Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim
K'LERDE
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibariyle 5991 başlık/FaRk ile birlikte,
6908 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(4/7)
- KAYA ile/ve/||/<> YILAN
( )
( Adam, altında bir yılan olduğunu bilmiyor.
Kadın da adamın üzerinde ağır bir taş olduğunu bilmiyor.
Kadın, şöyle düşünüyor:
“Düşeceğim! Ve tırmanamıyorum. Çünkü yılan beni ısıracak!
Neden biraz daha kuvvet kullanıp beni yukarı çekemiyor?!”
Adam da şöyle düşünüyor:
"Çok acı çekiyorum! Yine de seni hâlâ elimden geldiğince çekiyorum!
Neden biraz daha fazla tırmanmaya çalışmıyor?!"
Öteki tarafın baskı altında olduğunu göremeyiz. Öteki taraf da bizim ne kadar acı çektiğinizi göremez.
Yaşam böyledir işte; İş, Aile, Aşk, Arkadaşlık... Fark etmez.
Konu/sorun ne olursa olsun, birbirimizi anlamaya çalışmalı, farklı düşünmeyi öğrenmeli, empatiyle yaklaşarak daha iyi iletişim kurmayı denemeliyiz...
Unutmayalım ki dünyada yalnız değiliz.
Anladığımız ve anlaşıldığımız kadar varız... )
- KAYA ile ZIMPARA[Fars.]
( ... İLE Çok sert alümin billurlar kapsayan ve aşındırıcı olarak kullanılan doğal kaya. | Mane, tahta ve daha başka şeylerin yüzünü aşındırıp düzeltmeye ve parlatmaya yarayan, üstüne zımpara tozu yapıştırılan kalın kâğıt. )
- KAYAÇ ile ANATEKSİT
( ... İLE Anateksi süreci sonrası oluşan yeni kayaç. )
- KAYAÇ ile DÜNİT
( Doğada büyük yer tutan, yerkabuğunun yapı gereci olan bir ya da birkaç mineralden oluşan kütle. İLE Temel maddesi olivin olan, iri taneli kayaç. [Yeni Zelanda'da, "Dun" adlı bir yerden] )
- KAYAÇ ile GABRO[İt.]
( ... İLE Renkli minerallerden [amfibol, piroksen, olivin] oluşan, bir tür kayaç. )
- KAYAÇLARDA:
MAGMA ile/ve/||/<> TORTUL ile/ve/||/<> BAŞKALAŞIM
( Başlangıçta erimiş durumdayken, daha sonra soğuyup kristalleşmiş nesnelerden oluşur. İLE/VE/||/<> Başka kayaçlardan, aşınma yoluyla kopmuş nesnelerin, rüzgâr ya da suyla taşınarak toprak üstünde ya da su altında birikmesiyle oluşur. İLE/VE/||/<> Magma ya da tortul kayaçların, kimyasal ya da yapısal değişikliğe uğrayacak ölçüde yüksek basınç ve sıcaklığa uğramasıyla oluşur. )
( Dünya üzerinde şimdiye kadar keşfedilen en eski kayaçlar, yaklaşık 3 milyar 800 milyon yıl öncesine tarihlenmektedir.[İlk 800 milyon yılı hakkında doğrudan bir kayıt bulunmamaktadır.] )
( Tüm kayaçlar, mineral karışımlarıdır. )
- KAYAK ile KIZAK
( Kar, su ya DA çim üzerinde kaymak için ayağa takılan araç. | Bu aracı kullanarak yapılan spor. İLE Kar ya da buz üzerinde kayarak yol alan tekerleksiz taşıt. | Ağaç tablaların kamburlaşmaması için liflere dikey konumda açılan kanala geçirilen uzun parça. | Ambalajın dibine uzunluğuna çakılan, hem dip levhası öğelerinin tutturulmasını, hem de ambalajın yerde kolayca kaymasını sağlayan kereste parçası. | Tersanelerde üzerinde gemi yapılan, onarılan ya da gemiyi suya indirip sudan çıkarmaya yarayan ızgara. )
- KAYAR ile/ve/||/<>/> KAYARLAMAK
( Hayvanların eskiyen nallarının çivilerini değiştirme işlemi.| Pay. İLE Hayvanın eskiyen nallarını onarmak, eskiyen nalın çivilerini yenilemek. | Düven taşlarını yeniden koymak ya da onarmak. | Sövmek, küfretmek. )
- KAYBEDENLER ile KAYBOLANLAR
( Kaybolmayı isterler. İLE Bulunmayı beklerler. )
- KAYBETME KORKUSU değil KAVUŞMA ÜMİDİ
( Yakınlıkta. DEĞİL Uzaklıkta.
Yakınlık, uzaklıktan daha sıkıntılıdır. )
- KAYBETME ŞANSI değil KAYBETME OLASILIĞI
- KAYBETMEK:
()YENİLİNCE() değil VAZGEÇİNCE
- KAYBETMEK:
ÇOK DEĞER VERMEK ile/ve/||/<> KIZAMAMAK ile/ve/||/<> "KIYAMAMAK" ile/ve/||/<> ÜZEMEMEK ile/ve/||/<> "ALTTAN ALMAK"
- KAYBETMEK[Ar. < GAYB] değil/yerine/= YİTİRMEK
( Bir kez ulaşıldığında artık yitirilmez. )
( ZİYÂ: Taşınmaz malı kaybetmek. | Işık, aydınlık. )
( Once arrived at, it cannot be lost. )
- KAYBETMEK ile/ve/+/||/<>/>< KAZANMAK
( Ne yazık ki, doğayla savaş durumundayız. Kazanırsak, kaybedeceğiz. )
- KAYBETMEK ile/değil KURTULMAK
- KAYBETMEK ile/ve/değil/yerine/||/>< SEVMEK
( Bir anda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/>< Zamanla. )
- KAYBETTİĞİNE ÜZÜLMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KAZANDIĞINA/KAZANABİLECEĞİNE SEVİNMEK
- KAYBOLMA ile/yerine/değil DÖNÜŞÜM
( [not] TO DISAPPEAR vs./but TRANSFORMATION
TRANSFORMATION instead of TO DISAPPEAR )
- KAYBOLMA ile YOK OLMA
( DISAPPEARANCE vs. TO BE ANNIHILATED/VANISH )
- KAYBOLMAK ile/ve/değil/yerine/<>/> KAPILMAK
- KAYBOLMAK değil/yerine/= YİTMEK
- KAYD-I MÜSTAHSEN ile KAYD-I MEVHUME/MÜSTEKREHE
( Güzel kayıtlar. İLE İkrah veren kayıtlar. )
- KAYDEDİCİ = İMLEÇ
- Kaydetmeden DİNLE!!!
- KAYDIRICI ile/ve/değil KAYGANLAŞTIRICI
- KAYGAN YAPRAK KURBAĞA ile MALEZYA YAPRAK KURBAĞASI
( Amazon ormanlarında yaşarlar. İLE Malezya, Tayland ve Singapur'daki yağmur ormanlarında yaşarlar. )
( )
( )
- KAYGAN/ZIYPAK ile KAYAĞAN
( Islak ya da düz olduğundan kaydırıcı özelliği bulunan ya da üzerinde kayılan. İLE Üzerinde kolaylıkla kayılan. )
- KAYGI BOZUKLUĞU ve/||/<> İMGE
- KAYGI/ANKSİYETE ile BUNALIM/DEPRESYON ile TAKINTI/OBSESYON ile KUŞKUCULUK/PARANOYA
( "Ya yanlış yaparsam?" İLE "Hep yanlış yaptım" İLE "Hiç yanlış yapmamalıyım!" İLE "Bana yanlış yapacaklar!" )
- KAYGI/ENDİŞE[Fars.] ile ÇEKİNME/ÇEKİNCE
( ANXIETY vs. AVOID )
- KAYGI/ENDİŞE ile/ve HAYRET
( ANXIETY vs./and ASTONISHMENT/AMAZEMENT )
- KAYGI/ENDİŞE ile/ve/<> KARAMSARLIK
- KAYGI/ENDİŞE ile/ve/> SIKINTI
( Geçmiş ıstırabın anısı ve onun yinelenmesi korkusu, kişiyi, gelecek hakkında kaygılandırır. )
( ANXIETY vs./and/> BOREDOM/DISTRESS/DEPRESSION
The memory of past suffering and the fear of its recurrence make one anxious about the future. )
- KAYGI/ENDİŞE ve/||/<>/> ÜZÜNTÜ/KEDER
- KAYGI ile/ve/değil/||/<>/< "CAN/İÇ" SIKINTISI
- KAYGI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< "KANI"
- KAYGI ile/ve/||/<>/> BAŞA ÇIKMA TUTUMU
- KAYGI ile/ve/||/<> BASTIRMA
- KAYGI ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< ÇABA
- KAYGI ile/ve/değil/||/<>/< DERT ETME
- KAYGI ve/||/<>/>/< DÜŞÜNCE GEVİŞİ
- KAYGI ile/ve/değil/yerine DUYARLILIK
- KAYGI ile/ve/||/<>/< GERÇEK YÜZ
( Kişilerin gerçek yüzü, kaygıların/ın arttığı yerde açığa çıkar. )
- KAYGI ile/ve/||/<> GEREKSİNİM
- KAYGI ve/||/<>/> HUYSUZLUK
- KAYGI ile/ve/||/<>/> HUZURSUZ/LUK
- KAYGI ile İŞKİLLENMEK/VESVESE[Ar.]
- KAYGI ile/ve/||/<>/> KAÇINMA
- KAYGI ile/değil/ne yazık ki/||/<>/> KAYGININ "YORUMU"
- KAYGI ile KURUNTU
( ANXIETY vs. APPREHENSION )
- KAYGI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÖNYARGI
- KAYGI ile/||/<> PANİK ATAK
( Sürekli kaygı ve korku. İLE/||/<> Ani ve yoğun korku ya da rahatsızlık nöbetleri. )
- KAYGI ile/ve/||/<> PARÇALILIK KAYGISI
- KAYGI değil/yerine/>< SAYGI
( "Kaygı..." yazısı için burayı tıklayınız... )
- KAYGI ile/ve TEDİRGİNLİK/PERTÜRBASYON
- KAYGI ile/ve TELAŞ/LANMA
- KAYGI ile TUTUM
( ANXCIETY vs. ATTITUDE )
- KAYGI ile/ve/<> ÜRPERTİ
- KAYGI ile/ve/||/<>/>/< ÜST KAYGI
- KAYGIDA:
İNCELEME ile/ve/||/<>/> AŞILAMAMA
- KAYGIDA:
MEME ve/||/<> DIŞKI
- KAYGILANMAMALI!
- KAYGIYLA "BAŞA ÇIKMADA":
"SUÇLAYICI/LIK" ile/ve/||/<> "YATIŞTIRICI/LIK / KAÇINMA" ile/ve/||/<> İLGİSİZ/LİK || PATAVATSIZLIK ile/ve/||/<> "AŞIRI MANTIKLI/LIK" ile/ve/||/<> UYUMLU/LUK
- KAYGUSUZ ABDAL ve/< ABDAL MUSA EFENDİ < HÂCE BEKTAŞ-I VELÎ
- KAYIBIN:
KAYBI ile/ve/||/<> KAYIP OLMAYANI
- KAYIBOYU ile KARAKEÇELİ
- KAYIK/KÜREK ve/||/<> HAMLA[Ar.]
( ... VE/||/<> Küreklerin bir kez suya daldırılıp çıkarılması. | Bu biçimde sandalın aldığı yol. | Kıçtan, birinci oturak. )
- KAYIK ile/değil ÇIRNIK
( ... İLE/DEĞİL Küçük boyda kayık. | Üç flok yelkeni bulunan, 200 tona kadar olabilen, tek ve yekpare direkli yelkenli. )
- KAYIK ile/ve DAK
( ... İLE/VE Ganj Nehri'nde kullanılan bir sandal. )
- KAYIK ile GONDOL
( ... İLE Venedik'te, kanal içinde, kişileri taşıyan, uzun, süslü, romantizmin simgelerinden biri olmuş kayık. )
- KAYIK ile İMAMİIN "KAYIĞI"/TABUT
- KAYIK ile/ve KAYAK
( ... İLE/VE Eskimoların kullandığı tek kişilik kayık. )
- KAYIK ile KAYIK
( Kürek ya da yelkenle yürütülen ufak tekne. İLE Bir yana kaymış. )
- KAYIK ile/ve KUFA
( ... İLE/VE Dicle'ye özgü bir kayık. )
- KAYIK ile MUKJENSO MOKORO
( ... İLE Mukjenso ağacından yapılan yerel kayık.[Chobe Irmağı - Botswana] )
- KAYIK ile PELEME
( ... İLE Irmaklarda işleyen, altı düz kayık. )
- KAYIK ile/ve TOMBAZ
( ... İLE/VE Irmaklarda işleyen, altı düz kayık. Üzerinde köprü kurulan, altı düz, kayık biçiminde duba. )
- KAYIKÇIK, KARİNA, ALT KAYIK = SÜFLÎ ZEVRAK = NACELLE, CARÈNE
- KAYIN ile KAYIN
( 72 kişinin, 1 günlük oksijenini sağlar. )
( Kayıngillerin örnek bitkisi olan, 30-40 metre boyunda, 2 metre çapında, kışın yapraklarını döken, kerestesi beyaz ve değerli olan bir orman ağacı. | Bu ağaçtan yapılmış olan. İLE Kadın ya da kocaya göre birbirinin erkek kardeşi, kayınbirader, ini. )
( FAGUS ORIENTALIS cum ... )
- KAYINBABA/ANA değil KAİMBABA/ANA
- KAYINGİLLER ile/= PALAMUTLULAR
( İki çeneklilerden, palamut diye adlandırılan, meyveleri yüksüksü bir kadehçik içinde duran, kayın, meşe, kestane vb. kerestelik orman ağaçlarını içine alan bir aile. )
- KAYIP SANILAN KAZANÇ ile/ve/||/<> KAZANÇ SAYILAN KAYIP
- KAYIP:
GERİ GEL(E)MEYECEK OLAN ile/ve/||/<> YERİ DOLDURULAMAYACAK OLAN
- KAYIP ile/değil KAYMA
- KAYIP ile/||/<> TEHLİKE
( Öğrenip düşünmeyen kişiler. İLE/||/<> Düşünüp öğrenmeyen kişiler. )
- KAYIP değil/yerine/= YİTİK
- KAYIPLA:
"BAŞA ÇIKAMAMAK" ile/değil/yerine/>< BAŞA ÇIKMAK
- KAYIPTA:
KAÇAK ile KAÇIRILMA
- KAYIŞ ile KAYIŞ
( Bağlamak, tutmak ya da sıkmak amacıyla kullanılan, dar ve uzun kösele dilimi. | Kol saatinin bileğe bağlanmasını sağlayan gereç. | Ustura bilenilen cilalı kösele. İLE Kayma eylemi/durumu/sporu. )
- KAYIŞ ile KEFNE
( ... İLE Çuvaldız ya da kalın iğne ile iş işleyen kişinin, eline geçirdiği demirli kayış. )
- KAYIŞ ile PALASKA[Macarca]
( ... İLE Askerlerin beline bağladığı ya da göğsüne çaprazlama taktığı, üzerinde fişek, kasatura vb. koymak için yerleri bulunan kayış. )
- KAYISI[Fars. KAYSİ]/MIŞMIŞ[Ar.] ile ŞEKERPARE[Fars.]
( Gülgillerden, sıcak ya da ılık iklimlerde yetişen, çiçekleri pembemsi beyaz bir ağaç. | Bu ağacın, açık turuncu renkte, eti sulu, güzel kokulu, tek ve sert çekirdekli tatlı meyvesi. İLE Çok tatlı bir tür kayısı. | Bir tür hamur tatlısı. )
( KAYISI:
KAJSZIJA[Bulgarca]
CAIS/CAISI/CASIA[Romence]
KAJSIJA[Hırvatça]
KAJSI[Arnavutça]
KAJSZI[Macarca, Tatarca] )
( PRUNUS ARMENIACA cum ... )
- KAYISI ile/ve ÇATALOĞLU, ÇİĞİLİ, ÇOLOĞLU, HACIHALİLOĞLU, HASANBEY, KARACABEY, ŞAM, TOKALOĞLU, TURFAN, DAİZMİR, YÖRÜKRAMAZAN
- KAYISI ile/ve İRİBİTİRGEN
- KAYISI ile KAMAREDDİN
( [eskiden] [umarız günümüzde de vardır!] Antalya bölgesinde yetişen çok özel bir kayısıymış. [İbn Haldun'un eserlerinde geçer] )
- KAYISI ile/ve SOĞANCI
- KAYISI ile/||/<>/< ZERDÂLİ[Fars.]
( ... İLE Kayısı ağacının, küçük meyveli bir türü. | Bu ağacın, acı çekirdekli meyvesi. )
( Aşılı. İLE/||/<>/< Aşısız. )
( ... cum PRUNUS ARMENIACA )
- KAYIŞKIRAN = SABANKIRAN
( Baklagillerden, kökleri toprağa derince girdiği için tarlalar sürülürken sabanı tutan, çiçekleri kırmızı bir bitki. )
( ONOSIS SPINOSA )
- KAYIT ÇEŞİTLERİ
- KAYIT-KUYUT (ALTINA GİRMEK(ME)K)
- KAYIT[Ar. < KAYD] ile KAYIT
( Bir yere mal ederek deftere geçirme. | Bir yazının, bir hesabın tarih, numara vb.nin ya da kopyasının bir yerde yazılı bulunması. | Önem verme. | Resmî belge. | Sesi ya da görüntüyü manyetik bant üzerine geçirme işlemi. | Şart. | Sınırlama, davranışlarını çerçeveleme. İLE Pencere çerçevesi. | Araç, eşya. | Yiyecek. )
- KAYIT ile SINIR
- KAYIT ile ZABIT (/TUTMAK)
- KAYITLAR ile/ve KALIPLAR
- KAYITLI(RESMî) ile KAYITSIZ(GAYRIRESMî)
- KAYITLI ile/ve/değil/||/<>/< KANITLI
- KAYITLILIK:
YAKINLIKTA ile/>< UZAKLIKTA
( Azalır. İLE/>< Çoğalır. )
( KAYDİYET: KURBİYET'te İLE/>< BUDİYET'te
( Taklîl eder. İLE/>< Teksîr eder. ) )
- KAYITSIZ/LIK/TAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ANLAYIŞ/TAN
( Bazen, bazıları için, bazı/çoğu durum, olay, tutum ve davranışlar, kayıtsızlıktan dolayı değil ("fazla") anlayıştan/irfandan ileri gelebilir. [Göründüğü gibi yorumlayabilmenin yanı sıra ve karşısında, aykırı/aşırı görmeyebiliriz de.] )
- KAYITSIZ/LIK ile/ve/||/<>/>/< ÂTIL/ATÂLET
- KAYITSIZ/LIK ile VURDUMDUYMAZ/LIK ile GAMSIZ/LIK
( Kişi ne yaparsa, kendi yapar, kendine yapar fakat bazı tutumlarla etrafındakilere de zarar verebilir! )
- KAYITSIZLIK değil/yerine/>< DERT EDİNME
- KAYITSIZLIK ile/ve DIŞLAMA
- KAYITSIZLIK ile/ve/değil/yerine İLGİLENMEMEK
( BÎ-GÂNE: Kayıtsız, ilgisiz. )
- KAYITSIZLIK ile/değil İZLEME / SEYRETME
- KAYITSIZLIK ile/ve/||/<> KARŞILIK VERMEME
- KAYKILMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> UZANMAK
- KAYLÛLE[Ar.]/SİESTA[İsp.]/RİPOSO[İt.]/İNEMURİ[Jap.] değil/yerine/= ÖĞLE ARASI/UYKUSU/DİNLENMESİ
- KAYMA OLANAĞI değil OLASILIĞI
- KAYMA ile/ve/||/<> YOZLAŞMA
- KAYMAN
( Güney Amerika'ya özgü bir sürüngen. )
- KAYNAĞA/KİTABA/SÖZE/SÖYLEYENE GÜVENMEK ile/ve/değil/yerine ANLAMA GÜVENMEK
( [not] TO TRUST TO SOURCE/BOOK/WORD vs./and/but TO TRUST TO MEANING
TO TRUST TO MEANING instead of TO TRUST TO SOURCE/BOOK/WORD )
- KAYNAK/KAYNARCA/GÖZ/PINAR/MEMBA[Ar. < MENBA] ile/ve/||/<> KAYNAÇ/GAYZER[Fr. < GEYSÉR]
( Bir suyun çıktığı yer. İLE Volkan bölgelerinde, belirli aralıklarla su ve buhar fışkırtan sıcak kaynak. )
- KAYNAK/LAR ile KİTAP/LAR
( SOURCE(S) vs. BOOK(S) )
- KAYNAK/MEMBA ile/ve/||/<> EŞİK
- KAYNAK/REFERANS[İng. < REFERENCE] ile/ve/||/<>/> KAYNAKÇA
( Araştırma ve incelemede yararlanılan belge. | Herhangi bir bilim dalında yazılmış olan yazı ya da yapıtların tümü. İLE/VE/||/<>/> Belirli bir konu, yer ve dönemle ilgili yayınları kapsayan ya da en iyilerini seçen yapıt. )
- KAYNAK ile/ve/değil/yerine ARAÇ
( [not] SOURCE vs./and/but VEHICLE/TOOL
VEHICLE/TOOL instead of SOURCE )
- KAYNAK ile BAŞVURU/REFERANS
( SOURCE vs. REFERENCE )
- KAYNAK ile ÇOKRAĞAN
( ... İLE Gür kaynak. )
- KAYNAK ve DEĞER ve ÖLÇÜT
( SOURCE and VALUE and MEASUREMENT )
- KAYNAK ile/ve MERKEZ
( Kaynağı bilmek, kaynak olmak demektir. )
( Kaynağın başlangıcı bulunamaz. )
( Pencere, ışığı verendir fakat onun kaynağı değildir. )
( Su bulmak için oraya buraya küçük çukurlar kazmayız fakat bir yeri derinlemesine delerek bir kuyu açarız. )
( Yalnız nimetleri kaynak sanmayın. Irmak değil kaynak olduğunuzu idrak edin. )
( Statünüzün, gücünüzün ya da güvendiklerinizin kaynağı yine kendinizsiniz. )
( SOURCE vs./and CENTER
To know the source is to be the source.
The source is untraceable.
The window is the giver of light, but not the source of it.
To find water you do not dig small pits all over the place, but drill deep in one place only.
Only do not take the gifts for the source. Realise yourself as the source and not as the river. )
- KAYNAK ile/ve NEDEN
( SOURCE vs./and CAUSE )
- KAYNAK ile/ve/<> ÖRNEK
- KAYNAK ile/ve YOL
( SOURCE vs./and WAY )
- KAYNAK ve/<> YOL ve/<> SONUÇ
( TİNSELLİK/İNSAN: Kaynağı, yolu ve sonucu kendinde olan. )
- KAYNAK ile/ve/||/<>/> YÖNELİM
- KAYNAKÇALARDA, OLAYIN/KİŞİNİN:
ZAMANI/DÖNEMİ ile/ve/<> ZAMANINA/DÖNEMİNE EN YAKIN
- KAYNAKLANMA ile/ve/değil/||/<>/< KAYNAK ALMA
- KAYNAKLARDAN YARARLANMAMAK ile/ve/değil/yerine/<> ADLARINA YER VERMEMEK
- KAYNAMA NOKTASI ile/ve/değil EŞİK
- KAYNAMA ile/ve/||/<> BUHARLAŞMA
( * Sıvının her yerinde olur.
* Belirli bir sıcaklıkta gerçekleşir.
* Kaynama süresince, sıcaklık değişmez.
* Sıvının, hızla buharlaşmasıdır.
İLE/VE/||/<>
• Sıvının yüzeyinde olur.
• Her sıcaklıkta gerçekleşir.
• Buharlaşan maddelerin sıcaklığı değişebilir.
• Sıvının, ısı alarak, gaz durumuna geçmesidir. )
( )
- KAYNAMA ile/ve/||/<>/> PİŞME
- KAYNANADİLİ ile KAYNANADİLİ
( Dil biçiminde, yassı ve dikenli dalları olan bir tür kaktüs. İLE Bir iğne oyası deseni. )
- KAYNAR ile KAYNAR ile KAYNAR ile KAYNAR ile KAYNAR
( Kaynamakta olan. İLE Çok sıcak. İLE Yeni doğum yapmış anneye ve konuklara sunulan tatlı içecek. İLE Kaynak, pınar. | Kaynarca. )
- KAYNARCA ile Kaynarca
( Kaynak. | Sıcak su kaynağı. | Hastalara kaynatılarak içirilen pekmez, yağ ve baharat karışımı. İLE Sakarya iline bağlı ilçelerden biri. )
- KAYNAŞMA HARFLERİ'Nİ ile ...
- KAYNAŞMA ile/ve BENZEŞME
- KAYNAŞTIRMA HARFİ ile/ve/||/<> YARDIMCI SES
- KAYNATMA ile/ve/değil HAŞLAMA
( Bazı bitkileri/çayları, kaynatarak değil haşlama yaparak içmek gerekir. )
( Kök sebzelerini[patates, yerelması vb.] soğuk su ile. İLE/VE/DEĞİL Yeşil yapraklı, çiçekli ve çeşitli narin sebzeleri[ıspanak, brokoli, kuşkonmaz vb.] kaynamış suyun içine, fazla kaynatmadan, diri tutmak üzere kısa süreli. )
- KAYNATMAK ile "KAYNATMAK"
( Kaynamasını sağlamak. | Kaynak yaptırmak. İLE Unutturmak. | Belirli etmeden almak. | Konuşmak, sohbet etmek. )
- KAYPAK[mecaz]/DÖNEK ile/değil/=/||/<> KAYAĞAN/KAYGAN
- KAYPAK/LIK ile/değil/yerine/>< SAMİMİ/YET
- KAYPAK ile/ve/||/<> KAYTAK
( Dönek. İLE/VE/||/<> Kuytu. | Sözünde durmayan. | Yağcı, dalkavuk, numaracı. )
- KAYPAK ile/değil PAYTAK
- KAYRA = İNÂYET = GRACE[İng.] = GRÂCE[Fr.] = GNADE[Alm.] = GRATIA[Lat.] = KHARIS[Yun.] = GRACIA[İsp.]
- KAYSI değil KAYISI
- KAYTAN ile/ve/||/<> ŞEYTAN
( Büküle büküle... İLE/VE/||/<> Düzüle düzüle...( / s.kile s.kile...) )
- KAYYİM
( CAMİ HİZMETLİSİ )
- KAYYUM/KAYYIM ile MÜTEVELLİ
( Belirli bir malın yönetilmesi ya da belirli bir işin yapılması için görevlendirilen kişi. İLE Bir vakfın yönetimi, kendine verilmiş kişi. )
- KAYYUM ile/ve/||/<> Kayyûm
( Cami hizmetlisi. | Birinin yerine geçen, mütevellî. İLE/VE Ebedî ve ezelî olan. Allah. )
- KAZ AYAĞI ile KAZ AYAĞI ile KAZ AYAĞI ile KAZ AYAĞI ile KAZ AYAĞI
( Kumaş deseni. İLE Göz kenarlarındaki kırışıklık. İLE Ispanakgillerden, yaprakları kaz ayağına benzeyen bir bitki [Lat. CHENOPODIUM | Fr. ALISME | Ar. RİCL-ÜL-VEZZ]. İLE Çok kollu çengel. | Çaprazlama yapılan teyel, Hristo teyeli. | İki ayrı yolun birleşip tek yol hâline geldiği kavşak. | İki ucundan herhangi bir yere bağlanmış bir halatın, başka bir halatla ortasından terazilenmiş durumu. İLE Açık turuncu renk. | Bu renkte olan. )
- KAZ ile AK YANAKLI KAZ
( ... İLE Yaşama, henüz yavruyken, Grönland'ın Orsted Dal Vadisi'nin dik kayalıklarından aşağı atlayarak ve ancak birkaçı bu atlayıştan başarıyla çıkarak başlar. )
( NTV - Yaşam Öyküsü 1. Bölüm (İlk Adımlar) )
- KAZ ile BAKLAN
( ... İLE Anguta benzeyen, kırmızı renkli bir çeşit yabankazı. )
( ... cum OTIS TARDA )
- KAZ ile HİNT KAZI
( 10.000 m.'de, saatte 80 km. hızla uçabilmektelerdir. )
- KAZ ile KANADA KAZI
- KAZ ile/ve KAR KAZI
( ... İLE/VE Her yıl, 5 milyon kaz, Meksika Körfezi'nden kuzey kutbuna [Tundralara], yumurtlamak üzere, 5000 km. yolculuk yapar. [3 ayda] )
- KAZ ile KAZ ile KAZ
( Ördeğe benzeyen bir kuş. İLE Toprağı/yeri eşme buyruk kipi. İLE Budala. )
- KAZ ile LÖKEŞE
( ... İLE Yaban kazı. Kazların en büyük türü. )
( Kazın yediği otlar insan için şifalıdır. )
( Hırsı simgeler. )
( İVEZZE ile ... )
( ... ile HARBAT )
( ANSER cum ANSER )
- KAZ ile MAVİ KAZ
- KAZ ile MISIR KAZI
- KAZ ile NİL KAZI
( )
- KAZ ile PUFLA KAZI
( ... İLE Kuzey Kutbu kazları. )
- KAZ ile SİBİRYA KAZI
- KAZ ile YABANKAZI
( ... İLE Ördekgillerden, tüyleri beyaz, kahve ve külrengi olan, kazların en büyük türü. )
( ... cum ANSER )
- KAZÂ-NİZÂ
- KAZÂ/KADÂ ile/ve/||/<>/> KADER/KADAR
( Gereksinim. İLE/VE/||/<>/> Ölçü. )
( Gerekeni/gereksinimi ölçülendirmek. )
( Tekil. İLE/VE/||/<>/> Çoğul. )
( Kaderin gerçekleşmesi/vukû bulması, bilinmesi, görülmesi. İLE/VE/||/<>/> Bilinmez. )
( Göz. İLE/VE/||/<>/> Bakış/bakma. )
( Zorunluluk/cebr. İLE/VE/||/<>/> Özgürlük[seçenek/yeğleme]. )
( Tümel. İLE/VE/||/<>/> Tikel. )
( Var oluş/olan. İLE/VE/||/<>/> Bilgi. )
- KAZA/SIZ BELÂ/SIZ (GİTMEK)
- KAZA ile FELÂKET
( ACCIDENT vs. DISASTER )
- KAZÂ ile GAZÂ
- KAZA ile HATA ile YEĞLEME/TERCİH
( 1 KEZ ile 2. KEZ ile 3. KEZ )
- KAZA değil/yerine/= İLÇE
- KAZA ile KASIT
( ACCIDENT vs. PURPOSE )
- KAZA ile KAZA ile KAZA
( İstem dışı ya da umulmayan bir olay dolayısıyla birinin, bir nesnenin ya da bir aracın zarara uğraması. | Zamanında kılınmayan namazı ya da tutulmayan orucu sonradan yerine getirme. İLE Yargı. | Kadılık görevi. İLE İlçe, kaymakamlık. )
- KAZÂ ile/ve/<>/> TESÂDÜF ile/ve/<>/> İSTİKRAR
( 1 kere olursa. İLE/VE/<>/> 2 kere olursa. İLE/VE/<>/> 3. kez olursa. )
- KAZAK ile KAZAK ile KAZAK[Fr. < CASAQUE]
( Kazakistan Cumhuriyeti'nde yaşayan Türk soylu halk ya da bu halktan olan kişi. | Güney Rusya'da yaşayan, Slavlaşmış bir topluluk ve bu topluluktan olan kişi. İLE Rusya'da ve İran'da ayrı bir sınıf oluşturan atlı asker. | Karısına söz geçirebilen, dediğini yaptırabilen erkek, kılıbık karşıtı. İLE Baştan geçirilerek giyilen, genellikle kollu, örme üst giysisi. )
- Kazan'ın 20 km. kadar dışında bulunan bir tapınak, her bir kubbesinde bir tanesi yer alan ay, haç, yıldız ve öteki birçok dinin simgeleri ile tüm dinleri biraraya toplamak iddiasındadır.
- KAZAN ile/ve/<> ESKİ KAZAN
( Kazanka Irmağı'nın bir büklüm yaparak Volga'ya karıştığı topraklarda kurulmuştur. İLE/VE/<> Bölgeyi ikiye bölen Kazanka Irmağı'nın 45 km. kuzeyinde yer alıyordu. )
( Türk geleneklerine göre, Kazan, "Birleşme"yi simgeler. )
- KAZAN ile KAZAN
( Çok miktarda yemek pişirmeye ya da bir şey kaynatmaya yarayan büyük, derin kap. | Buhar makinelerinde, kalorifer tesisatında, suyun kaynatıldığı büyük derin kap. İLE Tataristan. )
- KAZAN ile TENCERE
- KAZANA/NA YANAŞIRSAK ve/||/<> KÖTÜYE YANAŞIRSAK
( Karası bulaşır. VE/||/<> Belâsı bulaşır. )
- KAZANAMAMAK ile KAYBETMEK
( NOT ABLE TO EARN/WIN vs. TO LOSE )
- KAZANÇ'TA:
TİCARET ile/ve/yerine ÜRETİM
- KAZANÇ/KÂR ile/değil/yerine YARAR/FAYDA
( Ne denli güzel ve kârlı olsa da, hiçbir şey sonsuza kadar sürmez. )
( Yaptığımız/söylediğimiz/yediğimiz. İLE/DEĞİL/YERİNE Yapmadığımız/söylemediğimiz/yemediğimiz. )
( RİBH/RIBH ile ... )
( PROFIT vs. BENEFIT )
- KAZANÇ ile/ve HARCAMA
( Maliyetinin 6 katı. İLE/VE Gelirin yarısı kadarı üzerinden hareket ederek. )
( Kaybetmeyi ahlâksız kazanca tercih et. İlkinin acısı bir an, ötekinin vicdan azabı bir ömür boyu sürer. )
- KAZANÇ ile/ve/değil KAZANIM ile/ve/değil KÂR ile/ve/değil ÇIKAR
- KAZANÇ ile LÜTÛF
- KAZANÇ ile/ve PARA
- KAZANÇTA:
DÜNYALIK ile/ve AHİRET
( Amel ile. İLE/VE Emek ile. )
- KAZANILMIŞ YETİLER ile/ve İŞLETİLEBİLİR YETİLER ile/ve GELİŞTİRİLEBİLİR YETİLER
( OBTAINED FACULTIES vs./and OPERATABLE FACULTIES vs./and IMPROVABLE FACULTIES )
- KAZANIM ile/ve/değil/yerine/||/<>/> DONANIM
( "Kâr". İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Yarar. )
- KAZANIM ile/ve ELDE EDİŞ
( BENEFIT vs./and TO GET/OBTAIN )
- KAZANMA ile "HAKLILIK"
( Kazanmak, haklılık gibi bir beklentili, yanlı sonuç çıkarmaz! )
- KAZANMAK" ile/değil/yerine/>< TARTIŞMAK
( "Kazanmak için başlanılmış" tartışma, kaybetmenin ilk adımıdır. )
- KAZANMAK ile/ve ELDE ETMEK
( İKTİSAB[< KESB] ile/ve ... )
( TO EARN/WIN vs./and TO OBTAIN )
- KAZANMAK ile/ve/değil/yerine/||/<> KATILMAK
- KAZANMAK ile/ve/değil/yerine KAZANÇLI ÇIKMAK
( Hiçkimse, sürekli olarak ve herşeyi kazanamaz fakat görülmesi gerekeni görebilirse herşeyde ve sürekli kazançlı çıkabilir. )
- KAZANMAK ile YAKALAMAK
- KAZANMAK ile/yerine YARIŞMAK
( TO WIN vs. TO COMPETE
TO COMPETE instead of TO WIN )
- KAZANMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< YAŞAMAK
- KAZARA değil/yerine/= KAZAYLA/İSTEMEDEN
- KAZASKER MUSTAFA İZZET EFENDİ ile YESERİZÂDE KAZASKER MUSTAFA İZZET EFENDİ
- KAZI ile KAZI ...
- KAZI ile KAZI ile KAZI/HAK[Ar.]
( Bir yeri kazma işi, hafriyat. İLE Yer altındaki tarihsel değeri olan şeyleri, yapıları ortaya çıkarmak amacıyla arkeologlarca toprağın belirli kurallara ve yöntemlere göre kazılması, araştırılması. İLE Maden, ağaç, taş üzerine, elle yazı ya da biçim oyma, kazı. | Kâğıttaki yazıyı kazıma, kazı )
- KÂZİB(KİZBİYET) ile SÂDIK(SIDKIYET)
( Vakıaya mutabık olup olmaması açısından. )
( Vakıanın önermeye mutabık olup olmaması açısından Hakikat ya da Bâtıl. )
- KAZIK KÖK = CEZR-İ AMÛDÎ = RACINE PIVOTANTE
- KAZIK yerine ÇİVİ(ÇÖP)
- KÂZIM/KEZÎM[Ar. çoğ. KÂZIMÎN] ile KAZIM/KAZIMA["ka" uzun okunur]
( Kızgınlığını, öfkesini, hırsını yenen. İLE Kemirici.[hayvan] )
- KÂZIM ile/ve/||/<>/> KÂZÎM
( Öfkesini tutan. [ara sıra] İLE/VE/||/<>/> Öfkesini tutan. [sürekli] )
- KÂZIM ve/||/<>/> NÂZIM
( Öfkesini tutan. VE/||/<>/> Düzenleyen, düzene koyan, tertip eden. )
- KAZIMAK ile/ve/değil/yerine SIYIRMAK
- KAZINMA ile EZİLME
- KAZİYYE-İ MUHKEME/MUHKEM KAZİYE değil/yerine/= KESİN YARGI
- Kâzım ol! sonra KONUŞ!!!
- KAZLIÇEŞME ile/ve KAZLI ÇEŞME
( Yedikule'de bulunan bir semt. İLE/VE Yedikule dışında, Demirhane Caddesi'nde bulunan, ön yüzü kaz kabartmalı bir çeşme. [1537] [Su aranırken kazların konduğu yerde su bulunmasından dolayı] )
- KAZMA ile KİRİZMA[Yun.]
( Herhangi bir araçla toprağı açmak, oymak. | Bu yolla çukur, kuyu, yol vb. oluşturmak. İLE Toprağı derince kazarak altını üstüne getirme. )
- KAZMA ile/ve TIRPIT
( ... İLE/VE Bir tür kazma. )
- KAZMAK ile KAZIMAK
- KAZULET = KOCAMAN
- KB/BLOOD PRESSURE[İng.] değil/yerine/= KAN BASINCI
- KBB/EAR-NOSE-THROAT[İng.] değil/yerine/= KULAK BURUN BOĞAZ
- KBRN/CHEMICAL, BIOLOGICAL, RADIOACTIVE, NUCLEAR[İng.] değil/yerine/= KİMYASAL, BİYOLOJİK, RADYOAKTİF, NÜKLEER
- KBTA/CORONARY COMPUTED TOMOGRAPHYANGIOGRAHY[İng.] değil/yerine/= KORONER BİLGİSAYARLI KESITÇEKİM DAMAR GÖRÜNTÜLEMESİ, KORONER BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİK ANJIOGRAFİ
- KBY/CHRONIC RENAL FAILURE | PERSONAL INFORMATION MANAGEMENT[İng.] değil/yerine/= KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ | KİŞİSEL BİLGİ YÖNETİMİ
- KBYS/PERSONAL INFORMATION MANAGEMENT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= KİŞİSEL BİLGİ YÖNETİMİ DÜZENİ
- KDS/DECİSION SUPPORT SYSTEM[İng.] değil/yerine/= KARAR DESTEK DÜZENİ
- KE'S[çoğ. KÂSÂT, KÜÛS] ile KES[Fars. | çoğ. KESÂN]
( İçi dolu kap/çanak. | Bardak, kadeh. | Şarap dolu bardak/kadeh. | Çanak. Çiçeğin en dışında bulunan yeşil yaprakların hepsi. İLE Kişi, kimse.[HER-KES: Her bir kişi, her kim olursa olsun] )
- KE'SÎ[Ar. < KE'S] ile KESÎ[Fars.]
( Kadehle, bardakla, çanakla ilgili, onlara benzer. | [botanik] Çanaksı. İLE Bir kişi. | İnsanlık, mertlik. )
- KE[Ar.] ile KE[Ar.]
( Benzetme/teşbih harfi olup "gibi, misillü" anlamlarına gelir. [KE-'L-EVVEL: Önceki gibi. | KE-ZÂLİK: Yine böyle/öylece.] İLE Küçültme edatıdır. [MERDÜMEK: Adamcağız] )
- KELÂM ile/ve/||/<> AKÂİD
( Gövdemizi nasıl gıda büyütüyorsa, aklımızı da sevgi ve kelâm büyütür. )
( Kelâmı anladıktan sonra harfler canlanır. )
( Kelâm, söyleyenin değil, dinleyenindir! )
- KEBÂD[Ar.] ile KEBBÂD[Ar.]
( İri limon. İLE Ağaç kavununa benzer bir çeşit büyük ve yumuşak bir limon.[dilim dilim kesilerek tatlısı yapılır] )
- KEBAP KÖŞKÜ / İFTÂRİYE KASRI
( Yıldız Sarayı'ndadır. )
- KEBED değil/yerine/= DİK DURMAK | MEŞEKKÂT
- KEBİKEÇ = DÜĞÜNÇİÇEĞİ[Fars.]
( "Tılsımlı söz". Yazma kitapları güve yememesi için yazılan tılsım. )
- KEBÎR[Ar. >< SAGİR] ile/ve/||/<> CELÎL[Ar. >< HAKİR] ile/ve/||/<> ÂZÎM[Ar.]
( Fiziksel büyük/lük. İLE/VE/||/<> Kabul ya da saygınlıkla ilgili, itibarî büyük/lük. İLE/VE/||/<> Azâmet, heybet ve ihtişam olarak büyük. )
- KEBS[Ar.] ile KEBŞ[Ar. çoğ. KİBÂŞ]
( Çukurluğu doldurup düzleme. İLE Koç[eril koyun], çebiş. )
- KEC-REV
( EĞRİ GİDEN, TUTTUĞU YOL AYKIRI/SAKAT OLAN )
( ALÇAK )
- KEÇE ile ÇİLİK
- KEÇECİ-ZÂDE İZZET MOLLA ve/||/<>/> KEÇECİ-ZÂDE FUAD PAŞA
( Babası. VE/||/<>/> Oğlu. )
( 1786 - Ağustos 1829 VE/||/<>/> 1814 - 12 Şubat 1869 )
- KEÇİ ile/ve BAZUA/BEZUVAR DAĞ KEÇİSİ
- KEÇİ ile BIZIN
( ... İLE Doğu Avrupa ve Orta Doğu'da yaşayan yaban keçisinden evcilleştirilmiş keçi. )
- KEÇİ ile ÇEPİÇ
( ... İLE Bir yaşına kadar olan keçi yavrusu. )
- KEÇİ ile/ve DAĞ KEÇİSİ / YAĞMURCA / ELİK
( ... İLE/VE Boynuzlugillerden, ufak sürüler halinde yaşayan, çok çevik bir antilop türü. )
( MÂIZ, MA'Z, ÜM'ÛZ ile/ve ... )
( BÜZ ile/ve BÜZ-İ KÛHÎ )
( CAPRA HIRCUS cum/et RUPICAPRA CRAGUS )
- KEÇİ ile ERKEÇ
( ... İLE Eril keçi. )
- KEÇİ ile/ve GORAL
( ... İLE/VE Keçiye benzer bir memeli. )
- KEÇİ ile HALEP KEÇİSİ
- KEÇİ ile/ve KÖSEMEN
( ... İLE/VE Kılavuzluk eden keçi. )
- KEÇİ ile/ve MALTIZ KEÇİSİ
( ... İLE/VE Kısa tüylü, küçük bir cins. Malta Adası'nda bulunur. )
- KEÇİ değil MAVİ KOYUN
( Himalaya'da yaşarlar. )
- KEÇİ ile/ve OĞLAK/DÖRÜKLÜ
( ... İLE/VE Keçi yavrusu, genç/küçük keçi. )
( ... ile/ve YA'MÛR, CEDÎ[astr.] )
( BÜZ ile/ve BÜZÎÇE, BÜZBEÇE, BÜZGALE[ga uzun okunur] )
- KEÇİ ile/ve TEKE[Fars.]
( ... İLE/VE Eril keçi. )
- KEÇİ ile TİYÎS
( Kokan bir keçi hastalığı. )
- KEÇİBOYNUZU ve ÇİTLEMBİK/MELENGİÇ/MENENGİÇ/MERLENGİÇ/MERLENGEÇ/DAVUN
( İkisinde de azcık fakat etkili/hoş bir tad için çok fazla uğraş vermek gerekir. )
- KEÇİSAKALI/KEÇİSEDEFİ ile KEÇİSAKALI/ERKEÇSAKALI/ÇAYIRMELİKESİ
( Ladengillerden, çayırlarda, nemli yerlerde yetişen, yaprakları mızraksı ve çizgili, çiçekleri mavimtırak ya da mor renkte bir tür laden bitkisi. İLE Gülgillerden, beyaz ya da pembe çiçekli, bahçelerde süs bitkisi olarak yetiştirilen bir ağaççık. )
( CISTUS CRETICUS cum SPIRAEA ARUNCUS )
- KEDİ AYAĞI ile KEDİAYAĞI
( ... İLE Birleşikgillerden, süs bitkisi olarak da yetiştirilen, beyazımsı, yumuşak, sık tüylü bir bitki. )
( ... cum ANTENNARIA DIOICA )
- Kedi ve köpekleri DİNLE!!!
- KEDİ-KÖPEK
- KEDİ ile ASHERA
- KEDİ ile ASYA ALTIN KEDİ
( ... ile )
- KEDİ ile AYI KEDİSİ
( ... ile )
- KEDİ ile BATAKLIK/ORMAN KEDİSİ
( ... İLE Asya ve Ortadoğu'da yaşayan, vahşi bir kedi türüdür. Tüyleri, grimsi ya da kızıl tonlarda olabilir, bacak ve kuyruklarında soluk çizgiler vardır. Boyları, ev kedilerine göre daha büyüktür. [60-70 cm’yi bulurken 12-16 kiloya kadar ulaşabilirler.] Ayrıca, bu kedinin, ev kedisinin vahşi atalarından biri olduğu bilinmektedir. )
- KEDİ ile BENGAL KEDİSİ
- KEDİ ile BİNTURONG
( ... İLE Bir fokun yüzüne ve bıyıklarına, bir ayının kalın kabarık kürküne ve yassı ayaklarına, bir maymunun kuyruğuna ve bir firavunfaresinin pençelerine sahiptir. )
( ... İLE 20 kg. ağırlığında ve 180 cm. uzunluğundalardır. )
( ... İLE Beş tırnaklı güçlü pençeleri bulunur. [Pençelerinin sürtünmeye karşı etli tabanları vardır.] )
( ... İLE Kendi etrafında dönebilen ayak bilekleri vardır. [Ağaca tırmanırken kuyruklarını da kullanırlar.] )
( ... İLE Erillerinden çok daha iri olan dişillerinin, -sırtlanlarınki kadar büyük olmasa da- penis benzeri klitorisleri vardır. )
( ... İLE Bir kısım memelide bulunan bakulumları[penis/klitoris kemikleri(os klitoris/os penis)] vardır. )
( ... ile )
( ... cum ARCTITIS BINTURONG[< artık kullanılmayan bir Malezya dilinden] )
- KEDİ ile BURMA KEDİSİ
- KEDİ ile CHAUSIE
- KEDİ ile DAĞ KEDİSİ/MANUL
( ... ile SİNNEVR-İ CEBELÎ )
- KEDİ ile GELİNCİK KEDİSİ
- KEDİ ile GEOFFREY KEDİSİ
( )
( ... İLE Bolivya ve Güney Brezilya'dan itibaren güneye doğru Patagonya'ya kadar, Güney Amerika'nın güney yarısında yaşar. Sadece Andlar'ın doğusunda bulunur. Ağaç bulunan tundralar ve aynı biçimdeki ormanlar yaşam alanıdır. )
( Alt türleri
Leopardus geoffroyi geoffroyi: Merkezî Arjantin
Leopardus geoffroyi euxantha: Kuzey Arjantin, Batı Bolivya
Leopardus geoffroyi leucobapta: Patagonya
Leopardus geoffroyi paraguae: Paraguay, Güneydoğu Brezilya, Uruguay, Kuzey Arjantin
Leopardus geoffroyi salinarum: Kuzeybatı ve Merkezî Arjantin )
( ... cum LEOPARDUS GEOFFROYI )
- KEDİ ile HİMALAYA KEDİSİ
- KEDİ ile/ve/||/<> JEOGLİF
( Peru'nun başkenti Lima'nın 400 km. güneyinde,
Palpa ve Nazca kasabaları arasından bulunan bu jeoglif,
yüksek ve kurak bir arazide yer almaktadır.
Bazı yerel jeogliflere benzerlik gösterse de,
uzmanlar, Nazca çizgilerinin,
Nazca kültürü tarafından
MS. 400 ve MS. 650 tarihleri arasında yapıldığını düşünüyor.
Yüzlerce karmaşık figürün bulunduğu bu çizgilerde
basit hatlarla tasarlanmış örümcek, maymun, köpek, balık, kertenkele gibi figürler göze çarpmakta ve
tüm bu çizgiler, 80 km2.'den daha fazla bir alanı kaplamaktadır. )
( )
- KEDİ ile KAPLAN KESELİ KEDİ
- KEDİ ile KARA AYAKLI KEDİ(GYRA)
( ... İLE En ölümcül vahşi kedi.[%60 başarı oranıyla] )
- KEDİ ile KIRNAV
( ... İLE Çiftleşmek isteyen dişil kedi. )
- KEDİ ile KUM KEDİSİ
( ... İLE Kulakları sayesinde işitme duyusunu inanılmaz gelişmiştir. Kum kedileri, Arabistan ve Afrika çöllerinde yaşarlar. Çöl şartlarına uyum sağlayacak özelliklere sahipkerdir. Öteki vahşi kedi türlerine göre daha ufaktır, kısa bacakları ve uzun kuyrukları vardır. )
( )
- KEDİ ile LAPERM
- KEDİ ile MAINE COON
- KEDİ ile MANKEDİSİ
( ... İLE Kuyruksuz bir kedi. [Man Adası'nda yaşarlar.] )
- KEDİ ile MARGAY
( ... İLE Adeta minyatür bir leoparı andıran, tüyleri ve yuvarlak yüzüyle yetişkin haliyle bile oldukça sevimli görünen Margay, geçmişte eşsiz kürkü yüzünden aşırı avlanmış ve soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya kalmıştır. Margayların boyları, 35 ile 50 cm. arasında değişirken, 2-4 kilo ağırlıkta olurlar. Kedi ailesinin en iyi tırmanma ustaları olan Margay'ın tırnakları özellikle sert ve keskindir. )
- KEDİ ile MISIR MAU
- KEDİ ile NORVEÇ ORMAN KEDİSİ
- KEDİ ile PALLAS KEDİSİ
( ... İLE Ufak yapılı kedi. | Kabarık gri tüyleri vardır. Orta Asya'nın kayalık bölgelerinde, su kaynaklarına yakın olarak yaşar. Yaklaşık 10 milyon yıl önce evrilmiştir. Kedigillerin, yaşayan en eski türlerinden biridir. Soyu tükenme tehlikesi altına girebilecek olan bu kedilerin nüfusu, avlanmalardan etkilenmektedir. Bu vahşi kediler, hemen hemen ev kedisi boylarındadır. )
( )
- KEDİ ile PAMPA
( ... İLE Güney Amerika'da yaşarlar ve adını, yaşadığı yerden alan bu vahşi kedi türü hemen hemen ev kedisi ile aynı boyuttadır. Tüy renkleri ve görünümü, çeşitlilik göstermektedir. Ne yazık ki, soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan türlerden biridir. )
- KEDİ ile PARS (KEDİSİ)
( ... ile NEMİR )
( ... ile YÛZ )
( ... vs. ... )
( ... cum FELİS PARDUS )
- KEDİ ile PASLI KEDİ
( Hindistan'ın güney ucu ve Sri Lanka'da yaşarlar. )
( )
( Yetişkinliğe eriştiğinde gövde boyu en falza 40 cm.'e ulaşan kedinin ağırlığı, en fazla 1.4 kg.'ya kadar ulaşabilen, dünyanın en küçük kedisidir. Kuyruk boyu ise 20 cm. )
( )
( CAT vs. RUSTY SPOTTED CAT )
( ... cum PRIONAILURUS RUBIGINOSUS )
- KEDİ ile REKSKEDİSİ
- KEDİ ile RUS MAVİSİ
- KEDİ ile SAVANNA KEDİSİ
( ... İLE Evde beslenilen kediler ile vahşi kedi türünün birleşmesiyle ortaya çıkar. )
- KEDİ ile SAZ KEDİSİ
( ... İLE Nesli tehlike altında olan 3 canlıdan biri. [Saz Kedisi, Orfoz, Deniz Kaplumbağası] )
- KEDİ ile SAZLIK KEDİSİ
( )
( ... İLE Hindiçin Yarımadası ve Sri Lanka'dan, Hindistan ve Mezopotamya üzerinden İdil Deltası ve Sincan Uygur Bölgesi'ne kadar geniş alana dağılmıştır. Afrika kıtasındaki tek popülasyonu, Mısır'da, aşağı Nil Vadisi'nde ve Türkiye'de[Eğirdir Gölü, Nallıhan, Manavgat Çayı, Akyatan Gölü, Porsuk Çayı'nda] bulunan bir kedi türüdür. )
- KEDİ ile SCOTISH FOLD
- KEDİ ile VAHŞİ SERVAL KEDİSİ
( SİNNEVR[çoğ. SENÂNÎR], HİRR, HİRRE[dişil kedi] ile ... )
( GÜRBE ile ... )
( CAT vs. WILDCAT/LYNX )
( FELIS DOMESTICA cum CARACAL MELANOTIS/LYNX PARDINA/LYNX LYNX )
- KEDİ ile/değil/<>/< VAŞAK
( Gebelik süreleri, 56-63 gündür. İLE ... )
( Kedilerin her bir kulağında, 32 adele/kas vardır. İLE ... )
( ile ... )
( Kediler, geceleri daha iyi görürler. İLE/DEĞİL/<>/< ... )
( Limon ve portakal kokusunu pek sevmezler. İLE/DEĞİL/<>/< ... )
( Siyah kediler, beyaz kedilere göre daha sakindir. İLE/DEĞİL/<>/< ... )
( Dişil kediler, erillerden daha iyi görme özelliğine sahiptir. İLE/DEĞİL/<>/< ... )
( PİSTAN/PİSİK )
( SİNNEVR[çoğ. SENÂNÎR], HİRR, HİRRE[: dişil kedi. | çoğ. HÜRER], KITT[çoğ. KITÂT] ile ZAYVEN[: Eril kedi. | Yaban kedisi. | çoğ. ZAYÂVİN]
HİRRİYYE: Kedigiller.
HÜZÎ: Kedi yavrusu. )
( GÜRBE ile VEŞAK )
( CAT vs. WILDCAT/LYNX )
( FELIS DOMESTICA cum CARACAL MELANOTIS/LYNX PARDINA/LYNX LYNX )
- KEDİ ile YABANKEDİSİ
( ... İLE Kedigillerden, kırçıl renkli, 60 cm. uzunluğuna bir memeli türü. )
( ... cum FELIS SILVESTRIS )
- KEDİLERDE:
CEZA ile/değil/yerine ÖDÜL
( Kediler, cezaları algılayamazlar. İLE/DEĞİL/YERİNE Ödüllere tepki verebilirler. )
- KEDİLERDE:
ÖN AYAK ile ARKA AYAK
( Beş parmak bulunur. İLE Dört parmak bulunur.[Genetik bozukluğu olanlarda, ek parmaklar görülebilir.] )
( Yürürken, aynı anda hareket ettirirler. Sol/sağ ayak öndeyse arka ayak da öne çıkar.[Kedi dışında, sadece deve ve zürafalar bu biçimde yürür.] )
- KEEPING vs. COLLECTING
- KEF[Ar.] ile KEF[Ar., Fars.] ile KEFF[Ar. çoğ. KÜFÛF]
( Köpük. | Sünger taşı. İLE Eski Türkçe abecesinin yirmibeşinci harfidir.[ebced hesabında yirmi sayısının karşılığıdır] İLE Eliçi, aya, avuç. RÂHE[Ar.] | Ayağın altı, taban. | El çekme, vazgeçme. | [edebiyatta] Arûz'un yedinci sâkin harfini çıkarma. )
- KEF[Ar.] ile MİSL[Ar.]
- KEFÂF/KİFÂF[Ar.] ile AZIK
( Ancak yetecek, yaşayacak kadar olan azık/yiyecek. İLE Ekmek. )
- KEFAL ile İNCİ KEFALİ
( ... İLE Sadece Van Gölü'nde yaşar/bulunur. )
( )
- KEFAL ile PAÇOZ/PAÇUZ
( ... İLE Kefal türünden bir balık. | [argo] Fahişe. )
( ... cum MUGIL CEPHALUS )
- KEFAL ile UÇARKEFAL
( ... İLE Turnabalğıgillerden, kefala benzer, uzun kanatlı bir balık. )
( ... cum EXOCOETUS )
- KEFÂLET SENEDİ değil/yerine/= YÜKÜMLÜK BELGİTİ
- KEFÂLET/NÂME değil/yerine/= YÜKÜMLÜK/BELGE
- KEFÂRET/PENANCE değil/yerine/= SUÇ ÖRTER
- KEFE[Ar. < KEFFE]["KEVE" değil!] ile KEFE
( Terazi gözlerinden her biri. İLE ... )
- KEFE ile/ve/||/<> KESE
- KEFEN KUMAŞINI:
MAKASLA KESMEK değil ELLE YIRTMAK
- KEFEN ile ÎZÂR
( ... İLE Kefende, iç gömlek. )
- KEFERE'N-Nİ'METE[Ar.] ile BATİRA'N-Nİ'METE[Ar.]
- KEFF[Ar.] ile İHCÂM[Ar.]
- KEFF[Ar.] ile MEN'[Ar.]
- KEFF[Ar.] ile TERK[Ar.]
- KEFFÂRET[Ar.] ile KEFÂLET[Ar.]
( Örtücü ve imhâ edici. | Bir mecburiyet altında ya da yanlışlıkla işlenmiş günahı affettirmek ümidiyle şeriata uygun olarak verilen sadaka ya da tutulan oruç. | Günahtan arınma. İLE Kefillik, birine kefil olma. )
- KEFİL ile/ve/değil ARACI
( ... ile/ve/değil VESÂTET[Ar.]: Aracılık. )
- KEFİL ile REFERANS
( Azamî muhabbetin, teminât-ı tâmmesi, işbu vesileyle mutazammındır. )
- KEFİL ile/ve/<> VEKİL
- KEFİL değil/yerine/= YÜKÜMCÜ
- KEFİLE KEFALET/SECONDARY GUARANTEE değil/yerine/= YÜKÜMCÜYE YÜKÜMLÜK/İKİNCİL GÜVENCE
- KEHÂNET değil/yerine/= ÖNBİLİ
- KEHÂNET ile ÖNGÖRÜ
( SOOTHSAYING/PREDICTION/PROPHECY/AUGURY vs. FORESIGHT/PRUDENCE )
- KEHF[Ar.] ile KEYF[Ar.]
( Mağara. İLE Araçlı "duyum"/haz.[bkz. 6532] )
- KEHL[Ar.] ile KEHL[Ar. çoğ. KİHÂL, KÜHÛL, KÜHLÂN] ile KEHL[Ar.]
( Göze sürme çekme. İLE 30 - 50 yaş arasında bulunan kişi, olgun çağı. İLE Bit. )
- KEKA = KEKAH
( Zevkli bir durum anlatılırken, "ne güzel, ne iyi" anlamlarında söylenilen bir söz. )
- KEKE / KEKEME/LİK ile/ve/||/<> GEÇ KONUŞMA
- KEKELEME ile/ve/değil/||/<>/< GEVELEME
- KEKİK(ŞEYTANOTU) ile/ve KOPUZLA
- KEKİK ile/ve/||/<> ANUK
- KEKİK ile İZMİR KEKİĞİ
( THYME cum OREGANO )
- KEKİK ile/ve/||/<>/> KEKİK YAĞI
( ... İLE/VE/||/<>/> Kekikten elde edilen ve genellikle geleneksel halk tedavisinde kullanılan kokulu yağ. )
- KEKİK ile/ve TARHANA/EŞEK KEKİĞİ
( ... İLE/VE Daha serttir. )
- KEKİK ile/ve/||/<> ZAHTER
- KEKLİK ile KINALI KEKLİK
( ... İLE Sülüngillerden, Balkan Yarımadası, Orta ve Doğu Asya'da yaşayan, uzunluğu 38 cm. olan bir tür kuş. )
( ... cum ALECTORIS GRAECA )
- KEKLİK ile KUM KEKLİĞİ
- KEL KARTAL ile AK KUYRUKLU KARTAL
( ... vs. WHITE-TAILED EAGLE )
( ... cum HALIAEETUS ALBICILLA )
- KEL ile FODUL
- KEL ile/ve/değil/||/<> KÖSE
- KELÂM ERBÂBI ile/ve/<> KALEM ERBÂBI
- Kelâm için SUS!!!
- KELÂM-I İHBARÎ ile KELÂM-I İNŞAİ
( Önerme. İLE Temenni, emir ve benzeri tümceler. )
- KELÂM'IN:
İHMÂLİ değil/yerine/>< İMÂLİ
( Kelâmın imâli, ihmâlinden evlâdır. )
( Kelâmın imâli, mümkün olmaz ise ihmâl olunur. / Kelâm, imâl olunmazsa, ihmâl olunur. )
- KELÂM[Ar.] değil/yerine/= SÖZLEM
- KELÂM[Ar.] ile TEKLÎM[Ar.]
- KELÂM ile "ŞİÎ KELÂMI"
( ... İLE Varolanbilimi[ontoloji] ve bilgibilimi[epistemoloji] farklı. )
- KELÂM ile KELİME/SÖZCÜK
( Kelâmın anlaşılmayanı kabuğu, anlaşılanı içidir. )
- KELÂM ile FELSEFE
( KÂDİR-İ MUHTAR )
- KELÂM ile/ve/||/<> AKAİD/AKÎDE
( Amacı dinî olmakla birlikte temellendirmesi akılsal olan bilim dalı. İLE/VE İnanca ilişkin ve sem'î[ilgili dinin kutsal metninden alınma] kanıtlara dayalı bilim dalı. )
( Matematik mutlak, fizik mukayyettir. Akaid mutlaktır. )
( NESEF-İ AKAİD'ini okumanızı salık veririz. [TAFTAZÂNİ'nin şerhinden yararlanılabilir.] )
- KELÂM ve/||/<>/< ARAP DİLBİLGİSİ/GELENEĞİ/ANLAYIŞI
- KELÂM ve/<> AŞK
- KELÂM ile/ve/<>/> CAMİ-ül-KELÂM
( Doğa varolanları. İLE/VE/<>/> İnsan. )
- KELÂM ile/ve FELSEFÎ KELÂM
( Sem'î Kelâm. İLE/VE Nazarî kelâm. )
( CELiL'ÜL KELÂM ile/ve DAKİK'ÜL KELÂM )
( İslâm kelâm tarihinde, naklî kanıtlara dayanarak temellendirilen bilgilerin oluşturduğu dizge. Özellikle akaid ve itikada ilişkin bilgiler. İLE/VE Aklî felsefe [varlık, doğa, kişi, toplum vs...]. İslâm kelâm geleneğinde, naklî kanıtlara dayanmaksızın olgu ve olaylar hakkında aklî sınırlar içerinde üretilen bilgilerin oluşturduğu dizge. )
- KELÂM ve FIKIH ve İRFAN
- KELÂM ve İNSAN
( Kelâm, kelâm oluşu bakımından tektir. Bölünme kelâmda değil, konuşulan şeydedir. Emir, yasaklama, haber verme ve istemek kelâmda tektir. )
( [İbn. Arabî, Fütuhât-ı Mekkiye] )
- KELÂM ve/<> İRFAN
- KELÂM ile/ve/<> İRFAN ile/ve/<> BURHAN
- KELÂM ile KAVL-İ ŞÂRİH
( Söz. İLE Açıklayıcı Söz. | Tanım. | Bir şeyin ne idüğünü/olduğunu belirleyen söz öbeği. )
- KELÂM ile KELÂM-I KADÎM ile KELÂM-I KİBAR
( Söz. | Söyleyiş biçimi, söyleme. | Başta Tanrı'nın varlığı, birliği, peygamberlik ve ahiret olmak üzere İslâmiyet'in ana ilkelerini konu edinen bilim. İLE Kur'ân-ı Ker3im. İLE Özdeyiş. )
- KELÂM ve MÂNÂ
- KELÂM ile/ve VAHDET-İ VÜCÛD
- KELÂMÂT-I DİNNİYE ile/ve/değil/yerine/<>/> KELÂMÂT-I FENNİYE
- KELÂMCI(MÜTEKELLİM) ile FİLOZOF(HUKEMA)
( Onlar, "Ve nefahtü"den, yani kelâmdan gıda alırlar. )
- KELÂMCILAR ile/ve/||/<> BÂTINÎLER ile/ve/||/<> FİLOZOFLAR ile/ve/||/<> SÛFÎLER
- KELÂMCILAR ile/ve/||/<> SÛFÎLER ile/ve/||/<> İŞRÂKİLER ile/ve/||/<> MUHAKKİKLER
- KELDANİ'LER
- KELEBEK BİÇİMİNDE/KELEBEKSİ KOROLLA = TÜVEYC-İ FERÂŞÎ = COROLLE PAPILIONACÉE
- KELEBEK OTU ile KELEBEK ÇİÇEĞİ
( Bir cins yaban yoncası. İLE İki çeneklilerden, aydınlık oda ve salonlarda zengin renkli ve çok dallı bir süs bitkisi. )
- KELEBEK/FERAŞE ile FELFELEK
- KELEBEK ile AKKELEBEK
( ... İLE Hemen hemen tüm meyve ağaçlarında tomurcuk düşmanı sayılan, iri ak kanatları bulunan, kalın ve kara damarlı bir kelebek. )
( ... cum APORIA CRATAEGI )
- KELEBEK ile AMİRAL KELEBEĞİ
- KELEBEK ile ANADOLU MELİKESİ KELEBEĞİ
- KELEBEK ile BALKELEBEĞİ
( Bal kovanlarına çok zarar veren bir böcek. [Lat. GALLERIA CEREANA] )
- KELEBEK ile BAYKUŞ KELEBEĞİ
( )
( ... cum CALIGO )
- KELEBEK ile FELFELEK
( ... İLE Küçük bir kelebek türü. | Hurmagillerden, kestane büyüklüğündeki yemişi, şerit düşürücü nitelik taşıyan Asya bitkisi. )
( ... cum ... | ARECA CATECHU )
- KELEBEK ile FERÂŞE/PERVÂNE
( ... İLE Gece kelebeği. )
- KELEBEK ile/ve GECE KELEBEĞİ/PERVÂNE
( Tad alma duyusu ayağında olan hayvan. İLE/VE Geceleri ışığın etrafında dönen küçük kelebek. )
( Işık pervaneleri çekmez, onlara yönlerini şaşırtır. )
( Pervaneler giysileri yemezler. Giysileri yiyen onların tırtıllarıdır. )
- KELEBEK ile KELEBEK ile KELEBEK ile KELEBEK
( Pul kanatlılardan, gövdesi, kanatları ince pullarla ve türlü renklerle örtülü, dört kanatlı, çok sayıda türü olan böceklere verilen genel ad. İLE Biçim olarak bu böceklere benzeyen. İLE Geviş getiren hayvanların karaciğerlerinde yerleşip en çok öd yollarını tıkayan bir cins asalak hayvan. | Bu hayvanın neden olduğu hastalık. İLE Vida, somun vb. nesnelerde kolayca çevrilmeye yarayan bölüm. )
- KELEBEK ile KRAL KELEBEĞİ
( İspanya'dan Rusya'ya kadarlık coğrafyada 500 tür varken sadece Türkiye'de 400 tür kelebek bulunmaktadır. )
( TENÂSÜH: Bazı hayvanların kurttan kelebek haline dönüşmesi durumu. )
( "Türkiye'nin Kelebekleri" (Ahmet BAYTAŞ) kitabını incelemenizi salık veririz. )
( ile ... )
( Kelebekler, arka ayakları ile koku alır ve duyargaları, dokunma ile etkinleşir. )
( BUTTERFLY vs. ... )
( EL MARIPOSA con ... )
- KELEBEK ile KRALİÇE ALEXANDRA KELEBEĞİ
( ... İLE Papua Yeni Gine'de yaşar. [Dişileri, erillerine oranla çok daha büyüktür. Yaklaşık olarak erillerin üç katı büyüklüğe sahiptir. Kanat genişliği, yaklaşık 30 santime kadar çıkabilmektedir.] )
- KELEBEK ile KURUKAFA
( ... İLE Tırtılları patates yaprağı yiyen, alt kanatları sarı, üstü kahverengi bir tür kelebek. )
( ... cum ACHERANTIA ADROPHOS )
- KELEBEK ile MADEİRAN BÜYÜK BEYAZ KELEBEĞİ
- KELEBEK ile/ve/||/<> MAYMUN
( ["zihni" ve "düşünme sürecimizi/hızımızı" anlatmada]
Batı'da[Yunan]. İLE/VE/||/<> Doğu'da. )
- KELEBEK ile/ve/değil SİVRİSİNEK
( ... İLE/VE/DEĞİL Papua Yeni Gine'nin, Sepik Irmak'ında bulunan çok çeşitli sivrisineklerinin arasında, kelebeğe benzeyenleri de bulunmaktadır. [Bu bölgedeki sivrisinekler, sabah, öğle ve akşam olmak üzere ayrı sivrisineklerdir.] )
- KELEBEK ile/ve/<> SÖĞÜT KELEBEĞİ
- KELEÇ ile ...
( Söz. )
- KELEM/DÜRME/KAPUSKA/LAHANA[Yun.] ile BRÜKSEL LAHANASI
( Turpgillerden, güz ve kış sebzesi olarak yetiştirilen ve çok çeşitli türü olan bitki. İLE Ceviz büyüklüğünde, bir lahana türü. )
( KOLZA: Lahana tohumu. )
( MELFUF ile ... )
( CABBAGE vs. BRUSSELS SPROUTS )
( BRASSICA OLERACEA cum BRASSICA OLERACEA GEMMIFERA )
- KELEPÇE:
AŞAĞILAYICI değil KORUYUCU
( Zanlı kişinin ellerinin/kollarının önden [ya da duruma/kişiye göre arkadan] kelepçelenmesi, olası ve çeşitli panik, korku ya da kaygılarla, ilk başta kendine daha sonra da çevresine zarar verme olasılığını engelleyebilmek ve kişiyi korumak üzeredir. Hakaret ya da aşağılayıcı bir davranış olarak düşünülmemeli/algılanmamalıdır. )
- KELEPÇE[Fars. < KELEBÇE] ile/ve/||/<>/> PRANGA[İt. < BRANCA]
( El bileklerine takılan. İLE/VE/||/<>/> Ayak bileklerine takılan. )
- KELER ile GÜNEY KAYA KELERİ
( ... İLE Güney Afrika'da yaşarlar. )
- KELER ile KAFKAS KELERİ
( ... İLE Ağrı Dağı eteklerindeki kayalıklarda yaşar. )
( ... cum PARALAUDAKIA CAUCASIA )
- KELER ile SIRTAR
( ... İLE Bir keler türü. )
- KELER ile SUKELERİ/KİLİS
( Köpekbalıkları takımının, kelergiller ailesinden, ılık ve tropik denizlerde yaşayan, uzunluğu 1,5 metre kadar olan, bir defada 20 yavru doğuran bir tür balık. İLE Kurbağagillerden, durgun sularda ve karada yaşayan bir tür küçük hayvan. )
( RHINA SQUATINA cum LOPHIUS )
- KELER ile VEZEGA[Ar.]
( ... İLE Bir çeşit büyük keler. )
- KELİK ile ...
( Eski ayakkabı. )
- KELÎM[Ar. < KİLÂM] ile KELİM[Ar. < KELİME]
( Söz söyleyen, konuşan. | İkinci kişi.[muhâtab] İLE Sözler. )
- KELİME HAZİNESİ[Ar.] değil/yerine/= SÖZ AĞIŞI/DAĞARCIĞI/VARLIĞI
- KELİME-İ ŞEHÂDET ile/ve/||/<> ŞEYTANIN LÂNETLENMESİ
( İslâm'da. İLE/VE/||/<> Hristiyanlık'ta. )
( HÜSN-EL HÂTİME )
- KELİME-İ TEVHÎD:
"ALLAH'TAN BAŞKA İLÂH YOKTUR" ve/||/<> ÖLÜM VAR!
- KELİME-İ TEVHÎD ve/||/<> KUR'ÂN-I MECÎD
- KELİME[Ar.] ile/yerine/= SÖZCÜK
- KELÎME değil KELİME
- KELÎMULLAH ile KELİMETULLAH
( Hz. Musa. İLE Hz. İsa. )
( [Eski Ahit'e göre] Hakk'la yüzyüze konuşan. İLE ... )
- KELİSER ile ...
( Atnalı yengeçlerini, akrepleri, keneleri, örümcekleri ve soyu tükenmiş bir öbek olan su akreplerinin yer aldığı hayvan şubesinin üyeleri.] )
( Keliserli hayvanların tipik özelliği olan pençe şeklindeki beslenme öğesi. [KELİSERLİLER] )
- KELLİ FELLİ değil KERLİ FERLİ
( Saçı olmayan ve yarmak. DEĞİL Güç/kuvvet ve erk/iktidar. )
- KELTLER ile/ve İTALİKLER ile/ve GERMENLER
- KEM KÜM (ETMEK)
- KEM-KÜM (ETMEK)
( Sözü ağızda gevelemek, söylenmek isteneni söyleyememek. )
- KEM-TER değil/yerine/= AŞAĞIDAN BULUNAN, HAKÎR, İTİBARSIZ | EKSİK
( AŞAĞIDAN BULUNAN, HAKÎR, İTİBARSIZ | EKSİK )
- KEM[Ar.] ile KEM[Ar.]
( Soru edatı.[bir şeyin mikdarını öğrenmek üzere kullanılır][kaç?, ne kadar? vb.] İLE Az, eksik. | Kötü, fena; bozuk. )
- KEMÂL'İ TAHSİL ve GÜZEL'İ MÜŞÂHEDE
( Kemâlât, geçtiğimiz yolu unutmayıp, oraya kişileri götürmek üzere geri dönmektir. )
- KEMÂL[Ar.] ile TAMÂM[Ar.]
- KEMAL/OLGUNLUK ve/<>/> ÖZGÜR/LÜK
- KEMÂL ile/ve BEKÂ
- KEMÂL ile BEKÂ
- KEMÂL ve/||/<>/< GÜZELLİK
- KEMAL ile/ve/||/<>/> İHSAN
- KEMÂL ve/||/<>/< KELÂM
( Olgunluğumuz/olgunlaşmamız(kemâlimiz], sözlerimizin altındadır/ardındadır.
[Kemâlimiz, kelâmımızın altındadır.]
)
- KEMÂL ve/||/<>/< KELÂM
- KEMÂL ve SÛRET
( Hareket eden maddedeki olanakların dışa çıkması. VE Her kemâl bir sûretin açığa çıkmasıdır. | Mâhiyetin maddeyle bitişmiş halidir. )
- KEMAL ile/ve/<> TÜMEL
- KEMÂL ve/> ZEVÂL
- KEMÂLÂT ve/< CEMİYET
- KEMAN'DA:
YAY ile/ve/değil TEL
( Eldeki. İLE/VE/DEĞİL Kemanın üzerindekiler. )
( At kuyruğundan. İLE/VE/DEĞİL Bağırsak, naylon ve çelik karışımından. )
( STRADIVARIUS: Meşhur keman yapımcısı tarafından yapılmış keman. [1643-1737] )
- KEMAN ile/ve ERHU
( ... İLE/VE Çin kemanı. )
- KEMAN ile/ve SARİNDA
( ... İLE/VE Hint kemanı. )
- KEMAN ile/ve/> VİYOLA(ALTO)[İt.]
( ... İLE/VE/> Kemandan biraz büyükçe dört telli saz. | Kontralto. )
- KEMAN ile/ve/<>/> VİYOLA ile/ve/<>/> ÇELLO/VİYOLONSEL[İt. < VIOLONCELLO] ile/ve/<>/> KONTRBAS[Fr.]
( Çenenin altına dayanarak çalınan telli çalgı. İLE/VE/<>/> Kemandan biraz büyükçe dört sürtme telli saz. İLE/VE/<>/> Viyoladan büyük, kontrobastan küçük dört sürtme telli saz. İLE/VE/<>/> En kalın sesli yaylı çalgı. )
( )
- KEMANCI YENGECİNİN:
ERİLİNDE ile DİŞİSİNDE
( [Beslenme kıskaçları] Tektir. İLE Çifttir. )
- KEMÂNE ile KEMÂNE ile KEMÂNE ile KEMÂNE
( Keman ve kemençe yayı. İLE Bir tür halk çalgısı. İLE Delgi ya da küçük torna çevirmek için kullanılan ok yayı biçimindeki araç. İLE Ahşap gemilerde talimarın üst ucundaki kıvrım.[TALİMAR[İt. < TAGLIAMARE]: Baş bodoslamasından omurgaya kadar uzanan, cıvadra donanımına desteklik etmek amacıyla konulan ekleme.] )
- KEMENÇE ile/ve KEMANÇE
( SMALL VIOLIN OTTOMAN vs./and ... )
- KEMENÇE ile SARANGİ
( ... İLE Kuzey Hindistan klâsik müziğinde kullanılır. )
- KEMER-BEND ile KEMER-BESTE
( Derviş. İLE Bekâşî dervişi. | Eline, beline ve diline sahip olan. )
- KEMER/SEMER değil/yerine/= ÇIKAÇ
- KEMER değil/yerine/= EĞME
- KEMER ile/ve/değil KAMBERİYE
- KEMER değil/yerine/= KAYIŞ
- KEMER ile KÖPRÜ
( AQUEDUCT vs. BRIDGE )
- KEMER ile KUŞAK
( NİTÂK[Ar.]: Kuşak, kemer. | Peştemal. | Kuşak yeri. | Bir çeşti Arap giysisi. )
- KEMER değil/yerine/= TÜMSEKLİ
- KEMERLER
- KEMİK YANGISI ile/ve KIKIRDAK DOKUSU YANGISI ile/ve EKLEM YANGISI ile/ve EKLEM SIVISI İÇEREN KESELERİN YANGISI
( OSTEOMİYELİT ile/ve POLİKONDRİT ile/ve ARTRİT ile/ve BURŞİT )
- KEMİK ve/||/<> FREN ve/||/<> İNSAF
- KEMİK ile/ve/<> İLİK
( AZM ile/ve/<> MAĞZ/MUHH[çoğ. MİHÂH] )
( BONE vs./and/<> BONE MARROW )
- KEMİK ile KABURGA/GÖĞÜS KEMİĞİ
( EĞE KEMİĞİ(AZM-İ DIL'Î): (HZ. ADEM'İN) SOL KABURGA(SI) )
( ... ile BEVÂNÎ )
( BONE vs. RIB/STERNUM/BREAST BONE )
- KEMİK ile KALBUR KEMİĞİ
( ... İLE Alın kemiğinin arkasında, kalbur gibi küçük delikleri olan, kafatasının alt ve ön bölümünü oluşturan kemik. )
- KEMİK ile KEMİKÇİK
( ... İLE Küçük kemik. )
- KEMİK ile OMACA
( ... İLE Kesilen ağaç kökü, asma kütüğü. | İri kemik. )
- KEMİK ile PARMAK KEMİĞİ
( BONE vs. PHALANX )
- KEMİK ile SABANKEMİĞİ
( ... İLE Burun boşluklarını birbirinden ayıran çeperin arkasında bulunan, ince, uzun bir kemik. )
- Kemiklerini DİNLE!!!
- KEMÎN[Ar. çoğ. KEMÂÎN] ile KEMÎN[Ar.]
( Pusuya gizlenmiş kişi. | Pusu. İLE Çok az. | Pek küçük. )
- KEMİNE ile ...
( Pek küçük. )
- KEMİRGEN ile ...
( RODENT )
- KEMİRGEN ile BÜYÜK KEMİRGEN
( ... İLE Ne yazık ki, soyu tükenmiştir. :( )
( ... cum JOSEPHOARTIGASIA MONES )
- KEMİRGEN ile KUMKAZAN
( ... İLE Kemirgenlerden, Afrika'nın güneyinde yaşayan bir tür memeli. )
( ... cum BATHYERGUS MARITIMUS )
- KEMİRİCİ/LER ile/ve/<> ÇİFTDİŞLİ/LER
( ... İLE/VE/<> Omurgalılardan, üstçenedeki bir çift, kemirmeye yarayan dişin arasında bir çift daha küçük dişleri bulunan, kemiriciler takımının bir alttakımı. )
- KEMİRİCİ ile ÇİNÇİLYA
( ... İLE Çinçilyagillerden, yumuşak ve gümüş rengi tüyleri olan, kemirici bir hayvan. )
( ... cum CHINCHILLA LANIGER )
- KEMOLİZ/CHEMOLYSIS[İng.] değil/yerine/= KİMYASAL AYRIŞIM
- KEMOPREVANTİF/CHEMOPREVENTIVE[İng.] değil/yerine/= İLAÇLA ÖNLER
- KEMOPROFİLAKSİ/CHEMOPROPHYLAXIS[İng.] değil/yerine/= İLAÇLA KORUMA
- KEMOSENTEZ ile FOTOSENTEZ
( Bazı bakterilerin kimyasal nesnelerden enerji üreterek besin üretmesi ve üretme süreci. İLE Bitkilerin güneş ışığını kullanarak besin üretmesi ve üretme süreci. )
- KEMOTAKSİ/CHEMOTAXIS[İng.] değil/yerine/= KİMYASAL YÖNELIM
- KEMOTAKTİK/CHEMOTACTIC[İng.] değil/yerine/= KİMYASAL YÖNELIMLİ
- KEMOTERAPİ/CHEMOTHERAPY[İng.] değil/yerine/= İLAÇLA KANSER SAĞALTIMI | İLAÇLA SAĞALTIM
- KEMOTERAPİ değil/yerine/= KİMYASAL/KİMYEVÎ SAĞALTIM/TEDAVİ
- KEMOTERAPÖTİK/CHEMOTHERAPEUTIC[İng.] değil/yerine/= KANSER İLACI
- KEMOTROP ile FOTOTROP
( Kemotrop, kimyasal nesnelere yönelen organizmalar. İLE Fototrop, ışığa yönelen organizmalar. )
- KEMRE ile KEMRE
( Gübre, tezek. İLE Deride kalınlaşmış kir tabakası. | Başta olan kepek. )
- KENAN İLİ ile ...
( FİLİSTİN [Adanmış toprak] )
- KENAN ile YUNAN
( Tenzih. İLE Teşbih. )
- KENAR, KIYI = HÂFFE = BORDURE
- KENAR değil/yerine/= KIYI
( ŞÂTİ'[çoğ. ŞEVÂTÎ] )
- KENAR ile PAH
( ... İLE Eğik olarak kesilmiş kenar. | Bir yapı öğesinde, eğik bir yüzey elde etmek amacıyla keskinliği giderme. )
- KENARA KOYMAK ile YABANA ATMAK
- KENARI DİŞLİ YAPRAK = VARAK-I MÜSENNİNÎ = FEUILLE DENTÉE
- KENARI FİSTOLU YAPRAK = VARAK-I MÜNFERİCÎ = FEUILLE FESTONNÉE
- KENARI OYMALI YAPRAK = VARAK-I MUZARRASÎ = FEUILLE CRÉNELÉE
- KENARI TESTERE DİŞLİ YAPRAK = VARAK-I MİNŞÂRÎ = FEUILLE SERRÉE
- KENARI YAYIK GİRİNTİLİ OLAN YAPRAK = VARAK-I CÜYÛBÎ = FEUILLE ÉCHANCRÉE
- KENARINDAN-KIYISINDAN (UĞRAŞMAK, BULAŞMAK, DEĞİNMEK)
- KENARIYA değil KENARA
- KENARIYA değil KENARA
- KENÇ ile/||/<> KENCE
( Genç. İLE/||/<> En küçük/son çocuk, "tekne kazıntısı". )
- KENDİ ...:
ZAVİYEM(/DEN BAKINCA) değil/yerine/= AÇIM(/DAN BAKINCA)
- KENDİ BAŞINA DİL ile İNSAN DİLİ
- KENDİ BAŞINA OLAN ile KENDİNE YETEN
- KENDİ BAŞINA ile/ve/değil TEK BAŞINA
- KENDİ DIŞINDAKİ DÜNYAYI: BİLMEYEN >< BİLEN ile İÇ DÜNYASINI: BİLMEYEN >< BİLEN
( Câhil. >< Âlim. İLE Gâfil. >< Ârif. )
- KENDİ DÜNYANDA YAŞAMAK ile/ve/değil/yerine KENDİ DÜNYANI YAŞAMAK
( Sizi tutsak etmiş olan, kendi hakkınızda beslediğiniz fikirdir. )
( Sizi içeri kilitlemiş olan kapı aynı zamanda sizi dışarı bırakacak olan kapıdır. )
( The idea you have of yourself that keeps you in bondage.
The door that locks you in, is also the door that lets you out. )
( Bazıları. [Çoğunlukta olsa da herkes değil.] İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Herkes. )
( [not] TO LIVE THE PERSONAL LIFE vs./and/but TO LIVE IN THE PERSONAL LIFE
TO LIVE IN THE PERSONAL LIFE instead of TO LIVE THE PERSONAL LIFE )
- KENDİ DÜNYASINDA OLAN ile/ve/değil KENDİ DÜNYASI OLAN
- KENDİ DÜNYASINDA OLMAK/OLAN ile/ve "KENDİNİ BEĞENMİŞ"LİK
( Olgun kişi, kendini beğenmiş değildir ve işlerinde âdil ve tutarlıdır. )
( NAHVET[Ar.]: Kibir, gurur, böbürlenme. Kendini beğenme. )
- KENDİ FİYATINI VERMEK ile KANDIRMAK/"KAZIKLAMAK"
- KENDİ GİBİ OLMAYANDAN UZAKLAŞMA ile/ve KENDİ GİBİ OLMAYANI DIŞLAMA
- KENDİ HAKKIN ile/ve/değil/yerine/||/<> KİŞİ(İNSAN) HAKLARI
- KENDİ İÇİN KILMA ile/değil/yerine BELİRLEME
- KENDİ İÇİNDE BİRLİK ile DIŞ DÜNYA İÇİN AYRIŞMA (VE YÖNETİMİ)
( Kendinizi olduğunuz gibi görün, dünyayı da olduğu gibi göreceksiniz. )
( Ben gövdeyim fikrini yok edin, o zaman iç ve dış bir olacak. )
( Birlik özgürleştirir, özgürlük birleştirir. )
( Kendini şimdi ve burada ve bir olarak bilmek yeter. )
( Yaşamınızdaki en önemli şeye -kendinize- bölünmez dikkatinizi verin. )
( Kendinizden doğrudan haberdar olmadığınızdan, sadece ikinci elden, olağan söylentilere dayanan fikirleriniz vardır. )
( Sizin dünyanın içinde değil, dünyanın sizin içinizde olduğunu idrak etmekle işe başlayın. )
( Bir kez kendi içinizde bütünleşirseniz dıştaki bilgi size kendiliğinden akar. )
( Değeri olan hiçbir şey size dıştan gelmez; konuyla ilgili olan ve belirgin edici olan ancak sizin kendi duygu ve anlayışınızdır. )
( Aradığınız, içinizdedir. )
( Her zaman içinize dalın, derinleşin, içinizi arayın. )
( Ancak dünyadan kurtulmuş olduğunuz zaman dünyada mutlu olabilirsiniz. )
( Kendinize dikkatle ve devamlı bakın - bu yeter. )
( Sizinle olana ulaşmaya gereksiniminiz yoktur. )
( Unity liberates. Freedom unites. )
( See yourself as you are and you will see the world as it is.
Destroy the wall that separates, the "I-am-the-body" idea and the inner and the outer will become one.
Enough to know oneself as one is, here and now.
Give your undivided attention to the most important in your life. Yourself!
Begin by realising that the world is in you, not you in the world.
Having no direct knowledge of yourself, you have mere ideas; all mediocre, second-hand, by hearsay.
Once you are inwardly integrated, outer knowledge comes to you spontaneously.
Nothing of value can come to you from outside; it is only your own feeling and understanding that are relevant and revealing.
Go ever deeper into yourself, seek within
You can be happy in the world only when you are free of it.
Look at yourself steadily - it is enough.
You need not reach out for what is already vs. you. )
( INTEGRITY IN THE SELF vs. SEPERATION TO OUT WORLD [AND MANAGEMENT] )
- KENDİ İÇİNDE BİRLİK ile DIŞ DÜNYA İÇİN AYRIŞMA (VE YÖNETİMİ)
- KENDİ İŞLERİNE KAPTIRIP GİTMEK değil KENDİ İŞLERİNE KAPILIP GİTMEK
- KENDİ KENDİNE DÜŞÜNMEK ile KENDİ ÜZERİNE DÜŞÜNMEK
( Düşünceleri denetleme/dayanakça gereksinimi duymadan. İLE Düzenli, uyumlu ve bütünlüklü. )
( Bırak çeşitli düşünce/duygu kuşları başının üzerinden uçsunlar. Sen ancak başının üzerinde yuva yapmamalarını sağla!/[sağlayabilirsin!] )
- KENDİ KENDİNE GELİN-GÜVEY OLMAK ile KENDİN ÇALIP, KENDİN OYNAMAK
- KENDİ KENDİNE KONUŞMAK ile/değil "SESLİ DÜŞÜNMEK"
( Denetleyemeden. İLE/DEĞİL Farkındalıkla. )
( ... İLE/DEĞİL Kişi bazen farkında olmadan da düşündüklerini seslendirebilir. )
( Durumu iyice tartın ve düşünmekten sakın kaçınmayın. )
- KENDİ KENDİNE KONUŞMAK ile SAYIKLAMAK
( Zihinsel bozukluklarda. İLE Uykuda ya da hastalıkta. )
- Kendi kendine SUS!!!
- KENDİ KENDİNE/KENDİNİ değil KENDİNİ
- KENDİ KENDİNE ile/ve/değil KENDİ YAPISI GEREĞİ
- KENDİ KENDİNE ile/ve KENDİNDEN KENDİNE
- KENDİ KENDİNİ (.../BİLMEK) değil KENDİNİ (.../BİLMEK)
- KENDİ KENDİNİ değil KENDİ KENDİNE
- KENDİ KENDİNLE değil KENDİNLE
- KENDİ KİŞİSEL ...SI değil KENDİ DÜŞÜNCESİ/KARARI/EŞYASI VB. ya da KİŞİSEL DÜŞÜNCESİ/KARARI/EŞYASI VB.
- KENDİ YAPISI ile ÖZNİTELİK
- KENDİ YAZAN ile YAZDIRAN
- KENDİ/LİK ile/ve/= BÜTÜN/LÜK
- KENDİ/LİK ile/ve/sonra/> ÖTEKİ
( THE SELF/NESS vs./and/then OTHER )
- KENDİ/MİZ ile/ve/değil/||/<>/< "KEDİ"/MİZ
( Zihnimiz, anlam ve değer dünyamız. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/< Sorumlu olduğumuz ve bakımını sürdürmek zorunda olduğumuz sevgili gövdemiz(/"çocuğumuz"/"kedimiz"). )
( Biz, gövdemiz ya da gövdemizdekiler(örgenlerimiz) değiliz. Birlikte fakat ayrı ayrı düşünmek durumundayız. Kendimizi, gövdemize indirgememek ve özdeşleştirmemek durumundayız. )
( )
( Kendimizi ve "kedimizi(gövdemizi)" geliştirmek üzere 11 yaşam önerisi...
1- Ne yaparsak yapalım, hiçbir işimizde acele etmemeyi, her yaptığımıza, söylediğimize ve yiyip içtiğimize yüksek özen göstererek...
(Yediğimizi içerek; içtiğimizi yiyerek(çiğneyerek)!]
2- "Kâr" ile yarar arasındaki farkı sürekli anımsayarak kârın değil yararın önemli/öncelikli olduğunu anlayarak ve anımsayarak, yaptığımızın "kâr", yapmadığımızın yarar olduğu üzerinden düşünerek ve yaşayarak...
(Yaşamın, "zihin <> dil <> bellek" üçgeninde yapılandığını ve yaşayabileceğimizi bilerek ve sürekli anımsayarak.)
(Bir alan hakkında çoğu şeyi, çoğu şey hakkında da bir şeyi bilmeye çaba göstererek.)
3- Kendimiz başta olmak üzere adâlet ve rızâ üzerine kurulu bir yaşam kurmayı daha çok önemseyerek olmazsa olmazların ve karıştırılmaması gerekenleri sürekli anımsayarak...
[Olmazsa olmazlar:
(Kullanılagelenler)
1- Sağlık ve özgürlük
2- Zaman ve enerji
3- Bilgi ve farkındalık
(Uygulanagelenler)
1- Doğa ve doğallık
2- Uyum ve bütünlük
3- Gelişim ve değişim
Karıştırılmaması Gerekenler:
1- Genel ile Özel
2- Birincil Olanlar ile İkincil Olanlar
3- Araç ile Amaç
4- Süreç ile Sonuç
5- Kuram ve Uygulama
6- Korku ve Kaygı
4- Hareketten(spordan), felsefi anlayış, bilimsel tutum ve sanatsal duyarlılıktan uzak düşmeden, her düşündüğü, söylediği ve yaptığında yöntemin(usûl) ve üslûbun, içerikten/esastan önce olduğunu sürekli anımsayarak ölçü ve orandan olabildiğince yararlanarak...
(Zihnimizi, davranışlarımızı ve yaşamımızı, "alış-veriş" değil veriş-alış üzerine kurmayı yeğleyerek.)
5- Kendimizin gövde (ya da herhangi bir organımız) olmadığını, gövde ve zihnin birlikte fakat ayrı ve bütün olduğunu öncelikle anlayarak ve sürekli anımsayarak.
(Kendimizi tanımanın ve gerçekleştirmenin altı alanında,
[ Soluk | Beslenme | Psikoloji | Fizyoloji | Eşeysellik | İletişim ]
daha etkin ve yetkin bilgi sahibi olarak kendimizi ve yaşamı yönetmemizle!...)
(Nesnelere, kişilere[özellikle çocuğuna] ve kendimize tapmadan yaşamanın önemiyle birlikte alaycılıktan uzak durarak...)
6- Geçmişin olumsuzu olan "Keşke ..."lere ve geleceğin olumsuzu olan "Ya ..."lara zihnimizde ve yaşamımızda yer vermeyip zamanın değil ân'ın farkındalığıyla yaşamak üzere zihnini ve yaşamını tekrar düzenleyerek...
(Kaygı değil [koşulsuz] saygı ve sevgi üzerine yaşamayı öğrenerek ve yeğleyerek...)
7- Yaşamı, "ya, ya da" "mantığı" ile [0 - I] olarak değil "hem, hem de; ne, ne de" "mantığı" ile geleceğe don biçmeden, her şeyin başlangıcında %50-50'de durduğumuzu ve 1 ile 99 arasında yaşayabileceğimizi ve ifade edebileceğimizi yeğleyerek...
(Yaşamımızdaki azaltacaklarımız, bırakacaklarımız ve çoğaltacaklarımız üzerine daha çok düşünerek ve uygulayarak...)
(Küçük hesaplara değil ayrıntılara öncelik vererek...)
8- En başta ve özel olarak kendimizi, daha sonra da anne-babamızı, başkalarını ve geçmişimizde olan bitenleri affetmeyi yeğleyerek...
("Başımıza gelenleri" değil onlara nasıl tepki vereceğimizi yeterince düşünerek, öncelik vererek [olumsuzluk muhasebesi ve önceliği yapmadan] ve özen göstererek...)
(Sorunun değil çözümün parçası olmayı yeğleyerek...)
9- İşleri ve sorumlulukları, ona(şuna/buna) bırakarak/yıkarak değil kendimiz üstlenerek!...
(Bir yakınımız, dostumuz ve komşularımızla el birliği, dayanışma içinde olarak imece yöntemiyle düşünerek ve daha çok çalışarak...)
10- Karbon ayak izimizin azal(tıl)acağı, çevrenin ve doğanın dengelerine katkıları ve artıları yüksek olan,
uygarlığın ve teknolojinin en yalın göstergesi/aracı olan bisikleti, bireysel işlerimizde ve toplumsal alanlarımızda daha fazla kullanarak!...
11- Çeşitli olay/olgu, durum ve koşullarda,
genelleyici, indirgeyici, özdeşleştirici düşünemeyeceğimiz ve
köktenci, toptancı, sonuç odaklı,
keyfî "çözüm" ve yaklaşımlarda olamayacağımızı anımsayarak... )
- KENDİ/NDE ile/ve İÇİ/NDE
( İç gerçeğinizin çabası süresiz olarak sizinledir. )
( İçe yönelin ve öteye geçin. )
( İçsel serüveni bir yaşam biçimi olarak kabul etmedikçe, sizin için keşif olanaklı değildir. )
( Kurtuluş için gereksiniminiz olan, hemen ulaşacağınız yerdedir. )
( SELF/ONSELF vs./and INSELF
The grace of your inner reality is timelessly vs. you.
Go within, go beyond.
Unless you accept inner adventure as a way of life, discovery will not come to you.
What you need for salvation is already within your reach. )
- KENDİ ile/ve "KENDİNİN" YANISIRA KENDİ
- KENDİ ile/ve/||/<>/> KENDİNE
- KENDİ ile/ve/ne yazık ki KENDİNE YABANCI/UZAK OLAN KENDİ
( THE SELF vs./and THE SELF WHICH THE SELF STRANGE/FARAWAY )
- KENDİBESLENEN = ÖZBESLENEN
- KENDİLERİ YANARLAR ve BİZİ DE AYDINLATIRLAR
- KENDİLİĞİN BÖLÜNMESİ(ŞİZOFRENİ) ile ÇOKLU KİŞİLİK BOZUKLUĞU
( Gerçeklerle olan ilişkilerin büyük ölçüde azalması, düşünce, duygu ve davranış alanlarında önemli bozulmaların ortaya çıkması vb. belirtiler gösteren bir akıl hastalığı. İLE ... )
( el-İNKİSÂM el-NEFSÎ ile ... )
( SCHIZOPHRENIE avec ... )
- Kendiliğinden DİNLE!!!
- Kendiliğinden SUS!!!
- KENDİLİĞİNDEN/LİK ile/ve/||/<> ALIR/LIK
( SPONTENEITÄT mit/und/||/<> RECEPTIVITÄT )
- KENDİLİĞİNDEN/LİK ile İSTER-İSTEMEZ
( ... ile ÇARNAÇAR )
- KENDİLİĞİNDEN ile OLDUĞU GİBİ
( Herşeyi olduğu gibi görebildiğinizde, kendinizi de olduğunuz gibi göreceksiniz. )
( SPONTANEOUSLY vs. AS IT IS )
- KENDİLİĞİNDENLİK ile DOĞAÇLAMA
- KENDİLİĞİNDENLİK ile KADER
( KENDİLİĞİNDEN/LİK: Özün, özgür etkinliği. )
( Bir kez, her şeyin kendi kendine olduğunu idrak ettiğiniz zaman [buna ister kader, ister Tanrı ya da rastlantı deyin] işte o zaman sadece bir tanık olarak kalırsınız. )
( O uğraşarak gerçekleştirilemez, kendi gerçek doğanızı idrak ettiğinizde o kendiliğinden olur. )
( Hayatı, geldiği gibi kabul edin. )
( Accept life as it comes. )
( SPONTANEOUSLI/NESS vs. DESTINY
SPONTANEOUSLINESS: Free activity of the essence.
Once you realise that all happens by itself, [call it destiny, or the will of God or mere accident], you remain as witness only, understanding and enjoying, but not perturbed.
It cannot be done, it happens when you realise your true nature. )
- KENDİLİĞİNDENLİK ve ÖKE/DEHÂ
( SPONTANEOUSLINESS, SPONTANEITY and GENIUS )
( SPONTANÉ et ... )
( ZIFA ve TIANCAI )
- KENDİLİĞİNDENLİK ile/ve/||/<>/= RASTGELELİK
( 1983 - Anton Zeilinger[20 Mayıs 1945] )
- KENDİLİĞİNDENLİK ile/ve/||/<> SUYUN KALDIRMA GÜCÜ
- KENDİLİĞİNDENLİK = TAVİYET = SPONTANEITY[İng.] = SPONTANÉITÉ[Fr.] = SPONTANEITÄT[Alm.] = SPONTANEUS[Lat.] = ESPONTANEIDAD[İsp.] = TZU-JAN[Çince]
- KENDİLİĞİNDENLİK ile/ve/||/<> YARATICILIK ile/ve/||/<> ÜRETİCİLİK ile/ve/||/<> KENDİNİ ÜRETİM(POLİTERASYON)
- KENDİLİK ÇEKİRDEĞİ ile/ve/||/<> OTİZM
( WINNICOTT > STERN > MAHLER )
- KENDİLİK EDİMLERİ ile/ve/||/<> BAŞKALARININ TEPKİLERİNE ÖZGÜ BEKLENTİLER ile/ve/||/<> BAŞKALARININ EDİMLERİ ile/ve/||/<> KENDİLİĞİN, KENDİLİĞE KARŞI EDİMLERİ(İÇE YANSITMA)
- KENDİLİK EVRELERİ'NDE:
0-2 ve/||/<>/> 2-6 ve/||/<>/> 7-15 ve/||/<>/> 15-30 AY
( Ortaya çıkmakta olan kendilik. VE/||/<>/> Çekirdek kendilik. VE/||/<>/> Öznelerarası kendilik. VE/||/<>/> Sözel kendilik. )
- KENDİLİK:
KAYITLARIMIZDA ile/ve/||/<>/< BELLEĞİMİZDE
- KENDİLİK'TE:
MİNİMAL ile ÖYKÜSEL ile HEM MİNİMAL, HEM DE ÖYKÜSEL
( Deneyimlerin, "anlık" ve "aracısız" öznesi olan kendilik. İLE Zamana yayılmış, geçmiş ve geleceğe sahip kendilik. İLE ... )
- KENDİLİK ile/ve/||/<> BİRİCİKLİK
- KENDİLİK ile/ve/||/<> DENEYİM ile/ve/||/<> DENEYİMLEYEN
- KENDİLİK ile/ve/||/<>/> KENDİLİK EVRELERİ
- KENDİLİK ile/ve/||/<> KENDİLİK NESNESİ
- KENDİLİK ile/ve/||/<> KENDİLİK TASARIMLARI
- KENDİLİK ile/ve KENDİNİ SÜRDÜRME
( "SELF-NESS" vs./and TO KEEP ON SELF )
- KENDİLİK ile/ve/||/<>/> KİMLİK ile/ve/||/<>/> KİŞİLİK
( Mizaç, karakter, deneyim ve sınırsız algıdaki çeşitliliğin birlikteliğinin yansıması. [benlik kimliği] İLE/VE/||/<>/> Düzenin ve/ya da çevrenin etkisi/katkısı ile oluşturulmuş olan. İLE/VE/||/<>/> Kişinin, takip ederek ve farkındalıkla oluşturduğu. )
( Kişi, davranışları ve kişiliğinin doğru kalması için zor ya da keyifsiz görevlerden kaçmamalıdır. Ayrıca elde ettiklerinin, hırsını öldürmemesine de özen göstermelidir. )
( Nasıl, bir gövde, ışığın yolunu kestiğinde gölge görünürse, öylece, saf "öz [kendini] farkındalık" durumu da "ben-bedenim" düşüncesiyle engellendiği zaman "kişi" ortaya çıkar. )
( Sizdeki kişi ile birlikte kalın ve size neler olduğunu gözlemleyin. )
( Bilinenin bileni'ni, yani gerçek kimliğinizi bulun. )
( Kişilik, dilde yansır. )
( SABIR GEREK EVVELÂ,
SONRA TAHAMMÜL,
SONRA TENEZZÜL,
SONRA İLİM, İRFAN GEREK,
SONRA AŞK, ŞEVK GEREK,
SONRA YOKLUK,
EN SONUNDA KİŞİLİK! [OLUŞUR] )
( Personality reflects on language. )
( Exactly as a shadow appears when light is intercepted by the body, so does the person arise when pure self-awareness is obstructed by the 'I-am-the-body' idea.
Stay with the person and watch what happens to you.
Find out who you are, the knower of the known. )
( SELF/NESS vs./and/< IDENTITY vs./and/< PERSONALITY )
- KENDİLİK ile/ve/değil/yerine/||/<> TARİHSELLİK
- KENDİMİ AŞMAM GEREK DÜŞÜNCESİ
ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/<
HİZMETİNİ ARTIRMAK VE SÜRDÜRMEK
- KENDİMİ DÜŞÜNMEM GEREKİYOR değil DÜŞÜNMEYE, KENDİMDEN BAŞLAMAM GEREKİYOR
- KENDİMİ/Zİ TATMİN ETMEK/EDEMEMEK değil KENDİMİ/Zİ TATMİN ETMEK/EDEMEMEK
- KENDİMİZİ:
"YÜCELTMEK" değil/yerine DÜZELTMEK
- KENDİMİZİ:
DEV AYNASINDA GÖRMEK ile/değil/yerine/>< DEVÂ AYNASINDA GÖRMEK
- KENDİMİZİ/ZİHNİMİZİ:
(")UYUŞTURMAK(") ile/değil/yerine/>< MEŞGUL ETMEK
- KENDİMLE OYNUYORUM değil KENDİ KENDİME OYNUYORUM
- KENDİN TANIMAK
- Kendin için DİNLE!!!
- Kendin için KONUŞ!!!
- Kendin için SUS!!!
- KENDİN OLABİLMEK ve/||/<>/> KENDİN KALABİLMEK
- Kendinde DİNLE!!!
- KENDİNDE DÜŞÜNCE ile/ve KENDİ İÇİN DÜŞÜNCE ile/ve KENDİNDE KENDİ İÇİN DÜŞÜNCE
- KENDİNDE KALMAK ile/ve KENDİNİ SÜRDÜRMEK
- KENDİNDE ŞEY = BİZATİHİ ŞEY = THING IN ITSELF[İng.] = CHOSE EN SOI[Fr.] = DING AN SICH[Alm.]
- KENDİNDE ŞEY ile/ve/||/<> KENDİ BAŞINA ŞEY
( bkz. KANT )
( DING AN SICH mit/und/||/<> ... )
- KENDİNDE ŞEY ile/ve KENDİ İÇİN ŞEY
( NEFS'ÜL EMR ile/ve ... )
( DING AN SICH ile/ve FUR SICH )
( RES cum/et REBUS )
- KENDİNDE VARLIK ile KENDİ İÇİN VARLIK ile KENDİNDE VE KENDİ İÇİN VARLIK
( EXISTENCE IN SELF vs. EXISTENCE FOR SELF vs. EXISTENCE IN SELF AND FOR SELF )
- KENDİNDE, KENDİNİ BİLMEK ile/ve KENDİNE, HESABINI VERMEK
( Aşk. İLE/VE Tefekkür. )
( Kişi, ne yaparsa kendi yapar, kendine yapar. )
( Eden kendine eder; yapan bulur ve çeker. Sürekli anımsa! Kazanmak, koca bir yaşam ister. Kaybetmeye ise anlık gaflet yeter. )
( TO KNOW THE SELF IN THE SELF vs./and TO ACCOUNT FOR THE SELF )
- KENDİNDE:
"TANRI'YI BULMAK" değil TANRISALLIĞI BULMAK
- KENDİNDE/LİK ile/ve/||/<> KALICI/LIK
- KENDİNDE/LİK ile/ve/||/<> KENDİLİĞİNDEN/LİK
- KENDİNDE/SENDE VARSA ile/ve KENDİNDE/SENDE YOKSA
( Herkeste (de) vardır. İLE/VE Hiçkimsede yoktur. )
- KENDİNDE = BİZATİHİ = IN-ITSELF[İng.] = EN SOI[Fr.] = AN SICH[Alm.] = IN SE[Lat.] = KATH'HAUTO[Yun.]
- KENDİNDE ile GİYDİRİLMİŞ
( ON SELF vs. TO DRESS )
- KENDİNDE ile/ve/||/<> İÇİNDE
- KENDİNDE ile/ve/>/değil KENDİNDEN
- Kendinden DİNLE!!!
- KENDİNDEN EMİN OLDUĞUN İÇİN İSTEMEK değil/yerine ALLAH'TAN EMİN OLARAK İSTEMEK
- KENDİNDEN EMİN OLMAK ile/ve/değil KAYNAĞINDAN EMİN OLMAK
- KENDİNDEN KAÇMAK ile/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ KOVALAMAK/TANIMAK
- KENDİNDEN ile/ve/değil/||/<>/< KENDİLİĞİNDEN
- KENDİNE "HAK GÖRMEK" ile/>< ÖTEKİNE "ÇOK GÖRMEK"
- KENDİNE BİRİNİ BULMA ARAYIŞI/ÇABASI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ BULMA ARAYIŞI/ÇABASI
- Kendine DİNLE!!!
- KENDİNE DÖNÜŞTÜRMEK ile/değil/yerine KENDİNİ DÖNÜŞTÜRMEK
- KENDİNE GÖRE KISMET ile/ve AYRI KISMET
- KENDİNE GÖRE ile ÖZGÜN
- KENDİNE İYİ BAK! yerine KENDİNE İYİ BAKMAYA DEVAM ET![CHAT'TE:
K İ B D E]
- KENDİNE KARŞIN KENDİ ile KENDİ AMA YİNE DE KENDİ
- KENDİNE MAL ETME/TEMELLÜK[Ar.] ile/ve/||/<>/< BENZEŞME
( Özdeşlik. İLE/VE/||/<>/< Farklılık. )
( Akılsallık. İLE/VE/||/<>/< Mimesis. )
- KENDİNE ODAKLANMAK ile/ve/<> HAKK'A YÖNELMEK
- KENDİNE ÖZEL değil KENDİNE ÖZGÜ
- KENDİNE ÖZGÜN değil KENDİNE ÖZGÜ ya da ÖZGÜN
- KENDİNE SAKLAMAK / KENDİNDE SAKLI TUTMAK ile/ve/değil/yerine İÇİNDE TUTMAK
- KENDİNE SÖYLEYEBİLDİĞİN ile/ve KENDİNE (BİLE) SÖYLEYEMEDİĞİN
( ABLE TO SAY TO YOURSELF vs./and (EVEN) NOT ABLE TO SAY TO YOURSELF )
- KENDİNE YAPILAN ile EŞİNE/ÇOCUĞUNA YAPILAN
( Affedebilirsin. İLE [pek/kolay kolay] Affetmezsin. )
- KENDİNE YET(E)MEMEK ile/ve/değil/yerine KABUĞUNA SIĞ(A)MAMAK
- KENDİNE YONTMAK değil/yerine KENDİNİ YONTMAK
- KENDİNİ ... OLARAK:
TANIŞTIRMIŞ değil TANITMIŞ
- KENDİNİ "GERÇEKLEŞTİRMEK" ile/ve/|| KENDİNİ "AŞMAK"
( Gereksinimler sıradüzenini(piramidini) yukarı doğru yapılandırmak. İLE/VE/|| Gereksinimler sıradüzenini(piramidini) aşağı doğru kökleştirebilmek. )
( TAHKİK el-ZÂT ile/ve/|| ... )
- KENDİNİ "KASMAK" ile/değil KENDİNİ KISMAK
- KENDİNİ "KÜÇÜMSEME" ile/ve/=/||/<>/< ÖVÜNME
- KENDİNİ "TANIMLAMAK" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ TANIMAK
( Yapmamız gereken tek şey, kendimizi [sınırlayıp ayırarak] tanımlama eğiliminden kurtulmaktır.[Tüm "tanımlar", yalnızca gövdemize ve onun görünümlerine özgüdür.] )
( All we need is to get rid of the tendency to define ourselves. [All definitions apply to our body only and to its expressions.] )
( [not] EXPRESS THE SELF vs./and/but/||/<>/< RECOGNIZE THE SELF
RECOGNIZE THE SELF instead of EXPRESS THE SELF )
- KENDİNİ "UNUTMAK" ile/ve "KENDİNİ VERMEK"
( Duyarlılığı artırır. İLE/VE Yaratıcılığı artırır. )
- KENDİNİ "UYUTMAK" ile/ve/<> KENDİNİ UNUTMAK
- KENDİNİ TANI!
- KENDİNİ TANIMAK/BİLMEK!
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve KENDİNİ TANIMAK
( Kendinizi bilmek için kendiniz olun. )
( Kendinizi aşmak için kendinizi bilmek durumundasınız. )
( Kendini-idrak, elde edilebilecek bir şey olmaktan çok, anlaşılacak bir haldir. )
( Kendinizi bilin, öteki her şey onunla birlikte gelir. )
( Kendimi bilmekle aslında tam olarak neyi bilmiş olurum? Olmadıklarınızın hepsini. )
( Kendinizi düzeltmeye gereksiniminiz yoktur - sadece kendi hakkınızdaki fikirlerinizi düzeltin. )
( Ne olduğunuzu bilmek için önce ne olmadığınızı araştırmak ve bilmek durumundasınız. )
( İşe kendinizden ve kendinizle başlamak zorundasınız - bu değişmez yasadır. )
( TO KNOW THE SELF vs./and TO RECOGNIZE THE SELF )
- KENDİNİ TANIMA ile/ve/<> KENDİNİ TAMAMLAMA
( Kişiyi/insanı tanımıyorsak/bilmiyorsak, hiçbir şey(i) bilmiyoruz/tanımıyoruz demektir. )
( RECOGNIZE THE SELF vs./and/<> SELF REALIZATION )
( GNOTHI SEAUTONU [Türkçe seslendirilişi: GNOTHI S' AFTON] )
- KENDİNİ TANIMAK ile/ve/<> KENTİNİ TANIMAK
( Bulunulan/yaşanılan alanı/coğrafyayı/kültürü tanıyarak (da) kendini tanıyabilirsin! )
- KENDİNİ TANIMAK ile/ve/<> KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK
( Kendiyi, kişi kuş kurar. )
(
GEREKSİNİMLER SIRADÜZENİ
Maslow'un Piramidi'nde en üst noktada (5. basamak) "Kendini Gerçekleştirme" vardır.Dördüncü basamak, "Değer, başarı, kendine saygı"dır.
Üçüncü basamak, "Ait olma ve sevgi"dir.
İkinci basamak, "Emniyet, güven, düzen ve değişmezlik"tir.
Birinci (en alt) basamak, "Açlık, susuzluk ve eşeyselliğin fizyolojik doyumu"dur.
Bir alt basamaktaki gereksinim karşılanmadan, kişinin bir üstteki değere gereksinim duyması ve gerçekleştirmesi olanaklı değildir. Bazıları varmış gibi görünse de gerektiği şekilde ve tam değildir.
Maslow, kendini gerçekleştirmiş ve kendini tanıyan kişilerde 16 ortak özellik gözlemlemiştir. Bunlar:
1- Gerçeğin bilinebilecek yönlerini, doğru olarak algılar.
2- Bilenemeyecek olanların bilinemeyeceğini, doğru olarak algılar.
3- Gerçeği olduğu gibi kabul eder.
4- Kendisini olduğu gibi kabul eder.
5- Başkalarını olduğu gibi kabul eder.
6- Yaşamın getirdiği olayları tam anlamıyla yaşayarak tadını çıkarma eğilimindedir.
7- Kendiliğinden hareket eder.
8- Yaratıcı bir biçimde davranabilir.
9- Kendine ve yaşama gülebilir.
10- İnsanlığa değer verir ve onun sorunlarını ciddiye alır.
11- Son derece yakın ve derin birkaç dostu vardır.
12- Yaşamı bir çocuğun gözü ve kalbiyle görüp yaşayabilir.
13- Gerektiğinde çok çalışır ve sorumluluğunun farkındadır.
14- Dürüsttür.
15- Çevresinin farkındadır, sürekli çevresini araştırır ve yeni şeyler dener.
16- Savunucu değildir!
)
( TO RECOGNIZE THE SELF vs./and/<> TO REALIZE THE SELF )
- KENDİNİ ANIMSAMAK ile/ve/<> KENDİNİ BİLMEK
( Kendini-anımsayış, zihindedir. Kendini-bilme ise zihnin ötesindedir. )
( Selfremembrance is in the mind, self-realisation is beyond the mind. )
( REMIND THE SELF vs./and/<> TO KNOW THE SELF )
- KENDİNİ ANIMSAMAK ile KENDİNİ BİLMEK
( Kendini-anımsayış zihindedir. Kendini-bilme ise zihnin ötesindedir. )
- KENDİNİ ANLATMAK ile/ve/değil/yerine (DİNLEYENE/ANLAMAK İSTEYENE) YARDIMCI OLMAK
( [not] TO EXPRESS THE SELF vs./and/but TO HELP [WHO REQUEST TO UNDERSTAND/LISTEN]
TO HELP [WHO REQUEST TO UNDERSTAND/LISTEN] instead of TO EXPRESS THE SELF )
- KENDİNİ ARAMAK ile/ve/<> KALICILIĞINI YAKALAMAK
- KENDİNİ AŞMAK ile/ve KENDİNDEN UZAKLAŞABİLMEK
( Eyleyerek/yaparak, bilerek. İLE/VE Bütünlükle ve unutabilme becerisiyle. )
- KENDİNİ AVUTMAK ile KENDİNİ KANDIRMAK
- KENDİNİ AZIMSAMAK değil/yerine/>< KENDİNİ ANIMSAMAK
- KENDİNİ BEĞENME ile KENDİNE YETERLİK
( EGOISM/EGOIST vs. NARSISISM/NARSISIST )
- KENDİNİ BEĞENMİŞ/LİK ile/ve/<>/değil "BURNU HAVADA/LIK"
( "Kaşları çok" dedikçe,
"Kirpiği ok" dedikçe,
Pek mi burnun büyüdü,
"Senin gibisi yok!" dedikçe? )
- KENDİNİ BİL(EBİL)MEK:
ALIRKEN ile/ve/değil VERİRKEN
( Kendini bilemezsin. İLE/VE/DEĞİL Kendini bulursun. )
- KENDİNİ BİLME BİLGİSİ ile/ve/değil/yerine HAKİKAT BİLGİSİ
( [not] KNOWING THE SELF vs./and/but WISDOM/KNOWLEDGE OF THE TRUTH
WISDOM/KNOWLEDGE OF THE TRUTH instead of KNOWING THE SELF )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve/değil/||/<> KENDİNİ TANIMAK
( Kendimizi bilmek için kendimiz olmalıyız. )
( Kendimizi aşmak için kendimizi bilmek durumundayız. )
( Kendini-idrak, elde edilebilecek bir şey olmaktan çok, anlaşılacak bir durumdur. )
( Kendimizi bilirsek, öteki her şey onunla birlikte gelir. )
( Kendimizi bilmeyi engelleyen, yalnızca zihindir. )
( Kendini bilişteki amaç, ne olmadığımız hakkındaki tam bilgidir. )
( Kendimizi iyice/yeterince bilmezken, başkasını nasıl bilebiliriz? )
( Kendimi bilmek ile tam olarak, neyi bilmiş olurum? Olmadıklarımızın hepsini. )
( Kendimizi bilmeyi öğrenelim, harikalar keşfederiz. )
( Kendimizi ne kadar daha çok bilirsek, o kadar daha az korkarız. )
( Kendimizi düzeltmeye gereksiniminiz yoktur - sadece kendi hakkımızdaki "düşüncelerimizi" düzeltelim. )
( Ne olduğumuzu bilmek için önce, ne olmadığımızı araştırmak ve bilmek durumundayız. )
( İşe, kendimizden ve kendimizle başlamak zorundayız - bu, değişmez yasadır. )
( Kendimizi, hiç durmaksızın gözlemleyelim, böylece, bilinç-dışı, bizim tarafımızdan, herhangi bir çaba harcanmaksızın, kendiliğinden, bilincimize akacaktır. )
( Kişinin, kendini yeterince tanımaması, çevresindekilerle çatışmasına neden olur. )
( Mutlak gerçek, mutlak sevgi, bencil olmamak, kendini-idrak için tartışılmaz etmenlerdir. )
( Sakin bir zihin, doğru bir idrak için şarttır, ki bu da kendini-biliş için gereklidir. )
( Ancak, kendini-biliş, yardımcı olabilir. )
( SEN, SENİ BİL, SEN SENİ
SORARLAR, SENDEN SENİ
ARARLAR, SENDE SENİ
BULMAZLARSA, SENDE SENİ
PATLATIRLAR ENSENİ ENSENİ )
( To know yourself, be yourself.
To go beyond yourself, you must know yourself.
Self-realisation is not an acquisition. It is more of the nature of understanding.
It is only your mind that prevents self-knowledge.
By self-knowledge means, full knowledge of what you are not.
Unless you know yourself well, how can you know another?
By knowing myself what exactly do I come to know? All that you are not.
Learn to know yourself and you will discover wonders.
The more you know yourself the less you are afraid.
Watch yourself ceaselessly and the unconscious will flow into the conscious without any special effort on your part.
To know what you are you must first investigate and know what you are not.
You must begin in yourself, with yourself - this is the inexorable law.
Absolute truth, love selflessness are the decisive factors in self-realisation.
A quiet mind is essential for right perception, which again is required for self-realisation.
Only self-knowledge can help you. )
( "Kendini Tanı! Böylece, tanrıların tüm gizemini ve evreni tanıyabileceksin"
"Gnothi seafton! Kai gnou ruzon ola ta mistria ton theon kai tou simpantos"
ΓNΩΘI ΣAYTON KAI ΘEΛEIΣ ΓNΩPIZOYN OΛA TA MYΣTHPIA TΩN ΘEΩN KAI TOY ΣYMΠANTOΣ
DELPH'teki Apollon Tapınağı'nda[Atina - Yunanistan],
Mâbed'den, Dışarı Çıkarken Okunabilen, Kapının Üstünde Yazan Yazı
[Ancak, doğayı, fizik ve kimyayı, matematiği tanırsan/anlarsan, evreni, tüm gizemleri ve kendini tanıyabilirsin.] )
( ΓNΩΘI ΣAYTON KAI ΘEΛEIΣ ΓNΩPIZOYN OΛA TA MYΣTHPIA TΩN ΘEΩN KAI TOY ΣYMΠANTOΣ
Gnothi seafton! Kai gnou ruzon ola ta mistria ton theon kai tou simpantos )
( ... cum/et/||/<> NOSCE TE IPSUM )
( [not] TO KNOW YOURSELF vs./and/but/||/<> TO RECOGNIZE YOURSELF )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve BAŞKALARINI BİLMEK
( Kendini bilmeyen, eli/başkasını nereden bilsin? )
( El arpa, biz saman
El yahşî, biz yaman )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve DOĞA AYNASINDA KENDİNİ BİLMEK
- KENDİNİ BİLMEK ve/> GÖZYAŞINI SİLMEK
( Kişi, kendini bilmekte/bilmekle doyuma ulaşır. )
- KENDİNİ BİLMEK ve/= KENDİN OLMAK/OLABİLMEK
( Başkası olma! Kendin ol! )
( GNOTHI SEAUTONU & NOSCE TE IPSUM )
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve/||/<> KENDİNDEKİNİ, KENDİNDE BİLMEK
- KENDİNİ BİLMEK ile/ve KENDİNİ, KENDİNDE BİLMEK
( Kaynağı kaynak olarak, görünüşü de görünüş olarak ve kendinizi yalnızca kaynak olarak görmek, kendini bilmektir. )
( Kendini-idrakin ön koşulu içtenliktir. )
( Kendini-idrakin ön koşulu mükemmellik değildir. )
( Erdemler ve güçler kendini-idrakle birlikte gelir, daha önce değil. )
( Kendi hakkınızda sağlam (geçerli) bir soru soramazsınız, çünkü kimin hakkında soru sorduğunuzu bilmiyorsunuz. )
( Kendinizi, olduğunuz halinizle bilin. )
( Kendi hakkınızda pek çok şey biliyorsunuz fakat bilen'i bilmiyorsunuz. )
( Bir şeyi, doğrudan ve sözsüz olarak bilmeden önce, bilen'i bilmeniz gerek. )
( Gövde ve zihin içinde olmadığınızı, fakat her birinin de farkında olduğunuzu bilmek, kendini-biliştir. )
( Ancak kendiniz olmakla kendinizi bilebilirsiniz. )
( Ne olduğunuzu bildiğiniz zaman aynı zamanda bildiğiniz olursunuz. )
( Kendi etkinliğinle, kendini inşâ edip, kendini olumlama. )
( To know the source as source and appearance as appearance, and oneself as the source only is self-realisation.
Earnestness is a precondition to self-realisation.
Earnestness precondition is not perfection.
Virtues and powers come vs. realisation, not before.
You cannot ask a valid question about yourself, because you do not know whom you are asking about.
Know yourself as you are.
You know so many things about yourself, but the knower you do not know.
Before you can know anything directly, non-verbally, you must know the knower.
To know that you are neither in the body nor in the mind, though aware of both, is already self-knowledge.
You can only know your self by being yourself.
When you know what you are, you also are what you know. )
( KNOWING THE SELF vs./and KNOWING THE SELF IN SELF )
- KENDİNİ BİLMEMEK ile/ve/değil DENSİZLİK
( ... İLE/VE/DEĞİL Yakışıksız ve saygısızca davranma. )
- KENDİNİ BİLMEYİŞ/BULMAYIŞ:
> DÜŞMAN BULMAK ve/ya da/yoksa da DÜŞMAN YARATMAK
- Kendini DİNLE!!!
- KENDİNİ EŞELE! ve KENDİNE SAKLA!
- KENDİNİ FEDÂ ETMEK ile/değil FEDÂKÂR OLMAK
- KENDİNİ GELİŞTİRMEK ve KABINI GENİŞLETMEK/DERİNLEŞTİRMEK
( Kendini aşmak isteyenler, "derler" deresinden geçmelidir. )
- KENDİNİ GELİŞTİRMEK ile/ve/<>/> KENDİNİ YETKİNLEŞTİRMEK
( En güçlü zincirin gücü bile, zincirin en zayıf halkası kadardır. )
( MÜTEEHHİB: Kendi kendini yetiştirmiş kişi. Otodidakt. )
( TO DEVELOPE THE SELF vs./and TO PERFECT THE SELF )
- KENDİNİ GELİŞTİRMEK ve/||/<>/> KUŞAĞINI YETİŞTİRMEK
( Bugün. VE/||/<>/> Yarın. )
- KENDİNİ GELİŞTİRMEK ile/ve/<> UNUTMAK
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME GEREKSİNİMİ ile/ve/||/<>/> ONAYLANMA GEREKSİNİMİ
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME:
GEREKSİNİMİ ile/ve/||/<>/> EĞİLİMİ
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME:
GEREKSİNİMİ ile/ve/||/<>/> EĞİLİMİ
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME ile/ve/||/<>/> DİNGİNLİK
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME ile/ve/||/<> KENDİNE YETERLİK
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME ile/ve/> KENDİNİ, BAŞKASINDA GERÇEKLEŞTİRME
( TO REALIZE THE SELF vs./an/> TO REALIZE THE SELF ON SOMEONE )
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK ve/<>/>/< KENDİNİ GENÇLEŞTİRMEK
- KENDİNİ HAKLI ÇIKARAN >< DÜRÜST
( Kendini haklı çıkaran, dürüst değildir. )
- KENDİNİ HERKESTEN "ÜSTÜN GÖRMEK" ile/değil/yerine YALNIZLIĞINI KABUL ETMİŞ OLMAK
- KENDİNİ İSPAT (ETME ÇABASI) ile/değil/yerine KONUYU/DURUMU İSPAT
- KENDİNİ KAÇINMA değil KAÇINMA
- KENDİNİ KORUMA ile/ve/<>/değil VAROLUŞUNU SÜRDÜRME
- KENDİNİ KURTARAN VELİ/VELÂYET ile/ve BAŞKALARINI KURTARAN VELİ/VELÂYET
- KENDİNİ ÖVEN ile/değil/yerine/>< KENDİNİ BİLEN
- KENDİNİ SAKINMAK ve/<> DAYANMAK
- KENDİNİ SAKLAMAK >< KIZMAK
( Kimse, kızdığında, kendini/özünü saklayamaz. )
- KENDİNİ TANI = RECOGNIZE YOURSELF[İng.] = GNOTHI SEAUTONU
- KENDİNİ TANIMA ile/ve/<> KENDİNİ TANIMLAMA
( Kendini tanımlamak üzere ve gereğiyle kendinden bahsediş, kibir değildir. )
( RECOGNIZE THE SELF vs./and/<> SELF DEFINITION )
- KENDİNİ TANIMAK
- KENDİNİ TANIMAK KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK
- KENDİNİ TANIMAK ve/<> HİZMET ETMEK
( Kendini tanımak, başkalarıyla bir olduğunu anlayarak ve anımsayarak onlara hizmet etmeyi gerektirir. )
( RECOGNIZE THE SELF and/<> TO SERVE )
- KENDİNİ TANIMAK ve/||/<>/>/< İÇİNE DÖNMEK
- KENDİNİ TANIMAK ile/ve/> KENDİNİ İNŞÂ ETMEK
( RECOGNIZE THE SELF vs./and/> TO BUILD THE SELF )
- KENDİNİ TANIMAK ile/ve/> KENDİNİ KONUMLANDIRMAK
( Ne gezersin Şam, Buhara
Her ne ararsan Kendinde Ara! )
- KENDİNİ UNUTMAK ile/ve KENDİNİ ADAMAK
( Duyarlılığı artırır. İLE/VE Yaratıcılığı artırır. )
( Kişinin kendi parçalanıp dağılmadıkça, yani muhît olmadıkça, kendinden vazgeçmez. )
( Bir göz açıp kapayıncaya kadarki zaman içinde, kişi, kendinden geçebilse... )
( Increase the sensibility. WITH/AND Increase the creativity. )
( TO FORGET THE SELF vs./and TO DEVOTE THE SELF )
- KENDİNİ YALITMA (İNFİRÂD)
- KENDİNİ YETİŞTİRME ile/ve/||/<> KENDİNİ GELİŞTİRME
- KENDİNİ, BAŞKALARINDAN KORUMAK ile/ve/değil/yerine BAŞKALARINI, KENDİNDEN KORUMAK
( [not] TO PROTECT THE SELF FROM OTHERS vs./and/but TO PROTECT OTHERS FROM THE SELF
TO PROTECT OTHERS FROM THE SELF instead of TO PROTECT THE SELF FROM OTHERS )
- KENDİNİ, BAŞKALARINDAN KORUMAK ile/ve/<>/değil BAŞKALARINI, KENDİNDEN KORUMAK
( [not] TO PROTECT THE SELF FROM OTHERS vs./and/<>/but TO PROTECT OTHERS FROM THE SELF )
- KENDİNİ, NESNE KILMAK değil KENDİNİ KEŞFETMEK
( Alışılmış olana tutunduğunuz sürece keşif gerçekleşemez. )
( Yaşayan her şeyde kendinizi görün, o zaman, davranışlarınız, görüşünüzü ifade edecek. )
( Ne kadar çok keşfederseniz, o kadar daha keşfedilecek olan vardır. )
( Neyi keşfederim? Keşfedecek birşey bulunmadığını keşfedersiniz. )
( Kendini-keşifte ne şiddet vardır ne şiddetsizlik. )
( Özgürleşme, keşfetme özgürlüğü demektir. )
( Zihni sessiz tutun, keşfedeceksiniz! )
( Arzuları, ihtirasları terk edin, zihninizi sessiz tutun, keşfedeceksiniz. )
( Hatanızı keşfedin ve korkudan kurtulun. )
( Siz sadece kendinizsinizdir. )
( Ancak kendi farkındalığınız ve kendi çabanızla keşfettikleriniz sizin işinize her zaman yarayacak olanlardır. )
( Kendinizi düzeltmeye gereksiniminiz yoktur - sadece kendi hakkınızdaki fikirlerinizi düzeltin. )
( Discovery cannot come as long as you cling to the familiar.
See yourself in all that lives and your behaviour will express your vision.
The more you discover, the more there remains to discover.
What do I discover? You discover that there is nothing to discover.
There is neither violence nor non-violence in self-discovery.
Liberation is but the freedom to discover.
Keep your mind silent and you shall discover.
Abandon all desires, keep your mind silent and you shall discover.
Discover your mistake and be free of fear.
You are just yourself.
You need not correct yourself - only set right your idea of yourself. )
( [not] TO MAKE OBJECT THE SELF but DISCOVER THE SELF )
- KENDİNİ:
"YÜCELTEN" değil/yerine/>< ALÇALTAN
( Alçalır. DEĞİL/YERİNE/>< Yücelir. )
- KENDİNİ:
GERÇEKLEŞTİRME ile/ve/değil/||/<>/< BOŞLAMAMA/AZIMSAMAMA
- KENDİNİ:
KANDIRMAK ile/ve/||/<>/> KAPTIRMAK
- KENDİNİ:
KEŞFETMEK ve/||/<>/> GELİŞTİRMEK ve/||/<>/> YÖNETMEK ve/||/<>/> GERÇEKLEŞTİRMEK
- KENDİNİ:
KÖTÜ HİSSETTİĞİNDE ile/ve/<> İYİ HİSSETTİĞİNDE
( Daha özel algıla/yorumla! İLE/VE/<> Daha genel düşün! )
- KENDİNİ/BİRİNİ "DEĞERLENDİRİRKEN":
SAHİP OLMADIKLARI(N) İLE ile/ve/değil/yerine/||/<> SAHİP OLDUKLARI/N İLE NELER YAPTIĞI(N)/YAPABİLDİĞİ(N)
- KENDİNİ/HALİNİ SIRLAMAK ile/ve/<> İLMİNİ SIRLAMAK
- KENDİNLE KALMAK ile KENDİNE KALMAK
( Hoştur. İLE Kolay değildir. )
- Kendinleyken SUS!!!
- Kendinsiz KONUŞ!!!
- KENDİR ile ÜSTÜPÜ[Yun.]
( ... İLE Gemi kalafatında, işliklerde, buharlı makinelerde, temizlik işlerinde kullanılan, didilmiş kendir. )
- KENDİSİ AÇISINDAN değil KENDİ AÇISINDAN
- KENDİSİNDEN değil KENDİNDEN
( "Sahibisi" demediğimiz gibi. )
- KENDİYLE:
BAĞDAŞMA ile/ve/||/<>/> BARIŞMA
- KENDİYLE:
DOLAN ile/ve/||/<> DOYAN
- KENE ile YAVSI
( ... İLE Bir tür kene. )
- KENEVİR ile/ve/<>/= KENDİR
( Kendirgillerden, sapındaki liflerden halat, çuval vb. kaba örgüler yapılan, iki evcikli bir bitki. İLE/VE/<> Kenevirden yapılmış olan. )
- KENGEL/KENGER[Fars.] = EŞEK DİKENİ
( Birleşikgillerden, yaprakları dikenli yaban bir bitki. )
( CYNARA CARDUNCULUS )
- KENGERLER(SÜMERLER) ile/ve KHMERLER ile/ve KHOİSANLAR
( SÜMER: Mezopotamya'da yaşamış bir ulus ve bu ulustan olan kişi. )
- KENT/ŞEHİR EFSANELERİ ile/ve/||/<> İKİNCİ EL KAYNAK/LİTERATÜR
- KENT/ŞEHİR[Ar.] yerine/değil BALIK
- KENT ve/||/<>/> KAVRAM
( Kentin olmadığı yerde, sanat da olmaz. )
- KENT ile KÖY KENT
( ... İLE Bazı ülkelerde, kırsal bir gelişme yöntemi olarak benimsenen, kırsal yerleşme birimlerini, kente ve sanayiye uygun işlevlerle donatmayı, böylelikle kırsal alanda bir canlanma ve kalkınma yaratarak kentlere akını azaltmaya amaçlayan bir yerleşim örneği ya da önerisi. )
- KENTAL ile ...
( Bir kütle ölçüsü birimi. )
- KENTET[Fr. < QUINTETTE] değil/yerine/= BEŞLİ
- KENTİN DIŞI ile KENT MERKEZİNİN DIŞI
( Taşra. İLE Varoş. )
- KENTİN, KİŞİYE/TOPLUMA ETKİSİ/KATKISI ile/ve/değil/||/<>/>/< KİŞİNİN/TOPLUMUN, KENTE KATKISI/ETKİSİ
- KENTSEL "ÖTELEME" ile/değil/yerine/||/<>/< KENTSEL DÖNÜŞÜM
( )
- KENTTE YAŞAMAK ile/ve/değil/yerine KENTLİ OLMAK
- KENTTE YAŞAMAK KENTLİ OLMAK
- KENZ[< KÜNÛZ] ile HAZÎNE, DEFÎNE, YERALTINDA BULUNAN DEĞERLİ EŞYÂ
- KEOPS ile KEFREN ile MİKORİNOS
( ON CARPET/RUGS )
- KEPÇE KUYRUK ile "ASALAK"/"PARAZİT"/ABACI/EKTİ/OTLAKÇI/TUFEYLİ
( Başkalarının sırtından geçinen kişi. İLE Başkalarının sırtından geçinen kişi. )
- KEPÇE[Fars. < KEFÇE] ile ÇEMÇE/ÇÖMÇE
( ... İLE Tahta kepçe. )
- KEPÇE ile/ya da CEZVE
- KEPÇE ile KAVRAÇ
( Sulu yiyecekleri karıştırmaya ve dağıtmaya yarayan, uzun saplı, yuvarlak ve derince kaşık. | Bu kaşığın alabildiği miktarda olan. | Erimiş madeni, kalıba dökmek için kullanılan büyük kaşık. | Tahıl, kömür, kum vb.nin yüklenip boşaltılmasında kullanılan, tek ya da iki çeneden oluşmuş motorlu araç. | Bu aracın alabildiği miktarda olan. | Gemilerde, ortasında dümen evi bulunan yuvarlak kıç çıkıntısı. | Güreşte hasmın arkasından bacakları arasına el sokma oyunu. İLE Ağır taşları tutup kaldırmaya yarayan, iki tutaklı demir araç. )
- KEPÇIR[İNG. < CAPTURE] değil/yerine/= YAKALAMA
- KEPEK/DONRA ile KEPEK
( Saçlı derideki pulcuklar. İLE Elenen undan sonra kalan kabuk kırıntıları. )
( DANDRUFF/FURFUR vs. BRAN )
- KEPEK/KİR ile DONRA
( ... İLE Saç kepeği, baş konağı. | Kalınlaşmış, tabaka durumuna gelmiş kir. )
- KEPEKSİZ TAHİN ile/değil/yerine KEPEKLİ TAHİN
( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Daha yoğun ve akışkanlığı daha azdır. )
- KEPENEK ile KEPENEK
( Çobanların omuzlarına aldıkları dikişsiz, kolsuz, keçeden üstlük, aba. İLE Pervane. )
- KEPEZ ile KEPEZ ile KEPEZ ile Kepez
( Yüksek tepe, dağ. | Deniz kenarındaki kaya. | Dağların oyuk, kuytu yerleri. İLE Gelin başlığı. İLE Tavuk ve kuşların ibiği ya da başındaki uzun tüyler. İLE Antalya iline bağlı ilçelerden biri. )
- KEPEZ ile/ve RESİF[Fr. < Ar.]
( Deniz kenarındaki kaya. İLE/VE Su yüzeyine kadar çıkan kaya. )
- KEPLER-62E ile/ve/||/<>/< LYRA (TAKIMYILDIZI)
( Bizden yaklaşık olarak 1.200 ışık yılı uzaklıkta bulunan Kepler-62e adlı ötegezegen, Lyra takımyıldızında bulunmaktadır. Kepler Uzay Teleskobu tarafından keşfedilen bu ötegezegen, dünya kütlesinin yaklaşık 4,5 katı kütleye sahiptir. Yarı çapı ise yaklaşık 1,6 katı kadardır. Güneşten biraz daha soğuk, yıldızının etrafında dönen 5 gezegenden biri olan Kepler-62e'nin yüzey sıcaklığı, yaklaşık olarak 29°C'dir. Yıldızı etrafındaki bir turu ise 122,4 gün sürmektedir. )
- KEPMEK = ÇÖKMEK/YIKILMAK
- KER[Ar.] ile KERH[Ar.]
( Sağır. | Kuvvet, kudret. | Merâm ve maksat. İLE İğrenme, tiksinme, hoşlanmama. | Zorlama. )
- KERÂHET[Ar.] ile NUFÛRU'T-TAB'[Ar.]
- KERÂMÂT-I DİNNİYE ile/ve/değil/yerine/<>/> KERÂMÂT-I FENNİYE
- KERÂMET ile/ve İSTİDRÂC[< DERECE]
( İki ayak üzerinde durabilmek, en büyük kerâmettir. )
( Kerem, bağış. | İkram, ağırlama. | Ermiş kişilerin, velîlerin gösterdiklerine inanılan, doğaüstü, şaşkınlık uyandırıcı davranış ya da durum. | Ermişçesine yapılan iş, hareket ya da söylenilen söz/düşünce. | Olağanüstü durum. İLE Derece derece çıkarmak ya da indirmek. | Fâsık ya da kâfir olduğu halde, birinin gösterdiği harika. )
- KERÂMET ve/||/<>/< İSTİKÂMET
( En büyük kerâmet, istikâmet üzere olmaktır. )
- KERÂMET ile/>< KERÂHET
( Kerâmetin ilk tecellisi kerâmet de, tekrarı kerâhet. )
( Kerâmet, yapılır da terk edilirse kerâmettir, terk edilmezse kerâhettir. )
( Maneviyat yolunda yürüyenlerin yoluna kerâmet de çıkabilir. Orayı geçerse kerâmet de, orada kalırsa kerâhet. )
( Kerâmet görme ya da gösterme çabası bir tür küfürdür. )
( Kerâmeti beğenip orada kalanlar küfür ehlidir. )
( Kerameti gösterenlerin çoğunluğu, oraya saplanıp kalır. İnsan böyle olacaksa bu yola hiç girmesin daha iyi. )
( Kerâmetin kime yararı var ki? Kimin kudretini kime gösteriyorsun? Kerâmet gösterenler, daha bu yolun büyüklüğünü idrak edememiş olanlardır. Kerâmet çocuk oyuncağıdır. İnsan büyüdükten sonra, çocuk oyuncağıyla uğraşır mı? )
( Bağış, kerem. | İkram, ağırlama. | Velîlerin, gerektiğinde, gösterdikleri olağanüstü durum. | Ermişcesine yapılan iş, hareket ya da söylenilen söz, düşünce. İLE/>< İğrenme, tiksinme. | İstemeyerek, baskı ile yapma. | [şer'î] Bir halin/hareketin, açık ve kesin bir biçimde değil, delâlet suretiyle men olunması. )
- KERÂMET ile/ve/değil KESKİN ZEKÂ
( Keskin zekâ, kerâmete kıç attırır. )
- KERÂMET ile MÂRİFET
- KERÂMET değil/yerine RIZÂ
- KERÂMET ve/<> SAADET
( İlmin ikramları. )
- KERATA[Yun.] yerine ÇEKECEK
( Karısı tarafından aldatılan erkek. | Sevgi ile söylenilen sitem sözü. | Ayakkabı çekeceği. )
- KERATİN ile KREATİN
( Saç, deri ve tırnak gibi yapıları oluşturan lifli bir protein türüdür. [Bu yapıları korumak, güçlendirmek ve esneklik kazandırmak için önemlidir. Gövde tarafından üretilebildiği gibi dışarıdan besinler ya da kozmetik ürünler yoluyla da alınabilir.][İnsan saçı ve tırnağının yanı sıra, hayvanların pençe ve toynaklarında, kuşların tüylerinde, oklu kirpilerin dikenlerinde, armadillo ile kaplumbağaların kabuklarında bulunan proteindir.] İLE Gövdede doğal olarak üretilen ve kaslarda enerji sağlayan bir amino asittir. [Ağırlık çalışanlar, sporcular ve yaşlılar tarafından kas kütlesi, güç ve performansı artırmak için gıda desteği olarak kullanılmaktadır. Kreatin monohidrat, piyasada en yaygın ve bilinen kreatin biçimidir. Kreatin monohidrat, kreatin molekülüne bir su molekülü bağlanmış durumudur. Kreatin monohidrat, gövdeye alındığında kreatin fosfat adı verilen bir bileşiğe dönüşür ve kaslarda enerji üretimine katılır.] )
- KERATİT ile/||/<> KONJONKTİVİT
( Kornea yangısı. İLE/||/<> Gözün konjonktiva tabakasının yangılanması. )
- KERATİT ile/||/<> KONJONKTİVİT
( Kornea yangısı ile gözde kızarıklık ve ağrı. İLE/||/<> Gözün konjonktiva tabakasının yangılanması ile kızarıklık ve sulanma. )
- KERATOKONUS ile/||/<> ASTİGMATİZM
( Kornea biçiminin konik duruma gelmesi ile ilişkili bir göz sayrılığı. İLE/||/<> Gözdeki kornea ya da lensin düzensiz eğriliği nedeniyle bulanık görme. )
- KERATOKONUS ile/||/<> KATARAKT
( Kornea biçiminin konik duruma gelmesi ile ilişkili bir göz sayrılığı. | Kornea biçiminin bozulması ile görme kaybı. İLE/||/<> Göz merceğinin bulanıklaşması ile görme kaybı. )
- KERATOKONUS ile/||/<> PTERJİUM
( Kornea biçiminin konik duruma gelmesi ile ilişkili bir göz sayrılığı. İLE/||/<> Gözün beyaz bölümünde büyüyen ve korneaya doğru ilerleyen bir doku. )
- KERBELÂ ile KURB-U ÂLÂ
- KERDE ile ...
( Sebze fideliği. )
- KERE ile "POSTA"
- KERE ile/ve KARE
- KEREM[Ar.] ile/ve/||/<>/> TEKRÎM[Ar. < KEREM]
( Vermek. | İyilik. | Cömertlik. | Verdiğinde gözü olmamak/kalmamak. İLE/VE/||/<>/> Saygı gösterme, ululama. | Cömertlik. )
- KEREM ve/<> İNFÂK
- KEREM ile/ve/||/<>/>/< SEHÂVET
( İkram. İLE/VE/||/<>/>/< Cömertlik. )
- KEREN ile/değil KARAN
( Boynuzlu. İLE/DEĞİL Parlamak. )
( )
- KERESTE[Fars. < KERASTE] ile/= KALAS[< Romanya'da Galati kenti]
( Tomrukların boyuna biçilmesiyle elde edilen ve marangozlukla inşaatta kullanılan nitelikli ağaç. | Ayakkabı yapımında kullanılan gereç. | Kaba saba kişi, "kalas". İLE/= Kalın biçilmiş uzun tahta. | Ahşap yapılarda kiriş olarak kullanılan kalın biçilmiş uzun tahta. | Kaba, anlayışsız kişi, "kereste". )
- KERESTE ile PELESENK[Ar.]
( ... İLE Türlü bitkilerden çıkarılan, kokulu bir reçine. | Pelesenkağacından elde edilen değerli kereste. )
- KEREVİZ ile KIBRIS KEREVİZİ
- KEREVİZ ile SU KEREVİZİ
( APIUM GRAVEOLENS RAPACEUM cum VALLISNERIA SPIRALIS )
( CELERY vs. WILD CELERY )
- KEREVİZ ile TURP
( Yüksek tansiyon sorunu olanların pek kullanmaması salık verilmektedir. İLE ... )
( KEREFS ile ...
ECMÛD[bot.] ile ... )
( CELERY ROOT vs. RADISH )
( APIUM GRAVEOLENS cum RAPHANUS SATIVUS )
- KERHEN değil/yerine/= İĞRENEREK/TİKSİNEREK
- KERHEN değil/yerine/= İSTEMEYEREK/GÖNÜLSÜZCE
- KERÎ ile KERÎ[Fars.] ile KERÎH[Ar. < KERH]
( Kazmak. İLE Örümcek ağı. | Sağırlık. İLE İğrenç, çirkin. | Pis kokan. )
- KERİM ile MUHSİN
- KERİZ[argo. < KERES] ile KERİZ[Fars. < KARIZ]
( Kumar. | Kolayca kandırılabilen kişi; aptal. | Bir çeşit sazlı sözlü oyun. | Bu oyunun havası. İLE Lağım. | Çirkef.[Fars. < ÇİRK+AB: Pis/bulanık su.] )
- KERKENEZ ile ALA KERKENEZ
( ... İLE Eril olanları, tepelerindeki kızıl leke ve mavi-gri kanatlarıyla ayrılırlar. )
( ... İLE Atlantik ötesinden gelen nadir rastlananlardandır. )
( Keskin görüşlerinin yanısıra mor ötesi görüşe de sahiptir. İLE ... )
( ... vs. AMERICAN KESTREL )
( ... cum FALCO SPARVERIUS )
- KERKENEZ ile KÜÇÜK KERKENEZ
( ... İLE Bozkır benzeri açık arazilerde yaşarlar. [Kaya yarlarında, evler ve harabelerde sürüler halinde yuva yaparlar.] )
( ... İLE Dişil ve genç olanlarını kerkenezden ayırmak pek kolay değildir. )
( ... vs. LESSER KESTREL )
( ... cum FALCO NAUMANNI )
- KERLİ-FERLİ ("KELLİ FELLİ" DEĞİL!)
( KERR Ü FER: BİR İLERİ-BİR GERİ [GİDEREK YÜRÜYEN] )
- KERPETEN ile DAVYA
( ... İLE Diş çekme kerpeteni. )
- KERPİÇ/HIŞT[Fars.] EV ile TORLUK
( ... İLE Toprak kulübe. )
- KERRAKE/KERÂKE[Ar.] değil/yerine/= ÜSTLÜK
( İnce softan hafif ve dar bir üstlük. )
- KERRAT[Ar.] (CETVELİ) değil/yerine/= ÇARPMA/ÇARPIM (TABLOSU)
- KERTENKELE, KELER ile KELER
( ... İLE/VE Küçük köpekbalığı. )
- KERTENKELE/ELÖPEN/ZİZİRO[Kıbrıs'ta] ile ÇÖLVARANI/KEÇİEMEN/GÜMGÜM[Kürtçe]
( ... cum VARANUS GRINISUS )
- KERTENKELE/YILAN ile/değil OLUKLU KERTENKELE
( ... İLE Ayakları olmayan bir kertenkeledir. Hızlı hareket edemez. Derisinin içinde kemik pullar bulunur. Akciğeri genişlesin ve soluk alabilsin diye bu kemik pulların olmadığı oluklar vardır. Adını da bu oluklardan alır. Isırmazlar. Karınca, termit ve küçük böceklerle beslenirler. Tarım zararlılarını tüketirler. Zehirli değillerdir. Lütfen yılan korkusu ya da başka nedenlerle öldürmeyiniz! )
( )
( ... cum PSEUDOPUS APODUS )
- KERTENKELE ile AĞAÇ KERTENKELESİ
( ... İLE )
( ... cum ACANTHOSAURA LEPIDOGASTER )
- KERTENKELE ile BABAKÖŞ
( ... İLE Ayaksız olmasından dolayı yılan sanılan, solucanla beslenen bir tür kertenkele. )
( ... cum ANGUIS FRAGILIS )
- KERTENKELE ile BOZUMCA
( ... İLE Kurşun renginde bir kertenkele. )
- KERTENKELE ile ÇAKIL SIRTLI KERTENKELE
- KERTENKELE ile DEMİR ZIRHLI DİKENLİ KERTENKELE
- KERTENKELE ile DENİZ KERTENKELESİ / MAVİ EJDERHA / MAVİ DENİZ TAVŞANI
- KERTENKELE ile/ve DİKENLİ ŞEYTAN
- KERTENKELE ile/ve GEKO
- KERTENKELE ile GİLA KERTENKELESİ/"CANAVARI"
( ... İLE Amerika'nın, tek zehirli kertenkelesidir. )
- KERTENKELE ile HALKA KUYRUKLU KERTENKELE
( ... İLE Papua Yeni Gine'nin Louisiade Takımadaları'nda yaşayan, endemik bir kertenkele türüdür. )
( GECKO vs. RING-TAILED GECKO )
( ... cum CYRTODACTYLUS LOUISIADENSIS )
- KERTENKELE ile HIZLI KERTENKELE
( LIZARD vs. SWIFT )
( LACERTILIA/SAURIA cum SCELOPORUS/UTA )
- KERTENKELE ile KAPLAN KERTENKELE(ALTIN TEGU)
( ... cum TUPINAMBIS TEGUIXIN )
- KERTENKELE ile MADAGASKAR KERTENKELELERİ
- KERTENKELE ile MADELLA KERTENKELESİ
- KERTENKELE ile MAVİ DİLLİ KERTENKELE
- KERTENKELE ile/ve MAVİ KAMÇI KUYRUK KERTENKELE
( ... İLE/VE ABC Adaları'nda yaşamaktalardır. )
( Eril kertenkeleler, (dişil) eşlerini de avlayarak yiyebilirler. )
- KERTENKELE ile/ve MONİTÖR KERTENKELE/KAYA MONİTÖRÜ
- KERTENKELE ile/değil OLM/İNSAN BALIĞI
( )
( Toprak altında kalmış su kanallarında yaşar ve tamamen kördür. [Ortalama olarak 20-30 santimetre boyundadır.] )
( ... cum PROTEUS ANGUINUS )
- KERTENKELE ile PEYGAMBER/PİGME KERTENKELESİ
( ... İLE Su üzerinde yürüyebilir. )
( ... İLE Çok küçük ve çok hafiftir. [Suyun zarını delmeyecek kadar hafiftir.] )
( ... İLE Brezilya'da yaşar. )
- KERTENKELE ile SAKANGUR
- KERTENKELE ile SU ANÖLÜ
( ... İLE Kosta Rika ve Orta Amerika'da görülmektedir.[Burnundan çıkardığı hava baloncuğu sayesinde su altında bulunduğu sırada tıpkı bir dalgıç gibi soluk alabiliyor.][18 dakikaya kadar su altında durabiliyor.] )
- KERTENKELE ile SU KERTENKELESİ
( ... İLE Karınaltı ölümcül bakterileri [tetradotoksin] ile kendini yutan hayvanların ölümüne neden olarak kurtulur. )
- KERTENKELE ile TUXTLA GECE KERTENKELESİ
( ... cum LEPIDOPHYMA TYXTLAE )
- KERTENKELE ile/değil UÇAN KERTENKELE
( ... İLE/DEĞİL Güneydoğu Asya'ya özgü bir kertenkele türüdür. Draco cinsinin öteki üyeleri gibi bu tür de "patagia" adı verilen cildin kanat gibi yan uzantılarını kullanarak kayma yeteneğine sahiptir.
Kuyruk da katılarak 22 cm.'e kadar uzayan bu tür, koyu ten üzerine, koyu renk beneklere sahiptir. Erilin patagium'u, koyu renkli çizgiler ile açık turuncu renktedir. Dişilin patagium'u ise çizgiler yerine düzensiz işaretlere sahiptir. Draco volans türlerinin kanatları, kanatlarının iskeletini oluşturan kaburgalarıyla desteklenir. Fakat uzun kaburga kemikleri, kanatları oluşturmaya yardımcı olmasına karşın solunum yardımcı olmaz.
Tür, gündüzleri etkindir ve genel olarak ağaçlarda yaşar. )
( ... İLE/DEĞİL )
( ... İLE/DEĞİL )
( ... cum DRACO VOLANS )
- KERTENKELE ile UYKULU KERTENKELE
- KERTENKELE ile VARAN
- KERTENKELE ile VASİLİS KERTENKELESİ
( ... İLE Doğadaki en hızlı hayvandır. )
- KERTENKELE ile VERDÂNE[Ar.]
( ... İLE Koca başlı kertenkele. )
- KERTENKELE ile YILAN GÖZLÜ KERTENKELE
( ... vs. OPHISOPS ELEGANS )
- KERTENKELE ile/değil YUSUFÇUK
- KERTENKELE ile ZÜMRÜT KERTENKELE
( ... cum LACERTA VIRIDIS )
- KERTERİZ[Yun.] (ALMA) değil/yerine/= ÖLÇME, ÖLÇÜ ALMA
( Bir yerin nerede bulunduğunu pusula ile ölçme. Denizcilerin, denizde sığlıkları belirlemek için kullandıkları imlerin tümü. )
- KERTMEK = ÇENTME/SÜRTÜNME
( Bir şeyin kenarında kertik açmak. | Sertçe sürtünmek. )
- KERVAN ile/ve AĞIR KERVAN
( ... İLE/VE Hacca giden kervan. )
- KES ile ÇELEBİ/ELMİK
( İri saman. İLE Buğday karışık iri saman. )
- KES ile KES ile KES
( Genellikle yakmak için kullanılan iri saman. İLE Jimnastik ayakkabısı. İLE Ayırma, parçalama, doğramanın buyruk kipi. )
- KESÂFET[Ar.] ile KESÂFET[Ar.]
( Bulanıklık, açık ve berrak olmayış. İLE Sıklık, tokluk. | [fizik] Kalabalık, koyuluk, kalınlık, yoğunluk. [DENSITY(İng.), DENSITÉ(Fr.)] | Saydam/şeffaf olmama. | Kalabalık, çokluk. )
- KESÂFET ile/ve ARZİYET
( Yoğunluk. İLE/VE Ağırlık. )
- KESÂFET ile/ve KESÂFET
- KESÂFET ile TEMERKUZ
- KEŞÂN KEŞÂN[Fars.]
( Zorla, sürükleye sürükleye, çeke çeke götürerek. )
- KESAT[Ar. < KESÂD] değil/yerine/= DURGUNLUK, YOKLUK, KITLIK
- KESB[Ar.] ile KEDH[Ar.]
- KESB/KÂSIB ile/ve HALK/HÂLİK
( Kişinin istemesi. İLE/VE Onun istemesi. )
- KESE[Fars. < KÎSE] ile KESE ile HAVA KESESİ
( Cepte taşınan, içine para, tütün vb. konulan, kumaştan ya da örgüden küçük torba. | Bu küçük torba miktarında olan. | Bazı şeylerin üzerine geçirilen, kumaştan çanta biçiminde kap. | Yıkanırken kir çıkartmak için ele geçirilen, gövdeyi ovmaya yarayan, bürümcükten, cep biçiminde bez. | Birinin mal varlığı. | Organizmanın bazı boşlukları. | Su bitkilerinde içi hava ile dolu olan ve bitkinin suda yüzer durumda kalmasını sağlayan şişkinlik. | Beş yüz kuruşluk para birimi. İLE Kısa, kestirme yol. İLE ... )
( POUCH vs. SAC vs. AIR SAC )
- KESE[Fars. < KÎSE] ile TULUMCUK
( Organizmanın bazı boşlukları. İLE İç kulakta, yarım daire kanallarına bağlı küçük kese. | Bitkilerde yüzmeyi kolaylaştıran, tulum biçiminde küçük kese. )
- KESE/BEDRE ile ...
( 500 kuruş. )
- KESE ile HARTUÇ[Fr. < İt.]
( ... İLE Merminin arkasından namluya sürülen bezden ya da kartondan, barut kesesi. )
- KESE ile KESECİK
( Organizmanın bazı boşlukları. İLE Kulağın dolambacında bulunan ve lenf ile dolu olan küçük zarsı örgen. )
- KESEK ile KESEK
( Bel, çapa ya da sabanın topraktan kaldırdığı iri parça. | Çimen yapmak için üzerindeki otuyla birlikte çıkarılmış çayır parçası. İLE Tezek. )
- KESELİ MEMELİLER ile/ve PLASENTALI MEMELİLER
( KÎSİYYE ile/ve ... )
( Plantigale, Keseli köstebek, Şeker Planörü, Wombat, Tazmanya Canavarı, Kanguru. İLE/VE Geyik faresi, Köstebek, Uçan sincap, Marmot, Obur, Patagonya manası. )
- KESELİ SIÇANLARDA:
KESELİ ile BASİT KESELİ ile BEYAZ KULAKLI ile BÜYÜK KULAKLI ile ANDEAN BEYAZ KULAKLI ile GUIAN BEYAZ KULAKLI ile KUZEY AMERİKA
(
KESELİ SIÇAN
ile
BASİT KESELİ SIÇAN
ile
BEYAZ KULAKLIKESELİ SIÇAN
ile
BÜYÜK KULAKLI KESELİ SIÇAN
ile
ANDEAN BEYAZ KULAKLI KESELİ SIÇAN
ile
...
GUIANAN BEYAZ KULAKLI KESELİ SIÇAN )
( OPPOSSUMS: OPPOSSUM vs. COMMON OPPOSSUM vs. WHITE-EARED OPPOSSUM vs. BIG-EARED OPPOSSUM vs. ANDEAN WHITE-EARED OPPOSSUM vs. GUIANAN WHITE-EARED OPPOSSUM )
( DIDELPHIS: DIDELPHIS VIRGINIANA cum DIDELPHIS MARSUPIALIS cum DIDELPHIS ALBIVENTRIS cum DIDELPHIS AURITA cum DIDELPHIS PERNIGRA cum DIDELPHIS IMPERFECTA )
- KESER" ya da "RENDE" GİBİ OLMAK değil/yerine "TESTERE" GİBİ OLMAK
( "Hep bana, hep bana." YA DA "Hep sana, hep sana." DEĞİL/YERİNE Hem sana, hem bana. )
( Olma! Keser gibi hep bana, hep bana
ya da rende gibi hep sana, hep sana/ona...
Ol! Testere gibi hem sana, hem bana... )
- KESER ile AYDEMİR
( ... İLE Yüzü kavisli olan bir çeşit keser. )
- KEŞF ETMEK ile/ve AÇIKLAMAK ile/ve YARARLANMAK
( Deney/İcat. İLE/VE Temsil, tasvir. İLE/VE ... )
( TO DISCOVER vs./and TO DESCRIBE vs./and TO BENEFIT )
- KEŞF-İ KUBÛR ile/ve KEŞF-İ KULÛB
- KEŞF ile AÇMA, MEYDANA ÇIKARMA | GİZLİ BİR ŞEYİ BULMA | BİR SIRRI ÖĞRENME | BİR ŞEYİN OLACAĞINI ÖNCEDEN ANLAMA | ALLAH TARAFINDAN İLHAM OLUNMA | KALDIRMAK
( AÇMA, MEYDANA ÇIKARMA | GİZLİ BİR ŞEYİ BULMA | BİR SIRRI ÖĞRENME | BİR ŞEYİN OLACAĞINI ÖNCEDEN ANLAMA | ALLAH TARAFINDAN İLHAM OLUNMA | KALDIRMAK )
- KEŞF ile İCÂD ile İNŞÂ
- KEŞF ile/ve/değil SONUÇ
( Felsefede/tasavvufta. İLE/VE/DEĞİL Bilimde. )
- KEŞFEDEREK DENEYİMLEDİKLERİMİZ ile/ve/||/<> DENEYİMLEYEREK KEŞFETTİKLERİMİZ
- KEŞFETMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< FARKETMEK
- KEŞFETMELİ!
- KESİCİ DİŞLER ile/ve KÖPEK DİŞLERİ ile/ve ÖĞÜTÜCÜ DİŞLER (KÜÇÜK AZI DİŞLERİ ile/ve BÜYÜK AZI DİŞLERİ)
( ... ile/ve ... ile/ve TÂHİNE[çoğ. TAVÂHİN] (NÂB[çoğ. ENYÂB] ile/ve ÂZİME) )
( INCISORS vs./and CANINE vs./and (PREMOLARS vs./and MOLARS) )
( ... avec/et ... avec/et MOLAIRE )
- KESİCİ ile/ve/||/<> DELİCİ ile/ve/||/<> AŞINDIRICI
- KEŞİDE[Fars.] değil/yerine/= ÇEKİLİŞ
( Banka ve her tür piyango ikramiyesinde çekme. | Arap harfli yazıda bazı harflerin baş tarafı yazıldıktan sonra süs için çekilen uzatma. )
- KEŞİF(/KAŞİF) ile İCAT(/MUCİT)
- KESİF[Ar.] değil/yerine/= YOĞUN
( Oylumuna oranla, ağırlığı çok olan. | Koyu, kalın. | Etkisi güçlü olan.[koku vb.] | Artmış, çoğalmış bir durumda olan. | Dolu, sıkı, çok. | Kaba, kalın, iri.[elek, iğne için] )
- KEŞİF ile/ve/> AYIRDINDALIK
( CONSCIENCE/CONSCIOUS vs./and/> DISTINGUISHNESS )
- KEŞİF değil/yerine/= BULUŞ
- KEŞİF ile/ve/> FARKINDALIK
( CONSCIENCE/CONSCIOUS vs./and/> AWARENESS )
- KEŞİF ile/ve/= HAKİKAT
( Ancak hakikat/i olanlar keşfedilir. )
- KEŞİF ile/ve/||/<>/> İŞGAL ile/ve/||/<>/> YERLEŞME ile/ve/||/<>/> SÖMÜRÜ
- KEŞİF ile/ve/||/<>/> ORTAYA ÇIKARMA
- KEŞİF ile/ve RİYÂZÂT
( Mistisizm(İşrâkilik). İLE/VE Tasavvuf. )
- KEŞİF ile/ve RİYÂZÂT(UYGULAMA)
( Mistisizm (İşrâkîlik). İLE/VE Tasavvuf. )
- KESİK/Lİ ile EKSİK/Lİ
- KESİLECEK ŞEY ÜZERİNDE BIÇAĞI ÇEVİRMEK[İTMEK/BASTIRMAK değil!]
- KESİLECEK ŞEYİN ÜZERİNDE BIÇAĞI:
İTMEK/BASTIRMAK değil/yerine ÇEVİRMEK/YUVARLAMAK
- KESİLECEK ŞEYİN ÜZERİNDE, BIÇAĞI:
İTMEK/BASTIRMAK değil/yerine ÇEVİRMEK
- KESİLMEK ile TIKANMAK
- KESİLMİŞ VE BEKLETİLMİŞ KARPUZ/KAVUN'UN KESİK YÜZEYİNİ:
BIÇAKLA TARAMAK ya da İNCECİK KESEREK SUNMAK!
- KESİM ve/||/<>/> DİKİM
- KESİMDE:
BIÇAK İLE ile/değil/yerine İP İLE
- KESİN BİLGİ ile/ve/değil/yerine YETKİN BİLGİ
- KESİN DÜŞÜNCE ile/değil/yerine TEMEL DÜŞÜNCE
- KESİN İFADE ile MÜMKÜNSE
- KESİN İFADELER ile GENİŞ ZAMANLI İFADELER
( Vardır. İLE Var. )
- KESİN OLAN ÜZERİNE ile/ve/değil/yerine OLASILIK ÜZERİNE
( [not] ON CERTAINTY vs./and/but ON PROBABLITY
ON PROBABLITY instead of ON CERTAINTY )
- KESİN/LİK ile "KATI/LIK"
- KESİN/LİK ile KATI/LIK
( CERTAINTY vs. STERN/NESS )
- KESİN/LİK ile SABİT/LİK
( DEFINITE vs. FIXED )
- KESİN/LİK ile/ve/değil/yerine YETKİN/LİK
- KESİN ile KESKİN
( DEFINITE vs. KEEN )
- KESİN ile MÜKEMMEL
( Siz, zâten mükemmelsiniz. )
( Mükemmelsiniz, yalnızca bunu bilmiyorsunuz. )
( Mükemmel olan, tüm mükemmelliklerin kaynağına geri döner. )
( Şeyler, kendi mükemmelliklerinden ötürü yıkılır. )
( Mutlak mükemmellik, Şimdi ve Burada'dır. )
( DEFINITE vs. EXCELLENT
You are already perfect.
You are perfect, only you don't know it.
What is perfect, returns to the source of all perfection.
Things get destroyed by their own perfection. )
- KESİNKES/KESİN KEZ = KESİNLİKLE
- KESİNLEŞTİRME ile/değil/yerine/>< BULANIKLAŞTIRMA
( TO BECOME DEFINITE vs./and TO BECOME TURBIDITY )
- KESİNLİK(YAKÎN) ve/<> HUZUR
- KESİNLİK ile/ve/değil BİLGİ
( [not] CERTAINTY vs./and/but KNOWLEDGE )
- KESİNLİK ile/ve DAKİKLİK
- KESİNLİK ile/ve/||/<> ELE AVUCA SIĞMAMA
- KESİNLİK ile/ve/değil KESİNLİĞİN OLANAKSIZLIĞI
( [not] CERTAINTY vs./and/but IMPOSSIBILITY OF CERTAINTY )
- KESİNLİK ile/ve/değil/yerine MATEMATİKSELLİK
- KESİNLİK ile/ve/değil/yerine/|| OLASILIKLI KESİNLİK
( [not] CERTAINTY vs./and/but/|| PROBABLE CERTAINTY
PROBABLE CERTAINTY instead of CERTAINTY )
- KESİNLİK ile/ve/değil/||/<>/> PEKİNLİK
( Nesneler/doga/fizik/matematik için. İLE/VE/DEĞİL/||/<>/> Kişide, zihinde, kavramda, süreçte. )
- KESİNLİK = YAKÎN, MEVSUKİYET = CERTAINTY, CERTITUDE[İng.] = CERTITUDE[Fr.] = GEWISSHEIT[Alm.] = CERTITUDO[Lat.]
- KESİNLİK değil/yerine/>< YAKLAŞIM / YAKINLIK
- KESİNLİKLE" ile/ve/değil "TAMAMEN"
( KATİYEN ile/ve/değil KÜLLİYEN )
- KESİNTİ ve FARKINDALIK
( INTERRUPTION and AWARENESS )
- KESİNTİ ile KESENEK
( Kesilen parça, kırpıntı. | Bir işin bir süre için durması, inkıta. | Ödenilen bir paradan herhangi bir nedenle kesilen bölüm. İLE Görevlilerin aylıklarından her ay belirli oranda kesilip bir sosyal güvenlik kurumuna yatırılan para. | Fabrika, çiftlik vb. gelir kaynaklarının gelirini satın alma işi, iltizam. )
- KESİR-KUSUR (ARAMAK)
- KESÎR[Ar. < KESRET] ile KESÎR[Ar.] ile KESR[Ar. çoğ. KÜSÛR]
( Çok çok olan, bol. | Sık olan, çok kez olan. İLE Kırılmış. İLE Kırma/kırılma, paralama. | Bozma, halel getirme. | [dilb.] Bir harfin esre i okunması. | [mat.] Kesir. )
- KESÎR[Ar.] ile VÂFİR[Ar.]
- KESİR ile BAYAĞI/ADİ KESİR
( ... İLE Ondalık olmayan kesir. )
- KESİR ile BİLEŞİK KESİR
( ... İLE Payı, paydasına eşit ya da paydasından büyük olan kesir. 4/4 | 9/6 )
- KEŞİŞ/LİK ile/ve/<>/değil/yerine DERVİŞ/LİK
( [not] MONK/CENOBITE vs./and/<>/but DERVISH
DERVISH instead of MONK/CENOBITE )
- KESİŞEN ile KESİT
( Bir nokta ya da çizgi üzerinde birbirini kesip geçen çizgiler ya da yüzeyler. İLE Bir şey enlemesine ya da boylamasına kesildiğinde ortaya çıkan yüzey. | Bir toplumun bölümü, kesim. | Ayırıcı özellikleriyle belirlenen süreç. | Bir nesne düz olarak kesildiğinde ortaya çıkan düzlemin biçimi, makta. )
- KEŞİŞFOKU ile HAWAII KEŞİŞFOKU
( ... cum MONACHUS SCHAUINSLANDI )
- KEŞİŞFOKU ile KARAYİP KEŞİŞFOKU
( Tropik ya da astropik bölgelerde yaşayan. İLE Karayip'lerde yaşayan fok. )
( ... cum MONACHUS TROPICALIS )
- KESİŞİM ile/ve/<> AYRIM
- KESİŞME ile/ve BİRLEŞME
( INTERSECTION vs./and TO CONJUNCTION )
- KESİŞME ile/ve/değil ÇAKIŞMA
- KESİT ile/ve/değil/yerine/||/<> "SONUÇ"
- KESİT ile ARA KESİT
( Bir şey enlemesine ya da boylamasına kesildiğinde ortaya çıkan yüzey. | Bir toplumun bölümü, kesim. | Ayırıcı özellikleriyle belirlenen süreç. | Bir nesne düz olarak kesildiğinde ortaya çıkan düzlemin biçimi, makta. İLE Çizgilerin, yüzeylerin, katı nesnelerin birbirine rastladıkları ve kesiştikleri yer. )
- KESİT ile/ve KATMAN
( CROSS-SECTION vs./and LAYER )
- KESİT ile ÖZKESİT
( ... İLE Tomruğun, boyu yönünde alınan ve özünden geçen kesit yüzeyi. )
- KEŞKE ... değil/yerine/>< FARKINDALIK
( Ne kadar farkında olursak, "keşke"lerimiz de o kadar az olur. )
- KEŞKE ... ile İYİ Kİ ...
( Geçmiş zamanın olumsuzu. İLE Geçmiş zamanın olumlusu. )
( LEYTE ile ... )
( "I WISH ..." vs. "LUCKILY ..."
Negative of the past. WITH Positive of the past. )
- Keşke dememek için DİNLE!!!
- KEŞKE, YAPMAZ OLAYDIM değil YAPMAZ OLAYDIM / KEŞKE YAPMASAYDIM
- Keşke! dememek için SUS!!!
- KEŞKE/LER(İMİZ) (İLE) değil/yerine/>< İYİLİK/LER(İMİZ) (İLE)
( Tükenirsin ve tüketirsin. DEĞİL/YERİNE/>< Güçlenirsin ve güçlendirirsin. )
- KEŞKE ile EN AZINDAN/BARİ[Fars.]
( ... ile LÂ-AKALL )
( I WISH vs. AT LEAST )
- KEŞKE ile İNŞAALLAH
- KEŞKE ile/değil UMARIM
- KESKİN SİRKE, KÜPÜNE ZARAR ile/ve/||/<> ÖFKEYLE KALKAN, ZARARLA OTURUR
- KESKİN SİRKE, KÜPÜNE ZARAR ile/ve/||/<> RÜZGÂR EKEN, FIRTINA BİÇER
- KESKİN/LİK ile/ve/<> CİDDİ/YET
- KESKİN ile BASKIN
- KESKİN ile/ve/değil/yerine BELİRGİN
- KESKİN ile/değil/yerine/>< SAKİN
( Zâhirde. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Mânâda. )
- KESKİN ile YOĞUN
- KEŞKÛL ile ...
( HİNDİSTAN CEVİZİ KABUĞU | GEZGİN DERVİŞLERİN KULLANDIĞI ARAÇ )
- KEŞKÜL ile/ve CİLBENT ile/ve SOFRA
( Gezgin dervişlerin âletleridir. )
( Bknz. Tarikat Kıyafetlerinde Sembolizm - Ocak Yay. )
- KESME ile/ve/||/<> KETLEME
- KESME ile/ve/||/<> KETLEME
- Kesmeden DİNLE!!!
- KESMEK ile/değil BUDAMAK
- KESMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DELMEK
- KESMEK ile/değil KETMEK
( Nesnelerde. İLE/DEĞİL Sözde/konuşmada. )
- KESMEK ile/ve KIRPMAK
- KESMEK ile/ve/değil/yerine KISMAK
- KESMEK ile/ve/||/<> LASER İLE YAKMAK
- KEŞMEKEŞ ile CURCUNA
- KESMEMELİ!
- KESRET ile/ve/||/<>/> VAHDET
( Senlik benlik zuhur edince, ahlâk meydana çıkar. Kesreti vahdet yaptın mı, ne din, ne millet, ne birşey... )
( Sevgi, kesretin, ikiliğin bittiği yerdir. )
( Çokluk, bolluk, ziyâdelik. İLE/VE/||/<>/> Birlik, teklik. )
- KEŞŞÂF[Ar.] değil/yerine/= İZCİ
- KESTANE ile/ve/||/<> BARBUNYA
( İkisinin de tadı ve nişastası apayrı birer lezzet durağı ve haz kaynağı. )
- KESTANE ile CASSAVA
( ... İLE Kestaneye benzeyen, büyükçe bir kök.[Uganda] )
- KESTANE ile GÖLKESTANESİ
( ... İLE Meyvesi kestane gibi yenilen ve suda yetişen bir bitki. )
( ... cum TRAPA NATANS )
- KESTERE = KİTRE
( Gevenden çıkarılan bir zamk türü. )
- KESTİRİP ATMAK ile/değil/yerine BAĞLAMAK
- Kestirme yolu aramak DİNLE!!!
- KETB[Ar.] ile NESH[Ar.]
- KETÇAP değil/yerine DOMATES PÜRESİ
( 1 lt. ketçapta, 200-300 gr. şeker bulunur. [Çocuklar ve bilgisizler, ketçabı ve bu tür ürünleri, içindeki şeker ve ağızdaki hızlı uyarıcı etkisinden dolayı çok severler.] )
- KETEBE ile/ve SEVVEDE ile/ve NESEHA ile/ve HARRERE ile/ve NEMEKA ile/ve RAKAME ile/ve NAKALE ile/ve ZEBERE ile/ve SATARE ile/ve İSTİRAHE
- KETEN/KENDİR ile/ve/||/<>/> KITIK
( ... İLE/VE/||/<>/> Minder, yastık vb.ni doldurmak için kullanılan ve bazen de sıvanın içine katılan keten ve kendir lifleri. )
- KETEN ile KETEN KUMAŞ
( FLAX vs. LINEN )
( LINUM cum ... )
- KETEN ile SU KETENİ / YABAN KETENİ
( Ketengillerden, çiçekleri mavi renkte ve beş taç yapraklı, lifleri dokumacılıkta kullanılan bir bitki | Bu bitkinin liflerinden yapılmış olan [dokuma vb.] İLE Birleşikgillerden, sulak yerlerde yetişen, boyu 1,5 metre kadar olabilen, bir tür pembe çiçekli bitki, yaban keteni. )
( LINUMUSITATISSIMUM cum EUPATORIUM CANNABINUM )
- KETENTOHUMU (SAREK, ZAREK, ZEREK, ZEYREK, ZERPİK, BIZIKTAN, KIRBASÇEDENE) ile KETEN TOHUMU
( Keten bitkisinin, yağı çıkarılan ya da dövülerek hekimlikte kullanılan küçük taneleri. İLE [argo] Önemsiz, değersiz kişi. )
- KETLEMEK/ENGELLEMEK değil/yerine ÜRETİM/DÖNÜŞÜM
- KETM ile ...
( BİR SÖZÜ/HABERİ/SIRRI SAKLAMA, GİZLİ TUTMA )
- KETOASİDOZ ile/||/<> LAKTİK ASİDOZ
( Kanda keton nesneciklerinin birikmesi. İLE/||/<> Kanda laktik asit birikmesi. )
- KETOZİS ile KETOJENİK BESLENME
- KETTÂB ile HATTAT
( Yazı yazan sanatkâr. Yakut el-Musta'simî'den sonra hattât. )
- Ketum olmak için SUS!!!
- Ketum olman gerektiği için SUS!!!
- KETÛM[< KETM]:
SIR SAKLAYAN, AĞZI SIKI
- KEVEN/GEVEN ve TEZEK
( Baklagillerden, çok yıllık, bazı türlerinden kitre denilen zamk çıkarılan, dikenli bir çalı. İLE Sıkışmış, kuru toprak parçası, kesek. )
- KEVGİR[Fars. < KEFGÎR] değil/yerine/= SÜZGEÇ
- KEVKEB[Ar.] ile NECM[Ar.]
- KEVKEB ile YANAN GEZEGEN
( SÜREKLİ YANAN GEZEGEN, YILDIZ )
- KEVKEBE[Ar.] ile KEVKEBE[Ar.]
( Gökteki yıldız. | Süvâri alayı. İLE Gösteriş, tantana. )
- KEVLAR ile/değil/yerine/> ÖRÜMCEK İPEĞİ
( Çok hafif karbon kökenli çok sağlam liflerden oluşan bir malzeme. İLE/DEĞİL/YERİNE/> Protein bazlı mikrofiber. [Genetik olarak değiştirilmiş maya, şeker ve suyun fermantasyonu ile elde ediliyor.] [Otomotivden, tıp ve dış mekân giydirmeye kadar pek çok kullanım alanına sahip olması bekleniyor.] )
- KEVN[Ar.] ile SÜKÛN[Ar.]
- KEVN ile/ve/<> ÂLEM
( Olan. İLE/VE/<> Bilinen. )
- KEVN ve/>< FESÂD
( İSTİHÂLE[< HAVL | çoğ. İSTİHÂLÂT]: Olanaklı/mümkün olmayış, olanaksızlık/imkânsızlık, olamazlık. | Bir durumdan/halden başka bir duruma/hâle geçiş. | Başkalaşma. [İng. METAMORPHOSE, METAMORPHOSIS | Fr. MÉTAMORPHOSE] )
- KEVNEYN ile ...
( CİSMÂNÎ VE RÛHÂNÎ ÂLEM | DÜNYA VE ÂHİRET (KEVNUNİYET ÂLEMİ) )
- KEVNİYYÂT ile ...
( EVRENBİLİM, KOZMOLOJİ )
- KEVSEL[Ar.] ile KEVSER[Ar.]
( Geminin kıç tarafı. İLE Maddi ve manevi çokluk, kalabalık nesil. )
- KEVSER ile ...
( MADDÎ VE MANEVÎ ÇOKLUK | İLİM, İRFÂN | CENNETTE BİR HAVUZUN ADI )
- KEY vs. MASTER KEY
- KEY ile ...
( İyice, hakkıyla, iyi, pek adam akıllı. )
- KEYD[Ar.] ile MEKR[Ar.]
- KEYFE KEDER (TAKILMAK, YAŞAMAK)
- KEYFÎ DAYATMA ile ZORUNLU "DAYATMA"
- KEYFÎ/LİK ile/ve/<> ÇOCUK/LUK
- KEYFÎ/LİK ile/değil/yerine KENDİLİĞİNDEN/LİK
- KEYFÎ/LİK ile OLASILIK
( ARBITRARY/-I-NESS vs. PROBABILITY )
- KEYFÎ/LİK değil/yerine/= OLUMSAL/LIK
- KEYFÎ ile/değil ÇOKLU
- KEYFÎ ile/ve DEĞİŞKEN
- KEYFÎ ile/ve/değil/yerine FITRÎ
- KEYFî değil/yerine/= İSTEĞE BAĞLI
- KEYFÎ değil/yerine/= İSTEĞİL
- KEYFÎ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< İTİBARÎ
( Tüm ayrımlar, itibârîdir fakat keyfidir anlamına gelmez! )
- KEYFÎ ile/değil MUTLAK DEĞİL
- KEYFÎLİK ile/>< TUTARLILIK
( Keyfîlik, yaşam içermez. Yaşam, keyfî değildir. )
- KEYFÎLİK ile/ve ZORUNLULUKTAKİ KEYFÎLİK
( ARBITRARINESS vs./and ARBITRARINESS IN OBLIGATION )
- KEYFİNDE/LİK ile/değil/yerine KENDİNDE/LİK
- KEYFİNE GÖRE TAKILMAK ile/ve KAFANA GÖRE TAKILMAK
- KEYFİNE/ÇIKARINA GÖRE DAVRANMAK ile/değil/yerine/>< KENDİN/KİŞİ/ADAM/İNSAN OLMAK
( Kendin olmak, "keyfine/çıkarına göre davranmak/davranabilmek" değildir. )
- KEYFİNİ DAYATMAK ile/ve/||/<>/>/< PİSLİK YAPMAK
- KEYFİNİ SÜRMEK ile/ve/||/<> ZEVKİNİ ÇIKARMAK
- KEYFİYET ile/değil/yerine TASARRUF
- KEYİF/RAHATLIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇALIŞMA/HİZMET
( % 3[daha çok] -31[en fazla, azınlıkla/bazen] İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< % 96[daha çok] - 69[en az, çoğunlukla] )
- KEYİF değil/yerine/>< GEREKSİNİM
- KEYİF ve/<> GÜVENLİK
- KEYİF ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KEŞİF
- KEYİF ile/değil RIZÂ
- KEYİF ile TEMBELLİK
( PLEASURE vs. INDOLENCE )
- KEYİF ile/ve/||/<>/> UYKU
- KEYİF ile/değil/< YAŞAM
( Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif almayı değerli kılan. )
- KEYİF değil/yerine/= YAŞU/YAŞUĞ
- KEYİF ile/ve/değil/yerine/||/<>/></>/< ZEVK
( Gövdesel/bedensel. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< Zihinsel. )
( Maddi. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< Manevi. )
( Üç duyudan biriyle [ya da ikisi/üçüyle] ten, organ, kas ve sinirlerin "az ya da çok" uyarımıyla "deneyimlenen".[Dokunma, tatma, koklama][yeme, içme, oturma/uzanma vb.] İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< İki duyudan biriyle deneyimlenen.[Görme ve duyma][Felsefe, bilim, sanat, kitap okuma, düşünme, dinleme, söyleşi/sohbet] )
( Yatarak/yatmaktan, tembelikten, miskinlikten. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< Hareketle/hareketten. )
( Bir şey yapmadan "yaşadığı"[nı zannettiği/n, "iddia ettiği/n"]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< Bazı şeyler yaparak, özen ve çaba göstererek, emek ya da ödün vererek elde ettiğimiz. )
( Yaşandığı oranda pişmanlığa götürür. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< Yaşandığı oranda sevinç/neşe verir. )
( Canlılığa[hayvana/hayvansallığa] özgü.
[Hayvanlarda ve gövdemiz itibarı ile de canlılıkta ortaktır.] [Keyfin simgesi ve doruğu olan eşekte de vardır.]
İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/<
İnsana özgü. [Sadece insandadır, zihindedir.] )
( Geçici. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< Kalıcı. )
( Dayatarak/dayatmacı. Sorumsuzca, kendi kendine, başı başında[Farsça "ser-ser-î"]. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< Özgürce. Sorumluluğunu alarak/üstlenerek. Başı bağlı[Farsça "ser-best"] )
( Araçlı "duyum"/haz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>>/< Aracısız algılayış/idrak. )
( Istırap akışı içinde yalnızca bir kesintidir. )
( Utanç verici bir keyfin, keyfi geçer, utancı kalır. )
( Keyifteki ölçü/oran/sayı/mikdar arttıkça eleme/işkenceye dönüşür. )
( Ancak çalıştıktan ya da bir şeyler yaptıktan sonra, kısa süreli ve hak edilen keyfin tadı ve değeri olur. )
( Zevk, susabilmeyi[sükût etmeyi] öğrendikten sonra başlar. )
( Kişi, kendini ya da başkalarını utandırabilecek ucuz keyiflere, ne şimdi, ne de sonra kapılmamalıdır. )
( Keyifler değildir yaşamı değerli yapan. Yaşamdır, keyif ve zevk almayı değerli kılan. )
( İki ıstırap verici durum arasındaki aralıklardır. )
( İkisi de ıstırabın eseridir. )
( [not] PLEASURE vs./and/but/||/<>/>>/< ENJOYMENT
ENJOYMENT instead of PLEASURE )
- KEYİFLİLİK ile NÖTR OLMAK
- Keyifsizi DİNLE!!!
- KEYİFSİZLİK ile BEYNİN MEŞGULİYETİ
( MEŞGULİYET: Bir şeyle uğraşırken, başka bir şeyle ilgilenememe. )
- KEYİFSİZLİK ile NÖTR OLMAK
- KEYLÜS/KİLÜS[Ar. < Yun.] değil/yerine/= AKKAN
( Bağırsaktan gelen, içinde yağ damlacıkları bulunan kan. )
- KEZ değil GEZ
( Kere. DEĞİL 66 cm. [özellikle okçulukta kullanılan bir ölçü] )
- KEZÂ/KEZÂLİK[Ar.] ile NİTEKİM/AYNI BİÇİMDE
- KEZBAN(")[Ar.] ile/değil/>< KEZBAN[Fars.]
( Kötü kadın. | (")Deneyimsiz, beceriksiz, bilgisiz, görgüsüz kadınlara yakıştırılan söz("). İLE/DEĞİL/>< Becerikli, hamarat kadın. )
- KEZİB[Ar.] ile MUHÂL[Ar.]
- KEZZAP[Fars. < TİZ+AB] ile TUZRUHU
( Nitrik asit. Organik nesneler üzerinde yakıcı ve sarartıcı bir etki gösteren, birleşiminde bir azot, üç oksijen ve bir hidrojen bulunan, yoğunluğu 1,52 olan, 86 °C'de kaynayan, sanayide kullanılan asit. İLE Hidroklorik asit. Hidrojen ve klordan oluşan, renksiz, havada beyaz dumanlar saçan, suda kolayca eriyen ve fosfor elde edilmesinde, çeliğin pasını gidermede kullanılan keskin kokulu bir gaz. )