da, hemcinsinden de, Allah'tan da korkmazsın. )


- KORKU[PHOBOS] ile/ve/<> DEHŞET[DEIMOS]

( Mars'ın uydularının ve ["savaş tanrısı"] Ares'in aracını çeken atların adı. )

( 1877 - ASAPH HALL )


- KORKU/KAYGI [HEM PAYLAŞILABİLİR, HEM DE PAYLAŞILMAZ; NE PAYLAŞILIR, NE DE PAYLAŞILMAZ]


- KORKU/KAYGI [PAYLAŞILAMIYOR/PAYLAŞILMIYOR]


- KORKU/KORKMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< SAYGI/SAYMAK

( Korkuyu yenmek, bilgeliğin başlangıcıdır. )

( Tanrı'yı düşünmeden önce, kendinizi kabul etmek zorundasınız. )

( Before you think God, you must accept yourself. )

( FEAR vs./and RESPECT
RESPECT instead of FEAR )


- KORKU ile/ve/değil/||/<>/> KAYGI

( KAYNAK: Korkunun kaynağını biliriz, ancak kaygının kaynağı belirsizdir.
SÜRE: Korku, daha kısa sürelidir, kaygı ise uzun süre devam eder.
ŞİDDET: Korku, kaygıdan daha şiddetlidir. )

( Beyinde. [amigdala'da]. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Zihinde.["bağlarda"] )

( [kaynağı] Dışarıda. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> İçeride. )

( Dışarıdan içeriye. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> İçeriden dışarıya. )

( Varoluşsal, zorunlu, geçerli, gerekli, etkili ve yetkin. İLE Anlamsız, değersiz, geçersiz, gereksiz, etkisiz ve yetkisiz. )

( Köpek/arı korkusu (yakındaysa/yakınlaşıyorsa)
"Köpek/arı kaygısı" (uzaktaysa/yakınlaşmasa da)

Uçak korkusu (binmeye yaklaştıkça)
"Uçak kaygısı" (binmeden ve düşmesi "düşüncesiyle")

Terk edilme korkusu (ondan daha önce terk edememe düşüncesiyle)
"Terk edilme kaygısı" (bitmeye yaklaştıkça)

[Deneyimleneceklerde, elde etmede, sınırlarda ve sınavlarda...]
Başaramama korkusu (zihnindeki ve "kendince" sınırsız "çözümleriyle")
"Başaramama kaygısı" (çıkarlarının kaybedilecek olması ya da çatışmasıyla)

[Varoluş sürecinde ve gereksiniminde...]
"Ben olamama" korkusu (ötekilerin "gücü" ya da "üstünlüğüyle")
"Ben olamama" kaygısı (aidiyet sağlayamamayla) )

( "KAYGI değil/yerine SAYGI" yazısı için burayı tıklayınız... )

( Korkunun bir bölümü, varolanlara bir zarar düşünmediğimiz zaman gider. )

( İhanetten uzak kaldığın kadar korkmazsın. )

( Zan gitmedikçe, korkudan ve kaygıdan kurtulamayız. )

( Gövde ve zihin sınırlılardır, onun için de incinmeye açıklardır, onların, korunmaya gereksinimleri vardır ve bu da korkuya yol açar. )

( Gelecek için antrenman, tutumlar geliştirme; bunlar korku işaretidir. )

( Acı çekmemiş olan, korkmaz. )

( İç ve dış arasındaki ayrımın yalnızca zihinde olduğunu idrak ettiğiniz zaman, artık korkunuz kalmaz. )

( Arzulardan ve korkulardan kurtulun, görüşünüz birdenbire berraklaşacak ve herşeyi olduğu gibi göreceksiniz. )

( İç değerinizi bilmelisiniz, ona güvenmelisiniz ve günlük yaşantınızda arzu ve korkularınızı feda ederek bunu belirgin kılmalısınız. )

( Arzudan ve korkudan kurtulmak sizi öyle korkutmasın. Bu hepinizin bildiğinden öylesine farklı, çok daha yoğun ve ilginç bir hayat yaşayabilmenizi sağlayacaktır; öyle ki siz her şeyi kaybetmekle, gerçekten her şeyi kazanmış olursunuz. )

( Once you realise that all comes from within, that the world in which you live has not been projected onto you but by you, your fear comes to an end.
You are love itself - when you are not afraid.
An understanding mind is free of desires and fears.
The more you know yourself the less you are afraid.
Discover your mistake and be free of fear.
The body and the mind are limited and therefore vulnerable; they need protection which gives rise to fear.
Training for the future, developing attitudes is a sign of fear.
Who has not suffered is not afraid.
When you realise that the distinction between inner and outer is in the mind only, you are no longer afraid.
Be free of desires and fears and at once your vision will clear and you shall see all things as they are.
You must know your inner worth and trust it and express it in the daily sacrifice of desire and fear.
Do not be afraid of freedom from desire and fear. It enables you to live a life so different from all you know, so much more intense and interesting, that, truly, by losing all you gain all. )

( FEAR: [not] Forget Everything And Run VS./AND/||/<>/>/BUT Face Everything And Rise
Face Everything And Rise INSTEAD OF Forget Everything And Run )

( Korku, bilmemekten ileri gelir. )

( Bir kez, her şeyin içten geldiğini, içinde yaşadığınız dünyanın size değil, sizin tarafınızdan yansıtıldığını idrak ettiğinizde, korkularınız sona erer. )

( Siz aslında sevgisiniz - korkmadığınız zaman. )

( Anlayan bir zihin, arzulardan ve korkulardan azâdedir. )

( Kendinizi ne kadar daha çok bilirseniz, o kadar daha az korkarsınız. )

( Hatanızı keşfedin ve korkudan kurtulun. )

( Gövdemizin sahibi olursak, korkuyu atarız. )

( Varolan bir şeyden çekinme. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Henüz gerçekleşmemiş bir şeyden çekinme. )

( )

( [CHAT GPT >]

Korku ve kaygı, genellikle birbiriyle karıştırılan, yakından ilişkili duygulardır ancak bunlar farklı deneyimlerdir.

Korku, algılanan bir tehdide tepki olarak yaşanan doğal, sağlıklı bir duygudur. Bizi zarardan korumaya yardımcı olan tehlikeye karşı doğal bir tepkidir. Korku, genellikle kısa ömürlüdür ve bulunduğunuz koşullarda belirli bir uyarana tepki olarak ortaya çıkar.

Kaygı ise sinirlilik ve huzursuzluk ile tanımlanan daha uzun süreli bir düşünce zinciridir. Kaygı, genellikle şu andaki belirli bir uyaran yerine gelecekteki olayların ya da kaygıların beklentisiyle tetiklenir. Acil bir tehlike olmadığında bile zamanla devam eden kronik bir durum olabilir.

Genel olarak korku, belirli bir tehdide ya da tehlikeye verilen bir yanıtken; kaygı, gelecekteki tehdit ya da tehlike olasılığına bir yanıttır. İki duygu da bizi harekete geçmeye ve kendimizi korumaya güdüleyebildiğinden ancak belirli durumlarda yardımcı olabilir. Ancak korku ya da kaygı kronikleştiğinde ya da aşırı duruma geldiğinde, zihinsel ve fiziksel sağlığımız üzerinde olumsuz etkileri olabilir.



[English]

Fear and anxiety are closely related emotions that are often confused with one another, but they are distinct experiences.

Fear is a natural, healthy emotion that is experienced in response to a perceived threat. It is a natural response to danger that helps to protect us from harm. Fear is generally short-lived and occurs in the present moment, in response to a specific stimulus.

Anxiety, on the other hand, is a more prolonged emotion that is characterized by feelings of worry, nervousness, and unease. Anxiety is often triggered by anticipation of future events or concerns, rather than by a specific stimulus in the present moment. It can be a chronic condition that persists over time, even when there is no immediate danger present.

In general, fear is a response to a specific threat or danger, while anxiety is a response to the possibility of future threats or dangers. Both emotions can be helpful in certain situations, as they can motivate us to take action and protect ourselves. However, when fear or anxiety becomes chronic or excessive, it can have negative effects on our mental and physical health. )

( REV', REV'A, HAVF ile/ve/değil/||/<>/> GAMM )

( BÂK, PERVÂ ile/ve/değil/||/<>/> ENDİŞE[< Pehlevice/Farsça]: Düşünüyorum] )

( [not] FEAR vs./and/||/<>/>/but ANXIETY/CONCERN )

( METUS cum//et/./||/<>/> ... )


- KORKU ile/ve/||/<>/> AĞRI ile/ve/||/<>/> GERGİNLİK


- KORKU ile/ve/||/<> AKIL

( İşin içine korku girdiği oranda, "akıl" da etkinleşir. Bir kişi, ne kadar korkusuz ise "aklını" o kadar az kullanır. )


- KORKU ile ANLAYIŞ EKSİKLİĞİ


- KORKU ile/ve/<> BÂTIL İNANÇ

( Korku, bâtıl inançların temel kaynağıdır. )


- KORKU ve/> BERRAKLIK ve/> ERK(GÜÇ) ve/> YAŞLILIK

( BİLGİ KİŞİSİ

Görüşmelerimiz sırasında, ... tutarlı bir biçimde, "bilgi kişisi" sözcüklerini kullanıyor ya da bu kavrama göndermeler yapıyordu. Ama bununla ne demek istediğini hiç açıklamamıştı. Bunu, ona sordum.

"Bilgi kişisi, öğrenimin zorluklarına katlanmayı göze almış kişidir," diye yanıtladı. "Acele etmeden, bocalamadan, erk ve bilgi gizlerinin sökülmesi, çözülmesi yolunda, gidebileceği son aşamaya varmış olan bir kişidir."

"Her isteyen, bilgi kişisi olabilir mi?"

"Hayır, herkes olamaz."

"Bilgi kişisi olmak için insan ne yapmalıdır öyleyse?"

"Dört doğal düşmanına meydan okuyup onları yenmelidir."

"O dört düşmanını yenen bir kişi, bilgi kişisi olur mu?"

"Evet. Ancak, dört düşmanının her birini yenebilen kişiye, 'bilgi kişisi' denir."

"Bu düşmanları yenen herkes, 'bilgi kişisi' olur mu?"

"Hepsini yenen herkes, 'bilgi kişisi' olur."

"Bu düşmanlarla savaşıma geçmeden önce, yapılması gereken başka şeyler yok mudur?"

"Yoktur. Her isteyen, bilgi kişisi, olmayı deneyebilir ama çok azı gerçekten başarır bu işi -doğal bir şey bu-. Bilgi kişisi olma yolunda karşılaşılan düşmanlar, gerçekten korkunç şeylerdir; çoğu kişi, yenik düşer onlara."

"Nasıl düşmanlar bunlar, ... ?

Düşmanlar konusunda konuşmak istemedi. Bu konuyu anlamam için daha çok zaman olduğunu söyledi. Sözü değiştirmemek amacıyla benim bir bilgi kişisi olup olamayacağımı sordum. Bunu kimsenin kestiremeyeceğini bildirdi. Ama bir bilgi kişisi olup olamayacağımı gösteren herhangi bir ipucu bulunup bulunmadığını ısrarla sorunca, bunun, o dört düşmanla savaşımımın sonucuna bağlı olduğunu -onları yenebiliyor muyum yoksa onlara yeniliyor muyum- ama o savaşımın sonucunu şimdiden bilmesinin olanaksızlığını belirtti.

"Savaşımın sonucunu görebilmek için büyü yapmak ya da fala bakmak olanaklı mıdır?" diye sordum. Hiçkimsenin, ne araç kullanırsa kullansın, bu savaşımın sonucunu önceden bilemeyeceğini, kesin bir dille anlattı. Neden olarak da bilgi kişisi olmanın, geçici bir şey olduğunu gösterdi. Bu noktayı açıklamasını istediğimde, yanıtı şöyle oldu:

"Bilgi kişisi olmak sürekli değildir! Bir kişi, tam olarak bilgi insanı olamaz. Ancak, çok kısa bir an için olunuverir. Dört düşmanı yendikten sonra!"

"Söylesene, nasıl düşmanlar bunlar?"

Yanıt vermedi. Yine üsteledim ama konuyu değiştirdi ve başka şeyler anlatmaya başladı.

 

( Ertesi gün... )

 

Gitmeye hazırlanıyorken, birden, bilgi kişinin düşmanlarını yine sormak geldi içimden. Uzun süre uzakta kalacağımı, söyleyeceklerini yazarsam, bu konuları düşünme fırsatını bulabileceğimi anlatarak onu ikna etmeye çalıştım.

Bir süre, ikircikli, bekledi; sonra konuşmaya başladı:

"Bir kişi, öğrenmeye başlayınca, amaçlarının neler olduğunu kesin olarak bilmez. Başka bir niyeti vardır, amaçları belirgin değildir. Hiçbir zaman gerçekleşemeyecek ödüller ummaktadır. Çünkü, öğrenmenin "zorluklarını" bilmiyordur henüz."

"Yavaş yavaş öğrenmeye başlar -önceleri azar azar, sonra da büyük parçalar halinde-. Çok geçmeden, düşünceleri çatışır. Öğrendiği şey, umduğu, düşlediği gibi çıkmamıştır; bu durum, onu korkutur. Öğrenim, hiç de beklendiği gibi olmamıştır. Öğreniminin her adımı, yepyeni görevler yükler kişiye; kişinin korkuları, acımasızca birikir, baş kaldırır. Bir savaş alanına döner yaşamı.

"İşte, doğal düşmanların birincisiyle böyle karşılaşılır: Korkuyla! Yenmesi güç, hain, korkunç bir düşmandır korku. Tüm yol boyunca saklanır, ummadığın yerlerde, sinsi sinsi bekler seni. Eğer, onu karşında gördüğün zaman, kaçmaya başlarsan, unut artık bilgiye ulaşmayı."

"Korkup kaçan kişiye ne olur?"

"Bir şey olmaz. Ama öğrenemez bir daha. Korkusunu göğüslemesi, korkusuna karşın, öğrenme yolunda, bir adım daha ilerlemeyi göze alması gerekir. Bir adım daha, bir adım daha. Korkuyla dolmalı... Evet! Ama korksa da ilerlemeyi sürdürmeli, durmamalı! Bu işin yöntemi böyledir! Bu birinci düşmanın, pes edeceği bir an gelecektir. Kişiye, güven gelir. Niyeti daha da güçlenir. Öğrenmeyi, öyle korkutucu bir şey gibi görmez artık."

"Bu sevinçli an gelince, birinci doğal düşmanını yendiğini çok iyi bilir kişi."

"Hemen mi olur bu, yoksa, azar azar mı?

"Azar azar olur ama korkusunun kaybolması çabuk olur. Birdenbire olur."

"Ama yeni bir şeyler gelirse başına, yine korkmaz mı kişi?"

"Hayır. Korkusunu, bir kez yitirmeyegörsün. Kişi, artık yaşamında korku nedir bilmez. Korkunun yerini, zihin berraklığı alır -korkuyu silen bir zihin berraklığı-. Artık, o kişi, ne istediğini biliyordur; o isteklerini nasıl doyuracağını da biliyordur. Yeni öğrenimleri kazanmak için adımlarını nasıl atması gerektiğini sezer; her şey apaçık çıkmıştır ortaya. Artık, hiçbir şey saklı değildir bu kişiden."

"Bu da, ikinci düşmanın karşısına çıkarır onu: Berraklık! Ulaşılması, o denli zor olan zihin berraklığı, korkuyu kovar ama kör eder insanı aynı zamanda."

"Kişinin, kendinden kuşku duymasına yol açar, istediği şeyi yapabileceği inancını verir ona. Çünkü, o kişi, artık, herşeyi apaçık görebilmektedir. Berraklığın yüreklendirdiği kişi, bir türlü durmak bilmez. Ama büyük bir hata yapmaktadır. Bu işin, bir eksik yanı vardır. Kişi, kendini bu sözde erke bırakırsa, ikinci düşmanına boyun eğmiş sayılır. Ve öğrenme diye bir şey kalmaz. Sabırlı olması gereken yerde aceleci olacak ya da acele edilmesi gereken yerde sabırlı olmayı yeğleyecektir. Zaman gelecek, artık, yeni bir şey öğrenme yetisini yitirecektir."

"Bu tür bir yenilgiye uğrayan kişiye ne olur? Ölür mü?"

"Hayır, ölmez. İkinci düşmanı, bu kişinin, bir bilgi insanı olma çabasını kösteklemiştir; artık, bu kişi, bilgi insanı olmayı istemek yerine, devingen, kıvrak bir savaşçı olmayı yeğleyebilir. Ya da soytarı olmayı. Ne var ki, kendine pek pahalıya mal olan o berraklık, hiçbir zaman karanlığa ve korkuya dönüşmeyecektir. Yaşam boyunca, her şeyi açıkça görecektir ama yeni bir şey öğrenemeyecektir, öğrenme özlemi çekmeyecektir."

"Ama yenilmemek için yapabileceği bir şey yok mudur?"

"Korkuyu nasıl aşmışsa yine öyle yapmalıdır. Berraklığa, meydan okumalıdır. Elde ettiği berraklığı, önünü daha iyi görüp yeni adımlarını ona göre atmak için kullanmalıdır. En önemlisi de, berraklığının, bir yanlışlık sonucu ortaya çıktığını düşünmelidir. Ve öyle bir an gelecektir ki, bu berraklığın, gözleri önündeki bir noktadan başka bir şey olmadığını anlayacaktır. Böylece, ikinci düşmanını da yenmiş olacaktır. Artık, hiçbir şeyin, ona zarar veremeyeceği bir yere ulaşacaktır. Bu, bir hata olmayacaktır. Bu, gerçek bir erk(güç) olacaktır."

"Bu yere ulaşınca, ardından koştuğu erke, sonunda kavuştuğunu bilecektir. Ne isterse yapar artık bu erkle. Dostu, onun buyruğundadır artık. Ne isterse, yasa odur. Çevresinde ne varsa görmektedir. Ne var ki, üçüncü düşman dikiliverir karşısına: Erk!

"Düşmanların en güçlüsüdür erk. En doğal şey, ona boyun eğmektir. Öyle ya... O kişinin buyruğunda değil midir erk!? Buyurur; kimi sakıncaları göze ala ala, kendi yasalarını, kendi yapar. Çünkü, buyruk ondadır."

"Bu durumdaki biri, yaklaşmakta olan üçüncü düşmanın, pek farkına varmaz. Bir bakmışsın, birdenbire, haberi bile olmadan yitivermiş savaşımı. Düşmanı, onu, kıyıcı, tutarsız bir adam haline getirivermiş..."

"Erkini yitirir mi?"

"Hayır, berraklığını da erkini de hiçbir zaman yitirmez."

"Bilgi kişinindan farkı nedir, öyleyse?"

"Kendi erkine yenilen bir kişi, onu, doğru dürüst yönlendiremeden ölür gider. Yazgısının üstüne, yük gibi biner erki. Böyle biri, kendini yönetemez ve bilmez erkini, ne zaman ya da nasıl kullanması gerektiğini."

"Bu düşmanlardan birine yenilirsen, bu kesin bir yenilgi mi demektir?"

"Evet, kesin yenilgi olur bu. Bu düşmanlardan biri, insanı yenmeyegörsün, artık yapılabilecek bir şey kalmaz."

"Örneğin, erke yenilen bir kişi, yanlışını görerek, durumu düzeltebilir mi?"

"Düzeltemez. Bir kere yenilmeyegörsün, işi bitmiştir artık."

"Ya geçiciyse erke aldanması; ya erki teperse zamanında?"

"Savaşım sürüyor sayılır o durumda. Hâlâ 'bilgi insanı' olmaya çalışıyor demektir bu. Artık, hiç çabalamıyorsa, kendini koyuverirse yenilmiş olur bu kişi ancak."

"Ama bir insan yıllarca korkuya yenik düşebilir ve sonunda korkusunu yenebilir."

"Hayır, doğru değildir bu. Korkuya kapılırsan, korkuyu yenemezsin; çünkü, öğrenmekten ürküyorsundur, öğrenmek için çaba göstermiyorsundur. Ama korkusunun içinde yıllar boyunca sürdürürse öğrenme çabasını, ola ki, korkusunu yenebilir. Çünkü, kendini, korkuya tümüyle bırakmamıştır."

"Üçüncü düşmanı nasıl yeneriz?"

"Ona karşı çıkarak. Bile bile... Kendimizin olmadığını kavrayarak. Tüm öğrendiklerimizi, dikkatle ve inançla kullanarak, sürekli olarak sınırlarımızı zorlamayarak... Kendimizi denetleme durumunda, berraklığın ve erkin, hatalardan da kötü olduğunu görebilirsek, her şeyi denetimimiz altında bulundurduğumuz bir noktaya erişebiliriz. İşte, o noktada, erkimizi nasıl ve ne zaman kullanabileceğimizi biliriz. Üçüncü düşmanı böylece yenmiş oluruz."

"Bu da kişiyi, öğrenim yolculuğunun sonuna getirir. Bir de ne görürsün! Sonuncu düşman, karşına dikilmiş durmaktadır: Yaşlılık! Düşmanların en acımasızıdır bu. Hiçbir zaman, tümüyle yenemeyeceğimiz bir düşman... Sürekli olarak savaşıp uzak tutmaya çalışmaktan başka yapılacak bir şey yoktur."

"İşte, bu dönemde, kişi, hiçbir şeyden korkmaz; zihni berraktır, sabırsız değildir -tüm erkleri denetimi altındadır-. Ne var ki, bu dönem, aynı zamanda, boyun eğmeyen bir dinlenme isteğinin ortaya çıktığı bir dönemdir. Bir yere uzanmak, unutmak isteğine bırakırsa kendini; yorulur yorulmaz, sürdürdüğü çabayı bırakırsa, son olanağını kaybetmiş olur. Titrek, yaşlı bir yaratık durumuna sokuverir onu düşmanı. Çekilme arzusu, tüm berraklığını, erkini ve bilgisini bastırır."

"Ama kişi, silkinir de yorgunluğundan sıyrılır, yaşamının gereklerini sürdürürse, bu son yenilmez düşmanıyla savaşımda bir an bile olsa başarılı olursa, işte o zaman 'bilgi insanı' olmuş demektir. Berraklığın, erkin ve bilginin egemen olduğu bu an, yeterlidir onun için." )


- KORKU ile/ve/<>/değil ÇARESİZLİK


- KORKU ||/ve/yerine/|| CEHALET ||/ve/yerine/|| BİLGİ ||/ve/yerine/|| CESÂRET

( Korku, bilgisizlikten de, çok bilgiden de olur. )

( CESARET: Köprüyü geçmeyi göze alabilmek. )


- KORKU ile/ve ÇEKİNME

( Korkunun bir bölümü, Allah'ın mahluklarına bir zarar düşünmediğimiz zaman gider. )


- KORKU ile/yerine CİDDİYE ALMAK


- KORKU > DEHŞET > NEFRET/(><)HAYRANLIK


- KORKU ile/ve/||/<> DENETİM ODAKLI KORKU


- KORKU ile/ve/değil/yerine DİKKAT


- KORKU = FEAR[İng.] = CRAINTE[Fr.] = FURCHT[Alm.] = METUS[Lat.]


- KORKU ile GERİLİM


- KORKU ve/||/<> HAZ

( Bireylerin, suç işleme nedenleri. )


- KORKU ile/ve İHÂNET


- KORKU ile İKİRCİK

( REV', REV'A ile TEREDDÜT )

( FEAR vs. HESITATION )


- KORKU ile/ve İMAN


- KORKU ile/ve/> KAÇMAK


- KORKU ile/ve/değil/yerine KORUMA

( [not] FEAR vs./and/but PROTECTION
PROTECTION instead of FEAR )


- KORKU ile/ve/||/<>/> ÖFKE


- KORKU ile/ve/değil/yerine OLGU

( [not] FEAR vs./and/but FACT
FACT instead of FEAR )


- KORKU ile/değil/yerine SEVGİ

( Bir kez, her şeyin içten geldiğini, içinde yaşadığınız dünyanın size değil, sizin tarafınızdan projekte edildiğini idrak ettiğinizde, korkularınız sona erer. )

( Bazen, bazı korkular da sevgiye dönüşebilmektedir. [STOCKHOLM SENDROMU] )

( Korkutamazsın beni, seviyorum seni! )

( Once you realise that all comes from within, that the world in which you live has not been projected onto you but by you, your fear comes to an end. )

( [not] FEAR vs./but LOVE
LOVE instead of FEAR )


- KORKU değil/yerine/>< ŞÜKRAN


- KORKU ile/ve/değil/yerine TARİH BİLİNCİ

( Ulusların uygarlık seviyesini, tarih incelemelerindeki çaba ve becerilerine göre belirlemek olanaklıdır. )


- KORKU ile/ve/değil/yerine TEDBİR

( [not] FEAR vs./and/but PRECAUTION
PRECAUTION instead of FEAR )


- KORKU ve/||/<>/> TEMBELLİK


- KORKU ile/ve/değil TEPKİ

( [not] FEAR vs./and/but REFLEX )


- KORKU ile/ve/ya da/<> UKALALIK


- KORKU ile/ve/değil/yerine/||/<>/>< ÜMİT

( Mahkum eder. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Özgür bırakır. )


- KORKU ile/ve/> ÜRKÜ/PANİK[Yun.]

( REV', REV'A ile/ve RU'B-FEZ' )

( FEAR vs./and PANIC )


- KORKU ile/ve UTANMA

( FEAR vs./and SHAME )


- KORKU ve/||/<>/< ZARAR GÖRMEK


- KORKU ile/> ZEKÂ


- KORKULACAK OLAN:
KİŞİNİN KAZANDIĞI PARA değil "PARANIN KAZANDIĞI KİŞİ"


- KORKULACAK OLAN:
BİZİMLE AYNI DÜŞÜNCEDE OLMAYANLAR ile/değil/yerine AYNI DÜŞÜNCEDE OLMAYIP BUNU SÖYLEME CESÂRETİNDE OLMAYANLAR


- KORKULMASI GEREKEN:
HATA YAPMAK ile/değil/> AYNI HATALARI TEKRAR (TEKRAR) YAPMAK

( Korkmayalım! İLE/> Korkalım! )


- KORKULUK ile BOSTAN KORKULUĞU/MİCDÂR[Ar.]/ÜFÇE[Fars.]


- KORKUSUZ/LUK ile/değil/yerine CESÂRET

( Cesaret, korkusuz olmak demek değildir. Cesaret, korkuyla dolu olmana karşın, kontrolü, korkunun eline vermemektir. )


- KORKUTAN ile/ve/||/<> KORKAN

( Korkutanlarla ile korkanlar arasında sessiz bir suç ortaklığı vardır. )


- KORKUTMA ile KORKUTMA

( Engellemek/korumak için olan. İLE Şaşırtmak, gülmek, eğlenmek için olan. )

( Çocukları hiçbir biçimde korkutmayınız! [Belki sadece/ancak savaşta düşmanı olabilir![o da ancak daha fazla zarar görmemek içindir.] İLE Düşmanın bile olsa, ne şaka, ne de başka bir gerekçe ya da koşulla, hiç kimseyi korkutmayınız! )


- KORKUTMA ile/ve/değil/yerine UYARMA


- KORKUTUCU/LUK ile/||/>< GÜLÜNÇ/LÜK

( "Korkutucu olmaya" çalışırken, abartı ölçüsü artırılırsa korkutuculuktan kolaylıkla gülünçlüğe düşülebilir/düşülür. )


- KORKUTUCU ile/ve/değil/yerine CAYDIRICI


- KORKUYA DAYALI "SAYGI" ile/değil/yerine SAYGI


- KÖRLER ÇARŞISINDA ve/||/<> SAĞIRLAR ÇARŞISINDA

( Ayna satma! VE/||/<> Gazel atma! )


- KÖRLÜK:
ZİHİNSEL ile/ve/||/<> İŞLETME ile/ve/||/<> BENCİL

( Kendi eksiklerini "görememe". İLE/VE/||/<> Şirketinde tekrarlayan yanlışlara karşı oluşan "görememe". İLE/VE/||/<> Dost eleştirisine, "niyet okuyarak", inanmamak. )


- KÖRLÜK/SAĞIRLIK(IN NEDENİ) ile/ve/||/<> TIKANIKLIK('IN NEDENİ)

( Olanaklar/olanaklılık, rahatlık. İLE/VE/||/<> Yeti/yetenek, becerme, başarı. )


- KÖRLÜK ile "DAĞ KÖRLÜĞÜ"


- KÖRLÜK ile/||/<> AMAROZİS

( ... İLE/||/<> Sinirsel körlük. | Fugaks geçici körlük. )


- KÖRLÜK ile TRAHOM[Fr.]

( ... İLE Göz kapaklarının altında bazı kabarcıkların belirmesiyle başlayan, tedavi edilmediğinde kirpiklerin içeriye kıvrılması, saydam tabakada yaralar çıkması nedeniyle körlükle sonuçlanabilen bulaşıcı hastalık. )


- KÖRLÜK ile/<> YOKLUK


- KORNA[İt. < CORNA] ile/= KLAKSON[Fr. < KLAXON]

( )


- KORNA[İt. < CORNA] ile/değil KORNO[İt. < CORNO]

( Motorlu taşıtlarda, bisikletlerde sesle işaret vermek için kullanılan ve içinden hava geçirilerek çalınan boru/araç. İLE Savaşlarda çağrı aracı olarak kullanılan boynuz ya da fil dişi boru. | Bir ağızlık, kendi üzerine dolanmış koni biçiminde uzun bir boru ve ağzı genişçe açılan bir kulaklıktan oluşan üflemeli bakır çalgı. )


- KORNA/ZİL değil/yerine FREN / BEKLEMEK!

( Motorlu araç sürücülerinin, özellikle sokak aralarında ve tüm yollarda, yayalara/bisikletlilere/motosikletlilere korna çalmasının; bisikletlilerin de yayalara, özellikle de yayaların arasındayken zil çalmasının bir anlamı/farkı olmadığını/olmayacağını sürekli anımsaması gerekmektedir.

Herhangi bir araç kullananların, yayalara ve büyük araçların, kendinden daha küçük araca öncelik verme zorunluluğunu anlaması/anımsaması gerekmektedir. )


- KORNA değil/yerine IŞIK/SELEKTÖR/SİNYAL

( Yayalara korna çalınmaz! [araç sahipleri, rahat/sıcak arabalarının içinde, fren ve gaz ayaklarının altında, her türlü olanağa sahip olarak beklemeyi bilmeli/uygulamalılardır!] )

( İster bisiklet/motosiklet olsun, ister herhangi bir araç olsun, sokak aralarında ve kişilere hiçbir zaman ve koşulda korna çalınmaz!!! [özellikle görme engellilere ve yaşlılara!] )

( Kırmızı ışıkta ya da en ufak bir duraksamada çalınan kornaların gereksizliğini anlamış ve sürekli anımsıyor olmamız gerekir! [Çalınan kornanın da hiçbir şeyi değiştirmeyeceği, hızlandırmayacağını da!] )

( Kornalar otoyollarda, hızın ve gürültünün yüksek olduğu yerlerde, araçlar arasında kullanılmak üzere bir olanaktır. Ki otoyolda dahi, ışık/sinyal/selektör varken korna çalmak gereksiz/işlevsiz/anlamsızdır! )


- KORNEA[Lat.] değil/yerine/= SAYDAM TABAKA


- KORNER[İng. < CORNER] değil/yerine/= KÖŞE | KÖŞE ATIŞI


- KORNET[Fr. < CORNET] ile KORNET

( Pistonlu orkestra çalgısı. İLE Kâse ya da kaşık olmadan dondurma yemekte kullanılan, koni biçimli, şekerli hamurdan yapılmış yenilebilir kap. )


- KORNİŞ[Fr. < CORNICHE] ile KORNİŞON[Fr. < CORNICHON]

( Perde asmaya yarayan, metal ya da plastikten yapılmış araç. | Çerçeve biçiminde oymalı çıkıntı. | Sarp, kayalık çıkıntı. İLE Kabuğunun üzeri pürtüklü bir tür turşuluk salatalık. )


- KORO[İt. < CORO] ile KORAL[Fr. < CHORAL]

( Tek ya da çok sesli olarak yazılmış bir müzik yapıtını seslendirmek için bir araya gelen topluluk. İLE Koro için yazılmış dinî ezgi. | Kaynağı dinî ezgi olan orkestra parçası. | Koroyla ilgili. )


- KORO değil/yerine/= KÜMEK


- KORO ile/ve/<> ORATORYO[İt.]

( ... İLE/VE/<> Solo sesler, koro ve orkestra için yazılmış, oyun öğesi bulunmayan, kutsal nitelikte müzik yapıtı. )


- KORONAL DÜZLEM/CORONAL PLANE[İng.] değil/yerine/= YANAY DÜZLEM


- KORONAL/CORONAL[İng.] değil/yerine/= YANAY-DİKEY


- KOROZİV/CORROSIVE[İng.] değil/yerine/= KİMYASAL AŞINDIRICI


- KOROZYON/CORROSION[İng.] değil/yerine/= KİMYASAL AŞINMA


- KORPORASYON[Fr./İng. < CORPORATION] = LONCA[İt. < LOGGIA]

( Belirli bir iş kolunda, usta, kalfa ve çırakları içine alan dernek, birlik. )


- KORPOREL/CORPOREAL[İng.] değil/yerine/= GÖVDESEL


- KORPUS/BODY, CORPUS[İng.] değil/yerine/= GÖVDE | CİSİM


- KORPÜSKÜL/CORPUSCLE[İng.] değil/yerine/= CİSİMCİK


- KORSE değil/yerine/= SARGAÇ


- KORT[İng. < COURT]/SAHA[Ar.] değil/yerine/= ALAN

( Tenis oynanılan alan. | Adliye Sarayı. )


- KORTE[İt. < CORTE]/FLÖRT[Fr./İng. < FLIRT] değil/yerine/= ÂŞIKTAŞLIK

( Kadınla erkek arasındaki duygusal ilişki. | Birbirine duygusal ilgi duyan kadın ve erkek. | Siyasal bir parti, yabancı bir ülke vb.ne tam olarak bağlanmadan yaklaşma. )


- KORTEJ[Fr. < CORTEGE]/MAİYET[Ar.] değil/yerine/= TÖREN ALAYI

( Bir devlet büyüğünün yanında bulunan kişiler. | Alay. )


- KORTEKS/CORTEX[İng.] değil/yerine/= DIŞ KATMAN


- KORTİZOL ile KORTİZON[Fr. < CORTISONE]

( Yaralanmanın, korkunun ya da soğuğun yol açtığı stresler sonucu gövdede şeker yapımını hızlandıran böbrek üstü bezi kabuğunun salgıladığı, şeker, protein ve yağ metabolizmasına etki eden hormon. [Doğal, organik.] İLE Yapay, sentetik. [İlâç.] )


- KÖRÜ KÖRÜNE (BAĞLANMAK, İNANMAK)

( ALE-L-IMIYÂ, ALE-L-AMYÂ )


- Körü körüne DİNLE!!!


- Körü körüne SUS!!!


- KÖRÜ KÖRÜNE TAKLİT ile/yerine MUHABBETLE TAKLİT


- KORU ile/ve/||/<> AĞAÇLIK

( Bakımlı küçük orman. İLE/VE/||/<> Ağacı bol olan yer. )


- KORU ile AYKE

( Bakımlı küçük orman. İLE Sık koruluk. )


- KORUK SUYU ile LİMON SUYU


- KÖRÜK ile/ve HAMLAÇ[Ar.]

( Ateşi canlandırmak için kullanılan araç. İLE/VE Küçük körük. )


- KORUK ile ÜZÜM


- KORUMA/SAKLAMA(MUHAFAZA) ile/değil/yerine HAYAL


- KORUMA ile KALICILIK

( VİKAYE["ka" uzun okunur!]: Koruma, kayırma, esirgeme. | Herhangi bir hastalık için önleyici tedbir alma. İLE ... )

( TO PROTECT/SAVE vs. PERMANENCE )


- KORUMA ile/ve/<> KULLANMA

( Dengede olmalılardır! )


- KORUMA ile/ve/||/<> SAVUNMA


- KORUMA ile/ve/||/<> SÜRDÜRME


- KORUMAK/KORUYAN:
[hem] KİŞİYİ, KENDİNDEN hem de DOĞAYI, İNSANDAN


- KORUMAK ile/ve/<> BÂKÎ KILMAK


- KORUMAK ile/ve/<> DEVAM ETTİRMEK


- KORUMAK ile/ve GÖZETMEK


- KORUMAK ile/ve/||/<> KOLLAMAK

( TO PROTECT/SAVE vs. TO WATCH FOR/TO PROTECT )


- KORUMAK ile KURTARMAK

( TO SAVE vs. TO REDEEM )


- KORUMAK ile ÖNEMSEMEK

( TO PROTECT/SAVE vs. TO CONSIDER )


- KORUMAK ile SAHİP ÇIKMAK

( TO SAVE vs. TO CLAIM )


- KORUMAK ile/ve SAKINMAK

( TO PROTECT/SAVE vs./and TO AVOID )


- KORUMAK ile/ve SÜRDÜRMEK

( TO PROTECT/SAVE vs./and TO KEEP ON )


- KORUMALI!


- KORUNAK ile KORUNCAK/MAHFAZA[Ar.] ile KORUNGA

( Tehlikeden kurtulmak, korunmak için yapılmış yer. | Sığınılan, saklanılan yapı, mağara gibi yer. | Koruyan, esirgeyen, saklayan kişi. İLE Ambalajlanan malı dış etkilere karşı korumak için ambalaj çatısına çakılan tahta, kontrplak vb. malzeme. İLE Otsu, genellikle 30-70 cm. boyunda, çok yıllık, pembe çiçekli, hayvan yemi olarak kullanılan bir bitki. )


- KORUND ile/||/<> SPİNEL

( Safir ve yakut olarak bilinir. İLE/||/<> Çeşitli renklerde bulunan bir mineral. )


- KORUNMA BİYOLOJİSİ ile RESTORASYON EKOLOJİ

( Yok olma tehlikesi altındaki türleri ve ekodüzenleri korumaya odaklanan bir bilim dalı. İLE Degrade olmuş ya da yok edilmiş ekodüzenleri eski duruma döndürmeye odaklanır. )


- KORUNMA ile/ve/<> DEĞİM/LİYÂKAT


- KORUNMA ile/ve SAVUNMA

( PROTECTION vs./and DEFENCE )


- KORUYUCU/MUHÂFIZ[Ar.] ile KOLCU/MUHÂFIZ[Ar.]

( Koruyan kişi. | Himâye eden, kollayıcı, hâmi. | Asalağı dış ortamda yok eden, onun konakçıya ulaşmasına engel olan ilâç ya da işlem. İLE Bir şeyi korumak için bekleyen ya da kol gezen görevli. | Hizmetçilere çalışacak ev bulan kişi. )


- KORUYUCU ile/ve/değil/||/<> KALKAN


- KÖRV[İNG. < CURVE] değil/yerine/= EĞRİ


- KORVET[Fr. < CORVETTE] ile KORVET

( Denizaltılara karşı özel olarak silahlandırılan bir tür savaş gemisi. İLE ... )


- KÖS KÖS (OTURMAK, BAKMAK)

( Etrafındaki olay ya da işlere kayıtsız kalmada, katılmamada. )


- KOŞ ve/||/<> COŞ


- KOŞA ile KOŞA

( Çift, eş, ikiz. İLE Hep birlikte. )


- KÖŞE ÇEŞMELERİ ile/ve DUVAR ÇEŞMELERİ ile/ve MEYDAN ÇEŞMELERİ


- KÖŞE-BUCAK (KAÇMAK, SAKLANMAK, GEZMEK, TANI(T)MAK)


- KÖŞE ile "BAŞ KÖŞE"


- KÖŞE ile/ve/||/<> SEKİ/KÜRSÜ

( Gazetede. İLE/VE/||/<> Üniversitede/fakültede. )


- KÖŞEBEND[Fars. < GÛŞE + BEND] = SALVEK

( XV. yy.'a kadar yoktur. )

( Bir yere fotoğraf yapıştırmaya yarayan, üçgen biçiminde arkası zamklı küçük kâğıt. | Birleşen iki kereste vb.ni tutturmaya yarayan, dik açı biçiminde bükülmüş demir, L demiri. )


- KÖŞESİ ile/ve/değil UCU


- KÖŞETAŞI ile ...

( KİLİTTAŞI | TEMEL/KEMER TAŞI )


- KOSHİ[Jap.] ile ...

( Omuriliğin, göbek hizasının altında kalan bölümüne verilen ad. )


- KOŞİLİS ile ÖDEMİS

( Olgunlaşmamış üzüm tanelerini deler ve yerler. )

( CLYSIAAMBIGUELLA et POLYCHROSISBOTRANA )


- KÖŞK ile BEYKEM[Fars.]

( ... İLE Yazlık köşk. | Sofa ve salon. )


- KÖŞKLÜ ile/ve "İKİ KEÇELİ"

( Osmanlı'da yangın habercileri. )

( ... İLE/VE Üst kıdemli. )


- KOŞMA ile KAYABAŞI

( ... İLE Bir Anadolu ezgisi ve bu ezgiyle söylenen koşma. | Türk halk yazınında çoban türküsü. )


- KOŞMA ile KOŞ(UŞ)TURMA


- KOŞMA ile/ve SEMAİ


- KOŞMA ile VARSAĞI

( ... İLE Güney Anadolu bölgesinde yaşayan Varsak Türkleri'nin söyledikleri koşma. )


- KOŞMACA ile/ve/||/<>/> KOVALAMACA

( Birbirini kovalayarak oynanan bir çocuk oyunu. İLE/VE/||/<>/> Ebenin, yanına gizlice sokulup koluna vuranı kovalayıp yakalamaya çalışması biçiminde oynanan bir çocuk oyunu. | Arkasından koşma, peşinden gitme. )


- Koşmadan KONUŞ!!!


- KOŞMAK ile KOŞMAK

( Adım atışlarını artırarak ileri doğru hızla gitmek. | Bir yere hızlıca gitmek. | Bir işle çok ilgilenmek, koşuşturmak. | Koşuya çıkmak. | Kovalamak, üstüne düşmek, izlemek. İLE Birlikte iş görmesi için bir şeyi, birini, başka birinin yanına katmak, arkadaş olarak vermek. | Birini, bir işte görevlendirmek. )


- KOŞMAK ile/ve/<>/değil/yerine SEĞİRTMEK

( ... İLE/VE/<>/DEĞİL/YERİNE Hızlı adımlarla ya da sıçrayarak yakın bir yere doğru yürümek. )


- KOŞMAK ile/= YORTMAK

( Koşmak, sürekli yol yürümek. | İşsiz güçsüz gezmek. )


- KOŞMAK ile YÜPÜRMEK

( ... İLE Telâşla, öteye-beriye koşmak. )


- KÖSNÜ, ŞEHVET = LUST[İng.] = LUBRICETÉ[Fr.] = LÜSTERNHEIT[Alm.] = LIBIDO[Lat.]


- KÖSNÜ/ŞEHVET ile İŞRET


- KÖSNÜK ile KÖSNÜL

( Eş isteme dönemi gelmiş hayvan. İLE Eşeysel istekli/lik, şehvetli/lik. )


- KÖSTEBEK ile ALTIN KÖSTEBEK

( ... İLE Çölde bulunurlar. )

( ... İLE Görünen herhangi bir gözleri bulunmamaktadır.[kumdaki ve havadaki titreşimlerle ilerlemektedir.] )

( ... İLE Ot öbeklerindeki termitleri avlarlar. )


- KÖSTEBEK ile DESMAN


- KÖSTEBEK ile KESELİ KÖSTEBEK


- KÖSTEBEK ile KÖR FARE

( )


- KÖSTEBEK ile KÖSÜRGEN


- KÖSTEBEK ile YILDIZ BURUNLU KÖSTEBEK


- KÖSTEBEK ile YILDIZ BURUNLU KÖSTEBEK

( Hayvanlar arasındaki en keskin koku alma yeteneğine sahip hayvanlardandır. )


- KÖSTEK değil/yerine/>< DESTEK


- KOSTİK[Fr. < CAUSTIQUE] değil/yerine/= DOKU YAKAN

( Hayvan ve bitki dokularını yakan, aşındıran. )


- KOŞTURMA ile/değil KOŞUŞTURMA


- KOŞTURMAK ile ACELE ETMEK


- KOŞU:
TOPUKLAR ÜZERİNDE değil AYAK UCU (/PARMAKLAR) ÜZERİNDE


- KOŞUK ile EGLOG[Yun.]

( ... İLE Kısa, kır koşuğu. )


- KOŞUK ile GÜZELLEME

( ... İLE Halk yazınında, konusu sevi olan, lirik bir koşuk türü. | Şen, sevinçli duyguları anlatan türkülerde özel bir ezgi. )


- KOŞUK ile HEZEL[Ar.]/HEZLİYAT

( ... İLE Şaka, alay, mizah. | Bir koşuğu ya da koşuk parçasını, şakalı bir anlatıma çevirme. / Hezel türünde yazılmış koşuklar. )


- KOŞUK = KOŞMA = GAZEL

( İslâm'dan önce. = Halk yazınında. = Divan yazınında. )


- KOŞUK ile NEŞİD/E[Ar. çoğ. NEŞAİD]

( ... İLE Bir toplulukta okunmaya değer koşuk. | Atasözü gibi kullanılan beyit ya da dize. )


- KOŞUK ile ROMANS[İsp.]

( ... İLE Sekiz hecelik dizelerden oluşmuş bir İspanyol koşuk türü. | Şarkı türünde ve piyano için hazırlanmış, genellikle kıtalar biçiminde beste. )


- KOŞUK ile SAGU

( Çoğunlukla aşk, kahramanlık, güzellik, doğa, hasret, savaş ile ilgili söylenirdi. İLE Ölüm ve yas ile ilgiliydi. )

( Genellikle şölen ve sığır adlı eğlence törenlerinde söylenirdi. İLE Yuğ adlı cenaze törenlerinde söylenmekteydi. )


- KOŞUL BELİRTMEK / SORU SORMAK


- KOŞUL ile/ve/<>/||/> KOŞULLU ile/ve/<>/||/> KAVRAM

( ZAMAN/UZAM(MEKÂN) ile/ve/||/<>/> NESNE ile/ve/||/<>/> KAVRAM )


- KOŞUL/LAR ile/ve/||/<>/< NEDEN/LER

( Fizikte. İLE/VE/||/<>/< Zihinde. )

( CONDITION/S vs./and/||/<>/< CAUSE/S )


- KOŞUL = BAYLAV = ŞART = CONDITION[İng., Fr.] = BEDINGUNG[Alm.] = CONDITIO[Lat.] = CONDICIONAR[İsp.]


- KOŞUL ile/ve/değil/||/<> ETMEN


- KOŞUL ile/ve/||/<> NEDENSELLİK


- KOŞUL ile/ve/değil/yerine/||/<>/> ÖNCELİK


- KOŞULLANMA ile/ve/değil ALIŞKANLIK


- KOŞULLANMAMALI!


- KOŞULLAR ile "DENGELER"


- KOŞULLAR ile/ve/<> ZORUNLULUKLAR/DURUMLAR

( ŞERAİT ile/ve/<> ŞERİAT )


- KOŞULLARIN "AĞIRLIĞI" değil/ne yazık ki ("BAZI") "KİŞİLERİN" DUYARSIZLIĞI/KAYITSIZLIĞI


- KOŞULLU ile BİTİŞİK KOŞULLU ile AYRIK KOŞULLU


- KOŞULLU ile/ve/yerine/değil İSTEKLİ

( [not] CONDITIONAL vs./and/but WILLING
WILLING instead of CONDITIONAL )


- KOŞULLULUK ile/değil/yerine KARŞILIKLILIK

( Yaparsa(n)/verirse(n) değil (o/sen) yaptıkça/verdikçe vermek/almak. )


- Koşulsuz KONUŞ!!!


- KOŞULSUZ SEVGİ ile/ve SEVİYORSAN/SEVGİ VARSA KOŞULSUZ SEVGİ

( UNCONDITIONAL LOVE vs./and UNCONDITIONAL LOVE IF YOU LOVE / IF THERE IS LOVE )


- KOŞULSUZ/LUK ile/ve/değil/yerine/> HER KOŞULDA


- KOŞULSUZ/LUK ile/ve/<> İLİŞKİSİZ/LİK


- KOŞULSUZ/LUK ile KUŞKUSUZ/LUK


- KOŞULSUZ/LUK ile ÖZGÜR/LÜK


- KOŞULSUZ = HAMLİ = CATEGORICAL[İng.] = COTÉGORIQUE[Fr.] = KATEGORISCH[Alm.] = KATEGORIKOS[Yun.]


- KOŞUN[Moğolca] ile KOŞUNTU

( Asker, yan yana durmuş asker dizisi, saf. | Yan yana dizilmiş kişilerin oluşturduğu dizi. | Koşu, yarış. İLE Birinin yanında bulunan yardakçılar. )


- KOŞUT ile KOŞUK

( Paralel. İLE Türklerin İslâm öncesi dönemlerinde, toylarda ya da kazanılan savaş sonrasında yapılan eğlencelerde kopuzla birlikte söylediği, genellikle aşk, doğa ve yiğitlik konularını işleyen, uyak düzeni aaab, cccb, dddb vb. olan şiir. )


- KOŞUTLUK = MÜVAZAT = PARALLELISM[İng.] = PARALLELISME[Fr.] = PARALLELISMUS[Alm.] = PARALLELOS[Yun.] = PARALELO[İsp.]


- KOT ile KOT[Fr. < COTE] ile KOT

( Giysi yapılan mavi bir tür kumaş, blucin. | Bu kumaştan yapılan giysi. İLE Temel ile zemin arasındaki yükseklik. İLE Yörelere göre değişen ölçüde tahıl alabilen, tahtadan yapılmış bir ölçek. )


- KOT değil/yerine KUMAŞ PANTOLON


- KOTA KİNABALU ile/ve/<> KİNABALU MİLLİ PARKI

( Borneo'nun Sabah Eyaleti'nin başkenti. İLE/VE/<> 754 km² yüzölçümü bulunan park, flora ve fauna açısından bir hazine olarak kabul ediliyor. Parkın içinde, 1500 çeşit orkide, sürüngenler ve 518 çeşit kuş bulunuyor.
[Dünyanın en büyük çiçeği olarak kabul edilen, "Rafflesia Arnoldii"nin çapı 91 cm., kalınlığı 1.9 cm., ağırlığı ise 7 kg.] )

( (Kota) Kinabalu (Dağı) Efsanesi:

Kinabalu Dağı'nın zirvesinde çok iri bir inci ve onu sahiplenen bir ejderha varmış. Bu incinin ünü, sınırları aşıp Çin İmparatoru'nun kulağına kadar ulaşmış. İnciye sahip olma hırsıyla yanıp tutuşan imparator, inciyi kendine getirmesi için bir prensini bu dağa göndermiş.

Prens, henüz dağa çıkmadan, dağın eteğindeki bir köyde, güzel bir yerli kıza âşık olmuş ve onunla evlenmiş. Bir çocukları da olmuş.

Daha sonra görevini anımsayıp dağa çıkan ve ejderhaya görünmeden inciyi almayı başaran prens, Çin'e dönmek üzere bir gemiyle yola çıkmış. Ancak, yolda korsanlara yakalanan prens, hem canını kaybetmiş, hem de inciyi.

Bu olay, eşinin köyünde de duyulunca, yabancıları sevmeyen köy halkı, prensin dul eşiyle alay etmeye, aşağılamaya başlamış. Prensin güzel eşi, bu aşağılamalara daha fazla dayanamayarak, çocuğuyla birlikte kutsal dağın tepesinden aşağı atlamış.

Bu olaydan sonra da, bu kutsal dağa, "Kota Kinabalu" yani "Çinli'nin dul eşi" denilmiş. )


- KOTA ile/ve BARIŞ

( QUOTA vs./and PEACE )


- KOTARMAK ile ...

( Pişmiş yemeği başka kaplara boşaltmak. | Bir işi tamamlamak/bitirmek. )


- KÖTEK[Fars.] ile KÖTEK

( Baston, sopa. | Sopayla atılan dayak, patak. İLE Gölge balığı. )


- KOTER/CAUTER[İng.] değil/yerine/= DAĞLAÇ


- KOTERİZASYON/CAUTERIZATION[İng.] değil/yerine/= DAĞLAMA


- KOTRA[Fr. < COTRE] değil/yerine/= YELKENLİ

( Çoğunlukla bir direkli, randası olan, ince gövdeli yelkenli. | Irmak ve göl ağızlarında kurulan ve ince kazıklarla kamışlardan yapılma dalyan. )


- KÖTÜ "HABER" ile/ve/değil/yerine/||/<> "İYİ HABER"

( (")Hâlâ yaşıyoruz("). İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Henüz ölmedik. )


- KÖTÜ (OLMAK) ile/ve/değil/||/<>/< YAŞAMDA KALACAK KADAR KÖTÜ OLABİLMEK


- KÖTÜ ADAM ile/değil ANTİ-KAHRAMAN


- KÖTÜ BAKIŞ(NAZAR) ile/değil/yerine GÖZLEMLEYİCİ BAKIŞ

( Yiğidi mezara, deveyi kazana götürür. İLE/DEĞİL/YERİNE ... )


- KÖTÜ GÜN/DURUM/HAL DOSTU (OLMAK) ile/ve/yerine İYİ GÜN/DURUM/HAL DOSTU (OLMAK)

( Arkadaşlıkta ve evlilikte geçerli olabilir, olmalıdır. İLE/VE/YERİNE Sevgililikte geçerli olmalıdır. )


- KÖTÜ HABER ile/ve/değil/yerine/||/<>/> İYİ HABER

( Hiçbir şey, sonsuza kadar sürmez. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Hiçbir şey, sonsuza kadar sürmez. )


- KÖTÜ KOKU ÖNCE TEMİZ OLMAK/TUTMAK


- KÖTÜ NESNE - KÖTÜ KENDİLİK ile/ve/değil/yerine/>< İYİ NESNE - İYİ KENDİLİK


- KÖTÜ NİYET ("VAR") ile/değil/yerine/>< İYİ NİYET (YOK)


- KÖTÜ NİYETLE PLAN YAPIP "KAZANMAK" ile/değil/yerine/>< İYİ NİYETLE ÜMİT EDİP KAYBETMEK


- KÖTÜ TEMEL ve/ne yazık ki/> KÖTÜ İSTEK


- KÖTÜ TÜRKÇE (OLDU) ile/değil KÖTÜ BİR İFADE (OLDU)


- KÖTÜ[< KÖTİ] ile/ve/||/<> KETÜ

( Zorunlu/luk. İLE/VE/||/<> Eksik/lik. )

( KÖTÜLÜK: Kemâl'i engelleyen. )


- KÖTÜ/LÜK ile ...

( VAROLANLAR ARASINDAKİ GÖRELİLİK )


- KÖTÜ/LÜK ile/ve/<> GEREKSİZ YERE/LİK


- KÖTÜ/LÜK ile/ve/değil/||/<> KABA/LIK


- KÖTÜ/LÜK ile/ve/değil KISKANÇ/LIK / HASUT[Ar.]

( Başkasına zarar vermek, kendini güvende hissetmeyen kişinin korkusundan kaynaklanır. )

( [not] BADNESS vs./and/but JEALOUSY )


- KÖTÜ/LÜK ile/ve/değil/<> KÖTÜLÜKLERE NEDEN/VESİLE OLAN

( Kendinden çok, başkalarından az isteyen bir kişi, kendini, kötülüklerden uzak tutar. )

( HABÂSET ile HASED )


- KÖTÜ ile ACAYİP

( BAD vs. WEIRD )


- KÖTÜ değil FARKLI

( [not] "BAD" but DIFFERENT )


- KÖTÜ ile/ve İSTENİLMEYEN

( İyi şeylerden istemeyerek uzak kalınır, kötü şeylerden isteyerek. )


- KÖTÜ ile/değil/yerine KULLANIŞSIZ


- KÖTÜ ile/ve/değil/yerine OLUMSUZ


- KÖTÜ ile/ve REZÂLET/REZİL

( BAD vs./and INFAMY )


- KÖTÜ = ŞER = BAD, EVIL, WRONG[İng.] = MAL[Fr.] = BÖSE, UEBEL[Alm.] = MALUS[Lat.] = MALO[İsp.]


- KÖTÜ ile/ve/değil/<> ÜSTÜNKÖRÜ


- KÖTÜ ile YARARSIZ

( BAD vs. USELESS )


- KÖTÜ ile/ve/değil/yerine/||/<> ZOR


- KÖTÜLEDİ değil KÖTÜLEŞTİ


- KÖTÜLEME ile/ve/değil/yerine TESPİT ETME


- KÖTÜLEMEK ile/değil/yerine NE OLDUĞUNU BELİRTMEK

( [not] "TO RUN DOWN" vs./but TO STATE
TO STATE instead of "TO RUN DOWN" )


- KÖTÜLÜĞE, EN İYİ KARŞILIK

( UNUTMAK )


- KÖTÜLÜK ETME! ve/<> KUYU KAZMA!

( Kötü düşersin. VE/<> Kendin düşersin. )


- KÖTÜLÜK ETMEK ile/ve/||/<>/< ZARAR VERMEK

( İnsanda. İLE/VE/||/<>/< Kişilerde ve hayvanlarda. )

( ÖNCE, ZARAR VERME!

DO NOT HARM!

PRIMUM NON NOCERE PRIMA NON NOCERE )


- KÖTÜLÜKLERLE "YÜKSELMEK" değil/yerine/><
İYİLİKLERLE "KAYBETMEK"


- KÖTÜMSER HERMETİZM ile İYİMSER HERMETİZM


- KÖTÜMSER/LİK >< İYİMSER/LİK ile/değil/yerine/>< GERÇEKÇİ/LİK

( [sadece] Tüneli "görür". >< Tünelin sonundaki ışığı "görür". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tünelle birlikte, ışığı ve gelebilecek treni görür. )

( [sadece] Her fırsattaki "zorluğu" "görür". >< Her zorluktaki "fırsatı" "görür". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Her fırsatla birlikte kolay olmayabilecekleri birlikte değerlendirir. )


- KÖTÜMSER/LİK ile/ve/değil/||/<>/< DUYGUSAL/LIK


- KÖTÜMSER ile/değil SORUNLU


- KÖTÜMSER ile ÜMİTSİZ

( TRAGEDYA: Ümidin tümüyle tükenmesi. )


- KÖTÜMSERLİK değil/yerine/>< KONUŞABİLMEK

( Konuşabilirsek, "kötümserlik" oluşmaz. )


- KÖTÜYÜ, DOĞRUDAN GÖSTERMEK/ANLATMAK ile/ve/değil/yerine KÖTÜYÜ, DAHA KÖTÜSÜNÜ GÖSTEREREK GÖSTERMEK/ANLATMAK


- KOV(UL)MA ile/değil/yerine SÜR(ÜL)ME

( Eskiden bazı meclisten uzaklaştırılan/sürülen kişiler 7 yıl aynı meclise dönemezlermiş. )


- KOV(UL)MAK yerine ÇIKAR(IL)MAK


- KOVA ile KÜLEK

( ... İLE Tahta kova. )


- KOVA ile SİTİL

( ... İLE Büyük bakraç.[: Çoğunlukla, bakırdan yapılan, küçük kova. | Bir bakracın alabildiği miktar.] )


- KOVALAN/COVALENT[İng.] değil/yerine/= ORTAK DEĞERLİ


- KOVARİ ile ...

( Avustralya'ya özgü, memeli bir hayvan. )


- KOVARYANS/COVARIANCE[İng.] değil/yerine/= ORTAK DEĞİŞKENLİK


- KOVBOY[İng. < COWBOY] ile/ve GOŞO

( Amerika'da. İLE/VE Güney Amerika'da. )


- KOVMAK ile KOVALAMAK


- KOVUK ile KOVUCUK/ADESE[Ar.]

( Bir şeyin oyuk durumunda bulunan iç bölümü. İLE Bitkilerde, mantar tabakası üzerinde, sünger dokunun kalınlaşmadığı yerlerde oluşan ve bitkinin solunumuna yardım eden küçük delik. )


- KOVULMA ile/ve TERK EDİLME


- KOVULMUŞ = KOVUNTU

( Kovulmuş kişi. )


- KOVUŞTURMA değil KOĞUŞTURMA


- KOVUŞTURMA değil/yerine/>< TAKİPSİZLİK


- KÖY ALEVİLİĞİ ile ŞİİLİK


- KÖY ENSTİTÜLERİ ile/ve/<> HALK EVLERİ


- KÖY ROMANI ile KÖY KONULU ROMAN


- KÖY ROMANININ:
DÖNEM ORTAYA ÇIKARMASI ile/ve/||/<> DÖNEM KAPATMASI


- KÖY[Fars. < KÛY] ile KÖYLÜK

( Yönetim durumu, toplumsal ve ekonomik özellikleri ya da nüfus yoğunluğu yönünden kentten ayırt edilen, genellikle tarımsal alanda çalışılan, konutları ve öteki yapıları bu yaşama uygun yerleşim birimi, köylük yer, köy yeri. | Köy halkı. İLE Köy bulunan yer. )


- KÖY/KARYE ile/ve/<> MAHALLE ile/ve/<> ÇİFTLİK


- KÖY ile AUL


- KÖY ile AVUL

( ... İLE Orta Asya'da, Türk köyüne verilen ad. )


- KÖY ve/<> BİSİKLET


- KOY ile ÇEKMECE

( Denizin, gölün küçük girintiler biçiminde karaya doğru sokulduğu bölümü. İLE Masa, dolap gibi şeylerin dışarı çekilen gözü, çekme. | İçinde mücevherler ya da değerli şeyler saklanan, küçük süslü sandık. | Gemilerin barınabilecekleri koy. )


- KÖY ile KİBUTZ

( ... İLE Eşitlik, ortak mülkiyet, tüketim ve eğitim işbirliğini esas alan ve toplumsal adâleti ilke edinmiş kişilerin oluşturduğu İsrail'e özgü bir köy. )


- KÖY ile/ve/||/<> KIRSAL


- KOY ile/||/<> KÖRFEZ


- KÖY ile KRAAL

( ... İLE Etrafı çitlerle çevrilmiş birkaç evden oluşan köy.[Zambiya'da] )


- KÖY ile/ve TOL

( ... İLE/VE Küçük köy. )


- KOYAK ile/ve KAPUZ

( ... İLE/VE Dar ve derin koyak. | Kanyon. | İçine girilmeyen sık orman. )


- KOYAK ile/ve KISIK

( Vadi. | Karalarda akarsu aşındırmasıyla oluşmuş, bir yöne doğru eğimli, uzunluğuna çukurluk. | Dağlar ve kayalıklarda oluşmuş doğal çukur. İLE/VE Kanyon. )

( KLÜZ )


- KOYAK ile/ve RİA

( ... İLE/VE Denizin örttüğü vadi. )


- KÖYDEŞ ile/ve/=/||/<> KÖYLÜ

( Aynı köyde oturan kişilerin birbirine göre her biri. )


- KÖYLÜ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KÖY KÖKENLİ


- KÖYLÜ ile/ve KULAK

( ... İLE/VE Varlıklı Rus köylüsü. )


- KÖYLÜ ile MUJİK

( ... İLE Rus köylüsü. )


- KÖYLÜ ile TAŞRALI


- KOYMAK ile BIRAKMAK

( TO PUT vs. TO PUT )


- KOYMAK ile/ve/değil BIRAKMAK


- KOYMAK ile/ve/değil/||/<>/< KUYMAK

( Katılarda. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Sıvılarda. )

( Bırakmak, yerleştirmek. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Dökmek. )


- KOYNUNDA ile/ve/||/<> BAĞRINDA


- KOYSUN ile/ve/||/<> ALSIN

( Olanağı bulunan. İLE/VE/||/<> Gereksinimi olan. )


- KOYU ile ÇOK KOYU/KUZGUNÎ


- KOYU ile DOLGUN


- KOYUN KOYUNA (YATMAK)


- KOYUN/LAMA ile ALPAKA/VİŞKAÇA

( ... İLE Güney Amerika'da, And Dağları'nda yaygın, uzun tüylü, koyuna benzer, evcilleştirilmiş bir deve türü. [Çift parmaklılar takımının, devegiller sınıfından.] )

( 6 Differences Between Llamas and Alpacas )

( image )

( ... cum VICUGNA PACOS / LAMA GLAMA PACOS )


- KOYUN ile AHLES

( ... İLE Sırtında kızıl yamalar bulunan siyah tüylü koyun. )


- KOYUN ile/ve ANADOLU YABAN KOYUNU

( ... İLE/VE Anadolu Yaban Koyunları: * Sadece Türkiye'de yaşarlar. (Konya-Odul Baba Dağı'nda yaşarlar.) * Dişillerin boynuzu yoktur, erillerin vardır. * Dişiller 1.5 yaşında, eriller 3.5 yaşında ergenleşir. * Ön bacaklar arka bacaklardan kısadır. )


- KOYUN ile/ve BARAL (MAVİ KOYUN)

( ... İLE/VE Hindistan'da yaşarlar. )


- KOYUN ile/ve BORDERLEICESTER


- KOYUN ile/değil DAĞLIÇ

( ... İLE/DEĞİL Kıvırcık koç ile karaman koyununun çiftleşmesinden doğan melez koyun. )


- KOYUN ile EKTİ

( ... İLE Her yiyeceği canı çeken. | Asalak, tufeyli. | Anası ölüp başka bir koyuna alıştırılan ya da elle beslenen koyun. )


- KOYUN ile/ve GUSFEND


- KOYUN ile İSPANYOL


- KOYUN ile İVESİ


- KOYUN ile/ve KARAGÜL


- KOYUN ile KARAGÜL/KARAKUL

( ... İLE Asıl yurdu Buhara'da Karakul bölgesi olan ve yurdumuzda da yetiştirilen, tüyleri uzun ve kıvırcık bir cins koyun. )


- KOYUN ile/ve KARAKAŞ


- KOYUN ile KARAMAN

( ... İLE Orta Anadolu'da yetiştirilen, kuyruğu iri ve yağlı bir tür koyun. | Türkiye'nin İç Anadolu Bölgesi'nde yer alan illerinden biri. )


- KOYUN ile KARAYAKA

( ... İLE Doğu Karadeniz kıyı bölgesinde bulunan, uzun kuyruklu, beyaz renkli bir tür koyun. )


- KOYUN ile/ve KESBER


- KOYUN ile KOYUN

( Geviş getirenlerden evcil hayvan. | Verilen buyruklara uyan, kendi kişiliğini gösteremeyen kişi. İLE Kollar arası, kucak. | Göğüsle giysi arası. | Koruyucu, şefkatli çevre. )

( OVIS ARIES cum ... )


- KOYUN ile/ve MİHALİÇ


- KOYUN ile MÜFLON[Fr.]

( ... İLE Çiftparmaklılardan, eğri boynuzlu, yabani bir koyun türü. )

( ... cum OVIS MUSIMON )


- KOYUN ile/ve ODESA


- KOYUN ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< OYUN

( ...'ın koyunu, sonra çıkar oyunu. )


- KOYUN ile/ve PANAMA


- KOYUN ile ROCKY DAĞLARI İRİ BOYNUZLU KOYUNU

( ... İLE Amerika'nın, Rocky Dağları'nda yaşarlar. )


- KOYUN ile/ve ROMNEY


- KOYUN ile/ve SHROPSHIRE


- KOYUN ile/ve SOUTHDOWN


- KOYUN ile/ve TARGEE


- KOYUN ile/ve TUJ


- KOYUN ile YABAN KOYUNU


- KOYUT = MEVZUA = POSTULATE[İng.] = POSTULAT[Fr., Alm.] = POSTULATUM[Lat.]


- KOZ[>< KOR] ile/||/<> KÖZ/KOR

( İyice yanarak ateş durumuna gelmiş kömür ya da odun parçası. İLE/||/<> Küçük kor parçası. )


- KOZ[Fars. < GAVZ, GOZ] ile KOZ

( Ceviz. İLE İskambil oyunlarında öteki kâğıtları alabilen, onlara üstün tutulan belirli renk ve işaretteki kâğıt. | Başarı fırsatı olan elverişli durum, saldırış ve savunma fırsatı. | Karşısındakini alt edecek etkili şey. )


- KÖZ ile KOR


- KOZA ile/değil KOZALAK

( ÇAM KOZALAĞI: Üremeyi simgeler. )


- KOZAK ile/= KOZALAK

( Kozalak. | Metalden yapılmış, içine antlaşma ve sultan mektuplarının konulduğu kutu. İLE/= Koza. | Kozalaklıların, genellikle dibi yuvarlak, tepesi koni biçiminde ve odunsu dokulu meyvesi, kozak. | Olmamış, kuru, ham meyve. | Bal mumuna basılmış mührün bozulmaması için üzerine yapıştırılan kapakçık. )


- KOZALAK = MAHRÛTÎYÜ'L-ESMÂR = CÔNE


- KOZMİK MADDE değil/yerine/= EVRENÖZDEK


- KOZMİK değil/yerine/= EVRENSEL


- KOZMİK değil/yerine/= EVRENSEL


- KOZMOGONİ değil/yerine/= EVRENDOĞUM


- KOZMOGONİ ile KOZMOGRAFYA

( Evren doğumu. İLE Gök biliminin, matematik ve fiziğin yalnız temel kavramlarından yararlanarak belirli başlı olaylarını ele alan dalı. )


- KOZMOGONİK değil/yerine/= EVRENDOĞUMSAL


- KOZMOLOG değil/yerine/= EVRENBİLİMCİ


- KOZMOLOJİ ile DOĞA


- KOZMOLOJİ değil/yerine/= EVRENBİLİM


- KOZMOLOJİ ile/ve/<> TEOLOJİ ile/ve/<> İNSAN

( COSMOLOGY vs./and TEOLOGY vs./and/<> HUMAN )


- KOZMOLOJİK KANITLAR

( MEHMET EMİN ÜSKÜDARÂVÎ'nin kitabını okumanızı salık veririz. )


- KOZMOLOJİK değil/yerine/= EVRENBİLİMSEL


- KOZMOPOLİS ile KOZMOPOLİT

( Uluslararası çapta. İLE/VE/||/<> Çeşitli uluslardan kişileri barındıran, içinde bulunduran. | Ulusal özellikleriyle sınırlan(dırıl)mayan kişi/ünlü/düşünür/sanatçı. )


- KOZMOS:
NESNE ile/ve/<>/> US/AKIL(LOGOS)


- KOZMOS değil/yerine/= EVREN


- KPB/KARDİYOPULMONER BAYPAS/CARDIOPULMONARY BYPASS[İng.] değil/yerine/= KALP-AKCİĞER KÖPRÜLEMESİ


- Kr ile Ku

( Kriptonun simgesi. İLE Kurçatovyumun simgesi. )


- KRAL / KRALİÇE ile/ve/||/<>/> PRENS / PRENSES ile/ve/||/<>/> ARŞİDÜK/ARŞİDÜKA / ARŞİDÜŞES ile/ve/||/<>/> DÜK / DÜŞES ile/ve/||/<>/> KONT[Fr. < COMTE] ile/ve/||/<>/> VOYVODA ile/ve/||/<>/> VİKONT[Fr. < VICOMTE] ile/ve/||/<>/> BARON[Fr.] / BARONES ile/ve/||/<>/> ŞÖVALYE[Fr. < CHEVALIER] ile/ve/||/<>/> SÖR/SIR / DAME

( [Batı ülkelerinde]
En yüksek devlet otoritesini, kalıtım ya da soylularca seçilme yoluyla elinde bulunduran hükümdar. İLE/VE/||/<>/> Hükümdar ailesinden olan erkeklere verilen san. İLE/VE/||/<>/> Özellikle Habsburg hanedanının (Avusturya - Macaristan) erkek üyeleri için kullanılan bir san. İLE/VE/||/<>/> Büyük ve önemli bir toprak parçasını yöneten yüksek rütbeli soylu. | Bazı devletlerde prensten sonra gelen en yüksek soyluluk gösteren san. İLE/VE/||/<>/> Roma imparatorunun danışman olarak seçtiği kişi. | Derebeyi. | Erkekler için kullanılan bir "soyluluk" sanı. İLE/VE/||/<> Orta ve Doğu Avrupa'da, özellikle Balkanlar'da ve Polonya-Litvanya'da kullanılan bir askeri önder ya da yönetici sanı. İLE/VE/||/<>/> Belirli bölgeleri yöneten soyluluk sanı. İLE/VE/||/<>/> Küçük toprak sahibi ve yerel bir yönetici olabilir.[En düşük soyluluk sanlarından biri] İLE/VE/||/<>/> Eski Roma'da üç sınıftan ikincisinin üyesi olan yurttaş. | Orta Çağ Avrupası'nda özel eğitimle yetişmiş, belirli ülküler taşıyan, soylu, atlı savaşçı ve genellikle askeri hizmetler için kullanılan san.[Soylulukta en alt seviyededir.] | Derebeylik düzeninde soyluluk sanlarının en alt basamağı. | Günümüzde Fransız hükûmetinin verdiği şeref belgesi ve nişanı. İLE/VE/||/<>/> Bir kişiye şövalyelik sanı verildiğinde kullanılır. [Genellikle önemli hizmetleri ya da başarıları olan kişilere verilir.] )


- KRAL OLMAK ile/değil/yerine/>< BABA OLMAK


- KRAL YILAN ile DOĞU KRAL YILANI

( ... İLE Öteki yılanları yerler. )


- KRAL[Sırpça]/DESPOT ile/değil/yerine/>< DEVLET ADAMI

( Yöneten fakat yönetil(e)meyen "kişi". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yöneten ve yönetilen kişi. )


- KRAL/LIK" ile/ve/değil/||/<>/>/< BİLGE/LİK

( Davranışla. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/>/< Sessizlikle. )


- KRAL =/<> ÇAR

( ... =/<> Bulgarlar'ın ve Ruslar'ın, kral için kullanmış olduğu sözcük.
[Bulgaristan, 913-1018, 1185-1422 ve 1908-1946 arası.
Sırbistan, 1346-1371 arası.
Rusya, 1480'dan (/1547) 1721'ye kadar. 1721'den sonra 1917'ye kadar ve resmi olarak sadece Rus imparatorlarının Polonya, Gürcistan gibi bazı bağımsız ülkeler üzerindeki yetki gücü için kullanılmıştır.] )


- KRAL ile RACA[Hintçe]

( ... İLE Kral ve imparatorlara, büyük toprak sahibi prenslere, Hindistan'da verilen san. )


- KRALDAN ÇOK, KRALCI/LIK ile/ve/değil/yerine/<> KURALDAN ÇOK, KURALCI/LIK


- KRAMP[Fr. < CRAMPE] değil/yerine/= KASILMA/KASINÇ


- KRAMP/CRAMP[İng.] değil/yerine/= KASINÇ


- KRANİYAL/CRANIAL[İng.] değil/yerine/= BAŞ (İLGILİ)


- KRANİYUM/SKULL[İng.] değil/yerine/= KAFATASI


- KRANK[İng. < CRANK] ile/ve/||/<> KRANK MİLİ

( Bir motorda biyellerin doğrusal hareketini dairesel harekete çeviren dingil. | Sac, çinko, dökme demir, bakır vb. borunun yönünü değiştirmeye yarayan kıvrım. İLE/VE/||/<> Pistonun doğrusal hareketini dairesel dönme hareketine çeviren mil. )


- KRANOLOJİ ile ...

( Kafatası şekillerini inceleyen insanbilim dalı. )


- KRANYOTOMİ/CRANİOTOMY ile/||/<> KRANYOPLASTİ/CRANİOPLASTY

( Kafatası ameliyatı. İLE/||/<> Kafatası onarımı. )


- KRATER[Fr. < CRATERE] değil/yerine/= YANARDAĞ AĞZI


- KRAVAT[Fr. < CRAVATE < Hırvatistan] ile/<> PAPYON[Fr. < PAPILLON]

( Bir ucu ince, öteki ucu daha geniş, gömlek yakasının altından geçirilerek önde üçgen biçiminde bağlanan, özel kumaştan yapılan giysi aksesuarı, boyun bağı. İLE Kelebek biçiminde, bir çengelle ya da lastik bağla yakaya tutturulan kravat. )


- KREASYON[Fr./İng. < CREATION] değil/yerine/= YARATI/YARATMA

( Özel bir yetenekten yararlanılarak ortaya konulmuş şey. )


- KREATİF[İng. < CREATIVE] değil/yerine/= YARATICI


- KREATÖR[Fr./İng. < CREATOR] değil/yerine/= YARATICI


- KREDİBİLİTE değil/yerine/= GÜVENİLİRLİK


- KREDİBİLİTE değil/yerine/= İNANILIRLIK


- KREM FONDOTEN ile/yerine TOZ FONDOTEN


- KREM:
GÜNDÜZ ile GECE


- KREM ile İLÂÇ

( ... İLE DÂRÛ )

( CREAM vs. MEDICINE )


- KREM ile LOSYON

( Yağ içine su damlacıklarının karışımıdır.[Yüksek yağ yüzdesine sahiptir.][Kıvamı daha koyudur. Losyondan daha ağır ve daha zengin olabilir.] İLE Su içine yağ damlacıklarının karışımıdır.[Daha yüksek su yüzdesine sahiptir.][Hafif biçimde, yağsız ve deride daha kolay emilmeye yöneliktir.][Deride yağlı bir kalıntı bırakmamasını istenildiği zaman kullanılmaktadır.] )


- KREM ile VAZELİN[Alm.]

( ... İLE Ham petrolden çıkarılan ve 31 °C'de ergiyen bir tür mineral yağ. )


- KREMDE:
BB ile CC ile DD ile RENKLİ NEMLENDİRİCİ

( ... ile ... ile BB ve CC kremlerin birleşimi. )

( )

( BEAUTY/BLEMISH BALM vs. COLOR/COMPLEXION CORRECTING vs. DYNAMIC DUO vs. Fondoten + Nemlendirici + SDF )


- KREOL/LER ile ...

( Endonezya kökenli/ler. )


- KREP[Fr. < CREPE] ile KREP[Fr. < CREPE]

( Çok bükümlü iplikle dokunmuş bir tür ince kumaş. İLE Tavada kızartılarak yapılan, küçük yuvarlak tatlı ya da tuzlu yiyecek. )


- KREPITASYON/CREPITATION[İng.] değil/yerine/= ÇITIRDAMA


- KREPON[Fr. < CREPON] ile KREPON[Fr. < CREPON]

( Kıvrımları olan pamuk kumaş. İLE Krepon kâğıdı. )


- KREŞ değil/yerine/= YUVA


- KREŞANDO değil/yerine/= GİDEREK ARTAN


- KREŞENDO/CRESCENDO[İng.] değil/yerine/= GİDEREK ARTAN


- KRESENTİK/CRESCENTIC[İng.] değil/yerine/= HİLALIMSİ


- KRETASE[Fr. < CRETACE] değil/yerine/= İKİNCİ ÇAĞIN SON DÖNEMİ

( Genellikle alt bölümü killi ve kumlu, üst bölümü tebeşir olan İkinci Çağ'ın son dönemi. )


- KRETENİZM[Fr. < CRETINISME] ile KRETEN[Fr. < CRETIN]

( Tiroit bezinin yeterince hormon üretmemesi sonucu oluşan, fiziksel, psikolojik ve duygusal gelişimin duraklamasıyla beliren hastalık. İLE/VE/||/<>/> Kretenizme tutulmuş kişi. )


- KRETON[Fr. < CRETONNE] değil/yerine/= KETEN/BASMA

( Bir tür keten, patiska ya da basma. )


- KRİBRİFORM/CRİBRİFORM[İng.] değil/yerine/= ELEKSİ


- KRİKO[İt. < CRICCO] değil/yerine/= KALDIRICI

( Ağır bir yükün kaldırılmasını ya da alt tarafında yapılacak bir çalışmada otomobil vb. taşıtların yerden yükseltilmesini sağlayan araç. )


- KRİKO değil/yerine/= KALDIRICI


- KRİMİNOLOG değil/yerine/= SUÇBİLİMCİ


- KRİMİNOLOJİ ile/ve KRALANTİLOJİ

( Suç işle(t)me nedenlerini araştıran bilim dalı. İLE/VE Suçu ve suçluluğu inceleyen bilim. )


- KRİPTO[Fr. < CRYPTO] ile KRİPTO[Fr. < CRYPTO]

( Siyasi inancını gizleyen kişi. İLE Saklı yazı. )


- KRIPTOGRAFİ/CRYPTOGRAPHY[İng.] değil/yerine/= ŞİFRELEME BİLİMİ


- KRİPTOLOJİ[Fr. < CRYPTOLOGIE] ile/ve/||/<>/> KRİPTOLOG[Fr. < CRYPTOLOGUE]

( Gizli yazılar, şifreli belgeler bilimi ya da incelemesi. İLE/VE/||/<>/> Kriptoloji uzmanı. )


- KRİŞLER TRİGONOMETRİSİ ile/ve/> AÇI TRİGONOMETRİSİ ile/ve/> İNTEGRAL-DİFRENSİYAL HESAP

( Nasreddin Tûsî'ye (ö. 1274) kadar, krişler trigonometrisi kullanılmış, akabinde açı trigonometrisi geliştirilmiştir. XVII. yüzyılın ikinci yarısından sonra, yavaş yavaş integral-diferansiyel hesaba geçilmiştir. )


- KRİSTAL[Fr. < CRISTAL] değil/yerine/= BİLLUR


- KRİSTAL ile/>< AMORF

( Düzenli atom ya da molekül yapılarına sahip katı. İLE/>< Düzenli olmayan atom ya da molekül yapılarına sahip katı. )


- KRİSTALLEŞME ile/ve SERTLEŞME


- KRİSTALOGRAFİ ile/||/<> AMORF KİMYA

( Kristal yapıların kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Amorf yapıların kimyasını inceleyen bilim dalı. )


- KRİSTALOGRAFİ ile/||/<> MİNERALOJİ

( Kristal yapıların kimyasını inceleyen bilim dalı. İLE/||/<> Minerallerin kimyasını inceleyen bilim dalı. )



(6/7)

FaRkLaR'ın devamı için burayı tıklayınız...
( Click here to see further differences!... )




Bu sayfa 01 Ocak 2024 itibariyle 242 kez incelenmiş/okunmuştur.