Bu nedir? | Nasıl kullanılır? | Nasıl okumalı/anlamalı? | Sıkça Sorulan Sorular | Yenilikler | İletişim
AŞK'ta
KARIŞTIRILMAMASI GEREKENLER!!!
(SÜREKLİ AYIRDINDA OLUNMASI GEREKENLER!!!)
EN SON YAPILMIŞ OLAN EKLEMELER
[ 06 Eylül - 30 Ekim 2024 arasında... ]
Bugün itibariyle yapılmış olan eklemeler aşağıdaki gibidir.
[ 06 Eylül - 30 Ekim 2024 arasında... ]
( 5 yeni ekleme, 0 katkı(bilgi/açıklama) )
- SEVİŞME ile/ve/||/<> ŞEFKAT
[Eklenme Tarih ve Saati: 06 Ekim | 12:45 ]
[www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/69157(Bu başlığa, sürekli/doğrudan erişim ve paylaşım) ]
- YILLAR ile/ve/||/<> YOLLAR
[Eklenme Tarih ve Saati: 29 Eylül | 23:20 ]
[www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/69141(Bu başlığa, sürekli/doğrudan erişim ve paylaşım) ]
- TERK ETMEK ile/ve/||/<> YOK ETMEK
[Eklenme Tarih ve Saati: 27 Eylül | 11:27 ]
[www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/69117(Bu başlığa, sürekli/doğrudan erişim ve paylaşım) ]
- NÜFÛZ ile/ve/||/<> DUHUL
[Eklenme Tarih ve Saati: 27 Eylül | 11:27 ]
[www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/69103(Bu başlığa, sürekli/doğrudan erişim ve paylaşım) ]
- UNUTMAK ile/ve/değil/||/<>/< KANIKSAMAK
[Eklenme Tarih ve Saati: 08 Eylül | 20:39 ]
[www.FaRkLaR.net/sozluk/fark/68380(Bu başlığa, sürekli/doğrudan erişim ve paylaşım) ]
itibariyle 1128 başlık/FaRk ile birlikte,
1425 katkı[bilgi/açıklama] yer almaktadır.
(2/2)
- ÂŞIK ile KUL
- ÂŞIK ile/ve/||/<> MECNÛN
( Kardeşlerdir. )
- ÂŞIK ile/ve/||/<> SÂDIK ile/ve/||/<> LÂYIK
- ÂŞIK ile ŞIPSEVDİ
( ... İLE Görür görmez seven, âşık olan kişi. )
- ÂŞİKÂR ile/ve/||/<> BÂRİZ
- ÂŞIKKEN "EVLENMEK" ile/değil/yerine/>< ÂŞIK OLDUĞUMUZ KİŞİYLE EVLENMEK
- ASİSTAN değil/yerine/= YARDIMCI
- AŞK (İLE) ve/||/<>/> (B)İLİM (İLE)
( Bulunur, bulmak gerekir. VE/||/<>/> Bilinir, bilmek gerekir. )
- AŞK OLSUN ile/ve/||/<> AŞK OLSUN ile/ve/||/<> AŞK OLSUN
( Beğenilmeyecek bir davranış/tutum karşısında kınama, sitem bildiren söz. | "Aferin" anlamında bir davranışın, bir tutumun çok beğenildiğini bildiren söz. | Dervişler arasında kullanılan merhabalaşma. )
- AŞK YÜZÜNDEN değil/yerine AŞK SÂYESİNDE
- AŞK-I HAKÎKÎ/İLÂHÎ ile/ve AŞK-I MECÂZÎ
- AŞK:
ARAYIŞ ile/değil/yerine/>/< ADAYIŞ/ADANIŞ
- AŞK:
"SANDIĞIMIZ KADAR" ile/değil YANDIĞIMIZ KADAR
- AŞK:
"SÖZCÜK" değil SÖZLÜK
- AŞK:
SİN ile/ve/||/<>/> ŞIN
( | HİPOTALAMUS ve/||/+ HİPOFİZ ve/||/+ EPİFİZ | ile/ve/||/<>/>
| İYİ/LİK ve/||/+ DOĞRU/LUK ve/||/+ GÜZEL/LİK | )
- AŞK:
VARKEN ile/ve/||/<> YOKKEN ile/ve/||/<> BİTİNCE
( (")Bıkılan("). İLE/VE/||/<> (")Aranılan("). İLE/VE/||/<> (")Özlenilen("). )
- AŞK:
ZÂHİRÎ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BÂTINÎ
- AŞK'I BESLEYENLER ile AŞK'I ÖLDÜRENLER
( * MUTLULUK
* HOŞGÖRÜ
* SEVGİ
* İLGİ
* TEN UYUMU
* DOKUNMA
* BİRLİKTE ZAMAN GEÇİRME
* UYUM
* NEŞE
* ÖZLEM
* FEDÂKÂRLIK
* KISKANÇLIK
* PAYLAŞIM
* SEVGİ VE AŞK SÖZCÜKLERİ
* ROMANTİZM
* SADAKAT
* ÖZEN
* SAYGI
* CESARET
* ÇILGINLIK
* ONAYLAMA
* DÜRÜSTLÜK
* DUYARLILIK
ile
* İHMAL
* İLETİŞİM AZLIĞI
* ÇATIŞAN KİŞİLİK
* BASKICI TUTUMLAR
* SÖZEL VE FİZİKSEL ŞİDDET
* ONU TANIMAMAK
* UMUTSUZLUK
* [BAZEN] EVLİLİK )
- AŞK'IN GETİRDİĞİ TUTKU ile/ve TUTKUNUN GETİRDİĞİ BELÂ
- ÂŞK/ÂŞIK ile/ve/<> YANAK
( Âşıkların alınyazısı, sevgililerinin yanaklarında yazmaktadır. )
- AŞK ile/ve/değil/||/<>/< (")MİNNETTARLIK(")
- AŞK ile/ve/<> (")TİTİZLİK(")
( FALL IN LOVE vs./and/<> (")FASTIDIOUSNESS/FUSSINESS(") )
- AŞK = (FALL IN) LOVE[İng.] = AMOUR[Fr.] = LIEBE[Alm.] = AMORE[İt.] = AMOR[İsp., Lat.] = HO ER.S, HE FILIA, HE AGAPE[Yun.] = İŞK[Ar., Fars.] = MIN[Felm.]
- AŞK ile/ve/> SEVGİ
( İçine girme isteği/coşkusu ile. İLE/VE/||/<>/> İçine alma isteği/coşkusu ile. )
( Dudaklarından öpme/öpülme isteği/coşkusu ile. İLE/VE/||/<>/> Yanaklarından öpme/öpülme isteği/coşkusu ile. )
( Gönüldeki durum, kişiye hâkim oluyorsa. İLE/VE/||/<>/> Kişi, gönlündeki duruma hâkim olabiliyorsa. )
( Aşk, düzenliyi ve güzeli, akla ve mûsikî eğitimine uygun bir biçimde sevmektir. )
( Aşk, bilincin kaymasıdır. )
( Özne ile nesnenin, sarmal birliği. )
( Kişinin, aslını bulma zevki. )
( Muhabbet Yolu, Aşk Apartmanı, No.1, o kapıdan gir! )
( Aşkta, herşeyin mânâsı var, davası yok. )
( Aşkta, özün yanmaya, gözün ağlamaya başlar. )
( Meyl edip muhabbet ettiğin şeyin, olmaması durumu. )
( Aşk/Âşık! Ölümden ne korkarsın? Korkma! Ebedî varsın! )
( Dün olmayan. | Güzelliğe duyulan özlem. İLE/VE/||/<>/> ... )
( Bağımlılık gibidir.[Kaybedince/kaybedersek, kendini kaybetmiş gibi oluruz/olabiliriz.] İLE/VE/||/<>/> Bağlılık gibidir.[Kaybedince/kaybedersek, bir parçamızı kaybetmiş gibi oluruz/olabiliriz.] )
( İTİLÂK: Birinin sevgisine yakalanma, tutulma. )
( Aşk ehline, önce dert düşer, aşk değil! )
( Yakıcı. İLE/VE/||/<>/> Isıtıcı. )
( "Seni seviyorum..." [Çünkü sana gereksinimim var.] İLE/VE/||/<>/> Sana gereksinimim var. [Çünkü seni seviyorum...] )
( Coşkulu, tutkulu yaşanır. İLE/VE/||/<>/> Farkındalıklı, derinlikli, dingin ve doyurucudur. )
( Başımızı döndürür. İLE/VE/||/<>/> Dünyayı döndürür. )
( FALL IN LOVE vs./and/> LOVE )
- AŞK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ADÂLET
( [ölçü/ölçüsüzlük] Bireyde. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Toplumda. )
- AŞK ve/<> AF
- AŞK ile/ve/değil/<> AHİD'E VEFÂ
- AŞK ve/||/<>/>< AKIL
( Aklınızı kullandığınız kadar aşkınızı kullanmazsanız, denge/yi tutturamazsınız. )
( Sen, sen olduğun sürece o değilsin; o geldiğinde de sen olmazsın. )
- AŞK ile/ve ÂŞIK["AŞIK" değil!]
( Çaresizlik yoktur. İLE/VE Çaresizlik çoktur/yaşayabilir. )
( Birçok şeye [herşeye/herkese] yönelik olabilir. İLE/VE Tek bir şeye/kişiye yönelmiştir. )
( Aşk, daha çok, tek taraflıdır. )
( Aşk ehline, sultanların tahtı, tahta parçasından başka bir şey değildir. )
( AŞK :/= Yasaksa!... [Aşk, ancak yasak aşk ise süreklidir/sürdürülebilirdir.] )
( Mutlu aşk/âşık yoktur.(yoktur) )
( "Kör-kütük âşık olmak" değil bir "kütüğe" âşık olup kör olmak. )
( AŞK'I, ÂŞIKLAR BİLİR
[Başka da, hiçkimse bilemez.] )
( Âşık, türkü yakmazsa, aşka katlanamaz. )
( KENDİNDE VÜCÛD OLMAYAN ZÂT )
( I love my love, but my love doesn't love me as I love my love. )
( )
( "Çıkıktır o. Âşık olsan, duramazdın." )
( )
( Aşk ile yürüyen, sırtında, dünyayı taşır...
Aşksız yürüyen, "beden" diye bir ceset taşır. )
( LOVE vs./and LOVER )
- AŞK ile/ve/değil ÇEKİM/CÂZİBE
- AŞK ile/ve/<>/> CESÂRET
( FALL IN LOVE vs./and/<>/> COURAGE )
- AŞK ile/ve/değil/yerine/<> COŞKU
( FALL IN LOVE vs./and/<> EXUBERANCE )
- AŞK ile/ve DALÂLET
( FALL IN LOVE vs./and ABERRATION )
- AŞK ve/||/<> DAYANÇ/SABIR
- AŞK ile/ve/> DERT
( Aşkın gıdası, derttir. )
( Söylemem derdimi, hemderde bile! )
( Aşk adamı inletir, dert adamı söyletir. )
( Dinletir. İLE/VE/> Söyletir. )
( FALL IN LOVE vs./and/> TROUBLE )
- AŞK ile/ve DEVAMLILIK
( FALL IN LOVE vs./and CONTINUITY )
- AŞK ile/ve/> EŞK[Fars.]
( ... İLE/VE/> Gözyaşı. )
- AŞK ve/> FEDÂKARLIK
( FALL IN LOVE and/> SACRIFICE )
- AŞK ve FEDÂKÂRLIK
- AŞK ile GARÂM
- AŞK ile/ve/<>/> GÜLMEK :)
( Sen gülersen, hayat güler. :) :) :) )
( LOVE vs./and/<>/> TO LAUGH )
- AŞK ve HAKK
( Nefisle karışık aşk zillete, Allah'la karışık aşk da devlete götürür. )
( İrfaniyetle ilmin, ilimle ibâdetin araları, birer asır kadar uzaktır. Fakat aşk, bu mesafeyi bir adımda aşar gider. Aşksız da olur ama beşer ömrü yetmez. )
- AŞK ile HAYALPERESTLİK
- AŞK ile/ve/<> HELÂK OLMAK
( Aşk/âşık olmadan helâk olunmaz. )
- AŞK ile HIRS
( LOVE vs. GREED )
- AŞK ve İCÂD ETMEK
- AŞK ile/ve İHLÂS
( Aşk kelâmını anlamak için âşık olmak gerektir. )
( Âşıklar ölmez! Ölen, hayvân imiş. )
( Aşkta herşeyin mânâsı var, davası yok. )
( AŞK: VASITA-İ VUSLAT-İ İLÂHÎ )
- AŞK ve/> İHSAN
- AŞK ile/ve/değil/||/<>/< İLK GÖRÜŞTE AŞK
- AŞK ve/> İRFAN
( FALL IN LOVE and/> WISDOM )
- AŞK ve/> İRFAN
- AŞK ile/< IŞK
( ... İLE/< Sarmaşık. )
- AŞK ile/ve İŞTİYÂK
- AŞK ve/<> KAVUŞMA(VUSLAT)
( İkisi de AN'dadır. )
- AŞK >< KAYITSIZLIK [NEFRET değil!]
- AŞK ve/<> KEMÂL
( AŞK: Kendi olgunluğuna/kemâline olan/yönelik tutku/şevk. )
- AŞK ve/||/<>/>/< MAHVİYET
- AŞK ve/<> MEŞK
- AŞK ve MUHABBET ve CEZBE
( Allah'a duyulan. VE İnsan'a duyulan. VE ... )
- AŞK ile/ve/||/<> ONUR
- AŞK ve/||/<>/> ŞAİR/ŞİİR
( Aşkın dokunuşlarıyla herkes şair olur. )
- AŞK ve/<> SAVUNMASIZLIK
- AŞK ile/ve/> SAYGI
( FALL IN LOVE vs./and/> RESPECT )
- AŞK ile/ve/||/<> SEVDÂ
( Hevesin geçene kadar. İLE/VE/||/<> Soluğun yetene kadar. )
( ... İLE/VE/||/<> Kalbin ortasındaki kararmaya yüz tutmuş kan. | Aşk, sevgi. | Aşırı sevgiden doğan bir çeşit hastalık. | İstek, heves, arzu. | Çok kara/siyah. | Eskilerin, insan mizâcında kabul ettikleri dört hılttan biri. )
- AŞK ile/ve/> SIDKIYET
( Birinde kül olduysan, başkasını ısıtamazsın. )
- AŞK ile/ve/||/<>/> ŞİİR
( ... İLE/VE/||/<>/> Birinin unuttuğunu, öbürüne unutturmayan söz. )
( Aşk (bile), şiirin bahanesidir. )
- AŞK ile/ve ŞÜKÜR
( FALL IN LOVE vs./and GRATITUDE )
- AŞK ile/ve ŞÜKÜR
- AŞK >< TAASSUB
- AŞK ile TAŞKIN SEVGİ, ĞARAM/GARAM
- AŞK ile/ve/>/değil VEFÂ
( NE MÜMKÜNDÜR VEFÂ BULMAK CİHANIN BÎ-VEFÂSINDAN
MUHİB-İ SÂDIKI YEĞDİR KİŞİNİN AKRABASINDAN )
- AŞK ile/ve YORGUNLUK
- AŞK ve/<> ZÂT
( Zât(ın)'a yol, sadece/ancak AŞK'tır. )
- AŞK ile/ve/||/<> ZEN
( FALL IN LOVE vs./and ZEN )
- AŞKA DÜŞMEK:
GÖNÜL İLE ile ZEKÂ İLE ile AKIL İLE ile DUYGU İLE ile DÜŞMEZSEK
( Yanarız. İLE Kavruluruz. İLE Çıldırırız. İLE Gülünç oluruz. İLE Kalabalığa karışıp ezilir gideriz. )
- ASKA'[Ar. < SUK] ile ASKA'[Ar.]
( Bölgeler. | Çeşme duvarlarının bölmeleri. İLE Kanarya. [kuş] )
- AŞKÂR[/Â/E], ÂŞİKÂR/E[Ar.] ile AŞKAR[Ar.]
( Belirli, açık, meydanda. İLE Koyu al. | Kızıl saçlı adam. | Doru[gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi kara] at. )
- AŞKIN "AZLIĞI" ile/ve/değil/||/<>/< ÇARESİZLİĞİN ÇOKLUĞU
- AŞKIN KİŞİ ile/ve/<> AŞK('IN) KİŞİSİ
- AŞKIN YAKIŞTIĞI:
"CANI SENİ/ONU ÇEKENE" değil KENDİNDEN/CANINDAN GEÇENE
- AŞKTA:
[ne] GÖZE ALABİLMEK ile/ve/ne de/||/<>/> GÖZÜNÜ ALABİLMEK
- ÂSÛDE[Fars.] değil/yerine/= RAHAT, DİNÇ OLAN | SUSKUN
- AT, O "ADAMI"! ve/||/<>/> AT, O ADIMI!
- ATLATMA ve/> MUTLULUK
- ATOM ALTI/NDA ve/<> BÜTÜNLÜK/TE
( Belirsizliğin yaşandığı alanlar. )
- AVRUPA ile AVRUPA BİRLİĞİ
( Avrupa Birliği .ppt sunumunu indirmek için burayı tıklayınız... )
- AYARLAYAN ile/ve/değil/||/<> AYARTAN
- AYGIN BAYGIN
( Bitkin. | Duyguda ölçüyü kaçırmış. | Kendinden geçercesine âşık, vurgun. )
- AYRICALIK ile/ve/||/<>/< AŞK
- AYRILIK/BOZUŞMA değil/yerine/>< BİRLİK
( Ölümdür/memattır. DEĞİL/YERİNE/>< Yaşamdır/hayattır. )
( TEFRİKA[< FARK] değil/yerine/>< İTTİHAD[< VAHDET] )
- AYRILIKLARIN BİRLİĞİ ile VARLIK BİRLİĞİ
( Armoni. İLE Vahdet-i Vücud. )
- AYRILIKTA:
[SEVGİLİNİN, ...]
HÜZNÜNÜN YARALAMASINA ve/||/<> KARANLIĞININ ÜŞÜTMESİNE
( Dayanılmaz. VE/||/<> Alışılmaz. )
- AYRIM ile/ve/<> BİRLİK
- AYRIM ve/||/<> DENGE
- AYRIMLAR İÇİNDEKİ BÜTÜNLÜK
- AYRIMLI BİRLİK ile/ve AYRIMLI BİR ile/ve AYRIMSIZ TEK
( ALE-L-ITLAK: Genel olarak bir kayıtla bağlı olmayarak. | Ayırdetmeden, ayırmadan, salt olarak. )
- AYRIMLI BİRLİK ile/değil AYRIMLI, AŞILMIŞ BİRLİK
- AYRINTILARIN "ZENGİNLİĞİ" ile/ve/||/<>/< YORUM GÜCÜ "ZAYIFLIĞI"
- B)İLİM ve/<> KÜLTÜR COŞKUSU
( WISSENSCHAFT und/<> BILDUNG )
- BABA, HİMMET! > OĞLUM, HİZMET! değil BABA, HİMMET! =/<>/|| OĞLUM, HİZMET!
( "Hizmet edersen, himmet görürsün/ederim" DEĞİL Hizmet ederken himmet görürsün. )
- BÂDELİ ÂŞIK ile BÂDESİZ ÂŞIK
- BAĞ ile/ve/||/<>/> BÜTÜNLÜK
- BAĞIMSIZLIK ile/ve/yerine DAYANIŞMA
( INDEPENDENCE vs./and SOLIDARITY
SOLIDARITY instead of INDEPENDENCE )
- BAĞLAÇ ile BAĞLAM ile BAĞLANTI/BAĞLANAK ile BAĞLAŞIK ile BAĞLAYICI ile BAĞLI
( Eş görevli sözcükleri ya da önermeleri birbirine bağlayan sözcük türü. İLE Deste. | Herhangi bir olguda olaylar, durumlar, ilişkiler örgüsü ya da bağlantısı. | Bir dil birimini çevreleyen, ondan önce ya da sonra gelen, çok sayıdaki durumda söz konusu birimi etkileyen, onun anlamını, değerini belirleyen birim ya da birimler bütünü. | Bent. İLE İki ya da daha çok şeyin birbiriyle bağlı bulunması, ilişki. | İki şey arasında ilişki sağlayan bağ. | Yapılacak işle ilgili sözlü ya da yazılı antlaşma. İLE Aralarında antlaşma ya da sözleşme sağlanmış olan kişi ya da topluluk, müttefik. | Sonuç, neden gibi birbiriyle sıkı sıkıya bağlı ve karşılıklı bağımlı olan nesne, terim. İLE Bağlama niteliği olan. | Bağlamaya ve birleştirmeye yarayan. | Uyulması zorunlu. | Kuruduğu zaman yüzeyde film oluşturan, pigment ve dolgu nesnelerini bir arada tutan, boyanın uçucu olmayan bölümü. İLE Bir bağ ile tutturulmuş olan. | Gerçekleşmesi bir şartı gerektiren, vabeste. | Sınırlanmış, sınırlı. | Kapatılmış olan, kapalı. | Bir kuruluşun yetkisi altında bulunan. | Birine, bir düşünceye, bir anıya saygı, aşk vb. duygularla bağlanan, sâdık, tutkun. | Halk inanışına göre, büyü etkisiyle eşeysel güçten yoksun edilmiş eril. )
- BAĞLILAŞIK ile BAĞLILAŞMA ile BAĞLILIK/BAĞLILAŞIM
( Biri ötekine bağlı olarak var olan, biri olmadan öteki düşünülemeyen iki şeyin bu ilişki yönünden durumu. İLE İki şey arasında karşılıklı bağıntı olmak ya da bağlılık kurmak. İLE Bağlı olma durumu, merbutiyet. | Birine karşı, sevgi, saygı ile yakınlık duyma ve gösterme, sadakat. | Bağlılaşım. )
- BAK! BEN NE YAPTIM! İÇİN YAPMAK ile/ve/değil/yerine HİZMET OLARAK YAPMAK
- BAK! BEN NE YAPTIM! İÇİN YAPMAK değil/>< HİZMET OLARAK YAPMAK
- BAKIM ve/<> BÜTÜNLÜK
- BAŞARMAK ile/ve/değil KAZANMA (İSTEĞİ/COŞKUSU)
- BAŞBAŞA/LIK ile/ve/değil BİRLİKTE/LİK
- BASİT ile BİRLİK
( SIMPLE vs. UNITY )
- BATIYOR ama ACITMIYOR
( Senin sevdân! )
( YAŞAR )
- BEĞENMEK ile/ve/<> SEVMEK
( TO LIKE vs./and/<> TO LOVE )
- BEKLENTİ ile/ve/değil/yerine HEYECAN
- BEKLENTİ değil/yerine HİZMET
- BELÂ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< AŞK
( Bin. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Bir. )
- BELİRSİZLİK <>/>< BÜTÜNLÜK
( INDEFINITENESS <>/>< INTEGRITY )
- BERABERCE değil BİRLİKTE
- BİLDİĞİN GİBİ ve/||/<> SEVDİĞİN GİBİ ve/||/<>
DİLEDİĞİN GİBİ
... OLSUN!:
( AS ...:
YOU WISH and/||/<> YOU LIKE and/||/<> YOU WISH )
- BİLGELİK ve/=/||/<> KARŞILIKSIZ HİZMET
- BİLGİ AHLÂKI ile/ve/<> TEFEKKÜR AHLÂKI
( MORALS OF KNOWLEDGE vs./and/<> MORALS OF THINKING )
- BİLGİ ve/||/<>/> ERDEM ve/||/<>/> MUTLULUK ve/||/<>/> BİLGELİK
- BİLİM İLE DİN İLİŞKİSİ "YORUMLAMASINDA":
ÇATIŞTIRMACI/LIK ile ONAYLAYICI/LIK ile GEÇİŞLİ/LİK ile BİRLİKTE/LİK
( Üst-alt. İLE Yanyana. İLE Teğet/paralel. İLE Kesişim.[bazı noktalarda ve belirli oranlarda] )
- BİLİNÇ/ŞUUR ve/||/<>/>/< SORUMLULUK
- BİLİNMEYİ "İSTEDİM/İSTEMEK" değil BİLİNMEYİ SEVDİM/SEVERİM
- BİLMEK/TANIMAK ve/<> SEVMEK
( TO KNOW and/<> TO LOVE )
- BİLMEK ve/> SEVMEK ve/> VERMEK ve/> BULMAK
( İlmimizce bilinir, ikramımızca ihsan görür, sevdiğimizce seviliriz. )
- BİLMEK ve/> SEVMEK ve/> VERMEK ve/> BULMAK
( Ne kadar geç verirse o kadar çok verir. )
- BİR ARAYA GELMEK ile/ve/||/<>/> BİR ARADA DURMAK ile/ve/||/<>/> BİRLİKTE ÇALIŞMAK
( Başlangıç. İLE/VE/||/<>/> İlerleme. İLE/VE/||/<>/> Başarı. )
- BİR SEVMEK ve/||/=/<>/> BİN KEZ ÖLMEK
- BİR TANE DAHA RİCA EDEYİM değil/yerine ÇOK GÜZELMİŞ[Bir tane daha alabilirsem memnun olurum tabii anlamında]
- BİR-LİK ile BİRLİK
( ONENESS vs. UNITY )
- BİR-LİK ile BİRLİK
( ONENESS vs. UNITY )
- BİR ile/ve/||/<> BİRLİK ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜK
( Allah. İLE/VE/||/<> Evren. İLE/VE/||/<> İnsan. )
( The god. VS./AND/||/<> The universe. VS./AND/||/<> The human. )
( ONE vs./and/||/<> UNITY vs./and/||/<> INTEGRITY )
- BİR ile BİRLİK ile BÜTÜNLÜK
- BİRBİRİNİ ETKİLEMEK ile/ve BİRBİRİNİ TAMAMLAMAK
- BİREŞİM'DE/TEVHİD'DE:
ŞAHSİYET ile/ve BENLİK ile/ve AŞK ile/ve MÂNÂ ile/ve KURBİYET/VUSLAT
( Kendi benliğin/varoluşun da içinde olmak üzere, onun huzurunda, hiçbir şeyin varoluş iddiası olamaz. [Bunu, bu biçimde bilmektir ŞAHSİYET] İLE/VE/> Bunu, böyle düşünmeden, tevhide erdiğini zannetmeye BENLİK. İLE/VE/> Kişiyi, benlikten soyan çekime/cazibeye AŞK. İLE/VE/> Aşkla birlikte, varoluşundan da geçerek aslolan hakikate kavuşmasına MÂNÂ. İLE/VE/> Mânâya kavuşmakla birlikte, o mânânın sahibiyle yakınlaşmaya da KURBİYET/VUSLAT denilir. )
- BİREŞİM/TEVHİD:
SEVGİLİNİ, HERŞEYDE/HER YERDE GÖRMEK değil/yerine HERŞEYDE/HER YERDE, SEVDİĞİNİ ANIMSAMAK
( Bir yâr için ağyâra minnet ettiğim ayıb eyleme
Bağ-ı bân bir gül için bin hâra[dikene] hizmetkâr olur )
- BİREŞİM/TEVHÎD ve/<> HİZMET
( Hüvviyete/Allah'a bağlamak. VE Herkese ve her şeye. )
- BİREŞİM/TEVHİD ve/||/<>/> SEVDİĞİNİ ÖZLEMEK
- BİRİ YARDIMCI OLSUN değil BELKİ BİRİ YARDIMCI OLUR
- BİRİ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DİRİ
- BİRİNİ SEVMEK İSTİYORUM! ile/ve/değil/yerine BENİ SEVEN/SEVECEK, SEVEBİLECEĞİM BİRİNİ (SEVMEK) İSTİYORUM!
- BİRLEŞMEK ile/ve BİRLİĞİ SÜRDÜRMEK ile/ve BİRLİKTE ÇALIŞMAK
( Başlangıç. İLE/VE Gelişme. İLE/VE Başarı. )
( Kervan gider, sen kalma geri! )
- BİRLEŞTİRME ile/değil BİRLİK
- BİRLİK, 4/4'LÜK NOTA ile 1/2'LİK, 1/4, 1/8, 1/16, 1/32, 1/64'LÜK NOTA
( Notaların başı. İçi boş daire şeklindedir. İLE Öteki tüm notalar bunun geometrik diziyle bölünmesinden oluşur. )
( 4/4'lük notanın yarı değerinde olan ikilik ya da 1/2'lik nota, yukarıdaki içi boş yuvarlağa bir kuyruk takılmasıyla belirlenir. Bunlardan iki tanesinin süre olarak toplamı birlik notanınkine eşittir. 1/64'lükten küçüğünün çalınması ve kulakla hissedilmesi kolay değildir. )
- BİRLİK:
DİLDE ve/||/<> DÜŞÜNCEDE ve/||/<> İŞTE
- BİRLİK:
KADÎM ile/ve/||/<>/> HÂDİS
( Zamanda, başlangıcı ve sonu olmayan. İLE/VE/||/<>/> Başlangıcı ve sonu olan. )
- BİRLİK ile/ve/değil/yerine AŞILMIŞ BİRLİK
- BİRLİK ile/ve AYRIM
( UNITY vs./and DIFFERENTIATION )
- BİRLİK ile/ve AYRIMLI BİRLİK
( UNITY vs./and DISCRIMINATED UNITY )
- BİRLİK ile/ve BEREKET
- BİRLİK ile/ve BÜTÜNLÜK
( Harekete bakıp dinginliği, dinginlikte hareketi anlamak, birliktir. )
( En küçük bir şey için tüm evren katkıda bulunur. )
( Birlik, özgürleştirir; özgürlük, birleştirir. )
( "Ben gövdeyim" düşüncesini yok edersek iç ve dış, bir olacaktır. )
( Duvarın ve onun iki tarafının da "burası" ya da "orası" gibi tanımlanamayacak tek bir alan olduğu idrak edilmeli. )
( Bir durum tanınıp anlaşıldığı anda, olaylar uygun karşılığı vermek üzere harekete geçecektir. )
( Ayrılık ve görünümlerin bir ve bütün olduğunu kavramak için aklın sakinleştirilmesi ve dinginlik kazanması gereklidir. )
( "Anlaşılmış olanlar"ın bütünlüğü (toplamı), bizim "nesne" dediğimizdir. Anlayanların bütünlüğü ise "evrensel zihin" dediğimizdir. )
( Kişisel gövdeniz bir parçadır ki onun içinde bütün harikülâde bir biçimde yansımaktadır. )
( Hareket eden'in içinde devinimsiz olan'ı, değişenin içinde değişmez olanı ayırt edebilmeyi öğrenelim, ta ki tüm farkların sadece görünüşte olduğunu ve birliğin gerçek olduğunu idrak edinceye kadar. )
( Mutlak bütünlüğün değişmezliği! )
( Doğruluk ve eylemin birliği! )
( HOLOGRAFİ[Yun. < HOLON]: Evren, üç boyutlu olan, bütünlük. )
( Toprağın üstündeki su, birliği simgeler. )
( Unity liberates. Freedom unites. )
( BÜTÜNLÜK: Kişinin kurtuluşu. )
( The entire universe contributes to the least thing.
Realise that the wall and both sides of it are one single space, to which no idea like 'here' or 'there' applies.
A situation has been cognised, events will move in adequate response.
The totality of the perceived is what you call "matter". The totality of all perceivers is what you call the "universal mind".
Your personal body is a part in which the whole is wonderfully reflected.
The immutability of absolute! )
( Bir'likten söz etmeyi ertele! Sen, henüz, hiç yerle bir olmamışsın. )
( UNITY vs./and INTEGRITY )
( HEN ile HOLON )
- BİRLİK ile/ve/<> BÜTÜNSELLİK
- BİRLİK ile/ve ÇELİŞİK BİRLİK
( UNITY vs./and CONTRADICTED UNITY )
- BİRLİK ile/ve CEZBE
- BİRLİK ile/ve ÇIKAR BİRLİĞİ
( UNITY vs./and UNITY FOR PROFIT )
- BİRLİK ile DONUKLUK
- BİRLİK ve DÜZEN ve KURALLILIK
- BİRLİK ile/ve FARK/LAR, FURKAN
( İçte. İLE/VE Dışta. )
( UNITY vs./and DIFFERENCES
Inside. WITH/AND Outer. )
- BİRLİK ile/ve FARKLAR
( Birlik altında olmayanlar, ayırd edilemez. )
- BİRLİK ile/ve FARKLILIK
- BİRLİK ile/ve KAVRAMSALLIK
- BİRLİK ve/||/<> NOKTA ve/||/<> AN ve/||/<> AŞK
( Varlığın ilkesi/zirvesi. VE/||/<> Mekânın ilkesi/zirvesi. VE/||/<> Zamanın ilkesi/zirvesi. VE/||/<> Göreliliğin ilkesi/zirvesi. )
- BİRLİK ile ÖZDEŞLİK
( UNITY vs. IDENTITY )
- BİRLİK ile/ve/<> ÖZGÜRLÜK
( Birlik özgürleştirir, özgürlük birleştirir. )
( Unity liberates. Freedom unites. )
( UNITY vs./and/<> FREEDOM )
- BİRLİK ile/ve/<> SINIR/HADD/DEN
( UNITY vs./and/<> LIMIT )
- BİRLİK ile/ve SÜREKLİLİK
( UNITY vs./and CONTINUITY )
- BİRLİK ile/ve UYUM
( Uyum, her zaman güçlüdür ve arıdır. )
( Uyum, her yanı kaplar ve onun huzuru asla bozulmaz; bu sükûn ve sessizlik gövdendir. )
( Her şeyden çok iç huzuruna gereksiniminiz var - ki bu iç ve dış arasındaki uyumu gerektirir. )
( Sevgi ve bilgelikle yarattığınız ve yarattıklarınıza bağımlı olmadığınız zaman, sonuç, barış ve uyumdur. )
( UNITY vs./and HARMONY
The harmony(sattva) is pure and strong always.
Harmony pervades; its peace is rocklike; this peace and silence are my body.
Above all you need inner peace - which demands harmony between the inner and the outer.
When you create, vs. love and wisdom, and remain unattached to your creations, the result is harmony and peace. )
- BİRLİK = VAHDET = UNITY[İng.] = UNITÉ[Fr.] = EINHEIT[Alm.] = UNITAS< UNUS[Lat.] = UNIDAD[İsp.]
- BİRLİKTE ÇÖKME ile BİTİM NOKTASI
( Aslında çözünür olan türlerin, çökmekte olan katının yüzeyinde ya da onunla birlikte sürüklenerek taşınması. İLE Titrasyonda son bir damlanın tepkimeyi tamamladığı, fiziksel değişmelere bakılarak titrasyonun son erdirildiği durum. )
( COPRECIPITATION vs. END POINT )
( KOPREZIPITATION mit ENDPUNKT )
- BİRLİKTE HAREKET ETMEK ile/ve BİRLİKTE OLMAK
( Trinidad Tobago'nun ambleminde, "Birlikte Hareket Edersek Başarırız!" yazmaktadır. )
( BEHAVE TOGETHER vs./and BEING TOGETHER )
- BİRLİKTE OLMA GEREKSİNİMİ ile/ve/||/<>/< BİREY OLMA GEREKSİNİMİ
- BİRLİKTE OLMAYALIM!:
SEVMEDİKLERİMİZLE ve/||/<> "UNUTAMADIKLARIMIZLA"
- BİRLİKTE:
GÜLMEK ile/ve/<> AĞLAMAK ile/ve/<> SUSMAK
( Mutluluktur. İLE/VE/<> Dostluktur. İLE/VE/<> Aşktır. )
- BİRLİKTE:
YAŞAMAK ve/||/<>/> YAŞLANMAK
- BİRLİKTE/LİK ile/ve BASKIN/LIK
- BİRLİKTE/LİK ile/ve BERABER/LİK
( Zihinsel/düşünsel. İLE/VE Mekansal/fiziksel. )
( Dikey. İLE/VE Yatay. )
- BİRLİKTE ile/ve BİRLİK'TE
- BİRLİKTE ile/ve/değil KARŞILIKLI
- Birlikteliğin sürmesi için SUS!!!
- Birliktelik için SUS!!!
- BİSİKLET ve/<> ACİL YARDIM
- BİSİKLET ve/<> AŞK
- BİSİKLET ve/<> BİRLİK
- BİSİKLET ve/<> BÜTÜNLÜK
- BİSİKLET ve/<> COŞKU
- BİSİKLET ve/<> DAYANIŞMA
- BİSİKLET ve/<> GÜLÜMSEME
- BİSİKLET ve/<> HEYECAN
- BİSİKLET ve/||/<> MUSTAFA KEMAL
( )
- BİSİKLET ve/<> MUTLULUK
- BOĞULMAK ile/ve/||/<> BOCALAMAK
- BOLLUK >< KITLIK
( )
- BÜTÜNLÜK
( INTEGRITY )
- Bütünlük için DİNLE!!!
- Bütünlük için SUS!!!
- BÜTÜNLÜK ile/ve/||/<> BİREŞİM/TEVHİD
- BÜTÜNLÜK ile/ve/<> BÜTÜNCÜLLÜK
- BÜTÜNLÜK ile/ve/değil DİREYSEL/ORGANİK BÜTÜNLÜK
( Parçaların biraradalığı/birliği. İLE/VE/DEĞİL Uyum. )
- BÜTÜNLÜK ile/ve DOKUNULMAZLIK
( INTEGRITY vs./and IMMUNITY )
- BÜTÜNLÜK ile ESRİME
( ... İLE Esrime, duyulur olanlardan, bir başka deyişle tikel şeylerden başlayıp derece derece iç algıya ve iç algıdan da geçip bir an için bile olsa yokluğa dalmak, aslına kavuşmak demektir. )
- BÜTÜNLÜK ile/ve/<> İÇİÇELİK
- BÜTÜNLÜK ve/<> IŞILTI
- BÜTÜNLÜK ve/<> IŞIMA
- BÜTÜNLÜK ile/ve/<> SÜREKLİLİK
- BÜTÜNLÜK ile/değil TÜMEL
- BÜTÜNLÜK ile YOĞUNLAŞMA/KONSANTRASYON
( INTEGRITY vs. CONCENTRATION )
- Bütünlüklü KONUŞ!!!
- BÜTÜNSEL ile BÜTÜNLÜKLÜ
- BÜYÜK ARMUTLU ile/ve KÜÇÜK ARMUTLU
- CAHİL:
BİLMEYEN değil/ne yazık ki BİLMEK İSTEMEYEN, BİLMEMEKTEN "MUTLU OLAN"
- ÇALIŞTIĞIN YERİ/İŞİ SEVMEK ile/ve/ya da/||/<> SEVDİĞİN YERDE/İŞTE ÇALIŞMAK
( Sevdiğin işi yaparsan, çalışmış sayılmazsın. )
- CAN ve/<> COŞKU
( LIFE and/<> EXUBERANCE, VIGOUR, ENTHUSIASM )
- CEHÂLET ile/ve CESÂRET
( Cesaret, akıldan gelirse cesârettir. Bilgisizlikten gelirse cehalettir. )
( IGNORANCE vs./and COURAGE )
- CENNET ve/<>/= HİZMET
- CESÂRET:
KORKUNUN YOKLUĞU ile/ve/değil/+/||/<>/< BENCİLLİĞİN BULUNMAMASI
- CESÂRET:
"SEÇTİKLERİMİZ" değil VAZGEÇTİKLERİMİZ
- CESÂRET/CESUR ve/<> AZİM/Lİ
- CESÂRET ile/ve ATILGANLIK
( BAHÂDIR: Yiğit, cesur. )
( COURAGE/BRAVERY vs./and DASH/AUDACITY )
( COURAGE avec/et ... )
( MUT mit/und ... )
( COR/CUER[: Yürek/kalp.] ile/ve ... )
( DENUEDO/VALOR con/y ... )
( CORAGGIO con/e ... )
( ... ile/ve THRASYTES )
- CESÂRET ile/ve/<> AYKIRILIK
- CESÂRET değil BUNALIM
- CESÂRET ile/ve/değil CAHİL CESÂRETİ
( [not] COURAGE vs./and/but IGNORANT COURAGE )
- CESÂRET ile/ve/değil/||/<> GÖZDEN ÇIKARMAK
- CESÂRET ile/ve/<> GÜÇ
( Birini çok sevmek ile. İLE/VE/<> Biri tarafından çok seviliyor olmak ile. )
( COURAGE vs./and/<> POWER )
- CESÂRET ile/ve/||/<>/> GÜÇ ile/ve/||/<>/> MUTLULUK
( En kısa sürede özür dileyerek. İLE/VE/||/<>/> En kısa sürede affederek. İLE/VE/||/<>/> En kısa zamanda unutarak. )
- CESÂRET ve/<> GÜVEN
( COURAGE and/<> CONFIDENCE )
- CESÂRET ile/ve/<>/değil İSTEKLİLİK
( [not] COURAGE vs./and/<>/but WILLINGNESS )
- CESÂRET ile/değil KABA/LIK
- CESÂRET ile/ve KARARLILIK
( COURAGE vs./and DECISIVENESS/STABILITY )
- CESÂRET ve/<> MAHÂRET/BECERİ
- CESÂRET ile/ve/||/<>/> OLASILIK/RİSK/MUHÂTARA[Ar. < HATAR]
( Almaya cesâret edemediğimiz riskleri alanlar, yaşamak istediğimiz yaşamı yaşar. )
( COURAGE vs./and/||/<>/> RISK )
- CESÂRET = ŞECÂ'AT, CESÂRET[Fars., Ar.] = COURAGE[İng., Fr.] = FORTITUDO[Lat.] = MUT[Alm.] = HË ANDREIA[Yun.] = CORRAGIO[İt.] = VALOR[İsp.] = MOED[Fel.] = MOD[Dan.] = MUJYESTVO[Rus.]
- CESÂRET ile/ve/değil/yerine ŞEHÂMET
( ... İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Akıllıca olan cesâret. )
( [not] COURAGE vs./and/but REASONAL COURAGE
REASONAL COURAGE instead of COURAGE )
- CESÂRET ile/ve/||/<>/>/< TESLİMİYET
- CESÂRET ile/ve YÜREKLİLİK
( COURAGE vs./and BRAVENESS )
( ... cum/et ANIMOSITAS )
- CESÂRET ile/değil YÜZSÜZ/LÜK
- ÇEVRE İÇİN YAŞAMAK değil/yerine ÇEVRE İLE BİRLİKTE YAŞAMAK
- CEZBE ve/<> HİZMET
- ÇİÇEK MUHABBETÇİÇEĞİ
( Muhabbetçiçeğigillerden, çiçekleri yeşilimtırak beyaz, güzel kokulu bir süs bitkisi. )
( RESEDA ODORATA )
- CİCİM AYLARI ile/ve/> GEÇİM AYLARI
- ÇIKAR ile/değil/yerine HİZMET
- ÇOCUK DÜŞÜNCESİ ile/değil/yerine ŞİZOİD DÜŞÜNCE ile/değil/yerine BİRLİK DÜŞÜNCESİ
- ÇOĞALTMA ile/ve ZENGİNLEŞTİRME
( DIFFRACTION avec/et ... )
( TEKÂSÜR/TEKSÎR[< KESRET] ile/ve ... )
- ÇOĞUNLUK/AZINLIK değil/yerine HEP BİRLİKTE
- ÇOK SEVMEK değil/yerine SEVMEK
( Neyi çok[gereğinden fazla] seversek, canımızdan olduran odur. )
- ÇOK SEVMEK ile/değil/yerine SEVMEK
- ÇOK YEMEK ile/değil/yerine YEMEYİ SEVMEK
( [not] TO EAT MUCH vs. TO LOVE TO EAT
TO LOVE TO EAT instead of TO EAT MUCH )
- ÇOKLUK ile/ve/<>/= BİRLİK
- COŞKU ile DİDİŞME
- COŞKU ve ŞİMDİ/LEŞTİRME
- Coşkulu KONUŞ!!!
- COŞKUNLUK ile CEZBE
- CUMHUR MÜEZZİNLİĞİ'NDE:
HAYYE ALE'S-SALÂH'A KADAR ile/ve HAYYE ALE'S-SALÂH'LA BİRLİKTE
( Bir müezzin. İLE/VE Tüm müezzinler ayakta olmak üzere, cemaatle birlikte. )
( Genellikle, Hüseynî makamında okunur. )
- CÜRET ile/değil/yerine CESÂRET
( [not] INSOLENCE | IMPUDENCE vs./but COURAGE )
- DAHA ÇOK SEVEN ile/ve/||/<>/< DAHA AZ SEVEN
( Sevdiğine ve hemen hemen her söylediğine/istediğine/kararına, onu kaybetmemek için "Olur." der. İLE/VE/||/<>/< Bu nedenle de ilişkiyi yönetir. )
- DAL ile DAL ile DAL ile DAL ile DAL ile DAL ile DAL ile DAL
( Ağacın gövdesinden ayrılan kollardan her biri. | Kol, bölüm. | Canlıların bölümlenmesinde, sınıfların biraraya gelmesiyle oluşan birlik, şube. İLE Arka, sırt. | Kol. | Boyun, ense. İLE Çıplak, yalın. İLE Zaman belirten sözcüklerin karşısına getirildiğinde sözcüğün anlamını güçlendirir. İLE Arap abecesindeki yazaç/harf. İLE Suda derinlere doğru ilerlemek. İLE Düşlemek, düşünmek, dalmak. İLE Bir tür Hint yemeği. )
- DALÂLET ile FAZLA/ZİYÂDE AŞK
( Fazla aşk/tutku, kişiyi birçok hatanın eşiğinde tutar. )
( Beşerin böyle dalâletleri var, Kendi yapar, kendi tapar. )
( ABERRATION vs./< TOO MUCH LOVE )
- DALGA GEÇMEK İÇİN GÜLMEK ile/değil SEVDİĞİNDEN DOLAYI GÜLMEK
- DANIŞMA ve/||/<>/> DAYANIŞMA
( Bin bilsek de bir bilene danışmak gerek. )
- DARILMAK ile/değil/yerine/>< SARILMAK
- DAVÂ ile/ve/değil/yerine HİZMET
- DAYANÇ'TA/SABIR'DA:
METÂNET ile HOŞGÖRÜ ile DUA ile GÖZYAŞI ile HASRET ile AŞK
( Acıya sabredersek. İLE Kişilere sabredersek. İLE Dileğe sabredersek. İLE Duygulara sabredersek. İLE Özleme sabredersek. İLE Sevgiye sabredersek. )
( Madem görüyorsunuz... O zaman, hoşgörün!
[Âşık Veysel] )
- DAYANÇ/SABIR ile/ve/<> DİNGİNLİK
( PATIENCE vs./and/<> INERTIA )
- DAYANIKLILIK ile/ve DAYANIŞMA
( ENDURANCE vs./and/<> SOLIDARITY )
- DAYANIŞMA ile/ve/<> GÜVEN
( Kişiler, kendilerine değil birbiriyle dayanışma içindelerse güven duyabilir ve yansıtabilir. [özellikle de eşler ve ortaklar!] )
( Aslanlar [ve birçok güçlü görünen hayvan] bile tek başına yeterli güçte değildir. Ancak birlikte ve dayanışmayla ayakta kalırlar. )
( Loncaları inceleyiniz. )
( SOLIDARITY vs./and/<> TRUST/CONFIDENCE )
- DAYATMA değil/yerine/>< DAYANIŞMA
- DEĞER ile/ve/<> NİYET
( VALUE vs./and/<> INTENTION )
- DEĞERLİ OLAN BİR ŞEYİ/ŞEYLERİ SEVMEK ile/ve/<>/değil/yerine DEĞERİ SEVMEK
( [not] TO LOVE WHICH ARE VALUED vs./and/<>/but TO LOVE THE VALUE
TO LOVE THE VALUE instead of TO LOVE WHICH ARE VALUED )
- DEĞİLLEME ve BÜTÜNLÜK
( NEGATION and INTEGRITY )
- DEĞİŞTİRMEK ile/ve/değil/yerine ZENGİNLEŞTİRMEK
- DEHÂ ile/ve/değil TUTKU
( [not] GENIUS vs./and/but PASSION )
- DELİ ile/ve/değil ÂŞIK
- DEMİR ile/ve/değil/||/<>/< EMİR
( "Emir, demiri keser." )
- DENEYİMLENİLEBİLECEK OLANIN "İSTENİLMESİ/BEKLENİLMESİ" ile/ve/değil/yerine/||/<>/< DENEYİMLEMEKTE OLUNAN
- DENGE ile/ve/<> DİNGİNLİK
- DENGELEYİCİLİK ile/ve BÜTÜNLÜK
- DENGELİ ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜKLÜ
- DENKLİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK
- DEPREM ve/||/<> YANGIN
( )
- DERDİNE:
TÂLİP ile/ve/||/<>/> TÂLİM
- DERİN DÜŞÜNMEK(TEFEKKÜR) ile/ve UYUMAK
( Uykunun karanlığı bile tazeleyici ve gençleştiricidir. )
( Uyanıkken bilinçlisiniz; uyurken sadece canlısınız. )
( FİKR-İ AMÎK[Ar. < UMK]: DERİN DÜŞÜNCE )
( CONTEMPLATION vs./and TO SLEEP
Even the darkness of sleep is refreshing and rejuvenating. )
- DERTLERİ "ÇOK/BÜYÜK" OLAN ve/||/<>/> GÜLÜŞÜ SICAK OLAN :)
- DERTLİ ile/ve/<> EDİP ile/ve/<> ÂŞIK ile/ve/<> ÂRİF
( [Derdini] Yalın anlatan. İLE/VE/<> Hoş anlatan. İLE/VE/<> Haliyle anlatan. İLE/VE/<> Gülümseyişiyle örterek anlatan. )
- DESTEK ile/ve/<> DAYANIŞMA
( SUPPORT vs./and/<> SOLIDARITY )
- DEVAM ETMELİ!
YAŞAMAYA ve/||/<>/> SEVMEYE ve/||/<>/> GÜLMEYE :)
- DEVLET:
ÖZGÜRLÜK ve/||/<> TUTKU ve/||/<> GENEL ve/||/<> ÖZEL ve/||/<> NESNEL ve/||/<> ÖZNEL
( Devlet, özgürlükle tutkunun, genelle özelin, nesnelle öznelin bireşimini[/tevhîdini] sağlar. [Devlet, sadece, bürokratik ve politik bir örgüt değildir!] )
- DİL ve/<> BİRLİK
- DİL ve/<> İLİM ve/<> TEFEKKÜR ve/<> TAKVÂ
- DİL ve NİYET
- Diline hizmet edenlerle KONUŞ!!!
- DİN:
İMAN ve/<> ÜMİT ve/<> AŞK
- DİN ile/ve ASKERİYE
- DİN ve/<> YAŞAM ve/<> ETKİNLİK ve/<> İŞBÖLÜMÜ-İŞBİRLİĞİ
- DİNÇ/LİK ile/ve DEVİMSEL/LİK[DİNAMİK/LİK]
- DİNÇ/LİK ile/ve/<>/ya da DİNGİN/LİK
( ... ile/ve/<>/ya da SAKİN )
( TENDÜRÜST/TÜVANA/ZİNDE ile/ve/<>/ya da ... )
- DİNGİNCİLİK ile/ve BİLİNEMEZCİLİK
( QUIETISM vs./and AGNOSTICISM )
- DİNGİNCİLİK ile/ve VAROLUŞÇULUK
( QUIETISM vs./and EXISTENTIALISM )
- Dinginliği DİNLE!!!
- Dinginliğin için DİNLE!!!
- Dinginliğin için SUS!!!
- DİNGİNLİK (TERVİH)
- DİNGİNLİK ve DENGE
- DİNGİNLİK ile HAREKETSİZLİK
( Hareketsiz kalma, eylemde bulun; çünkü etkinlik hareketsizliğe üstündür; hareketsizlik manevi yaşamı köreltir. )
( Ayrılık ve görünümlerin bir ve bütün olduğunu kavramak için aklın sakinleştirilmesi ve dinginlik kazanması gereklidir. )
( INERTIA vs. MOTIONLESS )
- DİNGİNLİK ve/<> HAREKETTE DİNGİNLİK
- DİNLENMEK ile/ve/<> DİNGİNLEŞMEK
( Dinleyen dinlenir. [başkaları da dinleyeni dinler!] Dinleyen dinlenir. [yorulmaz, dinginleşir ve gelişir!] )
- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜK
( Aslında her biri öbürüdür. )
( SYSTEM vs./and/<> INTEGRITY
Each is the other, in truth. )
- DİZGE ile/ve/<> BÜTÜNLÜKLÜ DİZGE
( SYSTEM vs./and/<> SYSTEM IN INTEGRITY )
- DOĞA:
ÖZ ve/||/<> BİÇİMİN BİRLİĞİ
- DOĞRUDAN YARDIM ile/değil/yerine DOLAYLI YARDIM
( Politikacıdan gelir. İLE/DEĞİL/YERİNE Bilgelerden gelir. )
- DOĞRULUK ve/||/<>/>/< AŞK
( Kalemimiz olsun. VE/||/<>/>/< Mürekkebimiz olsun. )
- DOĞRULUK ile/ve/||/<>/>/< YARDIM
- DOKUNMA COŞKUSU/TUTKUSU ile/ve/değil/yerine/<> GÖRME COŞKUSU/TUTKUSU
- DÖRT İSTEK:
AÇGÖZLÜLÜK ile/ve/||/<>/> ÇEKİŞME ile/ve/||/<>/> GÖSTERİŞ ile/ve/||/<>/> GÜÇ TUTKUSU
- DOSTLUK ve/||/<> YARDIM
( Eli. VE/||/<> Seli. )
- DOYA DOYA (YEMEK/İÇMEK, SEVMEK/ÖPMEK)
- DOYUM ve/||/<>/< BÜTÜNLÜK
- DÜN/LER ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< GÜN/LER
( Unutulabilirler. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yaşanılması gerekenler, yaşanılacaklar. )
( Unutulabilecek ve bağlamında unutulabilmesi gereken. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Yaşanılabilecek ve yaşanılması gereken. )
- DURGUN/LUK ile/ve/değil/yerine DİNGİN/LİK
- DURUP DURURKEN (AĞLAMAK, GÜLMEK VS.)
- DÜŞÜNCE ile/ve TUTKU
( IDEA vs./and PASSION )
- DÜŞÜNME = TEFEKKÜR = THINK[İng.] = PENSÉE[Fr.] = DENKEN[Alm.] = COGITARE, COGITATIO[Lat.] = NOEIN, DIANOIA[Yun.] = PENSAR[İsp.]
- DÜŞÜNMEK/TEFEKKÜR ile/ve ÖLÇÜNMEK/TEEMMÜLL[< EMEL]
( ... İLE/VE Gerek bir olayın sebeplerini daha çok çözümleme ve daha doğru anlamak gerekse bir hareket tarzının sonuçlarını, özellikle de yarar ile sakıncalarını irdelemek amacıyla, oluşmuş/oluşturulmuş 'yargı'nın, eleştirilmek üzere, 'askı'ya alınmasıdır. Aklın benzer addettiği duyuları, dolayısıyla da 'olaylar'ı belirli bir 'kavram şemsiyesi' altında 'düşünmek'tir. O belirli 'kavram' altında düşünülen duyulardan, böylelikle de 'olaylar'dan biriyle karşılaşıldığında 'olay'a denk düşen 'kavram'ı 'akıl'da 'uyandırmak'tır. )
( Fikir yürütme, düşünme. İLE/VE Katlanmalı, iyice, etraflıca düşünme, idrak. )
( Kişi, herşeyin tohumudur. Neyi tefekkür ederse onun tohumudur. )
( Kişiyi kurtaracak ilâçlar, aşk ve düşünmektir. )
- DUYGU ile/ve/<> COŞKU
( Kaynağı ve uyaranları, dışarıdan olanlara verilen geribildirim. İLE/VE/<> Kaynağı, içte/sende bulunanlarla verilen geribildirim. )
( İkincildir. İLE/VE/<> Birincildir. )
( FEELING vs./and EMOTION
EMOTION vs./and EXUBERANCE | EBULLIENCE )
- DUYGU ile/ve/değil/yerine/||/<>/< NİYET
- DUYGU ile/ve TUTKU
( EMOTION vs./and PASSION )
- DUYGUSAL BİRLİK ve/< İLKESEL BİRLİK
- DUYUMSAMA ile HEYECAN
( TO SENSE vs. EXCITEMENT )
- DÜZELTME ile/ve/değil/yerine/||/<>/< CESÂRET VERME
- DÜZELTME ile/değil/yerine ZENGİNLEŞTİRME
- DÜZENLİ/LİK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK/LÜ/LÜK
- EDEBÎ ZENGİNLİK ile/ve FELSEFÎ FAKİRLİK
- EDEPSİZLİK" ile/değil/yerine COŞKU
- EDİLGİNLİK, TUTKU = PASSION[İng., Fr.] = LEIDENSCHAFT[Alm.] = PASSIO[Lat.]
- EĞLENCE ile/ve/<> HEYECAN
- EL SALLAMA! ve/||/<> BEL BAĞLAMA!
( Dönecek olana. VE/||/<> Dönmeyecek olana. )
- ELE GEÇİRMEK ile/ve/değil/||/<>/>/< YÖNETEBİLMEK
( )
- ELEKTRİK[: TUTMAK] değil/yerine/= ÇINGI/ÇAKILGAN/YALDIRIK/SEYYÂRE-İ KEHRİBÂRİYE
- ELEŞTİRİ ile/ve/değil/yerine/<>/> DAYANIŞMA
- EMÂNET ETMEK değil/yerine TEŞEKKÜR ETMEK
- EMİR EDEN ile/ve/yerine HİZMET EDEN
- EMİR-RİCA ile EMİR
- EN BÜYÜK HAYAL değil/yerine EN BÜYÜK ZENGİNLİK
( "Zenginlik". DEĞİL/YERİNE Hayal. )
- EN BÜYÜK SORUNLAR:
KENDİNDEN MEMNUN OL(A)MAMA ile/ve/||/<> TATMİN OL(A)MAMA
- EN CESUR ve/||/<> EN GÜÇLÜ ve/||/<> EN MUTLU
( İlk özür dileyen. VE/||/<> İlk affeden. VE/||/<> İlk unutan. )
- EN HOŞ DUYGU:
BİRİNİN, YÜZÜNDEKİ GÜLÜMSEMENİN NEDENİ OLDUĞUNU BİLMEK :)
- EN KISA GECE ile EN UZUN GECE
( 21 - 22 Haziran İLE 21 - 22 Aralık )
( Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilür
Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat
Sâbit
En uzun geceyi, gökyüzüyle, yıldızlarla uğraşan, ne bilsin
Sen aşk derdine bağımlı olmuş kavuşamayan âşığa sor ki geceler, kim bilir kaç saat
)
( Şeb-i yeldâda uzar fecre kadar kıssa-i aşk
Ta ki Mecnûn bitirir nutkunu Leylâ söyler
Yahya Kemal Beyatlı )
( ... ile ŞEB-İ YELDÂ )
- EN SEVİMLİ/LER
( * YUNUS
* PAPAĞAN
* KAPLUMBAĞA )
- EN SEVMEDİĞİM (ŞEY) ile/değil/yerine PEK/HİÇ SEVMEDİĞİM (BİR ŞEY)
- EN YÜCE:
GÜLÜMSE(MEK)!
- EN YÜKSEK İBÂDET:
İNSAN(A)/KİŞİYE ve/=/<> HİZMET
( Bir çiçeği bile yetiştirsen, İNSAN'a hizmet etmiş olursun. )
- ERİNÇ, DİNGİNLİK = PEACE, REPOSE[İng.] = TRAQUILLITÉ[Fr.] = BERUHIGUNG[Alm.] = QUIETUS[Lat.]
- ERİNÇ/ORUNLUK/HUZUR ile/ve DİNGİNLİK
( BAYSAL: Erinç ve dinginlik içinde olan. )
- ESÂRET değil/yerine CESÂRET
( Cesâret yoksa esâret vardır/oluşur. )
( [not] CAPTIVITY but COURAGE
COURAGE instead of CAPTIVITY )
- EŞDEĞERLİLİK ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜK
- EŞEYSEL BOŞALMA ile/ve HEYECANSAL BOŞALMA
( En doğal haliyle, gövdenin ve eşeysel örgenlerin fiziksel devinim ile gerçekleştiği yakınlık ve paylaşımın, titreme, sarsılma, penisten/vajinadan özel sıvının(belsuyu) dışarı çıkması gibi çeşitli dışavurumlar ve yoğunluklar yaşanması. İLE Bir düşüncenin/hayalin/projenin/işin gerçekleşmesi yönündeki enerjinin içinde bulunulan ana yaklaşması, geç kalma, bir aracı kaçırmada yaşanan heyecan gibi çok çeşitli özel durumlar ile yaşanabilen heyecanlar ve kendinden geçiş derecesindeki mutlulukların yaşanması durumu ve eşeysel uyarılma/yoğunluk ve boşalım deneyimi. )
( ŞEKKÂZ: İlişki sırasında girişten/duhûlden önce boşalan kişi. )
( SEXUAL EJACULATION vs./and EXCITABLE EJACULATION )
- EŞEYSELLİK ile EŞEYSEL BİRLEŞME/BİRLİKTELİK
- ESİN ve/||/<>/> BESİN
- EŞLEME ile/ve/||/<>/> ROL DEĞİŞTİRME ile/ve/||/<>/> AYNA ile/ve/||/<>/> YARDIMCI TEKNİKLER
- ESRİME (TUTKU)
- ETKİSİNDE KALMAK ile/ve/||/<>/> YÜCELTMEK
- EVET DERİM/DEMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< HAYIR DİYEMEM(EK)
( Özellikle de sevdiğin birinden alabileceğin "evlilik teklifi"ne... )
- EVLİLİK ile/ve/değil/<>/< AŞK
( Tanık, rızâ, onay ister. İLE/VE/<>/< Ahde vefâ edecek bir kalp yeterlidir. )
( Akit ile. İLE/VE/DEĞİL/<>/< Ahit ile. )
- EVRENDE:
İKİLEM değil/yerine BÜTÜNLÜK
- EYLEM ve BİRLİK
( ACTION and UNITY )
- EYLEM ile/ve/değil/yerine BÜTÜNLÜK İÇİNDE EYLEM
( [not] ACTION vs./and/but ACTION IN THE INTEGRITY
ACTION IN THE INTEGRITY instead of ACTION )
- FAİZ ile HİZMET
( INTEREST vs. SERVICE )
- FAKİR OLUP DA SABRETMEK ile/ve/<> ZENGİN OLUP DA ŞÜKRETMEK
( İkisi de "pek kolay değil" diye "görülse/zannedilse" de asıl olan, her koşulda ve özellikle de uclarda ve uçurumlarda, yani maddî fakirlik ve zenginlikte, sabır göstermek ve şükrü edâ etmektir. )
- FAKİRİN CANI değil/yerine "ZENGİNİN" MALI
- FAKİRİN SABRI ile ZENGİNİN SABRI
( Gaflette olduğu halde, zevkte/neşede olmadığı halde, tüm olumsuz koşullara karşın istikâmet üzere devam etmek. İLE Çok yalnız olduğu, çok ikram ettiği halde bile taşkınlık yapmayarak istikâmet üzere devam etmek. )
- FANATİK değil/yerine/= BAĞNAZ/TUTKUN
- FARKINDALIK ile/ve/<> DAYANIŞMA
( AWARE/NESS vs./and/<> SOLIDARITY )
- FARKLI ile/ve ÖZEL
( DIFFERENT vs./and SPECIAL )
- FARKLILIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BİRLİK
( Dilde, anlatımda/aktarımda, parçalarda. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< Gerçeklikte/hakikatte. )
- FAZLA/LIK ile/değil AŞKIN/LIK
- FEDÂ ile/değil/yerine/>< ELVEDÂ
( Sevene can fedâ; sevmeyene elvedâ. )
- FEDÂKÂRLIK > FERÂGAT > AŞK
- FEDERASYON[Fr./İng. < FEDERATION] değil/yerine/= ÜSTBİRLİK
- FELSEFE ve/||/<> AŞK ve/||/<> SANAT
( "Evet!" diyememektir. VE/||/<> "Hayır!" diyememektir. VE/||/<> Soruyu anımsayamamaktır. )
- FELSEFE ve/<> TUTKU
( Kişi, felsefeyi, ancak tutkuyla yaşama katar. )
- FERÂGAT AHLÂKI > AŞK AHLÂKI
- FERÂGAT ve/> İŞTİYÂK ve/> AŞK
- FIRSAT ile/ve/<> CESÂRET
- FİZİKSEL İŞ YAPMAK ile HİZMET ETMEK
- GECE ve DİNGİNLİK ve DİNLENMEK
- GELİŞİMDE:
ZORUNLULUK ile/ve/<> CESÂRET
- GELİŞMİŞ ÜLKE:
FAKİRLERİN BİLE ARABAYA BİNDİĞİ ÜLKE
değil/yerine/><
ZENGİNLERİN BİLE OTOBÜSE BİNDİĞİ ÜLKE
- GENÇ OLMA İSTEĞİ değil/yerine DİNÇ OLMA İSTEĞİ
- GEVREK GEVREK (GÜLMEK)
- GİRİFTÂR[Fars.] ile TUTKUN
- GÖLGE/LİK ile/ve/değil/||/<>/< BİLGE/LİK
- GÖRDÜĞÜNÜ "SEVMEK" ile/değil/yerine/>< SEVDİĞİNİ GÖRMEK
- GÖZ RENKLERİNDE:
SEVDÂ ile SERKÂ ile ŞEHLÂ ile ŞEVLÂ
( Siyah renkte. İLE Yeşil ya da mavi renkte. İLE Elâ ya da açık kahverengi renkte. [Gözlerin "iki ayrı yönde" gibi bakışı.] [Kadının en arzulu bakışı.] İLE Koyu kahverengi. )
- GÖZ ve/||/<>/> GÖNÜL[< GÖNENME/GÖNENÇ] ve/||/<>/> AYAK
( Gözden uzak(ırak) olan, gönülden/zihinden (de) uzak(ırak) olur. )
( Göz, dostu görendir. )
( DİLÂ: EY GÖNÜL )
( Göz, nereye bakar; gönül, oraya akar. VE/||/<>/> Gönül, nereye akar; ayak, oraya koşar. )
- GÖZDEN IRAK OLAN, GÖNÜLDEN IRAK OLUR
ile/ve/değil/yerine
GÖNÜLE GİREN, GÖZDEN UZAK OLSA NE OLUR
- GÖZÜ KARA/LIK ile/değil/yerine CESÂRET
- GÜÇLEN(DİR)ME ile/ve/||/<>/< DEVİN(DİR)ME/HAREKETLEN(DİR)ME
- GÜÇLÜ OLMAK ile/değil/yerine/< MUTLU OLMAK
( Mutlu etmez. İLE/DEĞİL/YERİNE/< Güçlü kılar. )
- GÜÇLÜ(") ile/ve/||/<> (")ZENGİN(") ile/ve/||/<> (")AKILLI(")
( Hırslarını yenen. İLE/VE/||/<> Durumundan memnun olan. İLE/VE/||/<> Herşeyden ve herkesten öğrenen. )
- GÜDÜ ile CEZBE
( İtim. İLE Çekim. | Tarikat ehlinin kendinden geçme durumu. )
- GÜL ve/||/<> BÜLBÜL
- GÜLME:
ŞAŞIRMA ve/||/<>/< DÜŞÜNME
- GÜLMEK :) ile/ve/||/<>/>/< GÖZLERİNİN İÇİNİN GÜLMESİ :)
- GÜLMEK :) ile YÜKSEK SELENLE/SADÂYLA GÜLME/KAHKAHA[Ar.] :D )))
( En az iki biraraya getirilemezin ya da çelişkilerin buluşması durumunda zihnin bu durumla başa çıkamaması ve/ya da ağlanamaması/ağlayarak çözümlenemeyeceği durumlarda yaşanan fizyolojik ve zihinsel davranış/tutum/dışavurum/paylaşım. İLE Çelişkilerin çok fazla etkili olması durumlarında. )
( LAUGHING vs. LAUGHING LOUDLY )
- GÜLMEK ile AYIPLAMA
- GÜLMEK ile/ve/değil EŞİK
( Gülmek, devrimci bir eylemdir. )
- GÜLMEK ile/ve/<> GÜLÜMSEMEK :)
( ... İLE/VE/<> En etkili/kolay/hızlı yapıt/eylem/ibâdet. )
( Sen gül ki, biz de gülelim! )
( Bir iyi hareket, bin iyi düşünceden
Bir gülüş de bin hareketten daha güçlüdür. )
( Gül ki, gül yüzünde güller açsın! )
( Gülmesini bilmeyen, dükkân açmasın! )
( Paranız yoksa, gülümsemeniz de mi yok? )
( Bir kişinin nasıl güldüğünden terbiyesini, neye güldüğünden akıl seviyesini anlarsın! )
( TEBEŞBÜŞ: Güleryüz gösterme. [küçükten büyüğe] )
( Gülün de, isterseniz beni paçamdan sürükleyin. )
( MÜBTESİM[< TEBESSÜM]: Gülümseyen, tebessüm eden. )
( Haydi! Bırak zihnindeki olumsuz kayıtları ve şu AN'a dön biraz! Ve bunu, sık sık tekralamaya çalışarak olan bitenlere, kişilere/çevrene/yaşama gülümse!... :) Sadece gülümse! :) (Herhangi bir nedeni/kaynağı olmaksızın, aklına geldikçe/getirerek gülümse!) :) Yaşam, vererek başlar ve sürdürülür. Verebilecek hiçbir şeyin olmasa/kalmasa bile, boşver sıkıntıları/saçmalıkları ve hiçbir zaman elinden alınamayacak olanı vererek, o, dünyanın en güzel manzarası olan gülümsemeni paylaşarak yaşa ve yaşat! Haydi! Tekrar tekrar gülümse!... :) )
( Seni güldürmeyen "şeye/duruma/soruna" gülüp geç. :) )
( Ne haliniz varsa gülün! )
( DIHK ile TEBESSÜM )
( LAUGHING vs. SMILING )
( HANDE )
- GÜLMEK ile/ve/değil/<> GÜLÜŞÜNE MEŞRÛ KAYNAK BULMAK/BULABİLMEK
( Umberto Eco'nun, Gülün Adı adlı kitabını okumanızı salık veririz. )
- GÜLMEK ile KİKİRDEMEK
- GÜLMEK = SMILE/LAUGH[İng.] = RIRE[Fr.] = LACHEN[Alm.] = RIDERE[İt.] = REÍR[İsp.]
- GÜLÜMSEME :) ve/=/||/<>/: İLÂÇ
( Kana, en hızlı karışan ilâç. )
- GÜLÜŞ(ÜN) < ACI(SI) değil/yerine ACI(N) > GÜLÜŞ(Ü)
( Olmamalı. DEĞİL/YERİNE Olabilir. )
- GÜNEŞ ile/ve/değil/||/<>/< KIŞIN DOĞAN GÜNEŞ
- GÜNLÜK KONUŞMALARIN SIRADANLIĞINDA/YALINLIĞIYLA:
AMAÇLI ile/ve/||/<> BİLEREK ile/ve/||/<> BİLMEDEN ile/ve/||/<> BÜTÜNLÜKLÜ
( Reklam. İLE/VE/||/<> Evlilik. İLE/VE/||/<> Dostluk. İLE/VE/||/<> Sanat. )
( Kitlelere "oynanıyorsa". İLE/VE/||/<> Saygıyla bütünleşilecekse. İLE/VE/||/<> Sevgiyle yaklaşılıyorsa. İLE/VE/||/<> Susulabiliyorsa. )
( )
- GURUR:
"GÜÇLÜ" KILAR ve fakat MUTLU ETMEZ
- GURUR >< AŞK
- GURUR değil/yerine/>< MUTLULUK
( Neden, çocuklar, kavga ettikten sonra hemen barışıp birlikte oynamaya devam ederler? Çünkü, onların mutluluğu, gururdan daha değerlidir. )
- GÜVEN!:
GÜLÜŞÜN ARDINDAKİ KEDERE ve/||/<> ÖFKENİN ARDINDAKİ SEVGİYE ve/||/<> SESSİZLİĞİN ARDINDAKİ NEDENE
- GÜVENİLMEZLER:
KIŞ GÜNEŞİ ve/||/<> SULTANLARIN GÜLMESİ ve/||/<> DURGUN DENİZ ve/||/<> AMİRLERİN İLTİFATI ve/||/<> DÜŞMANIN ÖĞÜDÜ ve/||/<> BAZI KADININ CİLVESİ/ZÂHİDLİĞİ
( ŞEMS-İ ŞİTÂ ve/||/<> DAHK-I HÜMÂ ve/||/<> SÜKÛNET-İ DERYA ve/||/<> İLTİFAT-I UMERÂ ve/||/<> NASİHAT-İ ADÂ ve/||/<> CİLVE-İ/ZÜHD-Ü NİSÂ )
- GÜZELİ SEVMEK ile/ve/değil/yerine/<> GÜZELLİĞİ SEVMEK
- GÜZELLİK ile/ve/||/<>/>/< AŞK
( GÜZELLİK: Aşkın olmadığı yerde ne işim var?! VE AŞK: Güzelliğin olmadığı yerde ne işim var?! )
( ... İLE/VE/||/<>/>/< Güzelliğe duyulan özlem. )
( BEAUTY and/<> LOVE )
- GÜZELLİK ve/||/<> BİRİNİ SEVMEK
( Dünyayı kurtaracak. VE/||/<> ile başlayacak herşey. )
( )
- GÜZELLİK ile/ve/||/<> SEVDÂ
( Güzelliğin beş para etmez, bende/onda bu sevdâ olmasa. )
- HAK ile/ve/değil/||/<>/>/< AŞK
- HAK ile/ve/<> HİZMET
- HAKİKATA OLAN BAĞLILIK ile/ve/<> KİŞİYE/İNSANLIĞA YAPILAN HİZMET
( Bir'e hizmet, bin'e hizmet; bin'e hizmet, bir'e hizmet. )
( DEVOTION TO TRUTH vs./and/<> SERVICE/ATTENTION TO HUMAN/ITY )
- HAKİKATEN[Ar. + Fars.] ile HAKİKATTEN[Ar. + Tr.]
( Arapça olan Hakikat sözcüğünün, Farsça olan -en eki kullanılarak hakikate ilişkin/ait olarak. İLE Hakikat sözcüğüne, Türkçe "-den" eki kullanılarak temel/esas/öz ile ilgili, oradan[hakikatten] olan[bilgi/haber/durum/(")deneyim(")]. )
- HAL EHLİ ile/ve/<> AŞK EHLİ
( Sükût kıvâmındaki çığlığı, ne kardaş, ne de arkadaş; sadece hâldaş olanlar duyar. )
( Gayretlerinden doğan. İLE/VE/<> Aşkından doğan. )
- HALÂVET değil/yerine SEVİMLİLİK/ŞİRİNLİK/TATLILIK
- HAREKET ve/<> DİNGİNLİK
- HAREKET ve/<> HAREKETTE DİNGİNLİK
- HAYAL KIRIKLIĞI ile/ve/değil/<> YAŞANABİLECEK MUTLULUK
( İnsanı en çok üzen, hayal kırıklığı değil yaşanabilecekken yaşanamayan mutluluklardır. )
- HAYAL ve HEYECAN
( TO IMAGINE and EXCITEMENT )
- HAYRANLIK ile/ve AŞK
( Aşk, bir bakıştır. [Gerisi vs.] )
- HAYVANLAR:
"BİZİM İÇİN" değil BİZİMLE BİRLİKTE
- HEM, HEM DE ve NE, NE DE:
[İkisi birlikte kullanılır!/kullanılmalıdır!]
- HER DERDE DEVÂ OLAN:
(")SARIMSAK(") ile/ve/değil/||/<>/< SARILMAK
- HERHANGİ BİR ARKADAŞININ, SENİ, PARA İSTEMEK İÇİN ARAMASI ile TANIDIĞIN VE SEVDİĞİN BİR ARKADAŞININ, SENİ, PARA İSTEMEK İÇİN ARAMASI
- HERŞEY ve CESÂRET
- HEVES ile/ve HEYECAN
- HEVES ile/ve/değil/yerine/<>/> TUTKU
- HEYECAN:
"HATA YAPTIRABİLİR" ve/fakat/||/<>/> HAK'I YAPTIRIR
- HEYECAN:
TÜMELİN > TEKİLLEŞMESİ
- HEYECAN ile/ve ACELE
( EXCITEMENT vs./and HASTE )
- HEYECAN ile/ve DAVET
- HEYECAN ile/ve ENERJİ
( EXCITEMENT vs./and ENERGY )
- HEYECAN ile/ve/> ETKİ
- HEYECAN ile GERGİNLİK
- HEYECAN ile HELECAN
( ... İLE Yürek çarpıntısı, çarpıntı. )
- HEYECAN ile/ve/değil TELÂŞ
- HEYECAN ile/ve/değil/||/<>/< ÜMİT
- HEYECAN ve/=/<> YARATIM
- HEYECAN ile/ve YOĞUN İLGİ/İSTEKLİLİK
( EXCITEMENT vs./and ENTHUSIASM )
- HEYECANLAN(M)IYORUM ile/ve/değil/yerine/<> HEYECANI(MI) İÇİMDE TAŞIYORUM/TUTUYORUM
- HEZEYAN/SABUKLANMA ile/değil/yerine/>< COŞKU
- HİÇ SEVMEM ile/değil/yerine PEK SEVMEM
- HİÇLİK ile/ve/=/<>/değil/yerine/hem de/ya da/belki BÜTÜNLÜK
( [not] NOTHINGNESS vs./and/=/<>/but/maybe/also/or INTEGRITY
INTEGRITY instead of NOTHINGNESS )
- HİKMET ile/ve/> İFFET ile/ve/> CESÂRET ile/ve/> ADÂLET
( Aklın dengeliliği/îtidali. İLE/VE/> Şehvetin dengeliliği/îtidali. İLE/VE/> Öfkenin dengeliliği/îtidali. =/> HİLÂFET, HİDÂYET ve KEMÂLÂT'a eriştirir. )
( Hikmetin dili, simge ve sükûttur. )
( [ucları(tefrit-ifrat)] BİLGİSİZLİK/CEHÂLET >< BİLGİÇLİK/MALÛMATFURUŞLUK ile/ve/> İLGİSİZLİK/İSTEKSİZLİK >< AZGINLIK ile/ve/> KORKAKLIK/KABALIK >< KAHRAMANLIK )
- HİMMET ile/ve/<>/< HİKMET ile/ve/<>/< HİZMET
( Yardım. İLE/VE/<> Bereket. İLE/VE/<> İç yardım. )
( İSLÂM: Allah'ın emirlerine tâzim, kullarına hizmet. )
( BABA, HİMMET! OĞLUM, HİZMET! )
( BİN'E HİZMET, BİR'DEN HİMMET )
( GÖRÜNMEYENE HİZMET
GÖRÜNENDEN HİZMET
[GÖRÜNENE HİZMET, GÖRÜNMEYENDEN HİMMET] )
( Onu bile, kurtuluşa erdirmek üzere hizmet et! )
( Hizmet edersen, himmet edilirsin! )
- HİZMET ETMEK ve/<> ÖTEKİLERİ İHMAL ETMEMEK
- HİZMET:
| YARARLANILAN ile/ve/<> ETKİLENİLEN | ile/değil/yerine KATILINAN
- HİZMET:
40'INA KADAR ile/ve/<>/> 40'INDAN SONRA
( Ben, neye/kime? İLE/VE/<>/> Ne/kim, bana? )
- HİZMET:
MİNNETSİZ ve/<> KÜLFETSİZ ve/<> ÜCRETSİZ ve/<> TEŞEKKÜRSÜZ
- HİZMET[bkz. HİDMET, HİDEMÂT] değil/yerine/= İŞ GÖRME, GÖREV
- HİZMET ve/<> ÂRİF
- HİZMET ile/ve DESTEK
( SERVICE vs./and SUPPORT )
- HİZMET ile/ve/<> DEVİNİM
( Hizmet etmek/edebilmek, devindirici ve dönüştürücüdür. )
( TO SERVE vs./and/<> MOVEMENT )
- HİZMET ve EDEB
- HİZMET ve HAKK
( HİZMET İLE BULANLAR BULDU HAKK'I
HİZMETSİZ KİMİN VAR, KİMDE HAKKI )
- HİZMET ve HİKMET
- HİZMET ile/ve/||/<> İZZET
( ... İLE/VE/||/<> Büyüklük, yücelik, ululuk. )
- HİZMET ile/ve/değil/yerine KARŞILIKSIZ HİZMET
- HİZMET ile KATKI
- HİZMET ile/ve/<> KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME
( Hizmet ederek kendini gerçekleştirir, kendini gerçekleştirirken/gerçekleştirmek için de hizmet edebilirsin/etmelisin. )
( )
( TO SERVE vs./and/<> SELF REALIZATION )
- HİZMET ve/||/<> SADÂKAT ve/||/<> FEDÂKÂRLIK
- HİZMETÇİ ile/değil/yerine HİZMETLİ
- HİZMETÇİ ile/ve/değil/||/<> TABLAKÂR
- HİZMETÇİLİK
- HİZMETİN:
[ne yazık ki]
KÖTÜ İŞLEMESİ ile/ve/||/<>/< GEÇ İŞLEMESİ ile/ve/||/<>/< İŞLEMEMESİ
- HİZMETLİ ile MÜTEFERRİKA
( ... İLE Küçük giderler için ayrılan para. | Güvenlik örgütünde, kuşkulu kişilerin ilgili yerlere gönderilmek üzere geçici olarak barındırıldıkları bölüm. | Sultan, vezir ve daha başka devlet büyüklerinin yanında, türlü hizmetlerde bulunan. )
- HİZMETNİŞİN değil/yerine/= GÖREV ALAN, HİZMET EDEN, HİZMET EDENLERDEN
- HUB ile/ve/||/<>/>/< AŞK
( ... İLE/VE/||/<>~>~< Kendi olgunluğuna olan tutku. )
- HÜRMET ETMEK ile/ve HİZMET ETMEK
( Bir'e hizmet, bin'e hizmet; bin'e hizmet, bir'e hizmet. )
- HUZUR/BARIŞ/BİRLİK/DİRLİK SAĞLA(T)MAK:
SÖZLERLE ile/ve/<>/> YAPILANLARLA ile/ve/<>/> VAROLUŞLA
( Ne söylemeyeceğini bilerek. İLE/VE/<>/> Ne yapmayacağını bilerek. İLE/VE/<>/> (hiçbir şey söylemesen ve yapmasan bile) Varoluşun, yeterlidir![ve de bunu sürekli anımsayarak!] )
- HUZUR ve/<> ZEVK ve/<> AŞK
- HZ. YÛŞÂ'NIN:
"UZUNLUĞU" değil ÇOK SEVİLMİŞLİĞİ(NDEN)
- İBÂDET ve/<>/= VAROLANA VE KİŞİLERE HİZMET ETMEK
( İBÂDET: Sevgiliyi göreyim de, ona hizmet etmeyeyim mi? )
( Kazası/ertelemesi vardır. VE/||/<> Kazası/ertelemesi yoktur. )
- İÇ BÜTÜNLÜK ile/ve TUTARLILIK
( INNER INTEGRITY vs./and CONSISTENCE )
- İÇ SEVİNÇ ve/<> GÜLÜMSEME :)
( Aydınlanmış kişideki durum/lar. )
- İÇ TUTARLILIK ile/ve/<> İÇ BÜTÜNLÜK
( Mantık. İLE/VE/<> Şiir. )
- İÇGÜDÜ ile/ve/değil NİYET
( [not] INSTINCT vs./and/but INTENTION )
- İÇİN İÇİN (AĞLAMAK/GÜLMEK/ÜZÜLMEK/DÜŞÜNMEK)
- İÇKİYLE SARHOŞLUK ile/değil/yerine AŞK İLE SARHOŞLUK
( Biri, iki gösterir. İLE/DEĞİL/YERİNE İkiyi [çeşitliliği/herşeyi], bir gösterir. )
- İÇSELLEŞTİRME ve/||/<> COŞKU
- İDRAK ile/ve/> NİYET
- İFTİHÂR (ETMEK)/MEMNUNİYET değil/yerine/= KIVANÇ (DUYMAK)/ÖVÜNÇ, ÖĞÜNMEK
- İHTİRÂS değil/yerine/= TUTKU
- İHTİZAZ[Ar.]/VİBRASYON[Fr./İng.]/REZONANS[Fr./İng. < RESONANCE] değil/yerine/= TİTREŞİM/SESELİM/TINLAŞIM
- İKİSİ DE ile/ve/değil/yerine İKİSİ BİRLİKTE
- İLÂHÎ HİKMET ile/ve İLÂHÎ AŞK ile/ve İLÂHÎ KUDRET
( İrfanî. İLE/VE/||/<> Mistik. İLE/VE/||/<> Ezoterik. )
( Düzenli. İLE/VE/||/<> Düzensiz. İLE/VE/||/<> Düzenli. )
( Ne'liksiz, niteliksiz, muhattabsızdır ilâhî aşk. )
( ... İLE/VE/||/<> Cemâl ve celâl'i bir bilmek/görmek. İLE/VE/||/<> ... )
- İLÂN-I AŞK ile YOLUNDA YÜRÜMEK
- İLİM ile/ve/<>/değil AŞK
( Âşk imiş her ne var âlemde
İlim bir kıyl ü kâl imiş ancak )
- İLİM ile/ve/<> HİZMET
( Kibirlendir(ebil)ir. İLE/VE/<> Erdir(ebil)ir. )
( Bilen, bilmeyenin hizmetçisi değilse hainliktir. )
- İLİM ile/ve İRFAN ile/ve AŞK ile/ve MUHABBET
( Gurur verir. İLE/VE Anlayış verir. İLE/VE Yok/ifnâ eder. İLE/VE Yaşam verir. )
- İLİM ile TEFEKKÜR
( İlâhî sıfat. İLE Tabiî sıfat. )
- İLİŞKİ ile/ve/değil BİRLİKTELİK
( [not] RELATION vs./and/but TO BE IN COMPANY )
- İLİŞKİ ile/ve/<> HİZMET/EYLEM
- İLİŞKİDE/EVLİLİKTE:
İKİ KİŞİNİN "BİR KİŞİ OLMASI" (VE BEKLENTİSİ) ile/değil/yerine/>< BİR KİŞİNİN İKİ KİŞİ OLABİLMESİ
- İLİŞKİLİ ile/ve/<> BÜTÜNLÜKTE
- İLİŞKİYİ:
YÜRÜYÜŞ GİBİ SÜRDÜRMEK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> DANS GİBİ SÜRDÜRMEK
- İLK AŞK/SEVDA
- İLK BİRLİKTELİK
- İLK GÖRÜŞTE AŞK ile/ve/||/<> HER GÖRÜŞTE AŞK
- İLK GÜLÜCÜK
- İLK:
ÖZÜR DİLEYEN ve/<>/|| AFFEDEN ve/<>/|| UNUTAN
( En cesurdur. VE/<>/|| En güçlüdür. VE/<>/|| En mutludur. )
- İLKELERİN:
VAROLMA SORUNSALI ile/ve İŞLEVSELLİĞİ ile/ve DEĞİŞİMİ ile/ve OLMAMASI ile/ve BİRLİĞİ ile/ve İNKÂRI
- İLTİFAT ve/+/||/<>/> CESÂRET VERMEK
- İNANMAK/İNANMAMAK ve/<> SEVMEK/SEVMEMEK
( (NOT) TO BELIEVE and/<> (NOT) TO LOVE )
- İNCE ve/||/<> İNCİ
- INÇKIR ile/||/<> İNÇKİR ile/||/<> INGRAN/İNGREN
( Ağlamak[hıçkıra hıçkıra]. İLE/||/<> Ağlamak[ince sesle]. İLE Ağlamak[dertli olarak, gizli gizli ağlamak, inlemek] )
- İNSANLIĞIN:
KARDEŞLİĞİ ve/||/<> BİRLİĞİ ve/||/<> ÖZGÜRLÜĞÜ
- İRŞÂD HİLÂFETİ ile/ve HİZMET HİLÂFETİ
- İŞBİRLİĞİ ve/<> AMAÇ BİRLİĞİ
- İŞBİRLİĞİ ile/ve/<> GÜÇ BİRLİĞİ
- İŞBİRLİĞİ ile/ve/<> İŞBÖLÜMÜ
( ... İLE/VE/<> Kendiyle ilgili her işi yapmamak. )
( COOPERATION vs./and/<> DIVISION OF LABOUR )
- İŞBÖLÜMÜ ile/ve/> İŞBİRLİĞİ
- İŞÇİLİK ile/ve HİZMET
- IŞIK:
ÇELİŞİK BİRLİK
( Hem parça, hem dalga | Ne parça, ne dalga )
- İŞİMİZ/UĞRAŞIMIZ/HİZMETİMİZ:
| "YIKMAK" ve/ya da "YAKMAK" İLE | değil YAPMAK İLE
- ISITMA ile SEVDİRME
- İSTEK ile/ve/||/<>/> GEREKSİNİM(İHTİYAÇ) ile/ve/||/<>/> HİZMET
( WANT vs. NEED )
- İSTENÇ/İRÂDE ile/ve NİYET
( WILLPOWER vs./and INTENTION )
- İSTİMDÂT[Ar. < MEDED] değil/yerine/= YARDIM İSTEME
- İSTİYORUM / İSTEMİYORUM ile/ve/ya da/||/<> SEVİYORUM / SEVMİYORUM
( Hiçbir zaman, bir açıklama yeterliliği ve niteliğinde değillerdir. Daha çok da, kaçmaya ya da dayatmaya yönelik yanıtlardır.
Anımsanması gereken nokta da, sizin kullandığınız oranda ve koşullardaki keyfiyetle, bir başkası da aynı keyfiyetle bunları kullanabilir, karşılık verebilir ve sonuç tam bir hüsran ve boşluk/anlamsızlık yaratır/yaratacaktır.
Dolayısıyla da, yaşamın getirdiği durumlarla/zorunluluklarla yüzleşerek, kaçmaksızın, isteyip-istememe, sevip-sevmeme alanından çıkarmak gerekir. )
- İTKİ ile/ve/||/<> TUTKU
- İTTİHÂD[< VAHDET] değil/yerine/= BİR OLMA, BİRLEŞME, BİRLİK | AYNI OLMA, AYNI ANLAMI TAŞIMA | ALLAH VARLIĞINDA YOK OLMAK
- İYİLİK ile/ve/||/<> DOĞRULUK ile/ve/||/<> CESÂRET ile/ve/||/<> VEFÂ
( Kötülüğe karşın. İLE/VE/||/<> Yanlışa karşın. İLE/VE/||/<> Zorluğa karşın. İLE/VE/||/<> Mesafeye karşın. )
- İYİLİK ile/ve HİZMET
( Her kişi, yapmadığı tüm iyiliklerden suçludur. )
( İyilik, sağırın duyabildiği, körün görebildiği bir dildir. )
( GOODNESS/KINDNESS vs./and TO SERVE, SERVICE )
- İYİLİK ile/ve/değil/yerine/||/<> HİZMET
- KABAHAT, ...:
SENDE ile/ve/değil/yerine/ne yazık ki/||/<>/< SENİ SEVENDE
- KADIN, ...:
..., SEVMEDİĞİ KİŞİYE[ERKEK/KADIN] ...
ile/><
..., SEVDİĞİ KİŞİ[ERKEK/KADIN] İÇİN ...
( ... hiç acımaz. İLE/>< ... kendine hiç acımaz. )
- KADININ/ERKEĞİN ... değil KİŞİNİN YANLIŞLARI/YALANLARI([OLUMLU/OLUMSUZ] ÖZELLİKLERİ)
( "Erkeğin ya da kadının" olarak yanlış ve kötü/ye kullanılan (olumlu/olumsuz) "özellikler/i" ve genellemenin yanlışlığını taşı(t)mamak, farkındalık açısından öncelikli bir ayrımdır. )
- KAHRAMANLIK ve/||/<> AŞK
( Nasıl yaşayacağım? VE/||/<> Nasıl öleceğim? )
- KÂM[Ar.] ile/ve/değil/yerine/<>/< GAM[Ar.]
( Ağzın üstü, damak. | Meram, arzu, emel, istek. | Lezzet, zevk. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<>/< Tasa, kaygı, üzüntü. )
- KAN BİRLİĞİ ile/ve/yerine/değil CAN BİRLİĞİ
- KAN TÜKÜRÜP ve/fakat/||/<>/> "KIZILCIK ŞERBETİ İÇTİM" DEMEK
- KAPSAM ile/ve/= BÜTÜNLÜK
( ŞÜMÛL ile/ve/= ... )
- KARAR VERELİM! ve/||/<> HAZIRLANALIM! ve/||/<> BAŞLAYALIM! ve/||/<> ÖĞRENELİM! ve/||/<>
ÇALIŞALIM! ve/||/<> DİNLEYELİM! ve/||/<> ÇABALAYALIM! ve/||/<> GÜLÜMSEYELİM! :)
( [başkaları] Ertelese de. VE/||/<> Düşlere dalsa da. VE/||/<> Sonraya bıraksa da. VE/||/<> Uyusa da. VE/||/<> Dilese de. VE/||/<> Konuşsa da. VE/||/<> Vazgeçse de. VE/||/<> Kaşlarını çatsa da. )
- KARDEŞLİK ile/ve/<> BİRLİK
- KARİZMA ile/ve AŞK
- KARMAŞIK ile/değil/yerine "SARMAŞIK"
- KARŞILIKSIZ HİZMET ile/ve/<> GÖNÜLLÜ HİZMETÇİLİK
- KARŞITLAR ile/ve BİRLİK
( KARŞITLARIN BİRLİĞİ/CEM'UL EZDÂD[Ar.]/COINCIDENTIA OPPOSITORUM[Lat.] )
- KAŞIKLA VERİP, KEPÇEYLE ALMAK değil/yerine KOŞULSUZ VE BEKLENTİSİZ VERMEK/HİZMET
- KATILA KATILA (GÜLMEK)
- KÂTİP[Ar.]/SEKRETER[Fr.] değil/yerine/= YAZMAN/YÖNETİCİ YARDIMCISI
- KAVRAM ile/ve/<> NİYET
( Felsefe. İLE/VE/<> Kavrama niyet girince, ideolojiye dönüşür. )
( CONCEPT vs./and/<> INTENTION )
- KAVRAMAK ve/||/<>/> HEYECAN
- KAVRAMSAL BİRLİK ile/ve/<> ZAMANSAL AYRIM
- KAVUŞAMAYANLARIN YAŞADIĞI AŞK ile/ve/değil/<> KAVUŞANLARIN YAŞATTIĞI AŞK
- KAVUŞMA/VUSLAT ve/değil ÖZGÜRLÜK
- KELÂM ve/<> AŞK
- KENDİ İÇİNDE BİRLİK ile DIŞ DÜNYA İÇİN AYRIŞMA (VE YÖNETİMİ)
( Kendinizi olduğunuz gibi görün, dünyayı da olduğu gibi göreceksiniz. )
( Ben gövdeyim fikrini yok edin, o zaman iç ve dış bir olacak. )
( Birlik özgürleştirir, özgürlük birleştirir. )
( Kendini şimdi ve burada ve bir olarak bilmek yeter. )
( Yaşamınızdaki en önemli şeye -kendinize- bölünmez dikkatinizi verin. )
( Kendinizden doğrudan haberdar olmadığınızdan, sadece ikinci elden, olağan söylentilere dayanan fikirleriniz vardır. )
( Sizin dünyanın içinde değil, dünyanın sizin içinizde olduğunu idrak etmekle işe başlayın. )
( Bir kez kendi içinizde bütünleşirseniz dıştaki bilgi size kendiliğinden akar. )
( Değeri olan hiçbir şey size dıştan gelmez; konuyla ilgili olan ve belirgin edici olan ancak sizin kendi duygu ve anlayışınızdır. )
( Aradığınız, içinizdedir. )
( Her zaman içinize dalın, derinleşin, içinizi arayın. )
( Ancak dünyadan kurtulmuş olduğunuz zaman dünyada mutlu olabilirsiniz. )
( Kendinize dikkatle ve devamlı bakın - bu yeter. )
( Sizinle olana ulaşmaya gereksiniminiz yoktur. )
( Unity liberates. Freedom unites. )
( See yourself as you are and you will see the world as it is.
Destroy the wall that separates, the "I-am-the-body" idea and the inner and the outer will become one.
Enough to know oneself as one is, here and now.
Give your undivided attention to the most important in your life. Yourself!
Begin by realising that the world is in you, not you in the world.
Having no direct knowledge of yourself, you have mere ideas; all mediocre, second-hand, by hearsay.
Once you are inwardly integrated, outer knowledge comes to you spontaneously.
Nothing of value can come to you from outside; it is only your own feeling and understanding that are relevant and revealing.
Go ever deeper into yourself, seek within
You can be happy in the world only when you are free of it.
Look at yourself steadily - it is enough.
You need not reach out for what is already vs. you. )
( INTEGRITY IN THE SELF vs. SEPERATION TO OUT WORLD [AND MANAGEMENT] )
- KENDİ İÇİNDE BİRLİK ile DIŞ DÜNYA İÇİN AYRIŞMA (VE YÖNETİMİ)
- KENDİMİ AŞMAM GEREK DÜŞÜNCESİ
ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/<
HİZMETİNİ ARTIRMAK VE SÜRDÜRMEK
- KENDİNE BİRİNİ BULMA ARAYIŞI/ÇABASI ile/ve/değil/yerine/||/<>/< KENDİNİ BULMA ARAYIŞI/ÇABASI
- KENDİNİ ANLATMAK ile/ve/değil/yerine (DİNLEYENE/ANLAMAK İSTEYENE) YARDIMCI OLMAK
( [not] TO EXPRESS THE SELF vs./and/but TO HELP [WHO REQUEST TO UNDERSTAND/LISTEN]
TO HELP [WHO REQUEST TO UNDERSTAND/LISTEN] instead of TO EXPRESS THE SELF )
- KENDİNİ GERÇEKLEŞTİRME ile/ve/||/<>/> DİNGİNLİK
- KENDİNİ TANIMAK ve/<> HİZMET ETMEK
( Kendini tanımak, başkalarıyla bir olduğunu anlayarak ve anımsayarak onlara hizmet etmeyi gerektirir. )
( RECOGNIZE THE SELF and/<> TO SERVE )
- KENDİNİ:
KANDIRMAK ile/ve/||/<>/> KAPTIRMAK
- KEYİF/RAHATLIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< ÇALIŞMA/HİZMET
( % 3[daha çok] -31[en fazla, azınlıkla/bazen] İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/< % 96[daha çok] - 69[en az, çoğunlukla] )
- KİKİR KİKİR (GÜLMEK)
- KIKIR KIKIR (GÜLMEK/KIKIRDAMAK)
( "Kıkır kıkır" diye ses çıkararak gülmek. | Donacak kadar üşümek. | Soğuktan donmak. | [argo] Ölmek. )
- KIRAAT ile/ve/||/<> TEFEKKÜR ile/ve/||/<> HAYAT
( Dilin okuması. İLE/VE/||/<> Aklın okuması. İLE/VE/||/<> Kalbin okuması. )
- KIS KIS (GÜLMEK)
- KİŞİ/İNSAN ve/<> BİRLİK
( Benden konuşan ile senden dinleyenin birliği. )
( HUMAN and UNITY )
- KİŞİ ve/||/<>/> BAŞ OYUNCU
( Her birey, yaşamının baş oyuncusudur. )
- KITÂ[Ar.] değil/yerine/= ANAKARA | BİRLİK | DÖRTLÜK
- KITA ile KITA ile KITA ile KITA
( Yeryüzündeki altı büyük kara parçasından her biri, ana kara. İLE Askerlerin bir komutanın emrinde biraraya gelmesinden oluşan birlik. İLE Dörtlük. İLE Parça, tane. )
- KİTAP OKUMAYI SEVMEYEN ile/değil/yerine/<> ARADIĞI KİTABI HENÜZ BULAMAMIŞ OLAN
- KİTAP ile/ve/||/<>/> KİTAP SEVDÂSI VE AŞAMALARI
( )
( KİTAP SEVDÂSI AŞAMALARI...
9- Kitapları/nı, sonraki kuşağa bırakma...
8- Kitap biriktirme...
7- Yeniden keşfetme...
6- Kitaba yer/gereksinim yok...
5- Kitaplardan beklenilenin dayanılmaz hayal kırıklığı... ["Ben bir kitap yazayım da görsünler!"]
4- Kitapları, kişilerle etkileşimde olmanın yerine koyma...
3- Kimlik olarak kitaplar...
2- Kitap aşkı...
1- Kitapların keşfi... )
- KLASİK ile/ve/değil/yerine/<> GELENEKSEL
( CLASSICAL vs./and TRADITIONAL )
- KLASİK ile/ve/değil/yerine KADÎM
( Her dönem geçerli olan. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE ... )
( [not] CLASSICAL vs./and/but ANCIENT
ANCIENT instead of CLASSICAL )
- KOLAYCILIK ile/değil/yerine/>< YARDIM GEREKSİNİM EŞİĞİ
- KÖLELEŞTİRENLER:
"SEVİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ" ve/||/<>/> "BEĞENİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ" ve/||/<>/> "TAKDİR EDİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ"
- KOMEDİ[İng. < COMEDY] değil/yerine/= GÜLDÜRÜ
- KONFOR ile MUTLULUK
- KONSERSİYUM değil/yerine/= YARDIM YÜRÜTÜM BİRLİĞİ
- KONUŞUNCA/KONUŞTUKÇA ile/ve/değil/yerine/||/<>/</>< SUSUNCA/SUSTUKÇA/SUSABİLDİKÇE
( Köle/yiz. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>< Sultan/ız. )
- KÖR-KÜTÜK ÂŞIK değil SIRILSIKLAM ÂŞIK
- KORKAN ile/değil/yerine/>< GÜVENEN
( "Sahiplenir". İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sahip çıkar. )
- KORKU ||/ve/yerine/|| CEHALET ||/ve/yerine/|| BİLGİ ||/ve/yerine/|| CESÂRET
( Korku, bilgisizlikten de, çok bilgiden de olur. )
( CESARET: Köprüyü geçmeyi göze alabilmek. )
- KORKUSUZ/LUK ile/değil/yerine CESÂRET
( Cesaret, korkusuz olmak demek değildir. Cesaret, korkuyla dolu olmana karşın, kontrolü, korkunun eline vermemektir. )
- KROZOL ve AŞK MEYVESİ
( Orta Afrika Cumhuriyeti'nde bulunan ve tatmanız önerilen iki tropikal meyve. )
- KUDRET ve/<> HİZMET
( CAPABLE and/<> TO SERVE )
- KÜLTÜR ve/||/<> TUTKU/COŞKU
- KÜLTÜREL KOŞULLANMIŞLIKLAR ile/değil/yerine KÜLTÜREL COŞKULAR
- KUSURLU SORUMLULUK(/HİZMET ve GÖREV) ile/ve/||/<> KUSURSUZ SORUMLULUK ile/ve/||/<> TOPLUMSAL OLASILIK
- KUTSAL/LIK ile/ve/değil/=/< BÜTÜNSEL/LİK / BÜTÜNLÜKLÜ
- KUTSAL/MUKADDES[Ar.] ile/ve/değil İDUK/MÜBÂREK
( Kutsallık, herşeye verilmez. )
- KUVVETLER AYRILIĞI ve/> AŞILMIŞ BİRLİK
- KUVVETLER AYRILIĞI ile/ve/<>/|| KUVVETLER BİRLİĞİ
- LEZZET ile/ve/<> HEYECAN
- MA'ŞÛK(A)[< IŞK]:
SEVİLEN, SEVİLMİŞ
- MACERA[Ar.]/SERÜVEN[Fars. SERVAN]/SERGÜZEŞT[Fars.]/AVANTÜR[Fr. AVENTURE | İng. ADVENTURE] değil/yerine/= OLAYCA
- MAKAMDA YÜKSELİŞ ile/ve/değil/yerine HİZMETTE YÜKSELİŞ
( Allah'ın kudretiyle bitişen kişi, hepimize ücretsiz ve menfaatsiz olarak hizmet eder. )
( Bir meyve ağacı, uzaktan hep yaprak görünür. Yanına yaklaşınca meyveleri görünmeye başlar. Yaprak olmasa meyve yetişemez. O kadar yaprağın hizmeti o meyveler içindir. )
( Keşkül Dergisi'nden: Hizmet I, Hizmet II )
- MAKYAJ ile/ve/değil/yerine/||/<>/< GÜLÜMSE/MEK
( Kişinin en güzel/iyi/büyüleyici/olmazsa olmaz/değerli/etkili/sınırsız/sürekli makyajı, gülümsemesidir. )
- MALI SEVME ile/değil/yerine KENDİNİ SEVME
( Kendini sevemeyenin sevdiği. İLE ... )
- MALİ'DE:
CENNE ile/ve/<> TİMBUKTU ile/ve/<> BANDIAGARA FALEZİ ile/ve/<> ASKİA MEZARI
( Mali'nin, UNESCO Dünya Mirası dizininde bulunan, görülmeye değer dört önemli mekânı. )
- MECÂZÎ AŞK ile/ve/> HAKİKÎ AŞK
- MEDED[Ar.] değil/yerine/= YARDIM
- MEKÂN SÜREKLİLİĞİ ve KÜLTÜREL BÜTÜNLÜK
- MEKÂNİK DAYANIŞMA ile/ve DAYANIŞMA
- MELANKOLİ[Fr. < Yun. melan/kara + khole/safra] değil/yerine/= KARASEVDÂ/MALİHULYA[Ar. < Yun.]
( Kara Sevdâ/Safra. | Kuruntu. )
- MEMNUN KALMAK ile MÜTEESSİR OLMAK
- MEMNUN OLMA ile/ve/değil UYGUN OLMASI
- MEMNUNİYET ile KABUL
( SATISFACTION vs. ACCEPTANCE )
- MEMNUNİYET ile MUTLULUK
( Tüm mutluluk, öz varlığınızı hoşnut etmekle gelir. )
( Mutluluğumuzun, nesnelere, olaylara ve kişilere bağlı olduğuna "inanmak", gerçek doğamızla ilgili bilgisizliğimizden kaynaklanır. )
( Mutluluğu, saldırıya ve değişikliğe uğratılamaz olan gerçek mutluluğu ararsanız, dünyayı, acıları ve hazları ile ardınızda bırakmalısınız. )
( Bağımsızlığınızı idrak edin ve mutlu kalın. )
( Kederin nedeni, cehalettir. Mutluluk, anlayışı izler. )
( PLEASED/GLAD vs. HAPPINESS
All happiness comes from pleasing the self.
To believe that you depend on things and people for happiness is due to ignorance of your true nature.
If you seek real happiness, unassailable and unchangeable, you must leave the world vs. its pains and pleasures behind you.
Realise your independence and remain happy.
Ignorance causes sorrow. Happiness follows understanding. )
- MESLEK ile/ve/||/<>/> SEVDÂ
( "Karşılık" alınıyorsa/bekleniyorsa. İLE/VE/||/<>/> "Karşılık" alınmıyorsa/beklenmiyorsa. )
- MESUT/MESUD[Ar.] değil/yerine/= MUTLU
- MEYL ve/> MUHABBET ve/> AŞK ve/> BULMAK VE OLMAK
( MÜEBBED MUHABBET )
- MİĞFER[Ar.]/KASK değil/yerine/= TOLGA/BAŞLIK
( Başı, dış darbelerden koruyan, demir, çelik vb.'den yapılmış başlık. )
- MORS ABECESİ ile/ve/||/<> BREYL(BRAILLE) ABECESİ
( Işık ya da seslerin kullanılarak bilgi aktarılmasını sağlayan yöntem/abece. İLE/VE/||/<> Görme engelliler abecesi. )
( Hem görmeyen, hem de duymayan bir çocuğun, nasıl eğitilip yaşama katılabileceğini ve tek başına ayakta kalabileceğini, böyle bir durumun tüm zorlukları ve buna karşın olan çaba ve çözümlerini de ayrıntılarıyla gösteren, çok etkileyici ve çok başarılı bir film olan "Benim Dünyam" adlı filmi [Uğur Yücel - Beren Saat] izlemenizi salık veririz. )
( Mors Abecesi ve Metin - Mors Çeviricisi için burayı tıklayınız... )
( )
( Yıldızlararası(Interstellar) filmini de izlemenizi salık veririz... )
(
"Braille Abecesi ve Louis Braille'nin Öyküsü" yazısı için burayı tıklayınız... )
( DUMLUPINAR
"Delikanlı, Askeri Deniz Lisesi'ni kazanır ve Heybeliada'da okula başlar...
Bu arada, tanıştığı o Çanakkale'li kıza âşık olmuştur. Okulla beraber, aşkını büyüterek geliştirir. Arada mektuplaşmalar yazışmalar ve gün gelir, okul biter. Deniz Harp Okulu'nu da bitiren delikanlı, artık, Teğmen olmuştur.
Yine her zaman buluştukları kır kahvesinde buluşmak için randevulaşırlar. Önce delikanlı gelir, sonra da genç kız. Genç kız geldiğinde delikanlının yüzü düşmüş, yüzü asık onu beklemektedir. Genç kız, bu yüzü hiç beğenmemiştir. "Ayrılık zamanı geldi" diye düşünerek hazırlamıştır kendini. Önceki buluşmalardaki o heyecan, o sevinç, artık yoktur delikanlıda...
Usulca yanına yaklaşır ve "Hoş geldin" der. Kuru bir "sen de hoş geldin" diye aldığı yanıt, iyice hüzne boğmuştur genç kızı.
Artık bu aşkın sonuna geldiğini düşünerek sorar;
- "Senin bir sıkıntın mı var?"
- "Evet!"
- "Haydi söyle o zaman, her şeye hazırlıklıyım."v
- "Yaa... Beni bir denizaltıya verdiler", der genç... Kızgınca...
Genç kız, artık rahatlamıştır. Sorunun kendi değil denizaltı olduğunu duyunca içinden bir ohh çeker.
- "Ne var bunda?" diye sorar genç kız.
- "Yaa öyle deme! Biz denizciler, gemideyken sevdiklerimizle haberleşemiyoruz. Denizaltıdan nasıl haberleşeceğiz?"
Ve delikanlı, üzgün bir sesle sorar genç kıza...
- "İstersen ayrılalım!"
- "Hayır! Asla! Ben, seni bırakmam!" diye yanıtlar genç kız.
Delikanlı, beklediği bu yanıtı alır almaz heyecanlanır ve elinde tuttuğu paketi kıza uzatır.
- "Sana armağan getirdim. Al!"
Kızın kalbi hızla atmaya başlar. Neredeyse duracak gibi olur ve içinde yüzük olduğunu tahmin ettiği paketi heyecanla açar ama şaşkınlıktan duraklar. Paketin içinde bir fener ve mors abecesini gösteren kitap bulunmaktadır. Kız, şaşkınlıkla yine sorar...
- "Bunlar da ne?"
- "Yaa biz Çanakkale boğazından denizaltı ile çok geçeceğiz ve geçişlerimiz hep yüzeyden olur. Sen de fenerle mors abecesini kullanarak sana haber verdiğim zamanlarda yazışırız. Olmaz mı?"
- "Bunlarla mı yazışacağız?" diye sorar genç kız, yeniden.
- "İstemiyorsan ayrılalım!" der delikanlı.
- "Yok! Hayır!" der genç kız... "Ayrılık yok! Yaşasın mors!" diye yineler delikanlıya.
Genç kız, mors abecesi üzerinde çalışmaya başlar. Tüm ayrıntılarıyla öğrenir ve kullanabilir seviyeye gelir artık. Birkaç gün sonra haber gelir delikanlıdan. Gelen iletiye göre beş gün sonra gece saat 01:00'de geçeceğini ve kendine ileti yazmasını, kendinin de ona ileti göndereceğini iletir. Genç kız, belirtilen zaman ve saatte pencerede hazır bekler. Gelibolu'da denizaltı denizden süzülerek geçerken, çevrenin zifiri karanlığında, uzaklardan bir yerden yanan ışık pırıltılarını fark eder güvertedeki komutan ve öteki subaylar... İçlerinden biri...
- "Bakın bakın! İleriden bir yerden ışık yanıp sönüyor" diye dikkat çeker.
- "Çabuk okuyun! Bakalım ne diyorlarmış?" diye emir verir komutan. Subaylardan biri heceleyerek okur...
- "S-e-n-i-s-e-v-i-y-o-r-u-m..."
- "Bu ne lan?"" diye sorar komutan.
Hemen yanında duran delikanlı Teğmen...
- "Komutanım. "O, benim sevgilim!" der en şirin haliyle...
- "Nedir oğlum bu?"
- "Komutanım. Mors abecesi kitabı armağan etmiştim ve ben geçince bana yazarsın demiştim. İşte o!" diye yanıtlar delikanlı Teğmen.
- "Vayy be aferin lan! Desene biz bunca zaman boğazları hep boş geçmişiz."
- "İzin verir misiniz komutanım. Ben de bir ileti göndereyim."
- "Neyle?"
- "Cep fenerim var komutanım." der delikanlı Teğmen.
- "Ne feneri? Aç yansıtıcıyı! Geç başına! Gönder iletini!" der komutanı Teğmen'e...
Yansıtıcıyı açan Teğmen, yanıp söndürürken, sanki Gelibolu'yu yakıp tutuşturuyordu aşkından... İlk kez böyle bir şeyle karşılaşan Gelibolu halkı ise sanki uzaylılar istila etmiş gibi heyecanlanmıştı Teğmen ile genç kızın aşkından.
Gelen iletileri heceleyerek kâğıda dökmeye çalışan genç kız, denizaltı geçtikten sonra elindeki kâğıdı okur.
"S-O-N-S-U-Z-A-K-A-D-A-R!" yazılıydı delikanlıdan gelen iletide.
Bu olay, tüm denizaltıcılar arasında duyulmuştu. Artık herkes delikanlı Teğmen ile genç kızın aşkını anlatıyordu...
Birkaç gün sonra bir haber daha gelir. "Bir hafta sonra gece saat 02:45'te pencerede ol! Ben geçiyorum. Bana ileti gönder. Ama dikkat et! Konvoy durumunda geliyoruz ve ilk denizaltıda ben varım. Sakın sırayı şaşırma!"
Genç kız yine belirtilen saatte pencerede bekler...
Gecenin karanlığında Ege Denizi'nden, Çanakkale Boğazı'na giren denizaltılar süzülerek ilerliyordu. Genç kız, fenerini yakıp söndürerek iletisini göndermeye başladı. Işıkları gören denizaltındaki denizciler...
- "Bakın bakın! Işık, yanıp sönüyor okuyun!"
"S-e-n-i-s-e-v-i-y-o-r-u-m"
- "Vay be! Duyduğumuz doğruymuş. Gerçekten böyle bir aşk varmış!" der denizaltının kaptanı Bahri Kunt.
- "İyi de bu kızın sevgilisinin denizaltısı öndeydi. İlk denizaltıydı. Niye bize ileti gönderdi ki?" diye kendi kendine seslice sormadan edemez kaptan.
- "Komutanım. Herhalde uyuyakaldı ya da sırayı şaşırmıştır." diye yanıtlar subaylardan biri.
- "Yahu geçip gideceğiz. Şimdi kız haber almazsa yanlış anlayacak. Rahat uyuyamaz... Nasılsa gecenin karanlığı. Kimse anlamaz. Açın şu yansıtıcıyı!" emrini verir kaptan Bahri Kunt.
Ve iletiyi gönderir...
"S-O-N-S-U-Z-A-K-A-D-A-R!"
Tarih, 04 Nisan 1953'tü...
O konvoyun 1. denizaltısının adı ise "Dumlupınar"dı...
Çanakkale'nin Nara burnu açıklarında, İsveç bandıralı ve buzkıran donanımlı Naboland gemisinin çarpması sonucu Çanakkale Boğazı'nın derin sularına az önce gömülmüştü...
Konvoydaki 2. denizaltı ise bunu hiç fark etmeden devam etmişti ve boğazdan ilk geçen denizaltı olmuştu...
81 denizcimiz ile beraber o genç delikanlı Teğmen...
"S-O-N-S-U-Z-A-K-A-D-A-R..." sürecek olan son uykularına dalıyordu...
Anılarına saygıyla... Mekânları cennet olsun... )
( MORSE CODE vs./and/||/<> BRAILLE )
- MUAVİN[Ar.] değil/yerine/= YARDIMCI
- MÜBÂREK[< BEREKET] değil/yerine/= VERİMLİ/KUTLU
( BEREKETLİ, FEYİZLİ | UĞURLU, HAYIRLI, MUTLU, KUTLU )
- MÜBTESİM[< TEBESSÜM] ile GÜLÜMSEYEN, TEBESSÜM EDEN
- MUCİZE ile KERÂMET ile MAÛNET(Allah'ın yardımı/inâyeti.) ile İSTİDRÂC
( Peygamberlerde/n. İLE Velilerde/n. İLE Mü'minlerde/n. İLE Kâfirlerde/n. )
- MUHABBETİN/AŞKIN DERECELERİ'NDE:
MEYL ile/||/<>/> ARZU ile/||/<>/> SAHÂBET ile/||/<>/> GARÂM ile/||/<>/> VEDÂD ile/||/<>/> ŞEGAF ile/||/<>/> TEFÎN ile/||/<>/> TEABBÜD ile/||/<>/> HULLET ile/||/<>/> IŞK
( Öteki dillerde bizim "muhabbet" gibi çok anlamlı bir sözcük var mıdır bilmem. Ama şu kadarını söyleyeyim... Bizi bilmek demek, biraz da bu sözcüğü tüm anlamlarıyla bilmek demek...
Muhabbeti; sevgi, aşk, sevdâ, dostluk, bağlılık, sohbet, yârenlik etmek anlamlarında kullanıyoruz. Birini sevdiğimizde ona muhabbet besleriz. Sevdiğimizle oturup konuştuğumuzda muhabbet etmiş oluruz. Bir erkek ile bir kadının birbirini tanımasına ve sevmesine vesile olanlara "muhabbet tellâlı" deriz. Ama konu tasavvuf olunca sözcük farklı anlamlar kazanmaya başlar.
Eskiler, muhabbeti, şiddetine göre on dereceye ayırmış. Öncesi ilgi duymak, sonrası muhabbetin şiddetiyle yok olmak olan muhabbet olmaz ise yolculuk da olmaz. Sırayla açıklayalım...
1. MEYL: Sözlükte bir yöne doğru yönelmek, eğilmek, eğik duruma gelmek anlamı verilmiş. Biz ise birine ya da bir şeye yönelmek, sevgi, ilgi göstermek, istek ve arzu duymak anlamlarında kullanıyoruz. Tasavvufta yolun en başındakilere muhib deriz. Muhib, ilgi duyan kişidir. Yolun başı ise ilgi duymaktır. O yüzden;
Âşık oldur kim kılar cânın fedâ cânânına
Meyl-i cânân itmesin her kim ki kıymaz cânına
(Fuzûlî)
İlgi duymaya başladığımız anda yolculuğumuz başlar. Çünkü meyl ile başlayan yolculuğun sonu bu uğurda canını vermektir.
2. ARZU: Meyl, irâdeye yükselirse arzu adını alır. İrâdeye yükselmesi ise yâri istemek ile olur. Ama bunun da bir bedeli vardır.
Cân la’lin eyler arzû yâr içmek ister kanımı
Yârâb ne vâdîdir bu kim cân teşne cânân teşnedir
(Bâkî)
3. SAHÂBET: Benimseyip koruma, kayırma suretiyle sâhiplenme, sâhip çıkma anlamlarında kullandığımız sözcük, Arapça olmasına karşın anlamını Türkçe'de kazanmış. Kişinin arzu ettiği kişiye karşı, gönlünden bir akış, bir eğilim peyda olması sonucunda da korumaya, sahiplenmeye başlar.
4. GARÂM: Olağanüstü sevgi, şiddetli arzu ve iştiyâk, büyük aşk anlamına gelen garâm, sevginin gönle âdeta yapışmasıdır.
Cenap Şehabeddin;
Uyan ey bister-i sînemde yatan tıfl-ı garâm
derken âşık olmaya başladığını ya da âşık olmak arzusunu dile getiriyordu.
5. VEDÂD: Sevgi, dostluk, muhabbet anlamlarına gelen vedâd, muhabbetin saf ve katıksız durumu. Gönülden öteki eşya ve kişilere olan ilginin atılması durumu. Aynı sözcükten türeyen vedûd ise “Kullarını çok seven, onları lûtfa, ihsâna gark eden; sevilmeye lâyık ve müstahak yalnız kendi olan” anlamında Allah’ın adlarındandır.
6. ŞEGAF: Sevginin kalbi istilâ etmesi, aşırı sevgi, mecnûnca, çılgınca sevme. Kalp, sevilen şey dışındakilerden temizlenince bu sefer sevgi coşmaya başlar, kalbin tamamını fetheder, istilâ eder.
7. TEFÎN: Örümcek ağı demek olan tefîn, aşkın bir üst derecesi. Kalbin her yanını istilâ eden sevgi, kalpten taşmaya başlar. Kalpten taşmaya başlaması ise kontrolün aşk sahibinin elinden çıkıp aşkın eline geçmeye başlamasıdır. Öyle ki aşk, örümceğin ördüğü ağ gibi kişinin her tarafını kapsar, örer, onu âdeta sıkı sıkı bağlar.
8. TEABBÜD: Kul köle olmak, tapınmak anlamındaki teabbüd, kişinin artık aşkın elinde oyuncak olduğu haldir. Bu durumdaki âşığı, Hayretî şöyle anlatır:
Gam yeriz kan yutarız kûşe-i mihnette müdâm
Sanma biz kevser-i cennât-ı naîmin kuluyuz
9. HULLET: Gerçek dostluk anlamındaki hullet, sevgiliden başka kimsenin kalmadığı durumu açıklamak için kullanılır. Hullette iki özellik bulunur. Biri sadâkât yani doğruluk, öteki de samimiyet. Aşkın sondan bir önceki durumudur. Artık aşkın gerçek olduğundan, heves ya da yanılsama olmadığından emin olunmuştur.
10. IŞK: Muhabbetin en son hali ve en aşırı derecesidir. Halkanın tamamlandığı son zincir. Zât, sıfata meylettiğinde, kalpte ortaya çıkarak tüm damarlarda akıp tüm organlara yayılan aşırı muhabbet. Hallâc’ın her tarafı kesildiğinde, kanının yerlere Allah Allah diyerek akmasının nedeni de Züleyha’nın kanının Yusuf diye diye akmasının nedeni de budur. Işk öyle bir durumdur ki kişinin nazarında, sevdiğinden başka bir şey olmaz ve tüm ilgisini sevdiğine gösterir. Sadece gözleriyle ve gönlüyle değil baştan ayağa tüm âzâsıyla sevdiğini müşâhede eyler.
Tasavvuf, meyl ile başlayıp ışk ile biten bir yolculuktur. O yüzden,
Muhabbet bir kef-i Dâvud’dur pûlâdı mûm eyler
(Suzî-i Prizrenî)
ve
Muhabbet öyle bir sırdır ki bin setr et nihân olmaz
(Îzzet Molla)
Işk sahipleri nerede olursa olsun hemen bilinir.
Son sözü de Fuzûlî söylesin:
Aşk imiş her ne vâr âlemde
Muhabbetiniz daim, aşkınız bâkî ve dâim olsun.
İsmail Güleç (Prof.Dr.) | www.ismailgulec.net
)
( Aşk Merdiveni [Diotima]
6. Basamak: Aşkın kendine duyulan aşktır. Kişi, güzelliği kendi biçiminde görür ve aşkın güzelliğini olduğu gibi sever. Her özel ve güzel olan, bu biçimle bağlantısı nedeniyle güzeldir.
5. Basamak: Genel olarak bilgiye duyulan aşktır.
4. Basamak: Yasalara ve kurumlara duyulan aşktır.
3. Basamak: Nefs sevgisidir. Bu, fiziksel özelliklerin bir kenara bırakıldığı, manevi ve ahlâkî güzelliğin sevgiyi tetiklediği aşamadır. Bu adımda, kişi, nitelikli zihinlere âşık olacaktır.
2. Basamak: Tüm güzel gövdelerin sevgisidir. Kişi, tüm gövdesindeki güzelliği görür ve farklılıkları sevmeyi öğrenir.
1. Basamak: Tek bir gövdenin sevgisidir. Bu aşk, belirli bir gövdeye duyulur. Fiziksel özelliklere duyulan bir istektir. )
- MUİT[Ar.] değil/yerine/= YARDIMCI ÖĞRETMEN
- MUKARRİN[< KARN]:
BİRLİKTE BULUNDURAN, TAKRÎN EDEN
- MÜSÂVEME[< SEVM] ile ...
( Pazarlık etme. | Bir malın önceki değerini dikkate almadan herhangi bir değer ile satmak. )
- MÜSTAHDEM/HADEME[Ar.] değil/yerine/= HİZMETLİ
- MÜŞTEREK[Ar.] değil/yerine/= BİRLİKTE, ORTAK/LAŞA
- MUTCULUK(MUTLULUKÇULUK) ile/ve YARARCILIK ile/ve HAZCILIK
- MÜTEBESSİM[< BESM] değil/yerine/= GÜLÜMSEYEN/GÜLEÇ :)
- MUTLU İKEN ile ÜZÜNTÜLÜ İKEN ile ÖFKELİ İKEN
( Söz verme! İLE Yanıt verme! İLE Karar verme. )
- MUTLU OLABİLMEK ile/ve "TAM OLABİLMEK"
- MUTLU OLMAK İÇİN GEREKEN "BENCİLLİK":
"SADECE KENDİNİ DÜŞÜNMEK" değil/yerine ÖNCELİKLE KENDİNİ DÜŞÜNEBİLMEK
- MUTLU OLMAK:
"HERŞEYİN YOLUNDA OLMASIYLA" değil SORUNLARI, GÖRMEMEZLİKTEN GELEREK
- MUTLU-MESUT (YAŞAMAK)
- MUTLU ile/ve/<> MEMNUN
( Başarının sırrı nedir bilmiyorum fakat başarısızlığın sırrı herkesi memnun etmeye çalışmaktır. )
( HAPPY vs. PLEASED/GLAD )
- MUTLULUK ARAYIŞI değil/yerine MUTLULUK
( Mutluluğa engel olan şey, mutluluk arayışıdır. )
( Mutluluk, kelebek gibidir. Biz yakalamaya çalıştıkça, o kaçar. Ne zaman ki, dikkatimizi başka şeylere veririz, ancak o zaman gelip omzumuza konar. )
( [not] SEEKING HAPPINESS but HAPPINESS
HAPPINESS instead of SEEKING HAPPINESS )
- MUTLULUK İÇİN ...:
DAHA AZ ... ve/>< DAHA ÇOK ...
( ... nefret edelim. VE/>< ... sevelim.
... kaygılanalım. VE/>< ... dans edelim.
... alalım. VE/YERİNE/>< ... verelim.
... tüketelim. VE/YERİNE/>< ... üretelim/türetelim.
... somurtalım. VE/YERİNE/>< ... gülelim.
... konuşalım. VE/YERİNE/>< ... dinleyelim.
... korkalım. VE/YERİNE/>< ... deneyelim.
... yargılayalım. VE/YERİNE/>< ... kabul edelim.
... izleyelim. VE/YERİNE/>< ... yapalım.
... şikâyet edelim. VE/YERİNE/>< ... takdir/tebrik edelim. )
- MUTLULUK, ...:
"YAŞAM TARZIMIZDA" değil YAŞAMA BAKIŞ TARZIMIZDA
- MUTLULUK:
DAHA ÇOK OLANI ARAMAK değil/yerine/>< DAHA AZ OLANIN, TADINI ÇIKARMAK
- MUTLULUK:
"EN"/DAHA FAZLA ile/ve/değil/yerine/||/<>/></< EN/DAHA AZDAN ZEVK ALMA/ALABİLME
- MUTLULUK:
FİYATI OLANLARLA değil/yerine DEĞERİ OLANLARLA
- MUTLULUK:
GERÇEKLİK ile/ve/değil/yerine/-/||/<> BEKLENTİSİZLİK
- MUTLULUK:
İSTASYON ile/değil/yerine/>< YOLCULUK
- MUTLULUK:
KİŞİDE/MALDA/MAKAMDA değil/yerine AMAÇTA
- MUTLULUK ile AŞK ile EFSANE
( İki kişi, birbirini sever ve birlikte olurlarsa MUTLULUK olur. İki kişiden, biri sever de öbürü kaçarsa AŞK olur. İki kişi, birbirini sever de kavuşamazlarsa EFSANE olur. )
- MUTLULUK ile/ve/değil AVUNMAK
- MUTLULUK ve/||/<> CİVANMUKTİ
( Bedenli olarak bu dünyada yaşarken özgürlüğe, kurtuluşa, mutluluğa erişenler. )
- MUTLULUK ile/ve/||/<> DOSTLUK ile/ve/||/<> AŞK
( Birlikte gülebiliyorsak. İLE/VE/||/<> Birlikte ağlayabiliyorsak. İLE/VE/||/<> Birlikte susabiliyorsak. )
- MUTLULUK ile/ve GÜÇ
( HAPPINESS vs./and POWER )
- MUTLULUK ile/değil/yerine/>< HAZ
( Keyif (haz), şeylere bağımlıdır, mutluluk ise değil. )
( Mutlu olmak için şeylere gereksinimimiz olduğuna inandığımız sürece, onların yokluğunun bizi perişan edeceğine de inanırız. )
( Gövdenin ve zihnin doğru hali ve doğru kullanımı alabildiğine haz vericidir. Yanlış olan, haz arayışı içinde olmaktır. )
( Mutlu olmadığınızdan, mutluluğu hazda ararsınız; haz acı getirir, bunun için de ona dünyevi dersiniz; o zaman başka türlü bir hazzı, acısız bir hazzı özlersiniz, ona da ilâhi/tanrısal dersiniz. )
( Mutluluk, dünyasal ve dünyasal olmayan, içte ve dışta gerçekleşen her şeydir. )
( Mutlu olmak için kendinizi (özünüzü) bilmek dışında hiçbir şeye gereksiniminiz olmadığını bilmek bilgeliktir. )
( Haz, acının geçici olarak ertelenişidir. )
( Pleasure depends on things, happiness does not. )
( As long as we believe that we need things to make us happy, we shall also believe that in their absence we must be miserable.
The right state and use of the body and the mind are intensely pleasant. It is the search for pleasure that is wrong.
Because you are not happy you seek happiness in pleasure; pleasure brings in pain and therefore you call it worldly; you then long for some other pleasure, without pain, which you call divine.
Happiness is both worldly and unworldly, within and beyond all that happens.
To know that you need nothing to be happy, except self-knowledge, is wisdom.
Pleasure is but a respite from pain. )
( Hazların büyüsüne kapıldığımız oranda/sürece, mutluluktan da uzaklaşmış oluruz. )
( HAPPINESS vs. PLEASURE )
- MUTLULUK ile/ve/değil HUZUR
( Kişi/insan her zaman için mutluluktur fakat asla mutluluk sahibi değildir. )
( Her şeyden çok iç huzuruna gereksiniminiz var -ki bu iç ve dış arasındaki uyumu gerektirir. )
( Huzurlu olmadıkça gerçeği göremezsiniz. )
( Eğer huzur istiyorsanız o yolda çaba göstermelisiniz. )
( İçindeki huzur kişinin felâketlere daha çabuk karşı gelmesini sağlar. )
( Huzuru olan kişi özgür olur ve özgür olan kişi de başkalarını özgürlüğe ulaştırır. )
( Omurgayı hiçbir eylem rahatsız etmediğinde, huzursuz zihin yavaş yavaş rahatlar. )
( Sadece aslî olanda sükûn ve huzur vardır. )
( Ne tür bir huzur? İstediğinize sahip olmanın huzuru mu, yoksa sahip olmadığınızı istememenin huzuru mu? )
( EUDAIMONIA ile/ve/değil ... )
( Takmadığın kadar. İLE/VE/DEĞİL Boşverdiğin kadar. )
( One is always bliss, but never blissful.
You cannot see the true unless you are at peace.
If you want peace you must strive for it.
What kind of peace is it? The peace of having what you want, or not wanting what you do not have? )
( [not] HAPPINESS, BLISS vs./and/but PEACE )
- MUTLULUK ile ISTIRAP
( Herkesle paylaşılabilir. İLE Özel ve az kişiyle paylaşılabilir. )
- MUTLULUK >< KİBİR/BÖBÜRLENME
- MUTLULUK = SAADET = HAPPINESS[İng.] = BONHEUR, FELICITÉ[Fr.] = GLÜCK[Alm.] = FELICITAS[Lat.] = FELICIDAD[İsp.]
- MUTLULUK ile/ve/değil/||/<>/< TATMİN OLMA
- MUTLULUK ile/ve/> VERİMLİLİK
( HAPPINESS vs./and/> PRODUCTIVITY )
- MUTLULUK ve/||/<>/>/< YETİNMEK
- MUTSUZLUK MERKEZLERİ ile/ve/değil/yerine/>< MUTLULUK MERKEZLERİ
( 7. SAADET[SÜREKLİ MUTLULUK] MERKEZİ
------------------
6. YÜKSEK BİLİNÇ
5. KOŞULSUZ SEVGİ (BOLLUK)
4. SEVGİ
[mutluluk merkezleri]
ile/ve/değil/yerine/><
[mutsuzluk merkezleri]
3. GÜÇ
2. DUYGU
1. GÜVENLİK [en alt] )
- MUTSUZLUK ile/ve/değil/yerine/||/<>/> MUTLULUK
( Sahip olduklarımızı unuttuğumuzdan dolayı. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/> Sahip ol(a)madıklarımıza ulaşmak için. )
( En mutsuz kişi, geçmiş ve/ya da geleceğe (fazla) odaklı olandır. )
- MUZAHİR[Ar.] değil/yerine/= DESTEKLEYEN, YARDIM EDEN
- NAMAZ:
DÜŞÜNCE ve EYLEM BİRLİĞİ/BULUŞMASI
- NASIL BİLİRDİNİZ?:
ALLAH'A OLAN MUHABBETİYLE ve/<> İNSANA/KİŞİLERE OLAN HİZMETİYLE
- NE KADAR SEVDİĞİNİZ ve/+/||/<> NE KADAR NAZİK YAŞADIĞINIZ ve/+/||/<> NASIL, ZARÂFETLE VAZGEÇEBİLDİĞİNİZ
- NEFS'İ TERK ve/||/<> SABIR ve/||/<>
ZİKİR ve/||/<> TEFEKKÜR
- NEŞE ve/||/<> COŞKU
- NEŞE ile MUTLULUK
( İçten neşe, şans getirir. )
( Hesaplanmış neşe barış getirmez! )
( JOY vs. HAPPINESS )
- NEŞVE ile/ve TEMÂYÜL
- NEVRES-İ KADÎM ile/ve/değil/||/<> NEVRES-İ CEDÎD
( )
( ABDÜRREZZAK NEVRES ile/ve/değil/||/<> OSMAN NEVRES )
( XVIII. yüzyılda yaşamıştır. İLE/VE/DEĞİL/||/<> XIX. yüzyılda yaşamıştır. )
- NEZÂKET ile CESÂRET
- NİYET/Lİ/LİK ile/ve EREK/Lİ/LİK / AMAÇ/LI/LIK
( Akıllı kişi, amacı niyette görür. )
( Niyet, amacı gösterir. )
( Niyet hayır, âkıbet hayır. )
( INTENTION vs./and AIM/PURPOSE/GOAL )
( MEYELÂN ile/ve GÂYE )
- NİYET ile ...
( NİYET, MERAM | FİİL VE HAREKET | DÜNYA LEZZETLERİNİ TERK EDEREK İBADETLE ALLAH'A YÖNELMEK )
- NİYET ve/<>/= ABDEST
- NİYET ve/> ÂKIBET
- NİYET ile/ve AKLINDA TUTMAK
( INTENTION vs./and TO KEEP IN MIND )
- NİYET ile/ve AMEL
( Niyet, kalbin ubudiyeti. İLE Amel, azaların/uzuvların ubudiyeti. )
( Önce Niyet, sonra Amel. )
( Niyet hayır, akıbet hayır. )
( Niyet bâtın, amel zâhirdir. )
( Müminin niyeti amelinden üstündür. )
( NİYET: Âdet ile ibâdeti ayıran şey. )
- NİYET ile/ve/<> BAŞARI/MUVAFFAKİYET
( Kendinden/senden. İLE/VE/<> Oradan. )
( INTENTION vs./and/<> SUCCESS )
- NİYET ile/ve CİDDİYET
( INTENTION vs./and SERIOUSNESS )
- NİYET ile/ve EĞİLİM
( INTENTION vs./and TENDENCY )
- NİYET ile/ve/<>/>/< EYLEM
( Niyet, eylemden önceliklidir. )
( Eylem, içtenliğin kanıtıdır. )
( Eylem, gerçeğin mihenk taşıdır. )
( Berraklık ve sevecenlik eylemdir. )
( Eylem konusunda tasa çekmeyin, aklınıza ve gönlünüze özen gösterin. )
( Gerçeği bulmak için günlük hayatınızın en küçük eylemlerinde gerçek olmalısınız. )
( Gerçek, samimi eylemin meyvesidir. )
( Kalbi değiştiren eylemdir. )
( Sağlam bir anlayışa sahip bir kişi, eylemden sakınmaz. )
( İmgenin ardında ve ötesinde olan idrak ve eylem gücüsünüz. )
( Eylem, gizli, bilinmeyen, bilinemez olandır. Sadece onun meyvesini bilebilirsiniz. )
( Hiç kimse, bir başkası adına eylemde bulunamaz. )
( Vazgeçme! Üşenme! Erteleme! )
( Nobody can act for another. )
( Do not give up! Do not dilatory! Do not delay! )
( Action is a proof of earnestness.
Action is the touchstone of reality.
Clarity and charity is action.
You need not worry about action, look after your mind and heart.
Action is hidden, unknown, unknowable. You can only know the fruit.
A man of steady understanding will not refrain from action. )
( INTENTION vs./and/<>/>/< ACTION )
- NİYET ile/ve EYLEM
( Eylem, içtenliğin kanıtıdır. )
( INTENTION vs./and ACTION )
- NİYET EYLEM
- NİYET ve/||/<> GAYRET ve/||/<> DİRÂYET[YETENEK]
- NİYET ile GELİŞİGÜZEL/LİK, GÖRELİ/LİK
- NİYET ile/ve/<> GEREKSİNİM
( INTENTION vs./and/<> NEED )
- NİYET ve/> GİRİŞİM
- NİYET ile/ve/||/<> GİZEM
- NİYET +/=/> İDRAK +/=/> İLİM
- NİYET ve/>/< İDRAK ve/>/< İMAN
- NİYET ve/< İDRAK ve/< İMAN
- NİYET ile/ve İRÂDE
( INTENTION vs./and WILLPOWER )
- NİYET ile/ve İRÂDE
( Kişi, Ahsen-i Takvim'dir, iradesi elindedir. İsterse yakasını bu âlemden kurtarır, isterse içine düşer. )
- NİYET ve İSTEK/TALEP
- NİYET ve/||/<>/> KARAR ve/||/<>/> UYGULAMA
( INTENTION and/||/<>/> DECISION and/||/<>/> APPLICATION )
- NİYET ile KASIT/AMD
( INTENTION vs. PURPOSE )
- NİYET ile KASTETMEK
- NİYET ile/ve KIBLE
- NİYET ile/ve KIBLE
- NİYET ve/||/<>/< MECÂL
- NİYET ve/<> NAZAR(BAKIŞ AÇISI)
( INTENTION and/<> PARADIGM )
- NİYET ve/||/<> NAZAR ve/||/<> MÂNÂ-İ HARF ve/||/<> MÂNÂ-İ İSİM
- NİYET ve/<> TERCİH
- NİYET ile/ve ÜSLÛB
- NİYET ile/ve/değil YAKLAŞIM
( [not] INTENTION vs./and/but APPROACH )
- NİYET ile/ve YÖN
( INTENTION vs./and DIRECTION )
- NİYET ile/ve YÖNELİM
( INTENTION vs./and TO TEND )
- NİYET ile/ve/<> YÖNELİM/EĞİLİM/MEYL
- NİYET ile/ve YÖNELİŞ
- NİYET ile/ve/<> YÖNTEM
- NÜFÛZ ile/ve/||/<> DUHUL
- O'nunla birlikte KONUŞ!!!
- ÖFKE ile/değil/yerine/>< GÜLÜMSEME :)
( Öfkenin uzaklaştırdığını, gülücükler geri getiremez. )
- ÖĞRENME'DE:
KLASİK ile/ve EDİMSEL ile/ve PEKİŞTİRME ile/ve BİLİŞSEL ile/ve BİLGİSAYAR YARDIMIYLA
- OLAMAZ/OLMAMALI!:
ZEKÂSIZ VE AKILSIZ SEVGİ ile SEZGİSİZ ZEKÂ
( Köleliğe yol açar. İLE Diktatörlüğe yol açar. )
- ÖLÜM >< AŞK
( Ölümün karşısındaki tek güç ve olanak, ancak ve ancak aşktır! )
- OLUŞUM/TEŞEKKÜL[Ar.] ve/<> TEŞEKKÜR
- OMURGASIZ/LIK" ile/değil ÂŞIK/AŞK
- ÖNCE CÂN, SONRA CÂNAN ile/ve/değil ÖNCE CÂNAN, SONRA CÂN
( "Canım var!" diyen ölüdür. )
( Canından vazgeçen ölüler için ölüm var mı? )
( ÂŞIK OLDUR KİM KILÂR CANIN FEDÂ CÂNÂNINA
MEYL-İ CÂNÂN ETMESİN HER KİM Kİ KIYMAZ CÂNINÂ
CÂNI KİM CÂNÂNI İÇİN SEVE CÂNÂNIN SEVER
CÂNI İÇİN KİM Kİ CÂNÂNIN SEVER CÂNIN SEVER )
( [Ancak] Verirsek canı, alırız cananı. )
- ÖNCELİK-SONRALIK ve/değil BİRLİKTELİK
- ONU SEVMEK ile/ve/<>/değil SENDEKİ "O"YU SEVMEK
- ONUR/ŞEREF ve CESÂRET
- ÖPMEK ve/||/<>/< ÖNEMSEMEK
- ORTAK/LIK ile/ve/||/<>/< AŞKIN/LIK
- ORTAKLIK ile/ve/değil/yerine DAYANIŞMACI ORTAKLIK
- ORTAKLIK ile/ve/değil/yerine/<> GÜÇ BİRLİĞİ
- ÖVÜNME/"HAVA BASMAK" ile/değil MUTLULUĞUN DIŞAVURUMU
( [not] TO BOAST vs./but EXPRESSION OF HAPPINESS )
- OY ÇOKLUĞU ile/ve/değil/yerine OY BİRLİĞİ
( Aptal, bir oylamanın, sonucunun, "Oy çokluğu" ile alınmasına sevinir. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Abdal, "Oy birliği" ile alınmasını bekler/ister. )
( [not] BY A LARGE MAJORITY vs./and/but UNANIMITY
UNANIMITY instead of BY A LARGE MAJORITY )
- ÖZDEŞ/LİK ile/ve BÜTÜN/LÜK
- ÖZDEŞLİK ile/ve BİRLİK
- ÖZDEŞLİK ile/ve İÇ BÜTÜNLÜK
( IDENTITY vs./and INNER INTEGRITY )
- ÖZEL YAŞAMIN GİZLİLİĞİ ve/||/<> MUTLULUĞU ARAMA HAKKI
- ÖZGÜRLÜK ve/||/<>/> AŞK (AHLÂKI) ve/||/<>/> BİLGELİK/İRFAN
( Külün, bir daha ateşte yanmadığı gibi, kişi de aşkta yok(fânî) olmuşsa, ne kendi aklına, ne de başkasının aklına aldanır. )
( HİLMİ ZİYA ÜLKEN'in, "AŞK AHLÂKI" adlı kitabını da okumanızı salık veririz. )
( )
( Üzerinde en çok (")düşündüğümüz, konuştuğumuz, beklediğimiz, aradığımız(") ve (")ağladıklarımız(")... )
( FREEDOM and/||/<>/> MORALS OF LOVE and/||/<>/> WISDOM )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve CESÂRET
( FREEDOM vs./and COURAGE )
- ÖZGÜRLÜK ve/||/<> EŞİTLİK ve/||/<> DAYANIŞMA/KARDEŞLİK
( Aydınlanmanın doğurduğu ilkelerdir. Bunların, topluma yansıması, toplumda karşılık bulması, bir devrim niteliğinde olmakla birlikte, tarihî bir birikimi de gösterir. )
( LIBERTE et/||/<> EGALITE et/||/<> FRATERNITE )
( LIBERTY and/||/<> EQUALITY and/||/<> FRATERNITY/BROTHERHOOD )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve MUTLULUK
( Özgür ve mutlu yaşamak için can sıkıntısını feda etmelisindir. )
( FREEDOM vs./and HAPPINESS )
- ÖZGÜRLÜK ile/ve/<>/= ZENGİNLİK
( FREEDOM vs./and/<>/= WEALTH )
- ÖZGÜVEN ile/ve/<> CESÂRET
( Turn within and you will come to trust yourself. )
( Yoğun bir deneyim yaşayan kişi, güven ve cesâret yayar. )
( İçinize dönün, böylece özgüveninizi bulacaksınız. )
( Kendinize güvenmediğiniz sürece, bir başkasına da güvenemezsiniz. )
( Kendinize inanmaya başlamadıkça, kendinize ait bir yaşamınız da ol(a)mayacaktır. )
( Kılıcın tahtadan ise bırak kınında kalsın! )
( SELFCONFIDENCE vs./and/<> COURAGE )
- ÖZLEMEK ile/ve/||/<>/> SEVMEK
( Rüyanda görmüşsen. İLE/VE/||/<>/> Rüyanda görmek ümidiyle yatıyorsan. )
- ÖZÜR "DİLERİM" ile "KUSURA BAKMA"
- ÖZÜR DİLEMEK ile AF
( Alt/küçük ya da akranlara. İLE Yukarıdakilerden. )
- ÖZÜR DİLERİM değil/yerine ÖZÜR/ÖZRÜMÜ BEYAN EDİYORUM/EDERİM
- PARA İLE:
MAL/HİZMET ELDE ETMEK ile/yerine/değil ZAMAN ELDE ETMEK
- PARA TUTKUSU/HAMAN ile/ve ORUN/MEVKİ TUTKUSU/BELÂM ile/ve RUHBANLIK/İLÂH OLMA TUTKUSU
( KÂRUN ile/ve FİRAVUN ile/ve BELÂM )
( Emeğin sömürücüsü. İLE/VE Siyasetin zâlimi. İLE/VE Maneviyatın gaspçısı. )
- PARALI ile ZENGİN
- PATRONAJ[Fr. < PATRONAGE] ile/ve/değil/yerine/<> YARDIM | YÖNETİM, GÖZETİM
( Cezaevinden serbest bırakılan suçlunun, toplum yaşantısına yeniden uyabilmesini sağlamak amacıyla yapılan yardım çalışması. )
- PAYLAŞIM ile/ve DAYANIŞMA
( SHARING vs./and SOLIDARITY )
- PİS PİS (GÜLMEK)
- PORTMANTO[Fr.] değil/yerine/= ASKILIK
( Palto, şapka gibi şeyleri asmak için yapılmış, raflı ve bazısı aynalı askı yeri. )
- PSİKOLOJİK VE TOPLUMSAL SORUNLARIN KÖKENİNDE:
[ya] COŞKUNUN ile/ve/ya da/||/<> ÖFKENİN ile/ve/ya da/||/<> KORKUNUN DÜZENLENEMEMESİ
- RAB ile/ve/||/<>/> MÜREBBİ ile/ve/||/<>/> ALLAH
( Bebek için. İLE/VE/||/<>/> Çocuk için. İLE/VE/||/<>/> Aşkta.[meveddet] )
- RÂBITA/TELEPATİ ile/ve AŞK
- RAHATLIK ile/ve CESÂRET
( Gereksiniminiz, içimizde bulacağımız cesârettir. )
( COMFORT vs./and COURAGE
Your need is the courage you're going to find inside yourself. )
- RAHMET:
ALLAH ve/<> BÜTÜNLÜK
- RASTLANTI/SALLIK ile/ve/değil/yerine/||/<>/< BAĞLANTI/SALLIK
- REENKARNASYON:
ZENGİNLERİN ve FAKİRLERİN DİNİ
- REHÂVET değil/yerine/>< CESÂRET
- REKÂBET EDERSEK değil/yerine/>< CESÂRET EDERSEK
( Aynılaş(tır)ırız. DEĞİL/YERİNE/>< Farklılaş(tır)ırız. )
- REKABET ile/ve/yerine İŞBİRLİĞİ
( RIVALRY vs./and COOPERATION
COOPERATION instead of RIVALRY )
- REVÂN[Fars.] değil/yerine/= AKICI SÖZ
( Yürüyen, giden, akan, su gibi akıp giden [söz]. | Can, nefs-i nâtıka. | Hemen, derhal. )
- RİCA ile RİCA-EMİR
- RİSK ile/değil HEYECAN
( [not] RISK vs./but EXCITEMENT )
- SAÂDET[Ar.] ile SÜREKLİ MUTLULUK
( SÜREKLİ MUTLULUK )
- SABIR ve/<> HİZMET
- SÂFİYET AHLÂKI ile/ve/> İRFAN AHLÂKI ile/ve/> AŞK AHLÂKI
( Saflaşmadıkça, kapı/lar açılmaz. )
( MORALS OF PURITY vs./and MORALS OF WISDOM vs./and MORALS OF LOVE )
- SAĞLIK:
"HİZMET" ile/ve/değil/||/<>/< HAK
- SAHİPLENMEK ile/değil/yerine SEVMEK/SEVGİ
( Sevgi özgür bırakıcıdır, olmalıdır! Sahiplenmeden! )
( [not] TO CLAIM vs./but TO LOVE / THE LOVE
TO LOVE / THE LOVE instead of TO CLAIM )
- ŞAKAYA/OLAYA GÜLMEK ile/yerine ESPRİYE/FIKRAYA GÜLMEK
- SAKİN değil/yerine/= DİNGİN
- SÂLİK-İ MECZUB ile/||/<> MECZUB-U SÂLİK
( Allah'ın ahlâkıyla ahlâklanan kişi. İLE/||/<> Allah'ın, varoluşunu, aklını, "benliğini" hak makamına çektiği kişi. )
- ŞAMANLAR'IN SEVDİĞİ RENKLER:
AÇIK MAVİ ve SÜT MAVİSİ ve ALTIN SARISI ve FİLİZ YEŞİLİ ve LEYLAK
- SANAYİ ve DİL BİRLİĞİ
- SAPLANTI ile/değil AŞK
- SARILMAK:
MUTLULUĞU, İKİYE KATLAMAK ve/||/<> ACIYI, İKİYE BÖLMEK
- SARMAŞIK ile BAĞBOĞAN/KÜSKÜT[< Fr. < Ar.]
( ... İLE Çitsarmaşığıgillerden, ince, uzun ipliksi saplarıyla, asma, baklagiller ve kimi meyve ağaçlarına sarılarak onları sömüren, klorofilsiz bir asalak bitki, şeytansaçı, cinsaçı. )
( ... cum CUSCUTA )
- SARMAŞIK ile ÇİTSARMAŞIĞI
( ... İLE Çitsarmaşığıgillerin örnek bitkisi olan, daha çok, tarla kenarlarında yetişen, beyaz çiçekli, sarılıcı, otsu bitki. )
( ... cum CONVOLVULUS ARVENSE )
- SARMAŞIK ile FRENKASMASI
( ... İLE Asmagillerden, sonbaharda, yaprakları güzel bir renk alan, süs sarmaşığı. )
( ... cum AMPELOPSIS )
- SARMAŞIK ile JAPONSARMAŞIĞI
( Sarmaşıkgillerden, koyu yeşil renkli, değişik biçimli yaprakları olan, sap ve dallarından çıkan küçük ek köklerle dik, düz yerlere yapışarak tırmanan bitki. İLE Asmagillerden, ana vatanı Çin ve Japonya olan, sülüklerinin ucu duvarlara tutunmak için genellikle daire biçiminde genişlemiş olan, sarılcı süs bitkisi. )
( HEDERA HELIX cum AMPELOPSIS JAPONICA )
- SARMAŞIK ile LOĞUSAOTU
( Sarmaşıkgillerden, koyu yeşil renkli, değişik biçimli yaprakları olan, sap ve dallarından çıkan küçük ek köklerle dik, düz yerlere yapışarak tırmanan bitki. İLE İkiçeneklilerden, çiçekleri koyu kahverengi ve pis kokulu, tırmanıcı bir bitki. )
( HEDERA HELIX cum ARISTOLOCHIA )
- SARMAŞIK ile MORSALKIM
( ... İLE Baklagillerden, salkım durumunda mavi, mor, beyaz, pembe renkli çiçekler açan bir sarmaşık. )
( ... cum WISTARIA SINENSIS )
- SARMAŞIK ile ORMANSARMAŞIĞI/AKASMA
- SARMAŞIK ile SARILGAN
( ... İLE Sapı yakınındaki başka bitkilere ya da başka şeylere sarılıp yükselen, otsu ya da odunsu bitki. )
- SARMAŞIK ile YERSARMAŞIĞI
( ... İLE Gebreotugillerden, nemli yerlerde, duvar diplerinde yetişen bir bitki. )
( ... cum CLEOME )
- SAYGISIZ/LIK:
ÇEKİNMEMEK(TEN) ile/ve/değil/||/<>/< YETERİNCE ÇEKİNMEMEK(TEN)
- SAZ ŞAİRLERİ ile ORTAÇAĞ OZANLARI ile AŞKA DAİR KISA KOŞUKLAR SÖYLEYENLER
( MINSTRELS vs. JONGLEURS vs. MADRIGALISTS )
- SEBT GÜNÜ:
DİNLENME GÜNÜ değil/yerine DİNGİNLİK/DÖNÜŞÜM GÜNÜ
( YEVM-İ SEBT[Ar.]: Cumartesi günü. )
- ŞECÂAT[Ar.] değil/yerine/= YİĞİTLİK, YÜREKLİLİK, CESÂRET
- ŞEFKÂT ile/ve AŞK
( İnsan ne kadar şefkatli ise o kadar diridir. )
( Şefkat benliğin arkasındadır. Benlik gitmeyince şefkat meydana çıkmaz. )
( ŞEFKÂT: İmbikten geçirilmiş aşk. )
- ŞEFKÂT ile/ve YARDIMSEVERLİK
( Şefkat, kişinin eline verilmiş sevgidir. )
( Eskiden papağanlara ezberletilen üç söz!
* ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL! ŞEFKATLİ OL!
* DÜRÜST OL! DÜRÜST OL! DÜRÜST OL! DÜRÜST OL! DÜRÜST OL! DÜRÜST OL!
* İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! İYİLİK YAP! )
- ŞEHVET ile/ve/değil/yerine AŞK
( Tüm canlılar arasında. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Kişiden/insandan, herşeye yönelik. )
( Herkes, dur der! İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/||/<>/>/< Herkes, kabul eder. )
- ŞEHVET ile/ve/<>/>/>< ŞEFKÂT
( [ile] Doğarız. İLE/VE/||/<>/>/>< Büyütülürüz. )
- ŞEHVETTEN ile/ve/değil/yerine AŞKTAN
( Beşer doğulur. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE İnsan olunur. )
( Geçici. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Kalıcı. )
( Beşeri aşk. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Kendi. | Tüm yetkin olanlar. )
( Mülkiyet. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE Özgürlük. )
- ŞEKLEN AĞLAMAK/GÜLMEK ile/değil/yerine MUHABBETEN AĞLAMAK/GÜLMEK
- SEN(İN)LE (DALGA GEÇİYORUM) ile/yerine/değil SEN(İN)LE BİRLİKTE (DALGA GEÇİYORUM)
- Seni sevdiğim için SUSuyorum!
- SENİ SEVİYORUM (DEMEK/DİYEMEMEK) ile/ve/değil/yerine SEVDİĞİNİ GÖSTERMEK/YANSITMAK/YAŞATMAK
- SENİ SEVİYORUM (DEMEK/DİYEMEMEK) ile/ve/değil/yerine SEVDİĞİNİ GÖSTERMEK/YANSITMAK/YAŞATMAK
- SENİ SEVİYORUM! ile/ve/değil SENİ (DAHA ÇOK) SEVMEK İSTİYORUM!
( "I LOVE YOU" vs./and "I WOULD LIKE TO LOVE YOU" )
- SENİ SEVMEYENE GÖSTERME!:
SABIR ve/||/<> FEDÂKÂRLIK ve/||/<> SEVGİ
( [gösterirsek, onun için ...] ... "Yüzsüzlük" "olur". VE/||/<> ... "Eziklik" "olur". VE/||/<> ... "Kişiliksizlik" "olur". )
- SES ile/ve/değil/||/<>/>/< "ES"[< S][ARA (VERMEK)]
- SESSİZLİK ile/ve DİNGİNLİK
( QUIETNESS vs./and INERTIA )
- SEV ile/ve SEVMİYORSA
( Zor ise. İLE/VE Zorlama!
[Zor ise sev, sevmiyorsa zorlama!] )
- SEVDÂ ile SEVGİ
( PASSION vs. LOVE )
- SEVDALI ile/ve MERAKLI
- SEVDÂN ile ...
( İKİ SİYAH [SU VE HURMA] )
- SEVDİĞİN ile/değil/yerine GÜVENDİĞİN
- SEVDİĞİNE "İTAAT" ile/ve/||/<> "İTAAT ETTİĞİNİ" SEVMEK
- SEVDİĞİNİ:
"SÖYLEYEN" ile/ve/değil/||/<>/> GÖSTEREN
- SEVDİKÇE > GÜLER YÜZ/LER :)
- SEVDİKLERİNİZE VERİN!:
KANAT/LAR ve/||/<> KÖK/LER ve/||/<> NEDEN/LER
( Uçmaları için. VE/||/<> Geri dönebilmeleri için. VE/||/<> Yanınızda kalmaları için. )
- SEVGİ GÜLÜCÜĞÜ ile GÜLÜMSEME
- SEVGİ VE SADELİK ve/||/<>/< GÜLÜMSEME :) VE SAMİMİYET
- SEVGİ:
CAN ve/<> HEYECAN
- SEVGİ:
EDÂ ile/ve/||/<>/> SEDÂ
- SEVGİ ile/ve/<> DAYANIŞMA
( LOVE vs./and/<> SOLIDARITY )
- SEVGİ ve/<> GÜLÜMSEME :) ve/<> ADAMLIK ve/<> MUTLULUK
( Gözde. VE/<> Yüzde. VE/<> Özde. VE/<> Azda. )
- SEVGİ ile/ve/<> İŞBİRLİĞİ
( LOVE vs./and/<> COOPERATION )
- SEVGİ ile/>< KÂR
( [Pozitivizm ve kapitalizmin ...] Sevmediği. İLE/>< "Sevdiği". )
- SEVGİ ile/ve/||/<> SEZGİ ile/ve/||/<> COŞKU
( LOVE vs./and/<> INTUITION vs./and/<> EXUBERANCE | EBULLIENCE )
- SEVGİ ile TUTKU
( LOVE vs. PASSION )
- SEVGİLİ ile/ve ÂŞIK
( Sultan. İLE/VE Kul. )
( Âşıksan, o da sana âşık olur. [Âşık-mâşuk ayrımı/farkı da kalmaz.] )
( Sevgili ile başbaşa olana, ağyâr gerekmez. )
( Birbirinin güneşinde ısınırlar. İLE/VE Yanarlar. )
( DAVUD: Sevgili. )
- SEVGİLİ ile/ve SEVDİĞİM
( Kişi, sevdiğinden ne zaman ayrılır?
Onu sevme nedenini, ondan daha çok sevdiği zaman. )
- SEVGİLİYİ GÖRMEK İÇİN:
SAATTE ile/ve/||/<> YOLDA
( Gidişine/geçişine bakılır. İLE/VE/||/<> Gelişine bakılır. )
- SEVİ = AŞK = LOVE[İng.] = AMOUR[Fr.] = LIEBE[Alm.] = AMOR, CARITAS[Lat.] = PHILIA, EROS, AGAPE[Yun.] = AMOR[İsp.]
- SEVİLEN ve SEVİLENİN ARKADAŞLARI/ÇEVRESİ ve SEVİLENİ SEVENLERİ SEVMEK
- SEVİLİYORSAK ile SEVİLMİYORSAK
( Gurur duyup sarılalım. İLE Saygı gösterip uzaklaşalım. )
- SEVİLME İSTEĞİ/BEKLENTİSİ ile/ve/değil/yerine/||/<> SEVMEK
( Hiçbir zaman doymazsın. İLE/VE/DEĞİL/YERİNE/<> Ancak, sevdikçe doyarsın. )
- Sevilmek için DİNLE!!!
- Sevilmek için SUS!!!
- SEVİLMEK ile/ve/değil/<> ANLAŞILMAK
- SEVİLMEYEN İŞ ile/yerine SEVİLEN İŞ
( Zor/çetin gelir. İLE/YERİNE Kolay gelir. )
- SEVİMLİ ile/ve GÖSTERİŞLİ
( Ördek. İLE/VE Kuğu. )
- SEVİNCE ile/ve/||/<>/> SEVİNCE[< SEVİNÇ'E]
( Sevdiğimizde. İLE/VE/||/<>/> Sevinçli olmaya/olma durumuna. )
- SEVİNÇTEN/MUTLULUKTAN AĞLAMAK ile ÜZÜNTÜDEN AĞLAMAK
( Üzüntüsü sahte olanın, ağlaması gösterişli olur. )
( İŞRÎRÂK: Gözyaşına boğulma, ağlamaktan boğulmak derecesine gelme. )
- SEVİŞME ile/ve/||/<> ŞEFKAT
- ŞEVKÂT[Ar. < ŞEVK | çoğ. EŞVÂK] ile/değil ŞEFKÂT/ŞEFÂKÂT[Ar.]
( Şiddetli istek, keyif, neşe, sevinç. İLE/DEĞİL Sevecenlik. | Acıyarak, esirgeyerek, merhamet ederek sevme. )
- Sevmek için DİNLE!!!
- Sevmek için SUS!!!
- SEVMEK-SEVİLMEK ile/ve/<> ANIMSAMAK-ANIMSANMAK ile/ve/<> BAĞIŞLAMAK-BAĞIŞLANMAK
( Üçü de güzeldir fakat ilkleriyle de yetin(ebil)mek gerekir. )
- SEVMEK:
"ÇİFTLEŞMEK" değil TEKLEŞMEK
- SEVMEK:
"İŞİNE GELDİĞİ GİBİ" ile/değil/>< İÇİNDEN GELDİĞİ GİBİ
- SEVMEK:
"SAHİP OLMAK" ile/değil/yerine/< DEĞER VERMEK
- SEVMEK:
ÖZLEMEK ve/||/<>/>/< GÖRÜNCE SEVİNMEK
- SEVMEK:
SIRADIŞI ŞEYLER YAPMAK değil SIRADAN ŞEYLERİ, ÖZENLE YAPMAK
- SEVMEK ile/ve "TUTMAK"
- SEVMEK ile/ve/+/||/<>/>/< (DAHA ÇOK) SEVMEYİ İSTEMEK/YEĞLEMEK
- SEVMEK ve/> BENZEMEK/BENZEŞMEK
( TO LOVE and RESEMBLE/RESEMBLANCE )
- SEVMEK ile/ve/<> DEĞER VERMEK
( TO LOVE vs./and/<> TO APPRECIATE )
- SEVMEK ve/<> GÖZE ALMAK
- SEVMEK ve/=/||/<>/< GÜVENMEK
( Sevmek, güvenmektir. )
- SEVMEK ile/ve HUY
( TO LOVE vs./and HABIT )
- SEVMEK ile/değil/yerine İSTEKLİ SEVMEK
( Sevmek, ihtiyârî değildir! )
( [not] TO LOVE vs./but TO LOVE IN PATIENCE
TO LOVE IN PATIENCE instead of TO LOVE )
- SEVMEK ile/ve KORUMAK
( TO LOVE vs./and PROTECTION )
- SEVMEK ile/ve/<> OKŞAMAK
( ... cum/et/<> BLAND/ÎTUS )
- SEVMEK ile/ve/değil ÖNEMSEMEK
( [not] TO LOVE vs./and/but TO CONSIDER
TO CONSIDER instead of TO LOVE )
- SEVMEK ile/ve/<> ONUNLA/ONUN İÇİN SEVİNMEK
- SEVMEK ve/> ÖZENMEK
( TO LOVE and/> TO TAKE PAINS )
- SEVMEK ve/<>/= ÖZLEMEK
( TO LOVE and/>/= TO MISS )
- SEVMEK ile/ve/değil SAHİP OLMA İSTEĞİ
- SEVMEK ve/||/<>/> SEVDİRMEK ve/||/<>/> SEVİNDİRMEK
- SEVMEK ve/||/<>/>/< SEVİLMEK
( Bir şey. VE/||/<>/>/< Çok şey. )
( Cesaret verir. VE/||/<>/>/< Güç verir. )
( Kimseye, kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, kendinizi sevilmeye bırakmaktır. )
( TO LOVE and/||/<>/>/< TO BE LOVED )
- SEVMEK ve/<>/|| TANIMAK
- SEVMEMEK ile/değil/yerine/>< SEVMEK
( Ölmek. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< ("Istırap") Yaşamak. )
- SEVMEMEK ve/<>/|| TANIMAMAK
- SEVMEZ ve GİTMEZ
( Her gelen. VE Hiçbir seven. )
- SEVMİYORUM ile/ve/değil/yerine "BANA HİTAP ETMİYOR"
- ŞİRİN değil/yerine/= SEVİMLİ
- SIRITMAK ile/değil/yerine GÜLMEK
( Aptallık, şaşkınlık, kurnazlık ya da alay belirtir biçimde gülmek. [Durumdaki hoşluğa ya da durumun algılanamamasında düşünsel/duygusal karşılığı olmadan yüz kaslarını düşünce komutlarıyla güler konuma getirmek.] İLE ... )
( TO GRIN vs. LAUGHING
LAUGHING instead of TO GRIN )
- ŞİRKETLER, HİZMETLERİNDE:
UCUZ İSE ile/ya da/<> HIZLI İSE ile/ya da/<> NİTELİKLİ İSE
( Niteliksiz ve hızlıdır. İLE/YA DA/<> Ucuz ve niteliksizdir. İLE/YA DA/<> Pahalı ve yavaştır. )
( Dünyada, hiçbir şirket, bir işi, hem ucuz, hem hızlı, hem de nitelikli yapamaz. )
- SİZİ SEVEN BİRİNİN UYARISI/İKAZI ile/>< SİZİ SEVMEYEN BİRİNİN İLTİFATI
- SOHBET ve COŞKU
- SOHBET ve/<> HİZMET
- SOLİDARİST/SOLİDARİZM/SOLİDARİTE[Fr.] değil/yerine/= DAYANIŞMACI/LIK
- SON BİRLİKTELİK
- SON GÜLÜŞ
- SONSUZLUK ile/ve/<> BÜTÜNLÜK
- SOYUTLAMA ile/ve BÜTÜNLÜKLÜ SOYUTLAMA
( ABSTRACTION vs./and ABSTRACTION IN INTEGRITY )
- SÖZ ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< EYLEM ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< NİYET
- STRES ile/değil/yerine/>< TUTKU
( İstemediğin bir şey için çok çalışmak. İLE/DEĞİL/YERİNE/>< Sevdiğin bir şey için çok çalışmak. )
- SÜKÛN ve/<> UYUM, BÜTÜNLÜK
( UYUM: Hareketin dinginliği. )
( QUIETNESS and/<> HARMONY, INTEGRITY )
- SÜKÛNET ve/<>/= MUTLULUK
( Evrensel bir nimet olan sessizlikten zevk alabilenler dünyanın en mutlu kişileridir. )
( QUIETNESS and/<>/= HAPPINESS )
- SÜREÇ ile/ve/<> AŞAMALI BİRLİK
- SÜRPRİZ[Fr./İng.] değil/yerine/= ŞAŞIRTI
- SUSABİLMEK/SÜKÛT ve/||/<> PERHİZ/REJİM ve/||/<> NEŞE ve/||/<> COŞKU
- SUSABİLMEK ve/||/<> GÜLÜMSEYEBİLMEK :)
( Tüm sorulara, en iyi yanıt. VE/||/<> Tüm durumlara, en iyi karşılık. )
- SUSMA HAKKI ve/||/<> ÂDİL YARGILANMA HAKKI ve/||/<> KENDİNE YÜKLENİLEN SUÇU ÖĞRENME HAKKI ve/||/<> SAVUNMA HAKKI ve/||/<> İFADE SERBESTLİĞİ ve/||/<> MASUMİYET GÖSTERGESİ ve/||/<> SİLAHLARIN EŞİTLİĞİ ve/||/<> AVUKAT YARDIMI ve/||/<> AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ ve/||/<> HUKUK DEVLETİ İLKESİ
- SUSMAK ile/ve/değil/yerine SUSABİLMEK
( Kişi, susuyorsa; ya çok az şey biliyordur ya da çok fazla. )
( [not] TO BE SILENT vs./and ABLE TO BE SILENT
ABLE TO BE SILENT instead of TO BE SILENT )
- SUSMAK ile/ve TEFEKKÜR
( ... İLE/VE Gördüğü şey üzerinden fikrini derinleştirmek. )
- TA'DÂD[Ar. < ADET] (ETMEK)[Ar.] ile/ve/||/<> İHYÂ'[Ar. < HAYÂT] (ETMEK)[Ar.]
( Sayma, sayı. | Birer birer söyleme, sayıp dökme, sayım. İLE/VE/||/<> Diriltme, diriltilme, canlandırma. | Can verircesine iyilik etme, lütfetme. | Yeniden güçlendirme. | Uyandırma, canlandırma, tazelik verme. )
- TAABBÜD ile/ve TEFEKKÜR ile/ve TEVEKKÜL
- TÂBİ ile SEVMEK
( İkisinin de, "Nasıl?"ı olmaz/sorulmaz. )
( Tâbi olan ve seven, herşeyini sunar, hiçbir şey beklemez/sakınmaz. )
- TAKDİR ETMEK ile/ve/<> SEVME(ME)K
( Sevmeyebilirsiniz fakat takdir edebilirsiniz![/etmelisinizdir!] )
( TO APPRECIATE vs./and/<> (NOT) TO LOVE )
- TAKINTI ile TUTKU
( Geçmişin büyük kişileri, sadece yolu gösterir. Çaba göstermesi ve bu yolda yürümesi gereken kişi, kendimiziz. Derin derin düşünelim ve bu yolu izleyerek, tutkulardan ve yanılgılardan kurtulalım. )
- TAKINTILI TUTKU ile/değil/yerine UYUMLU TUTKU
- TANI! ve/<> UYUMLU OL! ve/<> MUTLU YAŞA!
( RECOGNIZE! and/<> BE HARMONIOUS! and/<> LIVE HAPPY! )
- TANRI:
NOUS ve/||/<>/> LOGOS'UN, AŞKINSAL BİRLİĞİ
- TANRI'NIN VARLIĞI ile/değil TANRI'NIN BİRLİĞİ
- TANRI'NIN VARLIĞI ile/değil TANRI'NIN BİRLİĞİ
- TARİKA(T) ve/<> AŞK
( Çeperden merkeze. VE/<> Merkezden çepere. )
- TATMİN ile/ve MEMNUNİYET
- TEBESSÜM :) ve/<> TEFEKKÜR ve/<> TEŞEKKÜR ve/<> TEZEKKÜR
( GÜLÜMSEME ve/<> DÜŞÜNME ve/<> KIVANÇ ve/<> ANMA/ANIMSAMA/TEKRAR )
- TEDBİR ve/||/<> İTİDAL ve/||/<> CESÂRET
- Tefekkür için DİNLE!!!
- TEFEKKÜR[Ar.] ile TEFAKKUR[Ar. < FAKR]
( Düşünme. İLE Fukaralaşma. )
- TEFEKKÜR ile ASLINA DÖNDÜREN TEFEKKÜR
( CONTEMPLATION vs. CONTEMPLATION IN WHICH GET TURNS TO THE BASE )
- TEFEKKÜR ile/ve ASLINA DÖNDÜREN TEFEKKÜR
- TEFEKKÜR ve/> İSTİ'DÂD
- TEFEKKÜR ile/ve/> TAAKKUL
( Her kişinin becerisidir. [kendince ve kabı kadar] İLE/VE/> Er kişinin becerisidir. )
- TEFEKKÜR ve TEAMÜL
( Nazarî hikmet. VE Amelî hikmet. )
- TEFEKKÜR ile/ve/<>/> TEMÂŞÂ[Fars.]
( MEDİTASYON ile/ve/<>/> KONTEMPLASYON )
( Düşünme. İLE/VE/<>/> Bakıp izleme, hoşlanarak bakma. | Bakan ve bakılanın, eş zamanlı hareketi. | Gezme. | İzlenilecek görüntü, görülmeye değer şey. | Oyun, temsil, piyes, tiyatro. )
( MEDITATION vs./and/<>/> CONTEMPLATION )
- TEFEKKÜR ile/ve/<> TEŞEKKÜR
- TEFEKKÜR ile/ve TEZEKKÜR
( FRONESİS ile/ve NOESİS )
- TEFEKKÜR ile TEZEKKÜR ile TEFAKKUH ile İTTİKA ile İSTİMA' ile YAKÎN
- TEK BİR KİŞİNİN:
ÜZÜNTÜSÜ ve/||/<> MUTLULUĞU
( Tüm bireyleri mutsuz edebilir. VE/||/<> Herkesin yüzünü güldürebilir. :) )
- TEK ile/ve/değil/||/<>/< TEPEDE
- TEKLİFSİZ BİRLİKTELİK ile/ve NEDENSİZ BİRLİKTELİK
- TEKLİK ile/ve/değil/yerine ÇOKLUKTAKİ BİRLİK
- TELÂŞ ile/yerine HEYECAN
- TEMEL ile NİYET
- TEMREN/PEYKÂN[Fars.] değil/yerine/= CİRİT UCU
( Okun ucundaki sivri demir. Başak. | [Divan şiirinde] Sevgili'nin kirpiği. )
- TEN[Fars.]/SEL ile/ve/<> TİN/SEL ile/ve/<> TİN
( Ten, tinin zemini olamaz. )
( Giysi tenden, ten de candan habersiz! )
( Nedeni dışarıda olan. İLE Nedeni ve ereği/amacı kendinde olan. )
( Gövdenin dış yüzü, deri, cilt. | Gövde, vucut, beden. İLE/VE/<> İnsanın ve insanlığın toplam değeri, birikimi. )
- TERK ETMEK ile/ve/||/<> YOK ETMEK
- TEŞEKKÜL[Ar. < ŞEKL | çoğ. TEŞEKKÜLÂT] ile TEŞEKKÜR[Ar. < ŞÜKR | çoğ. TEŞEKKÜRÂT]
( Şekillenme. | Kurulma, kuruluş, meydana geliş. | Oluşum. | Yoğrum. | Oluş. | Örgüt, topluluk. İLE Şükr etme, yapılan bir iyilikten memnun kalma ve memnun kaldığını ifade etme sözleri. )
- TEŞEKKÜR ETMEK ve/||/<> ÖZÜR DİLEMEK
( Bunları bilmeyenlere, kapıları/nı kapatmak gerekir. )
- TEŞEKKÜR ETMEK ile/ve TAKDİR ETMEK
( TO THANK vs./and TO APPRECIATE )
- TEŞEKKÜR[Ar.]/MERSİ[Fr.] değil/yerine/= SAĞ OL! / ALKIŞ
- TEŞEKKÜR ile/ve ALLAH'A ŞÜKÜR
- TEŞEKKÜR ile/ve ŞÜKÜR
( Kişilere ve topluma teşekkür etmeyi bilmeyen, şükür etmeyi bilemez. )
- TESLİMİYET:
"KİŞİ"YE ile/ve/değil/||/<>/< YOL'A
- TESLİMİYET ile/ve/> AŞK
( SUBMISSION vs./and/> FALL IN LOVE )
- TESLİMİYET ile/ve/||/<> TEVEKKÜL
( Ne kadar âlim olsak da iki dakika sonra başımıza ne geleceğini bilemeyiz. )
( İnsan da, varlık da, kudret de küçülmedikçe büyümez. [muhitleşmek] )
( Kendinden haberin olmayacak ki, vuslata çıkasın. )
( Herşeyin modeli vardır fakat hakikatin yok. Hem kafes içinde duracaksın, hem de aradan çıkacaksın. )
( Azrail'e can vermeyen,
Hakk'a, Hakikat'e varamaz. )
( KENAR GEZME!
DOLAN, GEL!
GİR İÇERİ! )
- TEVEKKÜL ve/||/<> AŞK
- TEVELLU'[Ar.] ile TEVELLÜH[Ar. < VELEH | çoğ. TEVELLÜHÂT]
( Sevme, aşk ve ilginin oluşması. İLE Şaşakalma. )
- TEVHİD:
FARK ve/<> HİZMET
- TOPLAM ile/ve/değil AŞILMIŞ BİRLİK
- TOPLULUK ile/ve BİRLİK
( SOCIETY vs./and UNITY )
- TOPLUMA HİZMET ve/||/<> TOPLAMA HİZMET
- TOPLUMSAL HİZMET ve/||/<>/= AKIL
- TRAFİKTE:
HIZ DÜŞÜRMEK ve/||/<>/< SEVDİKLERİMİZİ DÜŞÜNMEK
- TUTARSIZLIĞINDAN UTANMAMAK ile/ve/||/<>/< ÖLÇÜYÜ SEVMEMEK
- TUTKU (ŞEREH)
- TUTKU ile/ve/<> AŞK
( Zamanın unutturduğu. İLE/VE/<> Zamanın unutturmadığı. )
- TUTKU ile/ve/değil/yerine/||/<>/>/< AŞK
- TUTKU ile/ve ÇİLE
( PASSION vs./and PASSION[SUFFERING] )
- TUTKU ile/ve/değil/yerine/>< FERÂGAT
- TUTKU ile FETİŞ
- TUTKU = İHTİRAS = PASSION[İng., Fr.] = LEIDENSCHAFT[Alm.] = PASSIO[Lat.] = PATHOS[Yun.] = PASION[İsp.]
- TUTKU ile KÖSNÜ/ŞEHVET
( ŞEHVET: Maddeye olan bağımlılık. )
( ŞEHVET: Anımsamak - imgelemek - ummak/beklentide olmak. )
( Kişiyi yenik düşüren her istek, kösnüdür/şehvettir. )
( LUST: Bondage to matter. )
( LUST: Remembering - imagining - anticipating. )
( GULMET: Şehvet fazlalığı. )
( PASSION vs. LUST/LECHERY/CONCUPISCENCE )
- TUTKU ile/ve/değil/yerine TUTUM
( [not] PASSION vs./and/but ATTITUDE
ATTITUDE instead of PASSION )
- TUTKU ile/ve ZAAF
- TUTKUN/LUK ile/değil DÜŞKÜN/LÜK
- TUTUM ile/ve/< NİYET
( ... İLE/VE Neden değil Niçin[Ne İçin]. )
( İlke'li düşünmek, niyettir. )
( Niyet, davranışları birleştiriyorsa ilkedir. )
( Onun, bizim için ne olduğunu, zihinsel tutumumuz belirler. )
( Özbilincim'in, "vicdânım" doğrultusunda eylemek isteğini beslemesi de, 'niyet'tir. )
( ATTITUDE vs./and/< INTENTION )
- TUTUM ile/ve NİYET
( ... İLE/VE Neden değil Niçin(Ne İçin). )
( Niyet davranışları birleştiriyorsa ilkedir. )
( Onun sizin için ne olduğunu zihinsel tutumunuz belirler. )
( ATTITUDE vs./and INTENTION )
- ÜÇ AKIL:
MUTLU ve/||/<> YARDIMSEVER ve/||/<> EVRENSEL
- UCUZ "MUTLULUK" değil/yerine YÜCELTEN "ISTIRAP"
- ÜLFET[Ar.] ile/ve/||/<> MUKARENET[Ar. < KARN]
( Alışma, kaynaşma. | Görüşme, konuşma. | Dostluk, ahbaplık. | Huy etme. İLE/VE/||/<> Bitişiklik, yaklaşma, kavuşma, bitişme. | Uygunluk. )
- ULUSAL BİRLİK ile/ve/<> KABİLE BİRLİĞİ
( Toplumların/ulusların birliğini sağlayan, en önemli ve öncelikli olgu, dilidir. İLE/VE/<> "Tek ağız" anlamına gelen Vantok Kültürü, Papua Yeni Gine'de bulunan bir kabilenin, üyelerinin aynı dili kullanmalarıyla, birbirini her yönden korudukları bir kültür de, buna en iyi örneklerdendir. )
- ÜMİT/UMUT BURNU ile/ve/değil ANGULUS
( Afrika'nın en uc noktası, Ümit Burnu değil Angulus'tur. Angulus'a ulaşım kolay olmadığından Ümit Burnu ün kazanmıştır. )
- ÜMİT ile/ve/<> CESÂRET
( Ümitsizliğe kapılmadan gerçeklerle yüzleşmek ve sahip olduklarımızda mutlu olmak gereklidir. )
( Cesaret, tehlike karşısında akıl ve zekânın kullanılmasıdır. )
( Doğru olanı gördüğü halde yapmamak, cesâretsizliktir. )
( Ümidimizi kesmeyiz, kesemeyiz! )
( Kişinin ümitsizlik hakkı yoktur. )
( Ümitsizlik, bir üçgende, dördüncü köşeden bahsetmek gibidir. )
( HOPE vs./and/<> COURAGE )
( SPES cum/et/<> ANIMOSITAS )
- ÜMİT ile/ve/<>/|| MUTLULUK
- ÜMİTLİ/UMUTLU OLMAK ile/ve/<> MUTLU OLMAK
( UMUTLU/LUK ile/ve/<> MUTLU/LUK )
( TO BE IN HOPE vs./and/<> TO BE HAPPY )
- UNUTMAK ile/ve/değil/||/<>/< KANIKSAMAK
- ÜRPERTİ ile/ve/> TUTKU
( SHUDDER vs./and/> PASSION )
- ÜSTÜNLÜK ile/değil/yerine BÜTÜNLÜK
( )
- UYAK(KAFİYE) ÇEŞİTLERİNDE:
YARIM ile/ve/<> TAM ile/ve/<> ZENGİN ile/ve/<> TUNÇ ile/ve/<> CİNASLI
( )