Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim
K'LERDE
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA VE FARKINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
itibariyle 5991 başlık/FaRk ile birlikte,
6908 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(2/7)
- | KARATE[Jp.] ile/ve/||/<> TEKVANDO[Korece] ile/ve/||/<> JUDO[Fr. < JIUJITSU(Jp.)] ile/ve/||/<> KUNGFU |
ile/ve/değil/yerine/||/<>/<
AIKIDO
( Ayak ve yumruk vuruşları üzerine kurulu, Japon kökenli bir dövüş yöntemi. İLE/VE/||/<> El ve kol vuruşlarından çok, ayak ve tekme tekniklerine önem veren, Uzak Doğu'ya özgü dövüş sanatı. İLE/VE/||/<> Jiujitsudan gelişmiş, tutmalara, fırlatmalara, hareketsiz bırakmalara dayanan, Japon kökenli silahsız yapılan dövüş sporu. İLE/VE/||/<> Kendini savunma temeline dayalı Çin kökenli spor.
İLE/VE/||/<>
Anatomi ve fizyoloji bilgisiyle saldırganın hareketini ve enerjisini kendine yansıtarak ve etkisiz duruma getirerek savunma bilgisi, felsefesi ve sporu.[AI-KI-DO: Evrensel enerjiyle uyumlanma yöntemi.] )
- | KENDİNDE ile/ve/+ KENDİ İÇİN | ile/ve/+/||/<>/> KENDİNDE VE KENDİ İÇİN
- | KESER ya da RENDE | ile/değil/yerine/>< KOL HIZARI
( | Kendine yontar. YA DA Ötekine/dışarıya yontar. | İLE/DEĞİL/YERİNE/>< İki tarafa da yontar. )
- | KISKANÇLIK ile/ve ÇEKEMEMEZLİK | ile/değil/yerine İMRENMEK ile/ve KEREM
( |Benim var, onun olmasın! İLE/VE Benim yok, onun da olmasın!| İLE/DEĞİL/YERİNE Onun var, benim de olsun. İLE/VE Benim var, onun da olsun. )
- | KORKU ile/ve/||/<> KIZMA/ÖFKE ile/ve/||/<> ÜZÜNTÜ/ÜZÜLME ile/ve/||/<> UTANMA/UTANÇ[>< AÇGÖZLÜLÜK] ile/ve/||/<> İĞRENME/TİKSİNTİ | ile/ve/||/<> SEVİNÇ(NEŞE)/COŞKU ile/ve/||/<> ŞAŞIRMA/ŞAŞKINLIK/HAYRET
( Farklı coğrafyalarda yaşayıp farklı dilleri konuşsa da yeryüzünde yaşayan tüm bireyler, şu 6 ya da 7 duygu-durum için aynı yüz ifadesi ve mimikleri kullanıyor. )
( )
( )
- ADCILIK/NOMİNALİZM:
KAVRAMSAL/LIK ve/||/<> TERİMSEL/LİK
- ALERJİ:
"KEDİYE" değil KEDİ TÜYÜNE
- ALLEN ile/||/<> AYRILMA ile/||/<> HAECKEL BİYOGENETİK ile/||/<> HAMİLTON ile/||/<> HARDY-WEİNBERG ile/||/<> VON BAER
( Soğuk bölgelerde yaşayan sıcakkanlı hayvanların, sıcak bölgelerde yaşayanlara göre daha kısa uzuvlarının olduğunu belirten kural.[< Joel Asaph Allen(zoolog ve ornitolog)] İLE/||/<> Bir genin iki farklı alelinin ayrılarak farklı gametlere dağılması.[Tamamen rastgele gerçekleşir. Eğer genler homozigot ise gametlerdeki ayrılan genler %100 aynı olur. Fakat eğer ayrılan genler heterozigot ise gametlerin %50'si baskın aleli, öteki %50'si ise çekinik aleli alır.] İLE/||/<> 1874 yılında öne sürülen bu kural, ontogeni ile filogeni arasındaki ilişkiyi açıklar.[< Ernst Haeckel][Ontogeni, filogeniyi yineler. Bir canlının embriyolok dönemdeki gelişimi, atalarının evrimsel geçmişindeki değişimlerini yineler. Bu kural, dirimbilim, insanbilim ve gelişim psikolojisi gibi bazı disiplinlerce kabul görmüş ya da genişletilmiştir.] İLE/||/<> Akraba seçilimi konusunda ileri sürdüğü kural.[< William Hamilton][Hamilton, akrabalar için fedakârlık gerektiren durumları matematiksel tanıma dökmüştür. Fedakârlık gerektiren bir devinimde, "c" fedakârlık yapanın ödediği bedel, "r" akrabalık derecesi ve "b" fedakârlık sonucu olası kazanç olmak üzere: C < R * B ise bu devinim, akraba seçilimi için yararlı bir devinimdir.] İLE/||/<> Gen frekanslarının hesaplanması için Harold Hardy[matematikçi] ve Wilhelm Weinberg'in, 1908 yılında geliştirdiği formül. İLE/||/<> Embriyoloji hakkında öne sürülen kural.[< Karl Ernst von Baer] )
- ANAYASA:
KATI ile/ve/değil/yerine/<> ESNEK
- ANNE/LİK/TE:
KOLAYLAŞTIRICI/LIK ile/değil/yerine/>< DÜZENLEYİCİ/LİK
( [Yaklaşım] Esnek ve destekleyici. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Katı ve kurallara dayalı.
[Amaç] Çocuğun özgüvenini ve bağımsızlığını artırmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun disiplinli ve sorumlu bir birey olmasını sağlamak.
[Destekleyici Rol] Çocuğun ilgi ve yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa net sınırlar ve beklentiler koymak.
[Özgüven] Çocuğun kendine güvenini artırmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa sorumluluklar vererek güvenli bir çerçeve sağlamak.
[Bağımsızlık] Çocuğun kendi kararlarını almasına olanak tanımak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun belirli kurallara ve sorumluluklara uymasını sağlamak.
[Disiplin ve Kurallar] Daha az vurgu. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Belirli bir düzen ve disiplin içinde yetiştirme.
[Net Beklentiler] Esneklik gösterme. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuklardan ne beklendiğini açıkça belirtme.
[Sorumluluk] Çocuğun sorun çözme becerilerini geliştirmek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğa belirli görevler ve sorumluluklar verme. )
( [Annelik] Bir gelişim aşaması. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Bir rol.
[Annelik] Kendini gerçekleştirme. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Yaşama geçici bir ara vermek.
[Annelik] İdealize edilmiş. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Küçük görülen.
[Öznel deneyim] Uyarıcı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Tüketici.
[Rol dağılımı] Anneliğin sıradüzeni. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Eş ile eşitlik.
[Kimlik] Anne. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Birey.
[Anne bakımı] İçgüdüsel. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Edinilen.[Doğru yöntemleri uygulamak]
[Yönetim] Sezgisel doğaçlama. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Alışılagelmişleri önemsemek.
[Hedef] Kendiliğindenlik. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Öngörülebilirlik.
[Bebeğin imgesi] Savunmasız, iyi huylu. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Güçlü, doyumsuz.
[Oryantasyon] En iyisini bebek bilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< En iyisini yetişkin bilir.
[Anne-bebek] Karşılıklı memnuniyet. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Gereksinim bakışımsızlığı.
[Annenin işlevi] Vezgeçilmez. Tam zamanlı. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Başka biri tarafından da gerçekleştirilebilir. )
( Çocuğun bireysel gelişimini desteklemeyi, bağımsızlık kazanmasını desteklemeyi ve onların özgüvenini artırmayı amaçlar.
[Bu yaklaşımda anneler, çocuklarının kendi kararlarını almalasına, sorun çözme becerilerini geliştirmesine ve kendi yeteneklerini keşfetmesine yardımcı olur.]
[Destekleyici Rol] Anneler, çocuklarının ilgisini ve yeteneklerini keşfetmesi için onları destekler.
[Özgüven] Çocukların kendine güvenini artırmak için teşvik edici bir ortam sağlar.
[Bağımsızlık] Çocukların kendi kararlarını almasına ve sorunları çözmesine olanak tanır.
İLE/DEĞİL/YERİNE/><
Çocukların belirli kurallara ve disiplin çerçevesine uygun biçimde yetiştirilmesini hedefler. Bu yaklaşımda anneler, çocuklarına net sınırlar ve beklentiler koyar ve bu kurallara uyulmasını sağlar.
[Disiplin ve Kurallar] Çocukların belirli bir düzen ve disiplin içinde yetişmesini sağlar.
[Net Beklentiler] Anneler, çocuklardan ne beklendiğini açıkça belirtir ve bu beklentilere uyulmasını denetler.
[Sorumluluk] Çocukların sorumluluk sahibi bireyler olarak yetişmesi için belirli görevler ve sorumluluklar verir. )
( [Yaklaşımlar] Daha esnek ve destekleyici bir yaklaşımla çocuğun bireysel gelişimini ön planda tutar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Daha katı ve kurallara dayalı bir yaklaşımla çocuğun toplumsal düzene ve disipline uygun biçimde yetişmesini hedefler.
[Amaçlar] Çocuğun özgüvenini ve bağımsızlığını artırmayı amaçlar. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocuğun disiplinli ve sorumlu bir birey olmasını sağlamayı hedefler.
[Yöntemler] Çocukların kendi kararlarını alması teşvik edilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocukların belirli kurallara ve sorumluluklara uymaları sağlanır.
[Çocuk Üzerindeki Etki] Çocukların yaratıcılıklarını ve sorun çözme becerilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Çocukların daha disiplinli ve düzenli bireyler olarak yetişmesini sağlar. )
( MOTHER:
[not] FACILITATOR vs./but/>< REGULATOR
REGULATOR instead of FACILITATOR )
- AŞK:
KAVUŞMADAN(VUSLATTAN) ÖNCE değil/yerine/<> KAVUŞMADAN(VUSLATTAN) SONRA
- AT:
KENTTE değil/yerine TAŞRADA
- BAĞLANMA:
KAYGILI ile KAÇINGAN ile GÜVENLİ
- BARIŞ:
KENDİNLE ve/||/<> DÜNYAYLA
( Kendiyle barışmayan, dünyayla barışamaz.
Kendinde, dünyayla barışmayan, kendiyle barışamaz. )
- BETİK/KİTAP:
SIRTI ile/ve/||/<> ARKASI
- BETİK/KİTAP ile SUPARA[Fars. SÎ+PÂRE]
( ... İLE Osmanlı Devleti'nde, okul kitaplarının genel adı. )
- BORSA:
KRİPTO ile HİSSE SENEDİ
( [süresi] 24 saat. İLE 8 saat. )
( Daha zor. İLE Daha kolay. )
- ÇÖZÜMLER:
KÜÇÜK ile/ve/||/<> ARA ile/ve/||/<> YALIN
- DEFA/KERE[Ar.] değil/yerine/= KEZ
- DEĞİŞİM:
KARARDA ile/ve/||/<> YAŞAMDA ile/ve/||/<> KİŞİDE
( Bir sözcükle. İLE/VE/||/<> Bir duyguyla. İLE/VE/||/<> Bir kişiyle[seninle/onunla]. )
- DERİŞİM/KONSANTRASYON ile/||/<> MOLALİTE
( Bir çözeltide çözünen nesne oranı. İLE/||/<> Bir kilogram çözücüde çözünen mol sayısı. )
- DİKME/KOLON ile/ve/<> KİRİŞ
( Dikey. İLE/VE/<> Yatay. )
- DÜŞMAN:
KARŞINDAKİ ile/ve/değil/||/<> "YANINDAKİ" ile/ve/değil/||/<> "İÇİNDEKİ"
( Elindeki kılıçla. İLE/VE/DEĞİL/||/<> Arkasına sakladığı hançerle. )
- EKİN, ÖZGEN, "KÜLTÜR" = HARS = CULTURE[İng., Fr.] = KULTUR[Alm.] = CULTURA < COLERE:BAKMAK, ÖZENMEK[Lat.] = CULTURA[İsp.]
- FIRSAT VERMEK:
KENDİNE ve/||/<>/> ÖTEKİLERE ve/||/<>/> YAŞAMA ve/||/<>/> GELECEĞE
- GAUSS(ÇAN) EĞRİSİ:
"KARMAŞIK" değil RASTGELE OLAN
- GÜÇ/KUVVET ile DİRÂYET[İNCELİK, FARKINDALIK, YETENEK]
- HAIR STYLER[İng.]/KUAFÖR[Fr. < COIFFEUR]/BERBER[Fars.]/PERUKAR[İt. < PARRUCCHIERE] değil/yerine/= SAÇ BAKIMCISI
( Saç ve sakalın kesilmesi, taranması ve yapılması işiyle uğraşan ya bunu meslek edinen kişi. | Bu işin yapıldığı dükkân, güzellik salonu. )
- HEYET[Ar.]/COUNCIL[İng.]/KONSEY[Fr. < CONSEIL] değil/yerine/= KURUL
- HIZIR/KLOROFİL değil/yerine/= YEŞERMİK, YEŞİLİZ
- HURMA[Fars.] ile TRABZON HURMASI/ASYA/JAPON HURMASI/TAZE HURMA/CENNET ELMASI
( Hurma ağacı. | Palmiyegillerin eski çağlardan beri Kuzey Afrika'da kültürü yapılan, yemişlerinden yararlanılan, gövdesi uzun, yaprakları büyük ve dikenli bir ağaç. | Bu ağacın tatlı meyvesi. İLE Abanozgillerden, 15 metre kadar yükselebilen büyük bir ağaç. | Bu ağacın elma büyüklüğünde, turuncu renkte, hamken kekre olan, olgunlaştığında tatlılaşan meyvesi. )
( DATE vs. PERSIMMON )
( PHOENIX DACTYLIFERA cum DIOSPYROS KAKI )
- İNSÜLİN:
KISA SÜRE ETKİLİ ile/ve UZUN SÜRE ETKİLİ
- İTİRAF ile/ve/değil/||/<>/< KABUL
( [not] CONFESS vs./and/but/||/<>/< ACCEPTANCE )
- İYİ DÜŞÜN!:
KALBİ ve/||/<>/>/< KAPIYI ve/||/<>/>/< SON SÖZÜNÜ
( Kırmak yerine. VE/||/<>/>/< Çarpmak yerine. VE/||/<>/>/< Söylemeden önce. )
- K ile G
- K ile K ile KA/KE ile KU
( Türk abecesinin on dördüncü harfi. İLE Potasyumun simgesi. İLE Türk abecesinin on dördüncü harfinin okunuşu. İLE Kurçatovyumun simgesi. )
- KA
( Astral Nur, Kalp. )
- KÂ'BE
( MÜSLÜMANLARIN HACI OLMAK ÜZERE BELİRLİ ZAMANDA GİDİP ZİYÂRET ETTİKLERİ YER | MÜSLÜMANLARIN NAMAZA BAŞLARKEN YÖNELDİKLERİ TARAF | KÜP TAŞ )
- KA'DE[Ar.] ile KADEH[Ar. çoğ. AKDÂH]
( Bir kere oturma, oturuş. İLE Bardak, küçük bardak, içki bardağı. | [botanik] Kadeh. )
- KANPANYA değil KAMPANYA
- KAABE KAVSEYN
( İki yay, iki kaş arası. )
- KAB[Ar.] ile KÂ'B[Ar.]
( Uzaklık, mesafe. İLE Topuk kemiği, aşık kemiği. | Tavla zarı. | Sekiz köşeli, sekiz yüzlü nesne. | Küp. )
- KABA (DİL) ile/ve/değil ORTALAMA (DİL)
- Kaba değil argo KONUŞ!!!
- KABA OLMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KİTABIN ORTASINDAN KONUŞMAK
- KABA-SABA (KONUŞMAK)
- KABA/LIK ile/ve/ya da ÇIKARCI/LIK
( GALÎZ[< GILZET] ile/ve/ya da ... )
- KABA/LIK ile/ve SAÇMA/LIK
- KABA/LIK ile/ve/değil/<> SAF/LIK
- KABA ile/değil/yerine ENGİN
- KABA ile/ve/değil/<> GELİP GEÇİCİ
- KABA ile/ve/||/<>/> KUBAT
( ... İLE/VE/||/<>/> Kaba, biçimsiz. | Davranışları kaba olan. )
- KABACA ... değil/yerine ANA AKIŞI İÇİNDE ...
- KABACA ile/değil/yerine KISACA
- KABACA ile/değil/yerine ÖZETLE
- KABADAYI ile PALİKARYA[Yun.]
( ... İLE Kabadayı Rum delikanlısı. | [yererek] Yunan. )
- KABAHAT, ...:
SENDE ile/ve/değil/yerine/ne yazık ki/||/<>/< SENİ SEVENDE
- KABÂHAT ile/değil/yerine/= SUÇ
( Uygunsuz hareket, çirkin, yakışıksız davranış, suç, kusur, töhmet. | Hafif hapis, para cezası ya da meslek ve sanattan alıkonulma ile cezalandırılan suç. İLE Törelere, ahlâk kurallarına aykırı davranış. | Yasalara aykırı davranış. )
- KABAK ile ARMUT KABAĞI
( Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, birçok türü olan bir bitki. | Bu bitkinin türlerine göre yemeği ve tatlısı yapılan ürünü. | Kabak kemane. | Ham, tatsız kavun, karpuz. | Tüysüz, dazlak. | Dişleri aşınarak yüzeyi düzleşmiş olan taşıt lastiği. | Bilgisiz, görgüsüz, kaba. | Kısa boynuzlu hayvan. İLE Ürünü, armut biçiminde olan bir süs kabağı. )
( CUCURBITA cum ... )
- KABAK ile ASMA KABAĞI
( Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, birçok türü olan bir bitki. İLE Kabakgillerden, sürüngen ya da sarılgan, mevsimlik bir tür kabak. | Bu kabağın ince uzun, sebze olarak kullanılan ürünü. )
( CUCURBITA cum LAGENERIA VULGARIS )
- KABAK ile BALKABAĞI/HELVACIKABAĞI/KESTANEKABAĞI
( Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, birçok türü olan bir bitki. | Bu bitkinin türlerine göre yemeği ve tatlısı yapılan ürünü. | Kabak kemane.Ham, tatsız kavun, karpuz. | Tüysüz, dazlak. | Dişleri aşınarak yüzeyi düzleşmiş olan taşıt lastiği. | Bilgisiz, görgüsüz, kaba. | Kısa boynuzlu hayvan. İLE Kabakgillerden, tatlısı yapılan, dışı boz, içi sarı renkli, iri bir kabak türü. )
( SQUASH vs. PUMPKIN, WINTER SQUASH )
( CUCURBITA cum CUCURBITA MAXIMA/PEPO )
- KABAK ile İTHIYARI/ACIHIYAR/ACIELMA/EBUCEHİLKARPUZU
( ... İLE Kabakgillerden, elma büyüklüğündeki meyvesi çok acı ve iç sürdürücü bir bitki. )
( ... cum CITRULLUS COLOCYNTHIS )
- KABAK ile JACKFRUIT
( ... İLE Tayland'da yetişen, iri kabağa benzeyen bir meyve.[Dünya üzerinde ağaçta yetişen en büyük meyvedir.] )
- KABAK ile SAKIZKABAĞI
( CUCURBITA cum CUCURBITA PEPO )
- KABAK ile SU KABAĞI
( Kabakgillerden, sürüngen gövdeli, sarı çiçekli, birçok türü olan bir bitki. | Bu bitkinin türlerine göre yemeği ve tatlısı yapılan ürünü. | [müzik] Kabak kemane. | Ham, tatsız (kavun, karpuz). | Tüysüz, dazlak. | Dişleri aşınarak, yüzeyi düzleşmiş olan (taşıt lastiği). | Bilgisiz, görgüsüz, kaba. | Kısa boynuzlu hayvan. İLE Kabakgillerden, alt bölümü şişkin, birçok yerde kurutulup su kabı olarak kullanılan, bir tür asma kabağı, kantar kabağı. )
( CUCURBITA cum LAGENARIA VULGARIS )
- KABAK ile VEZİRKÜLÂHI
( Kabak kızartılmamalıdır. [Tüm özellikleri nitelikleri kaybolur.] )
- KABAKLAMAK ile KABAKLAŞMAK ile KABAKLIK
( Ağaçların gençleşmesi için dallarını budamak. İLE Saçları dökülmek, dazlaklaşmak. | Taşıt lastiklerinin, dişleri aşınıp yüzeyi düz bir duruma gelmesi. İLE Karpuz ya da kavunun ham olma durumu. | Başın tüysüz ya da dazlak olma durumu. | Bilgisizlik, görgüsüzlük. )
- KABALA'DA:
SEFAR ile/ve SİPUR ile/ve SEFER
( Kabala'da üç temel kavram vardır: Sefar, Sipur, Sefer.
Sefar: Sayı, nicelik demektir. Sefar ya da nicelik varolanların birbiriyle ilişkisinde birinci durumda rol oynar, bu da sayıyla belirtilir. Daha sonra devinimi ve öteki nitelikleri gelir ki bunlar da sayıyla belirtilir.
Sipur: Söz ya da Logos anlamına gelir. Her harf bir kuvveti işaret eder ve var olanlar, harflerden oluşan sözcüklerdir.
Sefer: Yazı demektir. Tanrının yazısından da evrende varolanları anlamak gerekir. Tanrının düşüncesi bu varolanların anlamıdır. )
( Kabala İşlemleri: Themuria, Gematria, Notaria. Themuria: Kutsal sayılan sözcüklerdeki harflerin yerini değiştirerek yeni sözcükler elde etme yöntemidir. Gematria: Sözcükleri oluşturan harflerin sayısal değerlerinin toplamının hesaplanmasıdır. Notaria: Sözcüklerin kökeni olan harflerden sayı değerleri yoluyla yeni sözcükler türetmektir. )
( Kabala'da varlığın en genel ve bütünsel biçimlerine ise Sefirot(Sephirot) adı verilir. )
( Zohar Nur anlamına gelir ve Zohar öğretisi mistik tefekkür ve deneyim yoluyla nura kavuşma, varlık birliğinin insanda gerçekleştirilmesidir. Kabala, bu öğretinin kabul edilmesi, içselleştirilmesi anlamına gelir. )
( Kabala'da harfler sayılarla eşleştirilmiş ve birtakım tanrısal isimlerin harflerinin yerleri değiştirilerek belirli matematiksel kurallara göre anlam türetmelerine gidilmiştir. )
- KABALA[İng.] ile KABALA[Ar.]
( Doğaüstüyle ilişki kurma. | Yahudilerde, yazılı olarak konulmuş olan Tanrı kanunlarının yanında, ağızdan ağıza geçen din buyruklarının, İbrani felsefesinin ve efsane yazılarının tamamı. | Bu öğretinin yandaşlarının tamamı. İLE Götürü, toptan. )
- KABALA = CABALA[İng.] = CABALE[Fr.] = KABBALA[Alm.] = KABBALAH:ALINMIŞ ŞEYLER, GELENEK[İbr.]
- KABALA ile/ve STEGANOGRAFİ
( Yahudi bilgeliği, mistisizmi. İLE/VE Gizli yazı. )
- KABALAK ile KABALAK
( Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordusunda kullanılmış olan, şapkaya benzeyen bir başlık türü. İLE Kabak yaprakları biçiminde etli ve tüylü yaprakları olan, kırlarda ve su kenarlarında yetişen bir bitki. )
- KABALIĞIM ile/ve/değil KALABALIKLIĞIM
- KABALIK ve/||/<>/< GÜÇLÜ TAKLİDİ
( Kabalık, zayıf kişinin, güçlü taklididir. )
- KABAN[Erm.] ile KABAN[Fr. < CABAN]
( Dik yokuş. | Tepe. İLE Çeşitli kumaşlardan yapılmış, kalçaya kadar inen ve paltoya benzeyen üst giysisi. )
- KABARCIK ile İSİLİK/ISIRGIN
( PUSTULE vs. PRICKLY HEAT )
- KABARMA ile/ve/<> KÖPÜRME
- KABARTI ile KABARTMA
( Tümsek, çıkıntı, kabarmış yer. İLE Kabartma işi. | Bir biçimin ya da bir süslemenin düz yüzey üzerindeki çıkıntısı. | Kil, alçı, taş vb. işlenebilir gereçleri girintili çıkıntılı yüzeyler durumunda biçimlendirerek yapılan yapıt, rölyef. | Kabartılarak yapılan. )
- KABARTMA TOZU ile SODYUM BİKARBONAT
( BAKING POWDER vs. BAKING SODA )
- KABBALAH:
KABIN İLMİ ile/ve/<> KABUL İLMİ
- KÂBE ile/ve/= ANITKABİR
- KÂBE ve/<> KALP
- KÂBE ve/||/<> KIBLE
( ... VE/||/<> Etrafında tavaf eden/ler varsa. )
- KÂBETULLAH
( GÖNÜL )
- KABÎH[Ar.] ile VAHŞ[Ar.]
- KÂBİL-İ DEVİR değil/yerine/= GEÇİRİLEBİLİR
- KABÎL[< KABL]:
SOY, NEVİ, SINIF | TÜRLÜ, GİBİ | AZ ÖNCE
- Kâbil[aslı KÂBÜL] ile Kabîl["ka" uzun okunur] ile KABÎL[Ar. < KABL] ile KABİL[Ar. < KABUL]["ka" uzun okunur]
( Afganistan'ın başkenti. İLE Hz. Âdem'in büyük oğlu olup kardeşi Hâbîl'i öldürmüştür. İLE Sınıf, tür/nev. | Türlü, gibi. | Az/biraz önce. İLE Kabul eden/edici. | Olan/olabilir. )
- KÂBİL ile/ve/<> FAİL
- KÂBİL ve KABUL
- KABİLE MENSUBİYETİ ile/ve YER MENSUBİYETİ
- KABÎLE[Ar. çoğ. KABÂİL] ile KABİLE["ka" uzun okunur]
( Boy. İLE Hanım ebe. )
- KABİLE ile/ve/değil/||/<>/> KÖY
- KABİLİ RÜCÛ değil/yerine/= DÖNÜLEBİLİR
- KÂBİLİY(Y)ET değil/yerine/= YETENEK
- KÂBİLİYET-İ TAKSİM değil/yerine/= BÖLÜNEBİLME
- KABİLİYET[Ar.] değil/yerine/= YETENEK/BECERİ
- KABİN[Fr. < CABINE] değil/yerine/= BÖLÜM
( Küçük, özel bölme. | Gemilerde, uçaklarda, uzay gemilerinde, küçük bölme. | Uçakta, yolcuların oturduğu bölüm. | Plajda, soyunma yeri. )
- KABİN[Fr. < CABINE] ile KABİNE[Fr. < CABINET]
( Küçük, özel bölme. | Gemilerde, uçaklarda, uzay gemilerinde, küçük bölme. | Uçakta, yolcuların oturduğu bölüm. | Plajda, soyunma yeri. İLE Bakanlar Kurulu, hükûmet. | Hekim muayenehanesi. | Bölüm/kabin. | Tuvalet/helâ. )
- KÂBİR[Ar.] ile KABİR/KABR[Ar. çoğ. KUBÛR] ile KABL[Ar.]
( Büyük, ulu. İLE Gömüt, sin, mezar/lık, kabristan[Fars.]. İLE Ön, önce, öndeki, evvel/evvelki. )
- KABIZ[Ar. < KABZ]["ka" uzun okunur] ile KABIZA["ka" uzun okunur] ile KABZ[Ar.] ile KABZA[Ar.]
( Alan, tutan, kabzeden. | Peklik/kabızlık veren. | [anatomide] Sıkan, çeken. [KABZ >< BAST] İLE [anatomide] Büken.[: Oynak kemikler arasındaki açıları daraltan kasların genel adı.] İLE El ile tutma. | Avuç içine alma, kavrama. | Azrâil tarafından ruh teslim alınma, ölme. | Peklik, amelsizlik, kabız. İLE Tutacak/tutamak yeri, sap. )
- KABIZLIK/İNKIBAZ/KONSTİPASYON ile/||/<> SÜRGÜN/DİYARE/İSHAL
( Bağırsak devimlerinin yavaşlaması ve kabızlık. İLE/||/<> Sık ve sulu dışkılama. )
- KABIZLIK ve/ne yazık ki/||/<>/> ANAL ÇATLAK/YIRTIK
( CONSTIPATION and/unfortunately/||/<>/> ANAL FISSURE )
- KABIZLIKTA:
PRE-BİYOTİK ile/ve/<> PRO-BİYOTİK
( SEMBİYOTİK: İkisinin de biraradalığı. )
- KABLELMİLAT değil/yerine/= MİLÂTTAN ÖNCE
- KABOTAJ[Fr. < CABOTAGE] değil/yerine/= GEMİ İŞLETME
( Bir ülkenin iskele ya da limanları arasında gemi işletme işi. )
- KABUĞUN, FLOEM TABAKASI = TABAKA-İ KIŞR = LIBER
- KABUĞUNA ÇEKİLMEK ile/değil/yerine/>< KABUĞUNU KIRMAK
- KABUK ile/ve/<> BADIÇ
( .. İLE/VE/<> Bakla, fasulye, bezelye gibi taze sebzelerde, içinde tohumların sıralanmış bulunduğu kabuk. )
- KABUK ile BAĞA
( ... İLE Deniz kaplumbağasının kabuğu. | Kaplumbağa kabuğu. | Ur. )
- KABUK ile/ve/||/<>/> KABUKLU
( Bir şeyin üstünü kaplayan ve onu dış etkilere karşı koruyan, kendiliğinden oluşmuş sertçe bölüm, kışır/kışr. | Ekmeğin, pişme sırasında içinden daha çok sertleşen dış bölümü. | Bir sıvı ya da gazı dıştan saran, sert katman. | Deri üzerinde bir yaranın ya da sivilcenin kurumasıyla oluşan sertçe bölüm. | Bir hayvanı dıştan örten kitinli, kalkerli, silisli, kemiksi ya da boynuzsu örtü, kavkı. İLE/VE/||/<>/> Kabuğu olan. )
- KABUK = KIŞR = ÉCORCE
- KABUK ile KUKUÇ
( ... İLE Şeftali, kayısı gibi meyvelerin çekirdeklerinin sert kabuğu. )
- KABUK ile/ve ÖZ
( KIŞR ile/ve CEVHER )
( COVER vs./and ESSENCE )
- KABUK ile ŞEYTANMİNARESİ
( ... İLE Bazı deniz böceklerinin koni biçimindeki kavkısı. )
- KABUK ile TOPUR
( ... İLE Kestanenin dikenli olan dış kabuğu. | Fındığın dışındaki yeşil kabuk. )
- KABUK ile/<> YALAMUK
( ... İLE/<> Çam ağacının reçineli kabuğu, soymuk. | Çam ağacının reçineli kabuğundan çıkan özsuyu. )
- KABUKİ ile/ve BUNRAKU
( Geleneksel Japon tiyatrosu. İLE/VE Kukla tiyatrosu. )
- KABUKİ ile/ve BUNRAKU
( Geleneksel Japon tiyatrosu. İLE/VE Kukla tiyatrosu. )
- KABUKLULAR:
İSTİRİDYE(SELCE[Ar.], SADEF[Fars.], OYSTER[İng.], OSTREA EDULIS[Lat.]) ile MİDYE/BELEHU'L-BAHR[Ar.]/MUSSEL[İng.] ile SHELL ile KTENIA ile LANGUST(İN)[Lat. PALINURUS VULGARIS] ile KARAVİDES(/KEREVİT) ile KRILL ile PAVURYA ile KARİDES[Yun.](SHRIMP) ile KREOPEK
( MISRÂ': İstiridye gibi deniz kabuklularından kabuklarının her biri. )
( İstiridyeler, doğal ortamlarında 80 yıla kadar yaşayabilirler. )
( İstiridyelerin bir inciyi tamamlamaları 15 - 20 yıllarını alır. [1 ton istiridyeden ancak 3 inci çıkar. Mükemmel küre şeklinde olma olasılıkları ise milyonda birdir.] )
( )
- KABUL EDEMEMEK ile/ve/değil DİRENMEK
( BEKİNME: İnat etmek, direnmek. | Kapanma, tıkanma. )
- KABUL EDERSE/NİZ ile/ve/değil/yerine UYGUNSA/NIZ, UYGUN GÖRÜRSENİZ
- KABUL EDİLEMEZLİK ile/ve/<>/değil/yerine SİNDİRİLEMEZLİK
- KABUL EDİLMEK ve/> KAYBOLMAK
- KABUL EDİLMESİ GEREKEN:
[ya] RASTGELELİK ya da/>< BİLİN(E)MEYEN/GİZLİ DEĞİŞKENLER
( Θ - φ )
- KABUL ETME(ME)K ile KATILMA(MA)K
( TO [NOT] ACCEPT vs. TO [NOT] AGREE WITH )
- KABUL ETME(ME)K ile ÖN PLANDA TUTMA(MA)K
( TO (NOT) ACCEPT vs. TO (NOT) TO (NOT) STAND/KEEP AT FRONT )
- KABUL ETMEK ile "BOYUN EĞMEK"
- KABUL ETMEK ile/ve/değil/yerine "GÖZE ALMAK"
- KABUL ETMEK ile GÜZEL GÖRMEK(TAHSÎN[< HÜSN])
( TO ACCEPT vs. TO SEE NICE )
- KABUL ETMEK ile/ve KATLANMAK
( ACCEPTANCE vs./and TO BEAR THE CONSEQUENCES )
- KABUL ETMEK ile/ve/değil/yerine TANIMAK
- KABUL ETMEMEK ile/ve/değil DAHA ÇOK YAKLAŞMASINI SAĞLAMAK
- KABUL ETMEMEK ile/değil/yerine/< FARKINDA OLMAK
- KABUL GÖRME ile/ve/değil/||/<> ÖNDE YER ALMA
- KABUL:
EDERSEN ile "ETMEZSEN"
( Ahbab. İLE Garib. )
- KABUL/LER ile/ve/değil/<> GELENEK/LER
- KABUL ile/ve/<> DESTEK
- KABUL ile/ve EZBER
( Dönüştürücü. [Kalb/tekallüb] İLE/VE Kalbe yazmak. )
( ... ile/ve BERM[: Ezberleme, hatırda tutma.] )
( ACCEPTANCE vs./and MEMORIZING )
- KABUL ile/ve/değil/<> İÇSELLEŞTİRME
- KABUL ile/ve İNANCA
( ACCEPTANCE vs./and ASSURANCE )
- KABUL ile/ve/||/<>/>/< İTİBAR
( ... İLE/VE/||/<>/>/< Saygı gösterme. | Önem verme. | Onur/şeref, haysiyet. | Bir şeyin, gerçek değil kararlaştırılan değeri. | İbret alma. | [ticaret] Söz ya da imzanın değeri. [İng./Fr. CREDIT] | Değer. )
- KABUL ile/ve/<> KALIB
- KABUL ile/ve/||/<>/< MAKBUL
- KABUL ile/ve MERHAMET
( ACCEPTANCE vs./and MERCY )
- KABUL ile/ve/değil OYUN
( [not] ACCEPTANCE vs./and/but GAME )
- KABUL ile/ve/<> SIRADÜZEN/HİYERARŞİ
- KABUL ile SÖYLEM
( ACCEPTANCE vs. DISCOURSE, DISSERTATION )
- KABUL ile SÖYLEM
- KABUL ve/< TAHSÎN
( ACCEPTANCE and/< TO SEE NICE )
- KABUL ve TAHSİN
- KABUL ile TAYİN
- KABUL ile/değil/yerine TEMELLENDİRME
- KABUL ve/<> UYGUN DAVRANIŞ
( ACCEPTANCE and/<> APPROPRIATE BEHAVIOUR )
- KABUL ile/ve YADSIMA
( ACCEPTANCE vs. TO DENY/REJECT )
- KABULLEN(E)MEMEK ile DAYAN(A)MAMAK
( NOT (ABLE) TO ACCEPT vs. NOT TO WITHSTAND )
- KABULLEN(EBİL)MEK ile DAYANMAK/DAYANABİLMEK
( Her ne gelirse, sarsılmadan dayanmanın soyluluğu ve erdemi vardır fakat anlamsız işkence ve aşağılanmayı reddetmenin onurluluğu[vakarı] da vardır. )
( (ABLE) TO ACCEPT vs. (NOT ABLE) TO WITHSTAND
There is noble virtue in unshakable endurance of whatever comes, but there is also dignity in the refusal of meaningless torture and humiliation. )
- KABULLEN(ME)MEK ile "KATLAN(MA)MAK"
( TO (NOT) ACCEPT vs. TO (NOT) BEAR/STAND )
- KABULLENMEK değil/yerine DÜŞÜNMEK
- KABULLENMEK ile/ve/<> KOŞULLANMAK
- KABULLER ile/ve/||/<> SINIRLAMALAR
- KABURGA ile GEĞREK
( ... İLE Yumuşak kaburga kemikleri. | Kaburganın alt yanında bulunan boşluklardan her biri. )
- KABURGALAR ile/ve UCLARI SERBEST OLAN 11. 12. KABURGALAR
( ADLÂ'[< DIL]: Kaburgalar. | Geometrik şekillerin kenarları. İLE/VE ... )
( RIBS/BREAST BONES vs./and FLOATIN RIBS )
- KÂBUS[Ar.] değil/yerine/= KARADÜŞ/KARABASAN
( Sıkıntılı ve korkulu düş. | Birinin, içinde bulunduğu karmakarışık, sıkıntılı durum. | Acı, sıkıntı, korku veren olay. )
- Kabut et! ve DİNLE!!!
- Kabut et! ve SUS!!!
- KABZ/KONSTİPASYON değil/yerine/= PEKLİK
- KABZ değil/yerine/>< FERÂGAT
- KABZ ile HABS
( El ilet tutma. | Avuç içine alma, kavrama. | Azrail tarafından ruh teslim alınma, ölme. | Peklik, kabız. İLE Hapis, alıkoyma, bir yere kapama, salıvermeme. | Tutma, zaptetme. )
- KABZ ile KABZ
( AVUÇ İÇİNE ALMA, EL İLE TUTMA, KAVRAMA | GÖNLE GELEN SIKINTI | HAK VÂRİDÂTINDAN KESİLEN ile AZRAİL TARAFINDAN RUH TESLİM ALINMA, ÖLME )
- KABZA ile/ve/||/<> BARÇAK
( ... İLE/VE/||/<> Kılıç kabzasının siperi. )
- KABZA değil/yerine/= TUTAK/SAP
- KABZIMAL[Ar.] ile MADRABAZ[Fars.]
( Meyve sebze üreticileri ile satıcılar arasında, aracılık eden kişi. İLE Sebze, meyve gibi yiyecekleri, yerinden getirterek, toptan satan kişi. | Hile yapan, hileci. )
- KABZİYET ile GAZAP
( Allah'ın verdiği sıkıntı. İLE Kuldan kaynaklanan sıkıntı. )
- KAÇ TANESİYLE değil KAÇIYLA
- KAÇ YAŞINDASIN? yerine BÖYLE BİR SORU SORMA! (DAHA İYİ)
( Kişilerin yaşı, sorulmaması gereken sorulardan biridir.(Bay/Bayan farketmez). Kişi kendi paylaşmak istediğinde öğrenilecek bir konudur. Kişiler, sorulduğu için yanıtlamak zorunluluğunda bırakılmamalıdır. )
- KAÇAK-GÖÇEK (YAŞAMAK)
- KAÇAK ile GİZLİ ile YERALTI
( ILLEGAL vs. SECRET/HIDDEN )
- KACAK ile KAÇAK
( Mutfak araçları, kap kacak. İLE Bir kapalı kaptan, bir borudan sızan gaz ya da sıvı. | Gizlice kaçırılmış olan mal ya da nesne. | Bağlı bulunduğu yerden ya da yasadan kaçan, uzaklaşan. | Yasaca yapılması yasak olan ya da yapılması için gerekli izin alınmayan. | Yasaca belirtilmiş gerekli gümrük ve vergileri ödenmeden bir yere sokulan ya da bir yerden çıkarılan. | Yasalara, kurallara uymayarak, gizlice. )
- KAÇAK ile KAÇIK ile KAÇINTI ile KAÇKIN
( Bir kapalı kaptan, bir borudan sızan gaz ya da sıvı. | Gizlice kaçırılmış olan mal ya da nesne. | Bağlı bulunduğu yerden ya da yasadan kaçan, uzaklaşan. | Yasaca yapılması yasak olan ya da yapılması için gerekli izin alınmayan. | Yasaca belirtilmiş gerekli gümrük ve vergileri ödenmeden bir yere sokulan ya da bir yerden çıkarılan. | Yasalara, kurallara uymayarak, gizlice. İLE İlmeği kaçmış (çorap vb.). | Bir yana kaçmış, kaymış. | Bazı davranışları dengesiz olan, zıvanasız. | Çorabın ilmeği kaçmış yeri. İLE Erken doğan kuzu. | Sızıntı, kaçak. İLE Bir yerden ya da bir işten kaçmış kişi. | Toplumdan uzak duran, toplum içine çıkmak istemeyen kişi. )
- KAÇAK ile KAÇKIN
- KAÇAMAK ile KAÇAMAK
( Hoş görülmeyen bir şeyi, ara sıra yapma. | Bir şeyi, belirli etmeden, gizlice yapmaya çalışma. | Bir şeyden kaçınma yolu. | Kaçılacak yer. | Başkalarına belirli etmeden, gizlice yapılan. İLE Mısır unundan yapılan yağlı bir yemek. )
- KAÇAN/LAR ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KALAN/LAR
- KAÇAN ile/değil/yerine/>< KAZANAN
( Kazanamaz. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Kaçmaz. )
- KAÇAR/I TUTAR/I (OLMAMAK)
- KAÇILMAZ ile/değil KAÇINILMAZ
- KAÇINMA ile/ve/||/<>/> HOŞGÖRÜ ile/ve/||/<>/> TOPARLANMA
- KAÇINMA ile KAÇGÖÇ
( ... İLE Dinî bir yaklaşımla, müslüman kadınların, erkeklere görünmemeleri, birarada oturup konuşmaktan kaçınmaları. )
- KAÇIRMAK ile "ISKALAMAK" ile "ES GEÇMEK"
- KAÇIRMAK ile KAYBETMEK
( TO MISS vs. TO LOSE )
- Kaçırmamak için DİNLE!!!
- Kaçırmamak için SUS!!!
- KAÇKAR DAĞLARI ile/ve KÜRE DAĞLARI
- KAÇKAR ile/değil KAŞKAR
- KAÇKARLAR ile/ve/||/<> KALÇARLAR
- KAÇMA ile/ve/<> KENDİNDEN KAÇMA
( Geçenlerde, bir şair arkadaşımla konuşuyordum. İlk kez yurtdışına çıkmıştı. İzlenimlerini sorduğumda, kestirme bir yanıt verip "Dünyam daraldı" dedi. Bu sözüne şaşırdığımı görünce sözlerini sürdürdü. "Eskiden, kaçıp gideceğim yerlerin var olduğunu bilmek, bir ölçüde rahatlatıyordu beni. Fakat şimdi anladım ki, kaçıp gidilecek bir yer yokmuş." )
- Kaçmak için DİNLE!!!
- Kaçmak için SUS!!!
- KAÇMAK/KAÇIŞ ile/değil/yerine/>< ÖZGÜRLÜK
- KAÇMAK ile "KAÇMAK"
( Kendi anlamı. İLE İzin istemek/izin isteyerek/bildirerek ayrılma.(Deyim/argo). )
( Hızla koşup bir yere saklanmak. | Kimseye bildirmeden bulunduğu yerden ayrılmak, firar etmek. | Kendini göstermemek, rastlaşmamaya çalışmak. | Kaçınmak. | Gaz, sıvı vb. şeylerin sızması. | İpinin kopması. | Girmek. | Bir yana doğru kaymak. | Görünmeden gitmek, savuşmak, sıvışmak. | Hızlı koşmak. | Yok olmak. | Benzemek, andırmak. | Kaçgöçe uymak. | Kadının, yasalara ve aile isteklerine karşı gelerek evlenmek için evinden ayrılması. | Rengi ağarmak, uçmak. | Yarışçının ötekilerden hızla ayrılıp arayı açması. | Futbol ve basketbolda, engelleyen adamdan kurtulmak ya da pas alabilmek için boş alana koşmak. İLE ... )
- KAÇMAK ile/ve/değil/yerine (GERİ) ÇEKİLMEK
- KAÇMAK ile/ve/değil ANLAMSIZ/DEĞERSİZ BULMAK, DEĞER VERMEMEK
- KAÇMAK ile/ve/değil/yerine/<> GİTMEK
( Sevdiklerinle arana mesafe girdiği oranda, varış yerinin de hiçbir anlamı kalmaz. )
- KAÇMAK ile/değil HIZLI YÜRÜMEK/KOŞMAK
( ... ile/değil BESBESE )
- KAÇMAK ile/değil/yerine KAÇINMAK
( Tüm canlılarda. İLE/DEĞİL/YERİNE Hayvanlarda[kısmen] ve insanda. )
- KAÇMAK ile/değil/yerine/>< KALMAK
- KAÇMAK ile/ve/değil/ne yazık ki KOLAYINA KAÇMAK
- KAÇMAK ile/ve SAKLANMAK
- KAÇMAK ile SIVIŞMAK/TÜYMEK/FIYMAK
- KAÇMAK ile/ve/değil/yerine ÜSTLENMEMEK
- KAÇMAK ile/ve/değil/yerine UZAK DURMAK
( UZAK DUR!
* Karnı tokken sızlanandan
* Zevk sürerken sıkılandan
* El içinde ağlayandan
* Dost sözünden gocunandan
* Kuşkusuyla buz tutandan
* Düşmanına dost durandan
* Suretiyle kandırandan
* Aynalardan kovulandan
* Şeytanıyla yarışandan
* Sevabını anlatandan
* Günahına kulp takandan
Mete Özgencil )
- KAÇMAK ile/değil/yerine UZAK DURMAK
- KAÇMAK ile/değil/yerine VAZGEÇMEYİ BİLMEK/BECERMEK
- KAÇTA DÖNEBİLECEĞİM HAKKINDA HİÇBİR BİLGİM YOK değil KAÇTA DÖNEBİLECEĞİM HAKKINDA HİÇBİR FİKRİM YOK
- KÂD[Ar.] ile KADD[Ar.] ile KÂD[Ar.]
( Mahzûn olma. İLE Boy. İLE Hırs. )
- KADÂ İLEYHİ[Ar.] ile KADÂ BİHÎ[Ar.]
- KADÂ[Ar.] ile HÜKM[Ar.]
- KADÂ[Ar.] ile KADER[Ar.]
- KADAR değil/yerine/= ... DEK/... DEĞİN
- KADAR değil/yerine/= DENLİ
- KADARSIYLA değil KADARIYLA
- KADAVERİK/CADAVERIC[İng.] değil/yerine/= KADAVRA KAYNAKLI
- KADAVRA DONÖR/CADAVERIC DONOR[İng.] değil/yerine/= ÖLÜ GÖVDESİNİ BAĞIŞLAYAN
- KADAVRA/CADAVER[İng.] değil/yerine/= ÖLÜ GÖVDE
- KADAYIF[Ar. < KATAİF] ile TEL KADAYIF ile KÜNEFE
( Undan yapılan, tatlı olarak tüketilen türlü biçimlerde yiyecek. )
- KADD[Ar.] ile KATT[Ar.]
( Uzunlamasına kesmek. İLE Enine kesmek. )
- KADDERA LEHÛ KEZÂ[Ar.] ile MENÂ LEHÛ KEZÂ[Ar.]
- KADEH[Ar.] ile KE'S[Ar.]
- KADEH[çoğ. AKDÂH] ile KADEH
( MÜRŞİDİN SÖZLERİ | İÇKİ BARDAĞI ile KALB )
- KADEH ile/ve/değil/yerine PİSAGOR'UN KADEHİ
( ... İLE Ölçüyü kaybedersen, herşeyi/ni kaybedersin. )
( ... İLE İçine konulan şarabın, kadehin ortasındaki çıkıntının seviyesini geçmesiyle, fazla olanı değil kadehin içindeki tüm sıvıyı, altındaki deliklerden akıtır. [Nerede duracağını ve ne kadar içmesi gerektiğini bilmeyenler için ve sınırlarını öğrenmeleri için yapılmıştır.] )
( | )
( )
- KADEM ve/<> HATEM
- KADER-KISMET
- KADER:
TESÂDÜF değil YEĞLEME/TERCİH
- KADER[Ar.] ile TAKDÎR[Ar.]
- KADER ile/ve/değil/||/<>/< AKIBET
- KADER ile/ve BUYRUK
( DESTINY vs./and ORDER )
- KADER ve/değil/yerine/||/<>/>/< EYLEM
- KADER ile/ve/<> FITRAT
- KADER ile/ve/||/<> KARMA
( ... ile/ve/||/<> )
( Karma ve Kader kavramlarını, kapsamlı bir biçimde anlamak ve görmek üzere "My name is Earl" dizisini baştan sona izlemenizi öneririz... )
( Karma'nın etkileyici ve ilham verici 10 yasası )
- KADER ile/ve RASTLANTI/TESADÜF
( DESTINY vs./and COINCIDENCE )
- KADER ile/değil YAZGI
- KADER ile/değil YAZGI/"ALINYAZISI"
( [not] DESTINY vs./but ONE'S FATE )
( ... ile/değil MING )
- KADERDEN KAÇMAK değil BİR KADERDEN, BAŞKA BİR KADERE GİTMEK/GEÇMEK
- KADERİYE ile/değil CEBRİYE
- KADÎ/KADI[Ar. < KAZÂ | çoğ. KUZÂT]["ka" uzun okunur] ile KADİH[Ar. < KADH]["ka" uzun okunur]
( Yapan, yerine getiren. İLE Kötüleyici, zemmedici. )
- KÂDI/LIK ile/değil NAİB/LİK
- KADI ile/ve/||/<> KÂTİP
( Yargıç. İLE/VE/||/<> Yazıcı ya da sekreter. )
- KADI ile/||/<> KAZASKER/SADIR
( Osmanlı Devleti'nde, Tanzimat Dönemi'ne kadar her türlü davâya, Tanzimat Dönemi ile Medeni Kanun'un kabulü arasındaki dönemde ise evlenme, boşanma, nafaka davalarına bakan mahkeme başkanı. İLE/||/<> Yargı düzeninde Şeyhülislam'dan sonra gelen en yüksek görevliye verilen san. | İlmiye sınıfının yüksek derecesinde bulunan devlet görevlisi. )
- KÂDI ile MÜÇTEHİT[Ar.]
( Tanzimata kadar her türlü davaya, Tanzimat ile Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerin başkanları. İLE Ayet ve hadislere dayanarak yargıya varan, karar veren din düşünürü. )
- KADI ile/||/<> TAHT KADISI
( ... İLE/||/<> İstanbul'un sorunları ile ilgilenen, ticaret, sanat, iaşe denetimlerini yapan, aynı zamanda başkentin en büyük yargıcı olan ilmiye mensubu. )
- KADİFE/VELUR[Fr.] ile/ve ÇATMA
( Yüzeyi belirli uzunlukta bırakılmış, ham madde lifleriyle kaplı, parlak, yumuşak kumaş. İLE Bir tür döşemelik kumaş. )
- KADİFE/VELUR[Fr.] ile PELÜŞ[Fr.]
( ... İLE Bir yüzü uzun tüylü, yumuşak ve parlak, kadifeye benzer bir kumaş türü. )
- KADIKÖY İSKELE CAMİSİ ile KADIKÖY CAMİSİ / OSMANAĞA CAMİSİ
( Kadıköy (Mustafa III) İskele Camisi. İLE Söğütlüçeşme Caddesi'nde iskele tarafında, çarşı önündedir. )
( 1741'de, Sultan III. Mustafa tarafından. İLE 1713'te, Bâbüssaâde Ağası Osman Ağa tarafından. [1813'te ve 1880'de yangın sonrası onarılmıştır.] )
- KADÎM BİLGELİK:
DOLAYLI değil DOĞRUDAN
- KADÎM BİLGELİK:
TOPLUMSAL değil BİREYSEL
- KADÎM BİLGELİK ile/ve/<> KADÎM GELENEK
( ... İLE/VE/<> Kadîm Gelenek, hiçbir kültürün, milletin ve/ya da egemenliği altında değildir! Evrenseldir ve bu geleneğe ulaşmak, hünerdir. )
- KADÎM MATEMATİK'TE, ÜÇ SORUNSAL:
TESLÎS-İ ZÂVİYE ile/ve TADÎF-İ MEZBAH ile/ve TERBİ'-İ DÂİRE
( * Dar açının çizimle/geometrik olarak üç eşit parçaya bölünmesi. İLE/VE * Küpün iki katının alınması. İLE/VE * Dairenin kareleştirilmesi. )
( Daha geniş bilgi için burayı tıklayınız... )
- KADÎM SANAT değil KADÎM KÜLTÜRLERİN SANATI
( Tiyatro[< değişim] )
- KADÎM-İ ZÂTÎ ile/ve KADÎM-İ ZAMANÎ
- KADÎM'İN KIDEMİ ile/ve CEDÎD'İN VAADİ
( Geçmişte. İLE/VE Gelecekte. )
( Klasik geleneklerde esas olan. İLE/VE Modern zamanlarda ve arayışlarda. )
( Geçmiş dönemlerde, tarihin oluşması[tekâmülü], geçmiş üzerine/üzerindendi. )
( MA el-MÂHÛD )
- KADÎM[Ar. < KIDEM | çoğ. KUDEMÂ]["ka" uzun okunur] ile KADİM[Ar. < KADEM]["ka" uzun okunur]
( Eski. | Öncesini bilir kimse bulunmayan, öncesi bilinmeyen şey. | Başlangıcı olmayan, öteden beri varolan. | Eski zaman. İLE Ayak basan, varan/ulaşan. )
- KADÎM ile/ve ATİK
- KADÎM değil/yerine/= ESKİL
- KADÎM ile HÂDÎS
( Başlangıcı ve sonu olmayan. İLE Oluşta olan. )
- KADÎM ve/<> KABUL
- KADÎM ve/<> ŞİMDİ
( Bugüne, şu AN'a (da) etki ediyorsa, kadîmdir. )
- KADIN
( PARTHENOS )
- KADIN DOĞUM değil KADIN, DOĞUM
- KADIN DOKTOR ile/ve/değil/||/<> KADIN DOKTORU
- KADIN OLMAK değil/yerine ÖNCE ADAM/İNSAN OLMAK SONRA KADIN OLMAK
( Ayrımlar yerine bütünlük üzerine düşünülerek yapılanmak gerek! )
- KADIN ve ERKEK:
EŞİT ile/ve/değil/||/<>/>/< EŞ
( Eşitlik, ancak hak ve koşullar/olanaklar itibariyle, tüze ve tıpta geçerli olmak üzere, hâkim ve hekim önünde söz konusudur.
Hiçkimse de kimseyle kıyaslanamaz ve ölçülendirilemezdir. Kadın ve erkek "farkı/ayrımı" ise anlamsız bir genelleme sonucunda oluşan gereksiz, yersiz, karşılıksız, anlamsız ve boş bir "çabadır"/zorlamadır. )
- KADIN, ...:
..., SEVMEDİĞİ KİŞİYE[ERKEK/KADIN] ...
ile/><
..., SEVDİĞİ KİŞİ[ERKEK/KADIN] İÇİN ...
( ... hiç acımaz. İLE/>< ... kendine hiç acımaz. )
- KADIN/LIK ile/ve/||/<>/> ANNE/LİK
( Bebek doğurabilme olanağı. | Kendini doğurabilme olanağı ve olasılığı. İLE/VE/||/<>/> Bebeği doğurup bakabilme, yetiştirebilme. | Bebeğinden ve kendinden doğabilme, kendini gerçekleştirme. )
- KADIN değil/yerine DİŞİ/L
( Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakkın yarattığı her şey yerli yerinde.
Nazarımızda kadın, erkek farkı yok.
Noksanlıkla senin görüşlerinde. )
- KADIN ile/değil KADINLIK/KADINLAR
( MER'A ile/değil NİSÂ )
- KADIN ile KARI
( HÜRRE: Cariye(eme) ya da esir olmayan kadın. )
- KADININ ... ile KÂDI'NIN ...
- KADININ/ERKEĞİN ... değil KİŞİNİN YANLIŞLARI/YALANLARI([OLUMLU/OLUMSUZ] ÖZELLİKLERİ)
( "Erkeğin ya da kadının" olarak yanlış ve kötü/ye kullanılan (olumlu/olumsuz) "özellikler/i" ve genellemenin yanlışlığını taşı(t)mamak, farkındalık açısından öncelikli bir ayrımdır. )
- KADINLAR ve/ne yazık ki/||/<>/> ÖLDÜRÜLEN KADINLAR :( ((((((
( Anıt Sayaç :( (((((( )
- KADINLARIN SEÇME VE SEÇİLME HAKKI:
BELEDİYE SEÇİMLERİ/NDE ile/ve/||/<>/> MILLETVEKİLLİĞİ/NDE
( 03 Nisan 1930 İLE/VE/||/<>/> 05 Aralık 1934 )
- KADINLARIN:
KORUNMASI ile/yerine/değil ANLAŞILMASI/EĞİTİLMESİ
- KADİR GECESİ ile/ve/değil/<> KADİR-KIYMET BİLDİĞİN GECE
- KADİR-KIYMET (BİLME(ME)K)
- KADÎR[Ar. < KUDRET] ile KADİR["ka" uzun okunur] ile KADR[Ar.]
( Tükenmez kudret sahibi olan Allah.[Allah'ın adlarından] İLE Güçlü, kuvvetli, kudretli, kudret sahibi. | Allah. İLE Değer, itibar. | Onur, şeref, haysiyet, meziyet. | Derece, rütbe. | Yıldızları, parlaklık derecelerine göre birbirinden ayırdetmek için yapılan sınıflandırmada her dereceden biri.[Birinci kadirden(en parlak) altıncı kadire kadar olan yıldızlar gözle görülebilir; teleskobun kuvveti arttıkça daha küçük kadirdeki yıldızları görmek olanaklıdır.][Güneşin parlaklığı sıfırıncı kadirdendir.] )
- KADÎR[Ar.] ile KAVÎ[Ar.]
- KÂDİR[Ar.] ile MUKÎT[Ar.]
- KÂDİR[Ar.] ile MÜTEMEKKİN[Ar.]
- KADÎR[Ar.] ile RABB[Ar.]
- KADİR ile/ve/||/<> HIZIR
- KÂDİR ile/ve MÂLİK
- KADIRGA ile BAŞTARDE/BASTARDA[İt.]
( ... İLE Osmanlı donanmasında kullanılan, kadırga türünden bir savaş gemisi. )
- KADIRGA ile/ve/<> KALYON
( Hem yelken, hem de kürekle yol alan, özellikle Akdeniz'de kullanılmış bir savaş gemisi. İLE/VE/<> Yelkenle ve kürekle yol alan savaş gemilerinin en büyüğü olan yelkenli gemi. )
- KADİRŞİNAS[Ar. + Fars.] değil/yerine/= DEĞERBİLİR
- KADİRŞİNAS/LIK değil/yerine/= DEĞERBİLİR(LİK)/İYİLİKBİLİR(LİK)
- KADÎRUN 'ALEYHİ[Ar.] ile KADÎRUN 'ALÂ Fİ'LİHÎ[Ar.]
- KADIZÂDE MEHMET EFENDİ ile/değil KADIZÂDE AHMET EFENDİ
- Kadını DİNLE!!!
- KADR
- KADR ile/ve KADER/KADAR ile/ve KADER
( Parlaklık. İLE/VE Ölçü. | Ölçüsünde, derecesinde. | Büyüklüğünde, genişliğinde. | Dek. | Gibi. | Denli. | Süre belirten bir söz. | Miktarda, derecede. | Bir sayıdan sonra geldiğinde, kesinlikle belirli olmayan bir niceliği belirten söz. İLE/VE Özgürlük. )
- KADRAJ[Fr. CADRAGE] değil/yerine/= ÇERÇEVEYE ALMAK
( Sinema ve fotoğrafçılıkta, görüntüyü, çerçeve içine alma. )
- KADRAJ değil/yerine/= DÖRDEN
- KADRAN[Fr. < CADRAN] ile/ve/||/<> KADRAJ[Fr. < CADRAGE]
( Saat, pusula vb. araçlarda, üzerinde yazı, rakam ya da başka işaretler bulunan düzlem. | Ölçek. İLE/VE/||/<> Sinema ve fotoğrafçılıkta, görüntüyü, çerçeve içine alma. )
- KADRAN/QUADRANT[İng.] değil/yerine/= DÖRTTE BİR
- KADRAN değil/yerine/= ÖLÇEK
- KADRO[İt. QUADRO] ile KADRO[İt. QUADRO]
( Bir kamu kuruluşunun, bir işletmenin, denetim ya da yönlendirme işlerini gerçekleştirenler ve bunların taşıdığı ödev, yetki ve sorumlulukların hepsi. | Bir işte görev alan kişi ya da kişiler, ekip. | Bu kişi ve sorumlulukları sayı, nitelik ve aşamalarıyla gösteren çizelge. | Bu çizelgedeki yer. İLE Bisiklet ve motosiklette, iskeleti oluşturan metal bölüm. )
- KADROLU ile SÖZLEŞMELİ
- KADÜK[Fr. < CADUC] değil/yerine/= DEĞERİNİ/ÖNEMİNİ YİTİRMİŞ, GEÇERLİLİĞİ KALMAMIŞ, ESKİMİŞ
- KAF "DAĞI" ile/değil BUZ DAĞI
- KAF (DAĞI) ve/<> ANKA (KUŞU)
( İnsan beyni/zihni. VE Yeğleme/tercih.[kılma/kılamama | yapma/yapamama] )
- KAF[Ar.] ile KÂF[Ar., Fars.] ile Kaf[Ar.] ile KÂF[Ar.]
( Osmanlı abecesinin yirmidördüncü harfidir.[ebced hesabında 100 sayısının karşılığıdır.] İLE kef harfinin başka bir okunuşu. İLE Masallarda, zümrüd-i anka kuşunun yaşadığı söylenilegelen dağ. | [Doğu budunları/kavimleri kozmolojisinde] Arz'ın etrafını çepeçevre kuşatan dağın adı. İLE Yaran/yarıcı. )
- KAF/CUFF[İng.] değil/yerine/= SARGAN
- KAFA KARIŞTIRIYOR değil (BİLMEDİĞİMDEN) KAFAM KARIŞIYOR
- KAFA SESİ ile/ve/||/<> FALSETTO[İt.]
- KAFA TUTMAK ile DİKLENMEK
- KAFA/BAŞ ve/<> AYAK
( Serin tutulmalı. VE/<> Sıcak tutulmalı. )
( Kafa, tüm gövdenin 1/8'i oranındadır. [Altın Oran!] )
( Kopan bir kafanın bilincinin ne kadar süre yerinde kaldığını (kalıyorsa) sınamak olanaksızdır. En iyi tahminle 5 ila 13 saniye arasında olduğudur. )
( Akılsız başın cezasını, ayaklar çeker. )
( SEDİR AĞACI: Kafatası. )
( )
- KAFA/KELLE[Fars.] değil/yerine/= BAŞ
- KAFADAN ATMAK ile UYDURMAK
- KAFADÂR[Ar. + Fars.] değil/yerine/= İYİ/YAKIN ARKADAŞ
( Görüş ve anlayışları birbirine uyan kişilerden her biri, kafadaş, kafa dengi. )
- KAFAM KARIŞTI ile/ve/değil/yerine BİLMİYORUM
- KAFAMIZIN KARIŞMASI ile/ve/değil/||/<>/< EZBERİMİZİN BOZULMASI
- KAFANI/KIÇINI KAŞIYAMAMAK ile SIRTINDAN/KIÇINDAN TER AKMASI
- KAFANIN ÇALIŞMASI ile/ve/değil/+/||/<>/> KAFANIN ÇALIŞTIRILMASI
( Zekâ. İLE/VE/DEĞİL/+/||/<>/> Akıl. )
- KAFANIN KARIŞMASI değil ZİHNİN BULANIKLAŞMASI
- KAFATASI/OMURGA YARALANMALARINDA:
SAÇLI DERİDE ile/ve/||/<> KAFATASI/BEYİN ile/ve/||/<> YÜZ ile/ve/||/<> OMURGA
( Saç derisi kafatası yüzeyi üzerinde kolaylıkla yer değiştirebilir ve herhangi bir darbe sonucu kolayca ayrılabilir. Bu durumda çok fazla miktarda kanama olur, bu nedenle öncelikle kanamanın durdurulması gereklidir. İLE/VE/||/<> Kafatası kırıklarında beyin zedelenmesi, kemiğin kırılmasından daha önemlidir. Bu nedenle, beyin hasarı bulguları değerlendirilmelidir. İLE/VE/||/<> Ağız ve burun yaralanmalarında solunum ciddi biçimde etkilenebilir ve duyu organları zarar görebilir. Bir yüz yaralanması sonucunda burun, çene kemiği kemiklerinde yaralanma görülebilir. İLE/VE/||/<> En çok zarar gören bölge bel ve boyun bölgesidir ve çok ağrılıdır. Kazalarda en çok boyun etkilenir. )
( [Kafatası ve omurga yaralanmalarının nedenlerinde]
- Yüksek bir yerden düşmek.
- Baş ve gövde yaralanması.
- Otomobil ya da motosiklet kazaları.
- Spor ve iş kazaları.
- Yıkıntı altında kalmak. )
( [Kafatası ve omurga yaralanmalarında belirtiler]
- Bilinç düzeyinde değişmeler, bellek değişiklikleri ya da bellek kaybı.
- Başta, boyunda ve sırtta ağrı.
- Elde ve parmaklarda karıncalanma ya da duyu kaybı.
- Gövdenin herhangi bir yerinde, tam ya da kısmî hareket kaybı.
- Baş ya da bel kemiğinde biçim bozukluğu.
- Burun ve kulaktan, beyin omurilik sıvısı ve kan gelmesi.
- Baş, boyun ve sırtta dış kanama.
- Sarsıntı.
- Denge kaybı.
- Kulak ve göz çevresinde morluk. )
( [Kafatası ve omurga yaralanmalarında ilkyardım]
- Bilinç kontrolü yapılır,yaşam bulguları değerlendirilir.
- Hemen tıbbî yardım istenir[112].
- Bilinci açıksa hareket etmemesi sağlanır.
- Tehlike söz konusu ise düz pozisyonda sürüklenir.
- Baş-boyun-gövde ekseni bozulmamalıdır.
- Sarsıntıya maruz kalmaması gerekir.
- Bilgiler kaydedilmeli ve gelen ekibe bildirilmelidir.
- Asla yalnız bırakılmamalıdır. )
- KAFATASI ile/ve/||/<>/> FRENOLOJİ
( ... İLE/VE/||/<>/> Kafatası bilimi. )
- KAFATASI = SCULL, CRANIUM[İng.] = LE CRÂNE[Fr.] = SCHÄDEL[Alm.] = TESCHIO[İt.] = CRANEO[İsp.] = CALVA[Lat.] = TO KRANION[Yun.] = CUMCUME(T)[Ar.] = KÂSEH-İ SER[Fars.] = SCHEDEL[Felm.]
- KAFATASININ DIŞ ZARI ile KALP DIŞ ZARI
( PERICRANIUM vs. PERICARDIUM )
- KAFATASININ DIŞ ZARI ile KEMİK DIŞ ZARI
( PERICRANIUM vs. PERIOSTEUM )
- KAFAYI ÇALIŞTIRMAK ve MESAFEYİ KORUMAK
- KAFAYI YEMİŞ ile BALATAYI SIYIRMIŞ
- KAFAYI:
SAĞA SOLA SALLAMAK ile AŞAĞI YUKARI SALLAMAK
- KAFES değil/yerine/= KISLAK
- KAFESİN İÇİNDEN ÇIKMAK değil KAFESİ, İÇİNDEN ÇIKARMAK
- KÂFFE/Sİ[Ar.] değil/yerine/= TÜMÜ, HEPSİ, TAMAMI
- KÂFİ değil/yerine/= YETERLİ
- KÂFİ değil/yerine/= YETERLİ
- KÂFİL[Ar. < KEFÂLET] ile KÂFİR[Ar. < KÜFR, KÜFRÂN(:
örten, setr eden) | çoğ. KÂFİRÛN, KEFERE, KÜFFÂR] ile KAFR[Ar. çoğ. KUFÂR]
( Üstüne alan, kefâlet eden. | Ödeyen, kefil olan. İLE Hakk'ı tanımayan/bilmeyen. | Allah'ın varlığına ve birliğine inanmayan. | Küfreden/küfredici. | İyilik bilmeyen, nankör. | [mecaz] Zeki, becerikli, kurnaz, yaman, cana yakın, sevimli. İLE Susuz, otsuz, ıssız çöl. )
- KÂFİLE[Ar.] değil/yerine/= TOPLULUK
- KAFİLE değil/yerine/= YOLCUBİRLİK
- KÂFİR ile FÂSIK
( Farzlara inanmayan. İLE Farzları tembellikle yerine getirmeyen. | Allah'ın emirlerini tanımayan, sapkın, günah işleyen, fesatçı, kötülük eden. )
- KÂFİR ile GAFİL
- KÂFİR ile HERETİK
- KÂFİR ile KÂFİR
( GURBETTE OLDUĞUNU BİLMEYEN | KARA )
- KÂFİR ile MÜLHİD[< LÂHD]
( ... İLE Allah'ı inkâr eden, dinsiz. )
- KAFİRLİK
( Simgeleri, put edinmek. )
- KÂFİYE değil/yerine/= UYAK
- KAFKASLAR'DA YAŞLAR:
0-40 ile/ve 40-70 ile/ve 70-110 ile/ve 110 - >
( Çocuk. İLE/VE Delikanlı. İLE/VE Olgun. İLE/VE Yaşlı/ihtiyar. )
( Özellikle cirit oyunlarında uygulanır. )
- KAFKASYA'DA:
KISLOVODSK ile/ve MINERALNIY VODO
( Sıcak su. İLE/VE Mineral su. )
- KAFTAN ile HİL'AT[çoğ. HİLA']
- KAFTAN ile/ve/değil/||/<> HİLAT
( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<> Sultanların, gönül almak, ödüllendirmek için birine giydirdikleri değerli kumaştan yapılmış kaftan. )
- KÂFÛR
( Uzakdoğu'da yetişen, bir çeşit taflandan elde edilen ve hekimlikte kullanılan, beyaz ve yarı saydam, kolaylıkla parçalanan, ıtırı güçlü bir nesne. )
- KÂGİR/KÂRGİR[Fars.] değil/yerine/= TAŞ YA DA TUĞLADAN YAPILAN YAPI
- KÂĞIT BALIĞI ile/||/<> KAYIŞ BALIĞI
( ... İLE/||/<> Kâğıt balığıgillerden, Kuzey Avrupa denizleriyle Akdeniz'in derinliklerinde yaşayan kemikli bir balık. )
( ... cum/||/<> REGALECUS GLESNE )
- KÂĞIT BOYAMADA:
KINA ile/ve/||/<> CEVİZ KABUĞU ile/ve/||/<> SOĞAN KABUĞU
( XV. yy.'da uygulanan boyama teknikleri ve araçları. )
- KAĞIT ÖLÇÜLERİ
- KÂĞIT PARA:
HÜKÜMDARIN BORCU ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< HALKIN BORCU
- KÂĞIT PARA:
KÂĞITTAN değil PAMUKTAN
( 1950'den önce, kenevir ve ağaç kabuğu kullanılarak yapılırdı. )
- KAĞIT PARANIN BASIMI ile/ve MADENÎ PARANIN BASIMI
( Merkez Bankası tarafından. İLE/VE Maliye Bakanlığı tarafından. )
- KAĞIT PARAYLA ÖDEME ile/ve MADENÎ PARAYLA ÖDEME
- KAĞIT-KÜREK
- KÂĞIT:
DOĞU'DA ile/ve/||/<>/> BATI'DA
( M.Ö. 100 - M.S. 650 arasında Semerkand'da. İLE/VE/||/<>/> XIII. yy.'dan sonra Avrupa'da. )
- KÂĞIT:
PAPİRÜS ile/ve/||/<> BAĞDÂDÎ ile/ve/||/<> SEMERKANDÎ ile/ve/||/<> HİNDÎ
- KÂĞIT ile ABADİ[Fars.]
( ... İLE Kalınca ve açık saman renginde, yarı mat bir kâğıt türü. )
- KÂĞIT ile AYDINGER[< EIDINGER özel adından]
( ... İLE Parlak yüzeyli, saydam, mimarlıkta çizim için kullanılan özel bir kâğıt. )
- KÂĞIT ile/>< ÇELİK YÜNÜ
(
Özellik | Kâğıdın Yanması | Çelik Yününün Yanması |
---|---|---|
Kimyasal Süreç |
|
|
Yanma Ürünleri | Karbondioksit [CO2] ve su [H2O] | Demir[III] oksit [Fe2O3] |
Kütle Değişimi |
|
|
Karşılaştırma |
|
|
- KÂĞIT ve/||/<>/> GAZETE ve/||/<>/> ROMAN
( [olmasaydı, ...] Kapitalizm olmazdı. VE/||/<>/> Ulus olmazdı. VE/||/<>/> Birey olmazdı. )
( "Kitap, Kütüphane, Yazı, Okuma Kültürü, Yayıncılık" Konulu Kitaplar )
- KÂĞIT ve/||/<>/> KİTAP
( Gibi sessiz. VE/||/<>/> Gibi dolu. [olmayı yeğle(yebil)menin önemi/önceliği] )
- KÂĞIT ile KONÇİNA[Yun.]
( ... İLE İkiliden altılıya kadar olan oyun kâğıtları. )
- KÂĞIT ile KUŞEKÂĞIDI/PAPYEKUŞE[Fr. < COUCHE]
( ... İLE Kalın, ağır gramajlı parlak, düzgün, pürüzsüz, kaygan bir tür kâğıt. )
- KAĞIT ile PAPİRÜS[Yun. < Lat.]
( Hiçbir kağıt parçası, 7 kezden fazla ikiye katlanamaz. )
( ... İLE Papirüsgillerden, Nil kıyılarında yetişen bir bitki. | Eski Mısır'lıların, papirüs saplarından yaptıkları kâğıt. | Bu kâğıda yazılmış el yazması. )
( PAPER vs. PAPYRUS )
( ... cum CYPERUS PAPIRUS )
- KÂĞIT ile PELÜR[Fr.]
( ... İLE Daktiloda, yazıyı çoğaltmak için kullanılan için kâğıt. )
- KAĞITTA:
A0 ile/ve/<>/>/< A1 ile/ve/<>/>/< A2 ile/ve/<>/>/< A3 ile/ve/<>/>/< A4 ile/ve/<>/>/< A5
( Ayrıntılarını izlemek için burayı tıklayınız... )
( [kapladığı alan] 1 m² İLE/VE/<>/>/< 1 m²'nin yarısı. [1/2] İLE/VE/<>/>/< 1 m²'nin dörtte biri [1/4] ]İLE/VE/<>/>/< 1 m²'nin sekizde biri. [1/8] İLE/VE/<>/>/< 1 m²'nin onaltıda biri. [1/16] İLE/VE/<>/>/< 1 m²'nin otuzikide biri. [1/32] )
- KÂĞITTA:
TERBİYECİ ile/ve/||/<>/> AHERCİ ile/ve/||/<>/> BOYAYICI ile/ve/||/<>/> TAMİRCİ
( [bkz.]
Kâğıtlar ve Su Damgaları - Süheyl Ünver - Türk Tarih Kurumu, Belleten
XVIII. ve XIX. yy.'da, Türkiye'de Kâğıt - Osman Ersoy (Prof.) - Ankara, 1963 )
- KAĞNI MESCİDİ
( Sultanahmet'tedir. )
- KAĞŞAK = ESKİMİŞ, GEVŞEMİŞ, DAĞILMAYA YÜZ TUTMUŞ (EŞYA, YAPI)
- KAGU ile/ve/<> BENZERİ
( Yeni Kaledonya'da. İLE/VE/<> Yeni Zelanda'da. )
( Uçamayan, kocaman bir kuş. Kanatlarını kullanarak ağaçlara tırmanabiliyor. )
- KÂHİL[Ar. < KÜHÛLET | çoğ. KEVÂHİL] ile KAHİR[Ar. < KAHR]["ka" uzun okunur] ile KAHR[Ar.]
( Olgun, orta yaşlı, erişkin, kühûlet sahibi, 30 - 50 yaş arasında bulunan. | Hareketi ağır, çabasız, tembel, durgun, râkid. İLE Zorlayan, kahreden. | Üstün gelen, ezen/ezici. | Yok eden, ortadan kaldıran. İLE Zorlama, zorla bir iş gördürme. | Batırma, ezme, üstün gelerek mahvetme. | Çok üzüntü duyma, çok kederlenme. )
- KÂHİN ile REMMAL
( ... İLE Çakıl taşları atarak geleceğe ait olaylardan bahseden. )
- KAHİR EKSERİYET[Ar.] değil/yerine/= EZİCİ ÇOĞUNLUK
- KÂHİR[Ar.] ile 'AZÎZ[Ar.]
- KAHIR değil/yerine/= EZER
- KAHIR ile HELÂK
( Kalıcı/bâki kılmak için fâni kıl(ın)mak. | Yıkıp da yapmak. İLE Yokluğa/fâniliğe mahkum etmek/olmak. )
- KAHIR ile/ve LÜTÛF
- KAHİRE ile KAHİRE
( Mars gezegeninin Arapça'sı. İLE Mısır'ın başkenti. )
- KAHPE[Ar. < KAHBE] ile DÖNEK/CAYGIN/KAYPAK
( Fahişe/orospu. İLE İnanç ve düşüncesini değiştiren, sözüne güvenilmeyen kişi. )
- KAHR[Ar.] ile KUDRET[Ar.]
- KAHR ile GADAP
- KAHRAMAN/ALP ile ERMİŞ
( Halkı için öleni, halkı yaşatır. )
- KAHRAMAN ile/ve/değil/||/<>/< BAŞ ROL
- KAHRAMAN >< KURBAN
- KAHRAMANLIK ve/||/<> AŞK
( Nasıl yaşayacağım? VE/||/<> Nasıl öleceğim? )
- KAHVE değil/yerine ELMA
( Elma, kahveden daha fazla uyku açıcıdır. )
- KAHVE ile/ve/||/<>/> KAHPE/KAHBE
- KAHVERENGİ PELİKAN ile/ve/||/<> PERU PELİKANLARI
( Ayrıntıları okumak için burayı tıklayınız... )
- KAHVERENGİ[Ar.] değil/yerine/= KULA
- KAHVERENGİ ile BAKIR RENGİ
( ... İLE Kızıla yakın kahverengi. )
- KAHYA değil/yerine/= EVBAŞ
- KAİD["ka" uzun okunur] ile KAİD[Ar. < KUÛD]["ka" uzun okunur]
( Yedeğine alan, yedekte çeken. | Komutan/kumandan. İLE Oturucu/oturan/oturmuş. )
- KAİDE[Ar.] değil/yerine/= KURAL
- KAİDE değil/yerine/= DURAÇ/TABAN/AYAKLIK
- KAİDE değil/yerine/= KURAL
- KAİL[Ar. < KAVL]["ka" uzun okunur] ile KAÎR[Ar.]
( Söyleyen, diyen. | Boyun eğmiş, razı olmuş. | Aklı yatmış, inanmış. İLE Daha/pek/çok derin. )
- KAILASH (DAĞI)
( KAR MÜCEVHERİ [Tibet dilinde] )
- KAİM[< KIYÂM] ile/ve/<> DAİM
( Kaimse daim de olur. )
( Daim değilse kaim de değildir. )
( Var. | Ayakta duran/bulunan. | Birinin yerini tutan, birinin yerine geçen. | Bir işte sebât eden. | Her zaman var olan [Tanrı]. İLE/VE/<> Sürekli/daima, sonsuz. )
- KAİME ile/||/<>/> DARPHANE
( Kâğıt para ya da hazine bonosu. İLE/||/<>/> Para ve değerli kâğıt basılan yer. )
( MUKATAA: Osmanlı maliye tarihinin en önemli konularından biri, devlet harcamalarında finansman aracı olan Mukataa Kurumudur.[Osmanlı maliyecileri, bu kurum aracılığıyla devletin nakit gereksinimi karşılama, iç borçlanmayı sağlama ve özel sektörü finansman sürecine katma amacını öngörmüşlerdir. Hazînenin gelir kaynaklarından biri, Devlet'e âit bir arâzi ya da gelirin bir bedel karşılığında kiraya verilmesi ya da geçici olarak devredilmesidir. Devlete gelir getiren kaynakları kiralayanlara ise "mültezim" adı veriliyordu. Mukâtaanın önemine göre, mültezim, bir birey olabileceği gibi, bir ortaklık da olabilmekte ya da birkaç mukâtaa topluca bir mültezime verilmekteydi. Ayrıca mukataa topraklarının gelirleri doğrudan hazineye aktarılmaktaydı.] )
- KÂİN[Ar.] ile SÂBİT[Ar.]
- KÂİN ile KÂHİN
( Bulunan, olan. İLE Doğaüstü yollardan gizli, bilinmeyen şeyleri, geleceği bilme iddiasında bulunan kişi. | Yahudilerin din reisi. )
- KAİNAT:
EVREN ile/ve/değil/<> YERYÜZÜ
- KÂİNAT[Ar.] ile/ve/değil/yerine/<>/= EVREN
( Ay altı [olan/lar(/kâin)]. İLE/VE/<> Ay üstü. )
- KAİNAT/KOZMOS değil/yerine/= EVREN
- KÂİNÂT ile/ve/||/<> ÂLEM
( Ol(un)an. İLE/VE/||/<> Bil(in)en. )
( (B)ilim. İLE/VE/||/<> Bilinen kainat. )
- KÂİNAT ve/<> KANAAT
- KÂİNÂT ile/ve MEVCÛDÂT
- KAİNÂT ve MÜVELLEDÂT
- KAK ile KAK
( Elma, armut vb. meyvelerin kurutulmuşu. İLE Zayıf ve kuru olan kişi. )
- KAKAFONİ[Fr.]/TENÂFÜR[Ar.] değil/yerine/= KAKIŞMA, DÜRTÜŞME, İTİŞME
- KAKAO/HİNTBADEMİ ve/<> SU
( Kakaoyu suyla karıştırıp içen ilk kişiler, Mayalar'dır. )
( THEOBROMA CACAO et/<> ... )
- KAKAO ||/<> BAMYA ||/<> PAMUK
- KAKARA KİKİRİ (GÜLMEK)
- KAKAVAN = KENDİNİ BEĞENMİŞ, SEVİMSİZ, DÜŞÜNCESİZ, BİLGİSİZ, BUDALA
- KAKIMAK = ÖFKELENMEK
- KAKINÇ = ÖFKE, KIZGINLIK
- KAKIR KAKIR
( "Kakırtı" sesi çıkararak. )
- KAKMAK ile/değil ÇAKMAK
- KAKNÜS
( Küllerinden yeniden doğan kuş. )
- KAKTÜS[Fr., İng. CACTUS] ile SÜTLEĞEN/JAPON KAKTÜSÜ
( Kaktüsgillerden, yaprakları yayvan ve dikenli, güzel, parlak renkte çiçekler açan bir bitki, atlas çiçeği. İLE Sütleğengillerden, yaprak sap ve köklerinde süt görünüşlü, kekre ve yakıcı bir öz su bulunan, verdiği öz su türlerine göre tıpta ve sanayide kullanılan, yediyüz kadar türü bilinen, bir ya da çok yıllık bir bitki. )
( CACTUS cum EUPHORBIA )
- KAKTÜS/ATLASÇİÇEĞİ ile/ve FESTAN
( ... İLE/VE Dikensiz kaktüs. )
( GÜLÂYÂN ile/ve ... )
- KAKTÜS ile/değil BEKTAŞİKAVUĞU
( ... İLE Büyük ve güzel çiçekler veren, ılık iklimlerde yetişen bir kaktüs. )
( ... cum ECHINOCACTUS )
- KAKTÜS ile/ve/değil SUKKULENT
- KÂKÜL[Fars.] ile PERÇEM[Fars.]
( Alna düşen, kısa kesilmiş saç. İLE Başlarını traş edenlerin, tepede bıraktıkları saç tutamı. | Yele. | Kâkül. )
- KÂL
( SÖZ, LÂF )
- Kâl ehline SUS!!!
- Kâl ehliyle bol bol KONUŞ!!!
- KAL GELMESİ değil/yerine/>< KALK GELMESİ
- Kâl için DİNLE!!!
- KAL["ka" uzun okunur] ile KAL'[Ar.]
( Söz, lâf. İLE Koparma/koparılma, sökme/sökülme, yerindne çıkarma/çıkarılma, temelinden çekip atma. )
- KÂL ile HÂL
- KÂL ve/> HÂL ve/> SÜKÛT
- KAL ile KÂL[Ar.]
( Bir alaşımdaki madenlerin erime derecesi farkından yararlanarak bunları birbirinden ayırma işlemi. İLE Söz. )
- KALA KALA (ONA MI KALMIŞ?)
- KÂLÂ[Fars.] ile KÂLE[Fars.] ile KAL'A[Ar. çoğ. KILÂ'][Fars.]
( Kumaş. | Anamal, sermaye. | Ev eşyası. İLE Kumaş. | Kelek, ham kavun. İLE Kale, hisar. | Bir şeyin aslının, temelinin, güvenliğinin sürdürüldüğü nesne.[O eser, ilmin kal'asıdır.] )
( SUIDAS[Σοῦδα]/SOUDA(SUDA):
10. yüzyılda Bizans'ta yazılmış Antik Akdeniz dünyası ile ilgili bilgi veren dev ansiklopedidir. 30.000 tanım içerip, ansiklopedik sözlük biçiminde yazılmıştır; pek çok eskiz kaybolmasına rağmen kimi kısımlar Ortaçağ Hristiyan derleyicileri tarafından muhafaza edilmiştir. Suda isminin kökeninin muhtemelen[1] Bizans Yunancasında "kale", "hisar" manasına gelen souda kelimesinden geldiği düşünülmektedir. )
- KALA ile BEYAZ KALA
( Papua Yeni Gine'nin Kundiava kasabasında bulunan bir çiçek. )
- KALA ile KALA[>< GEÇE]
( Zaman. )
- KALAALLİTLER ile/ve İNUVİALUİTLER ile/ve İNUPİATLAR, YUPİGETLER, YUPLİTLER, ALUTİİTLER ile/ve YUPİKLER[:
Gerçek kişi]
( Grönland'daki eskimolar. İLE/VE Kanada'daki eskimolar. İLE/VE Alaska'daki eskimolar. İLE/VE Alaska'nın güneybatısında ve Sibirya'daki eskimolar.[İnuit sözünün ne olduğunu bilmezler.] )
- KALABALIK ile/ve/değil DOLU
- KALABALIKLARDAN YANA OLMAK ile/değil/yerine HAKTAN YANA OLMAK
( )
- KALABALIKLAŞTIKÇA:
"AKILLANAN/LAR" ne yazık ki APTALLAŞAN/LAR
( Hayvanlar. İLE/NE YAZIK Kİ Kişiler. )
- KALAK ile KALAK
( Gelin tâcı. İLE Tezek yığını. )
- KALAKALMAK
- KALAMİN[Fr. < CALAMINE] ile KALAMİT[Fr. < CALAMITE]
( Doğada az bulunan, güç işlenen, hidratlı çinko silikat. | Havada, yüksek ısıda işlenen metal parçaların yüzeyinde oluşan oksit katmanı. İLE Piroksenlere yakın siyah, esmer, yeşil renkli bir silikat grubu. )
- KALAN SAĞLAR ile/ve/||/<> KALAN SAHALAR
(BİZİMDİR)
- KALAN YEMEĞİ:
BİTİRMEK/"TEMİZLEMEK" yerine SÜNNETLEMEK
- Kalanla(rla) KONUŞ!!!
- KALANTOR[İt.] / KELÂNTER[Fars.]
- KALASTRA[İt. < CALASTRA] ve/||/<> FİLİKA[İt. < FELUCA]
( Gemilerde cankurtaran filikalarını oturtmak için güvertelere konulan sehpa. İLE Cankurtaran sandalı. )
- KALAY ile/ve/||/<>/> KALAYLAMA
( Atom numarası 50, atom ağırlığı 118,7, yoğunluğu 7,29 olan, 232 °C'de eriyen, gümüş beyazlığında, kolay işlenebilen, yumuşak bir öğe. [simgesi Sn] | Kalaylanmış bir kabın üzerindeki alaşım tabakası. | Aldatıcı görünüş. | Sövme, küfür. İLE Oksitlenmeden korumak için bir metal parçasını ya da kabı kalay tabakası ile kaplamak. | Eksiklikleri, kusurları görünüşte gizlemeye çalışmak. | Sövmek. )
- KALB-İ SELÎM ile KALB-İ SAKİM
( Temiz gönül. İLE Temiz olmayan gönül. )
( Ne mal istenir, ne ilim Kalb-i Selîm istenir! )
- KALB ile KALB ile KALB[çoğ. KULÛB]
- KALB ve/<> LÂTİF/E
- KALBİME BAKMIYORSUNUZ değil KALBİNE BAKIYORUZ DEYİP SENİ KANDIRANLARA BAKIYORSUN
- KALBİMİZ ile/ve/<> KALBİMİZDEKİ
- KALBİN DERİNLİĞİ ile/ve DERİNLİĞİN KALBİ
- Kalbin için DİNLE!!!
- Kalbin için SUS!!!
- KALBİN YEDİ TAVRI (*) ile/ve/||/<> KALBİN YEDİ TAVRI (**)
( (*)
1. SADIR
2. KALB
3. ŞEFFAF
4. FUÂD
5. CENNETÜ'L-KULÛB
6. SEVDÂ
7. CENNETÜ'L-KULÛB
ile/ve/||/<>
(**)
1. Kalb-i vesvese
2. Kalb-i İslâm
3. Kalb-i rü'yet
4. Kalb-i muhabbet
5. Kalb-i mir'âtül gayb
6. Kalb-i ma'denü'l-mükâşefat
7. Kalb-i mevlüd-i tecellî )
- KALBİN YOLU ile/ve/||/<> ZİHNİN YOLU
( Hoştur fakat tehlikelidir. VE/||/<> Sıradandır fakat güvenlidir. )
- KALBUR[Ar. < GİRBAL] ile SARAT
( Tahıl ve başka iri taneli maddeleri elemek için kullanılan, büyük delikli ya da seyrek telli elek. İLE Büyük delikli kalbur. )
- KALBURA ile/ve/||/<> KEVGİRE DÖNMEK/ÇEVİRMEK
- KALÇA KEMİĞİ ile PALDIM KEMİĞİ
( HARKAFA ile ... )
( PELVIS vs. COCCYX )
- KALÇA/PELVİS ile KIÇ/BÜZÜK(GÖT[< GÖDEN]/DÜBÜR,DÜBR/VERÂ'/MAKAT/ŞERC/ANÜS/REKTUM)
( TEDBİR[< DÜBÛR]: Bir şeyi te'min edecek ya da önleyecek yol, çare. | Kul iradesi. )
( HIP/HAUNCH/HUCKLE/NATES vs. BUTTOCK(/ASS/ARSE) )
- KALÇIN[İt. < CALZINO] ile KAMARÇİN
( Üstüne başka bir şey giyilmek için abadan yapılan, çizme biçiminde ayak giyeceği. İLE Mestin üzerine giyilen plastik ayakkabı. )
- KALDIĞIMIZ YER değil/yerine KARAR KILDIĞIMIZ YER
- KALDIR(AMA)MAK ile/ve SİNDİR(EME)MEK
- KALDIRAÇ/MANİVELA[İt. < MANOVELLA] ile KALDIRAN ile KALDIRICI ile KALDIRIM ile KALDIRIŞ ile KALDIRMAK
( Az bir kuvvet ile büyük bir yükü kaldırmaya yarayan, bir dayanma noktası üzerinde hareket edebilen, inip kalkabilen sert çubuk. İLE Bazı organları yukarıya doğru hareket ettiren kas. İLE Kriko. İLE Yaya kaldırımı. | Yollarda taşlarla yapılan döşeme. İLE Kaldırma işi. İLE Bulunduğu yerden almak. | Yukarı doğru hareket ettirmek. | Yükseltmek. | Ürün toplamak, taşımak. | Çekmek, taşımak. | Bir kuruluşun çalışmasına son vermek, feshetmek, lağvetmek. | Hastayı hastaneye götürmek. | Tören yaparak ölüyü gömmek. | Toplamak. | Alıp başka yere götürmek. | Uyandırmak. | Piyasadan çekmek. | Elin ulaşamayacağı yere koymak, saklamak. | Kaçırmak. | İyi etmek, iyileştirmek. | Bir şeyden çokça satın almak. | Tayin etmek, atamak. | Yok etmek, ortadan silmek. | Uygun gelmek, yakışmak. | Çalmak, aşırmak. )
- KALDIRIL(A)MAZ DUYGU ile/ve/||/<> DÖNÜŞTÜRÜLEMEZ DUYGU
- KALDIRIM ile ARNAVUT KALDIRIMI
( Özellikle yayaların kullanımına ayrılmış ve yükseltilmiş yol. | Yollarda taşlarla yapılan döşeme. İLE Yollarda irili ufaklı taşlarla gelişigüzel yapılan kaldırım. )
- KALDIRIP DİKMEK ile/ve/||/<>/> YATIRIP SİKMEK
- KALDIRMA:
KORUMA ile/ve/||/<> YOK ETME
( KATERGEIN )
- KALDIRMAK/BİTİRMEK ile/ve/<>/değil/yerine DARALTMAK
- KALDIRMAK/KALDIR(A)MAMAK ile TAŞIMAK/TAŞI(YA)MAMAK
- KALDIRMAK ile/değil/yerine İYİLEŞTİRME
- KALDIRMAK ile KAYDIRMAK
- KALDIRMAK ile/değil/yerine YAY(IL)ARAK GÖSTERMEME/GÖRÜNMEME
- KÂLE ALMAMAK değil/yerine/= ÖNEMSEMEMEK/ÖNEM VERMEMEK/SÖZ ETMEYE DEĞER BULMAMAK
- KALE[Ar. < KAL'A]/KERMEN ile KALEBENT
( Düşmanın gelmesi beklenilen yollar üzerinde, askerî önem taşıyan şehirlerde, geçit ve dar boğazlarda güvenliği sağlamak için yapılan kalın duvarlı, burçlu, mazgallı yapı, kermen. | Satranç tahtasının dört köşesine dikilen, tahtanın bir tarafından öteki tarafına kadar düz olarak boş hanelerde gidebilen kale biçiminde taş. | Genellikle bir düşüncenin savunulduğu, sürdürüldüğü yer. | Takımla oynanan bazı top oyunlarında topun sokulmasına çalışılan yer. | Denizli iline bağlı ilçelerden biri. | Malatya iline bağlı ilçelerden biri. İLE Kale dışına çıkmamaya hüküm giyen suçlu. )
- KALE ile/ve/||/<> AHMEDEK
( ... İLE/VE/||/<> Bir kalede, dıştaki sur duvarına bitişik, iç kale. )
- KALE ile/değil KÂLE (ALMAK/ALMAMAK)
- KALE değil/yerine/= KORGAN
- KALEDONYA ile/ve/<> YENİ KALEDONYA
( İskoçya. İLE/VE/<> Kaptan Cook, bu coğrafyaya ilk vardığında, doğasını ve yeşilini çok beğendiğinden, vatanı İskoçya'ya benzeterek, Yeni Kaledonya olarak adlandırdı. )
- KALEM TÜKETMEK ile/ve/değil/daha çok/+/||/<>/></< SİLGİ TÜKETMEK
- KALEM ile/ve DOLMA KALEM
( HÂME ile/ve ... )
( PENCIL vs./and PEN )
- KALEM ile/||/<> GENELGE/TAMİM ile/||/<> MUHTIRA ile/||/<> HATT-I HÜMÂYUN ile/||/<> NOTA ile/||/<> NİŞANCI
( Resmî belgeleri hazırlayan yazıcıların çalıştığı yer. İLE/||/<> Yasa ve yönetmeliklerin uygulanmasında yol göstermek. İLE/||/<> Herhangi bir şeyi anımsatma, uyarma amacıyla yazılan yazı. | Bir devletin başka bir devlete politik sorunlarla ilgili olarak yolladığı uyarı yazısı. İLE/||/<> Sultan tarafından herhangi bir iş için çıkarılan yazılı emir. İLE/||/<> Bir devletin başka bir devletle ya da elçisine yaptığı bildiri. İLE/||/<> Osmanlı yasalarını iyi bilen, yasalar konusunda Dîvân'a görüş veren yabancı devletlerle yazışmaları hazırlayan, Sultan mektuplarına tuğra çeken, Divan-ı Hümayûn üyesi. )
- KALEM ile KAMIŞ
- KALEM ile KEÇİTIRNAĞI
( ... İLE Kesici ağzı üçgen biçiminde olan oyma kalemi. )
- KALEM ile KURŞUN KALEM
( ... İLE İçi grafitli, yazısı kolayca silinebilen, değişik biçimleri olan bir kalem türü. )
( PEN vs. PENCIL )
- KALEM ile/||/<> TAŞÇI/OYMACI KALEMİ
( ... İLE/||/<> Yontma işlerinde kullanılan, ucu sivri/keskin araç. )
- KALEVÎ[Ar.] = ALKALİK
- KALFA ile/ve/<> YARDAK
( Aşaması çırakla usta arasında bulunan zanaatçı.| Mimar yardımcısı. | Saraylarda ve büyük konaklarda, halayıkların başında bulunan kadın. | İptidailerde, hoca yardımcısı. | Çocukları evlerinden alarak okula, okuldan evlerine götüren yardımcı. İLE/VE/<> Karagöz ustasının yardımcısı. )
- KALİBRASYON/CALİBRATION[İng.] değil/yerine/= ÖLÇÜMLEME. | ÇAP
- KALİBRASYON ve SENKRONİZASYON
- KALİBRATÖR/CALIBRATOR[İng.] değil/yerine/= ÖLÇÜMLEMECİ
- KALICI/LIK ile/ve/||/<>/> SÜRDÜRÜLEBİLİR/LİK
- KALICI/LIK ile/ve/değil/yerine SÜREKLİ/LİK
( [not] PERMANENCE vs./and/but CONTINUOUS/NESS
CONTINUOUS/NESS instead of PERMANENCE )
- KALICI/LIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< UZUN SÜRELİ/LİK
- KALICI ile/ve/değil/||/<>/< GEÇERLİ
- KALICILIK ile/ve/değil/||/<>/> BAĞLAYICILIK
- KALICILIK =/< KENDİNDEN KAYBOLUŞ
- KALICILIK = SUBSISTENCE[İng., Fr.] = SUBSISTENZ[Alm.] = SUBSSISTENTIA[Lat.]
- KALİFİKASYON değil/yerine/= NİTELİKLİLİK
- KALİFİYE/VASIFLI değil/yerine/= NİTELİKLİ
- KALİFORNİYA ile KALİFORNİYUM[Cf]
( ... İLE Atom numarası 98, atom ağırlığı 244 olan, aktinit grubundan yapay bir radyoaktif öğe. )
- KALİKS DİŞLERİ = ESNÂN-I KE'S = DENTS DU CALICE
- KALİKS TÜBÜ = ÜNBÛBE-İ KE'S = TUBE DU CALICE
- KALİKS'İN KENARI, KALİKS AĞZI = HÂFFE-İ KE'S = BORDURE DU CALICE
- KALIN >< YUFKA ile/ve/||/<> YOĞUN >< İNCE
( Diklemesine.[On kâğıdın, üst üste konulması.] İLE/VE/||/<> Enlemesine.[On ipliğin, üst üste eğrilmesi.] )
( "(Bir şey) yufka iken (onu) delmek kolaymış, ince olanı (da) kırmak kolay. Yufka, kalın olursa (onu) delmek zormuş, ince, yoğun olursa (onu) kırmak zormuş." )
- KALIN A ile İNCE A ile UZUN A
( Adam, akıl, ak, sakın, taka.
İLE
Lâla, lâstik, hâl, hâlbuki, lâf, lâkırdı, lâle, lâl, kâse, lânet, lâzım, kâzım, dükkân, kâtip, Hakkâri, zekâ, helâl, hattâ, sıhhât.
[Lâla, Lâtif lâleli lâmbasını, lâcivert lâke lâvabodan, nâzik ve nâdide Şefkâte verdi.]
İLE
Nâne, nâdir, nâme, câhil, câhit, sâdık, sâbit, kâtil, nâzik, târih, mâvi, hatâ, nâmus, mütevâzı, nâmert, âfet, gâye.
[Kısa okunacak sözcükler: Bakiye, yarın, hayır demokrasi, laik, hakem, sait, rakip, fakir, tarikat] )
( ALIŞTIRMA: "Aptallar, abdalın ibadethanesinde, aptallıklarını, abdallardan ayrımlaştırırken, adlarının anlamsızlaştırılmasını anlamlandıramadı." )
( - Hâkim hakem, yarın, rakiplerimizle demokrasi ve laiklik dersine devam edecek.
- Nalan, nahoş namesiyle hakemlere, nane verdi.
- Cahit'in kâsesine, Nadir’in kâtibi, kağıt koyuyordu.
- Halit, Sait’e, "Hayır!" diyemedi. )
- KALIN BAĞIRSAK ile/ve/>/> GÖDEN[< GÖD/GÖT]/REKTUM
( ... İLE/VE/> Kalınbağırsağın son bölümü. )
( MAYASIL/BÂSÛR[Ar.]/HEMAROİD/HÉMORROÏDES[Fr.]: Kalın bağırsakta ve makadın etrafındaki siyah kan damarlarının şişmesinden ve bazen yangılanmasından dolayı, makadın içinde ve dışında oluşan memeler yüzünden, makattan, kan ya da cerahat gelmesi. )
- KALIN KAFALI/LIK ile/ve ANLAMAK İSTEMEMEK
- KALIN O ile İNCE O
( Ot, ova, ocak, ordu, orman, ortak, bando, solo, fono, foto, biblo. İLE Lokomotif, Lodos, Gol, Lokanta, Londra, Psikolog, Sosyolog, Alkol, Mentol, Meteoroloji. )
( Lobutları, loş locasında notalayan normal lort, losyoncusunun lokantasında, nohutları, lokumlarla karıştırdı. )
( - Londra yolundaki loş evlerde, nohut, noksan lokmadır.
- Alkolik lort, lokantanın locasında, lokumları, lokma lokma yuttu.
- Hollanda’da, psikolog olan lokomotifçi, orduda, bandocu oldu.
- Doğramacı oğlu, doğduğu zaman, doğru, yoğurtçuya koşmuş. )
- KALIN OYLUMLU/HACİMLİ değil GENİŞ OYLUMLU/HACİMLİ
- KALIN U ile İNCE (UZUN) U
( Uçak, ucuz, uçurum, uykucu, ufak, kutu.
İLE
Rûya, rûzgar, hûlya, gûya, lûtfen, lûgat, mahkûm, sükûnet, hükûmet.
)
- KALIN/LIK / KABA/LIK değil/yerine/>< İNCE/LİK
( Kişinin, kırılma nedeni. >< Herşeyin kırıldığı nokta. )
- KALIN ile/ve GENİŞ
- KALIN ile/ve/<> KABA
- KALIN ile KALIN ile KALIN
( Nesnelerde, uzunluk ve genişlik dışında üçüncü boyutu çok olan. | Enli ve gür kaş. | Yoğun, akıcılığı az olan. | Etli, dolgun. | Pes ses. İLE Gelin olacak kıza erkek tarafından verilen para ya da armağan, ağırlık. İLE Mayalı hamurun parçalara ayrılıp tandırda pişirilmesiyle elde edilen ekmek türü. )
- KALIN ile KALINCA
( ... İLE Kalına yakın. )
- KALİNİS ile KALİNOS
( Bir tür yağmur kuşu, su tavuğu. İLE Levreğe benzer bir balık. )
- KALINKAFALI/LIK ile/ve/değil/ne yazık ki/||/<>/< HAYAL GÜCÜNÜN OLMAMASI
- KALINTI ile/ve/||/<> BULUNTU
- KALINTI ile/ve/<>/değil İZ
- KALIP[Ar.] ile SAÇULA[İt.]
( ... İLE Dökümcülerin kullandığı, ağaçtan yapılmış kalıp. )
- KALIP/LAR ile/ve/<> KABUL/LER
( Az bilenlerde/okumuşlarda. İLE/VE/<> "Çok" "bilenlerde"/"okumuşlarda". )
- KALIP ile/ve/<>/> KALP
( Görevi, aynıdır. İLE/VE/<>/> Görevleri, çeşitli ve farklıdır. )
( Kalbi değiştiren, eylemdir. )
( Kalıbımız, neye/kime benzerse, kalbimiz de ona benzer. )
- KALIP ile/değil/yerine/>< KAVRAM
- KALIP ile/ve KİSVE
- KALIPLAŞMA ile DÜZLEŞME
- KALIT/MİRAS[Ar.] ile/ve/||/<> METRUKÂT[Ar.]
( Ölen kişiden kalanlar. İLE/VE/||/<> Ölen birinin bıraktığı şeyler. )
- KALIT/MİRAS ile/ve/||/<> KALITÇILAR/MİRASÇILAR/VERESE[Ar.]
- KALITATİF ARAŞTIRMA/QUALITATIVE RESEARCH[İng.] değil/yerine/= NİTEL ARAŞTIRMA
- KALITATİF/QUALITATIVE[İng.] değil/yerine/= NİTEL
- KALİTE/Lİ[Fr./İng. < QUALITY] değil/yerine/= NİTELİK/Lİ
- KALITIM/SOYAÇEKİM ile DOĞAL
( HEREDITY/HERITAGE vs. NATURAL )
- KALITIM ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< KATILIM
( [not] HERITAGE vs./and/but/||/<>/>/< PARTICIPATION
PARTICIPATION instead of HERITAGE )
- KALKAN ile KALKAN
( Ok, kılıç vb.nden korunmak için savaşçıların kullandığı korunmalık. | Toplum olaylarında güvenlik görevlilerinin çeşitli saldırı araçlarından kendilerini ve başkalarını korumak için kullandıkları, özel olarak yapılmış korumalık. | Koruyucu. İLE Yan yüzergillerden, büyük, yassı, derisi düğme ya da çivi denilen birtakım sivri kemiklerle örtülü balık. )
- KALKAN ve/<> PARPA
( ... VE/<> Kalkan balığının yavrusu. )
- KALKER TAŞI ile/ve/||/<> KİL ile/ve/||/<> DEMİR CEVHERİ
( Çimento yapımında kullanılırlar. )
- KALKIN(DIR)MA ile UYGARLAŞMA
- KALKMA ile KALKINIŞ ile KALKINMA ile KALKIŞMA ile KALKIK
( Kalkma işi. İLE Kalkınma işi. İLE Kalkınma işi. | İyileşme, şifa bulma. İLE Kalkışmak işi. | İsyan, ayaklanma, kıyam. İLE Düzeyine göre yüksekte olan. | Kabararak yerinden ayrılmış. | Dik durumda, ucu yukarı doğru olan. )
- KALKMAK ile/ve/||/<> KALGIMAK
( ... İLE Sıçramak, fırlamak, şaha kalkmak. | Öfkeyle kalkmak. | Çapkınlık, serserilik yapmak. )
- KALKOJEN[Fr. < CHALCOGENE] ile KALKOLİTİK[Fr. < CHALCOLITIQUE]
( Periyodik dizgede, altıncı öbekteki oksijen, kükürt, selenyum, tellür, polonyum öğelerinin genel adı. İLE Bakırın kullanılmaya başlamasıyla nitelenen [tarih öncesi dönem]. )
- KALKÜL/CALCULUS[İng.] değil/yerine/= TAŞ
- KALLEŞ/LİK ile/değil/yerine KARDEŞ/LİK
- KALLUS/CALLUS[İng.] değil/yerine/= KEMIK İYİLEŞİMİ | NASIR
- KALMA DURUMU
( LOCATIVE CASE )
- KALMA!:
KÖR ve/||/<> SAĞIR ve/||/<> DİLSİZ
( Geçmiş(in)e. VE/||/<> Şimdi'(n/y)e. VE/||/<> Geleceğ(in)e. )
- KALOMA
( Gemi zincirinin su içinde kalan bölümü. )
- KALOMEL[Yun.] değil/yerine/= TATLISÜLÜMEN
( Civa bileşimlerinden, hekimlikte kullanılan, zehirli bir madde. )
- KALORİ[Lat. < CALERE] değil/yerine/= ISIN
( Bir kilogram suyun sıcaklığını, bir derece yükseltmek için gereken ısı miktarı. Normal atmosfer basıncında, ısınma ısısı 15 °C'lik suyunkine eşit olan bir nesnenin, bir gramının sıcaklığını 10 °C yükseltmek için gerekli ısı miktarına eşit olan ısı birimi. | Besinlerin, dokular içinde yanarak gövdenin sıcaklık ve enerjisini sağlama değerlerini gösteren ölçü. )
- KALORİ ile KİLOKALORİ
( Enerji ölçü birimi. İLE 1000 kaloriye eşdeğer enerji ölçü birimi. )
- KALORİFER[Fr.] ile RADYATÖR[Fr.]
( Merkez ve depo durumunda olan bir kazandan çıkan sıcak hava, su ya da buharı, borularla dolaştırmak yoluyla bir yapının her yanını ısıtan aygıt. İLE Bir akaryakıtın yanmasından ya da sıcak bir akışkandan aldığı ısıyı dışarı ileten, dilimli borulardan oluşan ısıtma aygıtı. )
- KALORİFER değil/yerine/= ISITAŞIR
- KALÖRİFER değil KALORİFER
- KALORİMETRE[Fr.] değil/yerine/= ISIÖLÇER
( Nesnelerin ısınma ısısını ölçmeye yarayan aygıt. )
- KALORİMETRE/CALORIMETER[İng.] değil/yerine/= KALORİÖLÇER
- KALORİMETRİ[Fr.] değil/yerine/= ISIÖLÇÜM
- KALP
- KALP ... değil OLUMLU/OLUMSUZ, BELLEK KAYITLARI
- KALP (İLE) ve/||/<> DİL (İLE)
( İkrar. VE/||/<> Tekrar. )
- KALP [PAYLAŞILIR/PAYLAŞILABİLİR]
- KALP GÖZÜ(FUAD, BASİRET) ile/ve GÖZ
( ... İLE/VE Can alıp, veren. [Azrail] )
( Göz açık olmalı, aklını bulunduğu yere almalı. )
- KALP HASTALIKLARININ NEDENİ:
KAN YAĞLARI değil İNSÜLİN DİRENCİ
( ahmetrasimkucukusta.com/2017/07/15/yazilar/tip-yazilari/kolesterol/kalp-krizi-ve-felclerin-sebebi-insulin-direncidir
www.haberx.com/post/301969/kalp-hastaliklarinin-sebebi-kan-yaglari-degil-insulin-direncidir )
( )
- KALP KALBE KARŞIDIR/KARŞIYMIŞ (DERLER) değil KALPTEN KALBE YOL VARDIR
- KALP KIRMAK değil/yerine/>< ÖZÜR DİLEMEK
( Zulm eder. DEĞİL/YERİNE/>< Feth eder. )
- KALP KRİZİ ile KANSER
( Kısmen ya da büyük oranda, elimizdedir. İLE Kanser olasılığını %45 azaltan üç şey vardır: 1- Hayvansal ürünlerden uzak durmak. | 2- Yeterli miktarda lifli yiyecekler, bakliyat, tam tahıllı ürünler, sebze ve meyve yemek. | 3- Hareket etmek.[Şişmanlamamak.] )
- KALP SPAZMI ile/||/<> KALP KRİZİ
( - Sıkıntı ya da soluk darlığı olur.
- Ağrı duyusu, boyuna, sırta ve çeneye doğru ilerler.
- Sıklıkla fiziksel hareket, fiziksel zorlanma, heyecan, üzüntü ya da fazla yemek yeme sonucu ortaya çıkar.
- Ağrı, yaklaşık 5-10 dakika kadar sürer.
- Ağrı, istirahat ile durur, istirahat halindeyken görülmesi ciddi bir durumu gösterir.
- Soluk alıp vermekle ağrının biçimi ve şiddeti değişmez.
İLE/||/<>
- Ölüm korkusu ve yoğun sıkıntı duyar, terleme, mide bulantısı, kusma.
- Ağrı, göğüs ya da mide boşluğunun herhangi bir yerinde, sıklıkla kravat bölgesinde görülür, omuzlara, boyuna, çeneye ve sol kola yayılır.
- Kalp spazmı ağrısına benzemekle birlikte daha şiddetli ve uzun sürelidir.
- En çok hazımsızlık, gaz sancısı ya da kas ağrısı biçiminde belirti verir ve bu nedenle bu tür rahatsızlıklarla karıştırılır.[Bu tür gaz ya da kas ağrıları, aksi ispat edilinceye kadar kalp krizi olarak düşünülmelidir].
- Soluk alıp vermekle ağrının biçimi ve şiddeti değişmez. )
( ANGINA PEKTORIS cum/||/<> MİYOKART ENFARKTÜS )
- KALP YETMEZLİĞİ ile/||/<> KALP KRİZİ
( Kalbin gövdeye yeterince kan pompalayamaması. İLE/||/<> Kalp kasına giden kan akışının tamamen kesilmesi sonucu oluşan kalp krizi. )
- KALP ZARI YANGISI ile/ve KARIN ZARI(PERİTON) YANGISI ile/ve BAĞIRSAK YANGISI ile/ve MESANE YANGISI
( İLTİHAB-I ŞEGAF ile/ve PERİTONİT ile/ve ENTERİT ile/ve ZATÜLMESANE )
- KALP-DAMAR HASTALIKLARI ile/ve/||/<> BÖBREK HASTALIKLARI
- KALP[Ar.] değil/yerine/= YÜREK
- KALP ile/ve GÖNÜL
- KALP değil/yerine/= GÖNÜL/YÜREK
- KALP ve/<> KABUL
( Kalp/b, kabul edendir. )
( Kalbi değiştiren eylemdir. )
( Mumyalamada kalp gövdenin içinde bırakılır. [Bok Böceği de, döngünün simgesi olarak kalbin üzerine konulur.] )
( BULUN, BUT-AĞI, OG, ALTIN KAZIK )
( Bir kişinin kalbi, günde yaklaşık 100 bin kez atar. )
- KALP ve/<> KABUL
( Kalp/b, kabul edendir. )
( Herşeyi terk edip, bomboş, gidenleri kabul. )
- KALP ile KALP ile KALP
( Göğüs orta boşluğunda, iki akciğer arasında, gövdenin her yanından gelen kirli kanı akciğerlere ve oradan gelen temiz kanı da gövdeye dağıtan organ, yürek. | Kalp hastalığı. | Sevgi, gönül. | Bir ülkenin, bir kuruluşun işleyiş, yönetim ve varlığını sürdürme bakımından en önde gelen yeri. | Duygu, his. İLE Bir durumdan başka bir duruma çevirme, dönüştürme. İLE Düzme, sahte, geçmez para. | İşe yaramaz, tembel. | Yalancı, kendine güvenilmeyen. )
- KALP ve/||/<> KULAKÇIK/KULACIK
( ... VE/||/<> Kalbin üst bölümünde bulunan, sağdaki ana toplardamarlardan ve soldaki akciğer toplardamarlarından kanı alıp karıncıklara veren iki boşluğun adı. )
- KALP ile/<> MİTRAL[Fr.]
( ... İLE/<> Yürekte, sol kulakçık ile sol karıncık arasını kapayan. )
- KALP ve/+/<> OMURGA
( İhtiyâr. VE/+/<> İrâde. )
( [ebced] 66 VE/+/<> 33 )
- KALP ve SES
( İkisini de yumuşatmak gerekiyor. )
- KALP ve/<> TEKALLÜB(DÖNÜŞÜM)
- KALP ile/ve ZAMÎR
( ... İLE/VE İç, içyüz. | Vicdan. | Gönlün içi. Gönülde geçen şey. Gönülde gizli olan sır. | [dilb.] Adın yerini tutan sözcük. )
- KALPAK ile/ve PAPAK
( ... İLE/VE Uzun, tüylü kalpak. )
- KALPAK ile/ve ŞUBARA
- KALPANA
( İmgeleme, hayal, fantezi. )
- KALPSİ YAPRAK = VARAK-I KALBÎ = FEUILLE CORDIFORME
- KALSEDON/KALKEDON TAŞI değil/yerine/= KADIKÖY TAŞI
( Genellikle mavi renkte bulunan bir taş. )
- KALSEDON ile/||/<> KRİZOPRAZ
( Mikrokristalin bir kuvars türü. İLE/||/<> Elma yeşili renkte bir kalsedondur. )
- KALSEDUAN = KADIKÖY TAŞI
- KALSIFIKASYON/CALCIFICATION[İng.] değil/yerine/= KİREÇLENME
- KALSİNOZİS/CALCINOSIS[İng.] değil/yerine/= DOKU KALSİYUM BİRİKİMİ
- KALSİT ile/||/<> ARAGONİT
( Kalsiyum karbonat minerali. İLE/||/<> Kalsiyum karbonatın bir diğer polimorfüdür. )
- KALSİYUM[Ca] ile TAMANİT[Fr. TAMANITE]
( Atom numarası 20, atom ağırlığı 40,80, yoğunluğu 1,55 olan, 845 °C'de eriyen, kireç ve alçının birleşimine giren, sarımtırak beyaz bir öğe. İLE Doğal kalsiyum ve demir fosfat. )
- KALSİYUM / KALSEMİ
( ... İLE Kandaki kalsiyum miktarı. )
- KALTABAN[Fars.] değil/yerine/= NAMUSSUZ | ŞARLATAN, YALANCI, HİLECİ
- KALTAK ile KALTAK
( ... İLE İffetsiz, namussuz kadın. )
- KALUBELA
( Allah'ın, "Ben, Tanrı'nız değil miyim?" sorusuna verdiğmiz "Evet" yanıtı. | Çok eski zaman. )
- KALYA
( Sade yağ ile pişirilen bir tür kabak ya da patlıcan yemeği. )
- KAM' değil/yerine/= EZME, KIRMA; ZAPTETME
- KÂM[Ar.] ile/ve/değil/yerine/<>/< GAM[Ar.]
( Ağzın üstü, damak. | Meram, arzu, emel, istek. | Lezzet, zevk. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/< Tasa, kaygı, üzüntü. )
- KÂM[Fars.] ile/ve/değil/yerine/||/<> RÂM[Fars.]
( Ağzın üstü, damak. | Meram, arzu, emel, istek. | Lezzet, zevk. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<> Boyun eğen, kendini başkasının buyruğuna bırakan. )
- KAM/ŞAMAN[Ar.] ile KAM'[Ar.] ile KÂM[Ar.]
( Şamanlığa katılan kişi. İLE Ezme, kırma, zapetme. İLE Ağzın üstü, damak. | Meram, arzu, emel, istek. | Lezzet, zevk. )
- KAM ile KÂM[Fars.]
( Şaman. İLE Zevk, mutluluk, tat. )
- KAMA ile KAVELA[İt. < CAVIGLIA]
( Silah olarak kullanılan, ucu sivri, iki ağzı da keskin uzun bıçak. | Açılmış olan boşluklarda tavan ve yanlardan taş ya da cevher parçalarının düşmesini önlemek amacıyla tahkimat elemanları üstüne ya da arkasına yerleştirilen bir tahkimat parçası. | Kütüğü yarmak için kullanılan ucu sivri, yassı, enli çivi, takoz, kıskı. | Topun gerisini kapayan kapak. | Oyunda kazanılan her parti. | Oyunda sayı. İLE Halatların dikişlerinde kullanılan demir ya da ağaç kama. )
- KAMANÇO[İt. < CANGIA] değil/yerine/= YÜKLEME, AKTARMA, ELDEN ELE GEÇİRME
- KAMARA/CHAMBER[İng.] değil/yerine/= ODACIK
- KAMARÇİN ile ÇEDİK
( ... İLE Eskiden, mest üzerine giyilen sarı pabuç. )
- KAMARİLLA[İsp. < CAMARILLA ] ile AZMETTİRİCİ
( Bir büyük güç sahibini perde arkasından yöneten "kişi". İLE Suç işlemeye iten/yönlendiren/zorlayan "kişi". )
- KAMAROT[İt. < CAMAROTO] ile HİZMET GÖREVLİSİ/HİZMETÇİ
( Gemilerde yolcuların hizmetine bakan görevli. İLE ... )
- KAMBİYO[İt. < CAMBIO] değil/yerine/= ÇAPRAZ PARA DEĞİŞ-TOKUŞU
( İki ayrı ülke parasının birbiriyle değiştirilmesi. | Herhangi bir yerdeki bir alacağın tahsili, bir borcun ödenmesi ya da bir yerden toplanan para ve para yerine geçen taşınabilir değerlerin başka bir yere aktarılması için yapılan işlemin bedeli. | Bu işlemin yapıldığı yer. )
- KAMBRİYEN
( Birinci Çağın ilk dönemi ve bu dönemde oluşmuş yer katmanları. )
- KAMBRİYUM
( En eski jeolojik tabaka. )
- KAMBRİYUM ile ARKEEN[Fr. ARCHÉEN < Yun.]
( ... İLE Kambriyumlardan önce oluşan, en eski yer katı. )
- KAMBUR ile KAMBUR
( Bel ya da göğüs kemiğinin eğrilmesi, raşitizm sonucu, sırtta ve göğüste oluşan tümsek. | Bazı hayvanların sırtındaki çıkıntı. | Gövdesinde bu tümsek bulunan kişi. | Sıkıntı, dert. İLE Yapı ya da eşyada dışarıya doğru eğrilme. | Ütü yastığı. )
- KAMBURLAŞMA değil/yerine/>< DİK/DÜZGÜN DURMA/OTURMA/YÜRÜME
- KAMBURLUK/KİFOZ ile/ve/||/<> DOWAGER KAMBURLUĞU
- KAMÇILAMAK değil/yerine TETİKLEMEK
- KAMÇILILAR
( Haşlamlılar sınıfından, kamçı biçiminde bir örgenle hareket eden, denizlerde, tatlı sularda ya da asalak durumunda, insan ve hayvanlarda yaşayan, mikroskobik, tek hücreli hayvanlar ailesi. )
- KAMELYA[Fr. < CAMÉLIA] ile/değil KAMERİYE[İt. < CAMERILLA]/ÇARDAK[Fars. ÇAR + Ar. DAK]/ALAÇIK/GÖLGELİK
( Çingülü, japongülü. İLE/DEĞİL Tarla, bahçe vb. yerlerde ağaç dallarından örülmüş barınak. | Asma vb. bitkilerin dallarını sardırmak için direklerle yapılmış yer. )
- KAMER BALIĞI değil/yerine/= AY BALIĞI
- KAMERA[Fr.] ile KAMARA[İt.]
( Görüntüleme aracı. | Görüntülerin filme alınmasını sağlayan araç, alıcı. | Kameraman. | Bir çekime başlanırken, yönetmenin alıcıyı çalıştırmaları için verdiği buyruk. İLE Gemi Odası. | İngiltere yasama meclisi. )
- KAMET:
YASSI NAMAZININ KAMETİ ile/ve/<> TERAVİH NAMAZI VE CUMA GECESİ[PERŞEMBE AKŞAMI] KAMETİ
( İsfehan makamında okunur. İLE/VE/<> Hüseynî makamında [Cumhur Müezzinliği'nde] okunur. [HAYYE ALE'S-SALÂH'a kadar, [bir müezzin]; HAYYE ALE'S-SALÂH'ta da, [tüm müezzinler ayakta olmak üzere] cemaatle birlikte.] )
- KAMET[Ar.] ile GAMET[Fr. < Yun.]
( Boy. | Camide, namaza kalkmak için okunan ezan. İLE Eril ya da dişil üreme gözesi. )
- KÂMET[Ar.] ile KÂMET[Ar.]
( Boy, endam. İLE Farz olan namazdan önce okunan iç ezan. )
- KAMET ve KIYÂMET
- KAMİ ve/||/<> KAZE
( Tanrı. VE/||/<> Yel/rüzgâr. )
- KÂMİL DİN değil DİNİN KÂMİLİ/KEMÂLİ
- KÂMİL'İN SABRI ile ÂRİF'İN SABRI ile AVAM'IN SABRI
- KÂMİL/MUKAYYEDÂT ile EKSİK/MUTLÂKÂT
( Vurmalı sazlar dışındaki telli ve nefesli sazlar için geçerlidir. )
- KÂMİL ile HATEM
- KAMİNETO[İt. < CAMINETTO] değil/yerine/= KÜÇÜK İSPİRTO OCAĞI
- KAMÎS
( UZUN GÖMLEK )
- KAMÎS[Ar.]
( Dölyatağını kaplayan ince deri. )
- KAMIŞ ile ARAROT KAMIŞI/MARANTA[bitkibilimci MARANTA'nın adından]
( Buğdaygillerden, sulak, nemli yerlerde yetişen, boğumlu, sert gövdesi olan bitkilere verilen ad. | Bu bitkiden yapılmış olan. | Erillik örgeni, penis. İLE Birçenekliler sınıfından, Antillerde ve tüm tropikal bölgelerde yetiştirilen, kökündeki yumrulardan un[ararot] çıkarılan bir kamış çeşidi. )
( ARUNDO DONAX cum MARANTA ARUNDINACA )
- KAMIŞ ile BAGAS
( ... İLE Ezilip suyu çıkarılmış, kâğıt ve yakıt yapımında kullanılan kamış. )
- KAMIŞ ile SU KAMIŞI/HASIR OTU/KOFA/KİLİZ
( Buğdaygillerden, sulak, nemli yerlerde yetişen, boğumlu, sert gövdesi olan bitkiler. | Bu bitkiden yapılmış olan. | Sıvı içecekleri, bardak ya da şişeden kolayca içmek için kullanılan ince, plastik boru, pipet. İLE ... )
( PHRAGMITES AUSTRALIS cum ... )
- Kamma phala, Kamma vipaka
( Bir edimin meyvesi ya da sonucu. )
- KAMPANA[İt. CAMPANA] ile/değil/yerine/= ÇAN
( Çan. | Tekerleğin dingil üzerindeki fren mekanizması. İLE/DEĞİL/YERİNE/= İçinden sarkan tokmağının kenarlara vurmasıyla ses çıkaran, madenden araç. )
- KAMPANYA < CAMPAGNA[İt.]
( Politika, ekonomi, kültür vb. alanlarda belirli bir süredeki etkinlik dönemi. | Tüketiciyi özendirmek için belirli sürelerde düzenlenen indirimli ya da taksitli satış. )
- KAMPİMETRİ/CAMPİMETRY[İng.] değil/yerine/= GÖRME ALAN ÖLÇÜMÜ
- KAMPİNG < CAMPING[Fr./İng.]
( Kamp kurma yeri. )
- KAMPÜS[Fr./İng. < CAMPUS] değil/yerine/= YERLEŞKE
- KAMU
( Tüm, hep, hepsi. )
- KAMU DENETÇİ/LİĞİ/MUHTESİB(OMBUDSMAN/LIK) ile/ve/||/<> ARABULUCU/LUK
( ... ile/ve/||/<> MUSLİHÛN )
- KAMU TÜZESİ/HUKUKU ile/ve/||/<>/> DEVLETLER TÜZESİ/HUKUKU ile/ve/||/<>/> DÜNYA VATANDAŞLIĞI TÜZESİ/HUKUKU
- KAMU ile/ve/||/<>/> ÖZEL ile/ve/||/<>/> VAKIF
- KAMUFLAJ[Fr./İng. < CAMOUFLAGE] değil/yerine/= GİZLEME/ÖRTME
- KAMUFLAJ değil/yerine/= GİZLEYİ
- KAMUFLE ETMEK değil/yerine/= ALALAMAK
- KAMUFLE ETMEK değil/yerine/= GİZLEYİLEMEK
- KAMUOYU ile KAMU VİCDANI
- KÂMUS ve/<> NÂMUS
( Kâmus, namustur. )
- KAMUSAL/LIK ile/ve/<> KURUMSAL/LIK
- KAMUTAY ile/ve/||/<> KURULTAY[Moğolca]
( Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin genel kurulu. İLE Ulusal ya da uluslararası bilimsel toplantı. | Bir kuruluşun, gündemindeki sorunları, temel konuları konuşmak ve yeni kurullar seçmek üzere belirli sürelerle ya da gerektikçe yaptığı genel toplantı. | Eski Türkler'de, devlet işlerinin görüşülüp karara bağlandığı kurul/meclis. )
- KAMUTAY ile/ve/||/<>/> OĞUŞLUK KAMUTAYI ile/ve/||/<>/> ULUS KAMUTAYI ile/ve/||/<>/> URAY KAMUTAYI
( MECLİS ile/ve/||/<>/> AİLE MECLİSİ ile/ve/||/<>/> MİLLET MECLİSİ ile/ve/||/<>/> BELEDİYE MECLİSİ )
- KAMYON[Fr. CAMION] ile TANKER[Fr.]
( Motorlu, büyük yük taşıtı. | Bu taşıtın taşıyabildiği miktarda olan. İLE Petrol, benzin gibi akaryakıt ürünleriyle, sanayi ile ilgili yağ vb. sıvı maddeleri taşıyan gemi ya da kamyon. )
- KAMYON ile KAMYONET
( Motorlu büyük yük taşıtı. | Bu taşıtın taşıyabildiği miktarda olan. İLE Yük taşıyan küçük kamyon, pikap. )
- KAMYON ile KAPTIKAÇTI
( ... İLE Kamyonla otomobil arası motorlu yolcu taşıma aracı. | İskambille oynanan bir oyun. )
- KÂN
( Değerli madenlerin çıkarıldığı ocak. )
- KAN BAĞIŞI ve ÖRGEN BAĞIŞI
( )
( )
- KAN ÖBEKLERİ(GRUPLARI): İNSANDA ile HAYVANDA
( Başlıca, 4 kan öbeği vardır. Bunlar (A), (B), (AB) ve (0)'dır. Bunlara ek olarak, bazı alt öbekler de vardır. Ayrıca, kanda, Rh etmenleri de bulunmaktadır.
Bunlar (Rh pozitif) ve (Rh negatif) olarak adlandırılırlar. Kan naklinde, verilecek kanın ve alacak kişinin kan öbeğinin bilinmesi çok önemlidir. Yanlış kan verilmesi, ölüme dahi yol açabilir.
Bazı durumlarda (0) öbeği kan, (A), (B) ve (AB) öbeklerine verebilir. Bu bakımdan (0) öbeğine, "genel kan verici" denilir. (AB) öbeği ise her öbekten kan alabileceğinden dolayı "genel kan alıcı" olarak adlandırılır. İLE
Domuzlarda 16, ineklerde 12, köpeklerde 7, kedilerde ise 2 kan öbeği vardır. )
( KAN VERMENİN YARARLARI
Kan vermenin hiçbir zararı ya da tehlikesi olmadığı gibi, tam aksine insan sağlığına yararı vardır.
18-65 yaş arası sağlıklı her kişi, 3 ayda bir kan verebilir. Gövdede, 300-400 ml. kan eksikliğinde, bünye bunu kapatmak için derhal çalışmaya başlar. Kemik iliği, kana döktüğü hücrelerin sayısını artırır. Bir yandan, taze kan, organlara oksijen taşınmasını kolaylaştırır. Kişi, canlılık kazanır. KAN VEREN, kendi sağlığına hizmet ederken, çok daha önemlisi YAŞAM KURTARIR. )
( SIKÇA SORULAN SORULAR
* Kimler kan bağışlayabilir?
18 - 65 yaş arası önemli bir sağlık sorunu olmayan, gövde ağırlığı 50 kg.'ın üzerinde olan kişiler.
* Ne sıklıkla kan verilebiilir?
Bağışlar arasında üç ay ara olacak biçimde yılda dört kez kan bağışlanabilir.
* Kan bağışlamaya gelirken yanımda neler getirmeliyim?
Resmi kimlik belgesi yeterlidir. (Yasal zorunluluk)
* Kan bağışı ne kadar zaman alır?
Kayıt, muayene, kan verme ve ikram işlemlerinin tamamı 30 - 35 dakika sürer.
* Acı hisseder miyim?
Evet çok az ama büyük acılar yaşamaktansa küçük acılara katlanmak gerekir.
* Her bağışımda formu doldurmam gerekli mi?
Evet. Formdaki sorulara vereceğiniz samimi ve doğru yanıtlar yapılacak tüm tarama testlerinden daha değerlidir.
* Gövdemizde ne kadar kan vardır?
Erişkin bir insanda, uygun kilonun %8'i kadar kan vardır. Yaklaşık olarak, 5.000 - 6.000 ml. olarak hesaplanmaktadır.
* Ne kadar kan alınıyor?
1 ünite. (450 ml. +/- 10 ml.)
* Sarılık geçirdim, kan bağışlayabilir miyim?
B ve C tipi geçirenler hiçbir zaman kan bağışı yapamazlar.
* Kan bağışlandıktan sonra herhangi bir değişiklik hisseder miyim?
Tavsiyelere uymuş iseniz yarım saat içinde günlük etkinliklerinize dönebilirsiniz. Ancak, aşırı dikkat gerektiren; uçak pilotu, iş makinesi operatörü, sürücülük gibi mesleklerde çalışanlar ve sporcuların kan bağışladıkları gün dinlenmeleri önerilir.
* Kanım kullanılmadan önce test ediliyor mu?
Mutlaka!
HIV[AIDS], HCV[C tipi sarılık], HBV[B tipi sarılık], Frengi[Sfilis] ve kan öbeği testi her bağışta yapılır. Lütfen (herhangi bir kuşkunuz nedeniyle) test sonucunuzu öğrenmek için kan bağışlıyorsanız, bunu yapmaktan vazgeçiniz.
* Test sonuçları pozitif (+) bulunmuşsa?
Paniğe kapılmayın, bu durumda doğrulama testleriniz yapılarak kan merkezi doktoru tarafından size bilgi verilecektir.
* Kansız kalır mıyım?
Hayır, bağış öncesi yapılan test sonucu kan düzeyi düşük [anemik] kişilerden kan alınamaz.
* Kilo alır mıyım / verir miyim?
Hayır. Kan bağışının bilimsel olarak kanıtlanmış bu tür yan etkileri yoktur.
* İlâç kullanıyorum, kan bağışlayabilir miyim?
Bazı ilâçlar kan bağışı için engel oluşturabilirler, bu durum tüm ilâçlar için geçerli değildir. Lütfen kullandığınız tüm ilâçları kan merkezi doktoruna bildiriniz.
* Kan bağışlamak alışkanlık ya da bağımlılık yapar mı?
Bilimsel olarak kan bağışının bağımlılık yaptığını gösteren bir çalışma yoktur.
* Kan bağışladığım zaman, AIDS ya da herhangi bir hastalık bulaşır mı?
Kan alım işlemlerinde kullanılan iğneler tek kullanımlık ve sterildir. Bu nedenle, AIDS gibi herhangi bir hastalığın bulaşma olasılığı yoktur. )
( )
- KAN BİRLİĞİ ile/ve/yerine/değil CAN BİRLİĞİ
- KAN NAKLİ değil/yerine/= KAN AKTARIMI
- KAN ÖBEKLERİNDE:
0- ile AB+
( Herkese[tüm kan öbeklerine] verebilir ve sadece kendi kan öbeğinden alabilir. İLE Herkesten[tüm kan öbeklerinden] alabilir ve sadece kendi kan öbeğine verebilir. )
( )
- KAN ÖBEKLERİNDE:
0 ile/değil BOMBAY
( ... İLE/DEĞİL 250 bin kişide bir görüldüğü tahmin edilmektedir. Beklenilenden farklı bir kan öbeğiyle olan doğumda, Bombay olabilir şüphesiyle yaklaşılabilir. Yani, çiftlerin her birinin kanı 0 öbeği olduğu durumda, çocuğun kan öbeğininin A ya da B olması pek beklenmez, ancak bu tarz bir durumda çiftlerden herhangi birinin kan öbeğinin Bombay olma olasılığı üzerinde durulabilir. )
- KAN TÜKÜRÜP ve/fakat/||/<>/> "KIZILCIK ŞERBETİ İÇTİM" DEMEK
- KAN:
ACİL GEREKSİNİM ile/ve/<>/değil SÜREKLİ GEREKSİNİM
- KÂN(OLUŞ) ||/>
MEKÂN ile/ve/||/<>/> DUYU ile/ve/||/<>/> DUYGU ile/ve/||/<>/> HAL ile/ve/||/<>/> MAHAL ile/ve/||/<>/> MAKAM
||/> AKIL/KAVRAM
- KAN ile DEM-İ NİFÂS[Ar.]
( ... İLE Doğum sırasında gelen kan. )
- KAN ile/ve İLİK
( BLOOD vs./and BONE MARROW )
- KAN ile KAN
( Gövdemizde dolaşan yaşamsal sıvı. İLE İnanmak. )
- KAN ile KAN DOKU
( ... İLE Plazması ve taşıdığı yuvarlar bakımından bir doku gibi görünen kan. )
- KAN ile KİRLİ KAN
( ... İLE Toplardamarların kalbe götürdüğü kan. )
- KAN ile PIHTI/PIHTILAŞMA
( ... ile ALAK: Pıhtılaşmış kan. | ALAK-I DEM: Kan pıhtısı. )
( BLOOD vs. BLOOD CLOT/CLOTTING/COAGULATION )
( ... ile PUHTÎ )
- KAN ile PIHTILAŞMIŞ KAN(ALAK/ALEKA[Ar.])
- KAN ile/ve/<> PLAZMA[Yun.]
( ... İLE/VE/<> Kanda alyuvarla akyuvarların içinde bulunduğu sıvı. | Elektrik yükü yansız olan gaz moleküllerinden, pozitif iyonlardan ve negatif elektronlardan oluşan akışkan. )
( NEZF: Kanama. )
( HÛN ile/ve/<> ... )
( BLOOD vs./and/<> PLASMA )
- KAN ile/ve/||/<>/> TEMİZ KAN
( ... İLE/VE/||/<>/> Atardamarlarda dolaşan, akciğerlerden aldığı oksijeni taşıyarak gövdenin her yanına giden kan. )
- KANA KANA (İÇMEK)
- KANÂ'AT[Ar.] ile KASD[Ar.]
- KANAAT değil/yerine/= KANI/KANIKLIK
- KANAAT ile/ve/değil/yerine KANIT
- KANAAT ile/değil/yerine/||/<>/< KAVRAM
- KANAAT ile/ve/<>/değil/yerine YEĞLEME/TERCİH
- KANAATBAHŞ değil/yerine/= İNANDIRICI
- KANAATKAR/KANAATLİ değil/yerine/= KANIK/YETİNGEN
- KANAATKÂR değil/yerine/= YETİNGEN
( Kazandığı ile meşgul olup, başkasının kazandığı ile meşgul olmamak. )
- KANADA
( BÜYÜK KÖY [Amerika yerlilerinin dilinde] )
- KANADI OLMAK/ÇIRPMAK ile/ve/fakat/||/<>/> UÇAMAMAK
- KANAKLAR
( Yeni Kaledonya yerli halkı. )
- KANAL değil/yerine/= ARK/HARK
( İçinden su akıtmak için toprağı kazarak yapılan açık oluk. )
- KANAL ile KANALCIK
( Bazı bölgeleri sulamak, kurutmak amacıyla ya da gemilerin işlemesine elverişli, insan eliyle açılmış su yolu. | Telefon, telgraf, radyo, televizyon vb. araçlarla iletişimi sağlayan yol, hat. | Tahtanın liflerine dik yönde açılan kırlangıç kuyruğu biçimli girinti. | İçinden damar, sinir ya da bir sıvı geçen yol. | İki kıyı arasındaki dar ve derin deniz. İLE Küçük kanal. | Bir organizmadaki küçük kanal. )
- KANAL ile LAĞIM[Yun.]/GERİZ/KERİZ/KEHRİZ/KARIZ[Fars.]
( ... İLE Bir yerleşim merkezinde, kirli suların akıp gitmesi için yeraltında açılmış ark. | Düşmanın kale duvarlarını yıkmak ya da düşmesi ordugâhına zarar vermek amacıyla, düşman siperlerine doğru yer altından açılan yol. )
( TURFAN KARIZLARI: Yeraltı su kanalları.
Lağım ya da yer altından giden su kanalı anlamındadır. Burada kullanılan lağım sözcüğü ilk anda bugün büyük şehirlerde kullanılan atık su yollarını çağrıştırsa da asıl anlamı yer altına açılan tünel, kanaldır. Osmanlı ordusunda, fethedilmek istenen kalelerin etrafı sarıldığında, yer altından tüneller açarak kale duvarı altına ve girişine patlayıcı yerleştirip, kale duvarlarının ya da kapısının yıkılmasını sağlayan asker grubuna "lağımcı" denirdi. "Karız" sözcüğü; kehriz, lağım ve yeraltı su yolu demektir. Suyun aktığı yeraltı kanalı anlamına gelen "teşme" olarak da geçmektedir. )
( [argo] KARIZ/KEHRİZ: Bugün Anadolu'da "keriz" olarak kullanılan bu sözcük, sebil, herkesin kullanımına açık çeşme anlamındadır. Malını mülkünü herkesin kullanmasında sakınca görmeyen, malını sebil gibi dağıtan kişiler için kullanılmaktadır. )
( KARİZÇİ: Kuyu kazan kişi. )
- KANAL ile MİDİ KANALI
( Akdeniz ve Atlantik Okyanusu'nu birbirine bağlayan, bugün dünya miras dizininde bulunan Midi Kanalı'nın inşasını 1667'de Paul Riquet adlı bir iş adamı başlattı. Kral XIV. Luis'in desteklediği, su, para ve insan gücünün uyumlu bir karışımı olan 240 km.lik bu proje ancak 1680'de tamamlanabildi. )
- KANAL ile SU KANALI
( Doğal su yolu. İLE İnsan eliyle açılmış su kanalı. )
( CHANNEL vs. CANAL )
( CANALI: 1887'de İtalyan gökbilimci Giovanni Schiaparelli, Mars üzerinde uzun düz çizgiler olduğunu söyledi ve bunlara canali adını koydu. İngilizce'ye "channel" olarak değil "canal" olarak çevrilmesinden dolayı Mars'ta kayıp bir uygarlık olduğu söylentilerini başlatmıştır. )
- KANAL ile/ve TÜNEL
- KANAL ile/ve YOL
- KANALİZASYON ve/||/<> HAMAM ve/||/<> KÜTÜPHANE
( Kentin kirini alır götürür. VE/||/<> Gövdenin kiri temizlenir. VE/||/<> Aklın boşlukları/"tozları" alınır. )
( Pis ve atık suların özel kanallar aracılığıyla belirli merkezlerde toplanıp atılmasını sağlayan düzen, lağım döşemi. VE/||/<> Yıkanılacak yer, yunak, ısıdam. | Para karşılığında yıkanma işinin yapıldığı yer. VE/||/<> Betiklik/kitaplık. | Betik satılan dükkân, betikevi. )
- KANALİZE ETMEK/OLMAK değil/yerine/= YÖNLEMEK/YÖNLENMEK
- KANAMA:
YERLEŞME ile/ve/||/<> ÂDET
( Gebe kaldıktan yaklaşık 10 - 14 gün sonra oluşan az miktarda hafif lekelenme ya da kanama olarak tanımlanır. [Bu durum, gebelikte rahim duvarına yumurtanın yerleşmesi sırasında ortaya çıkar ve genellikle uzmanlar tarafından normal karşılanır.][Döllenmiş yumurtanın rahmin iç tabakasına yapışmasıyla oluştuğu düşünülen hafif bir kanama türüdür.][Genellikle kendi kendine durur ve özel bir tedavi gerektirmez.] İLE/VE/||/<> ... )
- KANAMALAR:
DIŞ ile/ve/||/<> İÇ ile/ve/||/<> DELİKLERDEN[doğal] ile/ve/||/<> ATAR DAMAR ile/ve/||/<> TOPLAR DAMAR ile/ve/||/<> KILCAL DAMAR
( [Burun Kanaması]
- Hasta/yaralı sakinleştirilir, oturtulur.
- Başı hafifçe öne eğilir.
- Burun kanatları, 5 dk. süre ile sıkılır.
- Uzman bir doktora gitmesi sağlanır.
)
( [Kulak Kanaması]
- Hasta/yaralı, sakinleştirilir.
- Kanama hafifse kulak, temiz bir bezle temizlenir.
- Kanama ciddi ise kulağı tıkamadan temiz bir bezle kapanır.
- Bilinci yerindeyse hareket ettirmeden sırtüstü yatırılır, bilinçsiz ise kanayan kulak üzerine yan yatırılır.
- Kulak kanaması, kan kusma, anüs, üreme organlarından gelen kanamalarda hasta/yaralı, kanama örnekleri ile uzman doktora sevk edilir.
)
- KANAMALARDA, BASI/TURNİKE UYGULAMA NOKTALARI:
BOYUN ile/ve/||/<> KÖPRÜCÜK KEMİĞİ ile/ve/||/<> KOLTUK ALTI ile/ve/||/<> PAZU ile/ve/||/<> KASIK ile/ve/||/<> UYLUK[BACAĞIN ÜST YARISI]
( [Turnike uygulamasında dikkat edilecekler...]
- Turnike uygulamasında kullanılacak malzemelerin genişliği en az 8 – 10 cm. olmalıdır.
- Turnike uygulamasında ip, tel gibi kesici malzemeler kullanılmamalıdır.
- Turnikeyi sıkmak için tahta parçası, kalem gibi malzemeler kullanılabilir.
- Turnike kanama duruncaya kadar sıkılır, kanama durduktan sonra daha fazla sıkılmaz.
- Turnike uygulanan bölgenin üzerine hiçbir şey örtülmez.
- Turnike uygulamasının yapıldığı saat bir kağıda yazılmalı ve yaralının üzerine asılmalıdır.
- Uzun süreli kanamalardaki turnike uygulamalarında, kanayan bölgeye göre 15-20 dakikada bir turnike gevşetilmelidir.
- Turnike uzvun koptuğu bölgeye en yakın olan ve deri bütünlüğünün bozulmamış olduğu bölgeye uygulanır.
- Turnike, kol ve uyluk gibi tek kemikli bölgelere uygulanır, ancak ön kol ve bacağa el ve ayağın beslenmesini bozabileceği için uygulanmaz. Uzuv kopması durumlarında, ön kol ve bacağa da turnike uygulanabilir. )
( [Boğucu Sargı (Turnike) Uygulama Tekniği]
- İlk yardımcı, eline, geniş, güçlü ve esnemeyen bir sargı alır.
- Şerit yarı uzunluğunda katlanır, uzuv, etrafına sarılır.
- Bir ucu halkadan geçirip çekilir ve iki ucu biraraya getirilir.
- Kanamayı tamamen durduracak yeterlikte sıkı bir bağ atılır.
- Sargının içinden sert nesne[kalem gibi] geçirilir ve uzva paralel konuma getirilir.
- Kanama durana kadar sert nesne döndürülür.
- Sert nesne, uzva dik konuma getirilerek sargı çözülmeyecek biçimde sabitlenir.
- Hastanın/yaralının giysisinin üzerine, adı ve turnikenin uygulandığı zaman[saat ve dakika] yazılı bir kart iğnelenir.
- Çok sayıda yaralı olduğunda, yaralının alnına rujla ya da sabit kalemle "turnike" ya da "T" harfi yazılır.
- Hasta/yaralı, pansuman ve turnikesi görülecek biçimde battaniye ile sarılır.
- Turnike, 15-20 dakika aralıklarla gevşetilir, sonra tekrar sıkılır.
)
( [Uzuv Kopması Varsa]
- Kopan parça, temiz, su geçirmez, ağzı kapalı bir plastik torbaya yerleştirilir.
- Kopan parçanın konduğu torba, buz içeren ikinci bir torbanın içine konulur.
- Kopmuş uzuv parçasının konduğu plastik torba, ağzı kapatıldıktan sonra içinde 1 ölçek suya 2 ölçek buz konulmuş ikinci bir torbaya ya da kovaya konulur. Bu biçimde, kopmuş uzuv parçasının buz ile doğrudan teması önlenmiş ve soğuk bir ortamda taşınması sağlanmış olur.
- Torba, hasta/yaralı ile aynı araca konulur, üzerine hastanın adı ve soyadı yazılır, en geç 6 saat içinde sağlık kuruluşuna gönderilir.
- Tıbbi birimler haberdar edilir[112].
)
- KANARYA MAHALLESİ ve/||/<> KUŞ ADLI SOKAKLAR
( )
- KANARYA SESİ ile/ve BÜLBÜL SESİ
( Sadece eril kanaryalar öter. İLE/VE ... )
( Telefonları ve öteki ev aletlerinin seslerini taklit edebilirler. İLE/VE Çevrelerindeki tüm sesleri belleklerine kaydederek büyük bir uyum içinde kaydettikleri tüm sesleri çıkartırlar. )
- KANARYA ile/ve KARTAL
( İspinozgillerden, yeşilimsi ya da sarı tüylü, koni biçiminde küçük gagalı, ötücü kuş. [Çizgi film kahramanı Tweety, bir kanaryadır.] İLE ... )
( SERINUS CANARIA cum/et AQUILA )
( CANARY vs./and EAGLE )
( ASKA'/KENÂRİ' ile/ve NESR, UKAB[çoğ. AKABE, IKBÂN]["ka" uzun okunur] )
- KANARYAÇİÇEĞİ ile KANARYAOTU
( Çan çiçeğigillerden, sarı renkli bir çiçek. İLE Çuha çiçeğigillerden, tohumları kafes kuşlarına yem olarak verilen bir bitki. )
( TROPAEOLUM PEREGRINUM cum ALSINE MEDIA )
- KANAT TELEKLERİ ile/ve/<> KUYRUK TELEKLERİ
( El, Kol ve Kın Telekleri. İLE/VE/<> ... )
- KANAT ile/ve/değil/||/<> ANGIÇ
( ... İLE/VE/DEĞİL/||/<> Araca daha fazla yük yüklemek üzere yanlarda oluşturulan parmaklık, kanat. )
- KANAT ile/değil KANAAT
( Kuşlarda ve böceklerde uçmayı sağlayan örgen. | Balıklarda yüzgeç. | Bir uçağın havada durmasını sağlayan taşıyıcı aerodinamik güçlerin etkilediği yatay yüzey. | Kapı, pencere, dolap gibi dikine açılıp kapanan şeylerin kapağı. | Yan, taraf. | Meclis, parti vb. topluluklarda düşünce yönünden özellik gösteren taraflardan her biri. | Fırıldak biçiminde olan şeylerde kol. | Angıç. | Savaş düzenindeki ordunun iki yanından her biri, cenah. | Futbol, hentbol vb. takım oyunlarında hücum hattının sağ ve sol bölümü. İLE/DEĞİL Elindekinden hoşnut olma durumu, kanıklık, yeter bulma, yetinme, fazlasını istememe, doyum. | Kanma, inanma. | Kanış, kanı, inanç, düşünce. )
- KANATA[İt. < CANETTA] ile GÜĞÜM[Yun.]
( Ağzı geniş, tek kulplu su kabı. İLE Yandan kulplu, boynu uzun, genellikle bakırdan su kabı. )
- KANATÇIKLAR, YAN KANATLAR = CENBÎ CENÂHEYN = AILES
- KANÂTIR[Ar. < KANTARA] ile KANÂTÎR[Ar. < KANTAR]
( Taştan yapılan kemerli büyük köprüler. İLE Kantarlar. )
- KANATLI MEYVE, SAMARA = SİMÂR-I MÜCENNEHA = SAMARE
- KANATLILAR ile YARIMKANATLILAR
( Böceklerin kanatlı olanlarını içine alan altsınıf. İLE Böcekler sınıfından, ön kanatların dipten başlayarak yarıdan çoğu sertleşmiş son bölümleri ve art kanatları, zar durumunda olan, tahtakurusu, bit, subiti, su akrebi, fidan biti, cırcırböceği, kırmızıböceği gibi böcekleri içine alan bir alttakım. )
- KANAVA[İt. < CANOVACCIO] değil/yerine/= TASLAK
( Kaneviçe. | Bir şekil, resim, plan ya da eserin sonradan üzerinde işlenecek olan basit şekli, taslak. )
- KANBUR değil KAMBUR
- KANCA[İt. < GANCIO] ile/ve KARMUK
( ... İLE/VE Büyük kanca. )
- KANCA ile/ve/değil ÇENGEL
- KANCA ile KAPÇAK
( ... İLE Uzun saplı büyük kanca. )
- KANCALI İĞNE değil/yerine ÇENGELLİ İĞNE
- KANÇILAR[İt. < CANCELLIERE] ile/ve/||/<> KANÇILARYA[İt. < CANCELLERIA]
( Elçiliklerde, konsolosluklarda yazı ve evrak işlerini yürüten görevli. İLE/VE/||/<> Elçilik ve konsolosluklarda yönetimle ilgili görevlilerin çalıştığı yer. )
- KANDA ile KANDAN
( Nerede. İLE Nereden. )
- KANDELA[İt. < CANDELA] = MUM[Fars.]
- KANDİL ile KANDİL ile KANDİL
( İçinde sıvı bir yağ ve fitil bulunan kaptan oluşmuş aydınlatma aracı. İLE Kandil gecesi. İLE Çok sarhoş. )
- KANDİL ve MÂHYA
( ... VE Ramazan ayında birden çok minaresi olan camilerin minareleri arasına gerilen iplere kandil ya da ampullerle yazılan yazılar, resimler. )
- KANDİLÇİÇEĞİ = CİVANPERÇEMİ/CİĞEROTU
( Bileşikgillerden, çok çeşidi olan bir kır bitkisi. )
( HAŞÎŞET-ÜR-RİE )
( ACHILLEA MILLEFOLIUM )
- KANDİLLİ ile KANDİLLİ
( Kandili olan. İLE Çok sarhoş. )
- KANDIR(IL)MAK ile/ve/değil/yerine İKNA ETMEK/EDİLMEK
- KANDIRA ile KANDIRA
( Kocaeli iline bağlı ilçelerden biri. İLE Buğdaygiller familyasından, pek çok türü bulunan, çok yıllık sürüngen bitki. | Ağaç. | Ot. )
- KANDIRMA/CA ile/ve/değil ŞAŞIR(T)MA/CA ile/ve/değil YANILTMA/CA / YANILSAMA
- KANDIRMA ile/ve/<>/> "YUTTURMA"
- KANDIRMA ile/ve/değil/yerine/<> İKNA
- KANDIRMA ile/değil OYALAMA
- KANDIRMAK(YEMEK) ile/değil YANILTMAK
- KANDIRMAK/ALDATMAK ile/ve/değil AVUTMAK
- KANDIRMAK ile/<> "ATLATMAK"
- KANDIRMAK ile/ve/değil "BAŞTAN ÇIKARMAK"
( ... ile/ve/değil TEDSİYE )
- KANDIRMAK ile/ve/değil "GÖZÜNÜ BOYAMAK"
- KANDIRMAK ile ALDATMAK
( TO DELUDE vs. TO DECEIVE )
- KANDIRMAK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ALGI OLUŞTURMAK
- KANDIRMAK ile/değil/yerine İSTEDİKLERİNİ/BEKLEDİKLERİNİ VERMEK
- KANDIRMAK ile/değil/yerine/>< KABUL/RÂZI ETTİRMEK
- KANDIRMAK ile KAFESLEMEK[argo]
( Kanmasını sağlamak, inandırmak, ikna etmek. | Aldatmak. | İçme, yeme isteğini karşılamak. İLE Çıkar sağlamak için birini aldatmak. )
- KANDIRMAK ile SANDIRMAK
- KANDIRMAMALI!
- KANEPE[Fr. < CANAPÉ] ile KANEPE[Fr. < CANAPÉ]
( Birkaç kişinin oturabileceği genişlikte koltuk, çekyat. İLE Genellikle çay ve kokteyller için hazırlanan, çeşitli yiyeceklerle süslenen çok küçük ekmek. )
- KANEPE değil/yerine/= ÇEKYAT
- KANFESE
( Tespih böceği. )
- KANGAL[Yun.] ile KANGAL ile Kangal
( Tel, kurşun boru gibi uzun ve bükülebilir şeylerin halka biçiminde sarılmasıyla yapılan bağ. | Bu biçimde bükülmüş şeylerin her bir halkası. İLE Deve dikeni. | Kangal ilçesine özgü bir köpek. İLE Sivas iline bağlı ilçelerden biri. )
- KANGCHENJUNGA
( Dünyanın üçüncü en yüksek dağı.[8598 m.]Sıkkım'da bulunur. )
- KANGURU ile/ve/<> AĞAÇ KANGURUSU
( ... İLE Papua Yeni Gine'nin başkenti Moresby'de görülebilir. )
( Avustralya'da, 60 kanguru türü bulunmaktadır. )
( ... İLE Yavruları, 12-20 ay arasında emerek beslenirler. )
- KANGURU ile/ve BUDİ
( Avustralya'da bulunan keseli hayvan. İLE/VE Fare kangurusu. )
- KANGURU ile KISA KUYRUKLU KANGURU
( )
- KANGURU ile KIZIL KANGURU
- KANGURU ile KUOKKA/QUOKKA
( - Kanguru ailesindendir.
- Güney Batı Avustralya'da yaşarlar.
- Ağırlığı 2.5 - 5 kg., boyları ise 40 - 54 cm. arasındadır.
- Otobur ve barışçıldır. )
( )
- KANGURU ile PATAGONYA MANASI
- KANGURU ile VALABİ, VOLARU
- KANGURULARDA:
KOŞMAK değil/yerine SIÇRAMAK
( Sıçramaları, koşmaktan daha az enerji tüketmelerini sağlamaktadır. )
- KÂNÎ[Ar.] ile Kânî[Ar.] ile KANİ'[Ar. < KANÂAT | çoğ. KANİÛN, KANİÎN]["ka" uzun okunur]
( Dokunaklı/iğneli söz söyleyen, kinâye eden/söyleyen. İLE XVIII. yy.da Osmanlı edebiyatının şiir/nazım ve düzyazı/nesir üstadlarındandır. Hezl ve mizah tarzında yazdığı hoş mektuplarla ün kazanmıştır. İLE Hırs. )
- KANIK = TOKGÖZLÜ/KANAATKÂR
- KANIKSAMA ile/ve SAHİPLENME
( TO BE INURED TO vs./and TO CLAIM )
- KANIKSAMA ile TAHAMMÜL
( TO BE INURED TO vs. ENDURANCE )
- KANIKSAMA ile/ve/> TÜKETMEK
( TO BE INURED TO vs./AND/> EXPEND )
- KANIKSAMAK ile/ve BENİMSEMEK
( TO BE INURED TO vs./and TO MAKE ONE'S OWN )
- KANIKSAMAK ile/ve/<> YADIRGAMAZ OLMAK
( ... ile/ve/<> İSTİNAS )
- KANIN AKMASI ile/değil/yerine/>< MÜREKKEBİN AKMASI
- KANIRMAK ile KANIRTMA ile KANIRTMAÇ
( Bir şeyi eğip zorlayarak yerinden çıkarmak ya da çıkarmaya çalışmak. İLE Kanırtma işi. İLE Bir şeyi kanırtmak için kullanılan değnek ya da araç, bir tür kaldıraç. )
- KANIT ARAMAK ile/değil/yerine KAVRAYIŞ
- KANIT(LANABİLİRLİK) ile/ve/||/<> ZORUNLULUK
- KANIT[Ar.] ile KANIT[Ar. < KUNÛT]["ka" uzun okunur] ile KANİT[Ar. < KUNÛT]["ka" uzun okunur]
( Bir şeyin doğruluğu/gerçekliği konusunda kanı verici belge/öğe, delil. İLE Ümidi tamamen sönmüş, ümitsiz, kederli. İLE İtaatli, bağlı, dindar. )
- KANIT/BURHAN ile/ve/||/<> KESİNLİK/YAKÎN
- KANIT/DELİL ile/ve İTİRAZ
( Hem filozofların, hem kelâmcıların birbirine yönelik yaptığı. )
( DELİL: Burhanın zihinde olması. (İNNE/İNNİ) )
( Kendiyle başka bir şeye işaret eden. İLE/>< ... )
( PROOF vs./and OBJECTION )
- KANIT/LAR ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÖSTERGE/LER
- KANIT ile/ve/||/<> BİLİMSEL BİLGİNİN OLANAĞI
- KANIT = DELİL = ARGUMENT[İng., Fr., Alm.] = ARGUMENTUM, ARGUERE[Lat.] = ARGUMENTO[İsp.] = APODEIXIS[Yun.]
- KANIT ile/ve İSPAT
( Fizik'te. İLE/VE Matematik'te. )
- KANIT ve/||/<>/< KAVRAM
- KANIT ile/ve KAYNAK
( PROOF vs./and SOURCE )
- KANIT ile/ve/||/<> SAĞLAMA
- KANIT ve/<> SONSUZLUK
- KANITIN YOKLUĞU ve YOKLUĞUN KANITI
( İkisi de olamaz! )
( "Kanıtın yokluğu, yokluğun kanıtı değildir." )
- KANITLAMAK ile/ve/||/<>/> İKNÂ ETMEK
- KANITLAMAK ile İNANDIRMAK
( TO PROVE vs. TO PERSUADE )
- KANITLAMAK ile/ve/değil/||/<>/< TEMELLENDİRMEK
- KANITLANABİLİRLİK
( EVIDENTIALITY )
- KANITLARI:
SAKLAMAK ile/ve ÇARPITMAK ile/ve YOK ETMEK
- KANITLAYAN ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DESTEKLEYEN
- KANKA ile/ve/değil/yerine "KAFA DENGİ"
- KANKAN
( Afrika'ya özgü bir dans. )
- KANKURUTAN = ADAMOTU
( Patlıcangillerden, geniş yapraklı, mavi çiçekli, meyveleri sarı, çok yıllık bir bitki, kankurutan, adamkökü. )
( MANDRAGORA AUTUMNALIS )
- KANLI ÇEŞME
( Alibeyköy'dedir. )
- KANLI-CANLI
- KANMA ile/ve/||/<>/> KANIŞ
( Söylenilen sözün, anlatılan konunun doğruluğuna inanmak. | Tatlı sözlere aldanmak. | Bir gereksinimini, bir isteğini yeteri kadar karşılamış olmak, doymak. | Yetinmek, iktifa etmek. İLE/VE/||/<>/> Kanma durumu. | Kanı, kanaat. | Aldanış, kanma. )
- KANMA ile KANMA
( Yanılma. İLE Yetinme. )
- KANMAK/ALDANMAK ile/ve/değil KAPILMAK
- KANMAMALI!
- KANO ile WAKA
( ... İLE Maoriler'in, 1200 yıl önce Yeni Zelanda'ya ulaştığı kano. )
- KANON = KANUN, KAİDE = CANON[İng., Fr., İsp.] = KANON[Alm., Yun.]
( Herhangi bir konuda yetkelerin belirlediği seçimler bütünü. | Eşit aralıklarla ilerleyen ancak birlikte değil, art arda duyulan iki ya da daha çok sesin birbirini sürekli taklit etmesiyle oluşan bütün. )
- KANSA/KONSA = TAŞLIK
- KANSAROJEN değil KANSEROJEN
- KANSER (GÖZELERİ) ile/||/<> KARSİNOM ile/||/<> SARKOM
( ... İLE/||/<> Kas, bağ doku, kemiklerde. İLE/||/<> ... )
( Bulaşma, sıçrama, yayılma olur/olabilir. İLE/||/<> Bulaşma/sıçrama olmaz fakat aynı yerde yoğunlaşması ve tekrarlaması oranındadır. İLE/||/<> ... )
( Kemoterapi, ışın terapisi ve cerrahi gibi çeşitli/çoklu tedavi yöntemleri uygulanır. İLE/||/<> Ameliyat gerektirir. İLE/||/<> ... )
( ... İLE/||/<> Deri bölgesinde de olabildiği gibi, daha çok, gövde boşluklarında ve derinliklerinde. İLE/||/<> ... )
( İlgili yazıyı okumak için burayı tıklayınız... )
( CANCER (CELL) vs./||/<> CARCINOME vs./||/<> SARCOME )
- KANSER[Fr./İng. CANCER] değil/yerine/= DOKUNMA BANA / İNCİTME BENİ
( Bir organ ya da dokudaki gözelerin kontrolsüz olarak bölünüp çoğalmasına bağlı olarak yakın dokulara yayılmasıyla ya da uzak dokulara sıçramasıyla beliren hastalık. )
- KANSER/SİN/İZ değil/yerine (GÖVDENİZDE) BİR TÜMÖR VAR
- KANSER ile GANSER (SENDROMU)
- KANSER ile/değil/yerine/>< KONSER
( GAZ/GÜLMEK: "İçinde kalıp kanser olacağına dışına çıkıp konser olsun." :) )
- KANSERDE:
BİRİNCİL TEDAVİ ile/ve/yerine/<> NEOADJUVAN TEDAVİ
( ... İLE Eğer hormon tedavisi, birincil tedavi öncesi verilirse buna Neoadjuvan Tedavi denir. Kanser hücrelerinin öldürülmesine ve birincil tedavinin etkili olmasına yardımcı olur. )
( http://kanserle-dans.blogspot.com )
- KANSEROJENİK/CANCEROGENIC[İng.] değil/yerine/= KANSER YAPAR
- KANSERÖZ/CANCEROUS[İng.] değil/yerine/= KANSERİMSİ
- KANSIZLIK/ANEMİ[Fr. < ANEMIE] ile AKDENİZ KANSIZLIĞI/ANEMİSİ(TALASEMİ[Fr.])
( [Ar., Fars.] FAKR-ÜD-DEM ile ... )
( Kansızlık hastalığı. İLE Akdeniz bölgesinde görülen ve genetik etmenlerle sonraki kuşaklara geçebilen bir tür kansızlık hastalığı. )
( ANAEMIA vs. THALASSEMIA[Lat.] )
( ANÉMIE avec ... )
- KANT'I ETKİLEYENLER:
LİZBON DEPREMİ(1755)[9.0] ile/ve/||/<> HUME VE NEDENSELLİK SORUNU ile/ve/||/<> ROUSSEAU VE ÖZGÜRLÜK SORUNU
- KANT'IN, KRİTİK YAZIMI DÖNEMLERİNDE:
YAZIM ÖNCESİ ile/ve/||/<> YAZIMI ile/ve/||/<> YAZIM SONRASI
( 1746 - 1770 ile/ve/||/<> 1781 - 1790 ile/ve/||/<> 1790 - 1804 )
- KANT'IN, ÖNE SÜRDÜĞÜ TEMEL VARSAYIM:
AKLÎ GÖRÜNÜN İPTALİ ile/ve/||/<>/> MATEMATİK ZEMİNİN ORTAYA KONULMASI
- KANT'IN, YÜRÜYÜŞLERİNİN DAKİKLİĞİ ile/ve/||/<>/> BOZULMASI
( ... İLE/VE/||/<>/> 1789 Aydınlanma Devrimi'nin haberi ve coşkusundan dolayı. VE Rousseau'nun, eğitim felsefesi ile ilgili adlı "Emile" adlı kitabını okurken çok etkilenmiş olmasından dolayı. )
- KANT'TA, TEMEL AYRIMLAR:
A PRIORI | A POSTERIORI ile/ve/||/<> TEZÂHÜR | KENDİNDE ŞEY ile/ve/||/<> GÖRÜ | KAVRAM
( ... und ERSCHEINUNG | DING AN SICH und ANSCHAUUNG | BEGRIFF )
- KANT ile/ve/||/<>/> SCHILLER ile/ve/||/<>/> FICHTE ile/ve/||/<>/> SCHLEIERMACHER ile/ve/||/<>/> SCHLEGEL ile/ve/||/<>/> HEGEL ile/ve/||/<>/> SCHELLING ile/ve/||/<>/> SCHOPENHAUER ile/ve/||/<>/> FUERBACH ile/ve/||/<>/> DARWIN ile/ve/||/<>/> SPENCER
( [Doğum Tarihi] 1724 ile/ve/||/<>/> 1759 ile/ve/||/<>/> 1762 ile/ve/||/<>/> 1768 ile/ve/||/<>/> 1770 ile/ve/||/<>/> 1772 ile/ve/||/<>/> 1772 ile/ve/||/<>/> 1775 ile/ve/||/<>/> 1788 ile/ve/||/<>/> 1804 ile/ve/||/<>/> 1809 ile/ve/||/<>/> 1820 )
( Wilhelm Schlegel, 22 Ocak 1798'de Jena'dan, Berlin'de kardeşi Friedrich Schlegel ile küçük bir evi paylaşan Schleiermacher'a, kardeşinin yarattığı skandallardan dolayı sitem dolu bir mektup yazar ve yakın zamanda taşınmış olduğu Berlin'den Jena'ya, kendinin yanına dönmesi için Friedrich'i ikna etmesini ister; zira kardeşi, Schiller ile girdiği tartışma sonrasında yayımladığı son metniyle tümden tozu dumana katmıştır. Öyle ki, aynı soyadını taşımasıyla Wilhelm dahi gözden çıkarılmanın eşiğine gelmiştir. Sonunda, Goethe, tartışmaya dahil olur ve Friedrich ile babacan bir konuşma yaparak, ondan kibarca, bundan sonra başka bir alan üzerine, başka bir yerde çalışmasını ister. Oysa Friedrich, bu tavsiye üzerine gittiği Berlin’de, çoktan kendi çevresini kurarak yeni bir edebi akımın öncülüğü görevini üstlenmiştir. Henüz 25 yaşındaki bir genç tarafından yazılıp böylesi büyük bir etki yaratan, yepyeni ve tümüyle özgün bir düşünsel hareketin öncüsü olan bu metin, Eleştirel Fragmanlar'dı ve yalnızca 37 sayfalık 127 aforizmadan oluşuyordu. Aradan geçen neredeyse iki yüz yıl boyunca Eleştirel Fragmanlar üzerine yüzlerce kitap yazılacaktı. Schlegel kimilerine göre yaygaracı, kimilerine göre dâhi olarak adlandırılacak ama her halükârda Romantik hareketin düşünsel temellendiricisi olarak tarih sahnesindeki yerini alacaktı... )
- KANT ve/||/<> SCHLEIERMACHER
( bkz. Fakültelerin Çatışması - I. Kant )
- KANTAR[Ar. < KİNTÂR]/BASKÜL[Fr. < BASCULE] değil/yerine/= TARTI (ARACI)
( Ağırlık sıfırken yatay duran bir kaldıraç koluna dik olarak tutturulmuş bir ibrenin sapmasıyla kütleleri tartan araç. | Tartılacak kütle alttaki çengele takıldığında sarmal bir yaya bağlı olan ve normal olarak sıfırı gösteren bir okun, yanlarda gösterilmiş ağırlık birimleri hizasına gelmesiyle kütle ağırlığını belirleyen bir tür tartı aracı, el kantarı. | 56,452 kilogram ağırlığında ya da kırk dört okkalık bir ağırlık ve sığa birimi. )
- KANTARIN TOPUZUNU KAÇIRMAK ile EŞEĞİN ..INA SU KAÇIRMAK
- KANTARON ile KANTARON ile KIZIL KANTARON
( Kızılkantarongillerden, hekimlikte kullanılan, sarı çiçekli, acı köklü, küçük bir bitki İLE Birleşikgillerden, sarı, mavi, kırmızı çiçekli türleri bulunan otsu bir bitki. İLE Kızılkantarongillerin örnek bitkisi olan, 10-50 santimetre yüksekliğinde, kırmızı çiçekli, karşılıklı yapraklı, sap ve yaprakları tıpta kullanılan, iki yıllık otsu bir bitki. )
( GENTIANA LUTEA cum CENTAUREA cum ERYHRAEA CENTAURIUM )
( ST. JOHN'S WORT vs. ... vs. ... )
- KANTAT[Fr. < CANTATE] ile/değil/yerine İLÂHÎ
( ... İLE/DEĞİL/YERİNE Kahramanlık ve din konularında yazılıp bestelenen şiir ya da bu şiirin orkestra eşliğindeki tek ya da çok sesli bestesi. )
- KANTİN[Fr. < CANTINE]
( Kışla, fabrika, okul vb. yerlerde yiyecek ve içecek maddelerinin satıldığı yer. | Bu gibi kurumlarda işletilen ve yalnız o kuruma bağlı kimselerin yemek yediği lokanta. )
- KANTITATİF ARAŞTIRMA/QUANTITATIVE RESEARCH[İng.] değil/yerine/= NICEL ARAŞTIRMA
- KANTITATİF/QUANTITATIVE[İng.] değil/yerine/= NICEL
- KANTİYANE[Lat. < GENTIANA]
( Kızılkantarongillerden, hekimlikte iştah açıcı olarak kullanılan bir tür bitki. )
- KANTON[Fr. < CANTON] değil/yerine/= BÖLGE
( İsviçre Konfederasyonu'nu oluşturan devletlerden her biri. )
- KANÜL/CANNULA[İng.] değil/yerine/= BORUCUK
- KANÜLASYON/CANULATION[İng.] değil/yerine/= BORUCUK YERLEŞTİRİMİ
- KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME(KHK) ile/ve/değil/yerine/||/<> YASA
- KÂNUN-I EVVEL ile/ve KÂNUN-I SÂNÎ
- KANUN-U ESÂSÎ değil/yerine/= ANAYASA
- KANUN-U ESASÎ değil/yerine/= ANAYASA
( Anayasa, teşkîlât-ı esâsiye kānûnu. )
- KANUN-U EVVEL[Ar.] ile KANUN-U SANî[Ar.]
( Aralık ayı. İLE Ocak ayı. )
- KÂNÛN[Ar.]
( Kış mevsiminin ilk ayı.[Aralık.] )
- KANUN[Ar.] ile KANUN[Ar.] ile KÂNUN[Ar.]
( Devletin yasama kuvveti tarafından herkesçe uyulmak üzere konulan her tür düzen, kural, kaide, yasa. | Herhangi bir konu üzerindeki yasayı/kanunu taşıyan kitap. | Geçerli olan kural. | Doğa olaylarının bağlı göründükleri ve dışına çıkamadığı düzen. | Yol, yordam, âdet. İLE Dikdörtgen biçiminde, bir köşesi kesik, yassı bir sandık üzerine gerilmiş tellerden oluşan, tırnak adı verilen çalgıçlarla çalınan ince saz çalgısı. İLE Soba. | Mangal. | Bir şeyin tutuşup yandığı yer. | Kış mevsiminin ilk ayı.[Aralık] Eski takvimde yer alan kânun-u sâni, kânun-u evvel ay adlarında geçen "ateş ocağı" anlamındaki söz. )
- KANUN[Ar.] ile/ve/< SANTUR[Fars. < SENTÛR < Yun.]
( Parmaklarla. İLE/VE Kanun biçiminde fakat tokmaklarla çalınan bir çalgı. )
( YATUK: Kanun, santur gibi sazların ortak adı. )
- KANUN/SANTUR = YATUĞAN/YATUK
( Kanun, santur gibi sazların ortak adı. )
- KANUN ile ÇENG
- KÂNUN ile KURAL
- KANUN ile NÜZHE
( ... İLE Kanuna benzer bir saz. )
- KANUN değil/yerine/= YASA
- KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN'IN CENAZE NAMAZI:
BELGRAD ve İSTANBUL
- KANUNÎ SULTAN SÜLEYMAN ile SULTAN SÜLEYMAN
- KANUNÎ ile KANUNÎ ile KANUNÎ
( Yasal. İLE Kanun çalan. İLE Kanuni Sultan Süleyman. )
- KAODAİZM
( Vietnam'ın, Tay Ninh kentinde, Budizm, Taoizm, Katolik Hristiyanlık ve Konfüçyüs'ten etkilenerek 1928 yılında, Cao Dai tarafından oluşturulmuş bir din. Victor Hugo'nun eserleri de bu dinin ilkelerinin belirleyicilerinden biri olmuştur.[Tay Ninh'deki mabedleri, 1932 yılında tamamlanmıştır.]
"Tek göz", bir simge olarak kullanılmaktadır.[Yaşamın ve ibadetin yolu olan ve kalbe yakın olduğundan dolayı olarak değerlendirilen sol göz.]
06:00, 12:00, 18:00 ve 00:00'te olmak üzere, günde dört kez ibadet etmektelerdir. Törenlerde, kadın-erkek ayrımı olmaksızın yanyana yer alır.
5 ana ilkeleri vardır:
1. Kimseyi öldürme!
2. Yalan söyleme!
3. Hırsızlık yapma!
4. Tek eşli ol!
5. Alkollü içki içme! )
- KAOLİN ile/ve/||/<>/< KAOLİNİT
( Porselen yapmakta kullanılan bir tür ak ve gevrek kil. İLE/VE/||/<>/< Arı kilin temel maddesini oluşturan hidratlı alüminyum silikat. )
- KAOS = CHAOS[İng., Fr., Alm.] = KHAOS:UÇURUM[Yun.] = CAOS[İsp.]
- KAOS ile/değil KORA
( Uçurum, yarık, geçişin olmaması. İLE/DEĞİL Karmaşa, düzensizlik. )
- KAOTİK değil/yerine/= KARMAŞIK
- KAP KALAYLAMAK ile/ve/<>/değil/yerine KALP KALAYLAMAK
- KÂP PAYI:
AYARLAMAK değil AYIRMAK
- KAP-KACAK
( ÂVEND )
- KAP[Fr. < CAPE] ile KAP ile KÂP/KÂB[Ar.]
( Giysi. İLE Mahfaza. İLE Aşık kemiği. )
( Gövdeyi omuzların üstünden çepeçevre saracak biçimde yapılan bir tür üst giysisi. | Kadınların giydiği kolsuz üstlük. İLE İçi gaz, sıvı ya da katı herhangi bir nesneyi alabilen oyuk nesne. | Kap kacak. | Türlü şeylerin taşınması ya da saklanması için kullanılan torba, kılıf, çanta, sepet, sandık vb. | Kapak, cilt. İLE Aşık kemiği. )
- KAP ile (")ÇAP(")
- KAP ile BADYA
( ... İLE Ağzı geniş, yayvan, büyükçe su kabı. )
- KAP ile/değil DAĞAR
( ... İLE/DEĞİL Ağzı yayvan, toprak kap. | Dağarcık. )
- KAP ile GÜLABDAN[Fars.]
( ... İLE Gülsuyu serpmek/dökmek için kullanılan, ağzı emzikli, armut biçiminde küçük kap. )
- KAP ile GÜVEÇ
( ... İLE İçinde yemek pişirilen toprak kap. | Bu kapta pişirilen yemek. )
- KAP ile HOKKA[Ar.]
( ... İLE Metal, cam ya da topraktan küçük kap. )
- KAP ile KAPÇIK
( ... İLE Küçük kap. | Boş mermi kovanı. | Tahıl tanelerinde kabuk. )
- KAP ile KIRBA[Ar. < KİRBA]/KIRPA
( ... İLE İçinde su taşınılan, ağzı dar, altı geniş su kabı. | Çok su içen kişi. | Çocuklarda karın şişmesiyle beliren bir hastalık. )
- KAP ile MAHRA
( ... İLE/VE Üzüm taşımada kullanılan tahta kap. )
- KAP ile MATARA[Ar.]
( ... İLE Yolculukta kullanılan, boyna ya da bele asılı olarak taşınan su taşıma kabı. )
- KAP ile MUFLA[Fr.]
( ... İLE Nesneleri, aleve değdirmeden, ateşin etkisine uğratmak için kullanılan büyük toprak kap. )
- KAP ile SEFERTASI
- KAP ile YAĞDANLIK
( ... İLE Makine parçalarına yağ akıtmak için kullanılan, ince uzun bir borusu olan kap. )
- KAPAA değil KAPAĞI
- KAPACIK / KAPAKÇIK
( Küçük kapak. | Yürekte ve damarlarda kanın ya da başka sıvıların geri dönmesini önleyen supap durumunda küçük kapak. )
- KAPAK ile/ve/değil EŞİK
- KAPAK ile KEPENK
( ... İLE İş yeri, pencere, kapı vb. yerleri kapamak için kullanılan, türlü biçimlerde sac levha, demir ya da tahta kanat. )
- KAPAK ile/değil/yerine/||/<> TABAK
- KAPAKLI KAPSULA = SİMÂR-I SAVNÎYE = PYXIDE
- KAPALI ÇARŞI GİRİŞİNDEKİ İSTİF!
- KAPALI KAPI ile/değil YANLIŞ ANAHTAR
- KAPALI SORU SORMA ile/ve AÇIK SORU SORMA
( )
- KAPALI SORU ile/ve AÇIK SORU
- KAPALI/LIK ile ÖRTÜK/LÜK ile GİZLİ/LİK
- KAPALI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BELİRSİZ
- KAPALI ile/ve/||/<> DOLAYLI
- KAPALI ile/değil/yerine ÖRTÜLÜ
- KAPALITOHUMLULAR = MESTÛRÜ-'L BÜZÛR = ANGIOSPERMES
- KAPAMAK ile KAPATMAK
( Bir açıklığı örtmek için bir şeyi, açık yerin üzerine getirmek. | Hava bulutlarla kaplanmak, sıkıntılı bir hâl almak. | Bir şeyin görünmesine engel olmak. | Geçişi engellemek. | Tıkamak, içini doldurmak. | Su, elektrik gelişini kesmek. | Çalışamaz, görev ve iş yapamaz duruma getirmek. | Üzerinde durmamak, bir şey üzerinde konuşmayı bırakmak. | Bir yere sokup dışarı çıkmasına engel olmak, hapsetmek. | Ortalıktan alıp saklamak. | Karşılamak, denk gelmek. İLE Bir malı değerinden aşağı bir karşılıkla elde etmek. | Kapamak. | Bir kadınla nikâhsız yaşamak. | Yayımını yasak etmek, yayımına son vermek. | Herhangi bir yerin tüM tüketimlerini üstlenip başkalarını içeri almadan isteği doğrultusunda eğlenmek. | Bitirmek, unutturmak, söz edilmesini engellemek. )
- KAPAMAK ile/ve/değil KAPLANMAK
- KAPAMAK ile YUMMAK
- KAPAN
( ÇARŞI )
- KAPAN ile KAPAN
( Tuzak. İLE Büyük dükkan/depo.[ > Unkapanı ] )
- KAPAR ile KAPAR
( Kapatmanın geniş zamanlı tanımı/kullanımı. İLE Kapmanın geniş zamanlı tanımı/kullanımı. )
- KAPARİ[Yun.] değil/yerine/= GEBRE OTU
- KAPARO[İt. < CAPARRA]/BESMÂN[Fars.] ile/ve PEY/PEH[Fars.]
- KAPARO[İt. < CAPARRA] değil/yerine/= ÖNDELİK
- KAPASITANS/CAPACITANCE[İng.] değil/yerine/= YÜKLENİM
- KAPASİTE ARTTIRIMI değil KAPASİTE ARTIRIMI
- KAPASİTE[Fr./İng. CAPACITY] değil/yerine/= SIĞA/YETENEK/YETİ
( Bir kondansatörün, elektrik yığma sınırı. )
( Bir şeyi içine alma, sığdırma sınırı, kapsama gücü, sığa. | Belirli bir alana sığabilecek kişi ya da nesne sayısı. | Bir işletmenin üretim miktarı. | Bir kondansatörün elektrik yığma sınırı, sığa. | Anlama, kavrama yeteneği. )
- KAPASİTE ile "DURUM"
( CAPACITY vs. "STATE" )
- KAPASİTE ile POTANSİYEL
( SIĞA/YETENEK ile İÇKİN )
- KAPASİTE değil/yerine/= SIĞA/SIĞARLIK
- KAPAT! ile/ve/||/<> YARDIR!
( "Çok hızlı ya da yoğun yapmak/yaşamak" üzere verilen "destek" ve/ya da coşku "sözleri"... )
- KAPATMA EKİ
( CLOSING SUFFIX )
- KAPATMAK yerine SIRLAMAK
- KAPATMAK ile/ve/değil/yerine/ne yazık ki/||/>< ÜSTÜNÜ ÖRTMEK
- KAPELA[İt.] değil/yerine/= ŞAPKA
- KAPI ÇALINIYOR değil KAPI ÇALIYOR
- KAPI KOLU ile/değil KAPI TUTAMAĞI
- KAPI TOKMAKLARINDA:
BÜYÜK HALKA ile/ve KÜÇÜK HALKA
( Baylar için. Çalanın/misafirin bay olduğunu anlamak için. İLE/VE Bayanlar için. Çalanın/misafirin bayan olduğunu anlamak için. )
- KAPI ile/ve ÇIKRIK[Yörük]
( ... İLE/VE Bahçe kapısı. )
- KAPI ile DERVAZE
( ... İLE Şehir ve kale kapısı. )
- KAPI ile/ve ENGİN KAPI
- KAPI ile/ve/değil EŞİK
- KAPI ile/değil KAPAK
- KAPI ile KAPICIK
( ... İLE Yumurtacığın tepesinde bulunan çiçek tozu borusunun geçtiği delik. )
- KAPI ve/<> KIPI
( Zemin. VE/<> An.[Zaman] )
- KAPI ile/ve/||/<>/> SAPI
- KAPI ile/ve SÖVE
( ... İLE/VE Kapının yerleştiği kasa, çerçeve. | Eşik. )
- KAPI ve/||/<>/> YAPI
- KAPICI ile BEVVAP
( ... İLE Kapıcı. | Mahalle okullarında hademe. )
- KAPICI ile ÇUHADAR[Fars.]
( ... İLE Dışarıdaki ayak işlerine bakan kişi. )
- KAPİK ile KAPİK
( Köpek. İLE Rublenin yüzde biri değerinde para birimi. )
- KAPIKULE ile KAPIKULE
( Eski kale ve saraylarda iki yanında korunma kuleleri bulunan anıtsal kapı. İLE Edirne'deki sınır kapımızın bulunduğu ilçe. )
- KAPIKULU OCAĞI ile/||/<> KAPIKULU
( Osmanlı'nın sürekli ordusunu oluşturan ve doğrudan Sultan'a bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına verilen ad. [Kapıkulu ocaklarının kurulmasından önceki dönemde Osmanlı'nın askeri gücünü yayalar ve müsellemler oluşturuyordu. Kapıkulu askerleri, bölge askerleri ve donanma güçleri ile birlikte Osmanlı ordusunun üç ana bölümünden biriydi. Kapıkulu askerleri, yayalardan oluşan Yeniçeriler, Cebeciler, Topçular, Top Arabacıları ve süvarilerden oluşan sipahi, silahtar, sağ ulûfeciler, sağ garipler, sol gariplerden oluşmaktaydı. Kent güvenliğinden ve sınırların korunmasından sorumlu olan, silah olarak genellikle tüfek, kılıç, ok ve yayı kalkan, mızrak kullanan savaşçı bir sınıf olan kapıkuluların görevleri katı ve ödünsüz kurallara bağlanmıştı. Bu kurallara Kavanin-i Yeniçeriyan denirdi. Kapıkulu olacak kişinin ailesiyle ve diniyle tüm bağlarını koparması, aynı yeni doğmuş gibi, sultandan başka kimseye nesnel ya da duygusal herhangi bir bağ kurmaması gerekiyordu.] İLE/||/<> Ücretli Osmanlı askeri. )
- KAPILANMA ile/ve/||/<> SABİTLENME
- KAPILANMAK ve/<> KAPLANMAK
- KAPILANMAK ile/ve/<> MAYALANMAK
- KAPILAR:
İKİ MENTEŞELİ değil/yerine (EN AZ) ÜÇ MENTEŞELİ
- KAPILAR/DÖRT TEKBİR
( * ŞERÎAT(Kavl-i Muhammedî)
* TÂRÎKAT(Fiil-i Muhammedî)
* HAKÎKAT(Hâl-i Muhammedî)
* MA'RİFET(Sırr-ı Muhammedî) )
- KAPILARI:
AÇIK BIRAKMAK değil/yerine KAPALI TUTMAK
( Tuvalet kapısı gibi kapıların, içeridekiler tarafından kapatılması isteği, kendilerini saklamak üzere değil kapının önünden geçecek kişileri(/bayanları) içeriyi görmek zorunda bırakmamak içindir! [Lütfen özellikle bayanların rahatsızlığını dikkate alarak ve saygı göstererek tuvalet giriş kapılarını kapalı tutmaya özen gösterelim!...] )